Yeni Üyelik
11.
Bölüm

SICAK KOLLAR

@yesilcadi

 

Bazı şartlar nefret ettikleriniz ile sizi ve sevdiklerinizi sınar.

 

Karanlık dışında bir şey bende var olamazdı. Onun için çektim ya her şeyi ışığı bana vermezlerdi. Bana verdikleri tek şey karanlıktı. Ben de sadece karanlığı benimsedim ve onu sevdim sadece verdikleri ile yetinmedim ben karanlık oldum.

 

Hava gitgide soğuyordu. Soğuktan nefret ederdim. Ne bünyem soğuk için elverişli ne de psikolojim el verişliydi. Beni esir almış sayılan bu ekip ise resmen normal bir havaymış gibi davranıyordu. Yaktıkları ateş çoktan sönmüştü. Mary ve Astor birbirlerine sarılıp ısınırken diğerleri normaldi. Ateşin sönmesiyle uyanmıştım. Bunlar neye güvenip bu uyumuşlardı merak uyandırıcıydı. Hani belki kaçacaktım. Hatta kalkmıştım ısınmam gerekti. Birkaç adım attıktan sonra arkamdan birinin ayağa kalktığını hissetmiştim.

 

"Yolculuk nereye?" Ebenin şeyine.

 

"Sıcak bir yere." Diyerek adımlamaya devam ettim. Gri canavar da artık peşimdeydi. Yanıma yaklaşarak kolumu tuttu. Titreyen vücuduma bakarken ona sinirli sinirli bakıyordum.

 

"Seni böyle götürmek zor olacak şok cihazı." Anlamayarak ona baktım. Tekrar kucağına alabilirdi. Benim için hava hoştu. Ne hoşu be buz gibi bir hava.

 

"Beni tekrar kollarına almayı planlıyorsan seni çarparım." Elektriklerimi gösterdim. Taşınmak istiyordum fakat yeterliydi. Bu insanlara borçlu kalamazdım. En kısa zaman da burada olup biten her şeyi öğrenip defolup gidecektim. Arkasına dönüp diğerlerinin yanına dönmüştü. Ben de peşinden gidiyordum.

 

"Çarparsın da kollarımdan pek memnundun dün." Benimle alay geçiyordu. Sinirimi bozmuş ve muzipçe sırıtıyordu.

 

"Kolların da sıkıntı yok kokun çok rahatsız edici." Sıra sırıtma sırası bendeydi. Onun önüne geçtiğimde kendini kokladığını hissederek diğerlerinin yanına çoktan varmıştık. Tek tek uyanıyorlardı. Ela'nın yarası soğuktan dolayı iyi olsa da bir hafta dayanacağını düşünmüyordum. Gri canavar da benle aynı düşünce de olsa gerek Ela'ya diğerlerinden daha çok ilgileniyordu ve onun için ne yapabileceğini tartıyordu.

 

"Ela bir hafta dayanabilir misin?" Ela kafası ile onaylasa da dayanamayacaktı. "Astor sence dayanır mı?" Astor doktor gibi bir şey olmalıydı.

 

"Zannetmiyorum." Ben dedim zaten içimden tabi. "Böyle giderse yaraları ağırlaşır ve zehirin yan etkileri baş göstermeye başlayacaktır."

 

"Zehirin hepsi çıktı. Nasıl yan etkisi çıkacak?" Bana güvenmediği belliydi.

 

"Zehir virüs gibi dağılmadığına göre çıktı fakat bu zehir normal bir zehir değil etki ettiği insanı 13 gün kendi lanetiyle sınar."

 

"Hımm, siz de daha bu zehiri çözemediniz." Bozulmuştu. Siktir ben de etkilenmiştim. Bakalım başıma neler gelecekti. Umarım içimde bulunan panzehir bunu durdururdu. Elimi cebime atıp labirentten aldığım sıvıya iyice bakmıştım. Kahverengi olması da oldukça şaşırtıcıydı.

