@yenibiryazar__
|
Her şey çok güzel gidiyordu. Dağhan' la anlaşmamızın üstünden dört gün geçmişti. Bu süre boyunca bana olan desteğini anlatmama kelimeler yetmezdi. Sürekli kardeşimin iyi olacağını söyleyip bana morel veriyordu. Üstelik morel verdiği tek kişi de değildim. O akşamın hemen ertesi günü bizzat hastaneye gidip Ömer'in doktoruyla konuşmuş, en kısa süreye, yani beş gün sonraya randevu almıştı. O günden beri her gün hastaneye gelip Ömer'i görüyor, onunla sohbet edip oyunlar oynuyordu. Ömer, onun yanında güldüğü kadar benim yanımda gülmüyordu. Dağhan'ı çok sevmişti. Zaten sıcakkanlı biriydi ama birine bu kadar kısa sürede bu kadar çok bağlandığını daha önce hiç görmemiştim. Dağhan her geldiğinde Ömer'e çeşitli oyuncaklar alıyor, oynayabildiklerini beraber oynuyorlardı. Ben böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Ameliyat gününe kadar bir daha görüşmeyiz, Ömer iyi olunca da evleniriz diye düşünmüştüm. Yani o yemekten sonra bir daha düğün için konuşmamız gerekene kadar görüşmeyiz sanmıştım ama hiç tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Her gün bana mesaj atmış ve Ömer'in ne sevip sevmediğini sormuş, hediyelerini ona göre almıştı. Ben bile bu kadar çok hediye almamıştım. O ise bu dört günde düzinelerce hediye almıştı. Sadece oyuncak da almıyordu. Kitap da alıyor, bazen Ömer'e okuyordu. Kardeşim de onun okuduğu hikayeyle uyuyordu. Sesi çok güzeldi. Tıpkı gülüşü gibi. Bu süre zarfında onu gülerken görmüştüm. Hem de birçok kez. Ve cidden çok yakışıyordu. Güldüğünde yatağının derisi haifif karışıyordu ama bu ona çekicilik katmaktan başka bir işe yaramıyordu. Gülüşü cidden çok güzeldi ve ben, o her güldüğünde kendimi ona bakmaktan alamıyordum. O, o sırada kardeşimle ilgilendiği için onu dikizlediğimi görmüyordu. En azından ben öyle olduğunu umut ediyordum. Onu düşünüyordum, hem de sürekli. Zaten onu ilk gördüğümden beri beğeniyordum ama bunun yanlış olduğunu bildiğim için bu ilgimi yok etmeye çalışıyordum ama sanki o bunu anlamış ve ona olan ilgimi yitirmeyeyim, hatta daha da fazlasını hissedeyim diye uğraşıyor gibiydi. Ben ondan uzaklaşmaya çalıştıkça yaptıkları ve kardeşime olan ilgisiyle daha da mest oluyordum. Ama bu yanlıştı, hem de çok yanlıştı. Bana en başından bir ilişki istemediğini söylemişti. Eğer duygularım ilerlerse bu karşılıklı olmayacaktı ve bu benim için çok üzücü olacaktı. İçimden bir ses eğer ona aşık olursam canımın çok yapacağını söylüyordu. Umarım aşık olmazdım. Eğer olursam da içimdeki ses yanılmış olurdu. Yarın ameliyat günüydü. Son bir gün kalmıştı. Biriciğimin iyileşmesine sadece sayılı saatler vardı. Babamın yanında olmayacaktık artık. Dağhan, ikimizi de evine kabul etmişti. Ona ne kadar teşekkür etsem azdı. Minnetimi anlatmaya kelimeler yetmezdi. Hele ki şuan hastanede, Ömer'in yatağının yanındaki, önceden benim oturduğum sandalyeye oturmuş, kardeşimin yüzünü güldüren ve kesinlikle içten olan gülümsemesini de sergileyen adama olan minnetim, - ve sanırım ilgim- daha da artıyordu. Bense odanın bir köşesinede olan tek