@yevadu_
|
Mavi gözlerine yansıyan soğukkanlılığı beni ürpertmeye yetmişti, Fatih'in buz gibi ifadesi dışında herkes çok eğleniyor gibi görünüyordu, söylediği her şeyi yapmaya hazırdım fakat böyle bir şey söyleyeceği aklımın ucundan bile geçmemişti, afallamıştım, üzerimdeki şoku atmaya çalıştım.
"Bu hiç etik değil, ya birlikte olduğum biri varsa! Bunu hiç düşündün mü?" Geri adım atıyor gibi görünmek asla istemiyordum ama aklıma oturmayan şeyler vardı.
"Bu sadece bir oyun, eğer oyunbozancılık yapacaksan oynamayalım." Kafasını hafif sola eğip sol kaşını sorgularca kaldırdı, lanet olsun ki haklıydı ona söyleyecek hiç bir şey bulamamıştım, ne diye ona karşı böylesine diklenmiştim ki! Durduk yere kaşınmıştım ve bunun bedelini ödeme zamanı gelmişti. "Anlaşılan, söylediğin kadar çılgın değilmişsin." Yenilgiyi kabul ettiğimi sanıyordu ama onu öpmek için ayağa kalktığımı görünce; gözlerinde hiç beklemediği bir şeye şahit olurken ki şaşkınlığı gördüm, içgüdüsel olarak gözlerim Fatih'in; dipsiz bir kuyuya benzeyen zifiri karanlık gözlerine kaydı. Neydi o! Yoksa gözlerinde gördüğüm şey; öfke miydi? Evet... Buna kesinlikle emin olmuştum, gözlerindeki zifiri karanlığa rağmen bunu apaçık görebiliyordum, bakışları âdeta zehir saçıyordu. Neden gözlerinde öfke vardı, başkasına dokunmamı istemiyor muydu, beni seviyor olabilir miydi ki, peki bu düşünceler bana neden kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissettiriyordu? Gözleri hâlâ bendeyken başını hafifçe iki yana salladı, bunu o kadar belirsiz yapmıştı ki bana mı öyle gelmişti yoksa gerçekten bunu yapmamam için beni ikaz mı ediyordu emin olamadım, buna rağmen kalp atışlarım hızla atmaya başladı, sanki parmak uçlarımdan kanımın yavaşça çekildiğini hissediyordum, bu öylesine bir histi ki, beni delicesine heyecanlandıran bir umudun karnıma soktuğu ağrı; içimde kanatları bıçaktan, siyah kelebeklerin uçuştuğu hissini veriyordu, anlam veremediğim şeyse; bu nahoş duygunun yanında içimdeki kıpırtıyı harekete geçiren hoş bir duygu da hissetmiş olmamdı.
"Yapacak mısın, yapmayacak mısın?" Miraç ayağa kalkmış şekilde beni bekliyordu, kaskatı kesilmiş bedenimi ona doğru çevirdim, kafam çok karışmıştı, şimdi geri adım atarsam rezil olacaktım ve bu benim için artık bir gurur meselesiydi.
"Evet yapacağım." Ona doğru yaklaştım, Fatih'in zehirli bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu; zaten gerilmiş olan bedenimin iyice gerilmesine sebep oluyordu, herkesin heyecanlı bakışları üzerimdeydi, hayatımda ilk defa biriyle öpüşecektim ve bunun bu şekilde olması benim için tam bir hayal kırıklığıydı, tamam, aşka inanmıyorum evet; bu doğru ama en azından karşımdaki kişiyle aramızda biraz yaşanmışlık olmalıydı, bunu yaşarken hissettiğim tatlı duygular olmalıydı.
Miraç'a doğru, bir adım daha attım, artık iyice dibine girmiştim, nefesini yüzümde hissedebiliyordum, Miraç'ın mavi gözlerine bakarken düşündüğüm tek bir şey vardı; geçen gün asansörde Fatih'le bu kadar bile dip dibe değilken kalbim çılgına dönmüş gibi atıyordu, şimdiyse hissettiğim tek şey rahatsızlık duygusuydu.
Daha fazla bu saçmalığa dayanamayıp iki elimle Miraç'ı kendimden uzaklaştırmak için onu ittim. "Gidiyorum ben, bu oyun tam bir saçmalık!" Koltuğa bıraktığım çantamla kabanımı alıp doğruca çıkışa yöneldim.
