@yenibiryazar__
|
Her şey bir anda başladı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan hayatımın fırsatı ayaklarıma geldi. Fırsatlar her zaman iyi şeyler doğurmuyor olabilirdi. Ama bir şey öğrendim. Kesinlikle denemeye değerdi. Nerede ve ne zaman mutluluğu bulacağımı bilmiyorum. Ya da kiminle. Sadece bekliyorum. Bu bekleme sürecinde de lüks bir yerde yaşayacaktım. Artık hayatımın belli bir kısmı burada geçecekti. Burası villa değil, bildiğin malikaneydi. O kadar büyüktü ki... Selim, arabayı içeri sokmak için demir kapının açılmasını beklerken ben de gözlerimi villadan, pardon malikaneden alamıyordum. Yolun ortasında üç katlı, en üst katından akan suyun diğer katlardan geçerek en alttaki küçük havuzu doldurduğu ve döngünün bu şekilde devam ettiği bir süs havuzu vardı. O kada güzeldi ki beğenmemek elde değildi. Zengin olduklarını biliyordum ama ne beklediğimi bilmiyordum. Bu kadar büyük bir ev ve bu kadar süslü bir bahçe beklemediğim kesindi. Süs havuzunun iki tarafından da yol vardı ve ön tarafta birleşiyordu. Yolların kenarlarında çeşit çeşit çiçekler vardı. Kesinlikle çok hoş bir manzara oluşturmuştu. Sanırım Lale hanım çiçekleri seviyordu. Demir kapı açılınca içeri girdik. Selim, arabayı evin önüne kadar sürdükten sonra durup bana döndü. "İnelim hadi," Dedikten sonra indi. Birden kapım açılınca yerimden sıçradım. Takım elbiseli ve ciddi bir adam kapımı açmış, saygıyla boynunu eğiyordu. Ne yapacağımı bilemez bir halde oturmaya devam ettim. Gözlerim hemen Selim' i aradı. Arabanın önünde dikilmiş, keyifli bir ifadeyle beni izliyordu. Kafasını hadi dercesine sallayınca tereddütle de olsa indim. Kapımı açan adam, "Hoş geldiniz efendim," dedikte sonra kapıyı kapattı. Hemen geri çekilip ellerini önünde birleştirdi. Birden kalakaldım. Bu da neydi böyle? Kafayı mı yemişti bu? Bana böyle davranmasına gerke yoktu ki. Ben, Dağhan kadar önemli biri değildim. Hatta hiç önemli biri değildim. Bu durumdan rahatsız olarak hemen yanına gittim ve birleşik ellerini çözmeye çalıştım. "Lütfen bana böyle davranma. Kendimi kötü hissediyorum. Ben önemli biri bile değilim ki." Adam, dokunuşumla birden kendini geri çekti. Telaşlanmıştı ama nedenini bilmiyordum. "Efendim, olur mu öyle şey? Siz Dağhan beyin nişanlısısınız. Tabi ki önemlisiniz." Telaşla konuşmasını Selim böldü. Yanımıza ne ara geldiğini bile bilmiyordum. "O bizim korumamız. Davranması gerektiği gibi davranıyor. Haklı, sen artık önemli birsin." Bu beni durdurmadı. Tekrar koruma olduğunu öğrendiğim adamın yanına gidiyordum ki, Selim kolumu tutarak durdurdu. "Yav, Yaren, bir dur." Sesinde eğleniyor gibi bir tını vardı. Ona doğru döndüm."Ne demek dur? Bana karşı böyle davranmasın. Ben alışık değilim Selim. Tuhafıma geliyor. Ayrıca sen ne gülüyorsun?" Gülüşünü saklamaya çalışıyordu ama beceremiyordu. O da bunu anlayınca birden kahkahayı saldı. "Senin haline gülüyorum. Böyle bir tepki vereceğini tahmin etmiştim. O yüzden kapını açmayıp bekledim. Sen şimdiden böyleysen diğer çalışanları görünce ne yapacaksın kim bilir?" Dediğine daha çok güldü. Bu