Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@yeter_zngr

Oy verip burada olduğunuzu belli eder ve Satır arası yorumları ile bölüm hakkında fikirlerinizi belirtirseniz çok sevinirim :)

 

Aklımda evlilik dahi yokken bir anda kendimi nikahtan sonrası için konuşurken bulmuştum. Buraya gelirken en fazla bir kahve içer dönerim alt tarafı diyordum. Buluşacağım kişinin yüzünü dahi merak etmemiştim, tek amacım teyzemi kırmamaktı. Öncelikle Rüzgar'ı görür görmez ondan etkilenmem, sonrasında kendinden emin duruşu ve güven aşılayan sözleri ile bu evliliğe o kadar da uzak olmadığımı hissetmiştim.

 

"Şey..." diye mırıldandım ne diyeceğimi bilemeyerek. "Sence Poyraz ne tepki verecek bu evliliğe?" diye devam ettim. Sorularımın ardı arkası kesilmiyordu.

 

"Poyraz henüz üç yaşında ve annesini hiç görmedi. Kolay alışacaktır duruma." Nasıl bu kadar emin olabiliyordu?

 

"Anladım." diye mırıldandım sessizce. Elimdeki bardakla oynarken kahvemin soğudunu fark ettim. Konuşmaktan kahvemi bile içememiştim doğru düzgün.

 

"Efsun..." ismim Rüzgar'ın dudaklarından dökülünce bakışlarım anında gözlerini buldu. Ömrüm boyunca ismimi böylesine telaffuz eden ve ismimin bu kadar yakıştığı bir ses tonu duymamıştım.

 

"Eğer içinde en ufak bir şüphe dahi varsa söyle bana. Eğer bir çekincen varsa anlat, konuşalım. Ama eğer istemiyorsan ya da içinde şüphe varsa en başından belirt bunu. Evlendikten sonra sorun yaşamak istemiyorum. Poyraz Ali tam duruma alışmışken bir kez daha terk edilmeyi atlatamaz... ben de öyle."

 

"Üç yaşındaki bir çocuğu terk edecek kadar kalpsiz değilim." diye yükseldim birden, bunu neden yaptım bilmiyorum ama beni evladını bırakıp gidecek kapasitede birisi olarak görmesi sinirimi bozmuştu.

 

"Eğer olurda anlaşamaz ya da bu evliliği yürütemezsek zorlayıp da kendimi yıpratmam. Beni boşanacak konuma getirirsen geri dönüşü olmaz, ben çok yapıcı biriyimdir ve gitmek benim için en son ihtimal bile değildir. Eğer boşanmak istersem gerçekten de bunun için çok çabalamış olman gerekir, ancak seni terk edersem bile Poyraz'ı asla bırakmam. O çoktan benim de evladım olmuştur zaten."

 

Rüzgar'ın gözlerinin içinin parladığını gördüm. Kendimden emin oluşum ve Poyraz'ı bu denli sahiplenişim hoşuna gitmişti.

 

"Seni boşanmayı isteyip benimle kalmaya tahammül edemeyecek raddeye getirirsem sana kalmadan ben seni evine bırakırım. Ama böyle bir şey asla olmayacak." Her sözü güven verir mi bir insanın? Sinan'ın üç ayda sağlayamadığı güveni bu adam üç saatte vermişti bana. Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama o güveni vermişti bana.

 

"Benim teyzemle de bu durumu konuşmam lazım, bana bu gecelik izin verir misin?"

 

🪐

 

Rüzgar'la olan dört saatlik sohbetimizin ardından beni eve bırakmıştı. Teyzem evde değildi ben geldiğimde, odama geçip yatağıma uzandım. Tavanı izlerken bugünkü konuşmalarımız zihnimin içinde döndü durdu.

 

Rüzgar asla beklediğim gibi çıkmamıştı, bir hoşlantı diyemezdim ama etkilenmiştim ondan. Sinan'dan çok daha fazla güven veriyordu bana. Biz üç ay çıktık Sinan ile, ancak içimde hep bir eksiklik vardı. İlişkimizde eksik olan ya da tamamlanamayan, bir türlü kendimi tam anlamıyla bırakamıyordum ona. İstesem dahi koşulsuz güvenemiyordum, ancak bugün Rüzgar'ın söylediği her söze inanmak istedim, verdiği güveni iliklerime kadar hissettim. Bu durum beni şaşırtsa da üzerinde durmadım fazla.

