@yesimevreniii
|
Kalbimde ne olduğunu bilmediğim bir his vardı. Adı neydi ya da neden benimleydi bilmiyorum ama bana kendimi tuhaf hissettiriyordu. Sanki bir is yavaş yavaş içime işliyor gibiydi. Bir yanım hem buruk hem de kırıktı. Bir yanım ise istemsizce mutluydu. Ama mutluluğun tarifi bu değildi benim için. Neden mutluydum ki ben? Oysa hiçbir şey gönlümce olmamıştı. Evleneceğim adamı bile ağabeyim seçmişti. Onunla evlenmek zorunda kalmak bir ödül değil bir cezaydı. Bu ceza nasıl olurda iyi hissetmeme neden oluyordu? Buruk olan yanım mutlu olan yanımla bir savaşa girdi. Savaşın bir kazananı olmadı ancak bu savaş zordu, imkansızdı. Yan yana gelmemesi gereken iki zıt kutbun ayrı durması gerekirdi. Icinde olduğum bu durum bir rüya olmalı ve ben bir kör kuyuyla aynı yolda yürümemeliydim. Fakat bugün olmakta korktuğum o yerde ve mekândaydım. Artık her şey için çok geçti. Olan olmuş biten bitmişti. Ve ben dakikalar sonra resmi olarak onun eşi olacak, onunla yeni bir hayata başlayacaktım. Belki de her şeyi herkesi ardımda bırakmak zorunda kalacaktım. Cihangir ile yaşadığım o anın üzerinde yaklaşık bir saat geçmişti. Sözleri, tavırları beni haddinden fazla etkilemiş olsa da kendime gelmem uzun sürmemişti. En guzel yıllarımı geçirdiğim o evden Cihangir ile el ele çıkmıştık. Geride Sinem'i, Buket'i ve ağabeyimi bırakmıştık. Onlar bizim ardımızdan gelirlerken Cihangir ile yeni evimize doğru bir yol almıştık. Yol boyunca hayatımı sorgulayıp durmuştum. Aynı zamanda kalbime sinen o kasveti adeta yok etmek istemiştim. Ne yazık ki tüm bunlara bir çözüm bulamamıştım. Bu kötü hisler biz yeni eve gelene dek sürmüştü. Cihangir ile yaşayacağımız o eve geldiğimizde derin bir nefes alıp vererek bahçeye geçmiş, ağabeyim ve eşini beklemiştik. Nikaha Cihangir'in iki yakın arkadaşı da gelmişti. Ama fazlası ile kaba ve tuhaf görünüyorlardı. Sanki her an bellerinde duran silahı çıkartacak gibiydiler. Biraz fazla kafamda kuruyor olabilirim bilakis kurmasam günü bitireceğimden şüphe duyarım. Zaman su misali akıp gittiğinde Sinem ve ağabeyim kulaklarında minik kızları Buket ile geldiler. Bir süre nikah törenimiz için hazırlanan bahçede dinlendirici bir müzik eşliğinde sohbetler edildi. Nikâh memurunun gelişi ile beraber hep birlikte nikâhın kıyıldığı alana geçtik. Her nikâhta olduğu gibi bizim nikâhımızda da aynı şeyler tekrarlandı. Nikâh memuru bize formalite icabı sorular sordu, bizde sorulan sorulara cevap veren taraf olduk. Evet ya da hayır diye iki tercih hakkımız vardı. Her ikimizde evet diyerek gelen misafirler tarafından büyük bir alkış tufanı ile karşılandık. Sorulan sorulardan sonra önce biz hemen sonra da şahitler imzalarını attıklarında Sinem ile göz göze geldik. Kalabalığın içinden bana seslendi."Ayağına bas Rüveyda ayağına bas." Ona bakıp güldüm. Ardından Cihangir'in ayağına Sinem'in istediği gibi bastım. Cihangir mimik oynatmadan bana baktığında," gelenek böyle." Deyip omuz silktim." Bana hiç bakma öyle." Kafasını salladı." Tüm gelenekleri yerine getirir misin?" "Yani...Canım isterse." Diye karşılık verdim ona. " Niye sordun?" Alt dudağını dili ile kışkırtıcı bir şekilde ıslattı." Sadece merak?" Bakışlarım dolgun dudaklarına kaydı." Anladım." Nikâh memuru formalite icabı, " gelini öpebilirsiniz." Dediğinde Cihangir ile aynı zamanda irkildik. Dönüp konuşan kişiye baktık. Gülümseyerek ekledi." Bir ömür boyu mutluluklar diliyorum gençler." Memur ayağa kalktığı gibi bizde ayaklandık onunla beraber. Herkesin yüzünde tatlı bir tebessüm varken Cihangir'e doğru döndüm. Bunu yapmamla beraber bana doğru bir adım atıp mesafeyi sıfıra indirdi. Gözlerim koyu kahvelerini bulduğunda bakışları önce dudaklarıma kaydı. Ardından diliyle dudaklarını ıslatıp alnıma küçük bir buse kondurdu. Içim gitti. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde kaldım. Saniyeler sonra geri çekilerek kalabalığa baktı. Bende onun baktığı yöne doğru baktım. Bize bakan topluluk adeta özenerek bakıyordu. Oysa aramızda çok engel vardı. En büyük engelde Cihangir'in ta kendisiydi. O da bunu biliyor, görüyordu. Nikâh memurunun vermiş olduğu evlilik cüzdanını alarak fotoğrafımızı çeken Sinem'e birkaç poz vererek günü sonlandırdık. 