@yevadu_
|
Sabah duşumu alıp kombinimi seçmek üzere dolabımı açtım, siyah düğme detaylı deri bir mini şort etek; üzerine de oversize siyah, taşlı bir kazak, eteğin altına da siyah mini kalp desenli opak kilotlu çorabımı giydim. Saçlarımı balık sırtı örüp hafif bir makyaj yaptım. Elime de yeşil deri çantamı alıp aşağı indim. Annem kahvaltı hazırlıyordu, abimse yine koltuğunda kahvesini içiyordu. "Çıkıyorum ben anne." Mutfakta olan anneme seslenmiştim. Bir şeyler yiyemeyecek kadar huzursuzdum. "Kahvaltı yapmayacak mısın?" İçeri gelmeden seslenerek sormuştu bunu.
"Hayır iştahım yok." Keyifsiz çıkan sesime dönen abim bana neyin var diye sorarcasına gözlerini kısıp kafasını iki yana hafifçe salladı. Ona bir şey yok anlamında kafamı sallayarak karşılık verdim. Buna inanmamış gibi bakıyordu. Annem mutfaktan çıkıp yanıma geldi.
"Hasta mısın?" Endişeli gözlerle bana bakıyordu. Moralimin bozuk olduğunu bilmelerini istemiyordum.
"Sanırım biraz üşütmüşüm, midem bulanıyor." Şimdi üzerime kalın bir şeyler giymem konusunda tepki göstereceğine o kadar emindim ki hızlıca ayakkabılarımı giyip kendimi dışarı attım, tam da tahmin ettiğim gibi başlamıştı söylenmeye.
"Sorun yok annecim bugün hava yeterince sıcak!"
Doğruca dolmuş durağına gittim, Serkan durağın önünde dörtlüleri yakmış bana el sallıyordu. Doğrusu beni beklediğini görünce şaşırdım, sadece geçerken beni görürse durduğunu sanıyordum, bekletmeden gidip yanına geçtim.
"Günaydın." Keyfim olmasa da ona gülümsemek için kendimi zorladım.
Gözlerini hızlıca üzerimde gezdirip yüzüme baktı. "Günaydın, bugün çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim." İltifat duymaya çok alışık olduğumu belli eden kuru bir teşekkürdü bu.
"Beni beklemene hiç gerek yoktu hocam." Bir anda kelimeler ağzımdan dökülüvermişti. Arabayı çalıştırırken bana döndü.
"Sorun değil." Ona, söylediğine tatmin olmamış gibi baktım. "Gerçekten..." Söylediğini onaylarcasına kaşlarını hafifçe kaldırmıştı.
"Sorun senin için sorun olması değil, sorun şu ki; kendimi sana karşı sorumlu hissediyorum ve bana katkıda bulunmama bile izin vermiyorsun." Artık ona kendimi ifade edebildiğim için rahatlamıştım.
"Sakın böyle düşünme, kendini bana karşı sorumlu hissetmene gerçekten gerek yok, bana arkadaş oluyorsun, yalnız gitmemiş oluyorum, bunun için sana teşekkür etmesi gereken kişi de benim." Karşımdayken beni manipüle ediyordu, onunla konuşurken her ne kadar ikna olsamda bu durumun zamanla yine canımı sıkacağına emindim, yine de ona karşı koymayacağım çünkü şuan buna hiç halim yok.
"Peki hocam."
"Bana Serkan diyebilirsin, artık bu kadar samimiyetimizin olduğunu düşünüyorum." Araba sürerek konuşmasına rağmen suratımdaki tek bir ifadeyi kaçırmak istemiyor gibi sürekli gözlerini yüzüme çevirip duruyordu.
"Peki o zaman, sende artık bana Naz diyebilirsin." Söylediğim, onu oldukça memnun etmiş gibiydi.
"Kesinlikle bu çok daha iyi olur." Espriyle karışık gibi söylemişti, buna karşılık ona gülümsedim. ...
