Yeni Üyelik
3.
Bölüm

TANIDIK UZAK SOKAKLAR

@yesilcadi

Kıvırcık benim geldiğim yer hakkında bilgi almak istese de eline koz veremezdim. Sadece herkesin bildiği günlük haberlerden bahsettim. İsyanlar, deneyler ve teknolojiden bahsetmeme rağmen aklına birkaç fikir geldiği belliydi. Ufaktan bilgi olarak deneyler ve teknolojiden bahsetti. Bahsettiği bilgiler benim hayatımın prototiplerini andırmıştı her şeyin başlangıcını.

 

Sorgusuna verdiğim cevaplar amirlerinden gizli iş yaptığına değmemişti. Güç üstünlüğü şimdilik onda olmasına rağmen bundan faydalanarak bana tekniklerini göstermekten geri kalmıştı. Tahmin ettiğim gibi yeteneği var mıydı? Bana işkence etmemesi amirlerinin bu durumdan haberdar olacağı anlamına geliyordu. Tabi merhametlide olabilirdi. Merhametli değilse balıklar (amirler) sandığımdan daha büyüktü. Onların denizinde yüzebilir miydim? Nerede olduğuma dair birkaç fikir oluşsa da emin olmak için denizlerinde yüzmeli, onlara eşlik etmeli gerekirse kendimden ödün vermeliydim. Yaşamak için dünyada çok fedalarım ödünlerim oldu nasıl bir durumda olduğumu bilmeden boğulmamalıydım.

 

Denizleri beni korkutmaya iten hisler barındırıyordu. Geçirdiğim zaman dilimi, buraya gelişimin gizemi, rüyada olduğumu zannettiğim tanıdık sokak, geldiğimden beri olan insanı karanlığa umutsuzluğa gömen hava, bu kıvırcığın yaydığı merak, acı ve kin dolu enerjinin bende uyandırdığı his, korku. Korku şimdiden bana baskınlık kuracak kadar karanlık pislik doluydu. Bana kendimi anlatıyordu. Burası benle eşdeğerdi bir nevi bana benzeyen bir yaşam alanı, yuva.

 

Benim sorgumdan sonra beni nasıl bulduğu hakkında soru yönelttim. Anlattığına göre birden normal Circus (latince de eğlence için toplanma alanı) adı verilen meydanda belirmiştim. Herkesi tanıdığından dolayı direk peşime takılmıştı. Atladığımı gördükten sonra şaşkına uğrayıp hemen yere kapaklandığım yerde durumumu kontrol ederek yardım etmişti. Hayati tehlikem olduğunu zannederek amirlerine haber etmeye gidecekken uyandığımı kıpırdanmamdan anlayıp çabucak iyi olmama anlam veremediği için beni üsttekilerden önce kendisi sorgulamak istemişti. Aramızda çıkan arbede ile merakı yarım kalmıştı. Ona atik bir şekilde saldırmam sapsağlam olmamın kanıtıydı. Bana bunu nasıl yaptığımı sordu. Binanın katının yüksek olmadığını ve esnek bir insan olduğumu söylesem de o da bende ki farklılığın farkındaydı. Bu kısıma merak duysa da ayrıntıya girmesi kendisinin de farklı olduğunu ele verecekti. Ne yazık ki ikimiz de bu konuda birbirimizi ele vermiştik. Artık ne gibi işlevimiz olduğunu sadece saklayacaktık. En azından yetenekli oldukları tezim doğruydu. Tezlerim eşittir hislerimdi.

 

Kendisi hakkında bilgi vermeden ayrıntısız düz bir soğukkanlılıkla anlatması onun sadece aptal bir meraklı olduğu tezlerimden birini de çürütmüştü. Normal bir insanı tamamıyla kandırabilirdi. Beni tesadüfen gördüğünü düşünmüyordum. Hemen orada yakama yapışmaması ayrı bir olaydı amacı neydi ki? Kim bilir bu denizin ne gibi sorunları vardı?

 

İkimizde bir insandan alınabilecek en az verimi almıştık. Elimiz bomboş sessiz sedasız oturuyorduk. Benden umudu kestiği için götürmek üzere hazırlanıyordu.

