Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@yikim2024

Kasvetli mahallemin, kasvetli sokaklarında , kasvetli ruhumla yürüyorum. Ellerim ceplerimde. Ne bir zerre umudum var hayattan ne de ölümden korkum. Yaşıyorum öylece belki de benim " yaşamak" dediğim "var olmak" tır sadece .
💧💧💧
Yaşadığım eve yaklaşmıştım. Ekmek almak için fırına uğradım. Üç ekmek almıştım. Annem bu akşam misafir geleceğini söylemişti. Ablam da bizdeydi büyük ihtimalle. Ekmekleri alıp eve doğru yürümeye devam ederken birinin bana
- Bakar mısın evladım ? Diye seslenmesiyle durdum. Ellili yaşlarının başında bir kadındı.
- Buyrun efendim , dedim. Yanındaki uzun boylu ,epey yapılı , siyah saçlı, buğday tenli , siyah gözlere sahip , sol kaşında faça izi olan adamı ve kucağındaki tahmini üç yaşındaki kız çocuğunu süzerken.
- Bu mahallede Serpil Türkoğlu diye biri oturuyormuş. Evi nerede acaba?
Tam kadına cevap verecekken adamın belindeki silah dikkatimi çekti. Adam silahı gördüğümü fark edince üzerindeki siyah deri ceketle silahı gizledi. Kadına dönüp
- Neden arıyorsunuz Serpil hanımın evini ? Diye sordum.
Adam bariton ve sert bir sesle
- Askerim . Tedirgin olacağınız bir durum yok , dedi.
Lafı kadın devir alırken
- Serpil benim çok eski dostumdur. Yıllar sonra buluşalım dedik . Ona misafirliğe gidiyoruz, dedi.
- Öyle mi ? Ben Serpil hanımın kızıyım , dedim. Adamın asker olduğunu öğrendikten sonra bariz bir şekilde rahatlamıştım.
Kadın şaşırdığını belli eder bir ifadeyle
- Yoksa sen Serap mısın? Diye sordu. Başımı olumsuzca sallayıp
- Hayır. Hazan ben. Serap benim ablam ,dedim.
Kadın " öyle mi" der gibi kaşlarını havandırdı.
O sırada fazlasıyla ürkütücü görünen adamın kucağında ki küçük kız
- Aaaa dayı bak ablanın da senin gibi silahı var , dedi. Adam çatık kaşlarıyla belimdeki silaha bakarken
- Gôrüyorum Elif, dedi.
Üzerimdeki ceketi silahın üzerine çekerken adının Elif olduğunu öğrendiğim kız
- Abla sende asker misin? Diye sordu. Ona bakıp hafif tebessüm ederek cevap verdim.
- Hayır, ben savcıyım. Kadın bana gururla bakarken tahmini otuzlu yaşlarının başında olan adamın kaşları tam düzelmezse de eskisi kadar çatık değildi. O sırada yandan adımın seslenilmesiyle o tarafa döndüm.
- Hazan!
Karşımdaki kişi dört yıl önce aynı üniversitede okuduğum arkadaşım Bahar' dı. Sonra ben yatay geçişle Ankara'dan İstanbul'a geçince yollarımız ayrılmıştı. Arada sırada telefonla konuşurduk sadece. Bende aynı şaşkınlıkla
- Bahar! Dedim. O ise adımlarını hızlandırarak gelip bana sarıldı. Sarılışına karşılık verdim.
- Ah kızım nasıl özlemişim, dedi benden ayrılıp beni süzerken.
-Bende seni özlemişim, dedim.
O sırada kadın
- Bahar kızım siz tanışıyor musunuz? Diye sordu.
- Evet anne tanışıyoruz. Hani size hep bahsettiğim hayatımı ve hayallerimi kurtaran Hazan Hilal Türkoğlu.

Kadının ela gözleri mümkünmüş gibi daha da parlarken esmer adamın çatık kaşları tamamen normale dönmüştü ve yüzünde varla yok arası bir tebessüm oluşup kayboldu.