Okula girip arabayı bahçede otopark için ayrılan yere park ettik, inmek üzere kapıyı biraz açmıştım ki yandaki arabanın kapısı aniden açıldığı için kapıyı kendime çekmek zorunda kaldım, inen kişi Fatih'ti, bu sırada Serkan da inmiş beni bekliyordu, Fatih, kapıyı kapatırken gözlerimiz buluştu, bana baktığı anlarda kendimi ağır çekime girmiş gibi hissediyordum, gözlerinin içine baktım, karanlık bakışları yine gözlerimin en içindeydi, bunu yaparken sanki beni kendine kilitliyordu, gözlerimi ayırmak istesemde bunu yapamıyordum, neyse ki beni soktuğu durumdan yine kendisi kurtarmıştı, bir selam dahi vermeden çekip gitti, gerilmiştim. Arabadan indiğimde Serkan bana bakıyordu.
"Siz tanışıyor musunuz?" Baş parmağıyla Fatih'in gittiği yönü işaret ediyordu.
"Ha hayır, tanışmıyoruz yani onu tanımıyorum, nereden çıkardın bunu?" Soru kaşısında birden afallamıştım, hızlıca konuşmaya çalışarak yutkundum.
"Bilmem... Adamın bakışı tuhaftı." Bunu söylerken kaşlarını çatmıştı.
"Nasıl tuhaf?" Fatih'in gözlerinde göremediğim şeyi bir başkası bana açıklayabilir mi diye ses tonum merak içeriyordu.
"Bilmiyorum, yani sadece garipti, bir selam bile vermeden öylece bakıp gitmesi tuhaf." Elini düşünüyor gibi yapıp çenesiyle oynuyordu.
"Evet, haklısın, sanırım biraz tuhaf biri." Serkan bana şüpheyle baktı. "Neyse ne boş verelim hadi derse geç kalacağız." Serkanın cevabını beklemeden hızlıca okula girdim.
...
İkinci dersin teneffüsündeydik, öğretmenler odasında köşeme geçtim, hala bir şey yememiştim, canım hiç bir şey yemek istemiyordu. Birazdan Serkan elinde iki kahve bardağıyla bana doğru geldi.
"Kahve?" Elindeki kahvelerden birini bana uzattı.
"Teşekkür ederim." Ona tebessüm ederken elindeki bardağa uzandım, bu sırada bize doğru yaklaşan Fatih'le gözlerimiz yeniden buluştu, gözlerini elimdeki kahveye indirip yanımızdan geçti, elinde kitapla geçen oturduğu yere oturdu, yine gerildiğimi farkediyordum. Serkan önüme bir sandalye çekip tam karşıma oturdu, tüm dikkatımı Fatih'ten uzak tutmak adına Serkan da topladım.
"Hafta sonu kampa geliyor musun?" Aa evet bu tamamen aklımdan çıkmıştı, gitmek için oldukça heyecanlı olduğum kampı bile unutmuştum! Son günlerde ayarlarım iyice bozulmuştu tabii.
"Tabiki geliyorum, bunu asla kaçıramam." Bunu söylerken sesime heyecan karışmıştı.
"Desene o zaman kamp baya bir eğlenceli olacak." Gözlerinin içi gülüyordu daha önce yüzüne hiç bu kadar ayrıntılı bakmamıştım, kaşının tam üzerinde alnına doğru uzanan ince bir yara izi vardı.
"Kaşına ne oldu?" Konuyu bir anda değiştirmeme şaşırmış olacak ki bir iki saniye öylece kaldı.
"Önemli bir şey değil ya, çocukluk kazası." Parmak uçlarını yarasında gezdirdi.
"Kötü bi kaza olmalı ki hala geçmemiş." Gözlerindeki minnet duygusunu görebiliyordum, ama anlam verememiştim.
"Evet o zaman kötüydü tabi ama artık iyileştim bu yüzden bir önemi kalmadı." Bana sımsıcak bir gülümseme sundu.
"Peki." Gülümsemesine karşılık verdim. "Biliyorsun insanlar artık moda diye kaşını çizdiriyor, şanslısın ki sendeki doğal." Serkan bu söylediğime keyifli bir kahkaha attı, bende ona ufacık, şirin bir kahkahayla karşılık verdim. Fatih'in biraz ötedeki varlığını bile unutmuştum, yanımızdan geçerken üzerimde bıraktığı gerginlik yok olup gitmişti, burnuma esen tanıdık parfüm kokusuyla kafamı kaldırdım, Fatih'in önümüzden geçip odadan çıktığını gördüm, kasıntı herifin tekiydi, rüyalarımda gördüğüm kişiyle asla alakası yoktu, çocukken ona aşık olduğum için kendime kızmıştım.
