@yesilcadi
|
10. BÖLÜM: FESTİVAL: Tehlikeli Hediye
“Suçlu Hukukçu kimliği ile gerçek adalet sağlanabilir mi? Adaleti sağlamak için bu kimliğe ne lazım? Gerçek adaletten mi yoksa kendi ahlakı anlayışındaki adalet mi? Son olarak gerçek adalet diye bir şey var mıdır? Her insanın, her ülkenin dünyanın evrensel ahlak anlayışına artı olarak kendi toplumunun ailesinin kendisinin ve çevresinin ahlak anlayışına bağlı değil midir? Bunlardan doğru olana kim karar verecek? Kişinin kendisi mi? Hukuk mu? Cevap başta sorulan soru değil mi?”
Gözlerimi tüm gece ağlamanın yorgunluğu ile açtım. Yataktan kalkmak için tek bir çabam yoktu. Vücudum bile hissizleşmişti. Gözlerimi sadece tavana diktim. Bomboş baktım. Ne kadar uzun süre baktım bilmiyorum kesin kısadır sadece bana sonsuz gibi gelirken kafamı sallayarak ve gözlerimi sımsıkı kapatıp açarak o boşluktan kendimi ayılttım. Yatağımda doğrulup kambur bir şekilde oturup ellerimi dizlerimin üzerine koyup uzun bir nefes alıp verdim. Sanki bir aptal nefesiydi. Aptal ben dün gece çok saçma şeyler yaptım.
Bir yalan söyleyip yalanın gerçek olduğundan bile haberim yoktu. Üstüne üstlük annem dediğim için gerçekten kolyenin kaybı nedeniyle kendimi kaybetmiştim hem de ne olduğu belli olmayan zengin bir herifin önünde ilk güvende hissetmeme sebep olsa da beni bıraktığı an Egemen’e bana acıdığını söylemişti. Mezun olduktan sonra intikam alınacak listem zaten kabarıkken artık sonsuzluğa doğru yol alıyordu. Barış Altay, Zafer zaten listedeydi, Egemen şimdilik kalacak çünkü Ceren’in hayatını kurtardı.
Herkes insan küçümsemenin insanı insandan saymamanın bedelini ödemeli iyi veya kötü yolla adalet sağlanmalıydı. Hukuk okumuştum ama suçu seven biri adaleti ahlaki düzene uydurmak için ne yaparsa onu yapacaktım. Peki nasıl yapacaktım? Asil olarak yani zaten suçlu hukukçu kimliğiyle gerçek adaleti sağlamak.
Hiçbir kıyafet kendimle getirmediğim için duş da almak istemedim. Elbise ile alakası yok üşendim. Ellerim cebimde yırtık kargo pantolonum ile serseri gibi otelde geziyordum. Festival denen halt için festivale uygun kıyafet almam gerekti. Sadece bugünlük alacaktım. Bizimkiler yarın burada olacaktı uçuşta gecenin bir vakti Ceren’i aramış kısaca olan biteni anlatmıştım. Sabah da konuştuğumuzda en erken uçak yarındı onlar gelene kadar bu koca otelde yalnızdım.
Burada umarım uzun kalırdık bizim için güzel bir yaz tatili olabilirdi. Tabi olayların bizi nereye düşüreceği belli olmazdı. Yaz bize sadece cehennem sıcağı getirebilirdi. İçimden bir ses yanarken zevk alacağımızı söylüyordu.
Etrafta salına salına gezerek acıkınca kahvaltıya gittim. Oturup yemeğimi yerken masaya Egemen oturmuştu.
“Çok acıkmışım.” Benim tabağımdan yemeye hazırlanınca ciddi bir tonla konuştum.
“Eğer yemeğime dokunmayı aklından bile geçirirsen seni çatallarım.” Bana ve çoktan elime aldığı çatala gözleri kaydı. Pek umursamayıp elini ekmeğime sürdüğü an çatalı elindeki ekmeğe batırıp eli ile sertçe masaya yapışmasını sağladım.
“Lan ne yapıyorsun.” Çatalı yerinden çıkarıp tehditkar gözlerle ona baktım. Ürkerek ellerini kaldırdı. “Tamam tamam senin yemeğini ellemem bir daha parmaklarımı seviyorum.” Garsonu yanına çağırdı.
“Yalnız burası benim masam kalk git.” Sonra aklıma gelen ile sesimi bir anlığına kestim.
