@yevadu_
|
Yine midemde kelebekler uçarken uyandığım bir sabahtı, bu duygu gerçek olamayacak kadar büyülüydü, eğer biri rüyada değil de gerçek hayatta bana böyle hissettirseydi işte o zaman aşka inanırdım. Şüphesiz! Bu, senelerdir onu gördüğüm kaçıncı rüya sayamadım bile, buna bir türlü anlam veremiyorum neden onu asla düşünmediğim ve ona karşı zerre bir şey hissetmediğim halde yıllarca düzenli aralıklarla rüyamda görüyorum hiç bir fikrim yok.
Komodinimin üzerine telefonumu almak için uzandım, saate baktığımda hala yeterince erkendi. İnstagrama girip arama motoruna onun ismini yazdım, sayfası gizliydi profil resmini büyüttüm, muhtemelen yirmili yaşlarında çekildiği çok eski bir fotoğraftı bu; yinede on üç, on dört yaşlarındaki haline nazaran oldukça değişmişti, değişmeyen tek şey simsiyah gözlerindeki karanlık bakışlar. Fatih... Benim çocukluk aşkım... İçimde o zamanlar hep buruk kalan yanımdı ama artık büyüdük ve ben onun küçüklük haline aşıktım; bu platonik bir aşktı. Şimdiyse aşka bile inancı kalmayan ben hissizce yaşıyordum bu hayatı, şuan onunla sevgili olma şansım olsa bunu istemezdim bile, rüyalarımdaki o büyüyü hissedeceğimi asla sanmıyordum çünkü.
Bu konuyu bu kadar düşünmenin bir düşünce israfı olduğu kanısına vararak aklımdakileri zihnimden uzaklaştırmak istedim, bir kaç saate rüyanın etkisinden kurtulunca bir dahaki rüyama kadar Fatih'in f'sini bile hatırlamayacağıma emindim. Elimi boşluğa savurup hızlı bir hamleyle yataktan kendimi kurtardım. Hemen hızlıca bir duşa girip üzerime dolabımdan beyaz renk mini bir pileli etek ve üzerine kırmızı bir oversize kazak geçirdim ayağımada neredeyse dizlerime uzanan beyaz üzerinde kırmızı şeritleri olan çoraplarımı giydim. Aynanın karşısına geçip hafif bir makyaj yaptım ardından saçlarımı da yaptım ve güne hazırdım.
Son kez aynada kendimi inceledim, görüntüm bugün oldukça hoşuma gitmişti; belimden biraz yukarda kalan hafif dalgalı sarı saçlarım, yüzümle orantılı burnum, iri ve yeşil gözlerim, elmacık kemiklerim, keskin çene hatlarım, ne ince nede kalın olan doğuştan çizgili dudaklarım ve minyon suratım... Popüler kültürün kölesi haline gelmiş estetikten ve dolgudan yüzlerinin birbirlerinden ayırt edilemeyecek derecede çağımızın kabul edilen standart güzellik çerçevesine girmiş nice yegâne(!) kadınların aksine ben o standart çerçevenin dışında kalıyordum, çoğu zaman kendime baktığımda mutlu olurken bazı zamanlar kendimi dünyanın en çirkiniymişim gibi hissedebiliyordum ama insanlar genelde çok güzel olduğumu söylüyorlardı. Doğruyu söyleyecek olursam bu beni oldukça mutlu ediyor.
... Aşağı indiğimde abimin camın kenarındaki retro tekli koltukta oturup kahvesini içmesine gözlerimi devirdikten sonra annemin pişirdiği böreğin kokusunu alıp mutlulukla mutfağa doğru koştum. Annem pişirdiği son böreğide masaya koymuştu.
"Günaydın." Sanki börekler önümden kaçacakmışçasına börekleri bir bir götürmeye başladım.
"Yavaşşş boğazında kalacak Naz!"