 

"Sen onu ne zaman aldın şok cihazı?" Sana vereceğim volt gitgide artıyor canavar herif.

 

"Hı bu ışık tüpü, güçsüzken orada boş tüplerin içine zehri koydum." Bir şeyleri çözmek beni için idealdi. "Ne kötü mü yaptım?"

 

"Neyse çözebileceğini sanmıyorum." Gözlerini devirerek "şu salaklar bile çözemedi." Sam, Astor ve Mary'i işaret etmişti. Şimdi herkes birbirine her an kavgaya tutuşacak gibi bakıyorlardı. Ben ve Ela arada kalmıştık. Ela bir an dengesini kaybetmişti. Sam onu yakalamıştı. Gerilimli ortam bir anlığına geçti ama ben devam etsin isterdim.

 

"Bence çözebilirim." Elimle tüpe son bir kez daha bakıp cebime sokmuştum. "Sonuçta salak olanlar onlar ben değilim." Şu an bana sinirliydiler. Canavar dediğimle pis pis sırıtmıştı.

 

"Tartışmanın sırası değil Ela ve Elizya bir hafta dayanamaz. Bir planınız varsa hemen biri konuşsun yoksa yolumuza devam edelim." Elayı tutan Sam konulmuştu. Acaba beni kısa bir anlığına da önemsedi mi diye düşünsem de benim dondurma olarak işe yaramayacağımı düşünmüştür.

 

"Han buraya yarım gün uzaklıkta bir haftaya varmak gibi bir niyetim yok. Oradan aracı alıp yarına oraya varacağız." Han mı orada ne yapacağız. Ya da araç nasıl bir araç? Sormamalıydım sorsam da cevap vermezlerdi. En iyisi gidip görmekti.

 

Mary sanki karşı koyacakmış gibi öne atılırken Astor onu durdurmuştu. Dean ise ona dik dik bakıyordu. Onu dinleyip yola çıkmıştık. Ela ara ara dengesini kaybettiği için Sam onun yanında yürüyüp ona destek oluyordu. Bu durum Dean'nın çok hoşuna gitmese de beni gözetlemek gibi bir işi vardı. Ela rahatsız olduğu için onun görevini yerine getiriyordu. Anladığıma göre Ela'nın kaptanıydı. Diğer üç kişi ise ayrı gruptu. Peki neden Sam kurt olmasına rağmen Dean ile birlikte değildi. Beni gözetleyen adam altında kendimi elektrik ile hafif yaksam da iz çıkmaması için bir süre sonra yapmayı bırakmıştım. Donmaktan artık mecalim kalmamıştı ve yarım günün ardından hana gelmiştik. İçeriye girer girmez yüzüme çarpan sıcaklıkla mest olmuştum. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşmişti. Gülümsememi hemen bozmuştum. Çünkü yanımda gölgem gibi gezinen bir canavar vardı. Onun verdiği baskınlıktan mı yoksa yapısından mı yaptığım hareketlerden rahatsızlık duyuyordum. Sanki aklımdan geçenleri duyuyormuş gibi bana yan gözle bakıyordu. Ben de ona o gözle bakarken karşıdan yaşlı bir kadın gelmişti.

 

"O kimleri görüyorum hoş geldiniz." Hepsine bakıp tek tek sarıldı. Bana uzun zamandır kimse sarılmamıştı. Bana aslında kimse ölüm yaklaşmadan kimse sarılmazdı. İyice hepsini süzdükten sonra bana gözleri kaymıştı. "Hımm kaçak gelen kız bu mu?" Dean onu onaylamıştı.

 

"Ela yaralı onunla ilgilenir misin?" Kadın hemen Ela'ya bakıp onu inceledi kafasını öpüp birilerini çağırtıp onu götürmelerini emretmişti. "Hazır mı?"

