Yeni Üyelik
11.
Bölüm

BÖLÜM 6: GÜVEN

@yellowwheat

GEÇMİŞ

 

Ayağındaki beyaz çoraplarıyla yürüyordu genç kız. İçinde garip bir heyecan vardı. Buraya geldiğinden beri belki de ilk defa odasından dışarıya çıkmıştı ama heyecanının sebebi bu değildi. Ayakları sessizce ilerlerken etrafını kontrol ediyordu Peri. Birileri görürse onu zorla odasına götürür ve iğneleri tekrar vücuduna yapıştırmaya başlarlardı. Elinde sıkıca tuttuğu kâğıt terden buruşmaya başlamıştı. Koridorun sonuna geldiğinde durdu ve gözlerini kâğıda dikti. Mürekkebi hafiften akmıştı fakat hâlâ okunabiliyordu. Koridorun sonuna gelmesi yazıyordu. Ve işte buradaydı. Bunu yastığının altında bulmuştu ve kimin bıraktığını çok iyi biliyordu.

 

Saniyeler akarken yanında bir hareketlilik hissetti genç kız. Beyaz duvar yavaşça aralanmaya başladığında kendini bir iki adım geri çekmişti. Ses çıkarmamaya özen gösterdi. Hâlâ etrafını kontrol ediyordu. Sonunda koluna kemikli bir el sarıldı ve onu duvarın içine çekti. Peri bu ellere karşı koymadı. Memnuniyetle içeri adımladı. Ortam hafif karanlıktı ama karşısındaki çocuk elinde bulması kolay olmayan led bir aydınlatıcıyla kendisine bakarken etrafı az da olsa aydınlatıyordu.

 

"Hoş geldin." dedi Ilgaz yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Peri de gülümsemesini büyütüp karşısındaki oğlana sardı kollarını. Başını Ilgaz'ın boynuna yaslayıp soluklandı bir süre. Yakalanacağını düşünüp strese sokmuştu kendini ama işte şimdi huzur bulduğu kollardaydı. Nihayet.

 

"Hoş buldum." Belki de ilk defa bu kadar içten söylemişti bu iki kelimeyi. Gerçekten de gelmiş ve hoş bulmuştu. Ilgaz kollarını doladığı belden ayırarak biraz geri çekti kendini. Kızın gözlerini görmek istiyordu. Burada göremediği gökyüzünü aratmayacak şekilde parlıyordu bu gözler. O ışıltılara hayranlıkla baktı.

 

Peri bu lanet yere geldiğinden beri oğlan sürekli onu odasında ziyaret etmişti ama tabi ki de bir gün yakalanmıştı. Ilgaz da böyle bir çözüm bulmuştu. Doktorların odasına ne zaman geleceğini biliyordu artık. Onlar gelmeden laboratuvarı keşfe çıkıyor, gizli geçitleri hiç zorlanmadan bulabiliyordu. Nedense gizli geçide her yaklaştığında kameraların sayısı azalıyor ve hava ağırlaşıyordu. Zamanla hepsinin olmasa da birkaçının yerini tespit edebilmişti. Ve işte Peri'yle yeni buluşma yerleri burasıydı.

 

Gözlerini zorlukla Ilgaz'dan çeken kız, onu kolundan çekiştirerek basamaklara oturmalarını sağlamıştı. Merdivenler sonsuzluğa uzanıyor gibiydi. Buraya ilk gelişiydi. Oldukça soğuk bir havası olduğu aşikardı ama merak uyandıran bir tarafı da vardı bu geçidin.

 

Oğlan elindeki aydınlatıcıyı yere bıraktığında etrafı incelemeyi keserek tekrar ona baktı kız. Söyleyecek bir şeyleri olmalıydı. Elleriyle oynamasından anlamıştı bunu. Ne zaman bir şeyler yolunda gitmezse böyle dudaklarını büzüp elleriyle oynardı Ilgaz. Az çok tanımıştı artık onu. İçindeki huzur bir toz bulutu gibi uçup giderken ellerini oğlanın ellerine doladı. Soğuk kemikli parmaklar anında kızın parmaklarına dolanmıştı. "Söyle hadi." Kızın fısıltısı karanlık geçitte dağıldı. Ilgaz gözlerini sonunda ellerinden çektiğinde parmakları arasındaki teni daha fazla sardı.

 

"Yeni bir şeyler oluyor. Dün gece farklı cihazlar getirdiler. Ve seninle benim ismimi duydum Peri." Oğlan durakladı. Her şeyin hep şu anki gibi olmasını diliyordu içinden. Huzurlu olmak istiyordu. Hep bu kızın yanında kalmak istiyordu. Soğukluğunu sıcak parmaklarıyla yatıştırsın istiyordu. Çok fazla şey mi diliyordu hayattan? Bu yüzden mi hiçbirisi gerçekleşmiyordu?

 

Peri karşısındaki yakışıklı yüze uzattı ellerini. Parmakları Ilgaz'ın yanaklarını kavradı. Temasla büzülen dudaklara çevirdi gözlerini ama hemen tekrar açık kahvelere baktı. Ona güç vermek istiyordu. Her ne söyleyecekse belli ki çok kötü bir şeydi ama bunun üstesinden gelebilirlerdi. Birbirlerinin yaralarına merhem olmuşlardı bu soğuk binada. Sorunlarını da el ele çözebilirlerdi. "Bizi iyileştireceklermiş. Damarlarımıza çip yerleştirmekten bahsediyorlardı."

 

Bütün bunları bir ızgaradan izlemiş ve duymuştu genç çocuk. Odasının hava giderinden bir yolculuğa çıkmıştı dün. Başka bir odanın demirleri karşılamıştı onu. Yaşlı bir kadın ve ona benzeyen oldukça yapılı bir adam kocaman bilgisayarlara dikmişlerdi gözlerini. Bilgisayar ekranını görmemişti bulunduğu yerden. Ama sesler oldukça net bir şekilde kulaklarına ulaşmıştı. Onları daha çok deneye sokmaktan bahsediyorlardı. Bunun oldukça kazançlı bir birleştirme olacağını söylemişti kadın.

 

Konuşmanın devam eden kısmında oğlanın anlamadığı bir sürü terimden bahsetmiş ve geceye iki kadeh kaldırmışlardı. Odasına geri döndüğünde uyuyamamıştı Ilgaz. Yapabileceği bir şeyler olmalıydı ama henüz 19 yaşında bir oğlan çocuğu ülkenin en iyi iki doktoruna karşı ne yapabilirdi ki? Tüm gece düşünmüştü. Ve şimdi de işte buradaydı. Hayatına umut olan kız gözlerinde büyük bir mutlulukla onu izliyordu. "Bu muhteşem bir şey Ilgaz. Biz hastayız ve iyileştirecekler işte. Sonunda garip ruh değişimlerin seni terk edecek."

