@yether
|
Bölüm 2;
“Bu yaşam niye zor? Bu gözler niye mor layn?”
Bir insan ölümden kaçtığı için mi yaşardı yoksa yaşadığı için mi ölümden kaçardı? Kaçma eylemi ile dolu bir hayata yaşam denilir miydi peki? Nefes kesen hayat güzellemesi her nefesi kesilen için geçerli değilse göz ardı edilen hayatları kim yaşıyordu? Aldığı nefesler yarardan çok zarar vermeye başladığında Arden sona yaklaştığını hissediyordu. Üç çeteyi tek bir kişiyi öldürerek peşine takmıştı az önce. Sur Dışı’nda cinayet işlemek normal olabilirdi ama sivil olup çete üyesi öldürmek bambaşka bir şeydi. Ve kendisi tam olarak bu bambaşkayı gerçekleştirmişti. Karşısındakilerin onu dinleyeceğini düşünseydi topuklarını vura vura kaçmazdı oradan. Öleceği düşüncesi anlık dürtülerini tetiklemiş ve kaçmasına neden olmuştu. Ölen kişinin hangi çeteye ait olduğu dahi bilinmezken herkesin peşine düşmesi adil gelmiyordu. Sıkışan nefeslerine ek ayakları birbirine dolandı ve tökezledi. Sesiz bir küfür çıktı ağzından. Şansa sahip olsaydı zaten burada doğmazdı. Dizlerinde oluşan acıyı umursamadan tekrar ayağa kalktı. Düşmesinin etkisiyle yavaşlamış ve arkasındakiler ona daha da yaklaşmıştı. “Kal orda!” Suratını buruşturdu Arden. Hangi geri zekâlı, birisi ona dur dedi diye dururdu ki? Daha da hızlandı koşuşu, İki sokak sonra sola döndüğünde karşısına çıkan binaya girebilirse eğer izini yok ederdi. Binanın bodrumu yer altı tünellerine açılıyordu ve şehrin farklı yerlerine eğer yolları biliyorsanız gidebiliyordunuz. Hayatını kurtarmanın verdiği rahatlık mimiklerine yansısa bile koşuşuna etki etmemiş aksine daha da hızlanmıştı. Tam istediği gibi hızını kesmeden iki binanın arasında oluşan darlıktan döndü sola. Eğer burayı görmezlerse binaların etrafından dönmeleri gerekirdi bu da Arden’e binanın bodrumuna inecek zamanı verirdi. Arkasındaki kalabalık tüm gürültüsü ile onu takip ederken hedefindeki binaya ilerledi. Küçük kafesinden kaçan kuşun yaşadığı mutluluğu daha büyük bir kafese geçtiği an yok oluşu ile aynı şeydi şu an hissettikleri. “Geç kaldın, küçük fare.” Ağzında sigarası ile az önce Savaş ile konuşan adam tam karşısındaydı. Adamın gözleri aheste aheste kolundaki saate kaydı. “13 dakikadır seni bekliyorum.” Gözleri hiç Arden’e değmemişti ama burada olanın o olduğundan çok emindi. Tıpkı buraya geleceğini bildiği gibi. Kaçtığını sandığı dakikalarda aslında tuzağına koştuğunu Arden’in suratına vuruyordu her bir hareketi. “Neden kaçıyorsun?” Artık gözlerine bakıyordu Arden’in. Karşındaki tedirgin gözlerden zevk aldığını belli eden gözler içini ürpertiyordu Arden’in. Kendine yarattığı kısa zaman aralığını yok ettiği için arkasında bıraktığı kalabalık, ikilinin olduğu sokağa girdiğinde ipler tamamen kopmuştu. Belirsizlik içerisinde Arden karşısındaki adama, arkasındaki kalabalık ise Arden’e bakıyordu. Bir an için ölü taklidi yapmayı düşünse bile mimik oynatmamaya çalışarak olduğu yerde kaldı. “Gurur!” Kulaklarına ilişen Savaş’ın sesi ile istemsiz arkaya döndü bakışları. Çok bir şey istemiyordu Arden, sadece Savaş durumu daha da batırmasın istiyordu. En az zararla buradan gitmek istiyordu. Savaş’ın nefes nefese çıkan sesine karşı adını yeni öğrendiği adam rahat bir şekilde “Savaş?” dedi. “Senin