Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2

@yelizinizimiste

💙


Bazen insan kuralları kendi koyar. Yaşamında, çevresinde ve birçok yerde kendi kurallarını uyguladığı gibi kabulde ettirildi. Yaptıkları, yaşadıklarının bedelini ödetirdi, ödetiyorduda. Hayatı cehenneme çeviren herkesin ve göz yumanların kendi cehenneminde yakmak için ant içmişti.


Çalan telefonu ile yattığı yerden kalkmıştı. Saate baktı ilk önce 3'ü 24 geçiyordu. Arayana baktığında Çakal'ın aradığını gördü. Kaşları çatıldı gencin. Bir hafta kadar aramayacaktı öyle anlaşmışlardı. Telefonu açıp kulağına doğru tuttu.

"Kurşun takip ediliyorum."

"Kim?"

"Bozok'un adamları galiba."

"Seni nasıl bulmuşlar Çakal?"

"Bilmiyorum Kurşun. Yaklaşık bir saattir takip ediyorlar kurtulamıyorum onlardan."

Biraz düşündü genç aklına gelenle konuştu.

"Bağ evine sür Çakal. Bozok'a güzel bir sürpriz hazırlayalım."

"Tamam patron."

Telefonu kapatıp hazırlanmak için odaya geçti. Dolabına doğru ilerledi. Dolaptan siyah t-shirt, kot ve kapşonlu çıkardı. Giyinmiş evden çıkıyordu genç. Aklından zaten planı kurmuştu. Bozok'u bir türlü yakalayamıyordu herşeyin başlangıcıydı o adam.

Gencin karşısına çıkmaya korkuyordu ama üzerine oynamaktanda vazgeçmiyordu. Genç buna daha çok sinir oluyordu.

Motora binmişti bile yaklaşık yirmi dakikaya bağ evinde olurdu. Yapacaklarını düşündükçe sırıtıyordu.

Yirmi dakika geçmiş ve bağ evine gelmişti Çakal'ın gelmesine ise yirmi dört dakika vardı. Bu süre yeterde artar bile gence.

Bekledikçe daha çok heyecanlanıyordu belki bu sefer birşey bulabilirdi Bozok hakkında.

Çakal gelmişti ve arkasından üç araba daha geldi. Çakal araçtan indiği an arkadaki adamlar ateş etmeye başlamıştı. Çakal bir müddet karşılık versede on iki adamla başa çıkamamış mermisi bitmişti. Tam da bu anda Kurşun devreye girmişti bu furum onu eğlendiriyordu. Otuz saniye içinde etrafı sarmıştı adamları. Ve öldürmeden adamları yaralamışlardı.

Evin kapısından çıkıyordu Kurşun. Çakal, Kurşun'u gördüğünde.

"Kurşun, beni buraya ölüme getirdin sandım." dedi.

Adamlar Kurşun'un adını duyar duymaz korkuları gözlerine yansımıştı. Kimse beklemiyordu Kurşun'un çıkacağını.

Kurşun sesini değiştirerek

"Çakal sence bırakırmıyım seni."

Önde duran adamın yanına doğru gidiyordu ki adam yanındaki silahı alıp kafasına sıkmıştı. Kurşun kahkaha atıp adamlarına diğerlerinin silahlarını almalarını işaret etmişti.

"Kimin adamını takip ettiğinizi biliyormusun lan helede öldürmeye çalışıyorsunuz. KİMSİNİZ LAN SİZ?" yüksek sesle başlamıştı ama sona doğru daha çok bağımıştı.

~Kurşu'un ağzından~

Bağırdığımda hepsi birden yerinden sıçramıştı. Kim olduklarını sanıyorlardı kendilerini. Kimseden ses çıkmamıştı.

Tekrar bağırarak

"KİMİN ADAMISINIZ LAN?"

"Sen söyle kimin adamısınız?" Elimle sağdaki adamı göstermiştim.

"B-bizi Bozok g-gönderdi."

"Şimdi Bozok nerde? Yerini söyle?"

"B-bilmiyor-um yerini."

"LAN BOZOK NEREDE?"

"Val-la b-bilmiyorum bizle görüşmedi bile adamı geldi iş-işi vermek için."