kişilik koltuğa oturmuş, dirseklerimi dizlerime, ellerimi de çeneme yaslamış, yüzümde en az onlarınki kadar olan kocaman gülümsemeyle onları izliyordum. O kadar tatlılardı ki tüm gün onlardan başka kimseye bakmasam çıtım çıkmazdı. Ömer, Dağhan'ın kim olduğunu pek sorgulamamıştı. Arkadaşım diye tanıtmıştım ve bana inanmıştı. Hatta Dağhan'ı hiç yabancılamamıştı. Acaba onunla evleneceğimi öğrendiğinde ne yapacaktı? Bence sevinirdi, geçtiğimiz dört günde gördüklerim bunu gösteriyordu. Ona şimdi söylemeyecektim. Önce ameliyatını sağ salim olacaktı. Sonra zaten direk Dağhan 'ların evine geçecektik. Sanırım sonra söylemek daha iyi olurdu. "Abla, hani okulda futbol oynarken arkadaşımın bana yaptığı faul olduğu halde hakem kabul etmemişti ya, hatırlıyor musun?" Kardeşimin bana yönelttiği soruyla dikkatimi ona verdim. "Evet, canım, hatırlıyorum." "İşte ben onu Dağhan abime de anlattım. Bana hak verdi biliyor musun? Hakemin dediği yanlışmış." Yüzünde kendini beğenmiş bir ifade vardı. Birlikte futbol hakkında konuşuyorlardı. Dağhan, ona çocukken futbol oynadığı anılarını anlatıyor, Ömer 'de büyük bir ilgiyle dinliyordu. Okulda yaşadığı bu olayı da anlatmıştı ve Dağhan'ın ona hak vermesiyle haklı olmanın gururunu yaşıyordu. "Ee ben zaten sana söylemiştim haklı olduğunu. Bana inanmamış mıydın?" Kaşlarımı kaldırarak sorguladığım da yüzü hiç değişmemişti. Kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. "Söylemiştin ama ben pek inanmamıştım. Alınma abla ama sen futbol hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Bazen sana denemek için bildiğim bir şeyi soruyordum ve sen hep yanlış cevap veriyordun." Kaşlarım bu sefer hayretle kalkmıştı. "Ablanı kandırmaya utanmıyor musun bakiyim sen?" Sahte bir kızgınlıkla söylenerek kalktım ve yanına gidip onu, fazla zorlamdan gıdıklamaya başladım. Kaza da kemikleri de hasar görmüştü ve fazla baskı olunca acıyordu. Konuşmakta da hâlâ zorluk yaşıyordu ve haraketi kısıtlıydı ama Dağhan' la vakit geçirmek için kendini zorlamış ve sürekli konuşmuştu. Onu daha da yormamak için gıdıklamayı kestim. Göz ucuyla bizi izleyen Dağhan' a baktım. Daha doğrusu yüzünde tebessümle bizi izleyen. Ona baktığımda gözleri sadece benimkilere kilitlenmişti. Tebessümü hâlâ yerini koruyordu. Benimki de öyle. Telefonu çalınca ciddiyete bürünmüştü. Elini cebine götürüp telefonunu çıkardı ve yanıtladı. "Efendim. Tamam geliyorum." diyerek telefonu kapattı ve merakla bakan bana dönüp,"annemle babam gelmiş. Ben onları alayım."dedi ve gitti. Karadağ ailesi burada olacaktı bugün. Ameliyat öncesi Ömer'i görmek ve bana, yani müstakbel gelinlerine destek olmaya gelmek istediklerinde onları kıramamıştım. Ne de olsa sahte de olsa onların gelini olacaktım. Aynı evde yaşayacaktık bu yüzden iyi geçinmem gerekiyordu. "Abla, ben Dağhan abiyi çok sevdim. Hep bizimle mi olacak?" Onu düşüncelerini öğrenmek için güzel bir zamandı. "Olsun mu istersin?" "Evet! Çok isterim." Hevesle dedikleri gülümseme yol açtı. Ben daha cevap veremeden kapı açıldı. İçeri Dağhan' la birlikte yaşlı bir