Yeni Üyelik
2.
Bölüm

K1: Parazit (1)

@yether

Bölüm 1;

 

 

“Açık gece görüşü

Neye dönüşür bu?

İyice düşün”

Her hikâyede kahramanlar vardır ancak hikâyeye renk katan, olayları ilerleten her zaman kötü olan kahramandır. Ve de kötü kahramanın kim olduğu hikâyeyi anlatana bağlıdır.

Bilmiyordu genç kız, hikâye kime aitti ve o hikâyenin neresine aitti. En önemlisi hikâyeyi kimin anlattığını da bilmiyordu.

Elindeki zımpara, hançerin kabzasında dolaştı sertçe. Farkında değildi ama üzerindeki gerginliği işlemelerine günlerini verdiği kabzadan çıkarıyordu şu an. Düşünceleri arasında boğuşurken kendini tamamen soyutlamıştı ortamdan.

“Arden!”

Kırklarının ortasında, ortalamaya göre geniş omuzlu saçları griye dönmüş uzunluğu ise ne çok kısa ne de çok uzun olup alnına yapıştırılmış olan adama döndü bakışları.

“Efendim?”

“Neye canın sıkkınsa anlat bana, yoksa emeğin boşa gidecek.”

Kartal’ın her zaman giydiği boyunlu kazaktan bakışlarını çekti ve önündeki hançere indirdi. Gerçekten de dediği gibi ince ince oyduğu şekiller zımpara yüzünden kaybolur gibi olmuştu.

“Geçen gece sattıklarımı geri alamadım. Normalden daha kalabalıktı. O kafamı kurcaladı.” Sandalyede geri yaslanıp derin bir nefes aldı. “Sanki bir şeyler dönüyormuş gibi geliyor.”

“Çeteler mutlak güç istemeye başlamış demek ki. Daha sık kavga ediyorlar her ne kadar senin işine yarayacak bir şey olsa da bu, genel duruma baktığında tehlikeli.”

Konunun ciddileşeceğini fark ettiğinden Kartal’da elindekini bıraktı ve masaya yaslanarak genç kızı izledi. Başka birine göre fazla zekiydi. Yetenekli, güzel ve de hırslıydı.

“Neden kimse 1600’lerde olduğu gibi yönetildiğimizin farkında değil? Neden-” Aceleyle araya girdi Kartal.

“Öfkeli olduğunu biliyorum ama düşüncelerin hakkında konuştuğumuzu hatırlıyorum. Tek tabanca gezerken sürüye uyum sağlamak zorundasın. Konuştuk bunları.”

Arden, Kartal’ın haklı olduğunu bildiği için sessiz kalırken ortamı yumuşatmak yine Kartal’a kalmıştı.

“Ah, dolandırıcı bir kızının olması ne kadar zor biliyor musun sen?”

Arden’in mavi gözleri şaşkınlıkla açılırken hışımla sandalyesinde doğruldu. “Ben. Dolandırıcı. Değilim.”

Ateş saçan mavilikler Kartal’ın gülmesine sebebiyet verirken Arden siyah saçlarını eliyle savurup ekledi. “Onlar bana kanacak kadar aptallar. Hem de fazlasıyla aptal.”

“Ha, yani kızım olduğunu kabul ediyorsun?”

Bu küçük kızın, ona kendisini açtığının farkındaydı ama o kadar bencildi ki daha fazlasını istiyordu. Gözyaşlarına kıyamıyor gülümsemesi için her şeyi yapıyordu. Kan bağı olmadan aile olunacağını hissettiren biriydi Arden.

“Hayır, öyle bir şey demedim.”

Arden’in dudaklarına yerleşen itici gülümsemesine Kartal’ın kahkahası eşlik ederken Arden eşyalarını toplayıp askılıktan ceketini aldı.

“Sohbetine doyum olmaz ama ben gideyim.”

Arden, bu dünyada sevgiden yoksun büyümüş küçük bir çocuktu ve Kartal onu benimsediği anda ne olursa olsun koruyacağına söz vermişti. Şu an Arden’in hâlâ acı çekmesinin tek nedeni Arden’in başkalarına güvenememesiydi.

“Biliyorsun ki her zaman onları terk edebilirsin. Orada durmana hiç gerek yok.”

Beline dolanan ince kollara karşın kemikli elleri siyah saçların arasına daldı.

“Biliyorum, ama yapamıyorum. Suçluluk duygum beni onlara esir tutuyor.”

