Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM 2: Yaşanabilir Kılmak

@yesimnehir

 

Dünyayı yaşanabilir kılan da yaşanamaz kılan da sevgi ve nefret değil miydi?

 

Birine aşık olursun, yaşadığını ve yaşamanın mükemmel olduğunu hissedersin.

 

Ve ondan nefret edersin, acıyı iliklerine kadar hissedersin.8

 

Nefes alamaz hale gelirsin.

 

Belki, kendi nefesini ebediyen kesersin.

 

 

***

 

 

Spontane.

 

Yaşadığım anın tanımı buydu. Planlayarak başladığım gecemin dönüştüğü şeydi. Yanımda bir yabancıyla bardaklarımızı birbirine tokuşturarak tekilaları üst üste midemize indiriyorduk.

 

“Erkekler tuvaletine işediğine ve sonrasında o çocukla karşılaştığına inanamıyorum.”

 

Evet. Alkolün etkisiyle ona utanç verici bir anımı anlatmıştım ve karşımda kahkahalarla gülüyordu.

 

“Lisedeydim,” diyerek kendimi ufak çaplı bir savunmaya geçtim. “Ben de istemezdim yani oraya işedikten sonra düşmanımla karşılaşmayı…” Avucumu sinirle alnıma vurdum. “Bir de ona dedim ki bu durum aramızda kalırsa sevinirim.”

 

Bir kez daha kahkaha attı. Gülüşü tatlıydı.

 

“Ve?” diye sordu kahkahalarının arasından.

 

Tekilayı hızla mideme götürdüm, ardından alkolün sert tadından yüzümü buruşturarak konuştum: “Ve havalı olduğunu düşünerek bir şey demeden yanından geçip gittim.”

 

Kahkahalarının arasından zorlukla nefes alıyordu ve karın kasları ağrımış olmalıydı ki elini karnına götürdü. Gözlerimi devirdim. “Tamam, yeterli, sus,” dedim huysuz bir tonda.

 

O da ağzını hayali bir fermuarla kapatıp önüne konmuş olan ama gülmekten içemediği tekilasını eline alıp bir dikişte içti. Alkol bir noktadan sonra çenemin düşmesine yol açıyordu ve çoğu zaman komik bir duruma düşüyordum. Bu durum ise kendime sinirlenmeme neden olsa da ağzımı bir türlü tutamıyor, konuşmaya devam ediyordum. Garip bir şekilde Aren ise bundan hiç şikayetçi gibi görünmüyordu. Ben ne kadar içtiğimizi dahi hatırlayamazken o benden biraz daha ayık görünüyordu. Alkole karşı dirençli olmalıydı. En azından benden daha dirençli olduğu kesindi.

 

Etraftaki yoğun ışıkta parlayan yeşil irileri kahverengi gözlerimdeydi. “Yanakların kızarmış,” dedi. Sesi alaydan yoksundu.

 

Ellerim yanaklarıma gitti. O kadar sıcaklardı ki adeta cayır cayır yanıyorlardı. Bu aptal halime gülmeden edemedim. “Sarhoşum sanırım,” derken de gülüyordum. O sırada hareketli olan şarkı değişti ve yerini hafif romantik bir şarkıya bıraktı. Aren gülümseyerek DJ’e baktı, ardından elimi tutuğu gibi beni kalabalığın içine çekti. Ne direnebildim ne de itiraz edebildim; çünkü alkol tüm bedenimi ele geçirmişti. Bu durumun farkına vardığımda ise onun kolları çoktan belimi sarmalamıştı.

 

“Sarhoşluğumdan mı yararlanıyorsun, yoksa bana mı öyle geldi?” diye sorarken ses tonum ciddiyetten çok uzaktı.

 

Lanet olası alkol.

 

Gülümsedi. “Bilmem,” dedi. “Öyle mi yapıyorum?”