Silahımı çıkartıp hepsinin kafasına ateşledim. Adamlara bakıp ormanın derinlerine atmalarını işaret ettim ve tabiki her adam için bir tane kurşun bırakmalarını söyledim.

Allah'ın belası adam karşıma çıkmıyor ne yaptıysam bulamıyorum. Şerefsiz bukelamun gibi. Zaten maske sıkıyordu yüzümü nefes alamıyorum birde gece gece sinirlendim sabır ver yaRab.

Olduğum yerde sakinleşmeye çalışırken Çakal geldi yanıma.

"Seni nasıl bulurlar Çakal nasıl dikkat etmezsin." Dişlerimin arasından konuşmuştum.

"Valla bilmiyorum Kurşun, nereden haberi olduğunu."

Biraz düşündükten sonra tekrar bana dönerek konuşmaya başladı.

"Adamların içinde hain olabilirmi patron?"

"Kim cesaret edebilir böyle birşeye ama olabilir soysuzun adamı sen bakarsın."

Saate baktığımda dört buçuğa geliyordu. Çakal'a birşey demeden motora binip eve doğru gitmeye başladım.

Sinirlenmiştim zaten istemeden motoru hızlı sürüyordum. Yirmi dakikalık yolu oniki dakikada gelmiştim. Motoru durdurup eve doğru adımladım. Adımlarım sert ve sinirliydi. Ne demek işi aldıkları adamı bilmiyorlar Allah'ın gerizekalıları. Evin kapısını açıp odaya geçtim üzerimi değiştirmek için azda olsa kan vardı. Üzerimi değiştirip tekrar yattım uyumak sakinleştirirdi beni.

~DİLARA'IN AĞZINDAN~

Birinin kolumu deşmesiyle uyandım hatta uyanmak zorunda bırakıldım.

"Biraz daha kolumu deşmeye devam edersen kim olduğuna bakmadan alırım ayağımın altına."

Bir uyutmuyorlar ya dün saatlerce çalışmışım geç yatmışım ve uykusunu alamayan ben, ben değilim.

"Ya kalksana Dilara hem acıktım ben."

"Lan pezevenk sabahın köründe ne diye uyandırıyon açsan kendin yap veya söyle banane."

Sinirden delirmek üzereydim resmen. Benane senin aç karnından sanki hiç yemediği yer.

"Ne sabahı öğlen ikiye geliyor ve ben tek başıma yemek yiyemiyorum biliyorsun."

"Aman iyi be koskoca adam olmuşsun ya ne yapacağın yemekte dolapta birşey yoktu-"

Hem konuşuyordum hemde mutfağa doğru yürüyordum ki cümlem bitmeden ensemden tutulup geriye çekilmiştim.

Kaşlarımı çatıp Ozan'a baktım.

"Ne yapıyon ya, kedimiyim bende ensemden tutuyon."

Tek kaşını kaldırıp alaycı bir şekilde

"Nereye gidiyorsun Dilara?"

"Ne, nereye gidiyorum tabiki mutfağa gidiyorum."

Şaşkın suratım bakıp kahkaha atmaya başladı. Bu haline anlam vermeye çalışıyordum bir yandan da.

"Yalnız mutfak o tarafta değil ki. Kendi evini bilmiyorsun daha."

Diyip tekrar gülmeye başladı.

"Ya ne alaka ya. Hem ben daha yeni uyandım. Benim algılarımın açılması için yarım saat geçmesi gerekiyor."

"Tamam, tamam birşey demedim ayrıca marketten yemek yapmak için malzeme aldım biraz önce. Dolap çöle dönmüştü resmen. Sen ne yiyip içiyorsun?"

Söylediklerine omuz silkip bu sefer mutfağa gitmiştim arkamdanda Ozan gelmişti.

"OZAN O ÖYLE DEĞİL YA, bir insan nasıl hamur açamaz ya bundan kolay ne var Allah aşkına."

"Ne bağırıyon be sanki adam öldürdüm."

Pizza yapmaya karar vermiştik herşey iyiydi ki Ozan kendi hamuru ile savaş başlatana kadar. Şuan hamurun yarısı elinde yarısı merdanedeydi. Abartısız yarım saattir nasıl yapacağını anlatıyordum ya. Bir kediye anlatmış olsaydım şimdiye benden daha güzel açıyor olurdu.