“Kovuyor musun lan beni?”
“Hayır, sadece senin gibi birinin hesabı bir kadına ödeteceği için pişman olmanı istemem.” Gözlerini kısarak baktı.
“Hesabı hani kadın da ödeyebilirdi.”
“Evet öyle.”
“Eee şimdi ne değişti?” Salak mı acaba? Kısaca sen öde ben para harcamak istemiyorum paramla başka bir şey alırım ya da saklarım diyorum. Tabi anlamadı. Belki o da fakirdi.
“Egemen acaba beyninden mi vuruldun?” Anlamayarak baktı. “Kısacası benle oturacaksan hesabı sen ödersin.”
“Eee tamam öyle desene kızım öderim sıkıntı değil.” Egemen listem de üstelere doğru yolculuk yapıyordur. Şirince gülümseyip yanaklarını sıktım. “Lan bu kadar sevineceğin bilseydim başta söylerdim.” Kafamı olumlu anlamda sallarken ellerim hala onun yanağındayken Altay yanında dün bizi karşılayan adamlardan biri ile duruyordu. Adam konuşuyor Altay ise oralı olmayıp bize dik dik bakıyordu. Egemenden ellerimi çekerken ona yemeğimi ikram ettim. Şaşırmıştı. “Kız parmaklarımdan olmam değil mi?” Hayır anlamında sevimlice kafamı salladım. “Emin misin? Bak alıyorum?” Benden korkmuş olması hoşuma gittiği için ürkekçe çatalla zeytini alınca kahkaha attım.
“Ye ye izin var.” Hala gülerken etraftakilerin hepsi bize doğru bakmıştı. Omlara ne var manasında kafa sallarken Altay’ doğru döndüğümde kaşları çatık bana bakarken karşısındaki adama bir şey söyleyip adamı yanından uzaklaştırıp yanımıza doğru geldi. O da bir sandalye çekip oturdu. Etrafta ki herkesin gözü ondaydı.
Kendime daha sipariş verirken o da sipariş vermişti. Bizle yiyecekti. Ona bakmadım. Sadece Egemen’e fazla olan böreklerden uzatırken o da uzanacakken çekip elimle Egemen’e iki tane verdim. Egemen Altay’ın boşta kalan eline gülmemek için zor tutarken ona yan bakış atan Altay ile sustu.
“Egemen’e bu iyiliğin nereden geliyor?” Sorusuna cevap vermedim.
“Yemeğinin parasını ben ödeyeceğim de ondan.” Benim yerime cevap vermişti.
“Hayır ondan değil Ceren’i kurtardığın için çabuk iyi ol diye seni besleyeyim dedim.” Hii kesin ondandır anlamın da başını sallamıştı. Ağzı dolu olduğu için onu çocuğa benzetip gülümsemiştim. Çapraz da ise gülümseme takılan Altay vardı. “Sen ödeme sana geçmiş olsun hediyem olsun. Dün onun için gelmiştim unutmuşum.” Altay bir an öksürmeye başladı. Egemen dün evlerine gizlice girdiğimi bilmiyordu. “Yani erken vakitlerde geldim fakat beni içeri almayınca akşam buraya gelmek için geldim.” Altay memnun bir şekilde rahatlamıştı.
“Aaa bilseydim alırdım seni tek başına mı gelmiştin?” İmalı konuşmuştu.
“Evet.” Yemeğimizi yemeye devam ederken Altay’ın siparişi muhteşem bir hızla gelince “Bizimkileri bayılttığım için gelemediler.” Galibe sakince söylememe şaşkınca bakıyorlardı. Altay kahvaltısını yemeye daha başlamamıştı.
“Neden bayılttın?” cevap vermedim. İkinci söyleyişi sert oldu.
“Keyfimden Barış Bey.” Bende pis pis sırıtarak cevap vermiştim. Sonra ona iğrenir gibi bakarak ağzıma peynir attım.
“Lan gerçekten niye bayılttın?”
“Off Egemen, uyumamam gerektiği için bir gün boyunca benle birlikte ayaktaydılar. Uyumayı kabul etmedikleri için zorla onları uyuttum.” Egemen takdir etmişti.
“Arkadaşlarına düşkünsün demek.” Kafamı olumluca salladım. “Bak Altay’a vurulduğumun sabahı beni göreve yolladı.” Beni gösterdi ilk “Arkadaş var.” Sonra Altay’ı göstererek “Bu da arkadaş.”