...
Cuma günü okul dönüşü kendimi yatağıma atmıştım, niyetimde tüm haftanın yorgunluğunun acısını çıkarmak vardı ta ki sevgili arkadaşım Mira, beni arayıp sevgilisinin arkadaş grubundan birinin evindeki davete çağırana kadar! Hiç gidesim yoktu ama Mira orada yalnız kalmak istemediğini ve yanında olursam çok daha rahat olacağını söylemişti, davete sadece sevgilisinin arkadaş grubu ve sevgilileri katılacakmış fakat altı kişilik grubun içinde sevgilisinin dışında sadece iki kişinin sevgilisi varmış ve onlarda zaten birbirleriyle çıkıyorlarmış bu yüzden oradaki tek yabancı Mira olacağı için sevgilisi kötü hissetmesin diye ona arkadaşını da davet edebileceğini söylemiş, o şanslı kişi de tabiki ben oluyorum; Naz DEMİR... Saygılar.
Olayın saçmalık boyutunu hesaplarken göz devirip çok sevgili arkadaşım için hazırlanmaya başladım, Mira benim çocukluk arkadaşımdı, aile dostumuzun kızı, birlikte büyüdük, onunla hep kardeş gibiydik, bu yüzden onu yüz üstü bırakamazdım, aslında onunla takılmayı çok seviyordum ama bu hafta benim için öyle saçmalıklarla doluydu ki; yorgundum ve zihnim çok karışıktı... Zihnimin karışık olmasının sebebi elbette ki Fatih'ti, onunla en son öğretmenler odasında Serkan'la muhabbet etiğimiz gün karşılaşmıştık, sonrasında onu daha görmedim, öğretmenler odasını çok nadir kullanıyordu, bende aksine hep oradaydım. O geldiği günden beri bir türlü hayatıma odaklanamıyordum, sanki zihnimdeki parçaları birleştirmem gerekiyor ama bir türlü yerine oturtamıyordum bu da zihnimi oldukça meşgul ediyordu ve beni zihnen çok yoruyordu.
Çok geçmeden hazırlandım, üzerime siyah boğazlı body, altına siyah pileli mini bir etek ve içime de siyah, opak kilotlu çorabımı giydim, kombinimi tamamlayacak olan oversize v yaka kahverengi süveterimi de üzerime geçirdim, son olarak gümüş renk kolyemi takıp siyah deri çantamı aldım. Saçlarımı toplayıp toplamama konusunda kararsızdım, aynaya geçip ellerimle saçlarıma at kuyruğu şeklini verdim, bu model bana gerçekten yakışıyordu, yüzümün keskin hatlarını iyice ortaya çıkarıyordu, at kuyruğunda karar kılıp saçlarımı güzelce toplayıp bağladım. Evde kimse yoktu, annem arkadaşlarıyla yemeğe çıkmıştı abim de hafta sonunu hep marinede geçirirdi bu yüzden evde yoktu, aşağı indim, Mira gelmeden bir şeyler atıştırsam iyi olacaktı, mutfağa geçip annemin yaptığı un kurabiyelerinden ayaküstü atıştırdım, duyduğum korna sesiyle ağzıma bir tane daha kurabiye sıkıştırıp kapıya koştum, Mira gelmişti, acelesi var gibi elini salladı, ona ağzım tıka basa dolu olduğu için baş parmağımla "bir dakika" işareti yaptım, bu halim ona komik gelmiş olacak ki kıkırdadı. Hemen üzerime bol kesim siyah bir kaban alıp ayaklarıma kalın taban uzun siyah deri çizmelerimi giydim, yağmur yağıyordu, ellerimi başımın üzerinde tutarak arabaya koştum. Sağ koltuk prensesliğimden bugün de ödün vermemiştim, bu konuda Mira'yı cesaretinden ötürü çok takdir ediyordum, şöför koltuğuna oturduğu an tam bir kamyoncu abi moduna geçiş yapıyordu.
"Harika görünüyorsun." Gözlerini hayranlıkla baştan aşağı üzerimde gezdirdi.
"Ağzını hunharca tıkaman dışında tabii" Yüzüme bakıp suratını ekşitti. Ağzım hala doluyken ona kıkırdadım.
"Teşekkürler sen de çok hoş görünüyorsun." Sonunda lokmamı yutabilmiştim.
