@yesilcadi
|
Hayatta hep istemediğimiz olayların, eşyaların ve kişilerin esiri olmuşuzdur. Doğduğumuzda ailemizin esiri, büyüdüğümüzde akranların esiri, gençliğimizde zihnimizin esiri ve sonra daha birçok durumun esiri olduk. Hayatımın birkaç yılını ailemle geçirdim onların esiriydim. Üzerimde zararsız toplum adına yapılan deney faresiydim. Zararsızdı. Ailemi kaybettikten neslimi becerenlerin faresiydim. Onlardan kurtulduktan sonra kendi kendimin faresiydim ya da onun. Bende çok şeyin esiri olmuştum hatta ait olduğum nesil insanları desem yeridir.
İnsanlık gelişirken, geliştiği süreçte çürümenin, ahlaksızlığın ve etik değerleri katletmenin, köklerini salmıştı. Bunların sonucunda elbet birileri sonucuna katlanacaktı. Nesilimdi. Nesilim bunlara katlanmaya çalışıyordu. Onlar için başarıyı elde etmek Bağdat' ı bulmaktı. Bağdat'ı bulmak imkanız değil, uzak ve bulunması güçtü. Umutlarının içinde umutsuzluk vardı. İnsanların insan olacağı günler umutlarını, uğruna verdikleri benlikleri, vazgeçtikleri, vazgeçemedikleri takıntıları ve umutsuzluk getiren savaşları başka savaş açarak geçiren günleri ise umutsuzluk emaresiydi. Savaş umutsuzluktu ama umut için savaşmalıydın. Ne büyük çelişki şu an bulunduğum durum gibi deniz de katledilmemek için yem olmamalıydım katletmek için de yem olmalıydım.
Arkamı döndüğümde küçük bir kız ile karşılaşmayı beklemiyordum. Bana tanıdık gelen küçük bir kız. Nereden hatırladığımı çalışıyordum. Büyük ihtimalle rüya sandığım zaman ile benzer bir durumdu.
"Mary abla o asılacak." Söylerken gözleri yaşlıydı. Mary sesini çıkarmadı. Gözü yaşlı kıza ne söyleyeceğini kestiriyordu. Ah zaten asılma durumunu biliyordu değil mi. Onun ellerini tutup sadece biliyorum demekle yetindi. Kızdan ufak bir hıçkırık çıktı. Aklına bir şey gelmiş olacak ki gözlerini elinin tersiyle silip konuşmaya devam etti.
"Dean abiler buraya gelecekmiş oldukça sinirlilermiş." Bu sözler üzerine Mary hemen kendini topladı. Soğuk haline tekrar döndü.
"Neden? Gül." Çocuk korktu salak Kıvrıcık ben bile bir an tırstım.
"Şey çeyrek ay ve bizim aramızda anlaşmazlık çıkmış. Sara bizi bekliyor ve onu." Kafası ile beni işaret ederek. Şaşkınca ikisine baktım. Benden haberleri olduğunu tahmin etmiştim fakat beni ne kadar tanıyorlardı?
"Sam neden girişte değil? Hem sen dışarıda ne geziyorsun?"
"Tüm girişler kapatıldı. Aylar baskın için de geliyormuş. Sam abi olmadığı için beni yolladılar." Cebinden kart çıkarıp Mary' e uzattı. Kartı alan Mary kartı bilekliğine okuttu. Ardından beni sol kolumdan yakaladı. Sanki kaçacakmışım gibi çok ayıp bir davranış. Bu sefer kaçmayacaktım ki olaylar beni de meraklandırmıştı.