 

"Aaa evet yeter iş iş hadi dinlenin sonra konuşuruz." Herkes onu dinleyip belli odalara giderken ateş yanan şömineye doğru yürürken "Sende boş olan odaya geçersin? "Bana anahtar uzatmıştı. Yirmi sekiz yazıyordu. Bu eski handa o kadar oda var mıydı ki? "İkinci kat soldan geç en sondaki oda." Merdivenleri çıkarken aklıma gelen soru ile durdum. Kadına tekrar baktığımda canavar ile konuşuyordu. Beni hemen fark etmişlerdi. Onlar sormadan ben sordum.

 

"Oda sıcak mı?" Ben titrerken kadın kahkaha atıyordu. Komik değildi.

 

"Benim han'ım hep sıcaktır kızım istediğin her şey burada var." Kart kadın ne olacak. "Oğlum sende git dinlen." Dean onaylayıp merdivene gelmişti. Kadın bana tekrar bana dönmüştü. "Kızım söylemeyi unuttum bu handan benim izin vermediğim kimse çıkamaz." Bana buradan kaçamazsın haberim olur diyordu. Sırf bunun için bile kaçmayı deneyecektim. Şu an ısınmam gerekti ve beni küçümseyen herkese bir gün haddini bildirecektim. Önüme dönüp merdivenleri çıktım. İkini kata geldiğim de hala arkamda canavar vardı. Arkama döndüğüm de Kafam göğsüne çarpmıştı. Boyu çok uzundu. Kafamı kaldırdım suratına baktım.

 

"Beni hala neden takip ediyorsun?" Artık bunalmış gibi konuşuyordum. Titreyerek elbette. Birden omuzlarımdan tuttu. Ne yaptığını merak ederken.

 

"Önce bir sabit dur." Sanki sorumluları kendileri değilmiş gibi "Seni takip etmeye meraklı değilim odam burası." Yirmi yedi numaralı odaydı yani benim karşı odamdı. Ellerini benden ittirerek göz devirip odamın kapısından içeri girdim. Ben girene kadar beklemişti. Girdikten birkaç saniye sonra diğer odanın kapı sesi gelmişti. Oda sıcaktı. Yatağa girip kendimi yorganla iyice sardım. Titremem hemen geçmeliydi. Bu soğuk beni bile hasta ederdi. Onlar nasıl etkilenmediğini de öğrenmeliydim.

 

"Neler yaşayacağız dersin."

 

"Bu konu hakkında konuşmayacağım Elizya. Kendine artık çeki düzen ver."

 

"Tamam anladık bana sinirlisin. Biliyorsun bende ki tek ışık sensin." Sessiz konuşuyordum. Gerçi normal konuşsam da anlamazlardı.

 

"Işık olmaya ne dersin?" Güldüm. "Gülme ciddiyim." Sessiz olmalıydı biraz yoksa duyacaklardı.

 

"Işıklar ben de sönmeye mahkumdur. Bilmiyormuş gibi konuşma." Karanlık dışında bir şey bende var olamazdı. Onun için çektim ya her şeyi ışığı bana vermezlerdi. Bana verdikleri tek şey karanlıktı. Ben de sadece karanlığı benimsedim ve onu sevdim sadece verdikleri ile yetinmedim ben karanlık oldum.

 

"Işık olarak görüyordun beni." Herkes görüyordu.

 

"Evet sevdiğim tek ışığı da söndürmeye çalışıyorum o yüzden kırgınsın ya bana." Sustu benim kim olduğumu ondan başkası bilemezdi. O artık bendim. İçimdeki ufacık ışıktı. Onu yok etmeden benden kurtulmalıydı.

 

Yatağım da dönüp dolaşırken ses gelmediği için uyumuştum. Biraz güç toplamalıydım. Ne zaman ne olacağı belli olmazdı.

