Yeni Üyelik
13.
Bölüm

BÖLÜM 7: YALNIZLIĞIN İKİ TARAFI

@yellowwheat

GEÇMİŞ

 

Kollarında onlarca kabloyla kocaman koltuk tarzı bir yerde otururken gözlerini yanındaki çocuğa dikmişti Peri. Hiçbir şey hissetmiyordu ama Ilgaz için durumun böyle olmadığını biliyordu. El ele tutuşabilmek uğruna her şeyi yapabilirdi o an. Onun korkusunun birazını almak isterdi. Tek yaptığı gözlerini kenetleyebilmekti. Acı hep vardı. Her yerdeydi. Bu odaya girdiğinden beri onunlaydı. Odadaki boğuk hava derin bir nefesi ciğerlerine gönderme isteğini tetiklediğinde gözlerini ürkek kahvelerden çekmek zorunda kaldı.

 

Bu olayın bir mucize yaratacağını düşünen kendisiydi ama şu an bu fikrinin arkasında durabilecek gibi hissetmiyordu. Ekranda dönüp duran karmaşık rakamlara baktı. Bunlar mı iyileştirecekti onları? On sekiz yaşına yeni basmış bir kız olarak bu odada ne döndüğü hakkında en ufak bilgisi yoktu fakat sadece sonuca odaklanmaya karar vermişti. Ilgaz ve o iyileşeceklerdi.

 

"Deneyin bitmesine son on dakika." Robotik bir uğultu kulaklarına ulaştığında aynı zamanda Ilgaz'ın acı dolu inlemesini duydu kız. Oğlan gözlerini sımsıkı kapatmış, dişlerini sıkmaktan boynundaki damarlar açığa çıkmıştı. İşte Peri tam da şu anda korkmaya başlamıştı. Bu kadar acı verici olmamalıydı iyileşmek. Yerinden kalmak için hamle yaptı. Ama kırmızı ojeli parmaklar onu omuzlarından koltuğa sabitledi ve tırnaklarıyla aynı renkteki dudaklarını kulağına yaklaştırdı. "Sakin ol Pericik. Az sonra bitecek."

 

Peri de dişlerini sıktı ve bu işkencenin bir an önce bitmesi için sessizce dualar sıralamaya başladı. Aklında dönüp duran tek bir cümle vardı. Bütün acıyı bana verin... Bütün acıyı bana verin... Bütün acıyı bana verin...

 

Dudakları bu kelimeleri sıralamak için fazlasıyla güçsüz kalıyordu fakat bir süre sonra damarlarındaki basıncı hissetti kız. Acı artık tamamıyla ondaydı. Kafasını hissettiği yoğunluk yüzünden koltuğun başına vurdu bir iki kere. Canı yanmıyordu ama patlamak üzere gibi hissediyordu. Dudaklarını birbirine bastırdı güçlükle. Ses çıkarmak istemiyordu. Ilgaz'ı bunun bir mucize olduğuna inandırmak istiyordu.

 

"Eşleşme %98,9 oranında başarılı." Odadaki sesle eş zamanlı olarak kolunda bir sızı hissetti. Gözleri karanlıktan çıktığı gibi koluna kilitlendi. Bir iğne tenini delmişti. Bu normal aşı iğneleri gibi değildi. Çok daha büyüktü. İğneyi elinde tutan kadına çevirdi gözlerini bu sefer. Az önceki kadındı. Onu yerine sabitleyen kadındı. Üzerindeki pistonu yavaşça ittirdiğinde bu sefer hareket etmedi kız. Ilgaz'ın derin nefeslerini duyabiliyordu. Zaten yan yana sayılırlardı. Aralarında kalın bir kablo yığınından başka bir şey yoktu. Sevdiği oğlanı kontrol amaçlı başını sola çevirdi. Pür dikkat onu izliyordu Ilgaz. Kirpikleri sadece saliselik olarak kapanıyordu ama hemen sonrasında hızlıca tekrardan kıza kilitleniyordu bakışları.