“Biz arkadaş değiliz kardeşiz.” Altay yemeğinden yiyeceği an bıçağı ona doğru uzattım. “Hop bu bizim masamız. İzin almadınız.” Gözlerini kısıp bıçağı umursamayarak çatalını zeytine uzatacakken bıçak ile çatala vurdum. Sinirlenmişti. Herkes bize bakıyor Egemen de dahildi. Asil adam çok sinirli bir halt yap.
“İzin almama gerek yok. Burada ki her alt bana ait.” Egolu pislik. Hafifçe dalgacı bir şekilde güldüm. “Sen bile para verdiğim sürece bana aitsin. Ne söylersem gerekli sınırlarda yapmak zorundasın.” Bana mal demişti. Gururum incindi ve kırıldım. Sinirlenmeye de başladım. Belli etmeyerek dalgacı bir şekilde gülümseyerek arkama yaslanıp kollarımı birleştirdim.
“Doğru Barış Bey. Bu da sizin masadaki her şeyi ödeyeceğiniz anlamına geliyor. Patronun olduğu bir ortamda çalışanlar pardon köleler para ödememeli değil mi?” Ne kadar gurursuzum diye bana bakıyordu. Suratım sorar gibi bir hal aldı. “Değil mi sizin ödemeniz gerekir.” Başı ile olumlu anlamda salladı. “Söz verdiğinize göre Egemen benim yerime de ye lütfen.” Ayağa dik bir şekilde kalktım. Adamın gözlerinin içine baktım. Gidecektim.
“Altay öyle demek istemedi değil mi Altay?” Altay Egemene cevap verecekken.
“Yok yok haklı patron o sonuçta ona göre biz acınacak çalışanlarız.” Dün gece onu duyduğumu anlamıştı. Ses etmesine müsaade etmeden “Ah yine yanlış söyledim Köleleriz. Neyse Egemen beni bugün kıyafet alışverişi yapacağım bir yere bırakır mısın?”
“Olur. iki saate geliyorum.” Gülümseyerek arkamı dönüp elimin tekini tekrar cebime sokup gözlerim dolu bir şekilde ayrıldım. Sen Barış Altay Yıldırım gurur incitmek neymiş göreceksen. ASİL ile tanışma vaktin geldi.
Egemen ve birkaç koruma ile en yakın Avm’ye gittik. Onlar beni beklerken alışverişin dibini vuracaktım. Hem de Altay’ın kartlarını kullanarak.
Altay ve Egemen yan odam da konuşurken gizlice balkondan girip onları dikizleyip Altay’ın cüzdanını bırakıp terasa girip sigara içmesi ile doğru anı kullandım. Gizli girdiğim yerden çıkıp Egemenin kapısını çaldım. Ona erken gitmek istediğimi hazırlanmamın çok uzun süreceğini söyledim. O da kabul edip hazırlanıp çıkalım demişti. Ben o hazırlanana kadar içerde duracaktım. Altay’ın cüzdanını kurcalayıp bir sınırsız ve bir de temassız kart alıp çantama attım. O terastan içeri girdiği an beni görünce şaşırmıştı. Yanıma doğru gelirken yine bir halt söyleyecekken Egemen’e bağırıp onu odada beklediğimi söyleyerek odama geçtim. Şimdi ise iki kart ile alışverişin dibini vuracaktım. Böylece ufak bir intikam alacaktım.
Adamlar beni beklerken en pahalı mağazaya girdim. Bende de biraz salaklık vardı. Sınırsız kartım var ve ben AVM mi seçtim kafama tüküreyim. Neyse en azından kart işe yaramazsa kendim de ödeyebilirdim hem de borcuma borç katarak. Beğendiğim gözüme gelen erkek kız fark etmeden bizimkileri de unutmayarak bir dünya kıyafet doldurdum. Korumalar da bana yardım ederken Egemen ise şaşırıyordu. Takılar da başka reyonda olduğu için korumaları kasiyere yollarken ben de reyonlara gittim. Takıları çalışan ile beraber sepetimi doldururken garip bir hisse kapıldım. İzleniyormuş gibi bir histi. Hislerim genel de benim aksime bana yalan söylemezdi. Etrafıma bakındım garip bir durum yoktu.