 

Ilgaz şaşkınlıkla kızı izledi. İlk geldiği zamanlar ondan nefret ettiğini düşünmüştü. Ona büyük bir hissizlikle bakıyordu çünkü kız. Sonrasında hasta olduğunu öğrenmişti. Garip bir hastalıktı onunkisi. Aleksitimi diyordu kendisine ama aynı zamanda duyguları da ayırt edebiliyordu. Acaba doktorlar yanlış tanı mı koymuşlardı? "Peri bilmem farkında mısın?" Duraksadı Ilgaz. "Sen artık hissedebiliyorsun."

 

Şimdi şaşırma sırası kızdaydı. Evet bunu iki gün önce fark etmişti. Hisleri tekrar geri gelmişti. Ama arada yine eskiyi düşündüğü zamanlar hissizleşiyordu. "Onları düşündüğüm zaman tekrar gidiyorlar Ilgaz. Artık bundan kurtulmak istiyorum." Omuzları üzüntüyle çökmüştü Peri'nin. Yavaşça arkasındaki duvara yasladı sırtını.

 

Ilgaz kendini sorguladı bir süre. Acaba gerçekten de bu bir mucize olabilir miydi? Bu aşırı duyguları yerini sakinliğe bırakabilir miydi? Bunu nasıl yapabileceklerini bilmiyordu. Ama daha fazla deney yapacakları kesindi. Canlarını çok yakacaklardı. Buna değer miydi? Kafasında çelişen onlarca şey vardı. Bir seferliğine boş vermeye karar verdi o an. Kötümserliği tamamen onu ele geçirmeden kendini kontrol etmeyi başardı. "Tamam üzülme." Elleri kızın omuzlarını sıvazladı. "Belki de senin dediğin gibidir. İyileşebiliriz."

 

Kız üzgün gözlerini sevdiği açık kahvelerde gezdirdi. Omuzlarını aşağı yukarı hareket ettirdi hızlıca. O da boş vermişti artık. Zaten kısıtlı bir zamanda görüşüyorlardı ve bu zamanda da böyle şeylerden bahsetmek istemiyordu.

 

"Hem sen bugün kitap getirmedin mi bakayım? Hani söz vermiştin?" Peri duyduğu bu cümlelerle üzüntüsünü bir anda unutmuş ve beyaz giysisinin altından küçük bir kitap çıkarmıştı.

 

"Tabi ki getirdim." dedi heyecanla. Kızın her hafta doktorlardan istediği tek şey bu kitaplardı. Ilgaz karşısındaki sevimlilik karşısında gülümsemesini genişletirken sol kolunu kızın omuzlarına sardı. Peri başını arkasındaki sıcaklığa yasladığında parmakları sayfaları karıştırmaya başlamıştı bile. "Bugün kimin şiirlerini okuyoruz?" Burnu güzel kokulu saçlara yaslıyken konuşmuştu Ilgaz. Sesi bu yüzden boğuk çıkmıştı.

 

"Cemal Süreyya." dedi Peri. Ilgaz ilgisini çektiğini belirten bir mırıltı çıkarttı. İçindeki huzur onu yutacak gibi her yanını sarmıştı. Bu his, hastalığı yüzünden miydi yoksa kollarının arasındaki bu kız yüzünden mi bu kadar yoğun şeyler hissediyordu? Hiçbir fikri yoktu.

 

İkisinin de kollarında farklı şekillerde oluşmuş bir sürü morluk ve çürükler mevcuttu. İkisinin de geçmişten derin yaraları vardı. Ama tam da şu an bu soğuk zeminde otururlarken hiçbir şeyin önemi kalmamıştı. "Başlıyorum." dedi Peri. Sırtını yasladığı oğlan saçlarına bir öpücük kondurdu hafifçe. Gözlerini kapatmamak için direndi genç kız. Parmakları kitabı daha kuvvetli tutmaya başladı. Ilgaz'dan gelecek bir cevabı bekliyordu. "Lütfen" dedi yalnızca oğlan. Sonra Peri ilk sayfayı açarak okumaya başladı. Onunla burada olmak paha biçilemez bir şeydi. Ilgaz kızın sesiyle gözlerini kapatmıştı çoktan. Hastalığı yüzünden duyguları çok baskın yaşıyordu ve şu an da mutluluğunu bastırmaya çalışıyordu. Bedeni hafifçe kasıldı çabası yüzünden. Peri omuzunda hissettiği baskıyla okumayı kesmişti.

 

Yine kendini sıkmaya başladığını fark etti kız. Elindeki kitabı zemine bıraktı. Arkasına dönerek ellerini birleştirdi hemen. Ilgaz sıcak temasla aralamıştı gözlerini.

 

"Sakin ol." dedi Peri yatıştırıcı sesiyle. Oğlan küçük kızın elleri altında nefeslerini yavaşlatmaya çalıştı. Peri bu sefer yanaklarını kavradı. Gözlerine dikti gözlerini. Hızla inip kalkan göğsü yavaşlamaya başladığında Ilgaz hafifçe gülümsedi. "Sana söylemek istediğim bir şey daha var." dedi nefesleri arasından. Bu sefer de kalbi deli gibi atmaya başlamıştı Ilgaz'ın. Söyleyeceği şeyi daha fazla içinde tutmak istemiyordu artık.

 

"Dinliyorum." Peri'nin sesi endişeliydi. Tekrar üzüntülere boğulmak istemiyordu.

 

"Mutlaka biliyorsundur ama söylemek istiyorum. Sen beni iyileştiriyorsun aurora." Duraksadı oğlan. Henüz söylemek istediğini dile getirmemişti.

 

Peri duyduğu kelimeyi idrak etmekle meşguldü o sıra. Aurora... Renkli kuzey ışıkları...

 

Böyle miydi Ilgaz'ın gözünde? Ona ilk defa böyle seslenmişti ve bu kızın çok fazla hoşuna gitmişti. Memnuniyetle kabul etti bu hitap şeklini. Bu sefer Ilgaz kavradı dolgun yanakları. Cesareti bütün hücrelerindeydi artık. Söylemeye hazırdı.

 

"Seni seviyorum aurora. Çok çok fazla." Gülümsedi Peri. İki saattir söylemek için kıvrandığı cümle bu muydu yani? Büzüşmüş dudakları konuşmasını engellese de karşılık vermekten çekinmedi.

 

"Hissettiğimi biliyorsun Ilgaz...Beni sevdiğini her an hissedebiliyorum."

 

Ilgaz duyduğu cümleyle yavaşça ellerini çekti Peri'nin yanaklarından. Bu seferde parmaklarını ellerindeki sıcak parmaklara sardı nazik bir şekilde. Sonra karşısındaki küçük burnun ucuna hafifçe bir buse kondurdu.

 

Peri hissettiği yumuşak dudaklar yüzünden gözlerini kapatmak zorunda hissetmişti. Oğlan, geri çekilirken derin bir nefes çekmişti ciğerlerine. Bu kız her bir hareketiyle nefesini kesiyordu çünkü. Her bir sözü kalbini tekletiyordu.