Duvarlar, buzul çağı, gün yerine çağ mı, Mizonlar ve şimdide çeyrek ay. Kim çeyrek adında bir topluluk adı kurar? Ben düşünürken ve kolumu tutan Mary için huysuzlanırken birkaç saniye sonra karanlık gölgedeki bölge ile olduğumuz bölge arasında duran küçük kulübe kapısında bu iki bölgeyi ayıran bir çizgi belirdi. Karanlık ve aydınlığı ayıran mahallenin buradaki binalarını ayıran belirgin bir sınır. Bir kalkan. Tıpkı hologram konuşmalarımıza benziyordu. Dairesel bir alan açılır sonra hologramımız belirirdi. Nerde olduğum konusunda olan tahminimden bir tanesi daha silinirken şimdilik bunu boş verdim. Olduğum duruma kendimi verdim işler iyice ilginçleşiyordu. Buradaki teknoloji yavaş yavaş zihnimde yer etmeye başlamıştı.
Mary kapıda beliren ekrana bu sefer bilekliğini okuttu. Ekranda seviye C, Mary Lux (Latincede ışık demektir.) için giriş kabul edildi yazısı belirdi. Kulübenin eski görünümüne rağmen teknoloji ile bezeli olan çelikten olduğunu sandığım kapısı açıldı. Girdik. Peki düşman bu kulübeyi geçemezdi? Güzel bir teknoloji bilgi açlığı dolu bir yapı.
İçeri girdiğimizde Mary beni serbest bıraktı. Demek ki buradan kaçmak kolay değildi. Onu izleyerek bu kasvetli evlerin en geniş olanına girdik. Binanın içinden diğer evler koridorlarla birleşmişti dışardan sadece ayrı evler gibi gözükse de içten hepsi birbiri ile bağlantılıydı. Kötü olaylar zinciri gibiydi. Her yan ilerledikçe daha da ışıktan uzaklaşıyorduk. İlgimi çeken sadece kara havası değildi. Bazı yerlerde ilkel araçlara rastlamıştım büyük ihtimalle çoğu kullanılmıyordu. Kim şimdi onları kullanır ki? Ya trajikomik bir oyuna dahil oldum ya da diğer ihtimal. Çağ mı geriledim. Küçük kız bunun en büyük kanıtıydı.
Bu küçük kızı tanıyordum yürürken inceleme fırsatım olmuştu. Kolundaki ufak yara ilk kurucuya aitti. Zamanla büyüyecek bir yara ilerde herkese umut vaat eden umutsuz bir yara. Onu tanımam sadece daha belirgin yarası değildi kaşının üstündeki koca ben yüz hatları onu ele vermişti. Tüm olayların başlangıcı bu küçük kızdı o lanet mucizeyi bulup bize kazandırarak kaybettirmişti. Onun yani Emma Arerlius'un (İlerleyen sayfalarda anlatılacak.) olduğu simülasyon imkansızdı. Zamanda yolculuk yapmam daha olağandı. Sanırım artık onların amacına ulaşmıştım. Geri dönüşüm şimdiden bataklıktı. Kendimde ne yaptığımı da öğrenirlerse ömür boyu köle olacaktık. Tehlikedeydik.
Binanın ikinci katına çıkmıştık. Gördüğüm manzara inanılmazdı. Uzakta koca gri büyük duvarlar. Bu bina uçurumun başındaydı. O duvarla daha büyük bir uçurama dikilmişlerdi. İki uçurum arası ise koca çorak bir arazi, orda tek ilgi çeken şey duvarlarla bağlantı yolu olan 12 tane koca idam direği. Bir tanesi hazırlanıyordu. Az önce bahsettikleri kişi için olmalıydı.
Gül'e doğru döndüm gözü ağlamaklıydı. İçimden onu öldürmek için ne kadar çok şey geçse de o daha bir çocuktu. Yaşadıklarımızı bende o da çocukken hak etmedik gibi görünüyordu. Yapacak bir şey yoktu onu en kısa zamanda öldürmeliydim. Geleceğin değişmesi gerekti. Ben yine kendimle kavga ederken saçı beyaz yakın bir sarı renge sahip olan kadın bana doğru geliyordu. Baştan aşağı süzerek yüzüne sıcak bir gülümseme ile önümde durup yanağımı okşadı. O saçları ile tam bir beyaz cadı gibiydi. Beni ürkütmüştü. Okşamasına şaşırıp tırsarken kısa sürede hala aynı gülümseme ile küçük kız ile eski koltuğa doğru gidip oturdu. Koltukta oturan küçük bir kız daha vardı. Yüzü saçlarının arasında kaybolmuş tek odağı direklerdi. Vücudundaki sarsıntı ağlamasındandı. Saçları ile aslında ağladığını gizliyor gibiydi. Beyaz cadı iki küçük kıza sarılıp dizlerine yatırdı. İlgisi tekrar bana kaydı.