 

Poyraz Ali... henüz üç yaşında bir çocuğa annelik yapabilecek miydim? Fazla küçük sayılmazdım ama annelik için yeterince olgun muydum emin değilim. Ancak bir yanım o yaralı çocuğa dokunmak istiyordu. Daha küçücüktü, anne şefkatine ihtiyacı vardı ve ben ona bunu verebilirdim. Sırf bu yüzden bile bir yanım kabul etmek istiyordu evliliği.

 

Ve tabii ki teyzem. Annem ve babam vefat ettikten sonra hayatını bana adadı, hiçbir şeyi umursamadı. Henüz otuz beş yaşında, hiçbir şey için geç kalmış sayılmaz. Eğer ben bir yuva kurarsam o da kendi hayatına odaklanıyor diye düşündüm. Ben teyzemin hayatında olduğum sürece o asla başka bir hayat düşününmeyecekti biliyorum.

 

Saatlerce düşünüp durdum, evlilik fikri o kadar da uzak gelmemeye başladı. Akşam teyzem geldiğinde ise bu konuyu onunla konuştum. Bu gününe kadar aldığım kararların hep destekçisi oldu.

 

Bu kararımda da seçimi bana bıraktı, yalnızca detaylıca düşünüp aceleci bir karar vermememi istedi ve de Sinan yüzünden kabul edip etmediğimi sordu. Aldığı cevapla rahat bir nefes alıp ne karar verirsem yanımda olacağını söyledi. Sinan olayı beni çok sarsmıştı ancak sırf bu yüzden Sinan'ı kıskandırmak için bir başkasına ümit verecek değildim. Bu kendime saygısızlık olurdu hem, hiçbir zaman bu kadar alçak bir konuma düşmedim ve düşmek de istemem açıkçası.

 

🪐

 

Rüzgar ile dün buluştuğumuz yerde tekrardan buluştuk. Sabah mesaj atıp buluşmak istediğimi ve bir karar verdiğimi yazmıştım. Tekrardan birer kahve söyleyip konuşmaya başlamıştık.

 

"Sana eski eşinin hatırlatmayı hiç istemem ancak bunu sormam gerek." diyerek söze başladım. "Olurda biz evlenirsek ve aradan geçen zamanın ardından eski eşin çıkıp oğlumu üvey anneye bırakmak istemiyorum der mi?" yutkunup derin bir nefes aldım. "Poyraz Ali'yi alma gibi bir durumu olur mu?"

 

Çocuğa bağlanırsam bırakmam çok güç olurdu, ben bunu istemiyordum. Kendimi birden bire bir aşk üçgeninde de bulmak istemiyordum. Eğer biyke bir durum söz konusuysa şimdiden vazgeçerdim.

 

"Öyle bir durum söz konusu dahi olamaz." dedi kesin bir şekilde. Aksi bir durum söz konusu dahi değildi onun için.

 

"Poyraz'ın annesi çocuğunu bir kez bile görmedi. Hastaneden kaçar gibi gidip bir daha geri gelmedi." durumdan fazlasıyla rahatsızdı, konuşmak dahi istemiyordu sanki.

 

Bir anne nasıl olurda oğlunu bırakıp gider, üstelik çocuğunu doğurur doğurmaz yüzüne dahi bakmadan? Akıl alır gibi değildi.

 

"Peki." dedim başımı sallayıp.

 

"Nasıl yani?" diye sordu, sözlerine karşılık mı yoksa evlilik işine mi evet demiştim onu merak ediyordu.

 

"Peki, kabul. Evlenelim." dedim bu kez. Ciddi olup olmadığımı test edercesine baktı. Dudak büzüp hafif alayvari şekilde konuşmaya devam ettim. "Gerçi bir evlilik teklifi almadım ama..." sözlerime hafif tebessüm edip başını salladı.