 

Biri ben uyurken odama girip geri çıkmıştı. Çıktığından tam emin olduktan sonra baş ucumda ki yemek tepsisi ile bakıştım. Yemek bırakıp gitmişlerdi. Aşağıdan garip sesler geliyordu. Ağzıma birkaç bir şeyi hızlıca götürüp ne olur ne olmaz diye merdivenlerden temkinli iniyordum. Gizlice baktığımda herkesin hep beraber oturup yemek yediğini görmüştüm. Garip sesler de çatal bıçak sesleriydi. Beni yanlarında yemek yemeye bile değer görmemişlerdi. Bir aile tablosu gibiydiler. Gülümsedim zaten aileden değildim. Merdivenleri tekrar çıkacakken birinin bana baktığını hissetsem de önüme dönüp gülümsememi durdurup odama tekrar geçip yemeğin başına oturmuştum. Kırılmıştım. Elbette duygularım vardı. Yemeği biraz öte itekledim.

 

"Bence yemelisin güç toplaman gerek. Kimseyi takma." Haklıydı. Yemeye başladım. Yedikten sonra duş alıp uyudum. Biri tekrar uykum da gelse de oralı olmadım. Biraz uzun başımda beklerken hiç çaktırmadım sadece gitmesini bekledim. Kokusundan bu kişinin canavar olduğunu anlamıştım. Kimsesizlikle yorgana sarılı bir şekilde uyumaya devam ettim.

 

Kapı birden hızlıca açıldı." Uyan." Canavardı. Camdan dışarı baktığımda hala geceydi. "Kalk hadi gidiyoruz."

 

"Ne oldu hani sabah gidecektik." Ağzımı kapayıp yorgandan çıktığım an beni koluyla beni hemen çekerek kendine yasladı. Odadan sessiz bir şekilde çıkarken diğer herkesi de uyandırmıştı. En alt katın olduğu katın bir altında garaj gibi bir yerde toplanmıştık. Yaşlı kadın da oradaydı. Ne olduğunu anlamamıştım. Uykum hemen açılmıştı fakat uykulu taklidi yapıyordum. Bir savunma mekanizmasıydı.

 

"Onlar burada." Kimler?

 

"Nasıl buldular bizi hemen?" Kıvırcık canavara cevap vermişti. Kimden bahsediyorlar.

 

"Aralarında iz hakkında uzman olabilir ya da bir hain." Üstüm de bir an özleri görsem de ne olduğunu anlamamıştım.

 

"O değil." Canavardı.

 

"Haklısın burayı tanımıyor bile." Evet Kıvırcık tanımıyorum burayı aferin sana.

 

"Er ya da geç ortaya çıkar hemen çıkmamız lazım." Arabayı göstermişti. Çok eski model bir arabaydı. Hangi tarihli olduğuna baktım fakat bulamadım benim zamanımdan geri de olduğu belliydi. Araba ben külüstürüm diye bağırıyordu.

 

"Özür dilerim oğlum bilirsin ben tarafsızım buraya herkes girebilir." Yaşlı karı onları içeri mi almıştı. Buna rağmen kimse bir şey demiyordu.

 

"Kimler geldi?" Tek ben bilmiyordum.

 

"Mizonlar. Şu seni almaya çalışanlar." Şu maskeliler demek peki bu bunak nasıl izin vermişti.

 

"Neden bu bunak onlara izin verdi ki?" Herkes sinirliydi. Bunağa laf bile getirmiyorlardı. O bunak ise gülmüştü. Her kelimeme de gül koca karı. "Hem onlardan güçsüz müsünüz?" Tepkilerini merak ettim. Bakalım kaçtığımız şey bu canavarlardan ne kadar iyiydi.

 

"Savaş için zamanımız yok. Sayıca bizden üstünler halletmek uzun sürer ve Ela hasta Astorun da pek bir cephanesi kalmadı." Sayı üstünlüğü onlar da olmasına rağmen halledebileceğini düşünmek ya çok egodandı ya da gerçekten halledebilirdi. Canavar ben güçlüyüm diye bağırıyordu elbette hal ederdi. Onlar ile karşılaştığımdan farklı güçlere sahip insanlar da vardı o zaman yoksa normal insan olsaydı maskelileri yendiğimiz an gibi hemen biterdi. "Elizya'yı da görmemeleri gerek gidiyoruz hemen."