 

İşaret parmağımı onu tehdit edercesine yüzüne doğru salladım. “Soruma soruyla karşılık verme.”

 

Bir elini belimden çekip bileklerimi kavrayarak özenle boynuna yerleştirdi. Müziğin ahengiyle vücutlarımız birbiriyle uyumlu şekilde usulca salınıyordu. Bedenime yakın olan bedeninden yayılan sıcaklık yanaklarımın daha da sıcaklamasına ve vücudumun karıncalanmasına yol açıyordu. Yeşil gözleri, kahverengi gözlerimin tam karşısındaydı ve gözlerini benden bir saniye olsun ayırmıyordu. Bana bu kadar uzun ve derin bakması ufak bir rahatsızlık hissiyle kıpırdanmama, ardından gözlerimi ondan kaçırmama neden oldu. Utangaç olduğum pek söylenemezdi; ancak karşınızdaki biri gözlerini ayırmadan uzun bir süre size baktığında birçok kişi rahatsız olur ve göz temasını kesmek için bir hamlede bulunurdu.

 

Karşımdaki çifte bakmadan edemedim. Kız başını çocuğun omuzuna yaslamıştı, çocuk da başını kızın başına. Oldukça iç ısıtan bir görüntüydü ve dört bir yanımızda bu tür görüntüler vardı. Kısa bir an için buraya ait değilmişim gibi hissettim.

 

Barın köşe koltuklarında ise çiftler birbirlerine usulca dokunuyor, birbirlerini baştan çıkıyorlardı. Tepemizdeki parlak ışıklar onlara her değdiğinde dokunuşları biraz daha ileriye gitmiş oluyordu. Onları dikizliyormuş gibi durduğum için rahatsız olarak bakışlarımı o yönden kaçırdım. Alkolün etkisiyle hafifçe sendelediğimde Aren belimi daha sıkı kavrayıp bedenimi bedenine yaklaştırarak dengemi sağlamamda yardımcı oldu.

 

Aramızdaki sessizliğin yerini çalmakta olan romantik müzik dolduruyordu.

 

Bir süre sonra, “Ne düşünüyorsun?” Aren’in kulağıma yakın olan sesini duymamla ona döndüm.

 

“Şu an burada seninle ne işim olduğunu,” diye konuştum, süslü ya da gizli kelimelerden uzak bir şekilde, doğrudan.

 

“Seni rahatsız mı ediyorum?” Gözlerini gözlerimden ayırmayışı ve belimi sarmalayan dokunuşunu hafifletmesi, sorduğu sorunun arkasındaki samimiyeti gösteriyordu.

 

“Hayır,” dediğimde göğsü rahatlamışlık hissiyle kıpırdandı. Ekledim: “Ama yine de bugün trafikte tanıştığım bir yabancısın.”

 

Dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı ve bakışlarıyla köşedeki koltukları işaret ederek “Bu şekilde mi tanışmamızı tercih ederdin?” diye sordu.

 

Gözlerimi devirdim. “Hayır.”

 

“Ben de,” dedi. Kıvırcık saç tutamlarının gölgelediği gözleri hafifçe kısılmıştı. O da sarhoş olmuş olmalıydı.

 

Ardından o romantik müzik kesildi ve yerini hareketli, trend olan bir müziğe bıraktı. Biz de kalktığımız yerimize, bar taburelerine oturduk. Siyah, bol kot pantolonunun sarmaladığı bacaklarını hafif aralamış şekilde bana dönük oturuyordu.

 

“Kafan nasıl? Sarhoş musun?” diye sordu.

 

Ben de bedenimi ona döndürdüm. “Sanırım… birazcık…” desem de vücudumu o rahatsız taburede dik tutmakta zorlanıyordum.

 

Halime güldüğünde dişlerinin ne kadar düzgün ve beyaz olduğunu fark ettim. Bakımlı, temiz biri olmalıydı.