 

Çok masum bir öpücüktü ama öyle yoğundu ki Peri'nin gözlerini açabilmesi saniyelerini almıştı. Ilgaz ona böyle bir itirafta bulunmuşken onun da bir şeyler söylemesi gerektiğinin farkındaydı. O sırada aklına az önce okuduğu mısralar geldi. Gülümseyip gözlerini Ilgaz'ın gözlerine çıkardı.

 

"...Uyandım, uyandım hep seni düşündüm. Yalnız seni..." Ilgaz kızın yaptığı alıntıya gülümserken devamını getirdi keyifle.

 

"...yalnız senin gözlerini."¹

 

ILGAZ

 

Daha önce hayatımda dün geceden daha zor bir gece yaşamamıştım. Peri'yi benden aldıkları gün dünle yarışırdı. Sesim titremişti ona açıklamaya çalışırken. Sadece bilmesi gerekenleri anlatmıştım ona. Her an beni terk edebilirdi. Bir deli olduğumu düşünebilir, çıkıp gidebilirdi evden, benden. Korkudan ellerim titremişti. Gözlerimin yaşını durdurmaya çalışmamıştım bile. Olanları, kafamda kesip biçerek onu fazla etkilemeyecek şekilde anlatmaya özen göstermiştim. Ama tabi ki de fazlasıyla etkilenmişti. Ona aramızda geçenleri anlatsam inanma olasılığının daha da çok düşeceğini biliyordum. Bana en çok inanması gereken kişiydi o. Eğer evden gitmeye kalksaydı ya da bana inanmasaydı dizlerimin üzerine çökmeye hazırdım. Yalvarabilirdim ona yanımda kalması, bana inanması için.

 

Fakat küçük aurora şimdi benim yatağımda mışıl mışıl uyuyordu. Çok fazla bir arada durmamız onun enerjisini tüketebilirdi. Zihnen bütün bunlara alışık değildi ama bedeni beni tanıyordu. Kollarımda uykuya dalmıştı dün gece. Ben de söylediğim gibi onu odama çıkarmıştım. Üzerindeki kıyafetler rahatsız hissettiriyor olmalıydı. Yapabileceğim bir şey yoktu. Özel alanına saygı göstermeliydim. Sadece çoraplarını çıkarmış ve altında kalan saçlarının yastığıma dağılmasını sağlamıştım. Şimdi de çalışma masamın sandalyesinde oturmuş göz kapaklarımı olabildiğince açık tutmaya çalışıyordum.

 

Burada güvendeydi ama yine de temkinli olmalıydım. Benim Peri'ye doğruları anlattığımı öğrenirlerse bütün planlar çöpe giderdi. Onu bugün buzluğa götürecektim. Bir şeyleri eminim ki daha iyi anlamasını sağlardı.

 

Gözlerim yavaştan kapanmaya başlarken elimdeki telefon birkaç saniyeliğine titredi. Peri'nin telefonuydu bu. Onu uyandırmaması için almıştım cebinden. Hazar adlı çocuk mesaj atıp duruyordu. Kilit ekranından okuyabildiğim kadarıyla izlediği bir filmin ne kadar duygusal olduğundan bahsediyordu. Bu çocuğu tanıyordum. Peri'yi bulmaya çalıştığım süre zarfından birkaç kez kafede denk gelmiştik. Farklı bir şeyler seziyordum o çocukta. Ama şu anlık bir zararı yok gibiydi. Sempatik bir yapısı olduğu barizdi ve ben olmadığım zaman Peri'nin yanında böyle bir insanın bulunması iyi bir şeydi. En azından onun iyiliğini düşünüyordu.

 

Saat beşe yaklaşıyordu ve hava hafiften aydınlanmaya başlamıştı. Hazar bu saatte ne filminden bahsediyordu gerçekten? Kendimi oyalayacak bir şeyler bulsam iyi olurdu. Bu yüzden bu duygusal filmi ben de izlemeye karar vermiştim. Laptopu kucağıma çekerek filmin adını arama motoruna yazdım. Rastgele bir siteye girip izlemeye başlamıştım.

 

Filmin neredeyse yarısına geldiğimde odada bir hareketlilik sezdim. Gözlerimi Peri'ye çevirdiğimde bakışlarını tavana dikmiş öylece beyazlığı izlediğini gördüm. Filmi durdurup ilgimi tamamen ona yönelttim.

 

"İyi uyuyabildin mi?" Gözleri hâlâ tavandayken onaylayan bir mırıltı çıkardı sadece. Bir süre hareket etmeden öylece yatmaya devam etti. Ben de ona ayak uydurdum ve başka bir şey söylemedim. Güneş henüz yeni doğuyordu ama Peri oldukça dinç gözüküyordu. Yeterince yattığına karar vermiş olacak ki ayaklarını sallandırıp kalktı yataktan. Adımları banyoma ilerledi. Gözlerimi daha fazla onun üzerinde tutmamaya karar vererek tekrar filmime döndüm.

 

Film seri şeklindeydi sanırım. Ben ilk filmini izliyordum. Ve henüz duygusal bir yanını görememiştim. Distopik bir filmdi. Hazar'ın ipiyle kuyuya inmemem gerektiğini bilmeliydim ama can sıkıntım bunun önüne geçmişti.

 

Banyodan su sesleri gelmeye başlayınca laptopu tamamen kapattım. Artık ikimiz de bir şeyler yemeliydik. Merdivenleri birer ikişer inerek mutfağa ulaştım. Yemek konusunda çok da başarılı değildim ama tarifler genelde bana yardım ederlerdi. Kahvaltı için gerekli peynir, zeytin, reçel türü şeyleri masaya dizdim ilk önce. Sonra telefonumdan krep tarifini bulup gerekli malzemeleri aramaya başladım.

 

Peri krep ve çikolatayı çok severdi bu yüzden krep yapmaya karar vermiştim. Çaydanlığa su koydum ısınması için. Çay biraz olsun uykumu açabilirdi belki. Her zaman kahveyi tercih ederdim ama kahve kotamı çoktan doldurduğumu düşünüyordum.

 

Ben krep malzemelerini karıştırmakla uğraşırken gözlerim bir tutam kahverengi saça takıldı. Ellerim hareket etmeyi durduğunda artık tamamen ona doğru dönmüştüm. Sol omzu kapının pervazına yaslı bir şekilde beni izliyordu. Peri... beni izliyordu.

 

"Bugün iyi görünüyorsun." Kafamla onayladım söylediği cümleyi. Gözlerimle hareketlerini takip ettim. Önce parmakları ortadaki sandalyenin kumaşını kavradı ve kendine doğru çekti. Sonra bir bacağını oturmak için kullanıp tamamen yerleşti sandalyeye. İlgisini bana yöneltmesini bekledim. Gözlerini görmek istiyordum.

