@yesilcadi
|
Bir hafta bunlarla yolculuk fikri yapmak çok cazip gelmişti. Üslerini görmeden onları tanıyacak zaman bulurdum. Çünkü varacağımız yerde bana ne yapacakları belli değildi. Aslında kaçsam mı diye düşünüyorum. Peşimde başkaları da var. Ne yapmalıyım ona danışmam gerek az önce ki beyin sarsıntısını hak ettim. Bir saat kadar yürüyorduk ben değil ben adamın koynunda uyku numarası yapıyordum. Yoruldum. "Bence uyumuyorsun baştan beri." Cevap vermedim bu adam hamlelerimi mi okuyor yoksa rol mu kesiyor. İyice beni kendine yaklaştırdı. Siktir ne yapacak o. Çaktırma rol kesiyor. Çenesinin çenem sürtündüğünü hissettim. Gözlerimi yine de açmadım. "Biraz daha mı yukarı çıksam." Tekrar siktir. Buraya kadar gözlerimi hızlıca açtım. Gıcık bir sırıtışla beni izliyordu. Hemen toparlayıp normal haline döndü. "Ha şöyle şok cihazı. Artık yürüyebilirsin değil mi?" Kafamı iki yana doğru hayır anlamında salladım. Gözlerimi hüzünlü bir şekilde ona bakıyordu. Yürüyebilirdim. Benim için bu işi görecek biri varsa dibine kadar neden kullanmıyorum. "Bence artık iyi onun nasıl çabuk toparladığına şahidim." Marul ben senin kafana ya. "Hayır o farklı bu farklı zehirlediniz beni." Yavaşça yere eğilirken nazik davranacağını zannettim ama yanıldım totomun üstüne sert bir şekilde düştüm. "Bence de artık yürüyebilir." Bana dönüp "bana cevap vermedin YİNE." Ne yani vermek zorunda değilim ki. Kafamı öne eğip elimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. Timsah gözyaşları. Yanlarında tanımadığım erkek yaklaşarak kaldıracakken Gıcık canavar onu durdurdu. "Hayır Sam. Her ağlayan için bir şey yapamayız." İnanmasaydı daha az koyardı. Sesimi yükseltip daha çok ağlamaya başladım. "Ağlamama izin veriyorlar." "Zaten ağlamıyorsun." Gözyaşlarımı silip göz devirerek ayağa kalktım. Hepsi şaşkınca bana bakıyordu. "Ruh hastası bu kız galiba." Sen sus engerek yılanı velet. Ona iğrenç gözlerle baktım. "Onun kasları yoruldu tabi senin beni daha iyi kaldıracağına eminim." Artık iğrenç gözler ile bakmıyordum. Hoşuna gitmiş gibiydi. Mary hariç hep o mu beni kızdıracak. Astor gururlu bir şekilde Dean' bakarken Dean ruhsuzca bize bakıyordu. Benden daha çok mu ruhsuzsun Gri Tüylü Kurt Canavarı. Bu adama düzgün bir lakap bulmalıyım. Mary gözlerini sinirle sevgilisine çevirip "Taşımak istiyorsun herhalde." İkisi arasında kaos çıkacak en sevdiğim. Ayrılmasalar bari bu kötü olurdu. Aman banane. "Kimse kimseyi taşımıyor. Sen Elizya bizi yavaşlatma artık. Yürüyebilirsin. Sizin de duygularınıza sokayım." Duymamış gibi kulağımı kapadım. Beni deli sanıyor olabilirler. Burası iyice soğudu. "AA bir dakika bana şok cihazı demedin. Taşınmak istemiyorum bu Astora çok güvenemedim. Senin gibi kasları yok. "Hafifçe kafasını sırıtarak önüne döndüğünü gördüm. "Hadi geceye kalmadan sınırı geçmeliyiz." Yola devam ettik hepsinin gözü üzerimdeydi. Yanımdaki canavar çok hızlı koşabiliyor. Kaçmam için şansım çok az. Şimdilik devam edelim bakalım neler ile karşılaşacağım. İyice üşümeye başladım. Keşke gözlerimi açmasaydım. En azında orası sıcaktı. Yürürken hangisine musallat olsam diye düşünüyordum. Şansı en düşükten başlayalım. Canavardan 😉Ona ne demeliyim gir