🌌 Karanlık bir çarşaf misali üzerimizi örttüğünde Sinem, ağabeyim ve Cihangir ile beraber günün değerlendirmesini yapıyorduk. Gün güzel bir şekilde bittiği için herkes çok mutluydu. Sinem nikah boyunca çektiği fotografları bize gösteriyor, arada Cihangir ile göz göze geliyorduk. Fakat her ikimizde konuşmuyorduk. Şahsen o bana oranla biraz gergin görünüyordu. Nedenini her ne kadar bilmesem de diken üstünde duruyordu. Ona her baktığımda bakışlarını kaçırıp duruyordu. Bu yüzden ona bakmama kararı aldım. En azından kısa bir süre için. Gece nede olsa yalnız kalacaktık. O zaman ne sıkıntısı olduğunu ona sorardım. Belki adamakıllı bir cevap verirdi bana. Sözde beni seviyordu. Onu ima etmişti. Sevdiği kadına karşı dürüst olur diye düşünüyordum. Yine de bu sadece benim düşüncemdi. Belki de çok fazla kuruntu da yapıyor olabilirim. "Düşünüyorum da zaman ne çabuk geçti değil mi?" Diye sordu ağabeyim. " Daha düne kadar peşimden koşan kardeşim evlendi ve kocaman güzel genç bir kız oldu." Yutkunarak," ağabey." Dedim." Niye böyle konuşuyorsun ki? Biz yine hep yan yana olacağız. Bana inanmazsan Cihangir'e sor istersen." Bakışlarım Cahangir'e kaydığında," öyle elbette." Diye karşılık verdi." Ne zaman isterseniz Rüveyda hep sizin yanınızda olacak." Sinem gülümsedi." Cihangir gerçekten ideal bir eş örneğisin." Ağabeyim tek kaşını kaldırdı." Ne yani ben ideal eş örneği değil miyim? Sadece Cihangir mi?" "Hayır." Dedi Sinem anında." Bunu da nereden çıkarttın? O sadece Rüveyda'nın istediği gibi biri." Kaşlarım çatılırken," öyle mi?" Diye sordu Cihangir." Bunu daha önce hiç senden duymamıştım." Zoraki bir gülümseme ile konuştum."Sinem işte sen onu ciddiye alma." Cihangir bakışlarını kaçırıp ağabeyime çevirdiğinde," biz artık kalkalım." Dedi." Hem saat de geç oldu." Sinem ima ile gülümsedi." Bence de hem bu onların ilk gecesi . Gitmemiz gerek." Ağabeyim kafasını salladı." Sen git Buket'i getir. Öyle gidek." Sinem hızlı adımlarla Buket'i almaya gittiğinde ağabeyim de sokak kapısına kadar ilerlemişti. Sinem geldiğinde ise önce Buket'i öpmüş, sonra da onlarla vedalaşmıştık. Cihangir ile yalnız kaldığımda ise ne yapacağımı bilememiş, onu ardımda bırakıp yatak odasına geçmiştim. Çok geçmeden odanın içinde onun ayak seslerini duydum, yutkunamadım. Nefes almak bile zor gelirken bana onunla aynı evin, odanın içinde saatler boyu ne yapacaktım ben? Yatağın bir köşesinde misafir gibi oturuyorken bakışlarımda birbirine kenetli duran ellerimin üzerinde geziniyordu. Cihangir her attığı adımda iç çekiyor, bu gece olacakları düşünmemeden edemiyordum. Oda da yankılanan tok adım sesleri o hemen dibimde durduğunda son bulmuş, başımı eğdiğim yerden kaldırıp onun koyu kahvelerinin içine bakmıştım. Cihangir düz bir ifade ile bana baktığında oturduğum yerden hızlıca ayaklandım." Aklında her ne geçiyor bilmiyorum ama hiçbir şey istediğin gibi olmayacak?" "Anlamadım?" Diye sordu." Misal ne istediğim gibi olmayacak?" Ağırca yutkundum." Bu gece senin yatağına girmeyeceğim. Bana dokunmanı istemiyorum." Yanından geçip gitmek için hareket etmek istediğimde, " ben seninle evcilik oyunu oynamıyorum Rüveyda." Deyip bileğimi sertçe tuttu." Sana zorla dokunmam ama bir gün kendi isteğinle bana geleceksin." Sinirden güldüm." Bu asla olmayacak." "Olacak." Dedi kendinden emin bir tavırla." Bir gün bu evde sadece senin inlemelerin yankılanacak." Kaşlarımı çattım." Bırak kolumu." "Niye?" Sorarcasına tek kaşını kaldırdı." Duydukların hoşuna gitmedi mi?" "Sus artık Cihangir." Deyip bileğimi çekiştirmeye çalıştım." Seni duymak ya da dinlemek istemiyorum." Cihangir tuttuğu bileğimi sertçe kendine doğru çektiğinde ona doğru itildim ve başım göğsüne büyük bir hızla çarptı. Nefes nefese kalmış bir şekilde durduğumda ise, " Seni sevdiğimi yedi aleme duyurdum da bir sana sesimi duyuramadım." Dedi boğuk bir sesle." Ama pes etmeyeceğim Rüveyda. Sen bana kurumuş bir cennet olsan da ben yine suyu senin gözlerinde aramaktan vazgeçmeyeceğim." |
0% |