"Korkmuyorum dedin ama şimdi kaçıyorsun!" Gelen sese doğru arkamı döndüm, Miraç'ın kasılan çenesine baktım, oldukça öfkeli görünüyordu, bende en az onun kadar sinirliydim.
"Evet, doğru, kaçıyorum, insanlar üzerinde böyle bir etki bırakıyorsun!" Bütün gece beni deli etmişti, ukala tavırları iyice sinirlerimi hoplatıyordu, söylediğim şey onu gerçekten bozmuştu, bunu yüzünden okuyabiliyordum, öfkeli gözleriyle histerik bir kahkaha attı, onunla daha fazla muhattap olmak istemiyordum, arkamı dönüp hızlıca dışarıya çıktım, ardından kulağımı, içeriden gelen bir cam kırılma sesi doldurdu. "Aaahh lanet olsun, ne sanıyor kendini bu kız!" Miraç'ın öfkeli sesi ürkmeme sebep olmuştu, onu herkesin içinde fena bozmuştum, ama bunu kesinlikle haketmişti, sinirle ilerlerken bir anda tek başıma nasıl eve gideceğim gerçeği zihnimde tıpkı bir ampül gibi yanıvermişti.
"Naz! Beklee." Arkamdan gelen telaşlı sesin sahibine baktım, Mira, alelacele bir yandan montunu sırtına geçirirken hızlı adımlarıyla yanıma geldi. "Nereye gidiyorsun kızım böyle! Almışsın başını..."
"Sus Mira, çok sinirliyim şuan, hemen bin arabaya götür beni burdan!" Tüm sinirimi Mira'dan çıkarırcasına ona öfkeyle bağırdım.
"Ya bir sakin ol, kendine gel." Sesi şefkatli çıkmıştı, beni sakinleştirmeye çalışıyordu, ona tek kelime etmeden arabaya doğru adım aldım, ilerlerken gözlerim, villanın devasa camının köşesinde duran siluete takıldı, duraksayıp bize doğru bakanın kim olduğunu anlamaya çalıştım, erkek olduğunu seçebilmiştim, daha dikkatli bakınca dalgalı saçlarından Fatih olduğunu anladım, içerideki diğer erkeklerin Murat haricinde hepsinin saçları kısaydı, Murat'ın zaten ayırt edilir derecede uzun saçları vardı, bu durumda geriye tek kişi kalıyordu o da; Fatih. Biraz önce Fatih'in gözlerindeki öfkeye şahit olurken hissettiğim siyah kelebekler yine midemde havalanmaya başlamıştı, neden bana bakıyordu, beni önemsiyor olabilir miydi ki?
"Hadiii! Binmeyi düşünmüyor musun?" Mira çoktan arabayı çalıştırmıştı bile, hemen arabaya binip hâlâ orada mı diye kontrol ettim.
Gitmişti.
"Ne oldu, neye bakıyordun?" Meraklı gözlerini bana dikmiş bir cevap bekliyordu.
"Hiç... Biri camdan bize doğru bakıyordu." Bunu, camdakinin Fatih olduğunu anladığımda beynimde gerçekleşen şimşek etkisinin aksine, önemsiz bir şeymiş gibi söylemiştim.
"Kim?"
"Bilmiyorum, anlaşılamayacak kadar uzaktı." Ona Fatih olduğunu söylemek istemedim.
"Üff ne geceydi ama!" Dudaklarını öne doğru uzatıp ıslık çalmasına baka kaldım.
"Ciddi olamazsın!" Sesimde sitem vardı.
"Nee! Ben çok eğlendim, hiç düşündüğüm gibi abartılıp stres yapılacak bir durum da yokmuş, bunun için ayrıca mutluyum, hele senin çıkarken Miraç'ı soktuğun duruma ne demeli, neden bu kadar sinirlendi biliyor musun? Çünkü daha önce hiç onu öpmek istemeyen biriyle karşılaşmadı, grubun en çapkın serserisi o, bütün kızlar ona hasta, onun için deli oluyorlar, adamı çıldırttın resmen, suratında ki ifadeyi unutamıyorum, çok iyiydin kızım." Mira konudan konuya atlayarak her şeyi bir nefeste hızlıca dökülmüştü, onun bu hali bana oldukça komik geldi, beni sinirliyken yumuşatmayı her zaman çok iyi beceriyordu, sözlerine içimdeki tüm duyguları savururcasına kocaman bir kahkahayla karşılık verdim, o da benimle birlikte nefesi kesilinceye kadar çılgınlar gibi güldü, yol boyunca tüm gecenin değerlendirmesini yaptık, neyseki Fatih'le ilgili hiçbir şey sormamıştı, birbirimize olan bakışlarımızı Mira bile farketmediyse kimsenin farketmeyeceğini düşünerek rahatlamıştım, tüm yaşananları dalgaya vurarak hunharca gülmeye devam ettik, kafam iyice dağılmıştı, Mira bana gerçekten iyi geliyordu, onun gibi bir dostum olduğu için şanslı olduğum yeniden aklıma gelmişti.
