Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BİRİNCİ BÖLÜM

@yenibiryazar__

Hava karanlıktı. Yağmur yağıyordu. Herkesin işi bitmiş, evlerine dönmüştü. Ortası kırık kapıdan dışarı baktığım köpek kulübesi gibi olan bu küçük yere ev diyebilirsem ben de evimdeydim. Halının bile olmadığı soğuk betonda oturuyordum. Uykum gelmiyordu. Yoksa uyur ve sabah olunca bir an önce buradan çıkardım.

Burası rutubetliydi. Nefes almak sıkıntılydı. Yerde eskimiş bir minder vardı. Ne suyum ne de yiyeceğim vardı. Eğer düzgün bir geliriniz yoksa böyle olmak zorundaydı. Annem de babam da yoktu. Annem beni doğururken ölmüştü ama babam...

İçime tekrar, tıpkı günde yüz kere olduğu gibi intikam hırsı çöktü. Babama bunu yapanlardan intikamımı alacaktım. Beni büyüten, besleyen, koruyup kollayan, hayatın nasıl yaşanması gerektiğini öğreten ve benim için her şey olan, tek varlığımın intikamını alacaktım. O yüzden buradaydım.

Böyle bir yerde yaşamamın tek sebebi buydu. Krallığa ne kadar yakın olursam o kadar iyiydi. Tabii benim için iyiydi. Onlar için iyinin yanından bile geçmeyecekti.

Etraftan hiç ses gelmiyordu. Yağmurun sesi tüm sesleri bastırıyordu ama bunca yıl içinde yağmur sesiyle başka bir sesi ayırt etmeyi öğrenmiştim. Yavaşça ayağa kalktım. Dışarı çıkmamın zamanı gelmişti. Yanımdan kılıcımı aldım ve belime taktım. Kapıyı açıp dışarı baktım. Yağmur çok fazlaydı ama bu yapacağım şeyi yapmama engel olmayacaktı.

Pelerinimin şapkasını taktım. Amaç yağmurdan korunmaya çalışmak değildi, biri beni fark ederse yüzümün görünmemesiydi. Yakalanırsam Kralın huzuruna çıkartılırdım ama benim, onun karşısına çıkmak için daha iyi planlarım vardı. Bu çok basit olurdu. Ben ise zoru severdim.

Krallık için yapılan kılıçların saklandığı yere gittim. Bir kılıcım vardı ama daha iyisine ihtiyacım vardı. Belimdeki kılıç yalnızca kendimi korumak içindi. Ama çalacağım kılıç çok daha fazlası için olacaktı.

Etrafa bakınarak çamurlu yolda ilerledim. Hedefime vardığımda içeri nereden gireceğimi bildiğim için hiç yavaşlamadan direk taştan kulübenin arkasına geçtim.

Demircinin yanında çıraklık yapıyordum. Buraya birçok kez gidip gelmiştim, bu yüzden içeri girebileceğim bir yer açmak zor olmamıştı. Kulübenin kapısı kilitliydi ve anahtar sadece demircide vardı. Çırak olduğum halde bana anahtar vermemişti ama sorun değildi, ben kendi yöntemimle halletmiştim. Hem böylesi daha iyiydi, şüphe çekmezdim.

Yerinden ayırdığım birkaç taşı zorlanarak da olsa çıkardım ve içeri girdim. Karanlıktı ama neyse ki yanımda gaz lambası vardı. Demircinin yaptığı, kendi ellerimle koyduğum mükemmel kılıca uzanıp aldım. Bilerek arka tarafa koymuştum ki içeride fazla iz bırakmak zorunda kalmayıyım.

Kılıcı getirdiğim beze sardım ve belime sakladım. Kulübeden çıkıp çıkardığım taşları dikkatle yerleştirerek eski haline getirdim. Hemen oradan uzaklaşıp kendi kulübeme geldim. Neyse ki yine kimseyle karşılaşmamıştım.