 

Yanındaki kadının uzaklaştığını hissettiğinde tekrar koluna baktı. Derisinin tam ortasında oval bir şekilde koskoca bir morluk oluşmuştu. Sonra o kocaman daire Peri'nin gözleri önünde dağılmaya başladı. Silik mor renk kızın kolunu tıpkı bir yılan gibi sarmaladı ve öylece kaldı. Sarmal şeklindeki morluk bir dövmeyi andırıyordu ama bu şeklin bir dövmeden daha çok acı verici olduğu kesindi. Kadın onlardan uzaklaşmaya başladığında Peri tekrar Ilgaz'a baktı. Bitmiş miydi artık her şey?

 

"Denek bağlantıları kesildi. Sistem devre dışı." Hemen sonrasında koltukların bantları eş zamanlı olarak açılmıştı. Kız ve oğlan birkaç baş dönmesi sonucu ayağa kalktıklarında Ilgaz hızlı adımlarla kıza yaklaşıp kollarını vücudundaki bütün ağrıya rağmen sıkıca doladı karşısındaki bedene. Peri de burnunu Ilgaz'ın boynuna yasladı ve özleminin dinmesini bekledi.

 

"Boris kaydet. İlk belirti mavi ışıma gölgeleri." Kadının sesini duyan ikili biraz olsun aralarında boşluk bırakarak ne demek istediğini anlamaya çalıştılar. Ama hemen sonrasında birbirlerine baktıklarında kadının ne demeye çalıştığını anlamışlardı. Mavi uzun ışıklar yüzlerinde dolaşıyordu her ikisinin de. Gözlerinin bir kısmı da maviye dönmeye başlamıştı çoktan.

 

Peri ne hissedeceğini bilemedi. Karşısındaki kişi Ilgaz olduğu için mi bu kadar büyüleyiciydi bu görüntü yoksa bu durumdan korkması mı gerekiyordu? Eğer mavi ışıklar kötü bir şeyin habercisiyse bile bu gerçek, büyüleyici olma özelliğini kaybettirmiyordu. "Bir adım uzaklaşın." Verilen emre ikisi de şaşkınlıklarından dolayı bir iki saniye karşılık veremese de Ilgaz'ın bir adım geri çekilmesi sonucu Peri de aynı şeyi yapmıştı.

 

Mavilikler yavaşça kayboldu. Sonra kadın tekrar konuştu. "Boris not ekle. Temas sonucu ortaya çıkıyorlar." Sonra komut verdiği adamın yanına yürüdü. Ve ikiliye baktı dikkatlice. "Bugünlük bu kadar. Şimdi 8 saatlik bir dinlenme sürecinden geçeceksiniz." Oğlanın sağ tarafındaki kapı yukarı doğru ağır ağır aralandığında içeri beyaz önlüklü birçok insan doluşmaya başladı. Ilgaz telaşla Peri'ye tekrar sarıldı. Dudakları kızın kulağını bulduğunda fısıltısının duyulmamasını umuyordu.

 

"Yarın aynı yerde aynı saatte." Mavi ışıltılarla dolu bedenler üçer kişi tarafından çekildiğinde mecburen ayrılmak zorunda kaldılar. Peri tamamen duygusuz bir surat ifadesine büründü ve onu sürüklemelerine izin verdi. Ilgaz'la yarın buluştuklarında bugünkü olanların kritiğini mutlaka yapacaklardı. Şu an için hâlâ bu olayın bir mucize olduğuna inanmaya devam ediyordu. Tabi ki iyileşme gerçekleştiyse... Henüz duygularında bir farklılık hissetmiyordu. Odasına ulaştığında bu özelliğini test edecekti.

 

***

 

Önceden insanların kendilerine neden zarar verdiklerini anlamakta güçlük yaşıyordum. Yani kim bile isteye kendi derisinde kesikler açmak, acı verici izler bırakmak isterdi ki? Ama bütün bu aklımdaki soru işaretlerini zaman bana oldukça yavaş bir şekilde öğretti. Yine de fazla ileri gitmediğimi tırnaklarımla yetindiğimi hatırlıyorum. Hatta ilkini babam yüzünden yapmıştım.

 

Henüz bana aleksitimi tanısı konmadan 2 yıl önceydi. Annemle beraber çok güzel bir elbise almıştık. Ertesi gün de resmi okul hayatımın ilk günüydü ve ben de hâliyle güzel görünmek istiyordum. Bu yüzden o elbiseyi giydim üzerime. Kahvaltıya indiğimde ise babam beni onaylamayan bakışlarla süzmüş ve kaba bir dille elbiseyi çıkarmamı emretmişti. Sesi hâlâ kulaklarımdaydı. O an mutfağın kapısında dururken ağlamamak için tırnaklarımı bileğime geçirmiştim. Odama çıkana kadar tırnaklarım etimde kalmışlardı. İşe yaramasına çok şaşırmıştım. Demek ki fiziksel acı gözyaşlarımı yok edebiliyordu.