bodoslama Elizya. Yanına doğru yürüdüm. Ya gözle bana bakarak tekrar önüne baktı. "Tam olarak nesin?" cevap vermedi. "Nasıl bu hale geldin?" yine cevap vermedi. Demek cevap alamamak bu kadar sinir bozucuymuş. "Demek cevap vermiyorsun illa elektrik mi vereyim sonra bana bilen öldür beni. Beni koca bir zahmetten kurtarırsın." Uzun bir nefes verdi. "Bu arada tam adın ne? Kurt'un yanında sanki başka bir tür daha vardı. Boyun kaç? Hava da iyice bozdu? Donmak istemiyorum keşke sen öpmek için yaklaştığında uzaklaşmasaydım en azında koynun sıcaktı. Ah doğru kurt'un özelliği olmalı. Diğeri var mı gerçekten merak ettim?" "Seni öpmemi mi isterdin? Hem kaç kelime kullandın sen nefes almadan?" Öpmeye mi takıldın lan o kadar şeyden beni nakavt etmeye çalışıyor yemezler kıçı kırık kurt. Ay öpmek nasıl olurdu acaba utancım yüzüme yansıyor galiba bazen ne dediğimi gerçekten bilmiyorum. "Kırk bir." "Ne kırk bir?" "Kırk bir kelime kullandım." Şaşkınca kısa bir süre bana baktı. Çok soğuk, sevmem hiç buz gibi havayı. Deney odaları gibi. "Çok mu üşüyorsun?" Kafamı salladım. Üzerindeki kalın hırkayı bana verdi. "Al ben üşümem." Bazen düşüyorum bu adama. Tam üzerime giyecekken "Soğuktan donmuş biri bize çok lazım olmaz." Sözümü geri alıyorum tam bir dangalak. Verdiği hırkayı giymek zorundaydım ve giydim ama intikam da almalıyım. Giydiğim hırka üzerimde çuval gibiydi. Altta kalmayacağımı anlamış olması gerekti. "Teşekkür ederim. Deney laboratuvarı gibi soğuk her yer. Sahi sen kaç yaşında deney kurbanı oldun? Çok canın yandı mı?" Bıkkınca ve sinirli bana kafasını dönerek. "Sinir bozucusun, işimize yaramayacağını bilsem çoktan boynunu kırıp seni yürüyen bir çöpten cansız bir çöpe çevirirdim." Kötü bir şey söylememiştim oysa ki ama sanırım deney konusu onun için önemliydi. Yine de çöp denilmesini hak ettim mi? Herkes gibi o da. Kafamın içinde eski sesler geliyordu. "İşe yaramazsın Elizya." "Daha ölmedin mi?" "İşiniz bitince diğerlerinden ayırın." "O ölmeli." "Kendi kızımızı yarattık ona artık ihtiyacımız yok." "Seninle uğraşmak zaman kaybı." "Çöpten bir farkın yok." "Ablan kadar işe yaramadın. Çöp. "Çöp" "Gereksiz" "işe yaramaz" "yaramaz." Sesleri durduramıyordum. Fark ettirmemeliydim ama çoktan nefes alışverişimi etkilemişti. Yürürken hepsi bana bakıyordu. Ne olduğunu merak ediyorlardı Dean elleriyle onları durdurdu. Aramızdaki mesafeden onlara baktım. Ölümümü bekleyen sırtlan yüzleri yansıdı yüzlerine. Sırıtan sırtlanlar. Gözlerimi kırpıp tekrar bakmıştım. Kolumu tutmuştu canavar yere düşmemem içindi sanırım. Sakince kendimi toplayıp ona baktım. Gülümseyip "Teşekkür ederim." Dedim elini kolumdan sakince çekerek. Ceketini ona verdim. "Özür dilerim." Diyerek üç metre kadar ilerimde olan Mary'nin yanına yürüdüm. (Yazardan: Dean onu kırdığının farkındaydı. Diğerleri konuşmalarını duymamıştı bu yüzden neler olduğunu bilmiyorlardı Dean'ın birden neden durup kendilerine engel olduğuna anlam verememişlerdi. Üstüne üstlük birde kızı kolundan tutup destek olmuştu onlara göre o böyle şeyler tanımadığı insanlara yapmazdı. Dean kız yanından uzaklaşırken gülümsemesini aklına kazıdı. Gülümseme de suçluyu görüyordu. Kendisini. Yol boyunca