@yellowwheat
|
"Artık benimle konuşmuyorsun?" Bütün dikkatim tabağımdaki zeytinlerdeydi. Son günlerde yaşadığım şeyleri kaldıramamış olabilirdim. Belki de yorgundum sadece. İkra'nın sorusunu duymazdan gelmememin asıl nedeni de buydu. Etrafımdaki insanları kendi hayatımdan uzak tutmalıydım. Kimse benim yüzümden zarar göremezdi. Hele ki İkra... Asla.
"Bir sorun mu var Peri?" dedi endişeli sesiyle. Gerçekten birilerine anlatmak istiyordum. İçimde tutmak çok zordu benim için. Sırlarıma ortak tek yakın hissettiğim kişi Ilgaz'dı şu an. Ama onunla da yeterince yakın sayılmazdık. Ne kadar tanıyordum ki onu? Ya da hatırlıyorum mu demeliyim?
Çatalımı masaya bıraktığımda gözlerim hâlâ siyah zeytinlerdeydi. "Pek sayılmaz." diye cevap verdim. Sorusunu soralı aradan uzunca bir zaman geçmişti ama İkra sabırla cevabımı beklemişti. Kızıl saçlarını geri attıktan sonra elleri ciddiyetle çenesinin altında birleşti. Vereceği tepkiyi izledim. "Bana her şeyi anlatabilirsin. Biliyorsun değil mi?" Kafamı aşağı yukarı salladım onaylamak için. "Gel bakalım sen benimle." Yerinden kalktığı gibi koluma sarılıp beni çekiştirmeye başlamıştı. Merdivenleri tökezleye tökezleye çıktıktan sonra odama geldik.
"Otur şuraya bakayım." Bazen gerçekten bir annenin davranması gerektiği gibi davranıyordu. Emrine itaat ederek yatak başlığına sırtımı dayamış, bacaklarımı uzatmıştım. Dolabıma ilerlediğinde en alt bölmedeki zulamı aradığını biliyordum. Her zaman için regl dönemlerim biraz sancılı geçtiğinden çikolata stoklardım buraya. Çoğu zaman da işe yarardı.
"Dökül." Eline alabildiği kadar çikolatayı yatağımın ortasına bıraktı. Bir tanesini alarak paketini açmaya başladım. "Biri var." Sesim kısık çıkmıştı ama duymasını umuyordum. Çikolatadan kocaman bir ısırık aldım. En azından işin bu kısmını onunla paylaşabilirdim. Geri kalanını anlatsam da bana inanacağına ihtimal vermiyordum. Muhtemelen psikiyatri randevularımı ihmal ettiğimi ima ederdi. "E, bu güzel bir şey?" dedi şaşkınca. "Sorun ne?"
"Ben biraz korkuyorum sanırım." dedim tereddütle. Ilgaz'la aramdaki şeyden ve de bu iyileşme mevzusundan korkuyordum. Bu korkunun büyük çoğunluğunu damarlarımda bulunduğu söylenen ryalar oluşturuyordu. Küçük çip benzeri şeylerin kanımda dolaştığı düşüncesi beni ürkütüyordu.
İkra algılamaya çalıştığı birkaç saniye sonunda kollarını şefkatle bana dolamıştı. Sıcaklığı bedenimi ısıtırken hareket etmeden saçlarımı okşamasına izin verdim. Bana bu kadar hassas davranmasının nedenini tam olarak bilmiyordum. Sadece tahmin edebiliyordum. Hep bir kardeşi olmasını istediğini biliyordum. Belki beni öyle görüyordu. "Peri Hanım büyümüş de aşktan korkmaya mı başlamış?"
Aşk? İkra direkt olayı buraya çekmişti ama şu anlık sadece bir hoşlantıdan ibaret olduğunu düşünüyordum. Ilgaz oldukça yakışıklıydı, zarifti, nazikti ve en önemlisi bana çok güzel bakıyordu. Ondan etkilenmemek elimde değildi. İkra kollarını biraz gevşeterek heyecanla sorularını sıralamaya başladığında sabırla ve özenle hepsine cevap vermeye çalıştım. Adını, ne iş yaptığını, yaşını... Bir de fotoğrafını sormuştu ama elimde adından başka bir bilgi yoktu sanırım. Profilinde de fotoğrafı olmadığına göre ulaşacak başka yer kalmıyordu. Diğer sosyal ağları kullandığını düşünmüyordum çünkü ne kadar arasam da bulamamıştım.
"O zaman... Bu akşam." dedi heyecanla. İma ettiği şeyi anladığımda kafamı iki yana salladım telaşla. "Gelsin işte Peri. Hepimiz toplanırız. Hem tanışmış oluruz." Hâlâ kafamı iki yana sallamaya devam ediyordum. Ilgaz'ı eve çağırmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordum. Üstelik onu arkadaşlarımla da tanıştırmış olacaktım. Henüz ilişkimizin bu boyutuna geldiğimizi sanmıyordum.
"Öylesine bir sor ya. Arkadaşlarla toplanacağız sen de gel gibisinden." Elimdeki boş çikolata kabına çevirdim gözlerimi. Kabul eder miydi acaba? Bu akşam her zamanki gibi sahile gidecektim. Buluşmamızın mekânını değiştirecektim sadece. Hepsi buydu.
"Tamam. Ben bir sorayım." dedim endişeyle. İkra sevinçle ellerini çırptıktan sonra hızla ayağa kalktı. Benden daha istekliydi bu toplanma için. "Ben organize ediyorum o zaman. Hazarlar da gelir. Ne yemek yapsam?" Heyecanla odadan ayrıldığında tek başıma kalmıştım. Ilgaz'ı arkadaşlarımla tanıştıracaktım. Kendimi neden bu kadar kastığımı bilmiyordum. Sonuçta o benim dans partnerimdi. İkra'ya yarışmadan bahsetmiştim. Ama muhtemel dans edeceğim kişiyle Ilgaz'ın aynı kişi olduğunu anlamamıştı. Söylemeli miydim?
İçimde kendimle girdiğim çelişkiden, önce Ilgaz'ı aramaya karar vererek sıyrıldım. Erkenden ararsam akşam başka işleri varsa hemen halledebilirdi. O yüzden telefonumu aramaya koyulmuştum. En son kahvaltıya oturmadan önce salona koyduğumu hatırladım.
Merdivenleri mutfaktan gelen gürültüler eşliğinde indim. İkra yemek konusunda pek de yetenekli sayılmazdı ama bu akşam için hevesli olduğundan o yapmak istemişti anlaşılan. Onu hevesiyle baş başa bırakarak telefonumu aldığım gibi tekrar odama döndüm.
Ilgaz'a telefon etmeliydim. Daha önce gruptaki mesajlaşmalarımız hariç onunla telefonda özel olarak görüşmemiştim. Bu biraz gerilmeme neden olmuştu. Yatağımın köşesine bağdaş kurarak telefonda adını aramaya başladım. Numarasını grupta bulmuş ve kaydetmiştim. Ilgaz yazısına tıkladığımda mekanik arama sesi kulaklarıma doldu. Telefonu kulağıma yaklaştırdım. Üçüncü çalışında telefon açıldı. İlk birkaç saniye sadece cızırtılı sesler duydum. Ama hemen sonrasında Ilgaz'ın derin sesini işittim. "Peri?"