"Bir şey olmaz anne açlıktan ölmekten iyidir."
Annem kaşlarını kaldırdı. "Duyan da seni evde aç bırakıyoruz sanar."
Oldukça neşeli bir kahkaha attım.
"Mert oğlum hadi gel sende sofraya, midene doğru düzgün bir şeyler girsin." Salondaki abime sesini duyurmak için yüksek sesle konuşmuştu.
"Aaa annecim boşa uğraşma istersen, senin oğlun klaslığından asla ödün vermez."
"Boş yapma Naz işine bak!"
"Boş yopmo noz ebevebe." Ağzımı bükerek ona karşılık verdim bu onunla iletişim halindeyken yapmayı en sevdiğim şeydi.
Tezgaha bardağını koyup bana tehditkâr bakışını attı. "Çıkıyorum ben anne görüşürüz."
"A bende çıkıyorum annecim görüşürüzz." Arkamdan annemin, evlatlarının düzgün kahvaltı yapmama konusunda isyankâr seslerini duysamda abim gitmeden peşinden koşup ona yetişmeye çalıştım. Arabasına binip motoru çalıştırmış emniyet kemerini bağlarken sağ koltuğa geçmek için kapıya tam uzanacağım sırada arabayı kilitledi.
"Hey bu hiç etik değil." Sinirle baş parmağımı kaldırmış abimi işaret ediyordum.
"Öylemi efendim az önce abiciğine ağız bükerken senin yaptığın gayet etikti ama dimi?" Haklı olduğunu onaylayan bir cümle duymak istercesine gözlerini belertip bana dikmişti.
"Tamaaam hadi lütfen, derse geç kalıyorum hainlik yapma, yolunun üzeri zaten, aç işte kapıyı uzatmaa." Uzatma kelimesini söylerken sesimin tonunu iyice düşürmüştüm.
"Ne duyamadım?"
"Üf özür dilerim." Ne dediğim belli belirsiz ağzımın içinden konuşmuştum.
"Efendim abiciğim." Sanki beni duymuyormuş gibi yüksek sesle söylemişti.
"Özür dilerim abiciğim." Ellerimi kavuşturmuş ayaklarıma bakıyordum birden kilit sesi geldi ona göz devirirken hemen koltukta yerimi aldım. Suratına baktığımda yüzünde mağrur bir gülümseme vardı.
"İlla yapacaksın dimi gıcıklığını." Bunu duyan abimin gülümsemesi kahkahaya dönüştü.
"Oyy kıyamam kıyamam tipini görmeliydin, masum bir kedi yavrusu gibiydin hahaha!"
Bu bana da oldukça komik gelmişti gururumu kenara atıp onunla birlikte kendi halime gülüyordum. Abimle aramızdaki ilişki hep böyleydi, aslında bu bizim bir tür sevgi dilimizdi, birbirimize dışardan göründüğünün aksine oldukça düşkündük, o benim bu hayattaki şansımdı.
...
Okula girdiğimde öğretmenler zili çalıyordu, hızlıca sınıfa girerek öğrencilerime sıcacık bir gülümsemeyle selam verdim.
"Ooooo hocam bugün yine şıklığınızdan ödün vermemişsiniz." Sınıfın erkekleri ergen ağzıyla konuşmaya başlamıştı bile. "Diğer kadın hocalara yine acımamışsınız be hocam." "Hocam siz buralarda harcanıyorsunuz neden gidip model falan olmayı denemiyorsunuz?"
"Tamam çocuklar bırakın artık goygoyu dersimize dönelim." Onların bu halleri beni sinirlendirmiyor aksine beni güldürüyordu, dersi kaynatmamak adına bunu onlara pek belli etmesemde içten içe onlara gülüyordum.
... Teneffüs zili çaldığında öğretmenler odasına geçtim kendime bir çay alıp köşede bir yere oturdum, çayımdan bir yudum almıştım ki bakışlarımı yanımda beliren diğer matematik öğretmeni olan Serkan Yıldırım'a yönelttim.