çetenden mi?” “Benim olsa bu kadar koşmazdık sanki?” Arden titreyen ellerini biraz olsun saklayabilmek için ellerini yandan bacaklarına bastırdı. Üzerinde hissettiği gözler bir an olsun ayrılmazken Arden gerginlikten nefesini bile tutacak duruma gelmişti. “Ölen kişi benim çetemdendi bu benim meselem olmuş oluyor.” Nefesi düzene giren Savaş kendinden emin adımlarla Arden’e geliyordu. “Çeteni al ve git.” Kapıya yaslı duran kumral, kollarını göğsünde çaprazlayarak dilini damağına vurarak “cık”ladı. “Sivillere yargısız dokunmuyoruz biliyorsun ki. Yargılayacaksan hepimizin önünde yapman gerek.” Dudakları sola doğru kıvrıldı. “Bir lidere öğretilen ilk kural bu, unutmuş olamazsın değil mi?” “Yargılama olmayacak.” Sertçe yutkundu Arden. Hayatı hakkında söz hakkı ne zaman kendisine gelecekti? Ve bu iki herif niye kendisi üzerinden birbirlerini kışkırtıyorlardı? “Böyle yaparsan ilgimi daha çok çeker. Neyi saklamaya çalışıyorsun?” “Saçma sapan bahanelerle sivilleri öldürmeni engelliyorum.” Histerik bir gülüş yankılandı kalabalık sokakta. Gurur işaret parmağı ile Savaş’ı işaret etti. “Sen mi?” Arden içinde yükselen siniri hissediyordu. Korkusu gittikçe öfkeye dönüşürken kendini tutmaya çalışıyordu. Öleceğini hisseden ve bu duygudan korkan her insan saldırganlaşırdı çünkü bu içlerindeki çaresizliği ifade edebilecekleri tek yol gibi gelirdi. Bir nevi isyan edenin son çığlıydı saldırmak. Belirli bir yerden sonra Arden’e konuşulanlar uğultu gibi gelirken garip bir umursamazlık çöktü üzerine. Belki de kabullenmişliğin maskesiydi bu. Yavaşça geriye dönüp kaldırım kenarına oturdu. Ölse bir şey kaybetmiyordu sonuçta. Bir Kartal vardı, o da aradan zaman geçince unuturdu nasıl olsa. Kaldırımın kenarına çökmesiyle tüm dikkati üzerine çektiğini ortamın sessizleşmesiyle fark etmişti. Meraklı gözler üzerini tararken ayakkabılarından çekmedi gözlerini Arden. “Eğer meseleme karışmaya bu kadar meraklıysan seni de çeteme alabilirim Gurur.” Savaş’ın net sesi sokaktaki sessizliği bozdu. “Köpeklerini de al ve git buradan.” Savaş’ın aksine Gurur’un dikkati onda değil kaldırım kenarında oturmuş kızdaydı. “Bu kadar kolay pes edeceğini düşünmemiştim küçük fare.” Arden’in mavileri karşısındaki elalara ikinci kez burada değdi. Ama birbirlerine cevap veremeden temasları kesildi. Bu kalabalıkta ortada gözükmeyen Hurda, Yakut ile yaptığı ateşkesi hiçe saymış iki çeteyi abluka altına almıştı. Ortalık tekrar mahşer gününe dönerken Arden hızlıca ayaklandı yerden. Eli belindeki ikinci bıçağına gittiğinde sadece kaçmaya çalışıyordu. Bir daha başını belaya sokmak gibi bir isteği yoktu. Tabi bu Arden’in düşüncesiydi zira belanın Arden’e bulaşmaktan başka işi yoktu. Dengesini kaybedip üzerine düşecek gibi olan kızı kollarından tutup hızlıca yanına itti. Bulduğu ilk köşeye geçip binaya en kısa sürede nasıl gidebileceğini düşünmeye başladı. Pusula sayıca az olmasına rağmen gayet iyi durumdaydı. Savaş sağ kolundan yaralandığı için zorlansa da arkasını toparlayan çetesi sayesinde o da iyiydi. Hurda’nın liderini tam tanımasa da dertlerinin genel olarak Yakut olduğu belliydi. Ve en önemlisi hepsi Arden’le ilgilenemeyecek kadar meşguldü. Daha fazla zaman kaybetmeden köşesinden çıkıp göze