"Günaydın." dedim sesimi net çıkarmaya çalışarak. Biraz heyecanlı olabilirdim. Bu yüzden tek çabam sesimin titrememesi veya çatlamaması içindi. "Günaydın aurora." dedi sevecen bir sesle. Ses tonu beni gülümsetirken artık konuya girmem gerektiğini hatırlattım kendime. "Sana bir teklifim var."
"Dinliyorum." diye cevap verdi hemen. Eşofmanımın ipleriyle oynamaya başladım. Nefesimi sakince verirken kuracağım cümleyi kafamda toparlamaya çalışıyordum. "Akşam arkadaşlarla toplanacağız da. Dans partnerim olduğunu öğrenince seni merak ettiler. Sizi tanıştırmak istiyordum." Cümlemin dansla ilgili kısmını biraz ben uydurmuş olabilirdim ama İkra'ya bundan bahsettiğimde daha çok merak edeceğinden emindim. Cevap vermesini beklediğim süre zarfında az önceki gibi birkaç cızırtılı ses doldurdu kulaklarımı. Sabırla beklemeye devam ettim. "Olur." dedi tekdüze bir sesle. "Nerede toplanıyorsunuz?"
"Bizim evde." dedim. Sonra saati söylemediğim aklıma geldi. "Akşam yemeği yeriz birlikte. Sekiz gibi gelebilirsin. Tabi daha erken gelmek istiyorsan o da olur. Ama yine de sen... Saçmalamaya başladığımı fark ettiğimde elimi alnıma yasladım hüsranla. Batırmıştım. Ilgaz'ın kıkırtılarını duyabiliyordum. Daha fazla saçmalamamak adına onun konuşmasını bekledim. Sonunda kıkırtı sesleri kesildiğinde tekrar neşeli sesi beni bulmuştu.
"O zaman akşam görüşürüz aurora." Fısıltıya benzer sesi yüzünden gözlerim hafif kısıldı. Resmen benimle flört ediyordu ama bunun hoşuma gittiği gerçeğini inkâr edemezdim. Deli gibi de hoşuma gidiyordu. "Görüşürüz ajan." dedim ona taktığım lakabı kullanarak. Aslında tam olarak ben takmamıştım. İyileşenler adını verdikleri grupta bu görevi yapıyordu sonuçta. Geçen gece bu kelimenin ona çok uyacağını düşünmüştüm. Havalıydı bence.
Cevabımdan sonra aramayı sonlandırmış, telefonu yatağıma bırakmıştım. Sırada İkra'ya hikâyenin eksik kısmını anlatmak vardı. Bir de bütün evi başımıza yıkmadan olaya el atsam hiç de fena olmazdı. Kendi kendime aldığım kararlar sonucu odamdan çıkmış, dağınık bir hâlde bulduğum mutfağı düzenlemeye koyulmuştum.
İkra kıymanın içine baharatları eklemiş ve şimdi de karıştırmaya başlamıştı. Ama bunun öncesinde ortalığı epey bir dağıtmıştı. Plastik kaplar yerlerde geziyordu. Salça lekelerini temizlemeye çalışırken konuya girdim. "İkra." diye seslendim ilk önce. Mırıltı şeklinde bir ses çıkararak dinlediğini belli etti. "Hani sana dans partnerimden bahsetmiştim ya." Tepkisini izleyebilmek için yerden doğruldum. "İşte o Ilgaz."
Söylediğim cümleler sonrasında önündeki kıymada olan bütün dikkati bana yönelmişti. "Yok artık." dedi şaşkınca. Omuzlarımı indirip kaldırdım. Bu kadar şaşıracak bir şey göremiyordum ortada. "Bak şimdi daha çok merak ettim." Tekrar işine geri dönecekken kaşları şüpheyle çatılmış ve gözlerini tekrar üzerime dikmişti. "Yoksa..." dedi yılın en büyük tespitini yapıyormuşçasına. "Geçen gece evinde kaldığın gizemli arkadaş da mı Ilgaz?"
Ups... Yakalandık. Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırmış ve usul usul mutfaktan çıkmak adına birkaç adım atmıştım. "Küçük cadıya da bakın. Ben şimdi öğreniyorum bunları öyle mi?" Mutfaktan uzaklaştığımı fark ettiğinde bir parmağını bana doğru salladı. "Şu akşam bir geçsin göstereceğim ben sana."
Neyse ki yapacağı yemekler beni onun gazabından korumaya yetmişti. Yoksa bir soru bombardımanı beni bekliyor olacaktı. Salona geldiğimde etrafıma şöyle bir göz gezdirmiştim. Ev çok da kirli sayılmazdı ama yer yer toz öbekleri oluşmaya başlamıştı. Temizliğe girişmem gerekecekti. Ama onun öncesinde dışarı çıkıp marketten birkaç atıştırmalık almalıydım. Evde abur cubur namına sadece benim çikolatalarım vardı. Akşam için bol bol almam gerekiyordu.
Bugün hava diğer günlere göre daha sıcak olduğundan üzerimdekilerin yeterli olacağını düşünmüştüm. Bu yüzden sadece anahtarlarımı ve cüzdanımı almıştım yanıma. Market yakın olduğundan telefonum kalabilirdi. İkra'ya kapıyı kapatmadan hemen önce haber vermiştim. Yoksa bir de habersiz çıktığım için başımın etini yerdi.
Market hemen bir sokak aşağıda olduğundan neyse ki hemen varabilmiştim. Nedense kendimi biraz bitkin hissediyordum. Markete yürümek işkence gibi gelmişti. İçeri girdiğimde biraz etrafa göz gezdirdim. Sonra da bir market arabası buldum. Kendi sevdiğim atıştırmalıklardan aldıktan sonra içeceklerden de doldurdum sepete. Daha eve gidip temizlik yapacaktım bu yüzden fazla vakit kaybetmek istemiyordum. Eksik bir şey olup olmadığını kontrol ettikten sonra ödeme yapmak için kasaya ilerlemeye başladım.
"Af edersin tatlım. Benim sadece suyum var da. Önüne geçsem sorun olur mu?" Arkamdan birinin bana seslendiğini duyduğumda direkt o tarafa dönmüştüm. Orta yaşlı bir kadın elinde su şişesiyle arkamda duruyordu. Yüzü biraz tanıdık gelmişti. Ateş kırmızısı saçları da unutulacak gibi değildi ama nerden hatırladığımı çıkaramamıştım. "Tabi buyurun." dedim bir adım geri çekilirken. Bu sırada kadını hatırlamaya çalışıyordum ki o bana yardımcı oldu.
"Sen Yakamoz Kafe'de çalışıyorsun değil mi?" Kasadaki görevliye parasını uzatırken gözleri dikkatlice beni süzdü. Cümlesiyle kim olduğunu sonunda hatırlamıştım. Geçen gün kafenin önüne gelmişti. Arkadaşı oraya gelmesini söylemişti ama kendisi gelmemişti. Ben de onu içeri davet etmiştim. "Evet." dedim. "Şimdi hatırladım sizi." Ödeme sırası bana geldi. Sepetteki ürünleri kasanın bandına koymaya başladım. "Kahveleriniz çok iyi tatlım. En kısa zamanda tekrar uğrayacağım." Elindeki su şişesiyle dikilmiş benimle sohbet etmeye çalışıyordu. Hareketlerini biraz garip bulmuştum.