 

Ve sonunda kahve ışıltıları beni buldu. Ellerini çenesine yaslayarak bana bakmaya devam ettiğinde bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim. "Krep yapıyordum ben de." Cümlem bana amacımı hatırlattığında tekrar malzemeleri karıştırmaya koyuldum.

 

"Öyle mi?" dedi sesinde asla bir soru cümlesi tınısı olmadan. Ne yaptığımı çoktan anladığını biliyordum. Ona cevap vermedim ve özenle işime devam ettim. Çayı demledim ve dinlenmeye bıraktım. Nefeslerim düzensizleşmeye başlamıştı çünkü bakışlarını sırtımda hissedebiliyordum. Ellerim de titremeye başladığında tavayı neredeyse yere düşürecektim. "Dolaptan çikolatayı çıkarabilir misin? Biraz erisin." Arkamı dönmeden konuşmuştum. Hemen sonra sandalye ayaklarının zeminde çıkardığı tiz sesi ve buzdolabının açılma uyarısını duydum. Tavaya karışımdan döküp pişmesini bekledim.

 

Peri yanıma gelerek elindeki kavanozu tezgâha bıraktı. Gözlerimi ona çevirmedim. Sakin kalmalısın Ilgaz. Kendini yakmadan tamamla şu yemeği. Ben kendi kendime tavsiyeler verirken mutfağı bir zil sesi doldurdu. Peri'nin telefonu olmalıydı. "Alo. Evet benim. Ben onu tamamen unutmuşum kusura bakmayın... Seansı ne zaman yapalım? Yarın benim birkaç işim var ama pazartesi boşum size uygun mu?... Tamamdır... İyi günler." Ve telefonu kapattı. Ne seansıydı bu? Hâlâ psikiyatriste mi gidiyordu yoksa? Araba korkusu yüzünden olmalıydı.

 

Krepleri güzel bir tabağa koyup masanın ortasına yerleştirirken benim neden bunu bilmediğimi sorguluyordum. O hâlâ psikiyatriste gidiyordu ve ben bunu bilmiyordum. "Ellerine sağlık. Çok güzel görünüyorlar." Gülümseyişine gülümsedim. "Afiyet olsun." Bardaklara da çayı doldurduğum gibi yerime yerleşmiştim. Çok acıkmıştım ben de. Dün sadece bir kâse çorba içmiştim. Hayatımda yediğim en iyi çorba olabilirdi gerçi. Bir kâse daha içmek istemiştim ama uykum ağır basmıştı.

 

"Kahvaltıdan sonra gidelim olur mu?" dedim ağzıma bir dilim salatalık atmadan önce. Önündeki krepe çikolata sürerken kafasını aşağı yukarı salladı. Sonra aklına başka bir şey gelmiş gibi kaşlarını çatıp gözlerini bana çıkardı. "Bugün cuma değil mi?" dedi hızlıca eline telefonu alıp kontrol ederken. "Benim dersim var ikide. Sonra da kafeye gitmem gerekiyor." Arkama yaslanırken telaşlı hâlini izledim. Her hâli çok güzeldi bu kadının. "Saat sabahın beşi Peri. İşimiz çok uzun sürmez merak etme." Omuzları rahatlıkla çökerken tekrar yemeğine dönmüştü. Krepleri iştahla yemesini izlerken aklıma başka bir şey geldi.

 

Çay bardağımı elime aldığımda haylazca gülümsedim kendi kendime. Acaba hâlâ sinir oluyor mudur?

 

Bardağın kenarını dudaklarıma yasladıktan sonra gürültülü bir yudum aldım ve tepkisini izledim. Önce elindeki krepi tabağına bıraktı ve hiçbir şey söylemedi. Tekrar bir yudum daha içtiğimde bu sefer elleri yumruk oldu ve hızlıca masadan görünmeyecek şekilde indirdi onları. "Lütfen." dedi dişlerini sıkarak. "Daha yavaş içebilir misin?" Yüzümdeki gülümseme büyürken bardağı masaya geri bıraktım keyifle. Sen hâlâ benim tanıdığım Perisin, aurora.

 

"Neden sırıtıyorsun?" Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Sorusuna karşılık omuzlarımı indirip kaldırdım sadece. Sonra da ayaklandım ve gözlerine tepeden bakmaya devam ettim. Hafif belimi eğip biraz yakınlaştığımda dudaklarını birbirine bastırdı. Bir soğukluk etrafımı sararken onun da aynı şeyi hissettiğini biliyordum. "Ben üzerimi değiştireyim çıkalım." Kafası robotik bir şekilde aşağı yukarı hareket etti. Burnunun ucunu öpmek istedim ama tek yaptığım geri çekilmekti. Merdivenleri çıkacağım sırada tekrar arkamı döndüm.

 

"Sana da bir şeyler vermemi ister misin?" Dünden beri aynı kıyafetleri giyiyordu bu yüzden rahatsız hissedebileceğini düşünmüştüm. Önce üzerindekilere bir göz gezdirdi ve iyi olduğuna karar vermiş olacak ki teklifimi geri çevirdi. "Sorun değil. Böyle iyiyim."

 

Kıyafetlerimi onunla paylaşmak için can atıyor olabilirdim ama onun istemediği hiçbir harekette bulunmayacaktım. Beni tanımıyordu. Onun için sadece üç gündür gördüğü bir yabancıydım ve daha dün gece hayatının büyük bir yalandan ibaret olduğunu söylemiştim ona. Tabi ki de bana güvenmeyecekti. Güvenmemeliydi.

 

Odama ulaştığımda telefonumu bulunduğu yerden alarak Uraz'ı aradım. Geleceğimi haber verirsem istediğim ilaçları hazırlayabilirdi ve Peri'yi görünce de büyük bir şok yaşamasını istemiyordum. "Ilgaz?"

 

"Birazdan Peri'yi oraya getireceğim." dedim konuyu uzatmadan. Bir süre bana cevap vermedi. Ona Peri'yle iletişime geçtiğimi söylememiştim bu yüzden sindirmesini beklemem gerekmişti. "Tamam." dedi sadece. Birçok sorusu olduğunu biliyordum. Hepsinin bir zamanı vardı. "Senden istediklerim hazır mı?" Telefonu kulağımla omzum arasına sıkıştırdım ve dolabıma bir göz attım. Havalar soğuk olduğu için kazak giysem iyi olurdu.

 

"Sen gelene kadar hallederim." Elime siyah bir kazak ve pantolon aldığımda Uraz'ı onayladım ve telefonu kapattık. Kazağımın altına beyaz gömlek giymeli miydim? Peri sever miydi acaba? Kendi kendime omuzlarımı silkip beyaz bir gömleği kollarımdan geçirdim. Üzerine de kazağımı giyeceğim sırada kapım iki kere tıklatıldı. Kapı kolu yavaşça hareket ettiğinde kazağı hızlıca başımdan geçirmiştim.