 

“O zaman devam,” dedi ve barmene dönüp bir şeyler sipariş etti.

 

Tanrım, sanırım haklıydı. Bu gecenin sonunda gerçekten adımı unutacaktım; ama itiraz etmedim. Çünkü onunla içmeye devam etmek ve spontane gelişmiş olan bu gecenin keyfini çıkarmak istiyordum.

 

Önümüze ikişer ikişer ağzına kadar beyaz sıvıyla dolu shot bardakları dizildi. İkişerli koyduğu için kolayca sayabilmiştim. On taneydi.

 

Tek kaşımı kaldırarak Aren’e döndüğümde tebessüm ederek omuzlarını silkti. O sırada üzerindeki siyah gömleğin geniş omuzlarına ne kadar güzel durduğu düşüncesi aklımdan geçmesiyle panikle, aniden ayağa kalktım. Elimi enseme götürdüm. “Ben…” dedim. Sarhoşluktan sesim titremişti. Boğazımı temizledim. Sorgulayan bakışları üzerimdeydi. “Ben bir lavaboya gidip geliyorum.” Yanından ayrılırken gözlerini sırtımda hissedebiliyordum.

 

Dans eden bedenlerin arasından zar zor sıyrılıp lavaboya girer girmez yaptığım ilk şey derin bir şekilde soluklanmak oldu. O sırada ellerini yıkayan sarışın kadın bakışlarını bana çevirdi. Sesli bir şekilde nefesimi dışarı vermem dışardan tuhaf görünmüş olmalıydı. Peçete yardımıyla ellerini kurulayıp lavabodan çıkmasıyla ilerledim ve ellerimi beyaz mermerin iki yanına koyarak başımı kaldırıp aynaya baktım. Yanaklarıma kan hücum etmiş, öğlen çekim için özenle şekillendirilmiş olan koyu renk dalgalı saçlarım kabarmıştı; ancak makyajım sapasağlam bir şekilde duruyordu, rujum hariç tabii. Teyzeme makyözünün işinde çok iyi olduğunu söylemeyi aklımın bir köşesine not ettim. Bu notu sabah hatırlayacağımı umuyordum.

 

Ellerimi soğuk suyla ıslatıp önce yanaklarımın kızarık olan kısımlarına, sonra da boyun çevreme ve enseme bastırdım. Bu biraz olsun beni ferahlatmıştı. Uzun zamandır bu kadar içmiyor ve dolayısıyla da sarhoş olmuyordum. Bu süreç içinde alkole olan direncim git gide azalmış olmalıydı. En azından aynaya baktığımda böyle olduğunu görüyordum.

 

Aren’in yanına döndüğümde bardakların hiçbirine dokunmamış olduğunu fark ettim. Geldiğimi gördüğünde bir bardağı eline aldı ve benim de almamı bekleyerek hareketlerimi izledi. O sırada telefonumun ekranından bildirimleri kontrol ediyordum. Son iletişimimizin üzerinden saatler geçmesine rağmen Eray’dan ne bir arama vardı ne de bir mesaj. Meraklanmadan edemedim. Sevgilisiyle ilgili bir problem olmalıydı; çünkü Eray’ın sakin hayatında sorun yaratan kişi genellikle sevgilisi İlayda olurdu.

 

Dikkatimi önümdeki alkol dolu bardaklara vererek telefonumu çantama attım ve elime bir bardak aldım.

 

“Bu sefer neye içiyoruz?” diye sordu Aren.

 

Dudağımın bir kenarı yukarı kıvrıldı ve Aren ile aynı anda tüm sıvıyı mideme göndermeden önce, “Bu gecenin saçmalığına,” dedim. Bardağın şeffaflığından gülüşünü yakalamıştım.

 

Boş bardakların yerini dolu bardaklar, dolu bardakların yerini ise boş olanlar alıyordu. Duvarlarda yankılanan yüksek sesli hareketli müzik adeta beynimi fethediyor, daha fazla içmem için beni tahrik ediyordu. Ya da bulanık zihnim öyle bir yanılgıya düşmüştü.