"Her zaman bekleriz." dedim gülümsemeye çalışarak. Ardından iyi günler dileyerek çıkmıştı marketten. Az önce yaşananları boş vermeye karar vermiştim. Garip insanlar hep beni buluyordu. Bu yüzden işime odaklandım ve poşetlere doldurduğum yiyeceklerle beraber eve ilerledim. Oldukça dik olan yokuşu zorlukla çıkmıştım ki İkra tam karşımda belirdi. Hızlı adımlarla yanıma gelerek elimdeki birkaç poşeti kendisi taşımaya başladı.
"Telefonunu da almamışsın." dedi azarlayarak. Sıkıntıyla oflamaktan kendimi alamadım. "Ben hallederdim." Bana cevap verme gereği duymamıştı ki önden önden yürümeye başladı. Şu gün sağ salim biterse Hazar'a hayır olsun diye yeni Sünger Bob'lu pijama alacaktım. Başımın gözümün sadakası olsun.
İkra ile beraber sessiz bir yürüyüşten sonra eve vardık. Poşetleri mutfak tezgâhına dizdiğim gibi alt dolaplardan temizlik malzemelerini çıkarmaya başlamıştım. İkra ne yaptığımı umursamadan tekrar yemeklerine döndü. Onu kendi hâline bırakıp salona geçtim. Orta sehpadan başlasam iyi olurdu. Bezin suyunu hafif sıkarak tozlarını almaya başladım. Akşama çok da vakit kalmamıştı. Neden bu kadar panik olduğumu bilmiyordum ama bitkinliğime rağmen bu panikle bütün evi temizleyebilirdim. İyice işime odaklandığım dakikalarda telefonumun zil sesi belli belirsiz kulaklarıma doldu. Koşa koşa üst kata çıkarak yatağımın üzerinde duran telefonun ekranına baktım. Hazar arıyordu. "Efendim."
"Akşam sizdeymişiz." dedi heyecanla. Hazar bu tür toplanmalara bayılırdı. "Maalesef." dedim merdivenlerden geri salona inerken.
"Ne oldu ki? Hem nereden esti bu toplanma? İkra detay vermedi."
"Dans partnerimle sizi tanıştıracağım." Bu sefer televizyonun ekranını özenle silmeye başlamıştım. "Güzel mi?" dedi direkt. "Erkek." dedim ben de lafı uzatmadan. Karşı taraftan bir süre ses gelmedi. Kaşlarımı çatarak cevabını bekledim. "Kızım lafı niye dolandırıyorsun? Eniştenizi yemeğe getiriyorum de olsun bitsin." Yemin ediyorum yoruyordu bu çocuk beni. Bezginlikle halıya oturdum ve bir elimi alnıma koydum. İlla kendine bir eğlence çıkaracaktı.
"Hazar bak!" dedim ciddiyetle. "Akşam da böyle saçma sapan şeyler söyleme tamam mı?" dedim küçük bir çocukla konuşur gibi. Ses tonum onu sindirmiş olacak ki sadece küçük bir onaylama sesi çıkardı. "Güzel. Akşam görüşürüz." Cevabını beklemeden telefonu kapattım. Salonun tamamen temiz olduğuna karar verdiğimde İkra'yı kontrol amaçlı mutfağa geçtim. Ocaktaki çorbayı karıştırıyordu.
"Neler yaptın bakalım." Ondan beklenmeyecek şekilde güzel kokular vardı mutfakta. Ömrü boyunca bu soruyu beklemişçesine hızlıca cevapladı. Bir yandan da parmaklarıyla işaret ediyordu. "Tavuk çorbası, lazanya ve salata." dedi gururla. "Bir tek tatlı kaldı o da fırında. Şekerpare." Kocaman olmuş gözlerimle yemeklere bakıyordum. Hepsi de gayet yenilesi görünüyordu. "Lazanya mı?" dedim sadece. En son geçen sene yılbaşında yemiştim sanırım. Nereden aklına gelmişti acaba? "Evet." dedi sadece. Çorbanın altını kısıp kapağını kapattı. "İçerdeki masayı hazırlayalım."
Komutuyla beraber salona adımladık. Güzelce beyaz bir örtü serdik masaya. Nadiren kullandığımız tabakları özenle yerleştirdik. İkra'yı mum yakmaktan son anda vazgeçirebilmiştim. Artık neredeyse hava kararıyordu ve sekize bir saat kalmıştı. O sırada da oyalanmak adına marketten aldıklarımı yavaş hareketlerle yerlerine yerleştiriyordum. İkra ise televizyon izliyordu.
Oyalanma görevimi başarıyla yerine getirdiğimde üstümü değiştirmeye karar verdim. Üzerimde gri eşofmanla bol bir tişört vardı. Bunlar arkadaşlarım için yeterince iyi kıyafetlerdi ama Ilgaz için değildi. Bu yüzden dolabımdaki kıyafetlerimle uzun bir süre bakışmak zorunda kalmıştım. Sonunda kot şort ve beyaz fitilli bir kıyafette karar kıldım. İki askısı arasında kalan kısım köprücük kemiklerimi güzel göstermişti. Hem çok da abartı sayılmazdı. Ayaklarım çıplak yere basmayı sevmediğim için yumuşak ev ayakkabılarımı da giymiştim. İşim bittiğinde İkra'nın yanına indim.
Misafirleri beklerken koltuğa oturmuş, telefondaki bildirimlerimi kontrol etmeye başlamıştım. Ilgaz şarkının son versiyonunu atmıştı ve önemsiz birkaç mesaj gelmişti. Şarkıyı aşırı derecede merak ediyordum ama misafirlerimiz gelmeye yakın olduklarından ertelemeye karar verdim. Daha sakin bir zamanımda sindire sindire dinleyecektim.
Derken ilk zilimiz çaldı. Sakince oturduğum yerden kalkarak kapıya adımladım. İkra da beni takip etmişti. Mercekten görebildiğim kadarıyla gelenler Hazar ile Adaydı. Kapıyı açtım. "Hoş geldiniz." dedi İkra coşkuyla. Hazar kıvırcık sarı saçları ve bol tişörtüyle oldukça tatlı görünüyordu. Altına da bol bir kargo pantolon giymişti. Tatlı göründüğünü ona söylersem gün boyu canıma okurdu. O yüzden dudaklarımı istemsizce birbirine bastırıp Ada'ya çevirdim gözlerimi. Spor siyah bir elbise giymişti ve uçları mor saçlarıyla her zamanki gibi çok güzeldi.
İçeri geçtiklerinde Ada'yla sarıldık ve Hazar'ın saçma kafa tokuşturma selamlaşmasını gerçekleştirdik. "İşte aradığım enerji bu." dedi Hazar en son İkra'yı kolunun altına alırken. İkra'nın dağılmış kızıl saçlarına ve acı çeken yüz ifadesine dalmış kapıyı unutmuştum. Fazla komik görünüyordu. Kapıyı kapatmaya yeltenmişken Baha bir anda karşımda beliriverdi. Az daha kapıya kısacaktı. "Merhaba." dedi gülümseyerek. Kumral tutamlarını hafif dalgalandırmış kot pantolon ve baskılı siyah bir tişört giymişti. "Eyvah basıldık." diye bir ses duydum arkamdan. Hazar kolunun altındaki İkra'yı hızlıca bırakıp gözlerini Baha'ya dikmişti. İkra ise kızıl saçlarıyla ilgileniyordu. "Sağda bir pencere var. Bence kaçsan iyi edersin." dedi Ada kıkırdayarak. Ben de ona katıldım. Hazar iki elini teslim olurcasına kaldırdı. "Açıklayabilirim." dedi masumca.