beni sinirlendirmişti. Kolumu hışımla elinden çektim. Çatık kaşlarımla tam ona çemkirecektim ki yüz ifadem aniden değişti. Şimdi şaşkınlık oturmuştu. Farkındalığın getirdiği bir şaşkınlık. Aklıma nasıl daha önce gelmemişti? Ömer'i düşünmekten akıl edememiş olabilirdim. Ben burada bu şekilde ağırlanacağımı düşünmemiştim. Normalde böyle olduğunu biliyordum ama kafam o kadar doluydu ki aklıma gelmemişti. Burada herkes ayağımın dibinde dolanıp bir isteğim var mı diye ağzıma bakacaklardı. Bırakın onlardan bir şey istemeyi, kalkıp bulaşık bile yıkardım ben. Kendi işimi kendim yapmaya alışıktım. Kimsenin benim özel alanıma girip temizlesin istemezdim. Bir de bunlar kıyafetlerimizi de yıkıyordu. Kimsenin benim iç çamaşırlarımı görmesini istemezdim. Onları makine yıkayacak olsa bile, o makineye atmak için elleyeceklerdi. Aaaaahhh!!! Ben çok utanırdım. Acaba kıyafetlerimi kendim yıkamama izin verirler miydi? Lütfen versinler, yoksa ne zaman yardımcıları görsem yüzlerine bakamazdım. Daha önce hiç kimse iç çamaşırlarımı bırakın ellemeyi, görmemişti bile! Zamanında annemin görmesi sayılmazdı. O anneydi. Böyle hissetmemiştim ama bu... İrem bile görmemişti. İçimi saf bir endişe kapladı. Selim bu halimi keyifle izliyordu. Şuan beni buraya getirdiği için ondan nefret etmiştim. Geri dönebiliyor muydum? Başka yere gitsem kabul ederler miydi? "Ne oldu? Kıpkırmızı kesildin?" Selim'in sesi beni kendime getirdi. Duygularım her zaman yüzüme yansırdı. Düşündüğüm zamanlarda bile. "H-hiç. Öyle. Buradan gitsem Dağhan ne der diye düşünüyordum." Selim, kahkaha atmıştı. Komik olan neydi acaba? Düzgünce cevap vermiştim işte! "Sen unut onu. Anlaşmanız var sizin. Dağhan asla izin vermez. Başka yerde kalacak durumun yok ki hem. Babanın yanına gitmek istemiyorsan tabi." Son cümlesinde eğlencesi kaybolmuştu. Babamdan herkes nefret ediyordu. Ayrıca oraya asla dönmezdim. Ona da o eve de sadece Ömer için katlanıyordum. Şimdi Ömer yoktu. Orada kalmak için de bir sebebim kalmamıştı.Bu aklıma gelince endişelerim sönüp gitti. Yerini hüzüne bıraktı. Selim, yüzümün dediği şey yüzünden düştüğünü sanmış olacak ki bu sefer yüzünde pişmanlık oluştu. "Bak ben konuşurum öyle bazen boş boş. Aldırma sen dediğimi." Hafif gülümseyerek, "Tamam, aldırmam. Ayrıca dediğin şeyden dolayı değil, aklıma Ömer geldiği için üzüldüm. Üstüne alınma lütfen," dedim. O da gülümsedi. "İçeri girelim o zaman. Tanış bakalım yeni evinle." Çok da hevesli değildim ama girmekten başka çarem de yoktu. Kafamı sallayarak yanına geçtim ve birlikte yürümeye başladık. Az önce kahkahasını saklamaya çalışırkenki halini kastederek, "Ayrıca sen bir daha kahkahanı tutmaya çalışma. Yüzün, shar-pei köpeği gibi oluyor," dediğimde şiddetli ve tamamen içten bir kahkaha kopardı. O halini düşününce ben de kahkaha attım. Kendini tutmaya çalışırken yüzü şekilden şekile girmiş, birçok yeri kırışmıştı. Cidden çok komik görünüyordu. Nefes nefese, "Bana böyle bir şey söyleyen ilk kişisin. Dağhan bile dememişti," dedi. Gülmekten nefes nefese kalmıştık. En son ne zaman böyle güldüğümü cidden