 

"Sen yeter ki iste, onu da yaparız." Bu kez ben de güldüm. Ciddi değildim bu söylediğimde, zaten saatlerdir evliliği konuşuyorduk burada, üstüne bir de teklife gerek yoktu benim açımdan.

 

"Ne iş yaptığımı sormadın?" dedi sorarcasına.

 

"Mesleğinden önce merak ettiğim başka sorular vardı."

 

"Alabildin mi peki cevabını?" diye sordu.

 

"Evet."

 

"Sonuç ne peki?" diye merakla sordu bu kez. Dirseği masaya yaslıydı ve diğer eli hafif kirli sakallarını kaşıyordu. O an benden beklenmeyecek bir cesaret ve netlikle cevap verdim.

 

"Sen tam da evlenilecek adamsın." Sözlerimle yüzündeki gülümseme daha da belirginleşti.

 

"Evlilik işini fazla uzatmak istemiyorum, Antalya'da otellerim var ve buraya iş için gelmiştim. Poyraz'ı uzun süre yalnız bırakamam, sensiz de gitmek istemiyorum. Bu hafta içinde nikah ve istemeyi halledelim olur mu?" Gayet makuldu benim açımdan. Söyledikleri de doğruydu, üç yaşındaki çocuğu yalnız bırakamazdı uzun süre, evlilik için ikimiz de anlaşmışken beklemenin de bir manası yoktu.

 

"Olur." Aklıma gelen şeyle gözlerim kocaman oldu. "Poyraz Antalya'da kiminle kalıyor?" Demin Poyraz'ı tek bırakmak istemiyorum demişti.

 

"Bakıcısı var evde, ben yanında olmadığım için de anne ve babam da bizde kalıyor." Bizde

 

Kısa bir süre ikimiz de sessizleştik. Sormam gereken çoğu soruyu sormuştum. Aklıma takılan bir durum da yoktu, daha fazla ne konuşacağımız hakkında bilgim de yoktu.

 

"Aklına takılan başka bir şey yoksa kalkalım mı?" diye sordu Rüzgar, aramızdaki bu kısa sessizliği bozup.

 

"Kalkalım, ancak benim senden bir ricam olacak. Evlendikten sonra... birbirimize zaman verelim olur mu? Belki saçma gelebilir ama benim biraz zamana ihtiyacım olabilir." dedim çekinerekten. Zamandan kastım aynı yatakta hatta belki de aynı odada kalmayalım, yakınlaşmayalım, her şeyi ağırdan alalım demekti. Evlendikten sonra karı-koca olacağımızdan bu durum biraz saçma gelebilirdi ona, bu yüzden söylerken çekinmiştim biraz.

 

"İstediğin zamanı sana veririm, ama çok fazla uzamasın olur mu?" Başımı sallayıp onayladım dediklerini. Hesabı istedikten sonra kalktık ve Rüzgar beni eve bırakmak isteyince kabul ettim.

 

Yolda giderken Rüzgar bir yerde durup bir işi olduğunu ve beni biraz bekleteceğini söyleyip arabadan indi. Nereye gittiğini merak etsem de sormak istemedim ve geri dönmesini bekledim. Bir kaç dakika sonra Rüzgar elinde bir demet gülle arabaya bindi. Çiçeği bana uzatırken şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum. Nereden çıkmıştı ki bu şimdi?

 

"Çiçekler niye?" diye sordum saçma bir şekilde.

 

"Masada gözün hep oradaki yapay güllere takılıyordu." dedi açıklama yaparak. Gözlerimi kaçırıp çiçeklere odaklanıyordum göz teması kurmamak için. Fark ettiğini dahi düşünmemiştim oysa.

 

"Teşekkür ederim." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

 

"Çiçekler için mi?"

 

"Beni önemsediğini gösterdiğin için."

 

🪐

 

Rüzgar beni eve bıraktıktan sonra gitmişti, iki gün sonrası için sözleşmiştik ve o gün gelip çatmıştı, akşama istemem olacaktı. Şu an ise nikah işlemlerini halletmeye gidecektik.