 

Odama geldiğimde bileğimi kanattığımı fark etmiştim ama bir damla olsun gözyaşı yoktu. Sonraları gözyaşımı akıtmama neden olacak olaylar arttıkça tırnaklarım yeterli gelmemeye başlamıştı. Ben de onları olabildiğince uzattım. Ailemden uyarı alıncaya kadar da uzatmaya devam ettim. Zaman geçtikçe de bu bir alışkanlık hâline geldi.

 

Vücudumda birçok yara vardı. Eğer bu yaralar benimle kalırsa adları değişirdi ve artık sadık birer iz olurlardı. Bazen ne kadar güzel büyüdün derlerdi bana. Böyle bir geçmişe rağmen ne kadar güzel şeyler başardın... Ama bazen de ben buradayım derler. Beni oluşturma nedenlerini hatırla. Ve sakın unutma... İzler kalıcıdır, acıdır ve en önemlisi hafızadır.

 

Şimdi de bu boş odada tek başıma otururken düşündüğüm tek şey buydu. Gözlerim sol kolumdaki tırnak izlerindeyken baş parmağımı çukurlukların üzerinde gezdiriyordum. Peki gerçekten de fiziksel acı diğer bütün ağrılarımı yok edebilir miydi? Ağlamalarımın önüne bu şekilde geçebiliyordum. Kendimce bulduğum bir çözümdü. Gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmemesi hiç acı çekmediğim anlamına gelir miydi?

 

Hiç sanmıyordum.

 

Buraya, geleceğimi güzel bir tarafa yönlendirmek amacıyla gelmiştim. Bu konunun ne ara zihnimi işgal etmeye başladığını da çözebilmiş değildim. İzleri görünce tekrar hatırlamıştım sanırım. İlk defa tabi benim hatırladığım kadarıyla dün sabah kendimi tutmaya çalışmadan akıtmıştım gözyaşlarımı. Onları tutmak için izlere ihtiyacım yoktu bu sefer. Çünkü ağlamak istemiştim. Geçmişimi hatırlamak acı verici olsa da her zaman hatırlamak isterdim. Hayat tecrübelerden ibaretti ve ilerlemek için hatıralarıma ihtiyacım vardı. Ilgaz bazı şeyleri unuttuğumu söylüyordu ve ben de onu onaylamıştım. Yaşantımda her zaman kırık birkaç nokta vardı ama bunların her insanın hayatında bulunduğunu düşünürdüm. Düne kadar...

 

"Beklettim kusura bakmayın." Kafamı kolumdan kaldırdığım gibi kapıda dikilen Ilgaz'la göz göze geldim. Ilgaz odayı tarayıp sadece benim olduğumu fark edince şaşkınlıkla tekrar konuştu ve karşımdaki sandalyeye kuruldu. Neden tam karşıma oturmak zorundaydı ki? "Umut Hoca daha gelmedi mi? Ben de aceleyle yetişmeye çalışmıştım."

 

Kafamı iki yana sallayarak yanıtladım onu. Bugün cumartesiydi ve dans yarışması için toplantı yapmamız gerekiyordu. Herkese uygun bir gün ayarlamaya çalışmıştık ama diğerlerinin son anda işleri çıkmıştı maalesef.

 

"Gruba yazmıştı aslında. İşi çıkmış. On dakikaya gelirim demişti." Sözlerimi dinledikten sonra kolundaki saate baktı. Aslında çoktan gelmiş olması gerekirdi. Benim için sorun değildi açıkçası. Tabi Ilgaz'la da yalnız kalmak istemiyordum. Dünkü sarılmamız aklıma geldiğinde gözlerimi tekrar koluma indirdim. Çok fazla sıcak ve doğru hissettirmişti.