kadın ve erkek girdi. Annesiyle babası olmalıydı. Adam otoriter biri gibi duruyordu. Sert bir yüzü vardı. Dağhan gibi uzun boyluydu. Yanındaki kadına baktım. Yüzündeki sıcak gülümsemenin aksine meraklı bir ifadesi vardı. Üçü de kapıda dikilmiş bir bana bir Ömer'e bakıyordu. Ömer'le benim gözlerimiz de üçü arasında gidip geliyordu. Ben ne diyeceğimi bilemediğim için susuyordum. Dağhan, kimsenin konuşmayacağımı anlamış olacak ki boğazını temizleyip sözü devraldı. "Bu Yaren, yatakta yatan da kardeşi Ömer. Bunlarda annemle babam." Yüzüme kibar bir gülümseme yerleştirip sonunda konuştum. "Memnun oldum efendim." O sırada Dağhan gelmiş yanımda duruyordu. Sanırım aşık rolü yapmamızın zamanı gelmişti. Bana yakın olacaktı, buna alışsam iyi olurdu. Dağhan'ın annesi birden bana sarılınca şaşırmıştım. Bu kadar sıcakkanlı davranmalarını beklemiyordum. Hemen kendime gelip sarılışına karşılık verdim. Yüzümdeki şaşkınlık gitmiş, yerini tekrar gülümsemeye bırakmıştı. "Çok memnun oldum canım. Bana ister anne de, ister başka birşey, hiç fark etmez. Yakında ailemizden olacaksın. Kendini yabancı hissetme kızım." geri çekildikten sonra gözlerime bakarak dedikleri, ne kadar samimi olduğunu görmemi sağlamıştı. "Bende memnun oldum Lale hanım."dedim utangaç bir şekilde. Ama o hiç alınmışa benzemiyordu. "Sen nasıl rahat ediyorsan öyle seslen." Lale hanımın hemen arkasında Dağhan' ın babası belirdi. Sert yüzü gülümsemesiyle yumuşamıştı. Dağhan kesinlikle babasına benziyordu. Birçok yerleri tıpatıp aynıydı. O da bana sıcak bir şekilde sarıldı. "Merhaba kızım. Seninle tanışabildik sonunda. Ben Devran. Nasıl rahat ediyorsan öyle seslen." Dağhan, uzun süredir evleneceği kişiyle tanışmak istediklerini söylüyordu. Sonunda o kişiyle tanışmak onları mutlu etmiş olmalıydı. "Memnun oldum." Geri çekilince direk Ömer'in yanına gidip başını okşadı. "Nasılsın bakalım delikanlı? Yarın için heyecanlı mısın?" Ömer yüzüne heyecanlı bir ifade yerleştirerek konuştu. "Evet ,çok heyecanlıyım. Ben buradayken ablam çalışmak zorunda kalıyor. O yüzden fazla görüşemiyoruz ve ben onu çok özlüyorum. Sıkılıyorum da zaten. Hemen iyileşip buradan gitmek istiyorum." "Az kaldı, yarından sonra özgür olacaksın inşaallah." Ömer'in başını son kez okşayıp bana döndü. Yüzünde sıcak bir ifade vardı. "Seninde bir isteğin olursa muhakkak bize söyle kızım, çekinme." Minnetle gülümseyip başımı sallayarak onayladım. "Bizde gidelim artık. Yapılacak işlerimiz var. Sizi görüp nasıl olduğunuza bakmak istemiştik. Yarın yine geliriz." "Çok teşekkür ederim geldiğiniz için ama yarın gelmek zorunda değilsiniz. Dağhan burada olacak zaten." Devran bey gücenmiş gibi bir ifadeyle bana baktı. "Olur mu öyle şey kızım. Duymamış olayım. Yarın hepimiz yine burada olacağız. İtiraz yok." Net bir şekilde konuşması boyun eğmeme neden oldu. Hafif utangaç bir ifadeyle,"nasıl isterseniz."dedim. Bu kadar ilgili olmalarını cidden beklemiyordum. Birinin yanımda olması çok güzel bir histi. Lale hanım bana son kez sarılıp vedalaştı ve eşiyle beraber odadan çıktılar. Dağhan