Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. BÖLÜM

@yenibiryazar__

Tüm kan vücudumdan çekilmişti. Gözümün önün kararmaya başladı. Kalbim deli gibi atıyordu ama sanki ölmüş gibi nefes alamıyordum. Ciğerlerim oksijen için çığlık atmaya başlamıştı ama o kadar donuktum ki onu dahi yapamıyordum.

Adeta bir heykel gibi dikiliyordum. Kimseden ses çıkmıyordu. Herkes suspus olmuştu. Bana olan bakışlarını hissedebiliyordum ama ben doktordan başka bir şeye bakamıyordum. Ne demişti o öyle? Çok saçmaydı! Burası özel bir hastaneydi. Özel hastanelerin doktorları daha iyi olmaz mıydı? Nasıl, nasıl?..

Dağhan'ın, üstümdeki kollarının kasıldığını hissettim. Hâlâ beni tutuyordu. Korkutucu derecede tepkisizdim. Kılımı dahi kıpırdatamıyordum. Kalp atışlarımdan başka bir şey duyulmuyordu. Doktor bana , ben ona bakıyordum. Bu doktor Ömer'in doktoru değildi. Bir hastaya kim bakarsa ameliyatına da o girmez miydi? Bizim doktorumuz neredeydi? Kardeşimi neden yalnız bırakmıştı? Ömer doktorunu severdi, belki de bu doktor onun kadar iyi değildi.

"Yaren hanım, iyi misiniz?" Doktorun sesiyle kendime geldim. Girdiğim transtan çıktım ve ani bir hareketle doktorun yakasına yapıştım. Bunu o kadar tahmin edilemez ve hızlı yapmıştım ki Dağhan bile beni tutamamıştı.

Ellerim sıkıca yakasına tutarken yanıltıcı bir sessizlikle, "Ömer'in doktoru nerede?" dedim.

Ellerini ellerimin üstüne koydu ve beni uzaklaştırmaya çalıştı ama o kadar sıkı tutuyordum ki çabası işe yaramıyordu. "Lütfen sakin olur musunuz? Açıklayacağım." Yatıştırıcı şekilde konuşuyordu ama benim yatışmaya ne halim vardı ne de niyetim.

"Ömer'in doktoru nerede?" Birden bağırmamla doktor irkilmişti. Beni daha sert itiyordu ama yine işe yaramıyordu. Birden arkamda beliren Dağhan, kollarımı tutmuş ellerimi yakadan ayırmaya çalışıyordu.

"Yaren, sakin ol, hadi bırak doktoru." Sakin konuşması sinirimi bozmuştu. Her zaman ki gibi. Beni anlamıyor muydu? Açımı anlamıyor muydu? Ona kaç kere Ömer' in benim için ne ifade ettiğini söylememe rağmen hiçbir şey olmamış gibi sakin olabilirdi?

Öfkeyle birden kafamı ona çevirdim. Ellerim hâlâ doktorun yakasındaydı. "Ne diyorsun sen? Ne sakin olması? Adam bana gelmiş başın sağolsun diyor! Bu ne demek sen biliyor musun? Bu adam Ömer'in doktoru bile değil! Bizim doktorumuz nerede?" Son cümlemi bağırarak doktora dönüp söylemiştim.

Dağhan beni sert bir şekilde çekince, sıkmaktan bembeyaz olmuş ellerim düştü. Doktor serbest kalınca hemen geri çekildi. Ona doğru gitmek istedim ama Dağhan ellerimi bedenime yapıştırmış, sıkıca sarılırken çabam boşa gitti.

Çırpınarak, "Bırak beni, bırak! Ölemez! Ölemez! Benim kardeşim ölemez! Yalan söylüyorsun! Bizim doktorumuz bile değilsin sen!" Avazım çıktığı kadar bağırdım. Doktor ne yapacağını bilemez bir şekilde öylece durmuş aval aval bana bakıyordu.

"Git artık, ne bekliyorsun?" Dağhan'ın demesiyle doktor koşarak yanımdan geçti ve gitti. Bense hâlâ kurtulmak için çırpınıyordum. Ama mümkün değildi çünkü Dağhan beni çok sıkı tutuyordu. Gözyaşlarım yanaklarımdan sel gibi akmaya başlamıştı. Kabullenemiyordum. Kabullenmeyecektim. Gerçek değildi, hayır, Ömer yaşıyordu. Benim de yaşamam için yaşıyor olması lazımdı.