 

Aracı hazırlamak ile uğraşıyordu. Çalıştırmaya uğraşıyordu. Çalıştığında geç olmuştu. Çünkü maskeli adamlar vardı. Savaşa girmişlerdi. Yaşlı bunağa kimsenin dokunmaması ise şaşırtıcıydı. Önemli biri olmalıydı. Ela hemen kolumdan çekip beni arabanın arkasına çekmişti. Kendisi kalkacakken kolundan durdurdum hala güçsüzdü.

 

"Sen bekle onlar halledebilir." Beni gören biri ise diğerlerine kız burada diye bağırmıştı. Artık herkesin hedefiydim fakat bana gelmelerini engel olan dört insan da vardı. Yukarıdan merdivenlerden maskesiz birkaç kişi gelmişti. Astorun siktir dediğini duydum. Demek ki tehlikelilerdi. Gelenlerden biri hemen kahkaha atmıştı. Herkes de kahkaha atıyordu.

 

"Sizi burada iş birliği yaparken görmek gözlerimi yaşarttı." Valla bende şaşkınım. Gözleri bana dönerken Dean ne ara önüme gelmişti. "Kızı bize verin. Merak etmeyin şimdilik yaşayacak." Şimdilik mi? Beni neden istiyor bu herif.

 

"Sen kıza dokununca yaşayacağını düşünüyorsun yani?" Canavar buz gibiydi. Adamların hepsinin ondan korktuğunun farkındaydım. Adam hariç. Yaşlı kadın tekrar görünmüştü fakat kafasına silah dayanmış bir şekilde. Silahsız canavar ekibiyse sinirliydi. "Sen ve piçliklerin ona zarar vermeyeceğini biliyorsun." Adam kadını ellerinden öperek tekrar bize döndü.

 

"Normal de ona dokunmam fakat emir gereği öldürebilirim." Kadına dönüp üzgün olan bir şekilde "Üzgünüm." Kadın değerliydi ama ben neden daha değerliydim.

 

"Neden beni istiyorsun?" Bir adım öne çıkmıştım.

 

"Seni bekleyen biri var Pearlcık. "Hangi pearlı bekledikleri açıkça belliydi. Clara. "Clara ile değil Elision ile tanışmak isteyen biri var." Şaşkındım beni bekleyen biri iyi niyetli olamazdı. Bu adamdan hemen kaçmalıydım. İlk fırsatta buradan çıkmalıydım. "Mamaya zarar vermemi istemiyorsanız kızı bana verin. Ya da sonuçlarına katlanın." Kadını diz çöktürmüşlerdi. Hepsi beni vermeyi kabul edecekti.

 

"Kız ile beraber bende geleceğim." Canavarın yanında her zaman söz hakkı onundu. Kıvırcık bile onaylıyordu.

 

"O kadar aptal değilim. Kız tek gelecek. Senin bizi katletmen için seni almak mı imkansız?" Ondan o da korkuyordu. Canavar düşmana bile baskındı. Adım attığı an hepsi ellerinde silahları kavramıştı. Bir silah sesi patlamıştı Handan kadının yanında tutsak olan birini vurmuşlardı.

 

"Yaklaşmaya devam edersen mama da ölür." Durmuştu.

 

"Kızı vereceğiz." Astor itiydi. Mary kafa sallasa da "Mama elinde onunda maması olmasına rağmen öldürecek kadar gözü dönmüş. Mary uzun bir soluk vermişti. Onaylamıştı. Hepsi birbirine bakarken son olarak bana bakan canavar tekrar önüne dönmüştü. Kabullenmiş gibilerdi. Sofraya bile çağırmadıkları biri neden önemli olsun. Haklılardı. Canavar gelip kolumdan tutmuştu.

 

"Siz araca binin." Kafasıyla aracı işaret etmişti. "Ela'yı yetiştirmeye odaklanın ben üsse geri döneceğim." İşte o an. Kızı vereceğiz." Mary sinirli bir şekilde arabaya binmişti. Beklediğim gibi gerçekleşince Garajdan araba ayrılmıştı kaçmamam için ise beni sıkıca tutuyordu. Garaj kapanınca "Mama'yı ver."