İkra sonunda olaya el atmaya karar vermiş olacak ki Baha'nın yanına ilerledi. Koluna girdikten sonra yanağına bir öpücük kondurdu. "Hoş geldin sevgilim." dedi gülümseyerek. Sonra da kolundan çekiştirerek salona ilerletmeye başladı. Ben de dış kapıyı kapattım. Hazar hâlâ aynı pozisyonda duruyordu. Kafasına yavaşça vurduğumda elleri eski hâlini aldı ama hemen sonrasında Baha'nın sesini duyunca tekrar hazırola geçti.
"Sen yengene dua et Hazar Efendi." dedi Baha tehditkâr sesiyle. Yenge lafıyla İkra'nın yüzü anında buruştu. Salona girdiklerinde görüş açımdan çıkmışlardı. "Hadi geçin içeri." dedim Hazar ve Ada'ya. Ses çıkarmadan ayrıldılar yanımdan. Cebimdeki telefondan saati kontrol ettim. Sekize üç dakika vardı. Geç mi kalacaktı acaba? Kapının merceğinden dışarıyı kontrol ettim. Sokaktan birkaç araba geçti. Çok geçmeden siyah bir araba karşı kaldırıma yanaşmıştı. Bu o muydu?
Arabanın ışıkları sönünce daha iyi görebilmek adına biraz daha yaklaştım kapıya. Silüet bagaja ilerleyip bir şeylerle uğraştı. Sonra adımları yola doğru ilerledi. Sokak lambası yardımıyla sonunda yüzünü görebilmiştim. Ilgaz'dı. Koyu kahve saçları dalga dalga alnındaydı. Kaşlarını hafiften örtmüşlerdi. Siyah bir pantolon ve siyah kısa kollu tişört giymişti. Boynundaki ince kolye ışıkta parıldadı.
Kapının önüne geldiğinde bir iki saniye bekledi. Elinde bir poşet vardı ama bulunduğum yerden net göremiyordum. İçerden bana seslendiklerini duydum ama cevap vermedim. Ilgaz kapının önünde tur atmaya başladığında gergin olduğunu anladım. Ona yardımcı olmak için kapıyı kendim açmaya karar verdiğim sırada evi zil sesi doldurdu. Salondan paldır küldür sesler gelmeye başladı.
"İşte geldi." dedi Hazar bana doğru koştururken. Kapıya yaslanıp delici bakışlarımı İkra ve Hazar'ın üzerinde gezdirdim. "Normal davranın." dedim tehditkârca. Baha ve Ada'dan bir şüphem yoktu ama bu ikisi tehlikeliydi. Kafalarını aynı anda çocuk gibi salladılar. Derin nefes alarak kapıyı araladım. Bu sırada arkadaşlarım arkama dizilmişlerdi. Komik görünüyor olmalıydık.
"Hoş geldin." dedim Ilgaz'la göz göze geldiğimizde. "Geçsene."
"Hoş buldum." dedi o da bana gülümseyerek. Gerginlikten ellerim terlemişti. İçeriye bir adım attığında kapıyı kapattım. Arkadaşlarım Ilgaz'ı incelerken garip bir ortam oluşmuştu. İlk öne atılan Baha oldu. "Merhaba. Ben Peri'nin eniştesi oluyorum." dedi kendini tanıtarak. Aynı zamanda el sıkışmışlardı. Ilgaz'ın anlamadığı her hâlinden belliydi. Bu yüzden olayı ele almaya karar verdim.
"Bu İkra. Ev arkadaşım." dedim onu işaret ederek. İkra nazikçe gülümsedi ve elini sıktı. "Hoş geldin Ilgaz." dedi. Sonunda şaşkınlığını atabilmişti anlaşılan. Ilgaz da hafifçe başını salladı. "Bu Baha. İkra'nın sevgilisi. Kafeden arkadaşlarım Hazar ve Ada. Hazar'la aynı üniversitedeyiz." diye açıkladım.
Ada Hazar'dan önce davranarak elini uzattı ve selamlaştı. Gözlerim Hazar'daydı bu sırada. Ama yine de saçmalıklarına engel olamıyordum. "Vay yakışıklıymış he." Sıkıntıyla elimi alnıma yasladım. Neyse ki Ilgaz bu cümleyi fazla takmadı. "Siz ikiniz de sevgili misiniz?" dedi Ada ve Hazar'ı göstererek. Tam ben açıklamaya girişecekken Hazar lafa atladı. "Yok yok. Biz iş arkadaşıyız." dedi hızlıca.
Kapının önünde dikilmiş öylece duruyorduk. Anlaşılan bu akşamı yönetecek kişi bendim. Daha ne kadar yorucu olabilirdi bilmiyordum. "İçeri geçelim isterseniz." dedim. Bu sırada İkra'ya kaş göz işareti yapıyordum kendine gelmesi için. "Ben alayım onu istersen."
Ilgaz gözlerini bana çevirdiğinde elindeki poşeti yeni fark etmiş gibiydi. "Ah. Tabi. Ekler almıştım. Umarım seversin." Poşeti bana uzattı. Çok severdim, hatta bayılırdım. Poşete uzandığım sıra Hazar benden önce davrandı. "Severiz, severiz." dedi heyecanla. Poşeti aldığı gibi mutfağa koşturdu. Benden daha büyük bir tatlı aşığı olduğu kesindi.
Ilgaz'a yolu gösterdim. "Yemeğe geçelim buyurun." dedi İkra. Sonunda kendini toparlayabilmişti neyse ki. Kendi kendime çırpınıyordum resmen. Ada masanın başına otururken Baha hemen onun sağ çaprazına oturmuştu. Ilgaz da Baha'nın karşısından bir sandalye çekti. "Hazar buraya gel." dedi İkra azarlarcasına. Bu sırada kaselere çorbaları koyuyordu.
Hazar ağzı yüzü çikolata olmuş bir şekilde Ada'nın tam karşısına oturdu. Bugün her zamankinden daha çocukça davranıyordu. Gece bittiğinde iyi bir kavga edecektik. Ilgaz'ın soluna oturup sessizce yemek servisinin bitmesini bekledim. İkra da Baha'nın yanında yerini alırken çorbama odaklanmıştım.
"Çorbayı sen mi yaptın?" Ilgaz kulağıma yaklaşarak sakince konuştu. Masadakiler duymuştu tabi ki. Boğucu bir sessizlik vardı çünkü. "Bugün bütün yemekleri İkra yaptı." diye cevap verdim. Kurduğum cümle masadakileri şoka sokmuştu. "Ve bu ev hâlâ sağlam öyle mi?" dedi Baha alayla. İkra sevgiline ters bir bakış attı. "Şoklardayım." dedi Hazar. "Al benden de o kadar." diye cevapladı Ada.