batmamaya çalışarak binaya koştu. Kavganın ortasında bodoslama daldığından birkaç darbeyi de kendisi yemişti ama bedenindeki adrenalinden hissetmemişti. Son kez etrafını kontrol edip bina kapısını açarak içeriye girdi. Boşlukta yankılanan kilit sesi ile tedirgin bakışları yanındaki daire kapısına döndü. Birisi onu izliyordu ve görünce kapısını kitlemişti. Aldırmadı Arden, normal gelmişti davranışı bu yüzden de zaman kaybetmeden merdivenlere yöneldi. Koridorun sonunda olan merdivenler attığı her adımda daha da uzaklaşırken dış kapı büyük bir gürültü ile açıldı. Adımlarını hızlandırmak yerine anlık gafletle arkasına baktı Arden ve Gurur’u gördü. Tabii peşinden girenleri de. Tek kişinin alt edebileceğinden daha fazlaydılar ve Gurur’un kolundan kan damlıyordu yere. İçinde yaşadığı anlık tereddüt Arden’e zaman kaybettirirken içine derin bir nefes çekti. Sonra da hiç görmemiş gibi önüne dönüp merdivenlere koştu. Koridorda yankılanan ayak sesleri Arden’in varlığını ifşa etmişti diğerlerine. Kalabalıktan biri gür sesiyle koridoru işaret etti. “Orada biri daha var.” İlginin anlık dağılmasından faydalanan Gurur aynı Arden gibi merdivenlere yöneldi. Yer altı tünelleri kaçmak için tasarlandığından yolu bilmeyen biri için kısır döngüye sokan bir labirentti. Gurur az ilerisinde koşan kızın peşine takıldı. Kendisi yolu bilmiyordu ama bu kız en başından beri buraya girmeyi düşünüyordu. Kısacası bu kız yolu biliyordu. Var gücünü bacaklarında toplayıp Arden’in tam arkasına geldiğinde kalabalık grup da onları yakalamıştı. Yılların getirdiği tecrübe ile arkasındaki hareketleri ayırt eden Gurur, atik davranarak Arden’i kolundan tutup önce kendine ardından yere çekti. Ne olduğunu anlamayıp yere düşen Arden saniyeler sonrasında kafasının üstünden duvara çarpan hançeri gördü. Kendi hançeriydi. Sattıklarından biri değil, az önce kendi kullandığıydı. Afallayıp kalan kızı Gurur tekrar çekiştirip kaldırdı. Grup gittikçe yaklaşırken Arden’i ileriye doğru itti. “Kaç!” Arden’in kulaklarına dolan sert ses onu kendine getirirken sendelemesine rağmen ileriye doğru koştu. Duvara çarpıp yere düşen hançerini alıp sola döndü. Arkasındaki kalabalık adımlar azalmazken yarını yokmuş gibi koşuyordu. Eğer koşmazsa gerçekten yarını olmayacaktı. Aldığı nefesler faydadan çok zarara dönüşüp ciğerlerini yakarken gözleri doldu anlık. Hızını ayarlayamadığı için dönmesi gereken sağ koridora girmeden duvara çarptı kendini. Sersem gibiydi. Burada bitmek ve çetelerin eline düşmek gibi bir isteği yoktu. Zaten az kalmıştı. İlk değil ikinci soldan tekrar döndüğünde arakasındaki sesler azalmıştı. Ne olduğunu merak etse de durmadı. Biri ilk soldan dönerse labirentin içinde kalırdı ve dışarı çıkması en basit olan yer orasıydı. Zeki biriyse yolu bilmese bile çıkması en fazla on beş dakikaydı. Ama karşısında duran yol ayrımı için aynı şey geçerli değildi. Sağa dönen kişiyi bulamazlardı. Sağ koridorun girişinde durdu Arden. Elindeki hançeri koluna dayayıp kanatacak derinlikte kesik attıktan sonra duvara sürdü. Bir kişi dahi olsa buraya girerse avantajınaydı. Kaybettiği zamanın etkisi anında kulaklarına adım sesleriyle dolarken düz koşamaya devam etti. Son üç sapağın ardından evine yakın çetelerden uzağa