Hemen kılıcı bezden çıkardım ve az olan ışığın altında incelemeye çalıştım. Demirci bunu yaparken zaten oradaydım ama bakmaya doyamadığım için tekrar inceledim. Bu kılıç bir şaheseri. Kabzası çok güzel işlenmişti ve kusursuz dövülmüştü. Ağırlığı tam bana göreydi. Kılıçları çok severdim ama durumum olmadığı için alamıyordum. Demirciden bana iyi - kötü bir tane vermesini istemiştim ama reddetmişti.

Altın düşkünü cimri pislik!

Ben de çalmıştım. Kabzası her ne kadar güzel olsa da fark edilmeden etrafta gezebilmem için değişmesi lazımdı. Bu şehirdeki en ünlü demircinin elinden çıkan kılıçlar herkes tarafından bilinirdi çünkü hepsinde aynı işaret olurdu: yarım ay.

Bu ülkenin erkek bozuntuları ayın kenilerini temsil ettiklerini söylerdi. Buna kral da dahildi.

Aslında çalmayı da çalanı da sevmezdim ama mecburdum. Planlarım için iyi bir kılıca ihtiyacım vardı. Yarın amcam gelip benden kılıcı alacak ve seyehat için gideceğiz başka bir şehirde kabzasını değiştirtecekti. Böylesi daha iyiydi.

Yarın erken kalkmam gerektiği için kılıcı beze geri sarıp yatak demeye bin şahit isteyen süngerin yanına koydum. Islanan üstümü değiştirip yattım ve kendimi uykuya bıraktım.

...

Bir sağa bir sola yürürken sabırsızlıkla amcamı bekliyordum. O gelmeden atölyeye gidemezdim ve ben kovulmadan gelse çok iyi olurdu. Karın tokluğuna çalışıyordum ve aç kalıp güçten düşmeye hiç niyetim yoktu.

Kapı çalınca hemen koşup açtım. Amcam yüzünde gülümsemesiyle bana bakıyordu. "Nerede kaldın? Atölyeye geç kalacağım."

Sinirle söylenmeme aldırış etmeden bana sarıldı. "Ah benim güzle yeğenim. Ben de seni özledim."

Gereksiz sevgi dolu sarılışından hemen uzaklaşıp yüzümü buruşturdum. Sevginin her türlüsünden nefret ederdim. "Şunu yapmaktan vazgeç. Sevmediğimi biliyorsun." Omuz silkmekle yetinmesi beni sinir etmişti. Yine sarılacağı anlamına geliyordu.

Eğer amcam değil de başkası olsaydı kesin ölmüş ya da sakat kalmıştı. Bana gereksiz dokunulmasından nefret ederdim. Hatta bazen birinin benimle sadece konuşmasından bile nefret ederdim. Ben her şeyden nefret ederdim. Kılıçlar var atlar hariç tabii. Sevdiğim tek şeylerdi.

Bir şey söylemeden kılıcı alıp amcama verdim. "Sakın dışarıda falan açma. Eğer yakalanırsan onları senin çalındığına ikna ederim. Kendi başını derde sokmuş olursun," dimeyi de ihmal etmedim. Yakalanacak olursa bu onun suçu olurdu, benim değil. Gerisi umurumda olmazdı.

Kocaman gülümseyerek, "Bilmez miyim yeğenim? Senden korkulur."

Burnumdan alaycı bir nefes verdim. "Daha bir şey görmedin. Şimdiden korkuyorsan zamanı geldiğinde ülkeyi terk etmeni öneririm."

Kahkaha atmıştı. Yüzünde tuhaf ama keyifli bir ifadeyle, "İnan bana o zamanı iple çekiyorum," deyip bana sarılmaya çalıştı. Belimdeki tek silahım olan hançeri çıkarıp boğazına götürünce yine kahkaha attı. Sarılmaktan vazgeçip, "Sonra görüşürüz. Kendine iyi bak Katerina," demekle yetindi ve sonunda dönüp gitti.