Ne söylese etki etmeyeceğini biliyordu Kartal. Belki de en başında Arden’e iyi bir adam olmadığını göstermeliydi ama yaralı küçük kızın ondan korkup kaçacağını düşünmüştü ve bir daha da fırsatı olmamıştı. O zamanlar tek düşündüğü şey kendi acısıydı. Bencil bir adamdı ve de bunu bildiğinden dolayı kendi elleriyle kazdığı çukurdaydı.

Kendisi şu an yapamıyordu belki ama bir şekilde onun o evde kalmasına daha fazla izin veremezdi.

Arden’in ise tek derdi dün alamadığı bıçaklarını geri almaktı. Kartal’ın tavırları aklına gelince sırıtmasına engel olamadı. Ne zaman bu konu açılsa Kartal ona dolandırıcı olduğunu söyleyip dalga geçiyordu. Evet, Kartal sonuna kadar haklıydı ama bunu ona demezdi. Ne yani dalga geçmesi yetmez gibi bir de ağzına haklı olduğunun lafını mı verecekti? Histerik bir nefes verişinin ardından mırıldandı.

“Hayatta olmaz.”

Yaptığı şeyi basit gibi anlatsa da öyle değildi. Öncelikle kendi tasarladığı bıçakları sanki ucuzmuş gibi pazarlayarak satardı. Bunu da kelimelerle arasının iyi olmasına ve de alaycı bir insana, Kartal, küçük yaştan beri maruz kalmasına bağlıyordu. Satımdan sonra sattığı kişileri her gece takip ederdi bu şekilde de en ufak açıkta sattıklarını geri alabilirdi.

Çetelerin ya da grupların, onlara ne denildiği Arden’in pek de umurunda değildi, sürekli gergin olması bu döngünün en önemli çarkıydı. Ne kadar gergin olurlarsa o kadar çok kavga çıkardı. Surların dışına silah çıkamadığından Arden’in bıçakları zarar vermek için en iyi seçeneklerdendi. Bu yüzdenden de havada uçuşan bıçaklarını geri topluyordu. Sonuçta değer bilmeyen birine bir şey verirsen onu geri almak en doğal hakkındır.

Eve gitmek istemiyordu ama akşama kadar zaman öldürmesi gerekiyordu. Sur Dışı tam olarak gece şehriydi kasvetli ve bir o kadar da hızlı.

Bazen çektiğin acıdan, boğazına dolanan umutsuzluktan dolayı nefes alamazdın bazen de yaşadıklarının hızına yetişemez aldığın zevkten nefes alamazdın. Sur Dışı’nda nefes alınamazdı.

Sırtından esen rüzgarlar siyah saçlarını yüzüne savurunca gözlerini kapayıp başını göğe kaldırdı. Bir geceyi bir de rüzgârı severdi. Bir de biriciğini.

“Hermes!”

Sokakta başı boş gezse de o Arden’in biricik köpeğiydi. Tüm hayatı mahvolduktan sonra edindiği küçük bir mutluluk ve dosttu. Normalde olmaması gereken beyaz kürkü donmuş bir göleti andıran mavi gözleri uzun bacakları ve de iri gövdesiyle fazlasıyla korkutucu duruyordu.

Arden için en zıt görünüşe sahip şey Hermes’ti. Mavilikleri bile aynı tonda değildi biri donmuş gölet diğeri sonsuz okyanusu taşıyordu orada. Tabii bu birbirlerine duydukları aidiyet duygusuna zarar veren bir şey değildi aksine daha da arttırıyordu.

“Annen geldi bebeğim.”

Arden’in yere çökmesiyle patilerini dizlerine koyarak ufak sevgi gösterisine başladı Hermes. Elleri Hermes’te aklı başka yerlerdeydi. Ona dayatılan ve adını düzen koydukları şeyden nefret ediyordu.

Sur Dışı’nda doğmak onun seçimiymiş gibi davranılmasından, hayatının akışına bir grup ayyaşın karar veriyor olmasına kanı çekiliyor, sinirine dokunuyordu.

Şu an hissettikleri her zamanki duygularından farklıydı. Daha hırçın daha özgüvenliydi. Bu gece için fazla endişeliydi bu yüzden.

Gecekondunun arka bahçesinde Hermes ile kalmak istese de halasının sorun çıkaracağını bildiğinden kalktı yerden. Çenesini çekebileceğini düşünmüyordu.

“Git hadi. Uzaklaş buradan.”