"Adammı öldürdün bilmem ama hamuru katlettin. Tamam bırak ben açayım seninkinide ama üstünü sen yapacaksın ben karışmam."

"Tamam, tamam yeterki al şu hamuru benden."

Bu haline gülerek onun hamurunu tekrar yuvarladım ve açmaya başladım. Zaten benim ki on dakika önce bitmişti. Hamuru açım kenara çekildim. O üzerini yaparken bende oturmuştum. Yormuştu beni ya. Altı üstü bir hamur ya açlıktan midem sırtıma yapışmıştı. On dakika sonra işini bitirmiş olmalı ki bana döndü.

"Hadi fırına koyalım şunları daha pişmeleri var bunların of of."

"Kimin yüzünden acaba hem dışardan söyletmedin hemde hamuru açamadın bu saate kadar. Oflama."

"Aman iyi be birşey demedim."

O pizzaları fırına koyarken içerden telefonumun sesi geliyordu. Salona geçip telefona baktım kaşlarım olabildiğinden daha çok çatıldı. Telefonu cevapladım.

"Alo!"

Anlamış olacakki devam etti.

"Trabzon'a gitmemiz gerekiyor kardeşim."

"Niye gitmemiz gerekiyor ki abi."

"Annem çağırıyor illa 'Dilara kızımıda al gel eğer kızımı getirmezsen tüfek hazır ona göre' dedi mecbur benimle geliyorsun."

Kısa bir kıkırtıdan sonra

"Tamam geliyorum. Ne zaman peki."

"İki saat sonra gelir alırım seni."

"Tamam."

Beklemeden telefonu suratına kapattım.

Mutfağa geçtiğimde Ozan masanın üzerine koymuştu başını. Ve telefonuna bakıyordu.

"İki saat sonra gidiyorum."

Dediğim an kafasını kaldırıp

"Nereye gidiyorsun? Ne zaman gidiyorsun? Benim bundan neden şimdi haberim oluyor? Kimle gidiyorsun? Beni bırakıp mı gidiyorsun?"

"OZAN, bir dur ya motorun soğusun. Benimde şimdi haberim oldu Semih abiyle birlikte gidiyoruz. Fadime teyze benide çağırmış. Ve seni ve burayı bırakmam merak etme."

Oha lan çok konuştum.

"Oh lan. Hem gerizekalımısın cümleye öylemi girilir 'bön gödöyörüm' sabır ver Allah'ım."

Omuz silkip bende masanın üzerine koydum kafamı ve kapattım gözlerimi.

"Dilara biraz daha kalkmazsan yüzüne su dökerim."

Bir yandan konuşup bir yandan da beni sarsıyordu. Son dediğini anladığım an kafamı kaldırdım.

"Sonunda ya bir an hiç uyanmayacaksın sandım."

"Abartmayı ne kadar seviyorsun sen. Hadi getirse pizzaları yiyelim. Hem saat kaç?"

"Saat dörde geliyor. "

Pizzayı önüme koyarken cevaplamıştı sorumu. Ve benim sadece kırk beş dakikam vardı hazırlanmam için. Hem açlıktan hemde vaktimin kısıtlï olması nedeniyle pizza diliminden koca bir ısırık aldım çiğneyip yuttuktan sonra tekrar ısırdım. O sırqda Ozan'a baktım bana gözleri büyümüş ve ağzı açık bir şekilde bakıyordu. Kafamı ne var anlamında salladım.

"Bişi yok sen devam et yemeye."

Kafamı tamam anlamında sallayıp yemeye devam ettim. On dakika içinde bitirmiştik. Ben koşarak banyoya girdim hızlı bir duştan çıktıktan sonra büyük bir sırt çantasına birkaç kıyafet koydum ve gerekli olduğunu düşündüğüm birkaç birşey daha koydum. Telefonuma mesaj gelmesiyle aşağıya indim Semih abi gelmiştir. Ozanla vedalaştıktan sonra dışarıya çıktım. Semih abinin arabasını gördüğümde hemen gidip koltuğa attım kendimi. Elimdeki çantayı arka koltuğa koydum. Kaşlarımı çatıp Semih abiye baktım.

"Senin ayağın ağrımıyormu hem Fadime teyzeye ne diyeceksin?"

"Ağrımıyor ve göstermeyi düşünmüyorum anneme."