 

Aradan ne kadar zaman geçtiğini Eray arayana kadar bilmiyordum. Müzik o kadar yüksekti ki aradığını telefonumun titreşimi sayesinde anlayabilmiştim. Ekranın sol köşesindeki saati kontrol etmeye çalışsam da harfler gölgeli görünüyordu. Gözlerimi kısarak tekrar baktığımda ise sıfırın yanındaki üç sayısını ancak görebilmiştim.

 

Eray’ın aramasını cevapladım.

 

“Mira, ne yapı—” Bir an duraksadı. “O gürültü de ne? Neredesin?” Sesini zar zor duyuyordum. Bu yüzden çantamı aldığım gibi hızlı adımlarla barın çıkış kapısına yöneldim. Zihnim bulanık, adımlarım dengesizdi ve sürekli birilerine çarpıp duruyordum.

 

“Eray, biraz bekler misin? Sakin bir yere geçiyorum,” diye açıklama yaparken gürültünün arasından beni duyması için bağırmıştım. Çıkışa kendimi atmamla temiz havayı ciğerlerime çekip solumdaki duvara yaslandım. Ardından, “Buluşacağımız bardayım ben hâlâ,” derken konuşma son kelimede biraz daha gevşedi ve istemeden de olsa ağzımı yayarak konuşmak zorunda kalmıştım. Bardan çıkıp önümden geçerek giden neredeyse herkes sarhoştu. Bu saatte beklenileceği şekilde tabii.

 

“Sarhoş musun sen?” diye sorduğu sırada telefonun ucundan ne dediğini tam olarak anlayamasam da bir kadın sesi duydum. İlayda olmalıydı.

 

“Evet,” dedim gülerek, ardından ekledim: “Sen iyi misin?”

 

Soruma cevap vermeyi es geçerek “Bekle orada, seni almaya geliyorum,” dedi ve arama onun tarafından sonlandırılmadan önce İlayda’nın öfkeli sesini duydum.

 

Telefonu çantama atıp bir sigara paketi çıkardığım sırada Aren’in yanıma geldiğini gördüm. O da dengesini sağlamakta güçlük çekiyor olmalıydı ki yanıma, duvara yaslandı. Siyah bir çakmakla sigaramı yakarken “Sigara mı kullanıyorsun?” dediğini duydum.

 

“Bazen,” demekle yetindim ve paketi ona sundum. İçinden bir dal sigara alıp yaktı. Nikotini ciğerlerime çekip nefes verdiğim sırada dumanın önümde ahenkle dalgalanışını seyrettim; ancak o sırada yeşil gözlerini yüzünde hissetmemle ona döndüm. Onun da yanakları kızarmıştı. Bu halimize gülmeden edemedim. İkimiz de inanılmaz derecede sarhoştuk. Üzerimdeki kısa elbise rahatsız hissettirmeye başlamıştı çünkü her bir hareketimde yukarı çıkıyor, uyluklarımı gözler önüne seriyordu. Soğuktan bacak ve kollarımdaki tüyler diken diken olmuştu. Boşta kalan elimle elbisemin etek kısmını aşağıya çekiştirdim.

 

O sırada Aren’in sesini duydum: “Evine gidebilecek misin?” Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu.

 

“Arkadaşım almaya geliyor da…” Ekledim: “Asıl sen gidebilecek misin?”

 

Güldüğü sırada dengesini kaybetmesiyle arkasındaki duvara tutundu ve kendimi tutamayarak bir kahkaha patlattım. Ensesini kaşırken burnunu kırıştırdı. “Evin adresini hatırlayabilirsem evet,” dedi.