çıkacaktı. Gülümsedi Arden, neredeyse bitmişti. Ama hayat planlara uymayı sevmez kendi planlarını seçenek olarak sunardı. Tıpkı şu an Arden’e sunduğu gibi. Yakınından gelen acı dolu inleme sesine mi gidecekti yoksa çıkışına mı? Sesi seçmişti Arden. Geldiği yeri geri koşarken sesin Gurur’a ait olduğundan emin bile değildi. Yine de mantığını kullanmak istemedi, temkinli adımlarla geri döndü. Kartal her zaman, yapılan herhangi bir eylemin her zaman bir nedeni olduğunu söylerdi. Eğer Arden'in şu an bir nedeni varsa kendisi o nedenin ne olduğunu bilmiyordu. Karşısında bir eliyle bacağını tutan Gurur, diğer eliyle kendini savunmaya çalışıyordu. Arden'in önce nabzı ardından adımları hızlandı. Elindeki hançeri Gurur'un karşısında duran adamın sol omzuna doğru fırlattı. Omzuna saplanan hançer ile yere devrilen adam ayağa kalkmadan Gurur’un koluna yapıştı. “Koşabildiğin kadar hızlı koş.” Koluna yapışıp onu çekiştiren Arden’e bıraktı kendini. Yarası derin değil sadece çizikti ama bunu Arden’e söylemek gibi bir isteği yoktu. Arden Gurur’la beraber az önceki noktaya geldi. Ciğerleri gerçekten iflas etmek üzere olduğu için sırtını duvara yasladı. Küçük soluklanma faslının ardından Arden, Gurur’un yanına ilişti tekrar. “Az kaldı, iyiysen gidelim.” Başıyla onay verdi Gurur usulca. Her ne kadar bu kızın hareketleri şüpheli gelse de şu an tek önceliği buradan çıkmaktı. Hızlı adımları boş ve dar koridorda tekrar yankılanırken son iki sapak kalmıştı. Her ne kadar arkalarından ses gelmese de Arden tedbiri elden bırakmak istemiyordu. Yavaşlamadı bu yüzden. İnsanoğlu bencildi. Özellikle de merakına yenik düştüğünde, belirsizliğe itildiğinde ve yaşamak için savaşması gerektiğinde. Gurur’da şu an merakıyla savaşıyordu ya da savaştığını sanıyordu. Zira son bir sapak kaldığında Arden’i kolundan tutup duvarla kendi arasında sıkıştırmasının başka bir açıklaması olamazdı. Sol kolu Arden’in başının yanında duvara yaslı dururken sağ kolunu kızın boynuna yasladı. İnsanoğlu bencildi. Yaşama dürtüsü ortaya çıktığında, varlığı tehlikeye düştüğünde ve ölümü hissettiğinde. “Kimsin sen?” Arden’in boynundaki baskısını arttırdı ve bir kere daha sordu. “Kimsin ve buraları nasıl bu kadar iyi biliyorsun?” Arden için zaman durdu. Fiziksel temas işin içine girdiğinde kendini savunamıyordu. Zihninin en ücra köşelerinde gezinen zehirli tırtıllar teker teker ortaya çıkıyor, tüm vücuduna yayılıyor ve zarar veriyordu. Gurur’un şüpheli elaları geziniyordu yüzünün her bir yanında. Titreyen çenesiyle beraber aldığı derin nefesler asla yardımcı olmuyordu Arden’e. “Beni ait olduğun çeteye vermeyeceğini ben nereden bileceğim?” Bu kısımda haklı olabilir miydi? Belki. Ama Arden cevap verecek durumda değildi. Deminden beri esip gürleyen güçlü panter gitmiş yerine kuyruğunu kıstırıp titreyen kedi gelmişti. Gurur bu durum karşısında daha da sinirleniyordu. Sorduğu sorulara cevap alamıyor ve sanki yanlış kişiyi köşeye sıkıştırmış gibi hissediyordu. Arden her geçen saniye nefessiz kalırken boynundaki baskı birden kalktı. Gurur, Arden’in boynunu değil kendi bacağını tutuyordu hissetmiyordu çünkü. Arden kuvvetli öksürükleri arasında nefes almaya ve sakinleşmeye çalışıyordu. Duvara yasladığı sırtıyla