 

Gözlerim Peri'yi bulduğunda kafasını uzatmış bana bakıyor olduğunu gördüm. "Şey... Az önce reddettim biliyorum ama kazaklarından birini alabilir miyim? " Mahcupça gülümsediğinde ben de sevecen bir gülümseme gönderdim ona. İçeri geçmesini işaret ettim. "Tabi ki. Gel de dolaptan seç bir tane." Ayakları dolabımın önünde durdu ve gözleriyle kıyafetlerimi süzdü. Saçları biraz dağılmıştı. Banyoda iki tane tarak vardı ama birinin onun için olduğunu bilmiyordu hâliyle. Eline beyaz kazaklarımdan birini aldığında ben de giyeceğim pantolonu alarak odanın dışına doğru ilerledim.

 

"Banyoya senin için bazı eşyalar bırakmıştım. Yeşil olanlar senin, maviler benim." Cevap vermesini beklemeden odamın kapısını onun için kapattım. Bu evde bütün özel eşyalar ikişer taneydi. Havlular, diş fırçaları, yastıklar, taraklar... Hepsi onun için çoktan hazırdı. Sevmiyor diye eve turuncu renge sahip tek bir eşya bile almamıştım.

 

Misafir odasına girdiğimde pantolonumu da hızlıca giydim. Evet bir misafir odası vardı. Peri burada da yatabilirdi ama ben ona yatağımı vermek istemiştim. Onun için bir şeyler yapma isteğim her geçen gün daha fazla artıyordu. Onu kurtaramadığım için kendime olan öfkem de öyle.

 

Peri'yi beklerken telefonumdan birkaç şeyle ilgilenmeye başladım. Tam o sırada Umut Hoca mesaj atmıştı. Yarınki toplantıyı hatırlatıyordu. Dans hareketlerine en kısa sürede başlamalıydık. Belki de yarın başlardık. Bu yüzden Uraz'dan ilaçları kesinlikle almalıydım.

 

Bir süre daha yatakta oturduktan sonra yeterli süreyi doldurduğuma karar vererek salona indim. Peri koltukta oturuyordu. Geldiğimi duyunca gözlerini bana çevirdi ve ayağa kalktı. Beyaz kazak bol olmuştu ama hiçbir kıyafet bundan daha güzel duramazdı üzerinde. Hayran bakışlarım gözlerindeyken elimle kapıyı gösterdim. Konuşursam kekeleyebilirdim.

 

Araba anahtarlarını girişteki anahtarlıktan aldım ve botlarımı geçirdim ayağıma. Peri de giydiğinde kapıyı açtı, arabaya doğru ilerledi. Araba kokusu yine onu rahatsız edecekti. Bu yüzden bahçeye yöneldim ve birkaç lavantayı bahçe makası yardımıyla başlarından kestim. Peri arabanın yanında beni bekliyordu. Kilidi açarak binmesini bekledim. Sonra da oturduğu koltuğun önünde, arabanın kaputunda bulunan boşluğa elimdeki lavantaları bıraktım nazikçe. "Al bakalım." dedim kalan lavantaları avucuna bırakırken. "Lavanta kokusu insanı rahatlatır."

 

"Teşekkür ederim." Avcunu burnuna yaklaştırarak bir nefes çekti içine. Ben de yaptığı şeyi yapmak istedim o an. Avcunu burnuma bastırmak ve kokusunu solumak istedim ama tek yaptığım geri çekilip kapısını kapatmaktı.

 

Sürücü koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdım. Buzluğa ulaşmamız yaklaşık yarım saatimizi almıştı. Yolculuk sırasında pek konuşmadık. Peri'nin gergin olduğunu hissedebiliyordum. Korkmasını beklerdim ondan. Tanımadığı bir adam onu garip bir yere getirmişti çünkü. Ama şu an tek hissettiği gerginlikti.

 

Kendi tarafımdan indim ve koşturarak onun kapısını açtım. "Gel bakalım." dedim sakince. Ses tonum ona biraz güven versin istiyordum. Sarılarak kolayca yardım edebilirdim ama temas etmeden sadece bu kadar yardım edebiliyordum. "Burası da neresi?" Meraklı gözleri metal üç katlı basık binayı taradı önce. Cevap beklediğini göstermek adına bana baktı sonra.

 

"Burası eskiden buzluk olarak kullanılıyormuş. Ama bizim gibiler burayı bir laboratuvara çevirdi." diyerek açıkladım kısaca. Daha bir sürü sorusu vardı. Hiçbirisini sormadı bana. Adımları yavaşça binaya ilerledi. Onu takip ettim. Kapıya geldiğimizde metal yüzeye mors alfabesinde olduğu gibi ritmik bir şekilde dokuz kere tıklattım ve en son avcumla kuvvetlice vurdum. Bu şifre gibi bir şeydi bizim için. Çok geçmeden içeriden bir ses duyuldu.

 

"Su kaç derecede donar?" Bu da başka bir şifreydi.

 

"Benim damarlarımda su hep donuktur." dedim ben de. Kapı verdiğim cevaptan sonra yavaşça aralanmaya başladı. Peri'nin şaşkın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Ama dönüp ona bakmadım. Bir süre sonra üzerimdeki ilgisi kaybolmuştu zaten. Kapıyı bize açan kişi bir kafa selamıyla beni selamladığında aynı şekilde karşılık verdim.

 

"Vay canına." Peri şaşkınca etrafı inceliyordu. Her yer makineler ve kablolarla doluydu. Bunun nesini ilginç bulduğunu pek anlamlandıramadım ama sonra onun her şeyi unuttuğunu tekrar hatırladım. İkimizin yaklaşık bir buçuk senesi buradaki makinelerin kat ve kat daha büyüklerinin arasında ve içinde geçmişti. Bu yüzden bana hiç de ilginç şeylermiş gibi gelmiyordu.

 

Birazdan kalabalık bir ortama girmek zorunda kalacağımızdan parmaklarım otomatik olarak onunkilere uzandı. Avcunu parmaklarımla kavrayıp sıkıca sarmaladım. Bana herhangi bir tepki vermedi. Mavi ışıltılar yüzünde dolanırken hâlâ etrafı inceliyordu. Onu başka bir bölmeye doğru yönlendirdim. Burası Uraz ve benim en çok vakit geçirdiğimiz yerdi. O adamı bulmak için günümün yarısını burada geçirirdim ve Uraz da ilaçlarla ilgilenirdi.

 

Kapının yarısı camdan oluştuğu için içerisi rahatlıkla görülebiliyordu. Odanın bir duvarı bir sürü büyük ekranla kaplıydı ve şu an mobese görüntüleri oynatılıyordu. Koca klavyenin önünde oturan birinin gölgesi çekti dikkatimi önce. Kapı kartımı okutmamla bir dıt sesiyle açıldığında oturan kişi koltuğunu bize çevirdi. Peri parmaklarımı sıktı.