 

O sırada tanıdık bir arabanın yakınımıza park ettiğini gördüm. Gözlerimi kısarak plakaya baktığımda Eray’ın arabası olduğunu anladım. Arabadan inip bana doğru yürürken yüzünde yorgun bir ifade vardı ve bana bir akış attıktan sonra çatık kaşlarla dibimde duran Aren’i inceledi. “Merhaba, ben Eray,” dedi.

 

Aren, Eray’ın uzattığı elini boşta bırakmadı. “Merhaba,” demekle yetindi.

 

Eray bana döndü. “Böyle boş boş sırıttığına göre bayağı sarhoşsun.”

 

O ana kadar sırıttığımdan bihaberdim. Eray yanıma geldi ve kolunu belime dolayarak arabaya kadar yürümem konusunda bana yardımcı oldu, rahat edebilmem için de beni arka arka koltuğa yerleştirdi. Gözlerim Aren’i buldu. “Aren,” diye mırılandım, Eray dikkatli bir şekilde üzerimi düzeltip başımı konumlandırırken. “O da çok sarhoş.” Kelimelerin dudaklarımın arasından anlaşılabilir çıktığından bile şüpheliydim. Eray birkaç saniye boyunca yüzüme baktı, ardından anlayamadığım şekilde kendi içinde söylenerek benim tarafımın kapısını kapattı ve Aren’in yanına gitti. Birbirleriyle bir şeyler konuşurken Aren rahat, Eray ise oldukça ciddi görünüyordu. İkisi de olduğum yöne doğru ilerledi ve Aren, sağımdaki kapıyı açarak yanıma, Eray ise sürücü koltuğuna oturarak arabanın motorunu çalıştırdı. Dikiz aynasından koyu gözlerinin üzerimde olduğunu görebiliyordum. Başımı geriye yaslayarak yolu izlemeye koyuldum; ancak kafamı sabit ve düzgün tutmakta zorlanıyordum.

 

O anda Aren’in başı omuzuna düşüverdi. Ona baktığımda dağınık kıvırcık saçlarını gördüm ve benim başım da onun başının üzerine düştü. Saçlarının kokusu burnuma doldu. Taze çiçek kokusu gibiydi. Gözlerim açık olduğundan Eray’ın bize bakışlarını fark edebiliyor olsam da zihnim çok başka bir yerdeydi. Neredeyse tamamen bulanıktı. Tıpkı boynum gibi, göz kapaklarımın üzerindeki yük de git gide ağırlaşıyordu. Kafam, engel olamadığım şekilde Aren’in kafasına dayandı.

 

 

***

 

“Evimden defolup gitmeni söylemiştim.” Eray’ın sesiydi bu.

 

“Seni onunla bu şekilde yalnız bırakacağımı düşünmedin herhalde.” Bu kişi İlayda mıydı?

 

Gözlerimi aralamaya çalıştığım sırada ayaklarımın yere basmadığını fark ettim. Vücudumun panik hissi eşliğinde verdiği tepkiyle sarsıldığımda Eray’ın kollarında olduğumu gördüm. Araba yolculuğu boyunca uyumuş —sızmış— olmam zihnimin biraz olsun ayılmasını sağlamıştı. Anlam veremeyen gözlerle etrafıma bakındığımda Aren’in İlayda’nın yardımıyla eve ilerlediğini gördüm. Bir kolu İlayda’nın boynuna dolanmıştı ve sendeleyerek ilerliyorlardı. İlayda’nın bakır rengi saç tutamları Aren’in kolunun altında kalmıştı ve o da ağırlığından ani bir hareketinde saçları yolunmasın diye Aren’in yüzüne yakın bir şekilde duruyordu. Eray, İlayda’yla birbirimizden hiç hazzetmediğimizi bildiğinden böyle bir eşleşme yapmış olmalıydı.

 

İkimiz de saçma sapan ve utanç verici bir durumdaydık.