sadece bir gülümsemede aklı kalacaktı. Kız ortaya çıktığı ilk andan beri bir gizemken bir gülümsemesi sadece aydınlık gibiydi Dean için.) Mary ile sessizce yürüyordum. Çok soğuktu. Vücudumun dışına elektrik akımları yolluyordum bir nevi kendimi yakıyordum ısınmak için. "Kendini mi yakıyorsun." Evet kıvırcık malum üşüyorum. Yanımıza doğru Astor sonra da Sam geldi. Tek kalan kız da Dean'nın yanına gitmişti. "Çok soğuk." "Kız mazoşistlik de mi var sende?" "Astooorr, bizim gibi değil görmüyor musun üşüyor işte." "Tamam sevgilim bir şey demedim. Hem Şu it.. pardon Deanın hırkasını neden verdi? Üçü de anlamsızca bana bakıyordu. Dean bunları duyar değil mi binadayken duymuştu Astoru. O yüzden yan çizdi it demek yerine. "İçinde kayboldum hırkanın ondan verdim. Yürürken düşmek istemedim." Hepsi kuşkulu bakıyordu. "Kokusundan çok haz etmedim. Bu yüzden nefesim kesildi ben de verdim." Yalan çok sıcak ve güzel kokuyor. Ona doğru baktım bakıyor mu diye bakmıyordu kesin duyuyordur. "Kurt, ter ve başka değişik bir şey kokuyordu. Diğer koku beni rahatsız etti. Huylandığım bir hayvan olmalı siz biliyor musunuz?" Öğrenelim bakalım diğer tür neydi? Dean kafasını çevirip gözleri ile diğerlerine baskınlık kurmuştu bile. "Bilmiyoruz." Tabi tabi kesin bilmiyorsunuz. Hani siz düşmandınız neden şu an berabersiniz? Benim yokluğumda neler oldu acaba? Hikayeleri ne bunların? Seslendi oradan kurt "Hadi hızlanın geceyi bulmadan sınırı geçmeliyiz. Bu sokaktan sonra ne yapacağınızı biliyorsunuz?" Bir dakika ben bilmiyorum. "Ben bilmiyorum?" Sokağın sonuna kadar gelmiştik Mary elimi tutarak. "Sadece bizi takip et ve sessiz ol Elizya. Karşına ne çıkarsa yok et." Ne çıkacak ki karşıma ah bu iş heyecanlı olmaya başladı. Sokağın sonunda dört giriş vardı ve hepsi de bir sokak olamayacak kadar dardı. Sam ve Dean öne çıkıp girişleri kontrol ediyordu. Sam ikinci girişi göstererek Dean da burnu ile onaylayarak geçtiler. Neden bilmiyorlar mı yolu? "Yolu bilmiyor musunuz?" Elleriyle bana sus işareti yaptılar. İkinci girişten sıra sıra girdik. Mary ve sevgilisi arkamdaydı. Dean ve Sam en öndeydi ortada ben ve adını bilmediğim kız vardı. Yollar çok karanlıktı. Biraz etrafı incelemeye aldım. Neden duvarların üst tarafından gitmediğimizi düşünürken biraz daha ile ilerledikten sonra yollar yokuş aşağı inmeye ve duvarların tarafı da kapanmaya ve tam bir tünel ya da solucan deliği benzeri bir yol da yürümeye devam ettik. Sessiz ve hızlı olmaya çalışıyorduk. Göz gözü görmemeye başladı. Astor çantasından küçük bir tüp içinde bir ışık çıkardı etrafı çok aydınlatmasa da işe yarardı. Yine başka iki tüp çıkararak yanımdaki kıza ve Sam'e vermişti. Herkes yanındakine daha çok yaklaştı. Yanımdaki kız elimi tuttu. Yüzüme bakıp gülümsedi. Gözlerinde endişe vardı. Tam ona bakarken arkada bir giriş daha açıldı. Ne olduğunu anlamadan yola devam ettim. "Adım Ela." Sessizce söylemişti. Hayret ilk defa biri benle tanışmak istemişti. Gülümsedim. "Sessizce konuşabilir miyiz?" Eliyle çok az işareti yaparak kafasını salladı. Yine de temkinli olmak gerekti. "Az önce arkanda bir giriş daha açıldı." "Burada yollar değişir belli bir sistemi var ama hala çözülemedi." Mary