Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@yeter_zngr

 

"Kendine geliyor galiba."

 

"Kardeşim kalabalık yapmayın, kadın rahat nefes alsın."

 

"Uyanıyor!" Kulağımın dibinden gelen ancak zihnimde çok uzaklardan yankılı olarak duyduğum sesler gittikçe artarken bilincim kendine geliyordu. Bilincimin kendine gelmesi ise beraberinde müthiş bir baş ağrısını kendiyle sürüklüyordu.

 

"Gözlerini açtı!" diye bir çığlık sesi duydum, gözlerimi daha sıkı yumdum. Başım feci derecede ağrıyordu.

 

"Yeter be kadın, kolonyadan feleği şaştı kızın dökme artık!" diye bir sitem duydum. Göz kapaklarımın üzerinde tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordum, gözlerimi açmaya zorladım kendimi.

 

Etrafımda oluşan kalabalığı bulanık da olsa seçmeye başladım. Ayağa kalkmaya çalıştım ancak başımın dönmesiyle kalkar kalkmaz sendeledim. Belimi saran eller olmasaydı yeri boylamıştım. Yarı açık bilincim ve zar zor etrafı seçen gözlerle beni tutan ellerin sahibine baktım. Simsiyah gözlerle bakışlarım saniyelik kesişti, ancak saniyelik bir kesişmeydi bu ve düşünmeye fırsatım dahi olmadı.

 

Kendimi saniyeler içinde toparlayıp vücudumun çarptığı bedenden uzaklaştım. Etrafa göz gezdirmeye başladım, ne olmuştu bana?

 

Sınav!

 

"Allah kahretsin!" dedim dişlerimi sıkarak. Büyük bir tedirginlikle "saat kaç?" diye sordum.

 

"11.45"

 

"Zoti e mallkoftë!" diye bağırdım bu kez.

 

🪐

 

"Tamam artık üzme canını, yapacak bir şey yok." Teyzem elindeki tepsiyi bana uzatırken konuştu. Kahve fincanını ve yanındaki küçük suyu alıp sehpanın üstüne bıraktım.

 

"Koca bir sene verdiğim emek çöp oldu, hem de bir hiç uğruna." diye sızlandım.

 

Üç hafta önce kpss sınavı vardı, yirmi dört yaşında ve edebiyat mezunuyum. Bir sene boyunca geceleri yalnızca dört saat uyku uyuyarak geri kalan vaktimin çoğunu sınava adayarak çalışmıştım. Sevgilim, daha doğrusu eski sevgilim Sinan, üniversite son sınıfta tanışmıştık ve üç aya yakın bir birlikteliğimiz vardı, benimle aynı bölümden mezun olan ve yakın arkadaşım dediğim kişiyle öpüşürken görmüştüm onları.

 

O gün trafik yüzünden sınava epey geç kalmıştım, son dakikalarda yetişmek üzereyken okulun bahçesinde ikisini görmüştüm. Kapıların kapanmasına dakikalar kala gördüğüm manzara şok olmama sebebiyet vermiş ve bayılmıştım. Kendime geldiğimde ise sınav çoktan başlamıştı hatta bitmek üzereydi. Koca bir senenin emeği çöp olmuştu.

 

Sinan ile ilişkim daha çok tazeydi ve bu konuda aşırı tepki vermem yersizdi, her ne kadar beni aldatmış olsa da aramızda büyük bir yaşanmışlık yoktu, yıkılıp hayata küsecek kadar değildi sevgim. Beni asıl yaralayan şey bu kişinin yakın arkadaşım olmasıydı. Sekiz senelik bir dostluğumuz vardı, ve hatta bizi o tanıştırmıştı. Bu sebepten gördüklerimi sindiremeyip yere yığılmıştım.

 

"Olanla ölene çare yok Efsun, seneye yine girersin daha yüksek not alırsın." Teyzemin beni motive etmesiyle tebessüm ettim. İkimiz beraber yaşıyorduk, annem ve babamı liseye giderken kaybetmiştim. Başka akrabam olmadığı için teyzemle beraber yaşıyorduk, bu durumdan asla şikayetçi değildim ancak artık teyzemin benimle ilgilenmeyi bırakıp kendi hayatına odaklanmasını istiyordum.