 

Ilgaz yerinde kıpırdandığında kapı tekrar aralandı ve bu sefer gelen Umut Hoca'ydı. Ona gülümsedim ve özür konuşmasını görmezden geldim. "Son anda bir pürüz çıktı. Beklettim." Sonra Ilgaz'la benim aramda duran bir sandalyeyi çekerek oturmuştu. Elindeki belgeleri masaya gürültülü bir şekilde yerleştirdiğinde gözleri ikimiz arasında dolaştı. "O zaman daha fazla vaktinizi almayayım. Malum zamanımız kısıtlı." Önündeki dosyalardan mavi kapaklı olanları çektiği gibi birini bana diğerini Ilgaz'a uzattı. Kapağını açarak içini inceledim biraz. Yarışmayla ilgili genel bilgiler vardı.

 

"İlk önce bir özet geçeyim. Yarışma ocak ayının ortalarına doğru, yani yaklaşık üç ayımız var çalışmak için. Ayrıca bir süre kısıtlaması var." Kâğıtları karıştırarak bir şeyler aradığında ben de hâlâ dosyayı inceliyordum. "Sahne süreniz 3 dakikayı geçmemeli. Ona göre bir koreografi hazırlamasınız." Bu fazla kısıtlayıcıydı. Tepkisini görmek için bakışlarımı Ilgaz'a çıkarmıştım ama o kafasıyla onaylamakla yetindi sadece.

 

"Güzel. Bu en büyük engelimiz olabilir. Başka bir konu da... Biraz ileriye dönük düşünmek istediğim için söylüyorum bunu." Arkasına yaslandı ve Ilgaz'ı işaret etti. "Esnekliği konusunda bazı sorunlarımız var. Eğer ilk turu geçersek daha iddialı olmalıyız. Bu yüzden ilk tur duyguların öne çıkmasını istiyorum. Esnekliğinizi ikinci tura saklayın."

 

Bu konuda ben de biraz düşünmüştüm. Benim de esnekliğim konusunda sıkıntılarım vardı. Eğer Umut Hoca böyle bir şey söylemeseydi ben isteyecektim. Ilgaz hâlâ bir şey söylemiyordu. Sadece söylenileni onaylıyordu. "Bundan başka..." Bir süre düşündü. " Şarkı seçimi, kıyafetler ve koreografi tamamen sizin göreviniz. Bu arada 303 numaralı odayı sizin için ayırttım." dedi ve ayaklandı. Ilgaz da Umut Hoca'ya bakıp sorusunu sormuştu hızlıca. " Ne zaman belirleyelim bunları?" Umut Hoca parmağıyla ikimizi işaret etti. "Onu kendi başınıza belirleyeceksiniz. Ne kadar çabuk o kadar iyi." Ilgaz'ın omzuna hafifçe vurduktan sonra çıktı odadan.

 

Şarkı ve koreografi hakkında birkaç fikrim vardı ve bunları paylaşmak için can atıyordum. Şu an itibariyle yarışma benim her şeyimdi. Sevdiğim bir işte ilerlemek her zaman hayalim olmuştu zaten. Okuldaki bölümümü de çok fazla istemiştim zamanında ama dans benim için çok ayrı bir kategorideydi. "Peki..." dedim sondaki i harfini biraz uzatarak. "Şarkıyla başlayalım mı?"

 

Önündeki dosyanın kapağını kapatıp dikkatini bana verdi. "Olur. Senin istediğin bir şarkı var mı?" Hevesle yerimde hareketlendim. Çok fazla araştırma yapmıştım. Karar vermek kolay değildi ama Umut Hoca'nın da dediği gibi duygu ön planda olacaksa aklımda sadece tek bir şarkı kalmıştı.

 

"Lovely." dedim hevesle. Bu tek kelime havada asılı kaldı sanki. Ilgaz biraz düşündü. Kaşlarının çatılmasından anladım bunu. "Billie ve Khalid mi?" Başımla onayladım onu. "Vay be." dedi. Sesi biraz manidar çıkmıştı. "Bu şarkıyı eskiden çok dinlerdim." Gözleri bir süre masanın yüzeyinde takılı kaldı.

 

Sonra aniden gerçek dünyaya dönerek "Güzel seçim. Ben de çok severim." dedi. Buruk bir gülümseme verdi bana. Yine kırgın kırgın bakmaya başlamıştı. Yanlış bir şey mi yapmıştım? "Tema hakkında bir fikrin var mı?" Odanın atmosferi değişmeye başladı. Sadece sorduğu soruya odaklanmaya çalıştım. Benim bu konudaki fikirlerim tükenmezdi ama onun fikri de önemliydi benim için. "Bütün işi bana yaptıracaksın herhâlde." dedim alayla. Başını eğerek gülümsemesini benden gizlediğinde ben de başımı eğdim ve gözlerine bakmaya çalıştım. "Senin fikrini sorayım."