hatırlamıyordum. "Alış buna Selim. Lafımı çoğu zaman sakınmam, ona göre." Başını sallayıp, "Anladım onu," dedi. Kapının önüne gelmiştik. Birden heyecanlanmıştım. Ne yapmam gerekiyordu? Nasıl davranmalıydım? Artık Dağhan'la nişanlı rolü yapacaktık. Bu eve adım atar atmaz başlayacaktı. Çok gerilmiştim. Yanlış bir şey yapmaktan korkuyordum. Neyseki şuan için Selim yanımdaydı. Dağhan da çok geçmeden gelirdi. O gelene kadar odamdan çıkmazdım olur biterdi. Selim, gerginliğimi anlamış olmalı ki, elini destek verircesine sırtıma koyup hafif okşadı. Anlayışlı ve yumuşak bir şekilde, "Merak etme, Dağhan birazdan gelir. O gelene kadar evde olacağım. Rahat ol," dedi. Biliyordum ama bunu ondan duymak beni daha da rahatlatmıştı. Gülümseyerek karşılık verdim. Selim'in zile basmasıyla çok geçmeden kapı açıldı. Orta yaşlardaki bir kadın gülümseyerek ve birazda merakla bana bakıyordu. Anlaşılan kim olduğum söylenmişti. Ben de gülümseyerek karşılık verdim. Kahverengi ve beyaz karşımı saçları sıkı bir topuz şeklinde ensesinden toplanmıştı. Klasik yardımcı saçıydı ama kalsik olmayan bir şey vardı. O da, beyaz gömlek ve siyah kalem etek yerine normal giyinmişti. Anlaşılan burada çalışanlara böyle bir kural konulmamıştı. Uzun kollu, krem rengi bir kazak ile siyah bir etek pantolonu vardı. Resmen ev kombiniydi. Acaba ben nasıl giyinecektim? Bu şekilde rahat şeyler giymem sorun olmazdı umarım. "Buyurun efendim, hoşgeldiniz." Sıcak bir gülümsemeyle kapıyı daha da açıp içeriyi işaret etti. Selim' e baktığımda, kafasını içeri doğru salladı. İlk benim girmemi istiyordu. Ben de öyle yaptım. Kabalık olmasın diye, "Hoşbulduk, teşekkürler," dedim. İçeri girdim. Birden her şey değişmişti. Sadece bir eşikten geçmemle olmuştu. Bir adım gerisi benken, bir adım ilerisi, yani şuan olduğum yer başka biriydi. Ben başka biriydim artık. Dağhan Karahal'ın müstakbel eşi. Çok yakında sadece eşi. Bu çok büyük bir şeydi. Alışmam bir hayli zaman alacaktı. Daha Dağhan'ın kardeşiyle tanışmamıştım bile. Dağhan, beni uyarmıştı. Her dediğine kanma, ağzından laf almaya çalışacaktır demişti. İyi de ben nereden bileyim hangi dediği gerçek, hangisi laf almak için. Yanlış bir şey yaparsam? Ya niyetini anlamayıp söylememem gereken bir şey söylersem? Ya Dağhan'ı zor duruma düşürürsem? Allah'ım, delirecektim. Çok fazlaydı. Birden bu kadar çok insanın olduğu bir yerde yaşamaya alışmam zor olacaktı. Acilen kendime bir maske edinmeliydim. İnandırmam gereken bir sürü insan vardı ve bu sayı artacaktı da. Kendime gelmeliydim. Endişelerimi bir kenara bırakmalıydım yoksa ayvayı fena yiyecektim. İçeriye göz gezdirdim. Ağzım resmen beş karış açık kalmıştı. Altın, beyaz, siyah ve kahve renkleriyle inanılmaz görünen bir girişti. İki yandan yukarıya doğru merdiven uzanıyor, ortada buluşuyordu. Hemen ortada ise iki kenarında, gövdesi beyaz, zemin ve tavanla birleşen kısımları altın rengi olan direkler vardı. Sanırım salona çıkıyordu. Merdivenin demirleri altın ve siyah renkleri karışık bir şekildeyken merdiven ve fayans beyazdı. Oratada yuvarlak, çoğunluğu kahverengi