 

Eve girerken Aren’in gözlerini açtığını ve anlam veremeyen gözlerle etrafına bakındığını gördüm. O da biraz olsun kendine gelmiş olmalıydı. Ardından yeşil irisleri kahverengi irislerimi buldu.

 

Saçma bir durumun içinde olduğumuzun farkındaydık ikimiz de.

 

Başımı doğrultmak, bedenimi dikleştirmek için direndim. “Yürüyebilirim,” dedim Eray’a hitaben. Uyandığımı görünce gözlerini bana çevirdi. O sırada evin kapısının önüne gelmiştik. Beni dikkatli bir şekilde yere indirip kot pantolonun cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı. Başım hâlâ dönüyordu. İlayda’nın sert bakışlarını üzerimde hissetsem de ona bakmadım. Aren’le İlayda içeri girerlerken “Eray,” dedim. “Ben eve gitsem iyi olur.”

 

“Bence de,” diyerek yanımıza gelen İlayda’nın suratında varlığımdan memnuniyetsiz olan bir tavır vardı. Kollarını göğsünde kovuşturmuştu.

 

Eray ona hitaben konuştu: “Sen değil, İlayda evine gidiyor, Mira.” O an Eray’ın gözlerinde gördüğüm tek şey nefretti. Anlaşılan aralarında büyük bir olay olmuştu. İlayda ise öfkeyle Eray’a baktı. Dişlerini sıkmaktan çenesi kaskatı kesilmişti. Bir yorum yapmadan onları kapının önünde yalnız bırakarak içeri girdim. İlayda’nın bağırışları kulaklarıma ulaşıyorduysa da birkaç saniye sonra sesi uzaklaştı.

 

Yavaş ve dengesiz adımlarla salona girdiğimde Aren’i koltukta buldum. Rahat bir pozisyonda oturmuş, başını da arkaya dayamıştı. Yanına oturuncaya kadar gözleri kapalıydı. Başını yasladığı yerden kaldırmayarak bana döndü. O sırada saçlarının önlerindeki kıvırcık tutamlar alnını işgal etti. Siyah gömleğinin ilk birkaç düğmesi açılmıştı.

 

Kafamı dik tutmak aşırı yorucu olduğu için ben de onun gibi başımı arkaya yasladım ve gözlerimi gözlerine diktim.

 

Güldü. “Bok mu vardı bu kadar içtik?” diye sorduğunda kendimi tutamayıp ben de güldüm.

 

Başımı bıkkınca iki yana salladım. “Yarın sabah ayıldığımda Eray’ın söylenişlerine hiç hazır değilim.”

 

O sırada dış kapının kapandığını ve başımı kaldırıp baktığımda Eray’ın yalnız olduğunu gördüm. Yorgun, üzgün ve biraz da sinirli görünüyordu.

 

Aniden kulağımda sıcak bir nefes hissetmemle tüylerimin diken diken oldu. “Varlığımdan oldukça rahatsız görünüyor,” diye fısıldadı Aren ve geri çekildi. Eray’ın sert bakışlarını üzerimizde dolanıyordu.

 

“Sen iyi misin?” Sorumun cevabını görebiliyor olsam da bazen insanın bu soruyu duymaya ihtiyacı olurdu.

 

Eray sağ taraftaki tekli koltuğa oturdu, dirseklerini diz kapaklarına dayayarak bana bakmayı sürdürdü. Dudaklarında tatsız bir tebessüm can buldu. “Hayır ve nedenini tahmin edebiliyorsundur.”

 

Başımı onaylar anlamda sallarken neler olduğunu anlatmasını istemedim. Yanımızda bir yabancı oturuyorken normal olarak özel hayatını paylaşmaktan rahatsızlık duyardı.

 

Yanımda oturmakta olan Arının hareketlendiğini gördüm. Bakışları benim ve Eray’ın arasında gidip geliyordu. “Ben biraz kendime geldim sayılır, gitsem iyi olur.” Ayağa kalktığında boyunun ne kadar uzun olduğunu fark ettim.