Amacam şehirler arası yük taşıyordu. O da bu şekilde geçimini sağlıyordu. Etrafımda olmaması en iyisiydi yoksa gevşek davranışları yüzünden onu öldürebilirdim. Daha fazla geç kalmadan işime gittim. Acaba kılıcın olmadığını fark etmişler miydi?

O kılıçlar Kralın özel isteği sayesinde yapılmıştı. Tüm askerlerin kılıçları bu demirci tarafından yapılırdı. Ben o kılıçlardan birini çalmıştım. Krala eksik verdiği için başı derde girecekti. Zaten pek de iyi biri sayılmazdı.

Atölyeye geldiğimde her şey normaldi. Görünen o ki kulübeyi kontrol etmemişti. Kral, onu karısı için yaptırmıştı. Bu yüzden onu çok beğenmiştim. Diğerlerinden daha güzel ama bir o kadar da zarifti. Ama artık benimdi.

Demirci kafasını kaldırıp bana baktığında yüzünde bıkkın bir ifade vardı. "Neredesin sen Katerina? Sana boşuna mı gümüş veriyorum?" diye bağırdı. Hiç tepki vermedim. Benim yüzüm hep ifadesizdi.

Sakin bir tonla, "Sen bana sadece karnımı doyuracak kadar gümüş veriyorsun, abartma." Burun delikleri genişlemişti. Sinirlenmişti ama o her zaman sinirliydi. Şişko bedenindeki tuniğin sırılsıklam olmasına bakılırsa bugün erken gelmişti. Ben o kadar da geç kalmamıştım.

"Neyse ne. Oyalanma da işini yap," dedi. Hiçbir şey demeden bıraktığı çeliği alıp dövmeye başladım.

Bir süre sonra bitmişti. Demirciye dönüp, "Bitti bu. Var mı başka?" dedim.

"Yok. Ortalığı temizle."

Hiçbir tepki vermeden temizliğe koyuldum. Demirci çıktıktan sonra hemen kitaplığa gidip bir kitap aldım ve oturup okumaya başladım. Çoğu zaman demircinin bana verdiği işleri yapmaz, her fırsatta kitap okurdum. Neyseki kızının burada böyle bir kitaplığı vardı. Madem o bana işimi görecek kadar gümüş veriyordu, ben de onun işini görecek kadar çalışırdım. Tek fark, onun bundan haberi yoktu.

Atölyeden çıkma vaktim gelmişti. Her zamanki antrenman yerime, ormana gittim. Elimde bir kılıç vardı. Kılıcım vardı ama çok eskiydi, çeliği hep kırılmıştı. Ama benim daha iyisine ihtiyacım vardı. Amcam gelene kadar her zaman olduğu gibi elimdekiyle idare edecektim.

Ormana, nehir kenarındaki yerime gelince vakit kaybetmeden kılıcımı kınından çıkardım ve sanki karşımda biri varmış gibi savurmaya başladım. Hava kararmaya yüz tutuncaya kadar devam ettim.

Kılıç kullanmakta ustaydım. Amcam bu işte baya iyiydi. Bana da çocukluğumdan beri nasıl dövüşeceğimi ve kılıç kullanmayı öğretmişti. Şimdi en az amcam kadar iyiydim.

Yorulmuş ve terlemiştim. Hava neredeyse kararmıştı. Çok geç olmadan evime gitmeliydim. Yoksa yağmur yağıp beni hasta edecekti. Özellikle de bu hafta hasta olmaya niyetim yoktu. Çok özel bir yarışma vardı ve ben orada birinci olmak için can atıyordum.

Yarın tekrar gelip bu seferde ok atma konusunda çalışmalıydım. Bu konuda da kesinlikle üstüme yoktu. Tüm hafta yorulacağım kesindi ama sonunda değecekti. Yarından itibaren yarışmaya tam bir hafta kalacaktı ve bu süre benim için yeterliydi.

