@yevadu_
|
Etraftaki sesler artık kulağıma fısıldayan uğultudan başka bir şey değildi, bu sefer gözlerine bakarken kendimi ağır çekimde değil de; mümkün olabilirmişçesine zamanın içine hapsolmuş gibi hissediyordum, önceki bakışlarına göre bu sefer ki zifiri karanlıktı, bakışları âdeta beynimi deliyordu, çok eski, bir o kadar da tanıdık bir duygu yavaş yavaş iliklerime işliyordu, bunu tüm benliğimle hissedebiliyordum, neydi bu; Gözlerinin karanlığına çekilirken yaşadığım çaresizlik mi, yoksa geçmişteki küçük kızın; aşık olduğu çocuğun gözlerine bakarken hissettiği o yoğun duygu mu? Bu derin karanlığın içinde beliren duyguyu bir anlık da olsa gözlerinden okuyabilmiştim; şaşkınlık... Sonra her zaman yaptığı gibi yine örmüştü duvarlarını, zaten karanlık olan gözleri iyice kararmıştı.
"Hadi artık açlıktan bayılmak üzereyim,indirelim şu pizzaları midemize." Miraç sabırsızca elini Fatih'in omzuna vurdu, ikimiz de anlık farkındalıkla gözlerimizi birbirimizden ayırdık. Gerilmiştim ve bunun anlaşılmasını asla istemiyordum, ortama uyum sağlayarak herkesin yaptığı gibi orta sehpanın üzerine dizilmiş pizza kutularından bir dilim alıp tepsideki içecek dolu bardaklardan birini aldım.
"Bu akşamki oyun için hazır mısınız gençler?" Eylül ağzında lokma varken konuştuğu için sesi boğuk çıkmıştı. Ne olduğunu anlamadığım oyunu düşünürken tezahüratlar ve alkışlar yükseldi, Fatih'in dışında herkes çok heyecanlı görünüyordu, her zamanki gibi soğuk adam rolüne sadık kalıyordu.
"Nasıl bir oyun bu?" Sesim yüksek tezahüratları bastırmıştı.
"Ah affedersin Naz, sana söylemedik! Oyun; doğruluk mu cesaret mi, sever misin? Biz böyle gecelerde her zaman oynarız." Merakımı gideren kişi Melisa'ydı, sesi tıpkı bir çocuk gibi oldukça tatlıydı.
"Daha önce hiç oynamadım ama heyecanınıza bakılırsa bu oyunu çılgınca oynuyor olmalısınız." Miraç'la Muratın kahkahası yükseldi, konuştukça üzerimdeki gerginliği atıp rahatlıyordum.
"Sen onu bir de oynarken gör." Miraç'ın sabırsızlığı gözlerinden belliydi.
"Görelim bakalım, çılgınlığı severiz." Yine tezahüratların yankılandığı devasa salonda kaçamak bir bakışla Fatih'e baktım, asla onu gülerken görmüyordum, bu insanların onunla nasıl arkadaş olabildiklerini düşünmeden edemedim.
"Oldukça cesur konuşuyorsun, geri adım atmak yok ama sonra." Miraç mavi gözleriyle cesaretimden şüphe edercesine bana fazla denilebilecek keskin bakışlarını yolladı.
"Daha önce senin beni görmediğin gibi bende seni oynarken hiç görmedim, bu durumda kimin geri adım atacağını deneyip görmeden bilemeyiz değil mi!" Tıpkı onun yaptığı gibi gözlerimi kısıp keskin bakışlarımı gözlerine dikerek ona meydan okudum. Bu sefer ortama ciddi bir hava hakimdi, herkes sessizce bizi dinliyordu.
"Deneyip görelim o zaman, pes edene harika bir sürprizimiz var." Sürpriz kelimesinden sonra salondaki uğultular yükselip sesler birbirine karıştı, pes etmeyeceğime emin olduğum için bu konuyla pek ilgilenmedim.
"Görelim!" Ona meydan okuyan tavrımı devam ettirmiştim. Mira bana "yürek mi yedin kızım" der gibi bakıyordu. Ona sorun olmadığını ifade eden bakışlarımla karşılık verdim.
"E hadi o zaman, ortamı hazırlayalım." Eylül hazırlık için ayaklanmıştı. Boşalan pizza kutularını toplayıp masayı boşalttık.
Miraç içeriden elinde büyük bir cam şişeyle yanımıza geldi. "Parti başlasın."
Herkes yuvarlak sehpanın etrafında spontane bir şekilde yerini aldı, Fatih tam karşımda, yanında Miraç, diğer yanındaysa Melisa oturuyordu, Mira'yla Kerem de benim yanımda yerini almışlardı, diğer yanımda da Eylül ve Murat vardı. "Hazırsanız çeviriyorum şişeyi?" Miraç oyuna başlamak için oldukça hevesli görünüyordu.