 

Gözleri tekrar beni bulduğu sırada sandalyeden çoktan kalkmıştı. Adımları düz bir şekilde bana ulaştığında boyundan dolayı kafamı kaldırmam gerekmişti. Lavanta kokusu etrafımı çevrelerken sağ elini bana doğru uzattı. "Önce dans odasını görmeye ne dersin?" Nazik sesi ona itaat etmeme sebep olurken bana uzattığı elini tuttum ve mavi ışıltıların yayılmasına izin verdim. Ayağa kalkmama yardım etti. Kapının önüne kadar elimi sıkıca kavradı ama kapı koluna uzandığı sırada parmakları beni terk etmişti. Önce geçmem için işaret verdiğinde elini benden uzaklaştırdığı için hayıflanmakla meşguldüm. Neden yaptığını biliyordum tabi. Dışarıdaki insanlar mavilikleri görebilirlerdi.

 

"Asansöre binelim. Son katta sanırım." Koridorun sağına yöneldi. Ben de onu takip edip asansöre bindim. Yedinci katın düğmesine bastığında geri geri giderek sırtımı aynaya yaslamıştım.

 

"Bence şarkıyla uyumlu olsun." Konuşmasıyla bakışlarım asansörün kapısından ona döndü. Biraz önümde durduğu için sırtına sabitledim gözlerimi. "Mesela?" diye sordum merakla. Dediğim gibi benim bir fikrim vardı ama onunkileri daha çok merak ediyordum. "Yalnızlık." Başka bir şey daha vardı. Aslında bunu çok önceden düşünmüştü. Çoktan kafasında belirlemişti.

 

"Ve?" dedim devam etmesi için. Arkasını dönmeden cevap verdi. "Yalnızken insanın kendisiyle olan kavgasını göstermek istiyorum. Her insanın siyah ve beyaz tarafları vardır. Bu tarafların uyumunu ve kavgasını işleyelim." Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım bir süre. Bu fikir karşısında benimki oldukça yavan kalmıştı doğrusu. "Bayağı düşünmüşsün." diye cevap verdim asansörün kapısı açılırken. Uzun koridorda önümden yürümeye başladı.

 

"Bence dansla beraber çok güzel anlatabiliriz." Beni geçiştiriyormuş gibi hissettim ama üzerine gitmedim. Fazla duygusal bir yapıda olduğu açıktı ve her gün farklı bir yönünü görmek beni ona daha fazla bağlamaktan başka bir işe yaramıyordu. Adım adım yaklaşıyordum ona. Yavaş yavaş tanıyordum.

 

Üzerinde 303 yazan kapının önünde durduğunda ben de durdum ve kartını okutmasını izledim. Kapı bir bip sesiyle aralandı. İçeri doğru adımladığımda arkamdan kapanma sesini duydum. Ilgaz tekrar kartını okuttu ve kapı kilitlenmiş oldu. Soru dolu bakışlarımı gönderdim ona. "Mavilikler yüzünden aurora..." Hep unutup duruyordum şu durumu. Ama o asla unutmuyordu. Bu iyi bir şeydi. Bir de ucube damgasıyla ya da uzaylı gibi görülmekle uğraşmak istemiyordum. İnsanlara bu durumu açıklayamazdık.

 

Ona cevap vermeden odada gezdirdim gözlerimi. Benim pratik yaptığım salondan kat ve kat daha genişti burası. Önümdeki duvar boydan boya aynayla kaplıydı ve aynanın tam karşısında başka bir bölme vardı. Hoparlörler ve iki tane bilgisayar görünüyordu ama içeride daha fazlası varmış gibiydi. Aynanın sağ tarafında koskoca bir cam vardı, dışarısı olduğu gibi gözlerimin önüne serilmişti. Tek kelimeyle büyüleyiciydi. "Çok güzel değil mi?" dedim hayranlıkla. Ilgaz'a baktım tekrar. Gözleri benim üzerimdeydi. Fısıltıdan farksız bir sesle karşılık verdi. "Öyle."