 

“Bir kahve içseydin gitmeden,” dedi Eray.

 

“Gerek yok, teşekkür ederim her şey için,” dedi ve tokalaşmak için elini ona uzattı. Eray da ben de ayağa kalktık. Uzattığı eli boş kalmadı.

 

Bu halde gitmesini anlamsız ve saçma bulsam da pencereden dışarıya göz attığımda gökyüzünün mavisinin açıldığını gördüm. Gün doğuyordu. Bu nedenle bir şey demeden ona evin kapısına kadar eşlik etmekle yetindim. Kapıyı açtığımda dışarı çıktı ve bana döndü. Bahçenin aydınlatmasından gelen sarı ışıklar gözlerine vuruyor, irislerini parıl parıl gösteriyordu.

 

Tebessüm ettim. “Bu spontane ve eğlenceli kaçamak için teşekkür ederim.”

 

Elini ensesine götürerek “Kaçamak…” dedi. Dudağının bir kenarı yukarı kıvrılmıştı. “Ben de teşekkür ederim, çok eğlendim.”

 

Ardından arkasını dönüp birkaç adım atmıştı ki bana döndü. “Mira.” Adem elması kıpırdadı. “Telefon numaranı alamam, değil mi?”

 

Duraksadım. Bu hamlesine şaşırmadığımı söyleyemezdim. Beklentiyle gözlerimin içine bakmayı sürdürdü. On iki yaşındaki bir çocuk gibi görünmüştü gözüme bir anlığına. Gülümsedim. “Alamazsın.” Ekledim: “Birbirimizi bir daha görmeyeceğiz nasıl olsa."

 

Sırıttı. “Buna o kadar emin olma.” Göz kırptı ve gitti.

 

Arkasından bir süre boyunca bakakaldım.

 

 

Kapıyı kapatıp salona döndüğümde Eray’ı aynı koltukta oturur halde buldum. Geldiğimi fark ettiğinde bakışlarıyla beni takip etti. Az önce Aren’in oturduğu yere oturdum.

 

“Kimdi o?” diye sorduğu sırada uyluklarıma çıkan elbisemi düzeltiyordum.

 

Ona döndüm. “Bugün tanıştığım biri,” demekle yetinsem de Eray bu konuyu irdelemeye hazırmış gibi bedenini bana doğru çevirdi.

 

“Yeni tanıştınız yani?” Ekledi: “Ve sen yeni tanıştığın biriyle kör kütük sarhoş mu oldun?”

 

Umursamazca omuzlarımı silktim. “Evet.”

 

Oldukça sinirli görünüyordu. İlayda’ya olan öfkesinin yanında bir de ben eklenmiş olmalıydım. Ayağa kalkıp Amerikan tarzı mutfağa ilerlerken “İnanılmazsın,” dedi. Aşağıdaki dolaplardan birinden viski dolu bir şişe çıkardı. “Ya tehlikeli biri olsaydı, Mira?” Ben daha bir şey demeden, “Sen daha tehlikelisin gerçi,” diye ekledi. Viski dolu bardağıyla yanıma gelirken sessiz kaldım. Dediği şey geçmişimi hatırlatmış, beni huzursuz hissettirmişti. Bakışlarım zemindeki parkede dalıp giderken elini çıplak omuzumda hissettim. “Özür dilerim, ben…”

 

Derin bir soluk aldım. “Önemli değil.” Saçlarımı tepemde atkuyruğu yaparken “Anlat bakalım, İlayda’yla neler oldu?” diye sordum.

 

Viski dolu bardağı dudaklarına götürüyordu ki ondan önce davranarak bardağını kapıp büyük bir yudum aldım; ancak o anda “Aylardır beni aldatıyormuş,” demesiyle boğazıma takılan sıvı yüzünden öksürmem bir oldu. Zar zor yutkunabildiğimde viskinin sertliği yüzünden yüzümü buruşturmadan edemedim.