Gövdesinden ittiği Hermes birkaç kez arkasına dönse de Arden hiç oralı olmamıştı. Yavaş adımlarıyla beraber sessiz olmaya özen göstererek içeriye girdi.

“Neredesin sen? Sabah sabah yine o bunağın yanına mı gittin?”

Elleri belinde ona bağıran kadına baktı. Çökmüş suratı insanda acıma duygusunu uyandırsa da Arden sadece kusacağını hissediyordu.

“Hazırladım ya kahvaltıyı ne istiyorsun daha?”

“Ben mi toparlayacağım burayı? Necisin sen?” Koluna yapışıp onu sarsan kadına bakmadı. “Kim olduğunu unutma sakın. Topla ortalığı.”

Mutfak kapısına doğru olan gücüyle Arden’i ittiren kadın söylenmeye devam ediyordu. Arden gözlerini birkaç kez kırpıp geri açarken sakin kalmaya çalışıyordu. Eğer olay büyür ve halasına karşı çıkarsa akşam eniştesine şikâyet edileceğinin farkındaydı. Olaya eniştesi girdiğinde fiziksel yara alıyordu Arden. Böyle olduğunda da Kartal’ı tutması zor oluyordu. En iyisi halasının suyuna gitmekti.

İnadına daha çok dağılan mutfakta zaman öldürmek için sesini çıkarmadan temizledi. İşinin bitmesine yakın mutfağa giren kadınla kaşları çatıldı Arden’in. Biliyordu sorun çıkarmaya gelmişti.

“Yine o bunağa gidecek misin?”

“Evet.”

Neden sorduğunu düşünmeden soruyu cevaplamıştı.

“Akşam erken gel.”

“Neden?”

Halasının bir anda böyle yapmasını anlamlandıramıyordu. Baştan aşağıya şüpheliydi ve şüpheli olduğu kadar içini ürpertiyordu.

“Sorgula mı dedim sana ben? Akşam erken gel dedim!”

Çirkefliğine bir şey yapamayacaktı şu an, başını salladı sadece. Kendisine verilen kömürlük bozması odasına indi. Ne kadar çok kaçmaya çalışmıştı buradan. Her biri başarısızlıkla sonlansa da yılmadan denemişti. On iki yaşındayken tekrar kaçmaya çalışmış bu girişiminde Kartal ile tanışmıştı. Eğer o gün Kartal’la tanışmamış olsaydı eniştesi onu kesin öldürürdü. O zamandan bu yana aradan dokuz yıl geçmişti ama ikisi de o günü çok net hatırlardı.

Arden’in kirden rengi değişen mavi tişörtü yamuk kesilmiş ve de yıkanmadığı için kuş yuvasına benzeyen siyah saçları… Bu durumdan Kartal’ın aklında kalan tek şey korkuyla kaplı mavi irislerdi.

Geçmişin anıları arasında dolanırken güneş çoktan batmıştı. Halasının şu saate kadar Arden’i rahatsız etmemesi Arden’in içindeki şüphe tohumlarının filiz vermesine neden oluyordu. İçindeki kötü hissi buna yorarak odasından çıktı. Desensiz, sade giyimi ile dış kapıya geldi ve kapıyı açıp dışarı çıktı.

İşlerini biraz daha ilerletirse Dragon’a gitmek istiyordu. Oraya daha büyük çeteler geliyordu ve onlar kalabalık olduğu için onlara daha fazla bıçak satabilirdi. Bu artı yönün eksi tarafı korkutuyordu Arden’i. Kalabalık kavganın içinde yaralanmadan bıçaklarını nasıl geri alabilirdi ki?

Şehirde bilindik 4 çete vardı, surlara yakın kısım onların arasında paylaşılmış geri kalanlar ise küçük çetelerdeydi. Pusula ve Eravas çeteleri arasında en başından beri gerginlik varken Yakut ve Hurda daha yeni yeni birbirine düşüyordu. Bu yenilikten yararlanan Arden ise bıçaklarını Hurda’ya satmıştı.

Dört büyük çeteden sadece Hurda küçük çeteleri dağıtıp onların bölgesine iniyordu. Diğerleri ise küçük çeteleri bünyesine alarak pis işlerini onlara yaptırıp rahatına bakıyordu.

Tişörtünün altında olan, ouroboros figürüne sahip kolyesine gitti eli. Gergindi ve bu Arden için kendini rahatlatma yöntemlerinden en basit olanlarından biriydi.