 

"Götürmeye karar verdiğine göre bunlara gerek kalmadı." İpleri alıp önüne attım baştan beri çözdüğümü anlamasına rağmen buna göz yumdu. Kendine güveni her yerinden belliydi.

 

"Beni bugün birçok kez şaşırttın artık şaşmıyorum. Şu montu al dışarısı birazdan buzul çağını andıracak." Tabi ki şaşılacak insanım. Bir dakika ne buzul çağı mı?

 

"Buzul çağı derken? Geldiğimde hava normaldi. Hava düzelince gidelim. Merak etme geleceğim ne olup bittiğini ve nerde olduğumu öğrenemem gerek."

 

"Bugün çarşamba." Suratına anlamsızca baktım.

 

"Ciddi misin duvarların ötesinin bile haberi vardır hava durumundan." Salak kız sanki burayı biliyorum da duvarların ötesi mi kaldı.

 

"Duvarlardan kastın? Sana uyandığımda kendimi burada bulduğumu anlattım. Rüya olayına inanmasan da ki artık bende inanmıyorum gerçekten duvarlar hakkında bir bilgim yok." Bilgisizliğim veya salaklığım daha uygun olur ikimizi de kendimize göre somurtmuştu.

 

"Of ya umarım benle dalga geçiyorsundur. Yoksa işim yaş." Gülerek cevap verdim.

 

"Ne oldu ki kedi merakın faka mı bastı. Ceza mı verirler yoksa?" Hoşnutsuz suratı ile kahkahalarıma engel olamadım. Devam ettim.

 

"Gülmeye devam edersen gezme şansını kaybedeceksin. Sana götürmeden burayı tanıtacaktım."

 

"Ciddi misin? Tamam sustum. Neden ya kaçarsam?"

 

"Bulunursun."

 

"Bu yine de beni neden gezdirdiğini açıklamaz."

 

"Düşmanlar bile yaşayacaklarından önce küçük merhameti hak eder." Soğuk ve güç bastıran bir ses tonu beni ürküttü. Ürkütülmek beni hep eğlenceye çeker. Eğlencenin kokusu şimdiden burnumda şu an deney de bile olsam gam yemem.

 

"Son dileğimi verecek kadar merhamet mi?"

 

"Küçüklük hikayesi doğruysa son kez sansın varsa bile görmen gerek diye düşündüm nasıl bir niyetin olduğu er geç ortaya çıkacak."

 

"Doğru küçüklüğüm." Yavaş yavaş sesim soldu. Gezdikten sonra ne işkenceler göreceğim kim bilir?

 

En iyisi anın tadını çıkarmak. "Seni izliyorum kıvırcık. Ölmeden önceki son dilek hakkım." Derken sırıtarak göz kırptım.

 

"Mary, adım Mary." İlk samimi anımızdı.

 

"Elizya." El sıkışarak tanışma şerefine nail olduk.

 

"Bu arada çarşamba ve buzul çağ olayı ne? Anlatmadan bir yere gelmem zorluk çıkarmayalım boşu boşuna."

 

"Gezdirmem." Ciddi olduğumu anlayıp devam etti. "Burada haftanın üç günü eksilen sıcaklık olur. Duvarların ötesine yapılan bir darbe sonucu burayı yok etmeme karşılığında atalarımız işkence olarak buzul soğuklarını ve daha birçok ambargoyu kabul etmiş. Çarşamba sıfır derece ile başlar gün içinde eksi ona kadar düşer. Perşembe eksi ondan eksi yirmilere geçer son gün Cuma da ise yavaş yavaş gün sonuna kadar normale döner. Başka ayrıntı yok." Kafamı sallayarak kabul ettim. Darbeyi geçtim bulunduğum mahalle bile kocamandı bunu buzullara dönüştürecek ne gibi bir teknoloji vardı? Diğer ambargolardan söz etmedi bile. Sormadım çünkü boşa çaba olurdu ketum bir yapıya sahipti Mary. Bilgi vermemek için ne kadar soğuk bir kişiliğe büründüğü ortadaydı. Yine atalar her yerde halkını ve inanları yok saymıştı. Her zaman böyle olurdu. Birilerinin cefasını hep yeni nesiller çeker. Ataları mı demeliydim.