"Ah biliyorum tatlım." Saçlarını eliyle savurup arabayı çalıştırdı, ufacık bir kahkaha attım, bu halleri beni fazlasıyla keyiflendiriyordu. Her ne kadar rahat davranmaya çalışsa da üzerinde tuhaf bir hal vardı.
"Heyecanlı mısın, Daha önce hiç onlarla tanıştın mı?" Önüne dökülen siyah saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım.
"Evet ve hayır." Önüne bakarak konuşmuştu.
"Ne evet ve hayır?" Tek kaşımı kaldırdım.
"Birinci soruya evet ikinciye hayır." Ona gözlerimi devirdim.
"Neden bu kadar heyecanlısın" Onu anlamaya çalışıyordum.
"Çünkü onlar Kerem'in çok eskiden beri arkadaşları, bense sadece bir kaç aydır görüştüğü sevgilisiyim, birbirlerine çok bağlılar ve kendimi onlara kıyasla Kerem'e karşı hep eksik hissettim, ne zaman onlardan bahsetse hep modum düşüyor, tabii bunu Kerem'e belli etmemeye çalıştım ama..." Sözünü kesmiştim.
"Saçmalıyorsun! Kendini Kerem için gelip geçici biri olarak mı görüyorsun? Sesim kızgın çıkmıştı.
"Hayır, hayır asla, aksine bana karşı oldukça ciddi, beni gerçekten seviyor." Bir yandan konuşurken açtığı konuma bakıyordu.
"O zaman neden böyle hissediyorsun." Zihnimde ışık çakmış gibi ona dönüp gözlerimi kıstım. "Sen kıskanıyorsun." Kafasını kısa süreliğine bana döndürüp tekrar önüne döndü.
"Hayır kıskanmıyorum!" Buna sanki beni değilde kendini inandırmaya çalışıyor gibiydi.
"Mira, bunu kabullenmek istememeni anlıyorum ama inan bana bu; dünyanın en doğal duygusu." Ses tonumu iyice yumuşatmıştım.
"Tamam... Sanırım haklısın, onu kıskanıyorum, başkalarıyla paylaşmak istemiyorum, bu kişiler erkek dahi olsa onun benden başka birilerine bu denli bağlı olması sinir bozucuyken bir de aralarında kızlar var, buna asla tahammül edemiyorum Naz!" Sesi titriyordu, ona destek olma amaçlı elimi koluna koydum.
"Seni anlıyorum, peki bunu Kerem'le paylaştın mı?" Kafasını iki yana salladı.
"Ona bundan asla bahsetmem, onu kıskandığımı düşünürse benden uzaklaşır." Söylediğine oldukça şaşırmıştım.
"Bundan nasıl bu kadar emin olabilirsin?" Histerik bir kahkaha attı.
"İnan bana arkadaşlarına olan bağlılığını görünce ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın." Çok kesin konuşmuştu.
"Eğer söylediklerinde haklıysan bu ilişkinin pek de sağlıklı olmadığını biliyorsundur umarım, ileride bir gün evleneceğiniz zaman bu sorun daha da büyüyecektir, ona bu hislerini anlatmalısın, madem sana karşı ciddi, madem seni çok seviyor o zaman senin için bir seçim yapar. Eğer onları seçerse bu zaten seni önemsemediği anlamına gelir ve çok geç olmadan her şey açığa kavuşur." Söylediklerime vereceği cevap için ona merakla baktım.
"Onu kaybedemem Naz, onsuz bir hayat düşünemiyorum!" İki katlı büyük bir villanın önünde durmuştuk. "Geldik, sanırım ev bu."
"Daha sonra bu konuyu tekrar konuşmalıyız." Arabayı park etmek için villanın bahçesine girdik, bizim dışımızda dört tane daha lüks araç vardı. Arabadan inip evin verandasına çıkan merdivenleri tırmandık, oldukça geniş verandanın sağda kalan kısmında geniş bir köşe takımı, solda kalan kısımdaysa iki kişilik sallanan koltuk vardı, verandaya loş bir sarı ışık hakimdi, Mira zile basmadan önce bana tedirgin gözlerle baktı.
"Sorun yok, sakin ol." Yumuşak sesimle onu rahatlatmaya çalıştım. Tamam anlamında gözlerini yumdu, çok gergin görünüyordu, üzerindeki gerginliği atmak istercesine yutkundu ve zile bastı.
