Yeni Üyelik
11.
Bölüm

İstanbul

@yesim16

 

 

Kusura bakmayın dün bölüm atamadım bazı problemler oldu

 

 

İYİ OKUMALAR

Duyduğum adım sesleri ile irilerek arkama döndü ve kimseyi göremeyince fazla paranoyaklaştığımı fark ederek tuttum nefesimi dışarı verdim koluma temas eden elle çığlığı bastığım gibi ters yöne doğru koşmaya çalışsam da kolumu tutan kişinin beni karanlık bir ortama çıkması ile gözlerimi kapattım ve gözümden akıttığım yaşların tamamının dökülmesini bekledim kolumdaki baskı azalmış olmasına rağmen oraya kavrayan parmakları hissedebiliyordum.

Kolumuz serbest kalması ile ellerimi ise istemez gözlerimi götürerek ikinci bir göz kapağı gibi gözlerimi örttüm.

"Gözlerini aç!" Diye aslan gibi kükrediğinde yerimde titreyip ellerimle gözlerimi daha çok baskı uyguladım.

"Sana dediğimi yap!" Dediğinde tekrar yerimde sıçradım ve gözlerimdeki ellerimi yavaşça indirip karşımdaki mahkeme duvarı suratlı adama elimdeki anahtarı pijamamın cebine atarak bakmaya başladım.

Bu bakışım sadece salise sürmüştü çünkü onun gözünün içine baktığında beni evre çevire döndüreceğini hayal ediyordum ve bu bir hayal değildi.

Dudaklarımın titreyerek birbirine çarpmasını engel olamıyordum. Dudaklarım birbirine eş zamanlı olarak çarpmasının yanı sıra kalbimin hızla çarpması korktuğumu gözler önüne seriyordu

"Ne haklar hizmet beni takip etmeye kalkarsın sen!" Diye bağırdığını gözlerimi kapatıp tekrar açtım ve bütün bağırmasının hazmedmeye çalışarak onu dinlemeye devam ettim.

"Cevap ver yoksa elimden bir kaza çıkacak!" Diye tekrar bağırdığında konuşmaya ihtiyacı hissederek "Be-ben..." Diye başlayan cümlenin devamını getirmeye çalıştığında kalbimin daha hızlı atmasıyla susmuştum.

"Sadece şey..."dediğimde yüzündeki korkutucu ve iğrenç sırıtış daha da yayılmıştı ve masanın üzerindeki bıçağı alarak bana yaklaşmaya başladım her adımda bana olan mesafesi gittikçe azalıyor ve daha çok korkunç bir hal alıyordu.

Adımlarını benim daha fazla irkilmem için yavaşlattığına emindim.

Daha fazla yavaş adımlar atmasına gerek yoktu, beni korkutmayı gayet iyi başarıyordu.

Nefes alma hızım yavaşlamışken bir şeyler söylemem gerektiğini hissediyordum ama söyleyeceğim şeyleri toparlayıp ona duyurmakta zorluk çekiyordum.

Gözlerim kornealarına kadar yanıyordu. Daha fazla ağlamak istiyordum fakat korktuğumdan bunu da yapamıyordum.

Son adımını yanıma kadar attı ve bıçağı elimden başlayarak koluma doğru çıkarıp İnce Bir yol çizdi.

Hala bir acı hissetmiyordum bıçağı koluma batırmamıştı, sadece bir yol çiziyordu geçen gün Bahçeli yaptığı gibi.

"Şimdi... Bana neden burada olduğunu söylemezsen kolun sende kalmayacak..." Dedi nefesini düzene koyarak ve her kelimenin arasında sinir bozucu bir şekilde kulağıma fısıldayarak. Korkumuz son safhalarına geldiğimden hızlıca kelimeleri onun surasına doğru sıramaya başladım.

"Bak lütfen, sadece merak ettim tamam mı? Ba-başka bir amacım yoktu. Şi-şimdi gitmeme izin ver ki karşına bir daha çıkmayayım. Lü-lütfen..." Dedim sesimin sonlarına doğru kısıldığını hissederek.

Bunları nasıl söylediğim hakkında bir fikrim yoktu beynimden geçenler ve olmasını istediğim durumunu birden söyleyivermiştim duraksadı ve çenesi ile kapıyı işaret etti.

Sanırım bu hareketi buradan defolmamamı işaret ediyordu.

Aceleci tavrımla hemen karanlık yerin kapısını açtım ve koşarak oradan uzaklaşmaya başladım.

Benim kesinlikle İstanbul'a geri dönmem gerekiyordu burada daha fazla kalırsam kafayı yiyecek kadar psikolojimin bozulacağını hissediyordum.

Annemin ve babamın ne veya nasıl düşünecekleri ile uğraşmak istemiyordum sanırım biricik övgü kaynağı olan kızlarının ölmelerini istemezlerdi.

Evime doğru koştuğum sırada beril'in evinin önünden geçiyordum ve İstanbul'a gideceğim aklıma geldiğinde ona da Bir veda borcumun olduğunu kendime hatırlattım.