İkra öldürücü bakışlarını üzerimizde gezdirdi. "Abartın ya. İyi ki bir yemek yapamıyoruz." Baha gönlünü almak için İkra'nın yanağına bir öpücük kondurdu. "Ama sevgilim en son makarna yapmaya çalıştığımızda evi yakıyordun." Hafif bir kıkırtıyla gülümsediğimde İkra'nın şeytani bakışları beni buldu. Yine de bizi takmadı ve Ilgaz'la ilgilenmeye başladı. "Tabi Peri'nin tavuk çorbasının üzerine tanımıyorum. Ama bence bu da fena olmadı." Ilgaz bu sözler üzerine hasta olduğu zamanı hatırlamış olacak ki benimle göz göze gelip gülümsedi.
"Ben kendimi kurban ediyorum." dedi Ada ve kaşığından bir yudum aldı. Dikkatlice tepkisini izledik. Şaşkınca kaşlarını çattı. " E, bu güzel." İkra gururla sandalyede dikleşti. Bu görüntüsüne normal bir zamanda olsak kahkahalarla gülebilirdim. "Ah. Ellerimi yıkamayı unuttum." dedi Ilgaz çorbamdan bir iki kaşık yediğim sırada. "Banyoyu gösterebilir misin Peri?" Sandalyesinden kalkıp beni bekledi. Tarif edebilirdim ama bir gariplik olduğunu anladım. Sessizce kalktım ve merdivenlere yöneldim. Kötü bir şey mi olmuştu acaba?
"Burası." dedim merdivenin hemen yanındaki kapıyı göstererek. Fısıltıyla "Gel." dedi. Yavaş adımlarla peşinden ilerledim. Banyonun kapısını usulca kapattı ve cebinden bir ilaç kutusu çıkardı. "Işımalar için." Tabi ya. Şu ana kadar temas etmediğimize şükretmeliydim. Uzattığı hapı aldım. Kendi de bir tanesini ağzına attığında "Çiğnemelisin." dedi. Ona uydum. Hap ağzımda erir erimez damarlarımda büzüşme gibi bir his oluştu. Kollarımın kuruduğunu sanmıştım ama her şey az önceki gibiydi. "Test edelim." dedi hızlıca. Sağ elimi kaldırdığımda o da sol elini kaldırdı ve ortada birleştirdik. Gözlerine baktım. Koyu kahvelerinde hiçbir renk değişikliği yoktu. Dokunduğumuzdaki soğukluk hissi yerli yerindeydi ama o sevdiğim mavilikler yok olmuştu.
Aşağıdakileri şüphelendirmemek için hızlı hareket ettim. Temasımızı kestiğimde hafif bir ürperti hissettim ama onu yok saydım. "Ben ineyim. Sen biraz sonra gelirsin." dediğimde beni hızlıca onayladı. Telaşla banyodan çıkıp merdivenleri birer ikişer indim. Salonun kapısından geçerken kafamda bir ses yankılandı.
Beyaz yakışmış aurora.
Pekâlâ. Sakin olmalıydım. Bu zihinden konuşma işini az buz çözmüştüm. Eğer yeterince onun varlığına odaklanırsam ve söyleyeceğim cümleyi birkaç kez tekrarlarsam ona ulaşıyordu. Sesim aynı anda bende ve onun zihninde yankılanıyordu. Mucize gibi bir şeydi bu. Ama her ne kadar harika olsa da benimle böyle konuşması hâlâ tüylerimi ürpertiyordu.
Yine de yüzümü ifadesiz tutmayı başardım. "Peri mutfaktan lazanyayı getirir misin?" Kapıda beni görünce çorbalarını bitirmiş olan İkra ve Hazar bana seslenmişlerdi. Yüz ifademi korumaya devam ederken mutfağa yöneldim. O sırada Ilgaz merdivenlerden iniyordu. Göz göze geldik ama hemen başka bir tarafa baktım. İçimdeki bu his garipti. Damarlarım büzüşmüş gibiydi ve buna rağmen kalbim büyük bir şiddetle çarpıyordu.
Hareketlerimi hızlandırarak mutfağa ulaştım. Ocağın üzerinde duran yemeği küçük bir bezle tutup aç arkadaşlarımı bekletmemek için tekrar salona döndüm. Ilgaz az önceki yerinde oturuyordu. İkra onu biraz soru yağmuruna tutmuştu.
"Okuyor musun Ilgaz?" Ellerini çenesinin altında birleştirmişti İkra. Ilgaz'ın yerinde olsam biraz gerilebilirdim ama o gayet iyi idare ediyor gibi görünüyordu. Hazar heyecanla tabağını bana uzattı. Herkese yetecek şekilde paylaştırdıktan sonra bir dilimi ona verdim. "Şu anlık sadece dansla ilgileniyorum." dedi Ilgaz kalan çorbasını bitirmeye çalışırken. "Çok güzel olmuş bu arada. Elinize sağlık." diye de ekledi.
Benim çorbam da yarım kalmıştı ama çoktan soğumuş olmalıydı zaten. Herkese bir dilim lazanya servis ettikten sonra yerime oturdum. "Sen bunca zaman rol falan mı yapıyordun sana yemek yaptırmayalım diye?" Baha'nın cümlesi bana da mantıklı gelmeye başlamıştı şu an. Lazanyayı da gayet güzel yapmıştı çünkü.
"Tariflerin gücü adına..." diye cevap verdi İkra. Hemen sonrasında ilgisi tekrar Ilgaz'ın üzerine çevrildi. "Peri'yle orada mı tanıştınız?" diye bir soru yöneltti. Tam Ilgaz'ın biraz nefes alması için soruyu ben cevaplayacakken koluma bir el tutundu. "Aslında ilk kafede karşılaştık ama çok da tanışma gibi değildi." Ilgaz beni engelledikten sonra kendi lafa atılmıştı. Demek ki soruları cevaplamak hoşuna gidiyordu. Müdahale etmeden sakince yerimde oturdum ve yemeğimi yedim.
"Sen bir de bizim tanışma hikâyemizi dinle." dedi Baha gülerek. Hazar hemen lafa atladı. "On kere anlattınız şunu yeter artık." diye hayıflandı. "Ya dur bir. Ilgaz da dinlesin" dedi Ada Hazar'ın koluna bir tane geçirdikten sonra. Hazar kolunu tutarak acıyla yerine sindi. Bu hâline gülümsedim.
"Evet hadi anlat." Baha'yı desteklediğimde zaten istekli olan eniştem olayı anlatmaya başladı. Her dinlediğimde ayrı bir komikleşiyordu. "Bizim kampüste yapay bir göl var. Ben orada kenarda kitap okuyordum. Kulaklığım falan vardı işte." Ada lafını kesti. "Havalı çocuk." O da birkaç defa dinlemişti bunu ama benim gibi her dilediğinde farklı tepkiler veriyordu. İkra'ya baktığımda ellerini yüzüne kapatmış, utançla bu anın bitmesini beklediğini gördüm.
Baha Ada'ya göz kırptıktan sonra anlatmaya devam etti. Ilgaz'a baktım. Gözlerini dikkatle Baha'ya dikmiş merakla anlatacaklarını bekliyordu. "Sonra bir baktım kızın biri küçücük suda çırpınıp duruyor. Ayağa kalksa su dizine gelecek zaten. Tabi o zaman panik yapmıştım. Diğer insanlar da öylece izliyordu. Benim de kahramanlık damarım tuttu tabi. İkra'ya elimi uzatıyorum tutmuyor. Sonra biraz daha girdim suya."