"Hayır! Yaşıyor, yaşıyor o, yalan söylüyorsun. Bana kardeşimi getirin." Bağırıyordum, feryad ediyordum ama sesim duvarlardan sekip bana geri geliyordu. Kimse beni duymuyordu, anlamıyordu.

"Yaren dur, kendine zarar vereceksin" ciddi miydi bu adam?

"Kendimi umursar gibi bir halim mi var? Kardeşimi istiyorum ben, söyle getirsinler. Lütfen, lütfen Dağhan lütfen. Söyle getirsinler. Doğru değil bu." Ellerinden kurtulup ameliyathane kapısına gitmeye çalıştım. Belki açıp içeri girer ve onu götürdüm. Yaşıyor olurdu. Bana bakıp gülümseyerek iyileştiğini söylerdi.

Ani bir güçle Dağhan'dan kurtulup ameliyathanenin kapısını yumruklamaya başladım. "Açın kapıyı. Kardeşim içeride. Burası ne biçim hastane? Bir de özel olacaksınız. Açın dedim!" Hem bağırıyor hem de kapıya defalarca vuruyordum ama kapı açılmamıştı. Kimse de gelmiyordu.

Dağhan beni tekrar tutup kapıdan uzaklaştırdı ve, "anne hemşire çağırın, çabuk." dediğini duydum. Ama şuan hiçbir şey umurumda değildi. O kapıdan içeri girip kardeşimi girmek istiyordum. Tek istediğim buydu. Beni niye anlamıyordu ki?

Çığlık çığlığa bağırdım. Kapıyı açmalarını, kardeşimi getirmelerini istedim ama kimse dediklerimi yapmadı. En sonunda Dağhan'ın kollarında yere çöktüm, o da benimle birlikte çöktü. Beni hâlâ sıkı sıkı tutuyordu. Ben bağırarak ağlayıp defalarca aynı şeyi söylüyorken o da bana sakin olmamı söyleyip duruyordu.

Son çare ona yalvardım. Güçlüydü, belki doktorlar onu dinlerdi. Kafamı çevirip ıslak kirpiklerimin arasından ona umutla baktım. Onunda yüzünde acı vardı. Net bir şekilde görülüyordu. "Dağhan, lütfen bir şey yap. Seni dinlerler belki. Getirsinler kardeşimi lütfen. Bak ben onsuz yaşayamam. Ondan başka kismem yok benim. Ona nasıl sözler verdim sen biliyorsun. Bir şey yap lüfen."

Yüzü acıyla buruştu. Fısıltıdan farksızdır sesiyle, "Üzgünüm Yaren, ama bir şey yapamam. Öleni geri getiremem." dedi. Bu beni daha da delirtmişti.

"O daha altı yaşında! Ölemez duydun mu beni? Bir daha öyle söyleme sakın. İçeride tutuyorlar onu. Niye bilmiyorum ama tutuyorlar. Söyle getirsinler kardeşimi." Çaresizce bağırıp çırpınmaya devam ediyor, durumu kabullenmiyordum ama aslında içten içe de biliyordum.

O ölmüştü.

Bunu kabul etmem daha şiddetli ağlamama neden oldu. Yerde, Dağhan'ın kollarında çırpınıyor, acımı bir şeylerden çıkarma isteğimi yapmak için kurtulmaya çalışıyordu ama beni bir türlü bırakmıyordu. Yorulmaya başlamıştım. Hareketlerim yavaşlamıştı.

Arkamdan gelen ayak seslerini benim sesim bastırıyordu ama yine duyabilmiştim. Yanıma iki hemşire geldi. Birinin elinde iğne vardı. Tahminimce baa sakinleştirici yapacaklardı ama her ne kadar yorulmuş olsam da sakinleşmeye niyetim yoktu. O kapıdan içeri girecek ve ölü veya diri kardeşimi girecektim. Hemşire beni tutup kolumu sıyırmaya çalışırken daha da çırpındım.

"Bırak! Sakinleştirici istemiyorum. Ben kardeşimi istiyorum. Bana onu getirin nolur." Dağhan'ın beni sıkıca tutmasıyla ve bir hemşirenin yardımıyla, diğeri iğneyi vurmuştu. O kadar çok ağlıyordum ki hiç dinmeyecek gibiydi. Yüksek ihtimalle dinmeyecekti de. Böyle bir şeyi unutmam ve atlatmam mümkün değildi.