 

Annem Arnavut göçmeniydi, ben de yari Türk yarı Arnavut sayılırdım. Teyzemle birlikte iki kardeşlerdi, onlar da çok küçükken kaybetmişti ebeveynlerini. Teyzem beni ablasının emaneti olarak görüp bunca zaman hep el üstünde tutmuştu beni. Atanmayı en çok da bu yüzden istiyordum, ayrı eve çıkmak için. Ben teyzemle kaldığım sürece teyzemin tek odağı ben olacaktım ve o kendi için hiçbir şey yapmayacaktı, ama ben artık kendiyle ilgilensin istiyorum. Evlensin, çocuk sahibi olsun. Güzel bir ailesi olsun istiyordum.

 

"Sakine teyze seni sordu yine." Teyzemin sözüyle göz devirip sıkıntıyla iç çektim. Cümlenin nereye varacağı belliydi çünkü.

 

"Kızım kadın yaşlı, kıramıyorum ki kapıdan göndereyim. Hem zaten kadın sadece görüşün diyor, evlenin demiyor ki." Sakine teyze bizim üst kat komşumuzdu ve sürekli bana görücü getirirdi. Yaşlı olduğundan kadına bir şey demek istemiyordum ama evlenmeyi düşünmüyordum, hele ki son yaşadığım olaydan sonra hepten güven duygumu kaybetmiştim.

 

"Bu sefer kimi bulmuş?" diye sordum meraksız bir sesle. Gecen hafta mimar birini elinde çikolata çiçek ile bize getirmişti. Ve itiraf etmek gerekirse bulduğu damat adaylarının hepsi genelde çirkin oluyordu.

 

"Ne yalan söyleyeyim, bu sefer yakışıklı birini bulmuş. Adamın ismi Rüzgar, üç yaşında bir oğlu varmış. Eşinden boşanmış, oğlu için tekrardan evlenmek istiyor sanırım. Ve Sakine teyzenin yeğeniymiş kendisi." Evli mi?

 

Çocuk bakabilir miyim diye düşündüm o an. Böyle bir sorumluluk alabilir miydim cidden?

 

"En kötü bir kahve içer gelirsin, beğenmedim dersin. Hem kadının da kalbi kırılmamış olur." Normalde asla kabul etmezdim ancak bir nevi Sinan'a nispet yapmak istediğim için kabul etmek gelmişti içimden. Ayrıca Sakine teyzeyi de kırmak istemiyordum, en kötü ne olabilirdi ki? Gidip bir kahve içip dönerdim.

 

"Olur, peki. Hem bu sayede ben de bir yerden başlamış olurum." aldatılmanın verdiği hisle kimseye güvenmek istemiyordum, ancak hayat bu şekilde geçmezdi. En azından kendi iyiliğim için hayata karışmam gerekiyordu, üç haftadır dışarıya adım dahi atmamıştım.

 

🪐

 

Uzun, beyaz bir elbise giyinmiştim. Kare yaka kesimi ve göğüs kısmı ile omuz kısmında kıvrımlar vardı. Yırtmacı üst bacagıma kadar uzanıyordu ve kolları omzumun hemen altında bitiyordu. Ayaklarıma topuklu beyaz ağız kısmı açık bir ayakkabı geçirdim. Siyah saçlarımı düzleştirici ile hafif kıvırdım uçlarını, kahküllerime şekil vermeyip onları olduğu gibi düz bıraktım. Mavi gözlerime yakışan sade bir makyaj yapıp çıktım evden.

 

Her ne kadar görücü usulü bir görüşme de olsa bu bir ilk buluşmaydı ve özensiz gidemezdim buluşmaya. Bu her şeyden önce karşımdaki kişiye saygısızlık olurdu. Onu önemsemediğim anlamına gelirdi, istek üzerine buluşmaya gidiyor olabilirdim ama istemeseydim kimse zorlamazdı beni buna. Bu yüzden gereksiz triplere girmek yerine ilk buluşmanın hakkını verip öyle hazırlanmıştım.

 

Cafeye gelip cam kenarında kalabalıktan uzak bir masayı gözüme kestirip oraya geçtim. Üç dakika bile geçmemişti ki karşımda bir siluet belirdi. Bakışlarımı masanın üstünde duran süs çiçekten çekip karşımdaki adama baktım.

 

Beyaz kumaş pantolon ve açık mavi bir gömlek giyinmişti. Giydiği gömlekten dolayı sıkışan kasları kendini çok güzel belli ediyor ve oldukça hoş bir görüntü sunuyordu. Simsiyah gözleri vardı. Sakalları asla uzun değildi ancak kısa da diyemezdim, temiz yüzü bana hangi cilt ürününü kullandığını soracak kadar merak ettirdi ancak tuttum kendimi. Esmer teni ve gözleri ile aynı tonda siyah olan saçları vardı. Ve teyzem haklıymış, gerçekten de çok yakışıklıymış bu adam.