arkadan bana eğilerek "Yaratan kişi sadist bir labirent yapmayı tercih etmiş. Adı Yuri labirenti sistemini çözemediğimiz bir yer ve tehlikesi B seviye sayılır." B seviyesini bana ilk tanışmamızda anlatmıştı. En düşük E seviye, A ya kadar ve bir de özel seviye varmış. Demek tehlikeli bir yer bana şu an çok normal geldi. "Burayı tehlikeli yapan ne?" diye sormuştum ki. Dean durdu. Astoru çağırarak yanına gelmesini istedi. Mary onun elini bırakıp benimkini tuttu. Ne varsa çok korkuyorlardı. "Siktir Dean, yumurtadan yeni çıkmışlar." Hepsinin yüzü gerilmişti. Onların baktığı yere doğru baktığımda duvarın top gibi kısım parçalanmış ve bok rengine benzer bir sıvı akıyordu. "Şu an özel seviye burası." Beni bilgilendirmişti Ela. Dean eline bir tüp olarak duvarlara doğru gezdirdi. Her farklı yerde sık sık aynı görüntü vardı. "Çıkmamız gerek hemen buradan." Nereye çıkacağız kıvırcık nereye? Şu an bir bok bilmediğim için ağlayabilirim. Gözümden yaş geliyor galiba bir an karıncalandı. Hayır kendimi ağlatmadıysam yüzüme ne oluyor. "Kıvırcık yüzümde ne var?" Mary yüzüme ışık tuttuğu an siyah birden çok kıvrak şey yüzümün önündeydi. Büyük solucanlara benziyordular her biri bilemedin yüz tane o siyah kıvraktan vardı. Mary bir nereden çıkardığını bilmedim bir bıçakla yanımda bir şeye sapladı. Kırkayakları benziyordu. Öldürememişti hala kıbırdıyordu. Astor kahve sıvıdan getirip üzerine döküp onu ateş püsküren bir şey ile yaktı. "Çıkalım buradan hemen." Ela konuşmuştu. Dean arkaya doğru ışık tüpünü atarak bize inanılmaz manzarayı gösterdi. "Artık çok geç." Diyerek canavar dönüşmüştü bile. Ela ve Sam de kurt adama dönmüştü. Dean da farklı bir tür daha olduğu belliydi. Bu ikisi sadece insan ve kurt iken onda başka bir şey vardı. Astor çantasından birkaç cihaz ve bilye şeklinde küçük yeşil toplar çıkardı. Mary de kolumu bırakıp savunma moduna geçmişti. Ela elimi daha sert kavrayarak Sam ile önden yürütmeye başlamıştı ki durdular. "Kaptan önümüzden de koku geliyor." Elaydı. Dean onun elindeki tüpü de attı. Daha değişik şeyler de vardı önümüzde daha tombalak ve köstebek tarzı şeylerdi. Büyük bir vahşetle kırkayakları yiyorlardı. İki taraf arasında sıkışmış kalmıştık. Onlardan kaçan kırkayaklar üzerimize doğru geliyordu. Fakat duvarların top gibi yerlerinden çıkıp onları yiyorlardı bu tombalaklar. Bizi fark ettiler. Hayır ya yenilerek ölmek istemiyorum. Duvarlardan da saldırmaya başladılar. Ela ve Sam beni ve kendilerini koruyorken Dean da onları koruyordu. Mary ve Astor sırt sırta vermiş Silah ve Mary 'nin insan üstü kuvveti ile önüne geleni parçalıyordu. Kırkayaklar için sirkem yok ama elektriğim var. Elektriklerimi açmıştım bile tek sorun onlara temas etmekti. Elektrik Işığından rahatsız olan kırkayaklar bize yaklaşmasını engellesem de tombalaklar elektrikten korkmuyordu onlardan zarar görseler dahi saldırmaya devam ediyorlardı. Sanki ölümüne aç gibiydiler. Ben de açım. Ela tek eliyle beni tutup korurken sol tarafı açıkta kalmıştı. Artık beni bırakmalıydı. Kolunu ısıran şey ile acı ile inledi. Elim ile elektrik versem de hala bırakmamıştı. Beni korurken zarar görmesine izin veremezdim. Parmaklarımı tek tek elimle