"Rezillik." diye mırıldandı İkra. Sesi ellerinden dolayı boğuk çıkmıştı. Biz Ada'yla olayı bildiğimiz için çoktan kıkırdamaya başlamıştık. "Sonra İkra beni bir çekti suyun içine. Ama nasıl çırpınıyor. Benim de üstüm başım ıslandı. Neyse ben çektim çıkardım İkra'yı gölden. İkimiz de sırılsıklamız ama. "
"Nasıl düştün suya?" diye sordu Ilgaz merakla. İkra sorunun kendisine geldiğini anlayınca yerinde doğruldu. "Yosun arıyordum. Proje için lazımdı." Ada'yla bir kahkaha koyuverdik. Hazar da çok geçmeden bize katıldı. Yosun aramasında bir komiklik yoktu ama İkra ile Baha'yı öyle ıslanmış bir şekilde fakültenin ortasında hayal edince çok komik oluyordu. Ilgaz'ın hafif kıkırtısını duydum.
"İkra bizi izleyenlere bağırmaya başladı." Onu taklit ederken sesini biraz inceltti. "Ne bakıyorsunuz be hiç mi suya düşen görmediniz? " Gülmekten karnıma ağrılar girerken İkra dışında herkes benimle aynı hâldeydi. Sanırım ilk senesinde olmuştu bu olay. Baha da öyleydi. "Sonra ikimiz o şekilde bir alışveriş merkezine gittik. Bana teşekkür falan da etmedi bu arada."
"Şoktaydım bir kere." dedi İkra hayıflanarak. Baha gözlerini sevgilisine dikti. "Öyle mi?" Kaşları havadaydı. "Öyle." diye mırıldandı İkra. "Hop, hop. Aile var aile." Hazar ayağa kalkıp onları uzaklaştırdı. Ben Hazar'ın telaşına gülmekle meşgulken Baha kendini toparlayıp devam etmişti. Sonra yeni birkaç kıyafetler alıp yurtlarına dönmüşlerdi ve ertesi gün ilk mesaj atan İkra'ydı. Bu kısımda hikâyeyi İkra devam ettirdi.
Arkama yaslandım huzurla. Yüzümde küçük bir gülümseme vardı. Herkesin öyleydi. Benim ailem de bu beş kişiydi işte. Artık altı olmuştuk. Ilgaz'ın hep bu grupta olmasını diledim o an. Hep böyle gülümsemek istedim onlarla beraber. Ilgaz'a çevirdim gözlerimi. Hemen sonra o da bana baktı. Gülümsemem genişledi.
"Gelsin tatlılar." dedi Hazar sevinçle. Yemeğin kalan kısmında Ilgaz hakkında daha çok şey öğrenmeye çalıştılar. Her şey güzel gidiyordu. Ama İkra farkında olmadan yasaklı bir soru sordu. "Ailen de bu şehir de mi?" Ilgaz'ın gülen yüzünün anbean ifadesizleşmesini izledim. Bu konuda konuşmamam gerektiğini kafamda bir yerlere yazmıştım ama nedenini bilmiyordum. Bir yarası olduğu kesindi. Cevap vermek istemiyordu.
Elimi yanımda oturan Ilgaz'ın koluna koydum. Gözleri anında beni buldu. Arkadaşlarıma baktım sırayla. "Yemekleri bitirdiyseniz... Koltuklara geçelim." dedim sevimlice. İkra hemen lafa atladı. "Ilgaz ben yanlış bir şey söylemek istememiştim. Kırdıysam özür dilerim."
Ilgaz hemen ellerini iki yana salladı. "Yok sorun değil. Üzülme lütfen." Bu çocuktan git gide daha da çok hoşlanıyordum. Ada masadan kalktığında biz de ayaklanmış ve masadakileri toplamaya başlamıştık. El birliğiyle bulaşıkları makineye yerleştirdik ve ortalığı toparladık. Hepsi biraz gergin görünüyordu. En iyisi biraz daha kaynaşmalarını sağlamaktı. "Bilin bakalım ben de ne var?" dedim topluca salona oturduğumuzda.
"Sünger Bob peluşu." dedi Hazar heyecanla. Ada ensesine bir tane vurduğunda gülüşü soldu. O hareketi ben yapmış olsaydım şu an kel olurdum ama Ada Hanım torpilliydi anlaşılan. "Hayır tabi ki, bizim en sevdiğimiz oyun ne?" dedim İkra'ya bakarak. İkra hızla ayağa kalktı. " Yoksa... yeni UNO kartları mı?" Onu onayladığımda heyecanla ellerini çırptı. "Sünger Bob peluşu daha iyi bir tahmindi bence." dedi Hazar.
"Biz de çok severiz değil mi İkra?" dedi Baha imayla. İkra gözlerini kaçırdı. Aralarında bununla ilgili belli ki bir şeyler geçmişti ama sorgulamamanın benim iyiliğime olacağını düşünüyordum. "Şu gereksiz seksapalitenizi de alıp uzaklaşın çabuk. Aile var diyorum anlamıyorsunuz." diye hayıflandı Hazar.
"Nelerini, nelerini?" Ada anlamamış bir şekilde Hazar'a bakıyordu. Hazar kafasını Ada'ya yaklaştırıp cevapladı onu. "Ben sana daha uygun bir zamanda açıklarım bebeğim." Ada az öncekinden daha sarsıcı bir şekilde vurdu bu sefer. "Bana öyle seslenme demiştim sana."
Ilgaz masadan kalktığımızdan beri ilk defa konuştu. "Sevgili olmadıklarına emin misiniz?" diye sordu bana. Alaylı sorusu kıkırdamamı sağlamıştı. Hazar onu duymazdan geldi. Ada'nın gözlerini kaçırdığını gördüm. "Ben kartları alıp geleyim. Ardından tekrar Ilgaz'a döndüm. "Seversin değil mi?" diye sordum. "Tabi." dedi gülümseyerek. Bugün ekstra mı nazikti acaba?
Onu kızdırmadığınız sürece hep sevecen bir kişiliğe sahipti. Sinirlendiğini bir kere görmüştüm ve bir daha da görmek istemiyordum. İyi yumruk atıyordu orası ayrı meseleydi. Ve fazla göz alıcı duruyordu. Fazla güçlü... Her neyse.
Merdivenleri çıkarak çekmecemden kartların bulunduğu kutuyu aldım. Yeni almıştım bunları. Planlanmış bir şey değildi ama bugüne denk gelmişti. Grup olarak sık sık oynadığımızdan diğerleri artık eskimişlerdi. Aşağı inerken mutfakta İkra'yı gördüm.
"Ne yapıyorsun?" Elindeki tabakları bana uzattı. "Atıştırmalıkları götürüyorum. Bir daha gelmeyeyim diye." Kafamı salladım anladığımı belirtmek için. İçeri döneceğim sırada kolumda bir çimdik hissetmemle az kalsın tabakları düşüyordum. "Kız." dedi dibime girerek. "İyi çocuk he. Maşallah." Kulağını çekiştirdikten sonra tezgâha vurdu. Kendine damat seçen kayınvalide gibi davranıyordu. Ilgaz ilk geldiğinde onu şüpheyle süzmüş ve fazla konuşmamıştı. Bazen korumacılığının dozunu kaçırabiliyordu. Ona gözlerimi devirdim ve cevapsız bırakarak tabakları salona taşıdım. Hâlâ bıraktığım gibi koltuklarda oturuyorlardı.