Yıllar önce Ankara'da okurken akşam dokuz sularında kaldığım öğrenci evinin arka sokağından geçerken bir çığlık duymuştum. Duyduğum sese doğru ilerlerken bir adamın bir kıza tecavüz etmeye çalıştığını görmüştüm. Çocukluğumdan beri dövüş sporlarıyla uğraşmanın verdiği özgüvenle kızı adamdan kurtarmıştım. Ve o kız Bahar ' dı.

Üzerimdeki bakışlardan utandığım için sessizliği
- Eve geçelim buyrun , diyerek bozdum. Bahar çoktan koluma girmişti.
- Ne var ne yok ? Diye bir soru yöneltti.
-Birşey yok . Seni sormalı, dedim.
- Bende çok şey var. Tıp bölümünün son yılında aşık olup evlendim. Fırat'ın kucağındaki güzelliğini benden alan kız benim kızım , dedi.
Şaşırmıştım.
- Sende yok mu birileri?
- Yok , dedim net bir sesle ve apartmanın kapısını açmak için Bahar'dan ayrıldım. Apartman kapısına şifreyi girip onları içeriye buyur ettim.
- Üçüncü kat ,diyerek onları asansöre yönlendirdim.
- Kızım sen gelmiyor musun ? Diye soran kadına
- İkinci katta bir işim var. Siz çıkın , dedim ve merdivenlere yöneldim. İkinci kata vardığımda Fatma teyzenin kapısını çalıp bekledim. Fatma teyze emekli bir hemşireydi. Evinde sağlıklı olduğunu iddia ettiği otlardan merhem yapıyordu. Bir hafta önce soruşturmasını yürüttüğüm bir davada hapise giren tarafın ailesi tarafından silahlı saldırıya uğramıştım ve sıktıkları kurşunlardan biri omzumu sıyırmıştı. Pansuman için hastaneye gitgel yapmak istemediğim için Fatma teyzeden yardım istemiştim. O da şimdi yaranın izi kalmasın diye yaptığı kremi bana verecekti.
Fatma teyzeye krem için teşekkür edip üçüncü kata çıktım. Bahar ve ailesi kapıda bekliyorlardı.
Yanlarına ilerleyip
- Neden kapıyı çalmadınız? Diye sordum. Soruma Bahar cevap verdi.
- Seni bekledik.
Ona gülümseyip cebimdeki anahtarla kapıyı açtım ve geçmeleri için onlara yol verdim.
İlk defa eve girerken almadığım yoğun alkol kokusu beni şaşırtmıştı. Annem misafirlerine özel bugün litrelerce alkol tüketmemişti anlaşılan.
Misafirlerle birlikte salona girerken her zaman ki klasik manzarayı görmüştüm. Annem tüm gününü geçirdiği kırmızı ahşap oymalı tekli koltuğunda karşılamıştı bizi. Ablam ise elinde sonuna gelmiş olduğu sigarasıyla diğer koltukta yatmakla oturmak arası bir yerdeydi. Ablamın beş yaşındaki kızı Ecrin ise bu kasvetli ortamda kendi dünyasında resim defteri ve boya kalemleriyle bacası tüten bir ev ve gülen bir güneş çiziyordu.

Ecrin beni görünce
- Teyze! Diye bağırarak gelip bacağıma sarıldı. Onu kucağıma alırken omzumdaki yaranın sızlamasıyla hafif yüzümü buruşturdum. Adının Fırat olduğunu öğrendiğim adamla göz göze gelince hemen yüzümü düzeltip kehribar rengi gözlerimi siyah gözlerinden kaçırdım. Yaralı olduğumu annem ve ablam bile bilmezken bir yabancı anlasın istemiyordum.
O zamanlar yabancı dediğim bu ürkütücü ve heybetli adamın birgün bana en yakın kişi olacağını bilmiyordum.
Annem konuşmaları arasında adının Canan olduğunu öğrendiğim kadınla sarılırken ablam Bahar ve Fırat'la tanışmış ve Fırat'la tanışırken biraz oyalanmıştı. Kucağımdaki Ecrin'i yere bırakıp üzerimi değiştirmek için odama ilerledim. Belimdeki silahı çıkarıp komidinin çekmecesine koydum. Fatma teyzenin verdiği kremi öylesine yatağın üzerine bıraktım. Adaleti yerine getirdiğim için aldığım bu yaralar beni rahatsız etmez aksine gururlandırırdı.