çıtlatıp tırnaklarımın altından keskin ince benim ile bütün olan bıçaklar çıkmasını sağladım. Başka bir görüntü ile pençeler desem yeridir. Çıkarken elim kan içindeydi. Her seferinde bu kadar acıtmamalıydı. Gözyaşları ile Elanın üzerindeki yaratığı tek bir hamlede çenesini yardım. Bana şu arbede de bile şaşkınlıkla kısa bir süre baktılar. Madem ellerimi kana buladım. Buradan Ela ile birlikte sağ çıkacaktım o bunu hak etti. Ela ve benim kan kokumuz üzerimize diğerlerini de çekmişti. Ela'nın yarasına bakmam gerekti. Dean yanımıza doğru yaklaşırken önüne gelenleri tek hamleyle hepsini öldürüp Ela'nın yarasına baktı. Ela yavaşça bayılırken onu tuttu. "Zehirlenmiş. Seni de ısırdı mı?" Kafa mı hayır anlamında salladım. Arkasında gelen yaratığı tek hamlede sıkarak öldürdü. Sinirliydi. "Astor zehiri atması gerek." Zehir mi vardı. "Zehir'in yayılmasını engelle. Yanınıza gelmeye çalışacağım." Elleri ile kolunu üst kısmına baskı yaptı Ela'nın bu güç fazlaydı kolunu koparabilirdi. Düşün Elizya. "Ne zehri var? Çek elini sende kolunu kıracaksın kızın." Soğuk ve sakin bir şekilde yanlarına oturarak "Bana bırak bizi koru yeter." Ellerini çekmekte tereddüt etmişti. Arkasından gelen bir yaratığın içinden elimi geçirdim. Kolu bırakıp bizi savunmaya geçip. "Ona yanlış bir şey yaparsan kimse seni elimden alamaz. Astor zehir de ne var?" "Zarir var." "Eğer kafamda carlamaya devam edersen sen elimde kalacaksın?" Soğukluğumla yeni tanıştı. Yerinde sakin dur koca adam ciddi halimle ölüm bile benle baş edemez. "Zarir ne bilmiyorum. Düzgün açıkla." Etraf çok kalabalıktı. Buraya gelmesi imkansızdı. "Yumurta sıvısı ile aynı yapıya sahip panzehiri yok yayılmadan atılması gerek yayıldıysa kolunu kopar? Yayıldığını kahvelikten anlayabilirsin." Durum vahimdi artık kolu bile kurtulamazdı boynuna kadar gelmişti. Dean da farkınaydı. Siktir tırnaklarım yüzünden benim ile de karıştı. Ama bende etkisi olmadı demek panzehiri bende var. Yanımdaki kırık top duvar yani yumurtadan sıvıyı inceledim. Kokusu içinde kantharidin var demek yanıcısınız. Ah hayır anlayamıyorum. "Maaslesef kol bile kurtulamaz ne yapacaksan çabuk buraya gel." Kükredi resmen Dean. Yaratıklar bile bir an durakladı. Astor buraya umutsuzca baktı. "Mary onu buraya fırlat Dean tutabilir misin?" "Hadi fırlat." "Şaka yapıyorsunuz herhalde ölürüm." Bu adamı çarpacağım. Dean ona köpürerek bakıyordu. Sinirini etraftaki yaratıklardan çıkarması iyiydi. Mary daha sinirliydi. Astora öldürecek gibi bakıyordu. "Sana soran olmadı. Mary fırlat onu." Sinirle bağırdım. Mary zaman kaybetmeyerek onu bize doğru attı. Dean onu tutarken yaratıkları yüksek voltta yaktım. Ellerimde ki sıcaklık zehiri kesin olmamakla beraber yok ederdi. Bu salak Astor çare bulamazsa yapacak tek bir şey kaldı. Yanıma gelerek Ela'ya baktı. "Artık çok geç onun için yapacak bir şeyim yok." "Yap bir şeyler Astor iti." Dean sakin bir şekilde sinirliydi. Çok ürkütücüydü. Gitgide çıkmaza gelmiştik. Büyükleri bile gelmişti. İşler en bok haldeydi. Altımız gitgide köşeye sıkıştık. "Zehiri çekmem lazım ama bunu yapacak hiçbir şey yok." "Zehir sadece kahve bölgeler de mi?" Kafasını salladı. "Geç o zaman ben hallederim. Uyuşturucu