"Hadi artık, çevir şunu." Bu sefer konuşan Fatih'ti, sabırsız görünmüyordu, heyecanlı da değildi, sadece dümdüz; duygusuz ve ifadesizdi, ona bakmadığım her saniye Fatih'in bakışlarını hep üzerimdeymiş gibi hissediyordum, sanki tüm hareketlerimi takip edip inceliyor gibiydi...
Miraç'ın şişeyi çevirmesiyle herkes pürdikkat dönen şişeye odaklandı,
Şişe durdu.
Şişenin ucu Melisa'yı gösterirken arkası Kerem'deydi. Melisa malum soruyu sordu. "Doğruluk mu cesaret mi?"
Kerem derin bir iç çekti. "Cesaret." Melisa, Kerem'e sinsi denecek bakışlar attı, bu kızın yaptığı her şey bana çok sempatik geliyordu.
"Üzerine Miraç'ın takım elbiselerinden gömlek ve ceket çekip altında boxerla hiçbir açıklama yapmadan story at ya da bu haldeyken sokaktaki marketten herhangi bir şeyi satın almaya git." Hep bir ağızdan kahkaha sesleri yükselirken Mira'ya baktım, rahatsızlık duyacağını düşünmüştüm ama bu fikir oldukça hoşuna gitmiş gibi görünüyordu, ona deliymiş gibi baktım.
"Nee! Eğleniyoruz işte." Bakışlarım onu rahatsız etmiş olmalıydı ki, gürültünün içinde kulağıma eğilip bağırarak konuştu.
"Lanet olsun, dalga geçiyor olmalısın Melisa!" Kerem kaşlarını çatmış Melisa'dan cevap bekliyordu.
"Hayır, dalga geçmiyorum, sana seçenek sunduğum için şanslısın." Melisa tüm ciddiyetiyle cevap vermişti.
"İstersen pes edebilirsin dostum, tabi sürprizimiz senin için daha makulse eğer?" Konuşan Murat'tı, sözlerinin ardından gürültülü bir kahkaha attı.
Kerem, ayağa kalkarken ağzının içinde ne olduğu belirsiz küfürler geveledi. "Miraç gel de şu sıçtığımın takım elbisesini ver!"
"Kravatını takmayı unutma sakıınn!" Melisa arkasından bağırmıştı, Kerem ona dönüp orta parmağını gösterdi, buna karşılık o da, gözlerini şaşı yapıp ona dilini çıkardı.
"Yapma Melisa, uğraşma bebeğimizle, biliyorsun şuan hassas döneminde." Miraç Kerem'in arkasında yürürken ona takılmadan edememişti. Bunlar gerçekten de tam bir kaçıktı, doğruyu söylemek gerekirse kendimi uzun zamandır hiç bu kadar keyifli hissetmemiştim. Herkesin kahkahadan salonu ayağa kaldırdığı bir an da Fatihe baktım, acaba o da gülüyor mu diye merak etmiştim, başımı ona doğru çevirdiğim sırada yüzünde tatlı bir gülümseme yakaladım, onu gülerken görmek bana farklı hissettirmişti, sağ yanağındaki derin gamze; yüzündeki sert görünümü yumuşatıyordu, bu gamzeyi görmeyeli o kadar uzun zaman olmuş ki, neredeyse unutmuştum. Onu incelerken bakışları beni buldu, suç üstü yakalanmış gibi gözlerimi hızlıca ondan kaçırdım. Ahh bu gerçekten utanç vericiydi! Bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyordum.
"Sizce markete mi gidecek yoksa story mi atacak?" Soruyu soran Murat'tı.
"Ben olsam markete giderdim çünkü markette gördüğüm insanlar bir daha beni görseler bile hatırlamayacaklardır." Eylül parmaklarını orta sehpanın üzerinde birbirine kenetlemiş halde çok ciddi bir meseleden bahsediyor gibi yorum yapmıştı.
Melisa telefonda bir şeye bakarken aniden çığlık atıp hunharca gülmeye başladı. "Çabuk Kerem'in storysine bakın çabuk."
Belli ki Kerem seçimini storyden yana kullanmıştı. Mira'nın telefonundan attığı paylaşıma baktık; gömlek, ceketin üzerine kravat takmayı ihmal etmemiş, altında mavi boxserıyla ifadesiz göründüğü bir fotoğraf paylaşmıştı. Bu bana diğerlerinin aksine komik gelmemişti, benim için sadece rahatsız ediciydi.
Mira'ya bakarken şaşkınlığımı gözlerimden gizleyemedim. "Bu seni gerçekten de rahatsız etmiyor mu?"
"Hayır Naz, bu sadece bir oyun, eğlenmene bak." Dudaklarımdan istemsizce histerik bir gülüş çıktı, sanki az önce heyecandan gerim gerim gerilen kız o değilmişçesine keyifle bana eğlenmene bak diyordu, bu bana trajikomik gelmişti.