olan, farklı renklerle bezenmiş çok güzel bir halı vardı. Aynı halı iki merdiveni de kaplıyordu. Bildiğim kadarıyla zenginler merdivenlere halı sermezdi. İlk defa görmüştüm ama harika bir görüntü oluşturmuştu. Manzara karşısında kendime gelmem uzun sürdü. Selim' de yardımcı kadını da bana bir şey dememişlerdi. Evi incelememe izin veriyorlardı. Arkama dönüp Selim' e baktım. Yüzündeki gülümsemeyle bana bakıyordu. "İncelemen bittiyse odanı göstereyim. Belki biraz dinlenmek istersin," dediğinde onu reddetmedim. Üst kata çıkıp kapıların önünden geçti. Sonra sola doğru döndü ve bir koridora girdi. Burada da kapılar vardı. Bu evde kaç tane oda olduğunu merak ettim. Koridorun sonundaki odaya gelince durdu. Bana döndü ve eliyle kapıyı işaret etti. "Buyur. Burası artık Dağhan'la senin odan. Yani, normalde Dağhan'ın odasıydı. Ama şimdi sizin odanız oldu." Etrafa bakınıp kimsenin olmadığından emin okuduktan sonra devam etti. "İçerideki yatak çift kişilik gibi görünüyor ama aslında değil. Tekli iki yatağı birleştirdik. Yataklar aynı olunca ve üstünü örtünce belli olmuyor. Sabahları böyle birleştireceksiniz. Akşamları da ayırırsınız. Tamam mı?" Bu konuyu da çözmenin rahatlamasıyla bir iç çektim. Başımı sallayıp, "Tamam. Teşekkür ederim Selim. Her şey için," dedim. Yüzünden hiç eksik olmadığı gülümsemeyle, "Rica ederim ne demek. Bir şey olur da Dağhan'a söyleyemezsen gelip bana söyle. Hatta ara ya da mesaj at. Benim numaram yok sen de. Verir misin telefonunu?" diyerek elini uzattı. Telefonumu çıkarıp verdim. Şifrem yoktu. Direk açıp numarasını yazdı. Kendi telefonunu çaldırıp bana geri uzattı. "Telefonuna şifre koy. Eski hayatında önemli bir şey saklamıyor olabilirsin ama şuan durum farklı. İnan, telefonunu boşta görürse açmaya çalışacaktır. Görmesini istemediğimiz mesajları görsün istemeyiz." İnan, konusunda zaten Dağhan beni uyarmıştı. Selim haklıydı. Odaya girer girmez şifre koymalıydım. "Haklısın. Hemen koyarım, merak etme." "İyi olur. Ben gideyim o zaman. Buralardayım. Bir şey olursa ararsın." "Tamam." Tam arkasını dönüp gidiyordu ki aklıma gelen soruyla onu durdurdum. " Ya odaya biri gelirse? Yardımcılarınız gibi. Ya Dağhan'la benim konuşmalarımızı falan duyarlarsa?" "Merak etme. Dağhan istemediğini sürece odasına kimse girmez. Normalde de böyle. Bizzat ondan izni almadan girmezler. Artık senden de izin alacaklar tabii. Bilerek bu odayı seçmişti zaten. Diğerlerine uzak kaldığı için. Bu koridordaki diğer odalar misafir odaları. Bizde de kolay kolay yatıya kalan olmaz." Odamın ilerisindeki ikinci kapıyı gösterdi. "Bu odada ben kalıyorum. Bir şey lazım olursa kapımı çalabilirsin. Seni anlarım. Dağhan'a her şey söylenmiyor. Sadece bir kapı önündeyim. Ayrıca kapının hemen üstünde de küçük bir kamera var. Evdeki herkes de bunu bilir. İnan ya da nişanlısı giremez çünkü ikisi de Dağhan'ın gazabına uğramak istemez." Bir dakika. İnan'ın nişanlısı mı vardı? Odama girmeye mi kalkardı? Bir de nişanlı tarafından uyarılmıştım. Eltim olacaktı. Onlarda tıpkı gelin - görümce gibi anlaşamazdı. İkisi de bir evde yaşarsa