"Oo en sevdiğimden." dedi Hazar elimdeki cipslere uzanırken. "Gözün doysun." diye azarladı onu Baha. Tabakları Hazar'dan uzak bir yere yerleştirdim. Yeni yemek yediğimizden hiçbirimiz aç değildik. Hazar dışında.
Yerdeki halıya bacaklarımı birbiri üzerine atarak oturdum. Diğerleri de çember oluşturacak şekilde etrafımda toplandı. "Kızım siz böyle üşümüyor musunuz?" dedi Hazar Ada'nın kucağına yastık koyarken. Beni de kast ettiğini biliyordum ama gayet de sıcaktı evin içi. Ada da elbise giydiğinden yere otururken sıkıntı yaşamış gibiydi. "Eşofman verebilirim istersen." dedi İkra. Ada ellerini iki yana salladı. "Yok ben rahatım. Sadece Hazar rahatsız gibi görünüyor." dedi kıkırdayarak. "Ne alakası var kızım?" diye çıkıştı Hazar. Anlamsız kavgalarını bozmak adına "Kaç dağıtayım?" diye ortaya sordum. Onlar günün 24 saati böylelerdi. Birbirilerini aşırı mı seviyorlardı yoksa nefret mi ediyorlardı kestiremiyordum.
"Sekiz olsun." dedi Baha. Ona uyarak kartları karıştırdıktan sonra herkese sekizer tane dağıttım. "Sayın bakalım eksik çıkmasın." Elimde kalan kartları ikiye ayırıp birini sola diğerini de sağa yerleştirdim. "Kartlar iyiymiş." dedi Hazar. Gerçekten de güzel duruyorlardı. Yeni versiyon olduklarından bildiğimiz tasarımlarında birkaç değişiklik olmuştu ve kesinlikle böyle daha iyilerdi.
"Evet güzelmiş." dedi Ilgaz kartlarını saymayı bitirdiğinde. Benim sağ çaprazımda oturuyordu. Yanında Hazar ve Baha vardı. Biz kızlar da onların karşısına denk gelmiştik. İlk kimin başlayacağına taş, kâğıt, makasla karar verdik. Hazar başlıyordu. "İlk üç ortaya çıkınca bırakalım" dedim. Hepsi de beni onayladı. Oyun yeşil yediyle başladı. Gayet basitti. Ya ortadaki sayıyla ya da renkle aynı olan bir kart atmamız gerekiyordu. Ilgaz yeşil üç attı. Baha da sarı üçle rengi değiştirdi. Ada kart çekti. İkra ise aynı Baha gibi sarı üç attı ve sevgilisine göz kırptı. Sağımdan bir oflama sesi duydum. Hazar'dı. Onlara gıcık oluyordu nedensizce. Bence gayet tatlılardı.
Birinciyi belirlemek kolay oldu çünkü neredeyse bütün artı kartları Hazar'a gitmişti. Eğer siz artı kartı atarsanız sıradaki kişi o artı kadar kart çekmek zorunda kalırdı ya da yeni bir artı atarak kurtulurdu. Oyunun amacı da kartlarını bitirmek olduğundan Hazar birinci olmuştu. Ortadaki kartlar biriktiği için Hazar onları alarak düzeltmeye başladı. Biz oyuna devam ettik. Ilgaz ortaya artı dört attı. Baha da artı ikiyle kurtuldu. Kızlar da artı attıklarında bende patlamıştı. Kartlarımın tamamı sarıydı çünkü. Bir de el değiştirmem vardı ama bunun için erkendi. Eğer bunu atarsam istediğim biriyle kartlarımı değiştirebilirdim.
Çekmem gereken sayıyı hesaplarken Hazar'ın Ilgaz'a kaş göz yaptığını gördüm. Bir şeyler karıştırıyorlardı. Diğer turlar boyunca onları gözetledim. İkinci Baha olmuştu. Hile yaptıklarını biliyordum. El değiştirmemi attım ortaya. Herkesin bakışları bana döndü.
"Ilgaz." dedim sadece. Tereddütle kartlarını bana uzattı. Benimkileri ona verdim. "Biliyordum." dedim sinirle. Kartları çevirip kızlara gösterdim. Kartların hepsi de jokerdi. Ada elindeki kartları ortaya bıraktı. "Af edersiniz de iki saattir kazanacağım diye sırtımdan ter aktı." diye hayıflandı.
İkra hüsranla kafasını iki yana salladı. Ilgaz ve Hazar hâlimize gülüyorlardı. "Sen de yaptın değil mi hile?" dedi İkra sevgilisine. "Sırıtıp duruyordun çünkü." Baha umursamaz bir tavırla omuzlarını indirip kaldırdı. "Aşkta ve UNO'da her şey mübahtır." dedi. Cümlenin doğrusunu unutmuştum.
"Ne gerek var böyle şeylere?" dedim Hazar'a bakarak. "Çocuk musun sen?" Elindeki öbekten artıları ayırıp erkeklere dağıtıyordu. Birazını da çorabının içine koyduğunu görmüştüm. "Çıkar çoraplarını." dedim. Ilgaz artık kahkaha atıyordu. Ortada komik bir şey göremiyordum ben. "Bana çocuk diyene bak. Çoraplarımı ne yapacaksın?" dedi Hazar alayla.
Ayağa kalktım. "İçine koydun gördüm." Sadece sinir olmuştum hepsi buydu. İki saattir yirmi tane falan kart çekmiştim onun yüzünden. Hazar bana karşılık vereceği sırada kafamda bir ses yankılandı. "Sakin ol aurora. Sadece bir oyun." Ilgaz kahkahasını durdurmuş gözlerini üzerime dikmişti.
Hazar'la uğraşmayı bırakarak koltuğa oturdum. "Oynamayalım artık. Suyunu çıkardınız." dedim oldukça sakin bir şekilde. Anlık duygu değişimlerim beni ürkütmeye başlamıştı. "Bence de." dedi İkra. Ada kafasıyla onayladı. Dudaklarını sarkıtmış, ellerini göğsünde birleştirmiş bir şekilde tekli koltukta oturuyordu. Hazar az önce o kadar şeyi yapmamış gibi heyecanla ayağa kalktı.
"O zaman film, bu geceyi aksiyon filmi izlemeden sonlandıramam." Ada sinir olmuş bir şekilde tersledi onu. "Git evinde izle o zaman." dedi bakışlarını Hazar'a dikerek.
"Öyleyse sen de benimle gelirsin bebek." Hazar sevimlice Ada'ya baktı. Onun aksine kız birazdan Hazar'ın üzerine atlayacak gibi bakıyordu. "Sırf bu yüzden kavga ettik ve sen hâlâ devam mı ettiriyorsun?" Bu sefer Ada'nın sesi kırgın çıktı. Şaşkınca olanları izledim. Olay uzayacak gibiydi. Neyse ki Baha dikkatleri kendi üzerine çekmişti. "Bence Hızlı ve Öfkeli izleyelim." dedi ortaya bir fikir atarak. İkra yüzünü buruştu. "Defalarca kez izledik onu. Hem eskidi artık. Yeni bir şeyler izleyelim."