 

"Tek zeki sen değilsin Dean, Kızı ilk bana vereceksin ben uzaklaşınca Mamayı serbest bırakacaklar."

 

"Mamayı öldürmeyeceğini nereden bileceğim."

 

"Kız almazsam ölür. Mamayı hala seviyorum ama görev ve düşünceler her şeyden üstündür." Dean beni bıraktıktan sonra maskeliler kolumu sıkıca kavramıştı. Ellerinden kurtulmaya çalışmadım bile ben kaçmaya çalışırsam buradan sağ çıkmazdım herkes düşmandı. Tek başınaydım. Yaşlı karıyı bırakıp diğer adamlara emanet ederken koca bilmiş bir gülümseme ile bakmıştım. Beni bekleyen adam koluma girip beni çıkışa yönlendirirken

 

"Bu yaptığının bedelini hepinize ödeteceğim." Bu havadan daha soğuk bir sesti. Koluma giren adam yerinde bir an mıhlanmıştı. Sonra kaçar adımlarla beni çıkarıp askeri araç benzeri bir araca yerleştirip tek kolumu kelepçelemişlerdi.

 

"Önlem için." Ses çıkarmamıştım. Buradan uzaklaşınca her türlü şeyi uygulayacaktım. Ya da başarısız olup benimle tanımak isteyen kişi ile tanışıp sonra onun oyuncağı olacaktım.

 

Araba ilerlemeye devam etti. Baya uzaklaşmıştık. Gün doğmuş üzerine baya zaman geçmişti. Yaşlı karı kurtulmuştur. Ben ise yine esirdim fakat farklı kişi de. Tekrar donmaya başlarken karşımdaki adam ceket uzatmıştı. Kafamla kelepçeleri gösterdim gülümseyip ceketi üstüme örtmüştü.

 

"Adım Risbon, Seninle tanışmayı bende bekliyordum." Beni o da mı tanıyordu.

 

"Beni nereden tanıyorsun?"

 

"Tanımıyorum ama seni tanıyan biri beni sana hayran bıraktı." Kim bana hayran olurdu ki. Gülmüştüm.

 

"Bana hayran olmak mı? Merak ettim beni tanıyan kişiyi?"

 

"Merak etme sonunda kavuşacaksın." Kavuşmak isteyen kim?

 

"Ben tanıyor muyum?"

 

"Hayır şimdilik." Bilmece gibi konuşuyordu.

 

"Gidince öğreneceksin işte Elizya." "Tamam be sustum." Adam yine herkesin bana baktığı gibi bakıyordu.

 

"Kimlw konuştun?"

 

"Kendimle." Deli gibi bana bakması ayrı ironikti hani bana hayrandı.

 

Sıkılıp gözlerimi kapadım o da susmuştu. En azında uyuyayım biraz belki gittiğim yerde uyuyamazdım beni yine fare yaparlardı belki, deney faresi. Uyumaya başladım. Gün artık batmak üzereydi. Tam uyumak üzereyken bir çığlık yükselmişti. Hızlıca arabadakiler dahil bende arkaya bakmıştı arkamızdaki araç paramparça olmuştu. Ve herkes yerde yatıyordu. Etrafı gözlerim ile tarasam da kimse yoktu. Ellerim refleks olarak elektrik çıkartırken Risbon silah kullanmak yerine elleri pençelere dönmüştü kurt pençesi de olsa tam dönüşmemişti veya dönüşemiyordu. Arabanın üzerine bir şey atlamasıyla sarsılmıştık araç başka yere doğru giderken şoförü çığlık çığlığa yerinden çekilmişti. Hızına yetişememiştim. Araba dengesini kaybedip ağaca çarparken kafam ön koltuğa çarpmıştı. Araba da sadece ben ve Risbon kalmıştık o da kendisi çıkınca ben tek kalmıştım. Buradan kurtulmam gerekti dışarda ki her neyse çok güçlüydü. Tüm gücümle kelepçelerden kurtulmaya çalışırken demir tırnaklarımı büyük bir acıyla çıkarmıştım pençelere benzeyen tek elimle kelepçeyi kırmaya çalıştım olmuyordu. Elektrik ile kelepçeye büyük voltaj vermiştim. Yanana kadar vermiştim metal hafif kırmızıya dönerken diğer elimle onu kırarak arabadan gizlice çıktım. Çoktan gökyüzü benim rengim olmuştu. İlk araba paramparça olmuştu. Benim olduğum araç çarpmıştı, üçüncü araç da bize biraz uzakta durmuştu. Bir kavga vardı bunu fırsat bilerek kaçacakken Risbon arkamdan bağırmıştı.