onları geçirmek istesede itiraz edip kendileri gitmişlerdi. Dağhan'ın, anne babası buradayken konuşmaması da dikkatimden kaçmamıştı. "Neden annenle baban varken hiç konuşmadın?"diyerek merak ettiğim soruyu sordum. Yavaşça yerine oturdu ve bakışlarını bana çevirdi. "Nasıl iletişim kuracağını merak ettim. Gördüğüm kadarıyla iyiydin ama biraz fazla çekingensin. Rahat olmana bak." Aslında bana nasıl davrandığıklarına bakılırsa haklı olabilirdi. Kasacak bir şey yoktu ama işte elimde değildi. Ne de olsa önemli olan bana olan davranışları değil, benim onlara olan davranışımdı. Onlara yalan söylüyordum. Bu da gergin olmamın en büyük nedeniydi. Ömer, ne konuştuğumuzu anlamadığı için şaşkınca bize bakıyordu. Dağhan'ın anne babasıyla tanışmak beklemediği bir şeydi. Şaşırmıştı ama mutlu da olmuştu. Çünkü dediği gibi yalnızdı ve etrafında ne kadar çok insan varsa o kadar mutlu oluyordu. Dağhan'ın dediklerini boş verip Ömer'in yanına gittim. Biraz daha üçümüz vakit geçirdik. Babam barda çalışmadığımı bilmiyordu. Her gün kafeden çıkınca direk hasatneye geliyor ve bardan çıkma saatim gelene kadar da eve gitmiyordum. Onunla ne kadar az vakit geçirirsem o kadar iyiydi. Hem bu bahaneyle kardeşimi uzunca görüyordum. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Ömer dayanamamış uyuyakalmıştı. Dağhan ise hâlâ buradaydı. Her gün, Ömer uyuyana kadar gitmiyordu. Beraber çıkıyorduk ve beni evime bırakıyor, sonra da yollarımız ertesi günün akşamına kadar ayrılıyordu. Yine öyle oldu. Hastaneden çıkmış, beni eve bırakmıştı. Hâlâ arabasındaydım. Henüz inmemiştim. Yarın büyük gündü -en azından benim için - ve sanki bir şey demek zorundaymışım gibi hissediyordum. Bir teşekkürdü belki. Emniyet kemerimi çözdüm ve boğazımı temizleyerek konuştum. " Ben... Teşekkür ederim. Her şey için. Kardeşim artık iyileşebilecek ve bu senin sayende." Bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Ömer'in yanında olmadığımız çoğu andaki gibi. Bu dört günde sizi-bizi de bırakmıştık. Artık daha samimi konuşuyorduk ama ifadesizce bana bakınca o azıcık kurduğumuz yakınlık yok oluyordu. Tıpkı şuan olduğu gibi. "Sana defalarca söyledim. Bana teşekkür etme artık. Ne de olsa bedavaya yapmadım." Evet, karşılığında büyük bir şey vermiştim, kendimi. Ne kadar süreceği belli değildi ama birkaç ay olacağı kesindi. Ama bu süreçte de yediğim önümde, yemediğim arkamda olacaktı. - en azından onun dediği buydu - Yani çokta karşılığını almış gibi olmayacaktı. Ama bunu kendime sakladım. "Doğru. Yarın görüşürüz o zaman."deyip arabadan indim ve bir sokak ileride olan evime yürüdüm. Babam görürde bir şey olur diye kapının önüne kadar getirtmiyordum. Böylesi daha iyiydi. Eve girdiğimde babam uyuyordu. Yine çok içmiş olmalıydı ki dayanmayıp uyumuştu. Genelde beni bekler, lafını sokar, tartışmasını çıkartır öyle yatardı. Sadece çok içtiği zamanlar bu olmazdı. Benim de işime geliyordu tabii. Odama çıktım ve bir an önce yarın olması için kendimi uykunun kollarına bıraktım. ... Evet! İşte bugündü! O gün gelmişti! Kardeşimin iyi haberlerini