 

"Hoş geldiniz kardeşim." Bize doğru yürüyen Uraz'a gülümseyip uzattığı elini sıktım ve kafamı onunkiyle tokuşturdum. Peri'nin eli bu hareketimle benden uzaklaşmıştı. Uraz açık kahve saçlarını hafif karıştırdı. Bunu kafası karıştığında ya da sinirlendiğinde yapardı. Bu yüzden ne tepki vereceğini izledim. Ela gözleri Peri'yle benim birleşik ellerimizde dolandı.

 

"Sizin hâlâ birlik... Uraz'ın lafını bir kaş hareketiyle hızlıca kestim ve susmasını işaret ettim. Bakışlarım Peri'yi bulurken artık ona bir açıklama yapmam gerektiğini biliyordum. "Bu Uraz." dedim tanıştırmak amaçlı. Uraz başını eğerek selam verdiğinde Peri de aynısını yaptı. "Birçok konuda bana yardımcı oluyor." Uraz kafasıyla onayladı beni. "O da mı iyileşti?" Soruyu soran Peri'ydi elbette. Uraz benim yerime cevap verdi ona. "Sizin gibi ryalar sayesinde iyileştim."

 

Onu da başka biriyle eşleştirerek yapmışlardı bunu. Ama diğer kişi çok acı bir şekilde hayata veda etmişti. Uraz da iyileşmek uğruna en yakın arkadaşına veda etmek zorunda kalmıştı. Ben ve Uraz ortak kayıplara ve acılara sahiptik. Ama olanlarla baş etme konusunda Uraz benden çok daha iyiydi. Onun yerinde olsam böyle dimdik durabileceğimi sanmıyordum. İyileşenlere katılma sebebi de buydu zaten. Benim gibi intikam istemese de başka insanların canının yanmasını engellemek istiyordu. "Burada bizim gibi onlarca insan var. Hepsi de iyileşmek uğruna bir şeylerden vazgeçti. Birilerini kaybetti. Biz buna son vermek için buradayız."

 

"Sen beni tanıyorsun." dedi Peri Uraz'a. "Ama ben hiçbir şey hatırlamıyorum." Elleri saçlarını bulmadan hemen önce bileklerini tuttum. Uraz açıklamaya devam etti. "Senin de anılarını çaldılar Peri. Herkesten bazı şeyleri çaldılar." Gözleri dolmuştu. Benim de hafiften dolmaya başlarken arkadaki koltuklara oturttum onu. "Geri alamaz mıyım onları? Bazen... bazen rüyalar görüyorum. Hastane gibi bir yerdeyim." Söyledikleriyle ona biraz daha yaklaştım.

 

Rüya görüyordu. Hastane gibi bir yerde... Yoksa?

 

"Ne zamandan beri?" Uraz benden önce harekete geçerek bir kalem ve defterle gittiği yerden geri döndü ve cevabı dinledi. "Son bir aydır. Bazı şeylerin tutarsız olduğunu biliyordum ama çok sorgulamamıştım. Şimdi geliyorlar aklıma."

 

"Örnek ver." Uraz büyük bir profesyonellikle sorularına devam etti. Ben ne yapacağımı şaşırmış bir hâldeydim. O anılarını rüyasında görüyor olabilir miydi? "Mesela geçen gün kafeye bir adam geldi ve nasıl olduğumu sordu ama ben tanımıyordum onu. Anne ve babamdan bahsetti. Ve eski evimde... Dolabımda bazı eşyalar buldum ama onlar benim değildi ya da ben onları hatırlamıyordum."

 

Birden Uraz'la aynı anda ayağa kalkıp birbirimize sarıldık. Büyük bir sevinçle hem gülüyordum hem de gözyaşlarımı kontrol etmeye çalışıyordum. "Başardık kardeşim." dedi Uraz. Onun dediğini birçok kere tekrar ettim içimden. Sevdiğim kadın beni hatırlayabilirdi. Bu muhteşem bir şeydi.

 

"Rüyamdakiler anılarım mı?" Kollarımı Uraz'dan çekerek dizlerimin üzerinde Peri'nin karşısına geçtim. Gözleri nemlilikle daha çok parlıyordu. Gözyaşlarımı hızlıca sildim ve ellerimi kollarına koydum. Mavilikler yavaşça gözlerini buldu. "Evet aurora. Hatırlayacaksın." Gözünden bir damla yaş firar ettiğinde kollarını boynuma doladı hızlıca. Anında sıkıca sarmaladım onu. Burnum saçlarının arasında yerini alırken kucağımda küçücük kalmıştı.

 

Kokusunu içime daha fazla çekerken kollarımı biraz gevşettim ve hafif geri çekildim. Bir an sevinçten kendimi kaybetmiştim ve çok fazla sarılmış olmalıydım. Benim geri çekilmemle Peri de hafif bir öksürük sesiyle kollarını çekti. Tekrar oturduğu koltuğa dönerken gözleri yerdeydi. Utangaçlığına gülümseyip ayağa kalktım. "Bizim toplantımız var bugün. Katılmak istersen gelebilirsin." Uraz da beni onayladığında Peri ayağa kalktı. "Gerçekten mi?" dedi ama tereddütte kalmış olacak ki birkaç saniye düşündü. "Bugün yeterince şey gördüm aslında... Ayrıca..."

 

Sözlerine ara vererek bir iki adımını bana doğru atmıştı. Kıpırdamadan ne yapacağını izledim. Ayakları botlarıma değdiğinde hareketine son verdi ve parmak uçlarında yükseldi. Kulağıma doğru söylediği cümle gözlerimi kapatmama neden olmuştu. "Ayrıca sana güveniyorum." En çok duymak istediğim cümle olabilirdi bu. Şu an o kadar çok ihtiyacım vardı ki güvenine...

 

"Dokunmadım ama neden mavi oldun?" Gerçekten merak dolu bir sesle sormuştu ama ben gözlerimi kaçırmak zorunda kalmıştım. Uraz da arkamda kıkırdamaya başlamıştı. Kendimi bu durumdan kurtarmalıydım. "Sen boş ver bunları. Hadi toplantıya geç kalacağız." Telaşla Peri'nin bileğini tuttuğum gibi çıkmıştım odadan. Arkamdan Uraz'ın adım seslerini duyabiliyordum. Ben toplantı odasına doğru ilerlerken Peri de hiç ses çıkarmadan benimle birlikte yürüyordu. Gelmek istemediğini ima etmişti ama bunu görmesi bana olan inancını güçlendirecekti. Başka bir metal kapıya geldiğimizde önünde Ertan'ın dikildiğini gördüm. Bana kısık gözlerle kinci bir bakış attıktan sonra aynı ifadeyle yanımdaki Peri ve Uraz'a baktı.