 

Teyzemde olmadığı için fotoğrafını görememiştim.

 

Ayağa kalkıp iki adım yakınına ilerledim ve elimi uzattım. Uzattığım ele öylece bakarken bir kaç saniye sonra elimi avuç içine aldı. Elim avucunun içinde yok olmuştu resmen.

 

İlk dikkatimi çeken şey bu oldu, topuklu giyinmeme rağmen başım omuzlarına anca yetişiyordu. İkinci dilkatimi çeken şey ise onun esmer teni ve benim beyaz tenimin birbirine olan uyumu oldu.

 

Tokalaşmanın haddinden fazla uzadığını düşünüp elimi geri çektim ve konuşmadan hemen geri yerime geçtim. Bu ufak temas içimin gıdıklanmasına sebep olmuştu. Rüzgar da karşıma geçip oturunca bakışlarım yine çiçeklere kaydı.

 

"Ne içersin?" diye sordu, bunu sorması beni mutlu etmişti. İlk buluşmada erkekler kendi siparişi verip karşısındaki kadının fikrini almayı unutuyordu çoğu zaman, bu yüzden bu hareketi hoşuma gitmişti.

 

"Kahve olur aslında." dedim çekingen bir tavırla. Başını hafifçe sallayıp eliyle garsonu masaya çağırdı ve iki kahve istedi bizim için.

 

"İsmin Efsun mu?" diye sordu, Sakine teyze bana göz rengimden dolayı hep maviş derdi ve gelen bütün görücü adaylarına da beni maviş olarak tanıtırdı, Rüzgar'a da ismimi söylemeyip benden maviş olarak bahsettiğine emindim.

 

"Nasıl tahmin ettin?" diye sordum merakla.

 

"Kokundan." dedi. Küçük çaplı bir şok yaşadım o an. Elim boynuma giderken bakışlarımı kaçırdım.

 

"Şey... parfüm sıkmamıştım ama" diye mırıldandım saf saf, üstelik parfümden bahsetmediğini bildiğim halde.

 

"Parfümden bahsetmiyorum zaten." diye daha açık konuşmasıyla iyice sıcak bastı. Bakışlarım etrafta gezinip konuyu dağıtacak bir şey ararken kahvelerimiz geldi ve ikimiz de sessizleştik bir süre.

 

"Kaç yaşındasın?" diye sordum kahvemden bir yudum alıp geri bıraktım.

 

"32." dedi düz bir şekilde, ses tonu çok karizmatikti. Bu adam resmen eril enerjinin vücut bulmuş hali gibiydi.

 

"Ben de yirmi dört yaşındayım, iki hafta sonra 25 olacağım." dedim, son bilgiyi neden verdiğimi bilmeyerek. "Eşinden neden ayrıldın?" diye bir soru daha yönelttim kendisine.

 

"Ayrılmadık, terk edildim. Oğlum, Poyraz Ali üç aylıkken eşim bizi terk etti." Üç Aylık oğlunu bırakıp gidecek kadar kötü bir kadın olması istemsizce onu tanımadığım halde nefret etmemi sağladı.

 

"Poyraz Ali kaç yaşında?" diye bir soru daha sordum.

 

"3"

 

"Teyzem evliliği oğlun için istediğini söylemişti, ancak oğlun için dahi olsa evlilik düşünüyor isen bu gerçek bir evlilik olmalı, sonuçta Poyraz bir kez terk edilmiş, eğer çocuk üzerine bir evlilik yaparsan elbet bir gün sorun yaşar ve ayrılmak zorunda kalırsınız. Poyraz ikinci kez terk edilmeyi kaldırabilir mi sence?"

 

Belki de en mantıklı şeyi istiyordu oğlu için, anne ve babanın içinde olduğu bir aile. Ancak anne ve baba mutlu değilse çocuk da mutlu olamaz ve sevgiye bağlı olmayan her evlilik yıkılmaya mahkumdur.

 

Rüzgar dirseklerini masaya koyup biraz yaklaştı bana. Gözlerimin içine bakarken konuştu, " Oğlum için mutlu bir yuva istediğim doğru. Ancak ben bu evliliği yalnızca onun için değil, kendim için de istiyorum. Eğer kabul edersen bu evlilik gerçek bir evlilik olacak Efsun."

 

İsmim dudaklarından hakkını verip büyülü bir isim gibi çıkarken bakışlarım kalın soluk pembe dudaklarına kaydı. Onun da bakışlarını dudaklarımda hissedince hemen kendime gelip geri çekildim ve sandalyeme yaslandım.