Omzumdaki pansumanı yenileyip siyah yüksek bel İspanyol paça kumaş pantolonumu ve göbeğimi hafif açıkta bırakan beyaz sweetimi giydim. Belime kadar gelen kahverengi doğal iri dalgalara sahip saçlarımı açık bırakıp üzerine beyaz bir bandana taktım. Odamdan çıkıp mutfağa yöneldim. Tamda tahmin ettiğim gibi yemek yapmamışlardı. Ellerimi tezgaha koyup derin bir nefes aldım. O sırada içeriden annemin bana seslenişini duydum ve mutfaktan çıkıp oturma odasına geçtim. Herkesin bakışları bana dönmüştü.
- Efendim anne.
- Biz bugün ablanla yemek yapamadık. Sen yapıver, dedi.
- Tamam anne , diyerek mutfağa yöneldim. Allah'tan hazırlıklıydım. Dün akşam sarıp dolaba koyduğum sarmaları ocağa koyup suyunu ekledim. Sabah adliyeye gitmeden önce ısladığım kuru fasulyeyi yapmak için soğan doğramaya başladım. Gözümden akan yaşlara inat işime devam ederken mutfağa Bahar ve Fırat girdi.
Bahar
- Yardım lazım mı külkedisi ? Diye bir soru yöneltirken bir yandanda mutfak masasının üzerindeki sürahiden su doldurup Fırat'a uzattı. Fırat ise çatık kaşlarıyla bir süre yüzüme bakıp suyunu içip gitti.
Bende işime dönüp doğradığım soğanları tencereye koydum. Tüm intirazlarıma rağmen bana yardım eden Bahar'la birlikte mercimek çorbası , kuru fasulye, pilav, cacık , çoban salatası , sarma ve çocuklar için köfte patates kızartması yapmıştık.
- Yardım ettiğin için çok teşekkür ederim Bahar ama böyle olmadı . Sen misafirsin.
- Saçmalama Hazan ne misafirliği?! Yardım ettim işte elime mi yapıştı sanki? Bir daha duymayayım.
Ona gülümseyip masa örtüsünü alıp salona geçtim. Masa örtüsünü sererken üzerimde ağırlığını hissetiğim bir çift siyah göz vardı. O siyah gözlerle göz göze geldiğimde kapı çaldı. Kapıyı açmak için salondan çıkmıştım. Gelen ablamın eşi Salih eniştemdi. Kendisi cinayet büro amiriydi.
- Hoşgeldin enişte.
- Hoşbulduk , diyerek ona doğru " baba" diye koşarak gelen Ecrin'i kucağına alıp içeriye ilerledi. Bende mutfağa yönelip Bahar'ın yardımıyla sofrayı kurdum.
Herkes masaya oturmuştu. Sofrada eksik olan suyu alıp geldiğimde boş kalan tek yere Fırat'ın yanına oturmuştum. Annem ve Canan hanım yıllar sonra buluşan iki eski dosta nazaran çok sessizlerdi. Bu duruma çok şaşırmamıştım aslında çünkü Canan hanım çok samimi , sıcak , hoş sohbet bir kadına benziyordu. Annem ise tam tersi bir kadındı. Bundan on yıl önce ben on dört yaşındayken babam ölmüştü. Babam savcıydı. Annemle severek evlenmedikleri çok belliydi. Ama babam anneme karşı saygısını hep korumuştu. Babam annemin ikinci eşiydi. Annemin ilk eşinden olma ablam Serap annemin hep en kıymetli çocuğu olmuştu. Ben ise kendimi bildim bileli istenmeyen bir evlilikte doğan ilk çocuktum. Bu yüzden annem beni pek sevmezdi. Babam ise kendinden olmamasına rağmen ablamı benden ayırmazdı. Birde en küçüğümüz Ali vardı. Erkek olduğu için olsa gerek annem onu ablamdan bile çok severdi. Bundan altı yıl önce benim en büyük yaram annemin ise evlat acısı olana kadar.