 

Soluk yeşil kumaş bir tulum giyinmiştim, içime siyah crop giyinip beldeki lastikli yere kadar düğmelerini açık bıraktım tulumun. Kol kısmı normal uzunluktaydı. Saçlarımı yine hafif dalgalı yapıp kahküllerimi düz bıraktım. Yüzüme kıyafetime uygun sade bir makyaj yaptım. Hava çok sıcaktı ve bu havada makyaj yapmak insanı çileden çıkarıyordu, yine de sade bir şekilde dışarı çıkamazdım. Bu yüzden az da olsa bir şeyler yaptım.

 

Çok fazla işimiz olduğundan topuklu ayakkabının bana zorluk çıkaracağını düşünüp spor ayakkabı giyinmeyi tercih ettim. Çantamı alıp evden çıktım, Rüzgar kapıda beni bekliyordu. Siyah kumaş pantolon ve siyah gömlek giyinmişti. Oldukça karizmatik duruyordu. Gömleğini sıkan kasları uzak mesafede olmama rağmen gözüme çarpmıştı. Adımlarımı hızlandırıp yanına vardım. Gerekli evrakları halletmeye koyulduk gün boyu, akşama isteme olduğundan erkenden bitirmemiz gerekiyordu işleri.

 

İş hastaneye girip kan almaya gelince bir tık gerildim, kan vermek sıkıntı değil de benim iğne fobim vardı. Küçüklüğümden beri bir türlü yenememiştim bunu ve aşılarda, iğnelerde hep annem yanımda olup oyalardı beni. Başka şeylere kafamı yorup dikkatim dağılmadan asla kan veremezdim ben. Ama bunu Rüzgar'a söylemekten de çekiniyordum açıkçası.

 

"Buyurun sizi alalım." Hemşirenin sözleri ile Rüzgar belimden tutup beni adım atmam için yönlendirdi. Belimdeki elinin sıcaklığı ile kalbim hafiften bir tekledi. Zaten kan vermenin endişesi ile kalbim hızla atıyordu, üstüne bir de bu temas beni iyice zora sokmuştu.

 

"Önce sen kan ver." Diyerekten topu Rüzgar'a attım. Sanki sıra hiç bana gelmeyecekmiş gibi.

 

"Neden?"

 

"Güzel kan veriyor musun görmek istiyorum." Kaşları çatıldı bu söylediğime.

 

"Bir tüp de sen mi alacaksın, güzel kan veriyorsam?" diye dalga geçerek sordu, ancak sesi çok ciddiydi.

 

"Sen iğneden mi korkuyorsun?" diye sordum, sanki asıl yan yatan oymuş gibi.

 

"Asıl sen iğneden korkuyorsun bence." Gözlerim kocaman açıldı. Bir iftiraya uğramışım gibi şaşırdım.

 

"Ne münasebet?" Diye çıkıştım bu kez.

 

"O halde neden kan vermek istemiyorsun?" mantıklı mantıklı konuşma be adam.

 

"Hemşireyi tanımıyorum çünkü." diye devam ettim saçmalamaya. Kaşları daha da çatıldı.

 

"Ne alaka?"

 

"Ya acemiyse, kolum morarsın istemiyorum. Önce sen git, sağlam dönersen ben de geleceğim." Kaşları alayvari bir şekilde yukarı kalktı. Gömleğinin kolunu kıvırırken konuştu.

 

"Beni bu kadar sevdiğini belli etmeseydin keşke." Her ne kadar laf sokmak için söylemiş olsa da umursamayıp önce onun kan verecek olmasına sevindim. Zaman kazanmıştım neticede.

 

Rüzgar kan verip sıra bana gelince iyice gerildim. Koltuğa oturup kolumu uzatırken başımı yan çevirip gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Tam o an elimin üstünde bir el hissettim. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken hemen yanımdaki sandalyeye oturup elimi tutan Rüzgar'a baktım.

 

"Sana Poyraz'ın yaramazlıklarından bahsedeyim mi?" başım olumlu anlamda salladım, bütün dikkatimi Rüzgar'a verip ona odaklandım. Rüzgar ise elimi okşuyordu ve dokunuşu içimin gıdıklanmasına sebep oluyordu.