tarzı bir şey var mı?" Biraz acı çekecek bana yardım et." Tırnaklarımı zehirle beraber yine geldiği yere sokup tekrar parmak çıtlatıp çıkardım. " "Vardı ama beni dinlemeyip top gibi kullandığınız için çantam orada kaldı." Dean'a dönüp "kanımda da uyuşturucu değil zehir taşıyorum sizi salaklar." Dean onu boğazlamıştı. Hadi ama şimdi zamanı değil sürtüşmenin. Mary ve Sam artık dibimizdeydi. Öleceklerdi. "Yere eğilin." Sam der demez hep beraber yere eğildiler yerdeki toprakla etrafımıza bir duvar örmüştü. Elinde ufak bir cihazla duvar mu ördü o. İyide duvar az önce yaratıklar duvardan çıktı. Dean Astora bir yumruk geçirdi. Mary onları engellemeye çalışıyordu. "Duvar fazla dayanmaz anneleri de geldi. Duvar iki saat gibi bizi burada tutar. Umarım bizim yerimize kırkayaklarla ilgilenirler." Bana bilgi veriyordu. Diğer salakların kavgasına karışmaması gerektiğini biliyordu. "Ela ölmek üzere biriniz yardım edecek misiniz artık?" Hepsi bana döndüler. "Bu piç geç kalmasaydı yaşayacaktı." "Elimden bir şey gelmez. Hem suçlu Elizya onu korurken oldu." Asla susmuyorlar. İçine sokacak yeri belirle Elizya sal salakları. Birde beni suçluyorlar. "O onun göreviydi. Elizyayı koruması gerekiyordu." Mary beni mi korumuştu. Vakit kaybetmemeliyim. Boynundan başlamalıyım. Ağzından soksam zarar verebilirim. "İğne var mı?" Sorduğum soru ile hepsi bana döndü. "Kurtarabilir misin?" Salak Astor ben sen miyim? "Yardımcı olursanız elimden geleni yapacağım. Birkaç iğne lazım" Cebinden iki enjektör çıkardı. İğnelerini aldım. Boynuna sapladım. "İki çok az zaman yok. Hızlı yayılıyor. Silah çantalarınızda iğne benzeri şeyler var mı?" Birkaç ince sivri uçlu şey sadece çıkmıştı hepsini boynun uç noktalarına yerleştirdim. Ofladım. "Ne oldu?" Astor sormuştu. "İğneler çok az, birkaç yere kesik açmam gerek ama çok derin olacak dayanır mı bilemem. Onun rızası olmadan da kesemem." "Her türlü ölebilir şu an bir şansı var. İzin veriyorum eğer yaşarsa kesikleri anlayacaktır." Herkes Kurtu onayladı. Daha fazla zaman kaybetmedim. İlk iğneleri çıkarıp yara yerlerinden ufak balonları yerleştirdim. İlk kesiği boyun ve omuz arasına derin olmadan çizdim. Boyun tehlikeliydi derin kesmek yerine iğne koymuştum. İlk kesikten ve iğne yerlerinden balonları doldurdum. Hepsini kontrol etmek çok zordu ama hızlı olmazsam ben bitkin düşecektim o da zamanı kalmayacaktı. Balonlarla zehirleri topladım. Çıkarma işi zordu işte acı verecekti. Ben çıkarırken o da tiz şekilde bağırıyordu. Etrafımdakiler hepsi soğukkanlıydı. Sanırım ölüm ve acı gürültüler hiç peşlerini bırakmamıştı. Yarım saattir boyundan ısırıldığı yere kadar tüm yayılanları topladım. Yaraya kalan olan yere üç derin kesikle tamamladım. Ben de sınırıma gelme üzereydim. Burnum kanamaya başlamıştı bile. Mary yanıma gelerek burnumu sildi. "İyi misin Elizya devam etmek istemezsen anlarım." Bana merhamet ediyordu. "İyiyim kıvırcık. Sona geldik. Bunun acısı fazla olacak dayanamayabilir. Kalp masajı yapabilen var mı?" Astor onaylayıp yanıma gelerek hazır da bekliyordu. Son balonları bütün yaralardan soktum. Şimdi tüm zehri çıkarılacaktı az kalmıştı. Ama acısına dayanabilir miydi? Artık konu zehir değil