Takılarım ile kasiyere doğru yol alırken Arda ve Özgüre saat almak için durdum. İki tane şık saat aldım. Saatleri de alırken tam gidiyorken aklıma gelen fikir ile durdum. Altay’ı kudurtmak için ona da saat baktım. Ona kendi parası ile hediye alacaktım. Saatin fişini de ayrı istetecektim. İyice inceledikten sonra çalışan elemanlardan biri bana seslendi.
“Efendim aradığınızı bulamadınız galiba nasıl bir şey istediniz.”
“Hımm saat olsun.” Adam gülümsedi. “Ama çok pahalı bir saat. Hatta ve hatta en pahalı saatinizi istiyorum.”
“Efendim tam size göre bir saatim mevcut.
“Göster bakalım.” Saat çok şık ve benden daha çok ben zenginim diye bağırıyordu. “Bu saatin bir AVM de ne işi var?”
“Efendim aslında bir müşterinin özel isteği üzerine getirdik. Dünya da sadece 100 tane bulunuyor.” Gözlerim parlamıştı.
“EEee neden müşteri almadı?”
“Aslında sürekli bizden özel şeyler getirtirdi dışarıdan duyulmasın diye.” Dikkatlice adamı dinliyordum. “Adam parayı gönderince eline yanlış saat gitmiş.”
“Hımm o da hatanızdan dolayı sizinle iş yapmak istemdi o zaman?” Adam sessizce yanıma yaklaşarak konuşmaya başladı. Bir saatin resmen dedikodusunu çalışan ile yapıyorduk.
“Hayır hayır aslında olay şöyle adama saatin orijinalini gönderdik. Saat ise bir kadın tarafından sahtesi ile yer değiştirilmiş.” Oha olaya bak. Nedense bu işte bizim cemiyetten birinin kokusunu aldım
“Sonra ne olmuş? Adam nasıl fark etmiş? Fark ettiyse neden saat kadında değil de burada?”
“Kadından şüphelenilince kadını aramışlar fakat bulamamışlar saat ertesi gün tekrar buradaydı.”
“Kadından nasıl şüphelendiler ki?” Aklıma tanıdık biri geldi.
“Kadın onların aleminde Dolandırıcı Tilki olarak biliniyormuş.” Aklımdaki kişi benim tikimdi. Halam. O zaman halam buralarda mıydı?
“Kadını hiç gördün mü? Bu arada adın neydi?”
“Adım Ali efendim.” Ellerimiz ile memnuniyet dilinde sıktık. “Sorunuza gelecek olursam hayır görmedim. İşin aslı canlı olarak görmedim.”
“Namını mı duydun?” Onayladı. “Peki bu olayı bana niye anlattın?”
“Saati aldıktan sonra kaybetme olasılığına karşı sizin de bize karşı tavır almanızı istemeyiz. Alacak olan müşteri yüzünden birçok müşteriyi kaybettik. Bizden birinin kadına yardım ettiğini düşünüyorlar.” Tamamen çıkar ilişkisi gibi değildi.
“Merak etmeyin kaptırmam bu sonuçta ben özel olarak istettiğimden haberi yok.” Dediğim cümle ile durdum. Adam burayı suçlamak ile haklı olabilirdi. Çünkü halam bilgi alma işlemini genel de Özgüre yaptırırdı. Özgür ile iletişim halinde olmadığı için başka birini kullanmış olmalıydı. En şüpheli insanlar da burada ki çalışanlardı. “Beni uyardığınız için teşekkür ederim. Saati yine de almak isterim.” Saati koluma takıp verene kadar keyfini sürüp hava atacaktım. Takan yüz insandan biri de bendim.
“Umarım eminsinizdir?” Takı parasını ve saat parasını direk kart ile ona ilettim. Kart çalışıyordu. Hemen gidip diğer ürünleri de geçirmeliydim. Yoksa Altay anladığı an diğer şeyler bana kalacaktı. Çünkü saat bile şu an haberi uçurmuştur. Adam bu saati hemen alabilecek bir karta sahipti Çok zengindi çok. Parasızlığa iç çektim.
“Evet eminim peki şu özel sipariş işleri ile kim ilgileniyor.”
“Neden sordunuz?”
“Bir şey sipariş edecektim.” Almak istediğim özel tasarım kolyeyi ona gösterdim. “Sence bunu edebilir miyim?”
“Çok güzelmiş. Getirtilir ama çok pahalıya mal olacak gösterdiğiniz şey çok değerli efendim.”