 

"Elision çabuk arabaya bin. Sana zarar vermek istemem. Ona doğru uçan ağaçtan son anda yırtmıştı.

 

"Embesil nah zarar verirsin. Beni bulursan tekrar konuşuruz" Tekrar görecekmişim gibi hissetsem de bu soğuk da var gücümle koştum. Çığlıklar hala arkamdaydı. Sesler yavaş yavaş kesiliyordu. Kesilince başka birinin bana doğru koştuğunu hissettim. Risbon olduğunu sanmıyordum. Koşmaya devam ettim. İyice yaklaşıyordu hem de çok hızlıca kaçmanın bir anlamı yoktu. Savunmaya geçip gelen şeyi bekledim. Tüm vücudum elektrik kaplıydı tek pençe ile bana gelen şeyi kızartmaya çevirmek için hazırdım.

 

Hazırdım, hazırdım fakat kimse gelmedi. Ne olmuştu. Biraz daha volt arttırmaya devam edersem orman ile birlikten ben de yanardım. Birkaç ağaç mahvolmaya bile başlamıştı. Durdurmaya kalkmadım o şey bana görünene kadar ormanın yansa da beni için fark etmezdi ateşler çıkmaya ve yavaştan her yer alev almaya başlarken alevlere baktım. Isınmıştım. Sanırım orman ile beraber yanacaktım. Gülümsedim. En azından benle birlikte o şey de yanardı. Arkamdan gelen sesle oraya dönerken döndüğüm an pençeler beni yanmasına rağmen tutmuştu. Kafamı kaldırıp ona baktığımda Gri canavarı gördüm. Demek çığlık attıran sendin. Ondan korkup kaçtı belki de çığlık attıran. O da benle beraber yanarken ve çarpılırken, çarpılmayı umursamayıp beni kollarına alıp ateşten çıkarmıştı. Kesmiştim artık elektriği bana dayanabiliyordu. Gücümün hepsini bana dayanabilen biri için kullanmak beni savunmasız bırakacaktı. Alevlere bakarken yine bana bakıyordu. Sınırına gelmiş gibiydi fakat hala güçlüydü. Burnundan kan geliyordu. Çarpıldı sonuçta o kadar da olsun hala hareket edebiliyordu bir hamleyle kafamı bile koparabilirdi. Alevlerden uzaklaşırken alevlerin çok büyümediğine şahit oldum. Havanın soğukluğu alevleri bile buharlaştırıyordu. Bugün dünden daha soğuk gibiydi peki bugün hangi gündü. Perşembe gecesiydi soğuk vakitler olmalıydı. Yarın hava yavaş yavaş düzelecekti. Soğuk kelimesi beni üşütmeye yeterliydi. Tam uzaklaşınca beni indirdi. Sarsılmıştı. Hala pençe olan elimle boynuna dayamıştım.

 

"Esirini bırakmaya gönlün el vermedi herhalde." Elimi hızlı bir hamle ile nakavt ederken sıkı sıkı tutarak yerinde doğruldu.

 

"Aynen öyle." Elimi sertçe elinden kurtarıp pençelerimi acı ile yerine ge

Loading...
0%