 

Bana tanıdık sokakları anlatıyordu bir o kadar yakın bir o kadar uzaktı burası. Neden yakın olduğu tam bir muammaydı. İşim burada bunu çözmekti. Sadece tanıdık yerleri gezdirmesine izin vermeyerek birkaç yer daha gözlemlemiş oldum. Kocaman bir şehirdi. Bu şehri donduracak bir güç korkunçtu. Korkunç olan tek şey o değildi. Deniz diye adlandırdığım bu yerdi. Korkutucu bir denizdi burası hazineliğini efsaneliğini kaybeden karanlığa hapsolan petrol ve çöp dolu olan bir bataklık. Genel tanım bu olmalıydı.

 

Mary'i aç olduğuma ikna edip büyük çarşı gibi bir alana geldik. Asla kaçmayacaktım. Yemek yedikten sonra ben kalkarken oda ödeme yapıyordu. Etrafı incelemeye koyulur gibi yaparken yan tarafta ki ufak altından demir takılara, oklardan silahlara kadar var olan dükkan'ın önünde durdum bana bakarak orda beklememi işaretledi Mary. Göz devirerek kafamla onayladım onu. Tabi ki amacım gözden kaybolup etrafı incelemeye koyulmak değildi, tamam öyleydi. Onların yuvasıydı zaten eninde sonunda beni bulurlardı.

 

Fırsat elime geçti o bakmadan yan sokaklara doğru ilerledim. Bir gözüm ondaydı. Gözlerim ondaki bilekliğin parlamasına takıldı. Sinyal benzeri bir cihaz olduğu kesindi. Onun da gözleri ona kaydı hafif bir telaş belirtisi gösterdi. Kendini çabucak toplayarak beni aradı gözleri uzaklaşmakta olduğumu anladığında bu sefer gözlerini deviren taraf oydu. Bana doğru yönelirken arkamdan biri çarparak "dikkat et" diyen bir ses duydum arkamı döndüğümde sokaklarda sadece iri bir karartı gördüm. Saniyeler içinde sokakta kaybolan bir karartı. Arkasından ilerleyecekken elimi krıbaçımsı bir aletle yakalanmıştı. Kafamı o yana çevirdiğimde maskeli bir insan topluluğu bana odaklanmıştı. Mary de sonunda yanıma gelmişti. Elime odaklanarak kırbaçımsı halatı bir çırpıda iki parçaya ayırdı. Güçlüydü. Kırbacı hala tutan maskeli adamdan yararlanarak kopan halat ile adamı kendime doğru çektim. Böyle bir hareket beklememiş olacak ki dengesini kaybedip dizlerinin üstüne düştü. Mary silah olan dükkan'dan bıçak alıp birine isabet ettirmişti. Biri gitti kaldı üç. Diğer ikisi çoktan yanımızda bitmişlerdi. Dizinin üstüne düşen de ayağa silkelenerek ayağa kalkıyordu. Mary kendisine yakın olan maskeliye tekmeyi savurmuştu. Bacağındaki kemere bağlı olan bıçakla karşısındakini etkisiz hale getirdi. Sıra onun için iri yarı adamdaydı. Mary yetenekliydi şu an ona para yatırabilirdim. "Mary'e on sidar yatırdım." "Adam iri yarı görmüyor musun?" "Kıvırcık yetenekli ama"

 

"Kıvırcık değil Mary! Hem sen kiminle konuşuyorsun bir el atsan iyi olur." Kıvırcığa doğru ilerlerken "Kendimle, lütfen dersen bir el atarım."

 