“Bir düşüneyim ve sonra uğrayacağım.” Köstebek tam da karşımda ki kişiydi. Halama çalışıyordu.
“Yine de yabancılara çok bir şey anlatmamalısın?”
“Vicdan efendim.” Parayı savurduğumu görüp beni de dolandıracaktı. Resmen halam tarafından dolandırılmaya teşebbüs edilmişti. Egemen kasadan beni çağırmıştı.
“Asil hadi acele edelim.” Adam ismimle bana bakakalmıştı. Tabi ki halamı tanıyorsun. Yeğeni olduğumu bilecek kadar.
“Tamam hemen geliyorum. Yine de bunu paylaştığınızı duyanlar sizi kovabilir.”
“Evet evet haklısınız.” İlerleyince arkamdan seslendi.
“Efendim soy isminizi öğrenebilir miyim?” Arkamı dönüp gülümseyerek ona baktım.
“Tilkinin Asili ama tikinin haberi olmayacak.” Adam bir süre dona kaldı ve korku ile onayladı. “O burada mı?”
“E-evet.” Kekelemişti.
Kasaya doğru giderken hala bir izlenme hissi vardı. Dikkat etmeliydim. Kasiyere doğru tüm eşyaları bıraktım.
“Geç oldu buradan direk festivale geçeceğiz hemen bir şeyler giyin de gel.” Onaylayıp çiçekli bir elbise ve rahat bir topuklu kasaya ilk olarak geçirip o eşyaları hallederken bende geçenleri alıp kabine gittim.
Soyunurken elbiseyi geçireceğim an tanıdık ses ile dona kaldım. Halamın sesiydi. Ses uzaklaşırken elbiseyi hızlıca geçirip kabinden çıktım. Etrafıma telaşlı bir şekilde bakındım fakat onu görmedim. Ali’nin yanına gidebileceğini düşünerek yanına gittim. İkisi de ortalıkta yoktu. Başka bir çalışana Ali’yi sordum. O da az önce işi bıraktığını söylemiş ve orta yaşlı bir kadınla arka kapıdan çıktığını söylemişti. Hemen arka kapıya doğru yöneldim. Başka bir mağazanın dönüşünde onları görürken köşeye doğru koşarken ağzım bir el ile kapanınca bir kabine doğru çekildim. Maskeli herif ile karşılaşınca onu başta Fırtına zannetsem de o değildi gözleri benzemiyor vücut tipi benzemiyordu.
“Kimsin sen puşt herif?” Tam yumruğu çakacakken bir elimi havada tuttu. Bende fırsattan istifade münasip bir yerine tekme atacakken tekmem yanlış tarafa değmişti. Yine de sersemlediği için tam kabinden kaçacakken kolumdan tutarak duvara sertçe çarptım. Canım çok yanmıştı. Yere acıdan çökünce nereden çıkardığını anlamadığım bir şırınga ile yanıma yaklaşırken debelensem de içinde ki şeyi bana enjekte etti.
“Fırtına’yım.” Değilsin. “Şimdi eğer kaçmaya çalışırsan.” Kesin kaçacaktım. “Bir saat içinde sana verdiğim zehir seni büyük bir acı ile gebertecek.” Büyük bir ayva yedim. Kafamı sallayarak sendeleyerek ayağa kalktım. Çarptığım yerler hala sızlıyorken omzuma ki ağrı hala aynıydı. Aynadan baktığımda morardığını görmüştüm. Ah benim naif vücudum senin de kafana tüküreyim. “Ha şöyle.” Adam kolumdan tutarak kabinden beni çıkardı. Yüzün de maskeyi indirmişti. Tanımadık biriydi. Otoparka doğru yol aldık. Karnına yakın yere elim değdiğinde hafif acı çekmişti. “Dikkat et kızım.”
“Sen Fırtına olmadığına eminim. Geçen sefer de beni yere sertçe atan sendin değil mi?” Kafasını pis pis gülümseyerek salladı. “Neden yaptın?”
“Evet ölmeni dilerdim. Ama seni canlı isteyen insanlar var. Hem Fırtına olmadığımı bildiğine göre onu tanıyorsun?”
“Evet tanıyorum. Sen tanıyor musun?” Pis pis sırıtışa devam ederek salladı. Mağazanın birinin yanından geçerken saati arayan insanlar dikkatimi çekmişti. Karanlık herifler olduğu her yerlerinden belliydi. Saati gizleye gizliye yola devam ederken beni kolumdan tutan adam ne yaptığımı anlamıştı.