 

"Henüz bir buçuk yaşında filandı, yeni yeni yürümeye başlıyor. Toplantıdayken birden telefonum çaldı, annem büyük bir telaşla Poyraz yok dedi. Toplantıyı bırakıp apar topar eve geldim. Hepimiz ayrı bir telden Poyraz'ı arıyoruz."

 

"Neredeymiş peki?"

 

"Alt mutfak dolabına saklanmış. Dolabı bir açtık, Poyraz yüzü gözü hep çikolata içinde, avucunu çikolata kutusuna koymuş bize bakıp gülüyor." Kocaman gülümsedim anlattığı bu tatlı anıya. Poyraz'ın o an ki halini görmeyi çok isterdim.

 

"Bitti, kalkabilirsiniz." Hemşirenin sözü ile kendime gelip başımı çevirdim. Dört tüp kan almıştı, ne ara aldığını dahi fark etmemiştim. Rüzgar'a baktığımda bana bakıp gülümsedi hafiften.

 

Bilerek anlatmıştı o anıyı, ben söylemeden korktuğumu fark edip oyalamak istemişti beni. Anlatmadan anlaması daha çok etkilenmeme sebep oldu ondan.

 

Rüzgar'a aşık olmam için bir artı daha yazıldı haneye.

 

"Bunu da hallettiğimize göre seni eve bırakayım, akşama istemeye geleceğiz teyzemle." başımı olumlu anlamda salladım ve dışarı çıktım.

 

"Akşama nasıl bir kahve bekliyor beni? Tuzlu? Acılı? Biberli?" Hastaneden çıkarken sormuştu.

 

"Ne beklediğini bilemem ama tuzlu olmayacağı kesin." Kaşlarını çattı.

 

"O neden?"

 

"İstemede tuzlu kahve adet haline gelmeden önce bir mesajdı damada. Kız eğer evliliği istemiyorsa kahveye tuz atardı. Adam da anlayıp kahvesini içer evine geri dönerdi ailesiyle."

 

"Sen beni istiyorsun yani?" diye sordu keyifle, anlattığım hikayeden yalnızca kendi payına düşen kısmı alarak. Bunu söylemesi kızarmama sebep olmuştu, fark etmemesi için kaşlarımı çatıp çirkefliği ele aldım.

 

"Akşama kahvene bir paket tuz atacağım."

 

🪐

 

"Teyze her şey hazır, değil mi?" diye sordum telaşla. Geldiğimden beri evin içinde oradan oraya koşuşturup durmuştum. Akşam için pek vaktimiz yoktu ve bizim işimiz epey fazlaydı.

 

"Hazır hazır, bu kadar heyecan yapma. Rahatla biraz." Teyzemin gülerek söyledikleriyle derince bir nefes çektim içime. Beyaz sade bir elbise seçip saçlarıma elbiseme uygun bir model verip makyaj yapmıştım.

 

Kapının çalmasıyla panikleyip koşarak kapıyı açtım. Sakine teyze ve Rüzgar karşımda öylece duruyordu. Rüzgar'ın elinde bir demet beyaz gül ve çikolata vardı. Bana ilk aldığı gül de beyazdı. Sanırım o cafede çiçeğe haddinden faza bakınca en sevdiğim çiçeğin beyaz gül olduğunu düşündü. Basit siyah bir takım elbise giyinmişti ama benim içimin gitmesine yetmişti bu.

 

İçeri girip çiçekleri bana uzattı. Gülleri almak için biraz yakınlaşınca hemen yanımda duran teyzeme fark ettirmeden kulağıma eğilip "Çok güzel olmuşsun." dedi. Çiçekleri sıkı sıkıya tutarken utana sıkıla teşekkür ettim.

 

Salona geçip oturduktan sonda kahveleri nasıl içtiklerini sorup mutfağa kahve yapmaya gittim. Kahve olunca teker teker fincanlara doldurdum. Gözüm baharatlıklara kayınca bu sabah Rüzgar'a söylediğim şey aklıma geldi ve gülümsedim. Rüzgar'ın kahvesine biraz ekleme yapıp içeri girdim.