Neon tabelaya baktı gözlerini kısıp. Bıçaklarını alması için son şansı bu barın arka tarafıydı. Dışarıdan sakin gözüken adımları içindeki dalgaları yutup adımlarken barın içindeydi artık. Dragon kadar görkemli değildi belki ama büyüktü Hangar. Yakut çok emek vermişti burası için. Bu yüzden Hurda buraya gelip olay çıkartıyordu. Çetelerden birini bulmak adına gezindi gözleri, bulduğu kişinin peşine takılacaktı.

Sahne tarafından geniş alana uzanan renkli ışıklar duvardaki led aydınlatmalara karışıyordu. Masa yerine konulan varillerin etrafında toparlanan insanlar kendi halindeydi.

Neden kimse bir şeyler yapmıyordu? Arden her zaman bir kurtarıcı olması gerektiğine inanıyordu. Eğer kendisine biraz olsun güç verilseydi kendisi yapacaktı bir şeyler ama o da yoktu.

Bar tezgahına ilerledi adımları. Ahşap tezgâha saplanmış iri vidalar ortamın havasını gerse de bu değişik hava Arden’in hoşuna gidiyordu.

“Bir şey alır mısınız?”

Barmenin sorusuna başıyla hayır dedi. Gözleri geldiğinden beri olduğu yere döndü ardından, kalabalığa.

Her zamanki yerinde duran Yakut’u gördü. Liderleri olan Savaş ve etrafında oturan kemik kadro, onların çevresini saran çetenin diğer üyeleri. Anlık göz göze geldi Savaş ile. Bedenini saran titreşim gözlerini çeken ilk kişinin Arden olmasına neden oldu. Çetelerden herhangi birine girmemek için Kartal’a sözü vardı ve bozamazdı. Sevmiyordu ihanet etmeyi.

Dakikalar bardaktan boşalırcasına akıp giderken beklenen gerçekleşti. Hurda tüm kadrosuyla barın girişinde duruyordu. İnsancıl davranışlar için gelmedikleri önlerine gelen her şeyi devirmelerinden belliydi. Korkan kalabalık ortamdaki müzik sesini bastıracak gürültü ve çığlıklar çıkarırken aralarına karıştı Arden.

Kavganın burada kalmayacağına adı gibi emin olduğu için kaçtığı kalabalığın arkasından ayrılıp barın arkasına ilerledi.

Çöpleri dışına atılmış dışı ise yanmış çöp konteynerinin yanına ilerledi. Mavi irisleri etrafına bakınırken çoktan yere çökmüştü. Gecenin soğuğunda kavganın dışarı taşmasını bekliyordu.

Çok olmadı, önce mavilerine takılmaması gereken biri takıldı. Pusula kemik kadrosuyla sokağın girişinde duruyordu. Daha onu atlatamadan karşısında kalan camdan kime ait olduğunu bilmediği bir beden fırladı. Üç büyük çete tam şu anda kavga edecekti ve Arden aralarında yaşamaya çalışacaktı.

Stresle dudaklarını dişledi. Ne halt yiyecekti şimdi?

Çetelerin üyeleri camdan ve arka kapıdan dışarı çıkarken ortalık gittikçe kötüleşiyordu. Pusula izleyen taraftı şimdilik. Sanki kazanan grup onlarla kapışacaktı. Tuhaf bir ambiyanstı kısacası.

Önüne düşen bıçaklanmış bedenle yerinde sıçradı. Sur Dışı’nda yaşıyorsanız alışık olduğunuz bir görüntüydü bu.

Karışmak gibi bir isteği yoktu, işler neden bu noktaya gelmişti ki?

Sinebildiği kadar konteynerin dibine sinmişti. Karışmak ya da kendini öne çıkarmak gibi bir amacı olmadığından varlığını silmeye çalışıyordu. Korku dolu gözleri etrafta gezinirken herhangi bir tehlikeye karşın bedeni tetikte bekliyordu.

Sandığının aksine Hurda ve Yakut kavga etmiyordu, onlar Pusula’ya karşı birlik oluşturuyordu.

“Kaçak mı oynuyorsunuz şimdi de?”

Pusula’dan olduğunu bildiği ama kim olduğunu bilmediği kumral saçlı uzun boylu adam, adım adım Arden’in olduğu kısma geliyordu. Onun Pusula’ya ait olduğuna emindi çünkü vücutlarında olan yılan dövmeleri onları ele veriyordu.

“Tam olarak neresi kaçak? Saf olman benim ya da bir başkasının suçu olamaz.”

“Savaş!”