 

“Nasıl yani?”

 

“Bugün yakaladım.”

 

Ve sormaktan korktuğum o soruyu sordum: “Nasıl yakaladın?”

 

Gözlerini boşluğa sabitlemişti. “Evinde, yatak odasında yakaladım. Seks yaparlarken.” Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Elimdeki bardağı aldı ve sarı sıvıyı tek dikişte bitirdi. Koyu gözlerindeki hüznü ve öfkeyi görebilmek canımı yakıyordu. Ayağa kalktı ve bu defa viski şişesini getirdi. Yanıma oturur oturmaz kollarımı ona dolayarak sımsıkı sarıldım. Ağlayarak içini dökmesini diliyordum; ancak o böyle bir şey yapmazdı. Ona göre ağlamak, hüznü kabullenmekti ve o hayatındaki kötü şeyleri kabullenmek yerine yoksayan biriyidi. Olmamış gibi davranmayı seçerdi. Dışarıya karşı ‘zayıf’ görünmek istemezdi.

 

Güldüğünü duydum. “Zaten senden nefret eden biriyle ne işim vardıysa,” demesiyle ben de güldüm. Buruktu gülüşü; ama içtendi. Tıpkı geri çekildiğimde bana olan bakışları gibi.

 

“Neden buradaydı?”

 

Sinirle soludu. “Kendini affettirmek için gelmiş.”

 

Böyle bir hatayı affettirebileceğini düşünmüş olması komik gelmişti. Özellikle de sert çizgileri olan Eray’a karşı.

 

Eray’ın kafasını biraz olsun dağıtabilmek için bir öneri ortaya atıverdim: “Film mi izlesek?”

 

Arkasındaki pencereyi işaret ettiğinde güneşin doğmuş olduğunu gördüm. “Bu saatte mi?”Başımı hevesli görünmeye çalışarak onaylar anlamda salladım. Güldü. “İzlemediğin bir film kaldıysa seç bakalım,” dedi beni kırmayarak.

 

Telefonumdan IMDB uygulamasına girerek izlenecekler listemi açtım. Aşk konulu olan bütün filmleri eledim ve sonuç olarak bir bilim kurgu filmi seçtim. Eray filmi televizyonda açarken ben de odasına gidip onun şort ve tişörtlerinden birer tane kapıp üzerimi değiştirdim. Çünkü o mini elbiseyle rahat oturabilmek neredeyse imkansızdı. Salona döndüğümde önümdeki viski bardağı dolmuştu. Eray ise şişeden içiyordu.

 

Bugün tükettiğim alkolün haddi hesabı yoktu. Tamamen bayılmadığım için kendimi şanslı sayıyordum.

 

“Bu arada,” dedi filmi başlatmadan önce. “Sarhoş kafanla kapının önünde eve gideyim deyip artistlik yapman baya komikti.” Güldü. “Şebnem Teyze’nin seni o halde eve alacağını gerçekten düşündün mü?”

 

Derin bir of çektim. “Hayır tabii ki. Muhtemelen ağzıma sıçardı.”

 

Başını onaylar anlamda salladıktan sonra filmi başlattı.

 

Filmin yarısına geldiğimizde viski şişesinin dibini görmek üzereydik. Gözlerimi açık, boynumu da dik tutmakta çok zorlanıyordum.

 

“Mira.”

 

“Hmm,” diye mırıldandım. Zihnimin emriyle gözlerimi kapatmak durumunda kalmıştım.

 

“Seni ektiğim için üzgünüm.”

 

Gözlerim kapalı bir şekilde gülümsedim. “Önemli değil.” Ekledim: “Çünkü hayatımda en çok eğlendiğim gecelerden biri oldu.”

 

“Aren’le mi?”

 

“Evet, Aren’le.”

 

Loading...
0%