 

"Maşallah mavişim benim, ne de güzel olmuşsun." Salona girer girmez Sakine teyzenin beni övmesiyle gülümsedim. Kahveleri teker teker dağıtıp en son Rüzgar'ın kahvesini uzattım.

 

Teyzemin yanına geçip oturunca gözlerimi Rüzgar'a dikip kahveyi içişini izledim, kahveden bir yudum alır almaz bakışları beni buldu. Kaşları havalanırken dudakları hafiften seğirdi. Sabahki inadım yüzünden tuzlu kahve yapacağımı zannetmişti sanırım ama ben kahvesine baharat eklemek yerine bal koymuştum. Kahvesini tek dikişte bitirip fincanı sehpanın üstüne bıraktı, koyulaşmış gözleriyle o da beni seyretmeye başladı bu kez.

 

"Ben maviş kızımı çok severim, Rüzgar'ıma gösterdim fotoğrafını o da çok beğendi. Konuşup anlaşmışlar, demek ki maviş de Rüzgar'ı beğenmiş." Son söylediği ile Rüzgar'ın keyfi iyice yerine geldi. "Ben diyorum ki uzatmadan evlendirelim bunları." Sakine teyzenin hemen lafa girmesiyle elimde olmadan gülümsedim. Ailecek aceleciydi bunlar da. Tamam evleneceğim korkmayın diyorum yok illa ki hemen evlenin diyor.

 

"Efsun'la biz konuştuk, onun da gönlü var bu evlilikte, bu sebepten ben bir şey demek istemiyorum. Umarım çok mutlu olurlar." Teyzemin sözleriyle elini tutup gözlerine baktım. Bir nevi teşekkürdü bu.

 

Rüzgar ile alyanslarımız takıldı ve sohbetler edilip düğün tarihi netleştirildi. Nikah bir kaç güne olacaktı ama düğün iki hafta sonrayaydı ki ancak yetişirdi zaten, hatta yetişmeyebilirdi de. Biz bu süreçte ayrı kalmamak için nikahı öne almıştık sadece. Sonuçta görücü usulü bir evlilikti ve araya uzak mesafe de girerse iyice yabancılaşırdık birbirimize.

 

Rüzgar ve Sakine teyze gittikten sonra odama geçip makyaj masama oturdum. Elime temizleme mendilimi almıştım ki kapı çaldı. İçeri giren kişinin Rüzgar olduğunu görünce şaşırdım.

 

"Gitmeden bir sana bakmak istedim." dedi açıklama yaparak. Ayağa kalkıp yakınına gittim.

 

"İyi yapmışsın." Diyerek karşılık verip gülümsedim.

 

"Pişman değilsin, değil mi?" diye sordu. "Yarın nikahımız var. Eğer içinde şüphe varsa şu an söyleyebilirsin, kendini hiçbir şeye mecbur hissetme." Yarın mı?

 

"Yarın mı?"

 

"Bir kaç tanıdığım sayesinde yarına aldırdım günü."

 

"Bu kadar çabuk mu?" diye sordum şaşkınlıkla.

 

"Poyraz dört gündür bensiz. İyice huysuzlanmıştır o, daha fazla ayrı kalmak istemiyorum ondan." Başımı anladım dercesine salladım. "Verdiğim karardan pişman değilim. Gayet de istiyorum bu evliliği, sadece biraz çabuk oldu her şey. Alışmam için zamana ihtiyacım var." Diyerek ilk sorusuna da açıklama getirdim.

 

Elimi tuttu, o an yine içimde bir şeyler olmaya başladı. Bakışlarımı zifiri karanlığı andıran gözlerine çevirdim.

 

"Hiçbir endişen olmasın, alışman için elimden geleni yapacağım." Dudaklarını alnıma değdirip bir süre hareketsiz kaldı. Nefes almayı unutmuşum gibi o benden ayrılana denk soluğumu içimde tu

ttum. Bu adamın ufacık temasına, bir kuru öpücüğüne bile kalbim bu denli tepki veriyorsa iş işten geçmiş demektir. Sanırım kalbim şimdiden alışmıştı ona.

 

Rüzgar beye sizin de içiniz gitmiyor mu ayy 🔥

 

Loading...
0%