...
Dün gece eve saat 2'de gelmiştim ve zihnimde çakan şimşekler yüzünden sabah 5'e kadar bir türlü uyuyamamıştım; evet tüm gece aklım Fatih'e takılmıştı, gözlerindeki öfkenin sebebini düşündükçe zihnimdeki şimşeklerin, tıpkı bir yıldırım gibi kalbime inmesine sebep oluyordu. "Fatih beni kıskanmış olabilir miydi ki?" bu soruyu kendime defalarca sormuş olmama rağmen bir türlü yerine oturtamadığım parçalar vardı; böylesine soğuk ve kaba davranan bir adam, aramızda hiç bir şey bile yaşanmamış olmasına rağmen nasıl olurda beni kıskanmış olabilirdi ki, kesinlikle bu çok mantıksız! Peki neden bana öyle bakıyordu, hatta neden beni Miraç'ı öpmemem için ikaz etmişti, çılgınlar gibi sorularıma cevap arıyordum ve bir türlü sonuca ulaşamamak beni deli ediyordu, belki de sadece bana öyle gelmiştir, belki de her şeyi kafamda fazla büyütüyorumdur, sonuçta bu da bir ihtimal dahilinde öyle değil mi?
Ahh artık düşünmekten kafayı yiyeceğim!
Zihnimi bir türlü rahat bırakamıyorum, bu adam resmen hayatımın tam ortasına girip bir anda iç dünyamın merkezine oturdu ve ben, bu durumdan hiç memnun değilim, içimdeki o siyah kelebeklerin keskin kanatları beni normal olamayacak kadar tedirgin ediyor! Aynadaki yansımama baktım, uykusuzluktan mahmurlaşan gözlerimin içine manevi bir yorgunluk çökmüştü, fazlasıyla mutsuz görünüyordum, bir kaç gün önceki neşeli kızı kaybetmiştim ve şimdiden o eski Naz'a hasret kalmıştım.
...
Sıcacık bir duştan sonra özensizce hazırlandım; siyah bir bodynin üzerine elime ilk gelen sweatshirtü geçirdim, altıma da bir kot çekip saçlarımı dağınık bıraktım. Kendimi biran önce evden dışarı atmak istiyordum, biraz hava almaya ihtiyacım vardı, makyaj bile yapmadan yüzüme sadece nemlendirici sürüp kaşlarımı sabitledim, son olarak da dudak balmımı sürüp aşağı indim, bugün abimin yanına marinaya gitmeyi düşünüyordum, deniz bana iyi gelecekti, buna gerçekten çok ihtiyacım vardı.
"Hala iyileşmedin mi? İyi görünmüyorsun." Annemin sesi endişe ve merhamet doluydu, bu hali içimi sıcacık yaptı, ona gülümseyip yanağına sevgi dolu bir öpücük kondurdum.
"Merak etme anne, çok iyiyim, sadece biraz uykusuz kaldım, dün gece eve geç döndüm, arkadaşlarla takıldık." Benim için endişelenmesin diye sesime neşe katmaya çalıştım.
"İyi bari, iyi ol da..." Annemin, söylediğim her şeye kuşkusuz güvenip inanması benim için büyük bir şanstı, ona asla yalan söylemedim, söylememde, bana olan sonsuz güveni de bu yüzdendi, sadece onun iyiliğini düşündüğüm için ondan gizlediğim ufak tefek şeyler oluyordu o kadar.
...
Annemle kahvaltımızı yaptıktan sonra marinaya gitmek için bir taksi çağırdım. Gitmeden önce taksideyken abimi arayıp ona, yanına gideceğimi haber verdim, limana geldiğimde yatımızın olduğu tarafa doğru yürümeye koyuldum, martı sesleri bana huzur veriyordu, hatta vapurlardan çıkan o gürültülü korna sesleri bile benim için huzurun ta kendisiydi. Burada sırasıyla bir sürü yat vardı, bizimkinin hangisi olduğunu ayırt etmeye çalışarak dikkatlice yürüyordum.