Kırbaçlı herif sol omzuma kırbaç salladı. Acı içinde yine ona döndüm. Kırbacı tekrar sallayacakken Mary ile birbirini hırpalayan adama doğru koştum. Kıl payı kurtuldum bundan fakat sol omzum acıyordu. Kıvırcık sol yumruğunu iri adama indirse de adam hala yerindeydi. Arkalarına geldim kırbaçlı herif arkadaşına vurmak istemiyorsa kırbacı askıya alıp yanıma gelmeliydi. İri adam bana arkasını dönükken arkasından hafif sıçrayarak iki elim ile yaptığım yumruğu ensesine geçirdim. Kafası önüne doğru düşerken Mary dizi ile kafasına darbe vurdu. Artık halledebilirdi. Kırbaçlıya döndüm. Sinirli hali kırbacı sıkan kolunun damarlarından belliydi. Tekrar sallayacaktı kırbaçı, arkamdaki arkadaşını düşünmeden ve salladı. Sol omzuma tekrar isabet ettirdi arkadaki arkadaşı da sırtında acıyla yere yığılırken Mary son hamleyi de yapmış olmalı ki adamın yere devrilen sesi yankılandı. Kavga sırasında herkesin saklanmasını beklesem de hepsi oradaydı. Mary'nin arkasında olduklarını bildiğim bir edayla. Kırbaçlı artık tek başınaydı burada ise koca bir mahalle en kısa zamanda kaçmaya yeltenecekti. İzin veremezdim. Sol omzum izin vermeyecekti. Kırbaç mesafesini azalttık artık onu sallaması zorlaşacaktı. Onun arkasında ki ufak bir çocuk adamın ayağının önüne ayağını kurarak onu itekledi. Adam öne doğru sendeledi. Sendelemesi işimize gelirken kırbacın kopan ucunu tekrar tutup yavaş yavaş ipi tutarak ona doğru yaklaştım. Halatı kendime doğru çekip karnına bir tekme attım. Pes etmedi tekrar kendini toparlanmasına izin verdim. Toparlanınca "Kıvırcık hallet şunu" diyerek halatı tekrar çektim. Adam biz doğru düşerken Mary sağlam bir sol ayağı adamın kafasına geçirdi. Sol omuz faciası yere yığıldı. Mary kolumdan tuttu ve beni de peşinden sürükleyerek koşuşturmaya başladık.

 

"Kıvırcık deme diyorum."

 

"Adam bence öldü." "Hımm hayır ölmedi. Bak iddiamız yarım kaldı. Kıvırcığa on sidar yatırıyordum." "Geçti artık."

 

"Sen kimle konuşuyorsun ve kıvırcık deme."

 

"Kendimle konuşuyorum KIVIRCIK." Kıvırcığı bastırarak ve uzatarak dile getirdim. Kafama bir tane şaplak yedim.

 

"Deli olduğun belli kendinle iddiaya giriyorsun, ya doğruyu söyle gerçekten çekiyorsun değil mi ben de isterim. İyi kafa yapıyormuş."

 

"Iyk lafımı bana mı çarptın sen şimdi hem ne vuruyorsun ya halla halla."

 

"Kaçıyordun orda görmedim, unuttum sanma."

 

"Kıvırcık dediğim için yapmadın yani. İyi iyi bir an bozuldun sandım kıvırcığa." Bir tane daha şaplak yedim. "Ama ayıp oluyor."

 

"Bozuldum, deme ayıp falan olmasın."

 

"İyi demem nereye gidiyoruz. Kolundaki bileklikte sinyal veriyor." Bileğini kapadı. Az önce ki tatlı hali gitti. Ne tatlı mı? Kendine gel Elizya. O şekil olması daha iyi olur tabi.

 

"Aferin yola geliyorsun. Artık seni teslim etmem gerek Mizonların senden haberi var birşey falan sorma lütfen hemen gitmeliyiz." Sesimi çıkarmadım.

 

Uyandığım ilk sokağın karşısına geçtik. Karanlık çökmüş sokak kara değil mecazen bir karanlık baskınlık vardı. Karanlığın gölgesi gibi bir sokaktı. O gölgeye vardığımızda rahatlayarak derin bir nefes verdi Mary. Kolumu bıraktı.

 

"Burası güvenli bölge. Giriş için bekleyelim."

 

"Bu gölgeli sokak mı güvenli? Kırbaçlı yavşak daha güvenli sanki. Hem Mizonlar da ne mason gibi mi?"

 

"Küfür etme be, sana anlatırlar ne olduğunu, Mason ne?"

 

"Ne ne anlatırlar sana Marul kafa." ağızımı yayarak konuştum.

 

"Marul kafa mı seni varya." Üstüme doğru yürüdü. Ben geri doğru gittim. O geldi ben geri gittim. Ta ki arkamda biri birden belirene kadar ne bu böyle herkes arkamda bitiyor ya göt sevdalıları.

 

 

Yorumlarınızı bekliyorum.

 

Loading...
0%