Son çare tekrar Dağhan'a baktım. Sakinleşmeye başlamıştım ve bağırışlarım kesilmiş, yerine kısık ağlamalarım kalmıştı.

"Lütfen, kardeşimi getirsinler. Yalvarırım nolur. Ne istersen yaparım lütfen. Onu ölü şekilde bile olsa görmek istiyorum." Çaresizce söylediklerim onda ne kadar etki etmişti bilmiyordum. Hâlâ bana yüzünde büyük bir acıyla bakıyordu.

Başım koluna dayanmıştı. Neredeyse kucağında yatıyordum. Saçlarımı büyük bir sefkatke okşadı. " Göreceksin. Ama önce buna hazır olman lazım." Yumuşacık bir şekilde söyledikleri ve saçımdaki elleri beni sakinleştirmişti. Bunda ilacın da büyük bir etkisi olabilirdi. Şefkatli elleri bu sefer gözyaşlarımı silerken gözümün kararması bir oldu. Çok yorulmuştum. Bu yüzden direnmedim ve kendimi karanlığa bıraktım.

...

Heryer karanlıktı. Başım çok ağrıyordu. Gözlerimi açacak halim yoktu. Demir kadar ağırladı sanki. Çok sessizdi. Neredeydim ya da neden bu haldeydim bilmiyordum. Kendimi zorlayıp hafif bir inlemeyle gözlerimi açtım. Başta her yer bulanıktı. Yavaş yavaş görüşüm netleşince etrafa baktım ve bir hastane odasında olduğumu gördüm. Yatakta yatıyordum ama neler olduğunu hala anlamamıştım.

Etrafta kimse yoktu. Derken odadaki banyo kapısı açıldı ve içeriden Lale hanım çıktı. Kaşlarımı çattım. Bana hüzünlü ve temkinli gözlerle bakıyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Ağladığı belliydi. Yavaşça yanıma yaklaştı.

"Nasılsın kızım? Daha iyi misin?"

"Başım ağrıyor, onun dışında iyiyim ama neden buradayım?"

Kaşlarını hafif çattı. Endişeli bir ifadesi vardı şimdi. "Hatırlamıyor musun kızım?"

"Neyi?"

"Ameliyat çoktan bitti. Duyduğun habere dayanamadın ve kriz geçirdin. Hemşireler de sana sakinleştirici verdi. Hepimiz çok üzgünüz kızım. Başın sağolsun."

Başınız sağolsun. O cümle... Hayır, hayır. Her şey birden aklıma düştü. Ömer... Kardeşim... Söylemeye dilimin bile varmadığı şeyi yaşamış olmazdım değil mi? Gerçek olamazdı. Gözyaşlarım birden oluk oluk akmaya başladı. Ağlamaktan şişmiş ve ağırlaşmış gözlerimi umursamadan ilk kez ağlıyormuş gibi ağladım.

Daha fazlasını yapacak gücüm kalmamıştı. Kardeşimin ölüsünü bile göstermemişlerdi bana. Yalvarmıştım herkese. Doktorlara, Dağhan'a, o kapının ardında kim varsa. Ama kimse bana kardeşimi göstermemişti.

Kafamı yastığa gömdüm. Kabul edilebilir bir şey değildi. Benim kabul edebileceğim bir şey değildi. Kimsesiz mi kalmıştım ben şimdi? Yapayalnız mı kalmıştım? Ailem diyebileceğim biri yok muydu şimdi?

O daha altı yaşındaydı. Hâlâ bebekti. Benden, bu dünyadan gitmemeliydi. Yaşayacak çok şeyi vardı. Bizim yaşayacak çok şeyimiz vardı. Ona verdiğim sözler vardı. Çocukluğunu yaşayamadan ölmüştü. Ben ona verdiğim hiçbir sözü tutamayacaktım. Ona iyileşmesine dair verdiğim sözü zaten tutamamıştım.

"Kardeşim... Öldü." Ağlayarak dediğim, Lale hanımı da ağlatmıştı. Akmaya hazır gözyaşları süzülüyordu yanaklarından. Tıpkı benimki gibi.

Daha da yaklaşıp elimi destek verircesine tutup sıktı. "Seni anlayamam belki ama çalışırım. Paylaşırız acını kızım. Hepsini tek başına yüklenme."