"Hoş geldin kızım. Görüşmeyeli uzun zaman oldu." Bu yerde sürekli şaşırmayı adet haline getirdim buna da şaşırdım elbette.
"Sizi gördüğümü zannetmiyorum." Benim kadar Mary de şaşkındı. Söze atladı.
"Onu nereden tanıyorsun Sara?" Yeniden gülümsedi bu sıcak gülümsemelere çok takıldım. İş ürkünç kısmı geçti. Feci halde korkuyordum. Bir gülümsemeden bana yakın gelen bir gülümsemeden. Uzun zamandır böyle sıcak gülümseme görmemiştim.
"Onu tanıyamadın mı Mary. Ya da sen Clara (Latincede: aydınlık)." Beni ona benzetmişti. Mary beni tanımaya çalışırken sessizce mırıldandım. "Ona cevap vermeli miyim?" "Hayır halledeceğim."
"Sara hafızan mı gitti Clara değil o hafif andırıyor ama değil." O da biliyordu onu. Bana dönerek "Elizya o, Elizyasın değil mi?" Sara' ya bir aydınlanma geldi. O gözleri ile beni yerken. Kafa sallamakla yetindim. Korkunu bir faydası yoktu derin bir nefes alıp vererek gözlerinin içine baktım.
"Benim hatam bu karanlık gözleri aydınlık ile karıştırdım. Elizya beni hala tanıyamamış olman üzücü." Al işte kalbimi kırdın, benzemiyor demek gözlerim umuda. Yine de anlamıyordum, tanıyamıyordum. Ben ve Mary den ses seda gelmezken. Mary sanki aydınlık gözlere takılmıştı.
"AH tanıyamaman normal kızım. Uzun zaman oldu. Hafızan silinmiş olması normal çok işkence ettiler mi size?" Sessizliğimiz devam ediyordu.
"Kafan karıştı. Baştan anlatayım Melanie ve Daniel'in kaçak küçük kızı." Mary ile hareketlerimiz, susmamız ve şaşırmalarımız bile benzer olmuştu.
"Sen Elision mısın?"
"Elizya adım." Sara'nın yanındaki yüzünü görmediğim kız kıpırdanmıştı. Yavaşça yüzüme baktı. O bendim. Ailemin küçük deneyi beni tekrardan yaratmışlardı. Ama burada ne işi vardı. O ve ben bağlantılıydık. Benimle beraber mi geldi buraya öyle ise neden bunlarla bu kadar yakın? Artık nefesim kendime yetmiyordu. Hızlı nefes alıp verirken onu nasıl yarattıkları aklımın her yerindeydi. Acı veriyordu. Onu yani bir parçamı öldürmek istedim. Bu odada ki herkesi öldürmek. En son kafamın içindekileri öldürmek. Kendime doğru harekete geçerken Sara beni hızlı hareketlerle durdurdu. Karşı koyacak bir zihnim yoktu. Küçük iki kız Mary' nin arkasına saklanmışlardı. Birkaç yerden gürültü geliyordu. Sara ve Mary pozisyon alarak bana doğru yöneldi.