Baha tam bir Hızlı ve Öfkeli hastası olduğundan her buluşmamızda bize bu film serisini izletiyordu. Ben de ilk izlediğimde gayet de sevmiştim ama bu gece de izlersek seriye dördüncü defa başlamış olacaktım.
"Eskiler en iyilerdir bebeğim." dedi Baha. İkra hemen lafa atlayarak "Ben de bu bebeğim kelimesinden nefret etmeye başladım. Ada sağ olsun." dedi alayla.
"Üzgünüm kardeşim ama bu sefer İkra haklı." dedi Hazar. "Şu yeni çıkan filmi izleyelim. Neydi adı?" Ada'ya bakıyordu hatırlatması için. "İn The Night." dedi Ada ifadesizce. Hazar'a hâlâ kırgındı. "Evet onu ben de duydum." dedi Ilgaz yerden kalkıp yanıma otururken. Yakınlığından dolayı soğuk hava büzüşmüş damarlarımda dolaştı. "Aç o zaman izleyelim." dedim Hazar'a. O çoktan televizyonla uğraşmaya başlamıştı. Baha kalkıp masaya koyduğum atıştırmalıkları orta sehpaya yerleştirdi. Hâlâ tok hissettiğimden yemeye yanaşmadım. Hazar filmi açtıktan sonra ışıkları söndürdü. Orta sehpaya en yakın yere bağdaş kurdu. Asla doymuyordu.
Film başladığında İkra sevgilisinin yanına oturdu ve sarılarak seyretmeye başladılar. Umarım hep böyle mutlu olurlardı. Film, The Night adlı bir kulüpte başlıyordu. Yarı aksiyon yarı bilim kurgu gibiydi. Bu kulüpte bilgiler saklanıyordu ve baş karakter de onlara ulaşmaya çalışıyordu. Aşk da vardı tabi ki. Klasik bir filmdi bence. Bunun kopyası sayılabilecek onlarca film izlemiştim. Bunu izleyeceğime Hızlı ve Öfkeli izlemeyi tercih ederdim açıkçası.
Herkes sessizce ekranı seyrediyordu. Hafiften uykum geldiğinde filmin son 10 dakikası kalmıştı ve saat on ikiye yaklaşmıştı. Ortadaki cipslerden birkaçını ağzıma attım. "Ben artık gideyim." Sağ tarafımdan Ilgaz'ın fısıltısını duydum. Film bitmiş ekranda yazılar akıyordu. "Tabi." dedim. "Seni geçireyim." Saat geç olmuştu ve gitmek istemesi gayet doğaldı. Koltuktan kalkarak ışıkları yaktım. "Ilgaz gidiyor." dedim salona doğru. "Daha erken ama. Hem yastık savaşı yapacaktık." dedi Hazar.
"Bizim bundan niye haberimiz yok." dedim şüpheyle. "Çünkü şu an aklıma geldi. Hem sen sus bakayım. Bana bağırdığını unutmadım daha." Bu olaydan yara almadan çıkmak istiyorsam ağzımı kapalı tutmalıydım. "Yarın gitmem gereken yerler var. Erken kalkmalıyım." diye açıklama yaptı Ilgaz. İkra yanımıza doğru yürüdü. "Bir daha gel olur mu? Tanıştığımıza memnun oldum." dedi sevecenlikle. "Sen ciddi ciddi gidiyorsun?" dedi Hazar. Ilgaz kafasını salladı.
Önden yürüyerek kapının önünde durdum. Ilgaz arkamdaydı. İçeriden Hazar'ın sesini duydum. "Arabayla mı geldin?" Hem koşuyor hem de Ilgaz'a bağırıyordu. "Evet?" dedi Ilgaz. Bu çocuk niye saçma sapan hareketler yapıyordu bugün? "Bu çulsuz yürüyerek gelmiş." Eliyle Baha'yı gösterdi. Baha gözlerini devirdi. "Üçümüzü caddeye atıver, olur mu?" Ilgaz cebinden arabanın anahtarını çıkarıp Hazar'a uzattı. "Olur. Siz geçin." Hazar'ı sevmiş miydi gıcık mı bulmuştu anlayamamıştım ama alışması zor bir insan olduğu kesindi. O yüzden Ilgaz'ın tepkileri şu anlık normaldi. Hazar, Ada ve Baha'nın koluna girdiği gibi evden çıkarak Ilgaz'ın arabasına ilerledi. İnsan bir iyi geceler der.
İkra da sevgilisiyle vedalaşmak için onların peşinden ilerlediğinde kapının önünde Ilgaz'la dikiliyordum. İlk konuşan o oldu. "Bugün çok eğlendim." dedi gözlerime bakarak. "Gerçekten mi?" dedim. Kafasını aşağı yukarı salladı. "Sevindim. Açıkçası biraz gergindim."
"Ben de öyle. Teşekkür ederim aurora." Neden teşekkür ettiğini anlamadım. Ama ardından kurduğu cümle bunu göz ardı etmeme yetmişti. "Artık sahilde buluşamayız Peri." Etrafına bir göz attı. "Tehlikeli olmaya başladı." Ne tepki vereceğimi bilemedim. Son zamanlarda en çok sevdiğim şey onunla sahilde buluşmaktı. Ve şimdi de buna son vermemizi mi söylüyordu? İçime bir kasvet çökmüştü.
Cebinden ilaç kutusunu çıkararak bana uzattı. Arkasına göz gezdirdi. "Bundan yarın saat tam üçte bir tane içmeni istiyorum. Tamam mı? Sana sonra anlatacağım ama lütfen unutma. Bu çok önemli." Kafamı salladım hızlıca. Bunun deneylerle bir ilgisi olmalıydı. "Yarın kontrolün mü var?" dedim merakla. Kafasını salladı beni onaylamak için. Anladığımı belirtmek adına sağ elimin baş parmağını kaldırdım. Benim için kısa ama diğerleri için uzun sayılabilecek bir sürede gözlerini izledim. Ilgaz bir adımını bana doğru attı.
Ne yapacağını merakla beklerken sağ eli yüzüme doğru uzandı. Saçlarımdan bir tutamı kulağımın arkasına yerleştirdiğini hissettim. Ellerinden geçen soğukluk az kalsın beni titretecekti. "İyi geceler aurora." dedi fısıltılı bir şekilde. Parmakları geri çekilirken boynuma sürtündü. "İyi geceler ajan." dedim ben de aynı şekilde. İşaret parmağı burnumun ucuna dokundu naifçe. Gözlerimi kırpıştırdım.
Adımları geri geri gitti. Yüzü hâlâ bana dönükken elimi salladım. Ve karşılık olarak kafamda yankılanan bir alıntı verdi bana. "Gece midir seni bana düşündüren, yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?"¹ Sesi bana huzur olurken çoktan arabaya ulaşmıştı. Korna sesi kulaklarımı doldururken arabanın sokağımdan çıkmasını izledim.
,
¹Özdemir Asaf'ın "Gece Midir Seni Bana Düşündüren" adlı şiirinden bir alıntı.
|
0% |