Bahçelerinin kapısını açıp kapı ziline bastım. Birkaç saniye sonra bir kadın kapıyı açtığında direkt olarak "Beril nerede, çağırır mısınız?" Diye sordum ve kadın içeri gitti.

Beril elinde kalem ve kulağının arkasında başka bir kalemle gülümseyerek kapıda göründü.

Onun aksine vahşete düşmüş yüz ifademle ona baktığımda gülümsemesi suratında asılı kaldı "bir sorun mu var?"diyerek bakmaya başladı.

"Ha-hayır sadece ben İstanbul'a dönmek zorundayım..." Elindeki kalemi aldım ve avucunu kendime çekerek telefon numaramı yazdım.

Sonrasında yarım kalan cümle mi devam ettirerek "ve bana buradan ulaşabilirsin. İstanbul'a gittiğimde seninle arkadaşlığımı kopartmak istemem seni çok sevdim, görüşürüz." Dedim ve ona sıkılınca sarılarak bahçe kapısından çıktım.

Arkama baktığımda eline verdiğim kalemle böylece bana bakıyordu.

Eve geldiğimde cebimdeki anahtarı çıkardım ve kapıyı açtım. Hızlı adımlarla kendi odama çıkıp giysi dolabımın üzerindeki bavulu indirdim.

Giyeceğim kıyafet haricinindeki bütün kıyafetlerimi bavulun içine rastgele tıktım ve bavulun fermuarını çektim.

Odamın içinde bir sağa bir sola koşturarak ufak eşyalarımı topluyordum. Bütün eşyalarımı topladığımda yatağımın üzerine attım ve beyaz büyük sırt çantamı alarak hepsini içine doldurdum.

Laptopumuzda sırt çantamın en büyük bölgesine yerleştirip fermuarını kapattım ve bavulumun yanına koydum.

Kenara çıkardığım kot pantolonumu ve düz bir siyah tişörtü de üzerime geçirdim.

Beyaz spor ayakkabıları da ayağıma giydiğinde artık hazırdım.

Kimliğimi de bulduktan sonra bir miktar parayı pantolonumun cebine sıkıştırdım ve sırt çantamı omzuma attım.

Bavulu hızla aşağı çekerek çıkış kapısının önüne getirdim ve aynada kendime son kez bakarak kapıdan çıktım.

Annem ve babam evde yoktu ve annem ben kapıdan çıkıyorken akşam konuşacağımızı söylemişti.

Bu da demek oluyor ki hava karardığında eve geleceklerdi. Ben o zamana kadar çoktan yolu yarılamış olurdum.

Ana caddeye çıkıp bir taksi çevirdim ve gideceğim yeri şoföre söyledim.

Yaklaşık yarım saat sonra şehir merkezindeydim. Yakınlarda bilet satan bir yer bulup İstanbul'a dönüş biletimi aldım. Bavulumu yerleştirmesi için görevliye verip otobüse bindim.

Koltuk numaramı arıyorken 17 numaranın bir teyzenin yanı olduğunu görünce teyzemin yanına geçip gülümsedim ve yerime yerleştim.

Yaşlı teyze örgü örüyordu ve kafasını kaldırmadan "öğrenci misin sen?"dedi ve öksürdü.

"Evet teyze öğrenciyim üniversiteye 2'ye gidiyorum 3'e başlayacağım." Dediğimde kafasını kaldırıp "maşallah kızıma." Dedi ve örgüsünü örmeye devam etti.

Otobüsün içi yavaş yavaş kalabalıklaştığında artık giriş vaktinin geldiğini anlıyordum.

Mete'yi çok özleyecektim. O da beni büyük ihtimalle özlerdi fakat bunu ağabeyine söylediği anda onu kızacağından emindim.

Mete ile vedalaşmadan İstanbul'a dönüyordum. Zaten vedalaşamazdım, onun ağabeyi tam anlamıyla ödümü kopardığı için aramızdaki abla kardeş ilişkisi henüz doğru düzgün başlamadan bitmişti.

İstanbul'a vardığında annemin ve babamın tepkisini merak etmiyor orada değilim doğrusu. Tatili yarıda kesip gelmek gibi bir şey bu zamana kadar aklından geçmemişti.

Annem ve babam İstanbul'a döndüğünde alacağım cezayı da merak etmiyor değildim.

Hafif titrememden sonra Arabanın motorunun çalıştığını anlamıştım. Derin bir nefes alarak çantamı geri koydum ve arkama yaslandım.

Telefonumu sessize alarak gözlerimi kapattım.

***


Otobüsten indiğimde saat sabahın 9'una geliyordu. Yere ayak bastığında aklında ve beynimde canlandırdığım o saçma hayaller uçup gitmişti.

Omuzumdaki büyük yükten kurtulmuş gibiydim. O korku ve stresli birkaç gün unutmaya çalışırcasına bavulumu almaya gittim.