Kapı açıldı.
Evin sahibi olduğunu tahmin ettiğim bir adam kapıyı açtı. Mavi gözleri fazla parlaktı, çekik kaşlarıyla birlikte bakışları ürperticiydi, saçları asker traşıydı, bu onu; zaten ürpertici olan bakışlarıyla oldukça ciddi gösteriyordu.
"Hoşgeldiniz, sen Kerem'in sevgilisi." Baş parmağıyla Mira'yı göstermişti. "Sen de onun arkadaşı olmalısın." Parmağı hâlâ Mira'yı işaret ederken gözleri beni bulmuştu.
"Evet, merhaba sen de Mîraç olmalısın." Mira'nın sesine dönüp gözlerini benden çekmişti.
"Evet, doğru bildin, anlaşılan Kerem bizi sana iyi anlatmış." Buna karşılık Mira, zoraki olduğunu anladığım bir tebessüm etti. "Hadi içeri gelin." Bu sırada Kerem içeriden yanımıza geldi.
"Hoş geldin bebeğim." Mira'ya sarılıp yanağına bir buse kondurdu.
"Hoşgeldin Naz." Sanırım Mira'ya eşlik ettiğim için olsa gerek bana minnetle bakmıştı.
"Teşekkürler." Ona tebessüm ettim. İçeri doğru yürüdük, salon; yüksek tavanlı devasa büyüklükteydi, yukarıya doğru çıkan açıkta, karşılıklı olmak üzere iki merdiven vardı, altın varaklı korkuluklar kolonlarla ve süpürgeliklerle uyum içindeydi, bu; eve nostaljik bir hava katmıştı, salonun tam ortasında hilal şeklinde karşılıklı iki koltuk ve ortasında da ceviz rengi yuvarlak, büyük denilecek bir orta sehpa vardı. İki kişi koltukta oturmuş, fazlasıyla yakın mesafeden telefona bakıyorlardı, sanırım bunlar grubun sevgili çiftiydi, bizi görünce ayaklandılar.
"Hoşgeldiniz." Kız çok samimi davranıyordu. "Ben Eylül, Murat; sevgilim." Murat'ı tanıtırken ona dönüp gülümsemişti. Bu çift bana Alacakaranlık serisindeki Alice ve Jasper'ı anımsatmıştı, en az onlar kadar tatlı ve sempatik bir çiftti. "Merhaba." Şimdi de Murat konuşmuştu, tıpkı Eylül gibi candan davranıyordu.
"Merhaba ben de Naz, çok memnun oldum, Mira'yı zaten Kerem'den biliyorsunuzdur." Bunun üzerine hep bir ağızdan güldüler.
"Bilmez miyiz, tanışmak için hepimiz sabırsızca bekledik." Murat bunu espriyle karışık söylemişti. Mira'ya baktım, gerginliğini biraz da olsa üzerinden atmışa benziyordu, Kerem'e dönüp ona aşkla baktı, Kerem de ona göz kırptı. Burada olmak bana iyi gelmişti, bu samimi ortam kafamı dağıtmamı sağlıyordu.
"Pizzalar ve içecekler hazııırr." Mutfak olduğunu tahmin ettiğim yerden 1.50 boylarında, beyaz tenli, kızıl saçlı bir kız, elinde;içinde bardak dolusu içecek olan tepsiyle bize doğru yaklaştı, fazla neşeli görünüyordu. Kızın arkasında da pizzaları taşıyan bir adam vardı, kollarında kaç tane pizza olduğunu sayamadığım adamın yüzü pizzalardan görünmüyordu bile.
"Merhabaaa, hoşgeldiniz kızlar." Elindeki tepsiyi Miraç'a verip tokalaşmak için elini uzattı. "Melisa ben."
"Naz, memnun oldum." Elimi uzatıp onunla tokalaştım,yemyeşil gözleri fazla güzeldi, yanağındaki gamze onu çok sempatik gösteriyordu. Ardından Melisa, Mira'yla tokalaşırken pizzalardan kurtulan adama baktım.
Hiç beklemediğim bir şey olmuştu, şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım, bunun mümkün olması imkansızdı! Karşımdaki kişinin gerçekliğini sorguluyordum. Fatih ERDEM buradaydı, tam karşımda bana bakıyordu! |
0% |