Cevap vermedim. Zaten vakit bulamadan kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve içeri İrem girdi. Ameliyat saatinde uyuyor olurdu o yüzden her ne kadar istese de ona haber vermemiştim. Her şeyin iyi gideceğine olan inancım tamdı. Koşa koşa ona gider, müjdeli haberi veririm sanmıştım. Ama öyle olmamıştı. İrem iyi haberi değil, acı haberi almıştı ve eminim ki yanımda olamadığı için kendine, ona haber vermediğim için ise bana kızgındı.

Gözyaşları yanaklarından akarken bana sıkıca sarıldı. Buna çok ihtiyacım vardı. İkimiz bir süre bu şekilde durduktan sonra geri çekildi. O da en az benim kadar üzgündü. Ömer'in bebekliğini bilirdi. Onun da kardeşiydi. Ona haber vermediğim için içimi bir suçluluk kapladı.

Ellerimi sıkıca tutup, "Çok üzgünüm Yaren. Çok çok üzgünüm. Nasıl olur böyle bir şey? Doktoru ameliyat iyi geçer dememiş miydi? Ne oldu da böyle oldu?"

"Demişti. Ama öyle olmadı. Zaten ameliyata başka doktor girmiş. Haberim yoktu. Kapıdan başka biri çıktı ve Ömer' in haberini verdi. Nasıl oldu bilmiyorum. Bana onu göstermediler bile İrem. Bedeni hâlâ sıcakken ona doknumak istedim ama izin vermediler." Ağlamam şiddetlence tekrar sarıldı. İkimizin de daha fazla konuşacak hali yoktu. Ellerimizi birleştirip birbirimize o şekilde destek vermeye çalıştık.

Derin bir nefes alıp kafamı çevirince Dağhan'ı gördüm. Duvara yaslanmış bize bakıyordu. Yüzü ifadesizdi ama gözlerindeki duyguyu saklamıyordu. Büyük bir hüzün vardı orada. Bana mı yoksa kardeşime mi ya da ikimize birden miydi bilmiyordum.

"Neredeydin?" Uyandığımda yanımda yoktu ve ben bu haldeyken nerede olduğunu merak etmiştim.

"Arkadaşını almaya gitmiştim. Sürekli aramıştı seni. Ben de açıp haberi verince gelmek istedi."

İkisi birlikte gelmişti. Bunu düşünmemiştim. Kafamı sallayıp,"Teşekkür ederim." dedim. Hafif kafasını salladı.

"Ben hazırım. Lütfen beni kardeşimi görmeye götürün artık. İyice soğumadan dokunayım ona." Yalvaran gözlerle baktım.

Anlayışla başını salladı. Yaslandığı duvardan kalktı. "Götüreceğim. İyiysen gidelim."

Hemen başımı salladım ve ayağa kalktım. Aniden kalkmanın etkisiyle başım dönmüştü. Hafif sendeledim. Elim direk yatak başlığına gitti ve sıkıca tuttum. Yanımda bir hareketlilik oldu. Herkes endişeyle yanıma gelmişti.

Durmaları adına elimi kaldırdım. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Hafif başımı sallayarak, "iyiyim, birden kalkınca başım döndü. Hadi gidelim." Doğrulup Dağhan'a baktım. Kararsız gibiydi.

"İstersen biraz daha dinlen."

"Hayır hayır, iyiyim. Dediğim gibi, birden kalkınca oldu. Gidelim hadi lütfen." Sabırsızca dediklerimden sonra hâlâ kararsız olsa da vazgeçmeyeceğimi anlamış olacak ki kafasını salladı ve çıktı.

Kardeşim yüksek ihtimalle morgdaydı. Oraya gidiyor olmalıydık. Bu düşünce canımı yaktı. Ben en son annemi görmüştüm orada. Daha çocuktum. Düşünebildiğim tek şey odanın ne kadar soğuk olduğuydu. Annem orada yatıyordu ve rengi bembeyazdı ama bunun makyaj olduğunu düşünmüştüm çünkü annem babamdan dayak yediği için yüzü hep yaralarla ya da morluklarla kaplı olurdu. Bunları kapatmak için de sürekli makyaj yapardı ve mor rengin gitmesi için fazla pudra sürerdi.