Siyah renkteki bavulumu aldım ve çekiştirerek en yakındaki taksinin içine yerleştirdim. Sırt çantamı yanıma çekerek İstanbul'daki evimizin adresini söyledim ve yolun çabucak bitmesi için içimden dualar ederek beklemeye başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra evimizin önündeydim. Binaya girdim, asansörün düğmesine sanki daha hızlı gelecekmiş gibi yaklaşık 15 defa basınca elimle duvardan destek alarak beklemeye başladım.

Asansör bulunduğum kata geldiğinde içinden karşı komşumuz Zeliha abla ve oğlu indi. Bana başı ile selam veren Zeliha ablaya gülümseyerek karşılık verdim veya asansöre bindim.

Evin kapısını açıp ayakkabılarımı çıkarmadan bavulumu ve çantamı kapının kenarına bıraktım ve çantamın içinden gerekli dosyalarımı alıp okula gitmek üzere tekrar asansöre bindim.

Birkaç gün önce tatildeyken telefonuma stajlarım başladığı hakkında bildirim gelmişti.

Ne kadar erken başlarsam, o kadar iyi olurdu. İleride yapacağım işi hemen kavramak bana kolay iş olanağı sağlardı ve bir yerde stajyerliğe başlarsam, daha kolay ve iyi bir iş bulabilirdim.

Hızlıca okuluma yürümeye başladım. Evime yürüme mesafesiydeydi okul. Anne ve babam buna göre ev tutmuşlardı. Arada sırada gelip burada kalıyorlardı.

Okulun girişinde bulunan, güvenlik için yapılmış turnike zımbırtılarına kartımı okutturduktan sonra okulumun bahçesine girmiştim.

Bahçenin içindeki çalışmadan anladığım kadarıyla birkaç yeri yeniliyorlardı. Nedense saçma bir şekilde aklıma o ihtişamlı evin bahçesinde çalışan işçilerden gelmişti ve o Mercedes marka arabanın evin önünde fazla yüksek sesle fren yaparak durması.

Burnumun yere geçmesiyle, aklındaki düşünce balonları teker teker dağılmaya başlamıştı.

Birkaç dakika yerde yüzüstü yatarak burnuma ovuşturmaya başlamıştım.

Yerde doğruluk kalçamın üzerine oturdum ve dizlerimdeki tozu sildim.

"Yardım edebilir miyim?" Yeğen sitesi kulak verdiğinde, kafamı yukarı kaldırdım.

Yeşil iri gözleri ile bana bakan bir erkek öğrenciyi gördüğümde hiçbir şey demeden bana uzattı elini boşta bırakarak yerden destek aldım ve yürümeye devam ettim.

Sonuçta bana her yardım etmek isteyenle konuşacak değilim. Yani o durumda kendim kalkabilirdim ve öyle de yapmıştım zaten.

Staj yapacağım yeri öğrenmek amacıyla herhangi bir mimarlık bölümü hocası ile konuşmam yetecekti. Bu yüzden içerideki görevliye Kenan Hoca'yı, yani benim sınıfının mimarlık hocalarından bir tanesinin gelip gelmediğini sordum.

Odasında olduğu cevabını alınca koşar adım ilerledim ve kapıyı tıklamayı unutup içeri daldığımda çatı kaşlarıyla karşılaştım.

Merhaba Kenan Hoca'nın çatık kaşları!

"Çık dışarı!"diye kızınca, gözlerimi devirerek dışarı çıktım ve kapıyı çalarak "Gelebilir miyim?'' dedim ve içeriden komut alınca girdim.

"Afedersiniz hocam unut..." Diye açıklama yapacakken lafımı kesti ve "Evet, biliyorum Pınar, ne için geldin?"dediğinde sinir olmamak elde değildi.

Yaz aylarında okula ne için gelebilirdim? Saçmalığa bakın!

"Hocam, staj yapacağım yeri öğrenmeye geldim." Dedim. Ve beklemeye başladım.

Hoca, eliyle masanın yanındaki sandalyeden sağdakini gösterince oturmam gerektiğini anlamıştım. Evde olsam zıplayarak otururdum.

"İki yer var. Bir mimarın yanı ve bir holding."dediğinde soru sorar bir ton sezdiğim için cevap verme ihtiyacı duyarak "Holdigi tercih ederim." dedim ve beklemeye başladım.

"Okulunun adını söyleyerek staj için başvuru yaparsan ve onlar seni beğenirse staja başlarsın. Büyük ihtimalle de mezun olduktan sonra oraya devam edersin." Dediğinde başımı onaylar anlamda sallayarak, bana uzattığı küçük kağıdı aldım ve adrese göz attıktan sonra teşekkür ederek odadan çıktım.

 

 

Devam edicek...

Evet bu bölüm biraz heyecanlı olmadı ama emin olun öbür bölüm macera dolu olucak bölümü biraz uzun yaptım dün atamadım bu gün akşam da atabilirim birdaki bölümde

 

 

GÖRÜŞMEK ÜZERE!

Loading...
0%