İşaret parmağını bana sallayarak uyarıda bulundu.

"Ve sende söylemiyorsun anladın mı?"

"Tamam, tamam söylemem."

İki elimide teslim oluyormuş gibi kaldırdım. Aklımdan plan kurmaya başladım sonuçta söyleme dedi gösterme veya Fadime teyzenin anlayacak şeyler yapma demedi değilmi. Semih abinin sesiyle ona döndüm.

"Niye sırıtıyorsun sen."

"Hiiiç."

"Öyle olsun bakalım."

Kafamı cama yasladım. Uyumak için çünkü biz İstanbul'daydık ve Trabzon'a on iki buçuk saat yolumuz vardı ve ben bu süreyi uyuyarak geçirmeyi planlıyordum. Belli bir süre uykunun gelmesini bekledikten sonra uykunun karanlığına bıraktım kendimi.

Ayye, ayye neyedesin? (Anne, anne neredesin?) Küçük kız etrafına bakınıyordu bı umut annesini görür diye ama annesini göremedi. Artık ağlıyordu küçük kız. Yanından geçen her kadına anne diye sesleniyordu belki annesidir diye ama kimse dönüp bakmıyordu küçük kıza.

Artık yürümekten yorgun düşmüş kaldırıma oturmuştu küçük kız. Hiçbirşey anlamıyordu ve acıkmıştıda. Orada ne kadar oturdu bilmiyordu minik bedeniyle. Ayağa kalkmıştı tekrar sıkılmıştı çünkü hâlâ herşeyi oyun sanıyordu. Annesinin bir yerden çıkacağını düşünüyordu.

Küçük kız ilerde gördüğü oyun parkıyla badem gözleri parlamıştı. Paytak paytak koşarak ilerledi oraya. Parka geldiğinde ilk önce kaydırağa yöneldi. Küçük kızın en çok dikkatini çeken şey oydu çünkü. Biraz kaydırakta diğer çocukların arasında oynadıktan sonra salıncağın yanında durdu.

Boyu salıncağa binmek için çok kısaydı. Diğer kısa olan salıncakta başka bir çocuk sallanıyordu. Kenara çekilip o çocuğun inmesini bekledi. Ne kadar küçükte olsa zeki bir kızdı. Salıncaktaki çocuk sıkılmış olmalı ki inmişti salıncaktan. Hemen oraya doğru koştu. Salıncağa bindiğinde sanki dünyalar onun olmuş gibi hissetti. Bu his uzun sürmemişti küçük kız binmişti binmesine ama sallanamıyordu ki kendi başına. Aklına gelen ile hemean arkasına döndü.

"Ayye beni sallaymısın?" (Anne beni sallarmısın?)

Arkasına baktığına kimse yoktu. Ama o her salıncağa bindiğinde annesi onun arkasında olur ve sallardı küçük kızını. Küçük kız ağlamaya başlamıştı. Ağlarken yanına yaklaşan küçük oğlanı fark etmemişti.

"Neden ağlıyorsun?"

Küçük kız burnunu çekerek cevapladı küçük oğlanı.

"Ben sallanamıyoyum. Ayyemde yok geliydi hep sallamak için ama gelmiyoy." (Ben sallanamıyorum. Annemde yok gelirdi hep sallamak için ama gelmiyor.)

Tekrar ağlamaya başladı küçük kız.

"Ben sallarım seni. Hem kaç yaşındasın sen?"

"Geyçekten beni sallaymısın? Ben tam bugün beş yaşına giydim." (Gerçekten beni sallarmısın? Ben tam bugün beş yaşına girdim.)

"Sallarım tabiki. Bende yedi yaşındayım. Büyükler hep küçüklerine yardım eder."

Küçük kızın gözyaşlarını sildikten sonra sallamaya başladı küçüğü. Artık ağlama sesleri değil kahkaha sesleri dolduruyordu parkı küçük ikilinin.

Dilara aniden kafasını kaldırdı gördüğü rüya etkilemişti onu uzun süredir görmüyordu bu rüyaları.

Semih, Dilara'ya bakıp endişeyle sordu.

"İyimisin, ne oldu rüyamı gördün?"

Dilara birazda olsa kendinde gelmişti.

"İyiyim, sorun yok sadece rüyaydı."

Loading...
0%