 

"Peki güvenebilecek misin bana? Sonuçta bir kez terk edildin, şüphe duymaz mısın hiç?" diye sordum bu kez. Ne çok soru sormuştum ben.

 

"Güven problemim olduğu doğru, ancak bu benim sorunum. Bunu sana yansıtmamaya özen gösteririm, ama elbette ki zamana ihtiyacımız var ikimizin de, birbirimize alışmamız için de güvenmemiz için de."

 

"Eğer evliliği kabul etmezsem peki? Başka biriyle daha görüşür müsün?"diye sordum. Çok net konuşuyordu ve sanki yalnızca benim içindi bu cevaplar. Bu yüzden bunu öğrenmem gerekiyordu.

 

"Oradan bakınca evlenecek kız bulana kadar her kapıyı dolaşan abaza birine mi benziyorum?" diye sordu keskin bir şekilde. O an yaptığım hatayı anladım. İlk buluşma için asla sormamam gereken bir şey sormuştum.

 

"Özür dilerim." dedim mahcubiyetle. Bakışlarım zemine kayarken iç çekiş sesi duydum.

 

"Seni kırmak için söylemedim." diye konuştu. Özür dilemesi gereken kişi ben iken üzüldüğümü görüp açıklama yapmıştı. Bu hareketi de hoşuma gitmişti maalesef.

 

"Şimdi soru sorma sırası bende, o gün neden bayıldın?" Sorusu ile gözlerim kocaman açılırken Elim ayağım birbirine girdi, ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Sen... nereden biliyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla.

 

"O gün oradaydım, sınava dakikalar kala kollarımın arasına yığıldın, uyandığında başında ben vardım ama bilincin yerinde değildi diye dikkat edemedin." Zihnimi zorladım, Rüzgar'ı daha önce görmediğime emindim oysa. O gün o da mı oradaymış?

 

Simsiyah gözler...

 

Tabii ya, uyandığımda kalkmaya çalışıp dengemi kaybedince beni tutan kişi. Rüzgar'dı.

 

"Seni ilk o gün gördüm, ertesi gün işim bittiği için İstanbul'dan ayrıldım. Bir daha asla karşılaşmayacağımıza emindim, ancak Teyzem seni gösterince tamam dedim, eğer o da isterse görüşelim. Senden de onay gelince oldu dedim. Dün sabah geri İstanbul'a geldim." Demin sorduğum sorunun da cevabını vermişti aslında, benden sonra başka biriyle görüşmek istemediğini açıkça belli etmişti.

 

"Sevgilimin beni aldattığı ana şahit oldum." dedim açık açık. O sorduğum her soruda bana karşı dürüst olup cevaplamıştı, benim kaçamak cevap vermem olmazdı.

 

"Bayılıp sınavı kaçırtacak kadar etkisi olan bir ilişkiniz mi vardı?" diye sordu gerginlikle. Onu hala sevip sevmediğimi sormuştu yumuşak bir şekilde.

 

"Aslında yeni başlamış sayılırdık ve ona aşık olduğum söylenemezdi. Hoşlanıyordum sadece, aldatıldığım kişinin en yakın arkadaşım olması sarsmıştı beni." Başını anladım dercesine salladı. Ve Sinan'a karşı hislerimi duyunca gevşemişti.

 

"Peki sen bana güvenebilecek misin?" diye sordu, benim dakikalar önce ona sorduğum soruyu geri bana iade ederek.

 

"Güvenmem biraz güç olacak. Dediğin gibi zamana ihtiyacımız olacak, eğer evlenirsek tabii."

 

"Ben beklerim, istediğin zamanı da sana veririm. Eğer sen de istersen, bana güvenmen için elimden geleni yaparım." diye anında cevap verdi. Bir saniye bile düşünmedi, eğer düşünseydi içinde şüphe olduğunu düşünüp vazgeçerdim. Belki o da bunu hissetti, güven vermek istercesine kendinden emin konuştu.

 

Bu görüşmeye gelirken aklımda asla evlilik konusu yoktu ancak karşımdaki adam bana bu fikrimi sorgulatmıştı. Evlilik hakkında düşüncelerim bile yumuşak bir hal almıştı, aklımda asla bu evliliği kabul etmek yokken şu an acaba mı diyordum.

 

🪐

 

Selammm yeni bir kurgu ile geldim. Hep bir aksiyon hep bir

aksiyon bıktık dimi yaa birazcık da soft bir kurgu olsun diye düşündüm sizce nasıl beğendiniz mi siz? Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim :)

 

Loading...
0%