Karşılıklı kışkırtma devam ederken Arden nefesinin kesildiğini hissetti. İkiliyle arasında çöp dolu konteyner vardı sadece. Aldığı derin nefesler bir işe yaramazken kulaklarının yandığını hissetti Arden. Paniğin vücudunda bıraktığı etkilerden biriydi bu kulak ısınması.

Nefeslerini saymaya o kadar dalmıştı ki eğer arkada kavga edenlerden biri konteynere çarpmasaydı kendini sakinleştirebilirdi. Korkuyla gelen refleks sonucu öne atılmış ağzından ise küçük bir çığlık kaçmıştı.

Hızlıca kapattı ellerini ağzına. O kadar çok bastırıyordu ki dudakları üzerinde parmaklarının izi çıkabilirdi. Ama hissetmedi acısını, korkusu duyguları üzerinde o kadar baskındı ki hisleri kapanmıştı.

Tedirginliğiyle beraber titreyen göz bebekleri etrafına bakındı tekrar. Kan gövdeyi gerçek anlamda götürüyordu. Tam olarak göremese de Yakut ve Hurda çete üyelerini öne atarken Pusula’nın sadece kemik kadrosu vardı.

Sağ tarafında hissettiği hareketlilik ile ürkek gözleri oraya döndü. Görünen bir yerinde dövme görememişti ya da gözleri ona oyun oynuyordu şu an. Avına kitlenmiş aslan misali, karşısındaki Arden’in üzerine gelirken yerden destek alarak yavaşça doğruldu. Ani bir hareket yaparsa üzerine atlayacağı bakışlarından belliydi çünkü.

Korkudan mıydı yoksa başka bir sebebi mi vardı tam bilemese de göz temasını kesemiyordu Arden. Biraz daha doğrulup geriye adımladı. Sol eli yavaşça beline gidip oradaki hançerini çıkarırken sıkıca kavradı onu.

Her hareketinde karşısındaki avcı aynı yavaşlıkta hareket ediyordu. Sanki Arden’in hataya düşmesini bekler gibi bir hali vardı.

“Burada küçük bir sıçan gördüm.”

Sahne arkasındaki figüranın ilk defa seyirci önüne çıkışıydı bu.

Hızlanan kalp atışları kulaklarını sağır ederken etrafındaki herkesin ona baktığını hissetmesi Arden için içinden çıkamayacağı kapana girmek gibiydi.

Refleks olarak bir iki adım daha geriledi.

“Nereye kadar kaçacaksın ki?”

Biri onu hemen buradan alsın istiyordu. Eğer bir masalda olsaydı ve kendisi o masalın baş karakteri olsaydı onu kurtaracak birisi muhakkak olurdu.

Ama ne burası masaldı ne de Arden baş karakterdi. Geriye doğru attığı adımları durmuş elindeki bıçağı varlığını hatırlamak istercesine tekrar sıkmıştı.

“Kaçmayacak mısın?” Yaklaşmaya devam eden beden başını sağ omzuna eğdi. “Kaçarsan, yaşamak için ihtimalin olabilir.”

Ölmek gibi bir isteği yoktu Arden’in. Dengesini korumak adına sol bacağını geri attığında aralarında az bir mesafe vardı artık.

Etrafındaki kavga bitmiş herkes onları izliyordu. Üç çetede Arden’i diğer çeteye ait olduğunu düşündüğü için kimse müdahale etmiyordu.

Sesini bulabilseydi yaklaşma demek isterdi ama ağzını açamıyordu gerginlikten.

Karşısında sırıtan adam midesini bulandırırken nefesi tuttu. Ya şimdi yapmalıydı ya da ölümünü kabul etmeliydi.

“Tekme mi atacaksın?”

Sessizliğini korudu Arden. Tuttuğu nefesiyle beraber arkasındaki bıçağı çıkarıp beklemeden karşısındakine fırlattı. Çocukluktan gelen yeteneği Kartal sayesinde daha iyi durumdaydı.

Elinden çıkan bıçak bedenin boğazına saplandığı an Arden gözlerini kapattı. Bu görüntüye alışabileceğini düşünmüyordu Arden.

Karşısındaki beden yere yığılırken Arden’in hayatında çatlaklar oluştu. Ya enkazın altında kalacaktı ya da her şeyi baştan yaratacaktı.

 

Her ayın 1,11,21 ve son günlerinde bölüm gelmektedir.

X (twitter):chan_anakin

Tiktok: yetherofjrs

İnstagram: yeth3r

 

 

 

Loading...
0%