alacağım gündü bugün. Eskisi gibi olmak için atacağı ilk adımdı. Çok heyecanlıydım. Sabah kalkıp duş aldıktan sonra evden nasıl çıktığımı bilmiyordum bile. Öyle bir sevinç ve heyecan vardı ki içimde anlatamazdım. Bugün için işimden izin almıştım. Ameliyat saat 10:00 daydı. Şuan ise saat dokuzdu. Biran önce Ömer'in yanına gitmem ve onun heyecanını alıp morel vermem lazımdı. Şuan nasıldı çok merak ediyordum. Ben bile heyecandan ölecek gibiydim. Eskisi gibi sağlıklı olacaktı benim kardeşim. Rahatça konuşabilecek ve haraket edebilecekti. Çocukluğunu yaşayacaktı. Birkaç ay dahi olsa huzurlu olacaktık. En azından ben öyle umut ediyordum. Sonrası da artık Allah kerimdi. Hasataneye vardığımda direk Ömer'in odasına gittim. Tam içeri girmiştim ki gördüğüm manzara beni duraklattı. Dağhan buradaydı. Evet, zaten gelecekti ama bu kadar erken gelmesini beklemiyordum. Benden bile erken. Odaya girmemle gözlerini bana çevirdi. Ömer odada değildi. Ameliyat için hazırlıyor olmalılardı. Dağhan, artık yeri bellediği sandalyeye -eskiden benim yerim olan- oturmuş, kolları dirseklerine dayamıştı. Ben gelince bile duruşunu bozmamıştı. Ben de yeni yerime geçip oturdum. Kimse konuşmadı. Odadaki sağır edici sessizlik hoşuma gitmemişti. "Günaydın."demem bakışlarını bana çevirmesine yetmişti. Başını haifif sallayıp, "günaydın."diye cevap verdi. "Erken gelmişsin. Beklemiyordum." "Beni sevdi. Onunla konuşmam iyi gelir diye düşündüm."dediği bende büyük etki yaratmıştı. İçim sıcacık olmuştu. Ona sarılmak istiyordum ama yapamazdım. Halbuki bunu çok isterdim. Gülümsemekle yetindim. Ömer'i getirdiklerinde ikimizde yerimizden kalkıp gülümseyerek karşıladık. Biraz konuşup rahatlatmaya çalıştık. Tuhaf bir şekilde, Dağhan'ın dedikleri daha da etki etmişti. Anlaşılan pabucum dama atılmıştı çünkü Ömer, Dağhan'la konuşmaktan bana neredeyse bakmamıştı bile. Biraz kıskanmıştım ama yine de beni daha çok sevdiğini bildiğim için sorun etmedim. Vakit geldiğinde hepimiz ameliyathane in önünde bekliyorduk. Lale hanım ve Devran bey de gelmişti. Bana iyi gelen birkaç konuşma ve sarılma bahşetmişlerdi. Dağhan, annemle babamı anlatamam, yaşaman lazım dediğinde doğruyu söylüyormuş. Lale hanım yanımdan hiç ayrılmamış, hemen yanıma oturmuştu ve ara sıra sırtımı okşuyordu. Şevkatleri iyi gelmişti. Ameliyathanenin kapısı açılınca hepimiz ayağa kalktık. Doktor görününce gerildim. Ne söyleyekti bilmiyordum ama yüzüne bakılırsa iyi bir şey değildi. Doktor üzgün bir şekilde bana bakıyordu ve diyeceği şeyi diyemiyor gibiydi. Hayır, hayır, hayır! Lütfen bir şey olmuş olmasın. Kardeşime bir şey olmuş olmasın. Elim ayağıma dolanmıştı ve gerginlikten başım dönmüyordu. Tam dengemi kaybedecekken , Dağhan'a ait olduğunu bildiğim güçlü eller kolumdan ve belimden yakaladı. Herkes bir şey olduğunu anlamış olacak ki kimseden çıt çıkmıyordu. Havadaki gerilim gittikçe artarken doktorun söylediği iki kelimeden oluşan cümle dünyamı başıma yıkmıştı. "Başınız sağolsun."
Merhaba. Evlilik vakti sonraki bölüm geliyor. Lüfen oy vermeyi unutmayın.
|
0% |