hiç anlaşamazdı. Uğraşmam gereken bir de elti vardı. Ben neye bulaşmıştım böyle? Şaşkınca, "Bir de eltim olacak yani?" dedim. Yüzünü buluşturdu. "Ona elti demen bir iltifat. Kokoş yılanın taki o. Seni ezmeye, küçük düşürmeye falan kalkar. Alınma sakın. Hayvan beyniyle aynı beyine sahip kendisi." Gülmeden edemedim. Ama içten içe de korkmaya başlamıştım. "Kendini beğenmişin teki yani?" "Aynen öyle. Şimdi sen ondan daha güzelsin bir de. İltifat olarak demiyorum. Cidden ondan daha güzelsin. Bu yüzden üstüne daha çok gelir. Aynı ortamda ondan daha güzel biri olsun istemez. Önceden genç bir çalışanımız vardı. Çok güzeldi, manken gibi kız derler ya, öyleydi. Sırf bu yüzden onu kovdurdu. Evde ona bir tek Dağhan karışır. Diğerleri uğraşmak istemediği için ses etmezler. Ama sen onlar gibi olma, nişanlın gibi ol. Kimsenin seni sessizleştirmesine izin verme." Son söylediğini aklıma kazıdım. İzin vermeyecektim. Ama bu kadın cidden bir insanın ekmeğiyle oynayacak kadar kötü müydü? Dağhan'ın ona karşı sessiz kalmaması hoşuma gitmişti. Zaten öyle biri gibi durmuyordu. Ama ben sesimi çıkartarbilecek miydim bilmiyordum. Yaptıklarına boyun eğmek istemiyordum. Daha onu görmemiştim ama duyduklarımdan sonra görmek ister miydim? Hayır. "Peki, Lale hanım ve Devran bey bir şey demiyor mu cidden? Yani ben olsam böyle birini evime sokmam." "Diyorlar ama yüzüne karşı değil. İnan'a söylüyorlar. Ayrıl bu kızdan, sana yâr olmaz diye ama yok, dinlemiyor. Kendi gibi birini buldu tabii, bırakmak istemiyor." Dehşetle, "İnan bey de mi böyle biri?" dedim. "Maalesef. Yani kendini hazırlasan iyi edersin. Bu ikisi, senin burnundan getirecek. Benden demesi. Dağhan evdeyken onun yanından olabildiğince ayrılma. Odanda istediğin kadar dinlen. Zaten acın var. Biraz kendinle kal. İyice bir kendine gel. Bu süreçte sana yüklenen olmaz. Rahat olursun" Haklıydı. Henüz kendime gelememiştim. Eve gelince bir an için unutmuştum ama daha bugün toprağa verdiğim kardeşimi tamamen unutmam, bu durumu tamamen atlatmam imkansızdı. Onun sevdiği bir şey görsem aklıma hemen o gelecekti. Sevdiği yemeği yesem boğazıma dizilecekti. O aklımda oldukça gülümseyemeyecektim. Bu durumu tamamen ne zaman atlatırdım bilmiyordum ama aylar sürebilirdi. Acı kısmı da, ben daha onun yasını tutamadan başka işlerle uğraşacaktım. Bana kalsa iki ay hiç odamdan çıkmaz, doya doya tutardım yasımı. Ama kimse bana bu kadar süre vermezdi. Bu iki ay içinde evlenecektim, İnan ve nişanlısıyla uğraşacaktım, herkese oyun oynayacaktım. Bunların hepsini yaşamadan önce en fazla bir haftam vardı. Ben el kızıydım. Her ne kadar iyi insanlar olsalar da - İnan ve nişanlısı hariç - bana bu kadar da iyi olacaklarını sanmıyordum. Kendi evlatları gibi olmazdım. Ben zaten annem dışında kimsenin evladı olmamıştım ki. Ben Selim' e cevap veremeden aşağıdan sesler geldi. Dağhanlar gelmiş olmalıydı. İşte şimdi başlıyorduk. Aşık rolünü oynama zamanı gelmişti.
Selam! Lütfen oy vererek ve yorum yaparak destek olmayı unutmayın. Ayrıca yeni kurgum KATERİNA ' ya da bir şans verirseniz çok mutlu olurum♥️
|
0% |