Ben de yine öyle sanmıştım. Rengini karipsememiştim. Ama orada neden yattığını sorgulamıştım. Yanımda babam vardı. Annemin neden bu kadar soğuk bir yerde uyuduğunu sormuştum. O da bana direkt öldüğünü söylemişti. Hiç acımadan yüzüme gerçeği söylemişti. O an öyle bir ağlamıştım ki babam susmam için beni dövmüştü. Ama daha da ağlamıştım. Bu da daha fazla dayak yememe neden olmuştu.

Kimine göre ne olduğunu bilecek yaştaydım ama ben morg hakkında bir şeyleri ya da ölülerin nasıl göründüklerini bilmiyordum. Belki de içten içe biliyordum ama o an bilmek istemiyordum. Bilmiyordum.

Şimdi oraya girince bir de kardeşimi görecektim. Rengi ne kadar solmuştur? Ne kadar soğuktur? Ona dokununca nasıl hissedecektim? Ya da dokunabilecek miydim? Anneme dokunamamıştım. Babam izin vermemişti. Ama keşke direnip dokunsaydım diyordum çünkü ona son kez dokunamamak acı vericiydi. Ona en son ne zaman dokunduğumu hatırlayamıyordum ya da dokunmanın yarattığı hissi. Ama eğer o zaman dokunsaydım bunu ömrümün sonuna kadar unutamayacağımı biliyordum. Soğuk ve hissiz, hatta renksiz bir beden olsa da o benim annemdi ve dokunsaydım muhakkak bir şey hissederdim. Bu pişmanlığı kardeşimde yaşamak istemiyordum. Ona en son ne zaman dokunduğumu biliyordum ama unutma ihtimalim vardı. Ama şuan dokunursam unutamazdım. O yüzden ona dokunarak veda edecetim.

Morgun önüne geldiğimizde gözyaşlarım çoktan tekrar akmaya başlamıştı. Dağhan arkasını dönüp bana bakmadan açılan kapıdan içeri girdi. Ben de onu yavaş adımlarla takip ettim. Kardeşimi çıkarttıklarında dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı. Çok küçüktü. Kocaman örtünün içinde ufacıktı. Yere çöküp hıçkırarak ağlamama az kalmıştı. Bu görüntü de hafızamdan hiç silinmeyecekti.

Yüzünü açtıklarında kendimi tutamadım ve yere yığıldım. Ağlamam tüm odayı doldurmuştu. Yine o soğuk vardı. Annemi son gördüğümde olan soğuk burada da vardı. İkisi de böyle bir yerde olmamalıydı. Hiç böyle bir yere girmemelilerdi. Annemde Ömer de soğuğu sevmezdi. Ben de sevmezdim. Gitmek istiyordum buradan ama kardeşimi yalnız bırakıp gidemezdim. O üşüyordu. Onu ısıtmadan ben ısınamazdım.

Hemen ayağa kalktım ve beyaz örtüyü bedenine iyice sardım. Üşümememeliydi. Şuan tek amacım onu sıcak tutmaktı. Dağhan'ın eli kollarımı tutup beni çekmeye çalıştı.

"Yaren, sakin ol napıyorsun?" Şaşkınlığı sesine yansımıştı. Umursamadım.

Kollardan kurtulup tekrar aynı şeyi yaptım. Bir yandan da, "üşümesin, soğuk, üşür o. Üşümesin." diyordum. Deli gibi görünüyor olmalıydım ama bu da unurumda değildi. Gözyaşlarım sessizce yanağımdan akmaya devam ediyordu.

Dağhan bu sefer daha sert bir şekilde beni çekti ve ameliyathanenin önünde olduğu gibi yine beni sıkıca sardı. Kurtulmam zordu ama denemekten vazgeçmedim. Odada bulunan iki kişi de bana şaşkınca bakıp ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

Dağhan,"Ne yapıyorsun, dur!" dedi ama söylenenlerin hiçbirini duymuyordum. Aklım tek bir şeye odaklanmıştı; Ömer' i sıcak tutmak. Ama bunu yapamıyordum ve bu beni dehşete düşürmüştü. Sakince akan gözyaşlarım birden hırçınlaştı ve hıçkırıklarım odayı tekrar doldurdu.

Bir el çenemden tutup çevirdi. Dağhan bana endişeyle bakıyordu. Ne yapacağını bilemiyor gibiydi. "Yaren, ne oldu? Ne yapmaya çalışıyorsun?" Sesi yumuşacıktı. Bu beni biraz kendime getirmişti.