dayanması idi. "Zehir bunla beraber temizlenecek fakat acıya dayanamayabilir. Koluna kadar temizledim isterseniz kolunu kesebiliriz." "Kes." "Kolum kesilmesin ne olur dayanabilirim. Kolum olmadan ben bir hiçim ve kolum olmazsa yine de kendimi öldürürüm kaptan." Dean uzun bir nefes verdi. Kabul etmeyecekti. "Ne olur Elizya hatrım varsa yapman gerek?" Hatırın var tabi görevin olsa da benim yüzümden bu haldesin. Kulağına eğilip "Özür dilerim." Dedim kısıkça çıkarmaya başladım. Diğer eliyle yine kolumu tutuyordu. Dayanamıyordu. Zehir çıkmasına az kaldı benimde yere yığılmama fakat sona geldi kalbi durmuştu acıdan Astor kalp masajı yapıyordu. Geri gelmiyordu. Son gücüm ile çıkarttım zehiri. Kalbi hala durgundu. Dean gelip kalp masajı yaptı olmuyordu gelmiyordu. Toplan Elizya ölmediğin sürece her şeyi yapabilirsin. Elimle durdurdum onu ellerimde elektrik topladım. Bastırdım gelmedi. Ah yere düşecektim yine toplayıp verdim. Son bir kere daha Elizya olmadı. "Elizya iyi değilsin bırak artık." Mary'di gelip beni sarmalayıp kaldıracaktı. Dean sertçe duvara elini geçirdi. "Son bir kere daha Mary." Dean bana baktı. "Kaldır onu Mary." O kaldırmadan tüm gücümü sol elime verip yüksek voltaj verdim. Gelmedi. Mary'nin gözyaşı üzerime düştü. Herkes kafasını eğdi. Nefesini gördüm. "O geldi. Yaral..." (Yazardan: Elizya cümlesini tamamlayamadan Mary'nin kollarına yığılmıştı. Herkes kafasını Ela'ya çevirip kontrol etmişti o yaşıyordu. Astor yaralarını sarıp kontrol altına almıştı. Sam'den kan alıp enjektör ona vermişti. Şu an iki kız da baygın şekilde uyuyordu. Dean Elizya için de endişelenmişti. Sadece baygın olduğunu anladığında rahatlamıştı. Ona bir can ve teşekkür borçluydu. Onu düşman olarak görse bile onu korumak için elinden geleni yapacaktı. İçinde neler değişti bilmiyordu ama o kız onun için soğukkanlı bir taraf ile kız kardeşi gibi gördüğü birini bencillik etmeden tanımadan kurtarmıştı. Eğer elinde bir fırsat geçerse Elizyayı kendi takımına çekmek için elinde gelen her şeyi yapacaktı onda ki ruhu yavaş yavaş çözmeye başlamıştı ve bundan hoşlanıp saygı duymuştu. Mary sürekli Elizyayı kontrol ediyordu. Clara'nın kız kardeşiydi. Ona da değer vermeliydi en az Clara kadar en kısa sürede farkına varması dileği ile. Herkes bir şoku atlattı fakat örülen duvarın ardında Arokslar hala aç bir şekilde duruyordu. Kırkayakları bitmişti. Sıra duvardaydı. Buradan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydılar. Elizya'nın kendine gelmesi çok uzun sürmemişti fakat yürüyecek hali bile yoktu. Herkesi yine şaşırtmıştı.) Oturduğum yerde zorlanarak doğrulmaya çalıştım. Mary fark edip yardımcı oldu. "İyi misin korkuttun bizi." Gerçekten endişe ettiler mi acaba benim için yoksa işlerine mi gelmiyordu bayılmam. Ona cevap vermedim fazla gücüm yoktu. "Duvardaki sıvılarda kantharidin var." "Yani, aklında bir şey mi var?" Evet canavar bey aklımda bir şey var ama gücüm yok. "Kantharidin yanıcı bir maddedir elektik ile onları tutuşturabilirdim fakat gücüm yetmez." Hemen hızla ayağa kalktı. Sanırım aklına bir fikir gelmişti.
Canolar bölümü nasıl buldunuz? Karakterler yavaş yavaş oturmaya başladı. Siz Hangi karakteri sevdiniz?
|
0% |