@yesim16
|
"Ne var , kraliyet yemeğini gitmiyoruz rahat olmak istiyorum ben." Diyerek kapıdan onlardan önce çıktım. Annemin arkandan babama söylediğini duymuştum: "kızın da sana çekmiş, inatçılıkla dünya markası maşallah!" Dedi ve hızlı adımlarla yürüdüğüm hizaya geldiler. Anne beni memnuniyetsiz ifadesi ile izliyordu. Hiç umrumda değildi, gayet rahattım. Annem zilin üzerine basılı tutunca kapı açıldı ve içeri girdik. Annem, babamın koluna girdiğini ben de arkalarından yanlarına doğru yürüdüm. Kapıda mahkeme suratlıyı görünce yüzümdeki ifadenin değiştirdiğine bahse girebilirdim o da benim gibi rahat giyinmişti. Özensizin tekiydi zaten, yani ben de onun gibi rahat geldiysem ben de mi özensiz oluyordum? Evet, galiba öyle, ben de özensizdim. Mahkeme suratlı annem ve babamla tokalaştı, sıra bana gelmişti, elini bana doğru uzattığında ben de elimi ona doğru uzattım ve ellerimi temas etmeden elimi kulağımın arkasına götürdüm, eli havada kalınca ben sırıtmaya başlarken o sinirlenmişti. Yaptığım hareket karşısında annem gözlerini portleterek bana bakmaya başlamıştı. Ne var, dercesine bakışını salladığımda annem nefesini bıkkınlıkla yanakların arkasında topladı ve dışarıya verdi. Böyle giyinmek benim tercihimdi, saygılı davranışsalardı inada binmezdim. Onlar gibi olmadığım için evlatlıktan reddedemezler. Görevli bayan bize masayı işaret ettiğini annem teşekkür ederek masaya yerleşti. Onun yanına babam oturdu, ben de ikisinin karşısındaki sandalyeye oturdum. Ellerimin masanın üstünde gezdirerek parmaklarımla daireler çizmeye başlamıştım. Gerçekten çok sıkılıyordum, annem ve babamın övgü malzemesi olmaz da ayrı bir derecede canımı sıkıyordu. Yine onların ısrarıyla bölümümü seçmiştim ve sırf babamın iş yerinin başına geçebilme ihtimalimin olduğu için beni bölüm seçimimde zorlamıştı, sadece övünmek amaçları, bunu anlayabilecek kadar büyüktüm. Babamın benim için hazırladığı gelecekte geleceğimi bulamadığım için, daha doğrusu kendimi o gelecekte görmek istemediğim için orada çalışmayacaktım. Yine kendi hayal ve düşünce dünyama daldığım için çevremdeki sesleri dinleyemiyordum dikkatimi masaya doğru gelen adama vermişim benzerlikten dolayı mahkeme suratının babası olduğunu ve o suratı kimden aldığı da belliydi. Masaya geldiğinde annem ve babam ayağa kalkmıştı. Ben de olduğum yerde daha da yayılırken annemin beni dürtmesi ile ben de ayağa kalktım ve ismini Ahmet olduğunu az önce duydum adamla tokalaştım. Suratındaki yapmacık gülümseymeyi bozmadan sandalyemdeki yerimi aldım. Görevli bayanlar yemek servisimizi yapıyorken büyüklerin sinir bozucu konuşmalarıyla ortamın sıkıcı seviyesi katlanarak artıyordu. O mahkeme duvara suratıyla sinir bozucu ve bir o kadar da birbirimizi boğazlıyor gibi bakışmamız ortamın gerginliğini arttırıyor gibiydi. Mete'nin kahkahasıyla ortamın neşesi arttı ve evin bahçe kapısından bahçeye fazlaca gürültülü bir giriş yaptı. Bütün gözler mete'ye dönmüşken o koşarak kucağıma atladı. Ahmet bey şaşkınlıkla bizi izliyorken bir açıklama yapma gereği duydum ve "biz Mete ile tanışıyorduk." Dedim ve gülümsedim. Mete'nin babası Ahmet Bey, mahkeme duvarı suratı oğluna dönerek bir açıklama daha bekliyordu. "Kumsalda oynamıştık."dedim ve Ahmet bey gülümseyerek onayladı. Bunların soyuna Mete harici gülümseyen biri olduğunu sanmıyordum fakat bu düşüncemi Ahmet bey askıdan bıraktığı için biraz şaşırsam da böyle bir şey mümkün olabileceğini kendime