"Günaydın hocam." Bakışlarını hızlıca üzerimde gezdirdikten sonra benimle göz teması kurdu.
"Günaydın." Ona ufak bir gülümseme bahşettim. Yanımdaki koltuğa oturdu.
"Bugün seni göremedim durakta." Her sabah beklediğim durağın önünden geçerken beni gördüğünde arabasına binmemi teklif ediyor, bu durum beni ne kadar rahatsız etse de ona ayıp olacağını düşündüğüm için teklifini hiç bir zaman reddedemiyordum. Aslında bu rahatsızlığımın sebebi ondan kaynaklanan bir şey değildi, tamamen kendimle ilgiliydi, kimseye minnet borcumun olmasını istemiyordum. Ona bunun için bir miktar ödeme yapmayı teklif etmiştim ama bana, kesinlikle böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini ve zaten gittiği yol için benden para almasının etik olmayacağını söylemişti, bunun üzerine ısrar dahi edememiştim çünkü bunu bana oldukça kesin bir dille söylemişti.
"Bugün evden abimle birlikte çıktık, onunla geldim." Ona mahcubiyet duygusuyla bir gülümseme daha bahşettim, işte bundan gerçekten nefret ediyordum biran önce korkumu yenip araba kullanmaya başlamalıydım.
"Peki." Bunu söylerken sonunu uzatarak söylemişti, Bu onu oldukça sempatik göstermişti.
Zil çaldı.
Oturduğum yerden kalkıp ona döndüm. "İyi dersler hocam."
Oda bana sıcacık bir gülümseme bahşetmişti. "İyi dersler, görüşürüz." Arkamdan o da ayaklanmıştı. Odadan dışarı çıkarken gözlerim türkçe öğretmeni olan Pelin Şen'le kesişti, sanki bana attığı kaçamak bakışı örtbas etmeye çalışır gibi gülümseyip kafasıyla bana selam verdi. Bu beni oldukça rahatsız etmiş olsa da zoraki bir gülümsemeyle selamına karşılık verdim. Buna anlam veremiyordum, ilk defa olan bir şey değildi bu, benimle konuşurken gayet normal davranıyordu ama bu rahatsız edici bakışlarını ilk defa yakalamıyordum, bu yüzden ondan her zaman uzak durmaya çalıştım, ımm nasıl desem bakışlarında sanki haset gizliydi, bunu hissedebiliyordum.
...
Öğleden sonra boş saatim vardı sıcacık çayımı alıp bahçeye çıktım kenardaki banklardan birini es geçerek diğerine oturdum, özellikle oturmak istemediğim banka baktım, anılar gözümde canlandı, hiç de hoşlanmadığım anılar... Bu okul benim sekiz yıl öğrencilik yaptığım okuldu, okuduğum okulda şimdiyse matematik öğretmenliği yapıyordum. Fatih de bu okuldaydı ona burada aşık olmuştum. Yedinci sınıfa giderken başlamıştı ona olan duygularım, gelmekten nefret ettiğim bu okula artık onu göreceğim diye onunla saatlerce aynı sınıfın içinde olacağım diye heyecanla gelir olmuştum, okul bitince ondan ayrı düştüğüm için hüzünle dönerdim evime, onsuz hiç bir saniyem bile olmasın istiyordum, beni sevmese de, gözümün önünde başkasını sevdiğini görsem bile ondan ayrı düşmek hiç istemiyordum. Beni görmezden gelmesi bir kenara bazı zamanlar bana öyle kaba davranırdı ki. Ahh... Kalbim ona çok kırılıyordu ama onu sevmekten başka bir duygu besleyemiyordum ona. Şuan oturmak istemediğim banksa o ve arkadaş grubunun her teneffüs gelip burada oturup sohbet ettiği banktı. İki erkek