 

"Bakıyorum kuyruklarının sayısı artmış. Birdi iki olmuş." Dişlerimi birbirine geçirip sakin olmaya çalıştığım dakikalarda Peri'yi bu adamdan uzak tutmak amaçlı arkama çekmiştim. Kapıya doğru bir adım daha attığımda çekilmesini bekledim ama dik dik bakmaya devam etti. "Belanı benden bulma Ertan. Çekil." Sesim beklediğimden daha güçlü ve net çıkarken Ertan alayla gülümsemiş, yana doğru iki adım atarak yolu açmıştı. Arkamda duran Uraz hızlı adımlarla ilerlerken odaya girmeden önce adama omuz atmayı ihmal etmedi. Bu sefer Peri'nin önden yürümesine izin vermiştim. Ertan'ın sağı solu belli olmazdı.

 

Odanın tam ortasındaki büyük masanın sağ tarafına ilerleyerek Uraz'ın yanındaki sandalyeyi çektim. Peri hemen ne yapmaya çalıştığımı anlayarak onun için çektiğim sandalyeye oturdu. Ben de yanına oturduğumda Peri'yi Uraz'la aramıza almış olduk.

 

"Korkmana gerek yok. Az önceki adam dışında buradaki herkes iyi insanlar." Gözlerini diktiği ellerinin üzerine kendi elimi koyduğumda korkusunu bir miktar olsun azaltmayı amaçlıyordum. Sözlerimden sonra parlak bakışları beni buldu ve sorun yok der gibi gülümsedi. Ellerini biraz daha sardığımda kapının kapanma sesini duydum. İyileşenlerin lideri arkasındaki birçok insanla beraber girdi odaya. Bu gruba Ertan da dahildi. Herkes yerlerine yerleştiğinde Fuat Bey otoriter bir sesle konuştu.

 

"Herkes burada olduğuna göre başlayabiliriz." dedi ve gözlerini baş köşeye oturduğu masadaki insanların üzerinde gezdirdi. Peri yanımda rahatsızca kıpırdandığında Fuat Bey'in onu fark ettiğini gördüm. "Peri..." dedi şaşkınca Lider. Elleri masanın kenarını kavramış şaşkın gözlerle Peri'yi izliyordu. Fuat Bey biz Akis'teyken orada çalışan bir doktordu. Hatta bazı deneylerde o da bulunmuştu ama zamanla deneylerin yanlış amaçlar uğruna uygulandığını fark edip iyileşenleri çevresinde toplamayı başarmıştı. Peri'yi aradığım dönemde de bana oldukça fazla yardımı dokunmuştu.

 

"Evet efendim." Bu kısık ses tonu Peri'ye aitti. O da şaşkındı. Onu tanıyan birilerinin olması tabi ki fazlasıyla garip geliyordu. Ellerini biraz daha sardım ve damarlarımdaki hoş soğukluğu ona aktarmaya çalıştım. Yüzümüzdeki mavi ışıltılardan dolayı masadakilerin gözlerini üzerimizde hissediyordum ama şu an tek odağım Peri'ydi. "Seni bir daha göremem sanıyordum ama hayatın şu sürprizine de bakın." Kısa bir süreliğine Lider'in gözleri bana döndü ve gülümsedi. Aynı şekilde karşılık vermiştim.

 

"Gel de sana bir sarılayım." dedi babacan bir tavırla. Peri gözlerini bana diktiğinde ben de ona baktım. Bir sorun olup olmadığını anlamak istiyordu. Yavaşça gözlerimi kapatıp açtım ve güven vermek isteyerek gülümsedim. Aramızdaki bağa biraz daha odaklanarak içimden söylediğim sözlerin ona ulaşmasını sağladım. O iyi biri Peri. Bize yardım edecek. Hatırlamıyor olabilirsin ama o bize geçmişte çok iyi baktı. Ayağa kalktığı ve masanın en başına yürüdüğü süre zarfında cümlelerimi ona iletmeye devam ettim. Nefesleri düzenli bir hâle geldiğinde Fuat Bey'in karşısında güçlü bir şekilde dikildi.

 

Lider kollarını bir baba edasıyla Peri'ye doladığında sırtını birkaç kez sıvazladı. "Ne kadar da büyümüşsün..." Peri gülümseyerek tam karşılık vereceği sırada odada büyük bir gürültü yankılandı. Gözlerim sesin kaynağına döndüğünde Ertan'ın ellerini masaya vurarak hızla ayağa kalktığını gördüm. Sandalyesi yere düşmüştü.

 

"Bu saçmalık da neyin nesi? Her şey bu ikisi yüzünden oldu." Parmağı Peri ve benim üzerimde gezinmişti. O parmağı ellerimin arasına alıp kırmamak için kendimi zor tutuyordum. Uraz'ın elini kolumda hissettim ama gözlerim hâlâ bu herifin üzerindeydi. "Ve siz de onları kucaklıyorsunuz öyle mi? Her şey Ilgaz ve kuyruğu yüzü... Artık günah benden gitmişti. Kendimi yeterince tutmuştum. O iğrenç bakışları aurorama dokunmasa daha da tutabilirdim ama büyük bir hata yapmıştı. Sinirle sandalyemden kalktığım gibi Ertan'ın üzerine yürümüş, bana seslenen bütün uğultuları göz ardı etmiştim. Sağ yumruğum adamın yüzüyle buluştuğunda cümlesinin yarım kalmasına gerçekten üzüldüm. Keşke biraz daha saçmalasaydı da ben de daha büyük bir sinirle geçirseydim yumruğumu.

 

Aldığı darbe sonucu zemine düşen adamın bedenini yerden kaldırdığım gibi bir yumruk daha geçirmiştim suratına. Dinmiyordu sinirim. Odada yumruğumun tenine iniş sesinden başka gürültü yoktu ama kulaklarım öfkeyle uğulduyordu.

 

Elimde tuttuğum kumaşı serbest bıraktığımda Ertan gürültüyle yeri boyladı ve ben de bunun ona yeteceğine kanaat getirmiştim. "Bir daha sakın." dedim dişlerimi arasından. "Gözlerin ona değmeyecek bile." Biraz daha üzerine eğildim. "Anladın mı beni?" Kafası bir aşağı bir yukarı hareket etti. "Güzel."

 

Sakince yerime geçmek için hareketlendiğimde Lider'in elinin havada olduğunu gördüm. Beni durdurmaya gelen adamları engellemişti anlaşılan. Hak edene hak ettiğini vermemiz gerektiğini söylerdi hep. Ben de öyle yapmıştım. Sandalyeme oturduğumda Peri aceleyle yanıma oturmuş ve yumruk olan elimi elleri arasına almıştı. Tenimin bazı yerlerinde yarıklar vardı ama acıyı bile hissetmiyordum şu an. Sadece sakindim. Dudaklarını büzüp nefesini kesiklerin üzerine üfledi. Ertan'ın ayaklandığını görmesem bu görüntü beni büyüleyebilirdi. Bunun için bir kez daha sinirlenebilirdim ama sakinlik bütün damarlarımdaydı. Peri yapıyordu. Sakinliğini bana veriyordu. Ne yaptığının pek farkında olduğunu sanmıyordum ama işe yaradığı da bir gerçekti.