beraber yavaşça aşağıya kaydı Arden. Zihninde dönüp duran sesler başını döndürürken ellerini saçlarının arasına attı. İki yandan uyguladığı kuvvet bir işe yaramasa da Arden’in elinden yine başka bir şey gelmiyordu. “Sivilim ben!” Titreyen bedeniyle Gurur’a dönmüştü. Haksızlığa uğramak sinirlerini bozmuştu. Konuşsa kendini ifade edemezdi vursa gücü yetmezdi. Ayağa kalkıp çıkışa ilerledi ama Gurur arkasından gelmedi. İçindeki meraka lanet ederken omzunun üstünden baktı ona. Üzerindeki bakışları hisseden Gurur başını kaldırmadı. Sadece “Hissetmiyorum.” dedi. “Bacağımı hissetmiyorum.” Yaranın derin olmaması nedeniyle yaraya bastırmak dışında bir şey yapmamışlardı. Eğer bıçağa zehir sürülmüşse acele etmek zorundalardı. Zihninin içinde sinsice Gurur’u burada bırakmasını söyleyen sese aldırmadan belindeki kemeri çıkardı. Az önce olanlar yüzünden ikisi de birbirine bakmıyordu. Ortamdaki gergin havaya rağmen Arden elindeki kemeri Gurur’un bacağına bağladı. “Şu an aşırı bir önlem değil ama belki işe yarar.” Arden’in mesafeli sesinin ardından Gurur arkasındaki duvardan destek alarak ayağa kalktı. Haline bakılırsa adım atacak gibi gözükmüyordu. Arden yavaşça başını geriye attı. Yardım etme kırıntıları Gurur ona saldırdığında gidivermişti ama bugün kendi gibi davranmıyordu. Hızlıca kolunun altına girip ağırlığı üstüne aldı Arden. “Bıçakta zehir olabilir. Dayanabildiğin kadar dayan.” “Tamam.” Beti benzi atan Gurur çevresinde olanlardan bihaber gibiydi. Damarlarında gezinen kanı her bir damlasına kadar hissetse de görüşü bulanıktı kulakları ise sesleri düzgün iletmiyordu. Aradan geçen dakikaların ardından sırtı tekrar soğuk duvara değdi Gurur’un. Arden ise kısa bir soluklanmanın ardından sürgülü demir kapıyı açtı. “Hadi, çıkışa geldik. Toparlan biraz.” Arden kendi kelimelerinin kulağına ulaşmasının ardından söylediklerinin saçmalığıyla yüzünü buruşturdu. Az kalmıştı buradan çıktıktan sonra eskiye dönecekti. Tekrar derin bir nefes alıp Gurur’un kolunun altına girdi. Birkaç yalpalamanın ardından ulaştıkları temiz hava ile ikisi de rahatlamıştı. “Çetene haber vermemiz lazım. Yapabilir misin?” Gurur Arden’i duyamıyordu. Bütün vücudu uyuşmuş, beyni sulanmıştı. Gerginlikle dudaklarını dişledi Arden. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişti vaz geçemezdi. Çıktıkları sokakta Gurur’u kaldırıma oturtmak istedi ama dengesini kuramayan Gurur kaldırıma yattı. Umursamadı Arden. Gurur’un üstünde gezindi elleri. İletişim kurabileceği herhangi bir şey arıyordu. Eline gelen sert metali tek hamlede çıkardı Gurur’un cebinden. Bir telsize bir Gurur’a baktı. Telsizlerin kodları olurdu karşı taraf onu duymadan ne olursa olsun cevap vermezdi. Kartal söylemişti bunu Arden’e oradan biliyordu. Gurur’un gözünün önünde salladı telsizi ama cevap alamadı. Arada kayan gözlerle sarstı Gurur’u yine tepki alamadığında okkalı bir tokat yapıştırdı Arden. Gurur yediği tokatla pes ettiğinin farkına vardı. Bir an için her şeyi salıvermiş ve savaşmamıştı. Bilincini açık tutabilmek için elinden geleni yapıyordu şimdi. “Kuzey.” Belli belirsiz duyduğu kelimeyi sorgulamadı bile. Telsizi açtı, ağzına yaklaştırdı. “Kuzey.” Beklemeden tekrarladı. “Kuzey.” Telsizden gelen rahatsız edici