Gördüğüm şeyle bir an da olduğum yere mıhlanmıştım, Fatih önünde durduğum yatın içindeydi, burada olmasına bir hayli şaşırmışken bir yandan da kaderin sürekli yollarımızı birleştiriyor olmasına ayrı şaşmıştım. Kalbim yine hızla atmaya başladı, Fatih beni henüz görmemişti ve ben heyecandan beynimi kullanmayı bırakıp arkamı dönüp ilerlemeye başladım, uzaklaştıkça adımlarım sanki geri geri gidiyordu, bir şeyler yanlış gibiydi, yanına gidip onunla konuşmalıydım, ona cesurca aramızdaki; gerçek gibi olmayan ama aslında bir anda hayatımın merkezine oturacak kadar da gerçek olan bu şeyin, neyin nesi olduğunu sormalıydım, geçmişte de hep bunu yapmak istemiştim ama bir türlü buna cesaret edememiştim, şimdi büyüdük ve hâlâ sonu gelmeyen o derin ama asla anlamlandıramadığım bakışlar devam ediyordu, artık bunu iki yetişkin insan olarak konuşabilirdik, konuşmalıydık da! Sadece ona sormak istiyordum, neden? Neden bana bunu yaptığını ve normal iki insanın birbirlerine bu şekilde bakmadığını söylemek istiyordum. Derin bir nefes verdim, cesaretimi toplayıp geri döndüm, gözümü iyice karartmıştım, sonucu ne olursa olsun onunla yüzleşecektim. Attığım her adımda kalp çarpıntım daha da yükseliyordu, yinede vazgeçmedim, yatın önüne gelip tekrar derin bir nefes verdim, yüzü bana dönük değildi, beni hâlâ görmemişti, son kez cesaretimi toplayıp yata doğru adım attım, ayak seslerimi duymuş olacak ki bana doğru döndü; şaşkınlığını gözlerinden okudum, beni görmeyi beklemediğini tahmin ediyordum tabii ki, iyice ona yaklaştım.
"Senin burada ne işin var" Gözlerindeki şaşkınlığa rağmen sesinin nasıl da bu kadar ruhsuz çıkmış olmasını sorguladım.
"Merak etme seni takip etmiyorum, bu sadece bir tesadüf." Tepkisiz kalıp gözlerime bakmaya devam etti, bakışları bende şok etkisi yaratıyordu, kendimi toparlayıp boğazımı temizledim. "Sana bir şey soracağım" Ses tonumu düşürerek konuştum.
"Sor" İfadesiz yüzü beni deli ediyordu, gözlerimi devirmek istesem de kendimi tutup bunu yapmadım, bedenime işleyen sinir cesaretimi arttırmıştı.
"Neden bana öyle bakıyorsun?" Suratında, beni dalgaya alan bir ifade belirdi.
"Nasıl bakıyorum?" İfadesi beni iyice sinirlendirmişti ve cesaretim de sinirimle birlikte katlanmıştı, ona bir adım daha yaklaştım, aramızda sadece kısacık bir mesafe kaldı.
"Bana aşık gibi." Neredeyse nefesimle konuşacak kadar sessiz söylemiştim bunu, yüzündeki sinir bozucu ifade yok oldu, gözleri gözlerimdeyken adem elması oynadı; yutkunmuştu, bu hali bana öyle karizmatik geldi ki istemsizce gözlerim dudaklarına kaydı, bir anda içimde onu öpme isteği doğmuştu.
Yutkundum.
Bana bir adım daha yaklaşıp aramızdaki mesafeyi iyice kapattı, artık nefesini yüzümde hissediyordum, yüzü yüzüme o kadar yakındı ki bir an burnu tenime dokundu, bu; tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu, vücut ısımın artışından yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum, tekrar gözlerine baktım, nefes alış verişlerimiz iyice ağırlaşmıştı, kızaran gözlerindeki arzu kendini apaçık belli ediyordu, deliriyordum sanırım, çekim gücüne karşı koymak çok zordu, gözlerimi kapatıp derin bir nefesle kokusunu en içime çektim, öyle güzel kokuyordu ki, kendine has erkeksi kokusu ve sıktığı parfümün karışımı eşsiz bir kokuyu otaya çıkarmıştı, gözlerimi açtığımda gözlerini dudaklarıma indirdiğini gördüm... |
0% |