 

Ertan karşındaki duvara yaslanmış tam bir şeyler söyleyecekken odada gür bir ses duyuldu. "Dışarı!" Lider bütün odayı kaplayan otoriter sesiyle emri verdiğinde Ertan kinci bir ifadeyle yavaşça odadan dışarı adımladı. Ben sadece sakindim. Peri hâlâ elimle ilgileniyordu.

 

Odadaki garip sessizlik Lider sayesinde bozuldu. "Evet. Bu haftanın gelişmelerini alayım." Fuat Bey gözlerini Uraz'a dikmişti. İlaç işleri Uraz'ın ekibinin sorumluluğundaydı. Lider ilaçların durumunu merak ediyordu. "Ryalar yüzünden yaşanan yorgunluk belirtileri için yeni bir formül geliştirdik. Yansıma önleyiciler tamamen işe yarar durumda ve seri üretime geçmek üzereyiz. Morluk merhemlerini daha etkili hâle getirmek için çalışmalarımız sürüyor..." Uraz yaklaşık yarım saat boyunca ilaçlarla ilgili konuşmasını sürdürüp bazı raporları Lider'e sunmaya devam etti. Peri de konuşulanları dikkatle dinliyordu bu sırada.

 

"Güzel." dedi sonunda Lider. Uraz geri sandalyesine otururken bu sefer konuşma sırasının bende olduğunu düşünmüştüm. Çünkü gözler benim üzerimdeydi. Vakit kaybetmeden bilgilendirmemi yapmaya başladım. "Yeni cihazlar var." dedim ve cümlemin sindirilebilmesi için biraz süre tanıdım.

 

"Ne tür cihazlar?" dedi Fuat Bey merakla. "Akel'den sadece bizim için olmadığını öğrenebildim." Neyin peşinde oldukları konusunda hiçbir fikrim yoktu ve bu daha da kaygılanmama sebebiyet veriyordu. "O zaman hemen bir grup görevlendirelim." Gözleri masadakilerin üzerinde gezindi. "Selim bu iş sizde. En geç iki güne bana bunu öğrenin." Selim ve ekibi Lider'i onayladığında Peri'nin hafifçe koluma dokunduğunu hissettim. Kafamın içinde kendi ismim yankılandığında gözlerim anında onu bulmuştu. "Çıkabilir miyiz artık?" Acilen aramızdaki bağa odaklanmayı kesmeliydi yoksa ben kafayı yiyecektim. Hâlâ sakinliği üzerimde olduğundan onu sadece kafamla onaylamakla yetinebilmiştim. "Fuat Bey." dedim. Önündeki dosyalarla ilgilenen Lider'e seslenerek. "Başka bir şey yoksa biz çıkalım."

 

"Tabi. Peri, kızım beni ziyarete gel olur mu?" Ayağa kalktığımda elimi Peri'nin eline yaklaştırdım. "Tabi efendim." dedi Peri gülümseyerek. Ben de bir baş selamıyla veda ettiğimde Uraz'a gözlerimle kapıyı işaret ettim. Ondan alacaklarım vardı. Peri'yle dışarı çıktığımız sırada Uraz da hemen arkamızdan geldi ve kısa sürede bizi geçerek önden yürüdü.

 

"Neden çıkmak istedin? Bir sorun mu var?" Az önceki odaya geri dönerken Peri'ye endişeyle sormuştum. O ise yaralı elimi havaya kaldırmış, yüzünü acıyla buruşturmuştu. "Elin mikrop kapacak akıllım. Öyle güç gösterisi yapmakla bitmiyor iş." Konuşma tarzı beni gülümsetirken alaylı konuşmamızı devam ettirdim. "Ama havalıydım değil mi? İtiraf et." Biraz yüzüne doğru eğilmiş ve gülümsememi genişletmiştim. Artık ciddi bir yüz ifadesine bürünmüştü. "Kesinlikle." dedi ciddiyetle. Beni havalı mı bulmuştu?

 

"Bunlar morluk için, bunlar da ışımalar..." Uraz'ın sesiyle odağımı Peri'den çekerek uzattığı ilaçları elime aldığım gibi cebime tıkıştırdım. "Sağ ol kardeşim." dedim omzunu bir iki kere patpatlarken. "Ne demek. Günde üçten fazla içme sakın. Zararlı biliyorsun." Kafamla onayladığımda Peri de Uraz'a veda ediyordu. Sonunda ayrılmamız gerekince sağ elimin iki parmağını alnımın köşesine yerleştirip asker selamı benzeri bir hareketle Uraz'a selam verdim. Uraz da aynı hareketi yaptı. Peri'yi ilerlemesi için belinden hafifçe destekledim.

 

"Eve mi götüreyim okula mı?" dedim buzluktan tamamen çıktığımızda. "Önce bir eczaneye gidelim. Ciddiyim mikrop kapacak. Sonra dans yarışmamız yalan olur." Onun için arabanın kapısını açtığımda alayla cevap verdim. "Bütün derdin dans yarışması yani?" Bütün bilmişliğiyle gülümsedi. "Tabi ki de." Gülümsemem genişledi. Kapısını kapatarak kendi tarafıma geçtim ve arabayı çalıştırdım. Parmağımla kaputun önündeki lavantaları işaret ettim eline alması için. "Araba yeterince iyi kokuyor." diye cevap verdi.

 

Keyfinin yerinde olmasına sevinmiştim. Arabayı önce bir eczaneye sürdüm ve elimi sargıya aldırdım. Sonra da Peri'yi evine bırakmak üzere yola çıkmıştık. Evinin yolunu tabi ki de biliyordum ama daha fazla ürkmemesi için yolu ona tarif ettirmiştim. Açık gri renkli yapının önünde durduğumda Peri emniyet kemerini çıkarmak için yana eğilmişti. "Bu arada dün sana anlattıklarımı ve buzluğu kimseye söyleme olur mu? İyileşenlerden önce söylediğin kişinin başı belaya girer." Kapısını açtığında onayladı beni. "Anlaşıldı." dedi ciddiyetle. Bir adımını dışarı attığında telaşla tekrar konuşmuştum. "Akşam aynı yerde?.." dedim soru sorar gibi.

 

Kafasını arabanın içine doğru eğdi ve tatlı bir şekilde güldü. "Bilemiyorum." dedi alayla "Bir bakmışsın başka bir işim çıkmış." Arabanın kapısı kapandığında şapşal şapşal gülümseyerek eve girmesini izledim. Sonra zihnimin içinde Peri'nin sesini işittim. "Akşam aynı yerde ajan." Bunu yapmayı acilen bırakmalıydı. Acilen.

 

,

 

¹ Cemal Süreyya'nın "Biliyorum Sana Giden..." adlı şiirinden bir alıntı.

 

 

Loading...
0%