beş kız takılırlardı, içlerinden biri Fatih'in sevgilisiydi, okulun en havalı kızıyla çıkıyordu; Selin... Aslında o çok güzel bir kız değildi ama muhteşem bir aurası vardı buda onu herkesin gözünde çok güzel yapıyordu, bende o zamanlar onu çok güzel buluyordum ama şimdi düşününce gerçekten de benden daha güzel olmadığını anlayabiliyordum. O ve grubundaki herkes benim de arkadaşımdı ama bu mesafeli bir arkadaşlıktan öte bir şey değildi, özellikle en yakın arkadaşı Hakan ve kızlardan biri olan Elif'le aynı mahalle çocuklarıydık hep birlikte oynardık, mahallenin lider çocuğu gibiydim aslında, oyunları hep ben organize ederdim bir anlaşmazlık durumunda hep bana sorarlardı yapılması gerekeni ama okula girdiğimiz an bambaşka bir ilişkimiz oluşuyordu kendiliğinden, bunu nasıl anlatsam; sanki görünmez bir hiyerarşi duvarı vardı aramızda, görünmüyordu ama vardı işte. Fatih'e hiç bir zaman onu sevdiğimi söylemedim ama bunu bildiğine o kadar emindim ki. Bakışlarımdan onu sevdiğimi anlamıştı, ben de bunu anladığını onun bakışlarından anlayabiliyordum.
Okula giderken annem her gün saçlarımı örerdi bir gün değişiklik olsun diye saçlarıma at kuyruğu yapmıştım, beni böyle ilk defa gören arkadaşlarım ve neredeyse sınıftaki tüm kızlar bu saç şeklinin bana çok yakıştığını söyleyip durdular, bu halimle sınıfa ilk girdiğimde tam karşımda Fatih vardı, heyecanlıydım... Herkesin çok beğendiği yeni saç modelimle onun dikkatini çekebilir miydim merak ediyordum, sınıfa girdiğimde gözümü hiç ayırmadan gözlerinin en içine baktım. Bunu yaparken biraz zorlansam da her fırsatta yapıyordum çünkü ona açılma cesaretinde asla bulunamayacağımı biliyordum, bari ona gözlerimle anlatayım diyordum, o benden gözlerini ayırana kadar inatla gözlerinden çekmiyordum gözlerimi, en sonunda pes edip kaçırıyordu gözlerini benden. Böyle bakışmalarımız çok olmuştur ama hiç biri o gün ki kadar uzun olmamıştı, birbirimize o kadar uzun bakmıştık ki bu sefer gözlerini kaçıran kişi ben olmuştum. Bakışları donuk ve karanlıktı ne düşündüğünü asla anlayamıyordum sanki bunu bilerek yapıyordu, gözlerindeki duvarı aşmama izin vermiyordu, yinede bu uzun bakışmamızı olumlu yönde değerlendirmiştim kendimce, sevdiğim çocuğun benden etkilendiği düşüncesi beni deli mutlu ediyordu.
Çalan zilin sesiyle daldığım düşüncelerden arındım, kalan son dersimi de işleyip müdürle ufak bir görüşme yapacaktım, odasının önüne gidip içeri girmek için kapıyı tıkladım. "Buyur gel." Müdürün onayını duyunca içeri girdim, masanın önündeki iki koltuktan biri doluydu, daha önce gördüğümü sanmadığım biri oturuyordu, arkası bana dönük olduğundan yüzünü görmüyordum; Üzerine giydiği beyaz gömleği vücuduna yapışmış kaslarını iyice ortaya çıkarmıştı, dikkatimi müdüre verdim. "Mehmet hocam müsait değilseniz daha sonra da görüşebiliriz, benimkinin acelesi yok zaten." Cümlemi bitirmemle arkasını dönen adama baktım, bu soğuk ve karanlık bakışları kesinlikle tanıyordum.
Fatih ERDEM! |
0% |