Birazdan merdivenlerden inen Kerem'e tezahüratlar yağmaya başladı. "Ooo boxer reis ooo..." Kerem her ne kadar bozulmuş görünse de arkadaşlarının bu hallerine gülmeden edemedi. "Allah sizi kahretmesin, cümle âlem böyle rezalet görmedi, püü size!" Biz Kerem'in söylediğine gülerken o, yeni tur için çoktan şişeyi çevirmişti bile. Şişe durduğunda neredeyse nefesim kesilecek kadar heyecanlanmıştım, ucu beni gösterirken arkasıysa Fatih'i gösteriyordu, böylesine heyecanlanmış olmam aynı zamanda beni fazlasıyla rahatsız da etmişti, bu yoğun duygu karmaşası içinde oyuna odaklanmaya çalıştım, şanslıydım ki şişenin ucu bende olduğu için soruyu soran da ben olacaktım, onunla göz teması kurdum.
"Doğruluk mu, cesaret mi?" Gözlerindeki duvar hâlâ oradaydı, ona bakarken deli gibi duvarlarını aşıp arkasında ne olduğuna bakmak istedim ama buna izin vermedi.
"Doğruluk" Sesi, ifadesiz yüzüyle uyum sağlıyordu. Soracağım soruya cevap vereceğini bilmek, ona karşı içimde, aslında hep bir yerlerde var olan merakımın uyanmasına sebep oldu, bir yandan bu merakın uyanması beni korkutmuyor değildi! Aklımda tek bir soru vardı; "Benden biraz olsun hiç mi hoşlanmadın?" Bu geçmişten beri hep merak ettiğim ve cevabını asla öğrenemeyeceğimi bildiğim kilitli bir soruydu, aramızda ne olduğunu anlayamadığım gizemli bir şey vardı, gözlerindeki o duvarın arkasında bir şeyler saklıydı, buna o kadar emindim ki, hiç pes etmedim, birbirimize olan uzun bakışlarımız bana daima umut veriyordu, yani o küçük kıza...Aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ birbirimize olan bakışlarımızdan bir şey kaybetmemiştik ama artık geçmiştekinden farklı olan bir şey vardı; eskiden bu bakışmalar beni deli mutlu ederken şimdiyse sadece korkuyordum. Ben sanırım... Ona tekrar aşık olmaktan korkuyordum.
"Hadi artık Naz! Neden bu kadar düşünüyorsun?" Mira beni dürterken sesi uyarı tonundaydı.
Daldığım siyah gözlerden kendime gelmeye çalıştım. "Eee şey... Tamam... Soruyorum... Hayatında hiç pişman olacağın şeyler yaptın mı?" Ona asıl sormak istediğim soruyu burada, herkesin içinde soramayacağım için hiç düşünmeden, öylesine sorduğum bir soruydu bu. Fatih gözlerimin içine bakmaya devam etti, bunu öyle uzun tutmuştu ki bir an ona sorduğum soruyu algılamadığını düşünmeye başladım.
"Evet" Gözlerindeki duyguyu anlık görebilmenin şaşkınlığıyla merak duygusu tüm bedenimi sarıp sarmaladı, Fatih buna cevap verirken gözündeki duvarları kısa süreliğine de olsa indirmişti ve ben iki çift karanlığın içinde kendini açığa çıkaran o duyguyu görmüştüm;acıyı...Evet kesinlikle bu gördüğüm acının ta kendisiydi, kontrolsüzce yıktığı duvarı, hızla tekrar inşa etmişti, gözlerindeki duyguyu gördüğüm an o kadar kısacıktı ki, artık bu ördüğü duvarları, bir kalkan olarak kullandığını düşünmeye başlamıştım. Ama neden, Neden bunu yapıyordu?
Kendimi tutamayıp merakıma yenik düşmüştüm. "Peki, ne olduğunu sorabilir miyim?"
"Sadece bir soru sorma hakkın var." Haklıydı! Ona söyleyecek hiç bir şeyim yoktu, oyun dışında bunu ona sorabileceğim bir samimiyetimiz bile yokken merakıma yenik düşüp kendimi kurban etmiştim.
Fatih sonunda gözlerini benden çekip şişeyi çevirdi. Bu defa şişenin ucu Miraç'a, arkasıysa bana denk gelmişti, sanki bütün gece bu anı bekliyormuş gibi keyifle sırıttı. "Doğruluk mu,cesaret mi?"
"Cesaret" Ona meydan okumuştum ve şimdi doğruluk deyip yenilgimi başlamadan kabul edemezdim.
"Emin misin bak! Seni şimdiden uyarıyorum, eğer istersen çok geç olmadan diğer seçeneği seçebilirsin." Bu ukala tavırları sinirimi bozmuştu.
Ona cesurca, belerttiğim gözlerimi diktim. "Korkmuyorum!"
Kaşlarını kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdı. "Peki... O zaman beni öp." |
0% |