“Hımm o saatle beni bir dertten daha kurtardın?” Anlamsızca baktım. “Bilmiyorsun demek o saat en az senin kadar değerli ve senin sayende bir taşla iki kuş vurdum. Buna bayılacaklar.” Elimde ki saati benden almaya çalışacakken Altay’ın araması ile dikkatimiz ona yönelmişti. “Ahh kulağını çınlattık. Üstelik daha bir dakika bile olmadı.” Nasıl biz Altay’dan bahsetmiyorduk ki Fırtına’dan bahsediyorduk. Siktir Fırtına gerçekten Altay’dı. Bu bilgi kalbimin hızlıca atmasını sağlamıştı. Beni zehirleyen o olmadığı için rahatlamıştım. Neden rahatlamıştım ki? Yine de intikam alacağım o da suçluydu beni bayıltmasaydı zehirlenmeyecek ve beni kurtarmak zorunda kalmayacaktı. Aldığım bilgi beni mutlu ederken nedenini bilmiyordum. “Aç telefonu çaktırırsan neler olacağını biliyorsun.” Yine nereden çıkardığını anlamadığım silahı kolumun altından gizli gizli karnıma yasladı. “Sesi hopörlere al.” Aldım.
“Alo Asil neredesin? Egemenleri bırakıp ne işler karıştırıyorsun?” Hem benim kartımla…” Sözünü hızlıca kestim.
“Özür dilerim Fır- pardon Barış bana verdiğin kart ile gereğinden fazla harcama yaptım. Sana nasıl hesap vereceğimi bilmiyorum. Oysa sadece kendim için alışveriş yapacaktım.” Bir an durdu. Neden böyle davrandığımı düşünüyordu. Umarım tersliği anlar ve durumu çaktırmazdı. En azından anlayacak kadar zeki olmalıydı.
“Neden sınırı aştın?” Terslik olduğunu anlamıştı.
“Size de bir hediye almıştım. Bir saat beni o gün taklidinizi yapan heriften kurtardığınız için teşekkür etmek içindi lütfen affedin beni.” Telefonu elimden alarak onun lafı geçtiği için silahı daha çok dayadı. “Ben sizi sonra ulaşırım. Kartınız ile istediğiniz şeyi hemen alacağım.”
“Peki tamam geç kalma bekliyorum. Hediye mevzusunu da konuşacağız.” Çok güzel ikimizde rol yapıyorduk.” Telefonu elim ile kapatacakken “çek şunu senin varya ben.” Şimdi telefonu kapatmıştım. Umarım duymuştur. Silahı çekmişti.
“Neyse iyi hallettin. Hadi daha fazla zaman kaybetmeyelim gideceğin yere varmadan ölürsen ikimiz içinde kötü olur.” Tekrar peşine takılırken saati alıp göğüme sakladım. Umarım nemden bozulmazdı.
“Ona istediği şeyi almam gerek. Yoksa kendisi buraya damlayacak.”
“Ne istiyor?” Evet Asil ne istiyor.
“AVM de tanıtımı yapılan arabayı istiyor.” Aferin kızım sana. “Geliş amacımdan biri oydu tabi ben biraz abarttım. Almazsam kovulurum.”
“Kovulman umurumda değil fakat bir terslik olduğunu anlayıp adamlarını peşimize takabilir. Alıp gidelim şu lanet yerden.”
Gidip arabayı almıştık. Karttan ikinci pahalı satın aldığım şeyi kontrol ederse iyi olurdu. Bilmem hangi belgeleri kontrol ediyor gibi yaparken midem bulanmaya ve kafam dönmeye başladı. Adresi de verdiğimde adam beni hızlıca asansöre çekti.
“Zamanın iyice azaldı Asil. Oyalanmasan iyi edersin.” Otoparka indiğimizde beni koltuğa kelepçeleyip panzehiri göstermişti. “Görevim seni maalesef ki canlı götürmek.” Konuşacak gücüm yoktu. Burnumdan gelen sıvı ile daha da keyiflenmişti. Kanımı görmek acı çektiğimi görmek ona keyif veriyordu. Sana bunun bedelini ödeteceğim. Verdi fakat hala kötüydüm ve maskesini taktı. Gelen ses ile ikimizde gelen sese yöneldik.
|
0% |