hatırlatarak yemeğimi yemeye devam ettim. Mete birden "abla bana da yemek versene." Diyeceğim masadan kullanmadığım diğer küçük çatalı olarak haşlanmış sebzeye çatalı sapladım ve mete'nin eline verdim Ahmet Bey'in "Mete, oğlum ablanı rahat bırak!" Diye uyarı yapmasıyla, Mete kucağımda hareketlenerek kalkacaktı ki onu kolumdan kavrayarak Ahmet bey'e döndüm ve "sorun değil biz birlikte yeriz." Dedim. Mete'nin görüşleri ile masadaki enerji yükselse de büyükleri muhabbeti sayesinde aynı oranda enerji düşüp sıkıcı bir hal alıyordu. Ağzımı kucağımda oturan mete'nin kulağına yaklaştırarak elimle kulağını örttüm ve fısıldamaya başladım. "Ben sıkıldım, hadi kalkalım."dedim ve mete'nin cevabını bekliyorken, elimle örttüğüm mete'nin kulağına odaklanmış mert'i gördüğümde merak ettiğini anlayıp merak seviyesini arttırmak istedim. Mete de bana aynı şekilde fısıldayınca "Gidelim." Dediğini duydum ve masadan kalktım. Mahkeme duvarlı suratlı, masadakilerin muhabbetini bölmeden "Nereye?" Diye sordu. Ben de masadakileri rahatsız etmeden "Hiç..." Dedim. Mert dişlerin arasından "Nereye dedim!" Diyet ıslayınca Mete ortaya atlayarak "Sana ne?" Dedi ve Mete gülmeye başlayınca ben de kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Bu hareketi yapsaydım, eminim ki beni tehdit edip saçma salak konuşacaktı. Kardeşi olduğu için ona müsamaha (hoşgörü) gösterdiği açıktı. Mete'nin elinden tutup bahçeyi turlamaya başladık. Mete "bazen ağabeyimi sataşmayı çok seviyorum." Dedi ve ben de bu çocuğun dediklerine inanamadığımı fark edip gülmedim ve onun gibi göz kırptım. Mete elimi bıraktı ve sekerek yürümeye başladım o bu şekilde yürüyorken sahilde oynadığımız ve onun bayıldığı an gözümün önüne gelerek merak ettiğim şeyi ona sordum. "Hey! Haylaz, neden bana hasta olduğunu söylemedin?" Dedim. Mete bunu soracağımı beklemiyormuş gibi tepki verip duraksadı ve ellerini önüne alıp konuşmaya başladı. "Söylemedim çünkü hastalığından korkup benimle oynamazdın." Dediğinde şaşkınlıkla ona bakmaya başladım. Bu gerçekten çok fazlaydı, benim onun hastalığından korkacağını düşünüp oynamayacağımı sanmıştı. Ağabeyi, çevresindeki insanları hastalığı yüzünden ondan uzaklaştırıyordu ve arkadaşsızlığın ne demek olduğunu bildiğim için bunun bu yaşlardaki bir çocuk için ne demek olduğunu tahmin edebiliyordum. Dizlerimin üzerine yerleşerek "Mete ben senin ablanım değil mi?" Diyerek teyit edici bir soru sordum ve cevabını beklemeye başladım. "Eveeet..." Dedi e harfini uzatarak. "Ablalar kardeşlerin hastalıklarından korkmazlar, ben de senin ablan olduğuma göre senin hastalığından asla korkmam bundan sonra ona göre oynarız." Dedim gülümseyerek ve elimi havaya kaldırarak "anlaştık mı?" Dedim. Havaya kaldırdığım elimi, küçük eliyle örtünce "Anlaştık" diyip gülümsedi. Biz Mete ile muhabbete dalmışken, Meymeletsiz suratlı ağabeyi bize doğru gelmeye başlamıştı. Mete'nin saçlarını karıştırıp "babam seni bekliyor." Dedi. Mete kaşlarını çatıp, beni göstererek "ağabey, sana kaç kez diyeceğim yanımda bir kız varken bana çocuk gibi davranma diye?" Dedi ve saçlarını eski haline getirmeye çalışarak yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Mete ile az önce konuştuklarımızı hatırlayarak sinir kastayım artmaya başlamıştı. Kestikkkkk. Devam edicek... En heyecanlı yerini kesme emin olabilirsiniz hahahah yarın devam keeee ve şarkı nasıl koyuluyor biri anlatabilir mi öyle daha iyi okursunuz...?
|
0% |