cızırtının ardından karşı tarafın sesi duyuldu. “Güney dinlemede. Güney dinlemede.” Rahatça verdiği nefesle gülümsedi Arden. Bitmişti. “Lider yaralı, tekrar ediyorum lider yaralı.” “Batı dinlemede, konum belirt.” Nerede olduğunu kavrayabilmek için etrafına bakındı Arden. “Konum belirt.” Telsizdeki ses daha sert ve de daha sabırsızdı. “A-1, 6. Tekrar ediyorum. A-1, 6.” “Anlaşıldı.” Bundan gerisi Pusula’ya bağlıydı. Arden yapması gerekeni yapmıştı. Derin nefesleri arasında ayık kalmaya çalışan Gurur’un dibine çömeldi dikkatlice. Telsizi kucağına bıraktı ama kalkmadı. “Ben akrebi sırtına alıp nehri geçiren kurbağa değilim. Zehrini kendinde tut.” Adımları karanlık sokakta gittikçe uzaklaşırken Arden gözlerinin dolduğunu hissetti. Başındaki kötülüğü şimdilik atlatmıştı, evet ama yarın devam edecekti. Arden ise yarın ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tek akşam ruhunu yormaya yetmişti. Eve gidip uyumak istiyordu. Ev. Halası. Adımları durdu aniden. Halası erken gel demişti. Sıçmıştı. Saatlerdir oradan oraya koşmuyormuş gibi tekrar başladı koşmaya. Telaş kaplamıştı kalbini. Neden çağırdığını bilmediği için nasıl bir yalan söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Belirsizlik ise onu daha da geriyordu. “Arden!” Bitmiyordu. Kurtulamıyordu. Sarmaşık gibi dolanan dolananaydı ve kimse Arden nasıl hissediyor düşünmüyordu. Arkasından bağıran Savaş’a döndü. “Ne yaptığının farkında mısın?” Arden’in durmasından fırsat bilip yanına adımladı. “İnadını bırak yardım edeyim sana.” İfadesiz suratı bozulmadı Arden’in. Yavaşça başını sol omzuna yatırdı. “Ne anlatıyorsun?” “Çetemden birini öldürdün farkında mısın Arden?” Suratını buruşturdu bu sefer Arden. Tüm bedeniyle ‘ne var bunda’ diyordu. “Ee?” “Dalga mı geçiyorsun şu an?” Elleriyle saçlarını karıştıran Savaş’ın gittikçe sesi yükseliyordu. “Yargılanacağını biliyorsun, inat etme gir çeteye.” Burnundan güler gibi nefes verdi Arden ve bir adım attı Savaş’a. “Ben, merhamet dilenmem. Bir şey yapmak istiyorsan benden aldıklarına sayarsın bu kaybını.” Buz gibiydi sesi aynı zaman da gözleri de donuktu Arden’in. Sözleri biter bitmez uzaklaştı Savaş’tan. “Hataydı o. Biliyorsun hataydı. İsteyerek yapılmadı.” Daha fazla burada oyalanmak istemiyordu. Baştan aşağıya süzdü Savaş’ı, kaşlarını kaldırdı önce sonra burnunu kırıştırıp ayrıldı oradan. Yaşamak için illa bir çeteye girmesi gerekecekse bu asla Savaş’ınki olmazdı. En sonunda ulaştı eve. Cebinde derinlere gitmiş olan anahtarı bulup çıkardı. Kalbi sıkışıyordu. İçindeki kötü his yutuyordu onu. Birkaç başarısız denemenin ardından açtı kapıyı. İlk başta krem olan ancak gün geçtikçe solup giden duvarlara sahip holden geçti. Evin ışıkları yanmıyordu. Sadece başlığı bordo olan ayaklı abajurdan gelen sarı loş ışık vardı ortalığı aydınlatan. Eli duvarın pütürlü yüzeyinde gezindi. Mutfağa uzanan kısımda, duvarın aşağısında kurumuş kan lekesine takıldı gözleri. Nefesi kesildi. Silmeyi denemişti kendi kanını ama çıkmamıştı. Çıkmazdı, üstüne yenisi eklendiği sürece çıkmazdı. _______ Geç gelen bölüm için üzgünüm buraya girmeyi unuttum mlsf X (twitter): chan_anakin (ben bunu sürekli değişiyom karar veremedim) Tiktok: yetherofjrs İnstagram: yeth3r
|
0% |