 

Hemen bakışlarımı kaçırdım. Belki biraz utanmış olabilirdim. Birazcık... Konuyu dağıtmak adına arkadaki ses sistemine doğru ilerlerken başka bir sorun hakkında konuşmaya başlamıştım. "Üç dakikamız varsa şarkıyı kısaltmak zorundayız. Başka bir versiyonu olmalı." Bilgisayarı açarak şarkıyı aramaya başladım. Bir kere daha dinlemek istiyordum. "Bir kere daha dinleyelim hem hareketleri yavaş yavaş belirlemeye başlayabiliriz." Şarkıyı bulduğum gibi oynat tuşuna bastım. Giriş kısmı odada yankılandığında memnun bir gülümsemeyle Ilgaz'ın yanına giderek onun gibi zemine oturdum. Aynadan göz göze geldik.

 

Billie'nin sesi girdi önce şarkıya. Gerçekten çok duygu yüklü bir şarkıydı. Tam istediğimiz gibi olması bir yana rahatlatma özelliği de bana iyi geliyordu. Tabi dans için biraz üzerinde oynamamız gerekecekti. Biraz daha hızlandırsak daha da iyi olabilirdi.

 

Soğuk zeminde oturmuş şarkıyı dinlerken bir yandan da dansımızı nasıl şekillendireceğimizi düşünüyordum. Eğer iki taraf çatışması yapacaksak arada ayna gibi bir şeyle başlayabilirdik. Sonuçta siyah ve beyaz tarafımız birbirinin yansıması gibiydi ve farklı özellikleri olsa da önce bunu vurgulamamız dansın akışı açısından daha iyi olurdu.

 

Şarkı bittiğinde hâlâ aynadan birbirimizi izliyorduk. Farklı şeyler düşündüğümüzü biliyordum. Dans hareketlerini düşünüyorduk. Ama gözlerimiz kenetliydi. "Fikirlerinizi alalım." diyerek ilk konuşan o oldu. Hayal ettiğim figürleri göstermek için ayağa kalktım hızlıca. Ellerimi iki yanıma açmıştım. "Ortada bir aynayla başlayalım. Yani birbirimizin yansıması gibi olacağız. Birbirimize erişmeye çalışıp erişemiyormuş gibi." Aynadan beni izliyordu ve beğendiğini gözlerinden anladım. " Senin var mı?" dedim olduğum yerde dururken.

 

"Sonra da birbirlerini nasıl baskıladıklarını gösterelim." dediğinde kafamla onayladım. Devam etti. "Şarkının ortalarına doğru hızlı bir kısım yaparız yeteneğimizi gösterebileceğimiz. Şarkıyı ona göre düzenleriz. Sonlara doğru da eve hoş geldin kısmına doğru, ikisinin de aynı evde olduklarını gösteririz."

 

Ellerimi birbirine çırptım heyecanla. Bu konuda gerçekten çok yetenekliydi. Hepsini planlamıştı aslında bana pek bir şey kalmamıştı. "Harika." dedim heyecanıma yenik düşerek. "O zaman şarkıyı düzenlemek sende koreografiyi de ben devralıyorum. Beğenmediğimiz bir kısım olursa değiştiririz." Baş parmağını havaya kaldırdı ve gülümsedi. "Şarkı bugün elinde olur." Kafamla onayladım onu. Çok heyecanlanmıştım. Mükemmel bir şey ortaya çıkacaktı. "Sen siyah taraf ol ben de beyaz. Nasıl?" dedim cebimden telefonumu çıkarırken.

 

Söylediklerimizi not almalıydım. "Bana uyar." dedi rahat bir tavırla. Not alma işleminden sonra telefonu aldığım yere geri koydum. Bir an önce işe koyulmalıydım. "O zaman ben kaçtım. Yarın aynı saatte buradayım." O hâlâ yerde öylece otururken beni onaylamasını bekledim. Heyecanlı hâlime gülerek beni onayladığında hemen çıkmıştım odadan. Sevdiğim işi yapacak olmam bir yana üstelik bir de bu adamla yapacaktım. Ilgaz'la dans edecektim. Hem de Lovely şarkısıyla... Profesyonel davranmalısın Peri. Unutma.

 

,

 

 

Loading...
0%