Kılıcımı kınına koyup elimin tersiyle alnımdaki teri sildim ve ormandan çıktım. Eve vardığımda çamur olan üstümü değiştirdim ve yatağıma girip uykuya daldım. Birden yüksek bir sese uyandım. Kapımın altından içeriye sızan ışık sabah olduğunu gösteriyordu. Dikkatli baktığımda iki ayak gördüm. Beni uyandıran sesin kaynağı da o kişiydi. Kapıma deli gibi vuruyordu.

Öfkeyle yerimden kalktım. Bana bu saygısızlığı gösteremezlerdi. Kapıyı hızla açtım. Karşımdaki kişi her kimse ona bağırıp öfkemi kusacaktım ama gördüğüm yüz beni durdurdu. Daha doğrusu o yüzde olan öfke.

Demirci karşımda öfkeden kıpkırmızı kesilmiş bir şekilde dikiliyordu. İşime geç kalmış olamazdım çünkü ben ne olursa olsun hep vaktinde kalkardım. Bunca yıl bu değişmemişti, bundan sonra da değişmezdi. Bu da demek oluyordu ki eksik bir kılıç olduğunu fark etmişti.

"Sana tek bir soru soracağım Katerina ve sende doğruyu söyleyeceksin anlaştık mı?" Öncelikle ben kimseyle anlaşma yapmazdım. Yapsaydım bile bu demirci asla o kişi olamazdı.

Öfkem dinerken sakinlikle konuştum. "Dinliyorum." Çok konuşmayı sevmezdim. Gerekli olmadıkça konuşmazdım. Heleki değmeyecek insanlarla hiç konuşmazdım.

"Az önce kulübeye gittim. Kılıç sayımı yaptım ve bil bakalım ne oldu?" Ne oldu der gibi başımı salladım." Eksik bir kılıç çıktı. Üstelik normal asker kılıcı da değil, bizzat Kralın karısına yaptığım süslü ve en pahalı olan kılıç. Onları oraya sen taşıdın. Şimdi bana hemen söylüyorsun. O kılıcı sen mi aldın?" Evet, ama yanıldığı bir yer vardı. Ben almamış, çalmıştım.

Rahat tavrımı bozmayarak, "Hayır, ben almadım. Bunca sene yanında çalışıyorum. Kral için de ilk defa kılıç dövmüyorsun. Ben de ilk kez o kılıçları kulübeye taşımıyorum. Bunca zaman yapmadım da, niye şimdi yapayım?"

Duraksadı. Dediğimi mantıklı bulmuş olmalıydı. Üstümdem şüpheyi ne kadar çabuk çekersem o kadar iyi olurdu. Zaten yapmam gereken önemli bir şey vardı. Bir de bunun gibi konularla uğraşamazdım.

Derin bir nefes aldı. Çatık kaşları düzeldi. Bana üzgün bir ifadeyle bakmaya başladı. Kendisi pek iyi biri sayılmazdı. Bana çok çektirmişliği vardı ama haksızlığa da gelemezdi. Tıpkı benim gibi. Bu yüzden ona bu kadar uzun süre katlanmıştım. Şerefsiz biri olabilirdi ama adaletliydi. Benim için önemli olan buydu.

"Haklısın. İyice araştırmadan sana gelmemeliydim. Kusura bakma." İfadesi sertleşti. "Ama bil ki bunun ardından sen çıkarsan o zaman canını okurum," diye uyarısını yaparak arkasını dönüp gitti. Ben de hazırlanıp ardından gittim.

...

Yarın büyük gündü. Yarışma zamanı gelmişti. Altı gün boyunca her gün işlerim bittikten sonra ormana gidip çalışmıştım. Çok da iyiydim. Hedeflerimi hep on ikiden vurmuştum. Her zamanki gibi.