"Hızlı ve net bir şekilde anlatmam gerek sana çok zamanımız yok. Birazdan saldırı altında olacağız. Elision burada annen ve baban tarafından yapıldı. Melanie'nin bana anlattığına göre küçük kızları hasta olarak doğmuştu. Yaşadığınız zaman da güvenilir bir arkadaşı olan Alexa'ya emanet edilmişsin ve oda arkadaşları ile üzerinde çeşitli şeyler denemiş." Nefesim ara ara kesilse de onu dinlemeye devam ettim söyledikleri şimdiye kadar doğruydu. "Bir şekilde iyi olmuşsun ayrıntıları çok bilmiyorum. Sen biliyor musun?" Kafamı onaylayarak salladım. "İstersen sonra anlatabilirsin? Neyse devam edeyim ailen bu kadar çabuk hastalığını atlatmandan şüphelenip seni incelemeye almışlar onlar da iyi bilim insanlarıymış. Ne yapıldığının farkına vardıktan sonra Alexa' ya hesap sormuş. İyi olman için şu an yapılacak tek şeyin o olduğuna anneni inandırmış ve haklıymış. Ama büyükler bu iyiliğin karşılığını istemişler. Alexa ne kadar karşı gelmeye çalışsada, kendisine uygulanmasını istese de Zaman çizgisi deneyi için sen ve Clara kullanıldınız. Diğer insanlar üzerinde hep başarısız olarak sonuçlanan deney sende de başarısız olmuş. Deneye sadece Clara tepki vermiş." "İkiniz de gözde haline gelseniz de hastalığın ve sende yarattıkları gücün değerleri birbirini yok etmiş." Bana karşılık Clara.
"Bunları biliyorum. Kısa kesmelisin. Acelesi olan sizsiniz."
"Merak etme altında kalkamayacağımız bir saldırı değil sadece hafif bir tartışma olacak. Mary ve senin içinde bulunduğun durumu öğrenmen için bu giriş gerekli." Göz devirerek konuştum.
"Devam et."
"Üzerine tekrar aynı deney yapılmak istenmiş. Fakat ailen tekrar hastalığın çıkmasından korkup seni ve Clarayı, Alexa sayesinde kaçırtmış. Clara zaman çizgisini kullanarak sizi buraya rastgele yolladı. Burada küçük kızım tanıştık seninle." Beni yıllardır görmediği için gelen bir hüzün vardı. Saçlarımı geriye çekip okşayacakken yanaklarımı mesafemi arttırdım. Hala onu hatırlayabilmiş değildim. Bir an hüzün suratını kapladı ve toparlandı. "Burada bizle mutlu yaşardınız. Hastalığın burada tekrar nüksedene kadar sonra ki olaylara sen de hakimsin Elision senin için yaratıldı. Senin DNA'ndan, çok şükür ki Elision ve gördüğüm kadarıyla sen bu zorlu süreci atlattınız." Bana imalı şekilde bakıyordu. Kafamı sallayarak atlattığımı belirttim. Ruhsuzlaştım. Senin DNA'ndan, senin DNA'ndan sesleri kafamın içindeydi. Dilim bir yerlerime kaçmıştı. Burayı hatırlamam demek ondandı ama bu insanları hatırlamıyordum. Sebebi belliydi onlar dışardayken ben hep fare olarak kaldım. Deney faresi. Sadece o küçüğü öldürmem gerek. Aklım bulandı.
"Onun ne zor süreci olacak o bir kaçak, Clara'yı kendi ile sürükleyen bir korkak. Söylesene onu neden bizden çaldın." Mary çocukluğunun tüm kiniyle bana sözleriyle saldırdı. Sanırım onun en yakın arkadaşıydı. Buradakilerinde umudu ve aydınlığı. Bu muamele sebebiyle göğsümde ağrı meydana gelse de gözüm yansa da çabuk toparlamalıydım. Sol yanağımda ufak bir ıslaklığa engel olamadım, sonra diğerine. Mary durumu fark etse de artık çok geçti idam duvarı hazırlanmıştı ve sesler bir an kesilmişti. Herkesin dikkati oradaydı. Aşağıdan gelen gürültüler bile susmuştu. Gül denen küçük kızın ağlama sesi dışında bir şey yoktu. Herkes durumu kabullenmişti. Elision ise hala benden korkuyordu. Ben, benden korkuyordum. Korkmalıydım. Ben küçük bana dik kat kesilirken idam direğinde hiç beklemediğim cellatlar vardı.
|
0% |