"Soğuğu sevmez o. Annemde sevmezdi ama ben ısıtamadım. Küçüktüm o zaman, babam izin vermemişti. Ama kardeşimi ısıtmam lazım. Çok soğuk burası. Üşüyordur o. Ben bile üşüyorum o nasıl üşümesin? Lütfen bırak da ısıtayım. Annemi ısıtmadım bari onu ısıtayım." dedim ağlayarak.

Yüzü birden değişti. Bu sefer çaresizlik vardı yüzünde. İmkansızdı, biliyordum. Onu hiçbir zaman ısıtamazdım ama bunu yapmaya çalışarak kendimi avutmam lazımdı.

"Yaren," dedi fısıltıyı aratmayan sesiyle. "Yapma. Kendine bunu yap,"devamını getiremeden sözünü kestim.

"Biliyorum. Onu asla ısıtamam. Bunu denemezsem de rahatlayamam. Kendimi avutmama izin ver." Ne demek istediğimi anladı. Başını anlayışla salladı ve beni kendiyle birlikte ayağa kaldırdı.

Ceketini çıkartıp Ömer' in üstüne örttü. Rahatlayarak bir iç çektim. Şimdi daha iyi hissediyordum. Gözyaşlarım yine sessizce akmaya başlamıştı. Yorulmuştum. Hıçkırarak ağlama gücüm kalmamıştı, yaşlar da dinmek bilmiyordu.

Ömer'in yanına yürüdüm. Küçük yüzü bembeyazdı. Ona dikkatlice bakamamıştım. Şimdi fark ediyordum. Rengi solmuştu. Vaktinde yanında değildim. Elimi alnına koydum.

Soğuktu. Bu soğuk öyle bir soğuktu ki ölene kadar bedenimi titretecekti.

Hiç unutmayacaktım bu hissi. Ona dokunmanın nasıl hissettirdiğini unutmayacaktım. Anneminkini unutmuştum ama Ömer' inkini unutmayacaktım.

"Annemin ölüsüne dokunamamıştım. Ona en son ne zaman dokunduğumu hatırlamıyorum. Ama biliyorum ki o gün ona dokunsaydım hiç unutmazdım. Üstünden kaç yıl geçerse geçsin unutmazdım. Şimdi Ömer' e dokundum ya, bunu hiç unutmayacağım. Bu his unutulmaz çünkü."

Kafamı ona çevirdim. Yüzünde kederli bir ifade vardı bu sefer. Sanki bir şey fark etmiş gibiydi. "Bu hissi bilmiyorum. Hiçbir aile üyemi henüz kaybetmedim. Birini kaybetmiş olsam sanırım ona dokunmazdım. Bakmak bile hiç unutamayacağım bir şeyken dokunmak... Ama senin açından bakmamıştım. Sanırım ona dokunmanın hissini unutmaktansa, ölü bir bedene dokunuyor bile olsam bu hissi sonsuza dek hatırlayacaksam dokunurdum. Eğer sen olmasaydın bunu yapmazdım. Teşekkür ederim."

Ona tebessümle baktım. Fikrini değiştirttiğim için mutluydum. Hayatından çıktıktan sonra da beni hiç unutmayacaktı, biliyordum. Kafamı hafifçe salladım. "Buna sevindim. Ölü bir beden bile olsa dokunuşun hissettirdiği aynıdır aslında. Sadece sıcaklık eksik ama olsun. Onu da hayal gücümle eklerim."

Yüzünü güzelce okşadım, öptüm. Son kezdi bunlar. Bu soğuk öpücükleri de unutmayacaktım. Sevgiyle okşadım saçlarını. Güzel sözler fısıldadım kulağına. Gülümseyerek baktım yüzüne. Sanki feryat eden ben degilmişim gibi gülümsedim. Eğer beni görseydi ağlayarak değil, gülerek görsün isterdim. Ben de güldüm. Sanki beni görüyormuş gibi güldüm. Onunla yumuşacık, sevgi dolu sesimle konuştum.

Tüm bu süre boyunca Dağhan sadece beni izlemişti. Aslında çoktan çıkmış olmamız gerekiyordu ama bunu engellemiş, daha uzun kalmamızı sağlamıştı. Bunu benim için yapmıştı. Ona olan minnetim git gide artıyordu.

 

 

 

Lütfen oy vermeyi unutmayın.🙏

 

 

 

Loading...
0%