Bu süreçte amcamda gelmişti. Kılıcımı da getirmişti. Kabzasındaki taşlar ve işlemeler değişmişti. Demircinin yaptığı kılıç değildi artık. Böyle bir kılıcı almayacağım için ve bunu da herkes bildiği için soran olursa amcam hediye etti diyecektim. Okumu da o aldığı için sorgulayan olmazdı. Böylece kılıcımla rahatça gezebilirdim. Demirci de hırsızı bulamamıştı. Yenisini yapmıştı ama hırsızı aramaktan da vazgeçmemişti. Kulübede iz bırakmadığım için işi bir hayli zordu.

Şuan meydandaydık. Yarın düzenlenecek olan yarışmaya katılacakların listesini yapıyorlardı. Kral kişi sayısını istemişti. Yaşlı bir adam olmasına rağmen ergence davrandığı zamanlar oluyordu. Bu da onun gereksiz yeteneğiydi.

Uzun bir kuyruk olan sırada bir kişinin eksilmesiyle ileri adım attım. Burada bulunan herkes ok atma konusunda yetnekli olduğu için gelmemişti. Yarışmayı Kral da izleyecekti ve herkes onu yakından görmek için katılacaktı. Ama kendilerini rezil edeceklerinden bihaberlerdi.

Güneş, tepeden batıya doğru gelmişti ve benim sıram daha yeni geliyordu. Bu kadar kişinin geleceğini bilseydim daha erken gelmeye çalışırdım. Atölyesinden erken çıkmak için zar zor izin almıştım.

Görevli asker elini uzattı. Ona baş parmağımı uzattım ve mürekkebe batırıp kağıda bastırmasını izledim. Kafasını kaldırıp, "Adın?" diye sorunca adımı söyledim. Beni bırakıp gitmem için işaret verdiğinde oradan uzaklaştım. Ormana tekrar gittim ve son kez alıştırma yaptım. Sonra eve gidip dinlendim. Yarın ihtiyacım olacaktı.

...

Ve işte oradaydım. Yarışma alanında adımın söylenmesini bekliyordum. Sonlara doğru olduğum için biraz beklemem gerekecekti ama ben rakiplerimi izlemeyi severdim. Gerçekten yetenekli olan yarışmacılar vardı. Kral bu yarışmayı düzenlemişti çünkü yeni askerler almak istiyordu. Okçu eksiklerinin olduğunu duymuştum. Bu yarışmada da Kral, en iyisi olduğuna karar verdiği beş kişiyi askeri yapacaktı. Tabii o kadar kişi çıkarsa çünkü iyi olan birkaç kişi vardı ama Kral onları reddetmişti.

Hepsi belli bir mesafeden karşılarındaki ve bir hayli yüksek olan direkteki hedefleri vurmaya çalışıyordu. Kimisi, yayı daha çekmeden oku düşürüyordu kimisi ise kılpayı kaçırıyordu. Karşılarındakini vurup direktekini vuramayanda vardı. Bugün hava güneşliydi ve gözlerine güneş girdiği için nişan alamıyorlardı. Kral ise her koşulda işini yapabilen birini istiyordu. Koskoca krallık için savaşacakları ve yeri gelince Kralı koruyacakları için bu isteklerinde haklılardı.

Benim hedefim ise tam olarak buydu. Kral için çalışmak. Ona ne kadar yakın olursam o kadar iyiydi. Eğer beni seçerse -ki kendime bu konuda güveniyordum- mevkimi yükseltip Krala daha yakın olmak için çabalayacaktım. Onun inine her seferinde daha fazla girecektim. Ta ki nefesimi ensesinde hissedene kadar.

Beni düşüncelerimden ayıran ismimin haykırılması olmuştu. İşte başlıyorduk. Kendimi göstermenin zamanı gelmişti. Onun takdirini kazanacaktım. Kral için çok güzel planlarım vardı.

 

 

Selam herkese. Yeni kurgumu umarım seversiniz. Ben çok hevesle başladım. Lütfen oy vermeyi unutmayın.🙏

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%