Düşüncelerimden eniştemin bana seslenmesiyle sıyrıldım.
- Hazan.
- Efendim?
Eniştem cebinden çıkardığı araba anahtarını bana uzattı ve
- Apartmanın girişinde Halil' le karşılaştım. Arabanı getirmiş güya bakımdan , dedi.
Yüzünde sorgular bir ifade vardı. Ve devam etti
- Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?
Elinden anahtarı alırken cevap verdim.
- Neden ? Ben arabamı bakıma gönderemez miyim?
- Hazan! Dedi uyarır bir tonda.
- Enişte ne söylemek istiyorsan doğrudan söyle.
- Peki . Musa abiyle konuştum. Araçta kurşun izleri varmış. Az önce de Fatma teyze elime ağrı kesici tutuşturdu. "Hazan' a vermeyi unuttum evladım. Kolundaki yara için" dedi.
- Eee ne olmuş? Dedim sakin bir sesle.
Eniştem biraz sinirlenmişti. Evde misafir varken tartışmak istemiyordum. O yüzden eniştemin konuşmasına izin vermeden açıklama yapmaya başladım. Beni bu masada gerçekten umursayan tek kişi oydu. Abim gibiydi.
- Enişte ciddi birşey yoktu o yüzden haber vermedim. Arabada da ciddi bir hasar yoktu. Kolumdaki yarada ufak bir sıyrık sadece . Önemli değil. Ayrıca işim bu benim . Bu gibi olayları hep yaşayacağım.
Ben cümlemi bitirir bitirmez annem konuşmaya başladı. Her zaman ki gibi sözlerinin hedefinde ben vardım.
- Tabii oğlum işi bu baldızının. Vurmak vurulmak . Birgün o babası gibi adalet , hak , hukuk diyerek geberip gidecek ne olduğu belirsiz insanların peşinde. Birşey vardı da okudun sanki. Ablan gibi bir kısmet bulupta evleneydin şimdi böyle kurşunlara dizilmezdin.
Ortamda soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı. Herhangi bir cevap verme girişiminde bulunmadım. İnsanların içinde bu konuyu daha fazla konuşmak istemiyordum. Yıllardır aynı şeyleri konuşmaktan da sıkılmıştım artık.
O sırada Canan hanım söze girdi.
- Neden öyle diyorsun ki Serpil? Bak ne güzel ayaklarının üzerinde duruyor kızcağız.
Sonra annemde ki bakışlarını bana çevirip şu soruyu yöneltti ;
- Hazan kızım hangi birimde çalışıyorsun?
Zoraki bir gülümseme kondurdum dudaklarıma ve cevap verdim;
- Terörle mücadele.
- Ah ne güzel!
Ablam söze girdi.
- Ya Canan teyze ne güzel. Koskoca terörle mücadele edip kendi kardeşiyle edemedi.
Boğazıma bir yumru otururken yutkunamadım. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Elimdeki kaşığı bilinçsizce sıkarken sakin olmak için verdiğim çaba beni yoruyordu.
Salih eniştem uyarır bir tonda
- Serap! Dedi.
- Ne dedim sanki yalan mı?
Bu sefer annem uyardı onu.
- Bu konu hakkında konuşmamanı sana söylemiştim. Kes sesini!
Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda birden ayağa fırladım. Herkesin bakışları bana dönerken sakin tutmayı başardığım sesimle
- Çay... Ben bir çay koyayım, dedim.
Bahar' da kalkıp
- Bende sana yardım edeyim. Gelirken baklava almıştık hem onu da servis ederiz , dedi.
Hızlıca başımı sallayıp mutfağa doğru ilerledim. Gözümden akan bir damla yaşa engel olamazken elimle silip onu yok ettim. Ama içimdeki acılar yok olmuyor aksine beni yok ediyordu.
Ellerimi mutfak tezgahına dayadım . O sırada Bahar elini omzuma koydu.
- Hazan... İyi misin kardeşim?
Burukca gülümseyip olumluca başımı salladım. Ellerim titrerken çaydanlığın altına su doldurmaya başladım. Bahar ise elimden çaydanlığı alıp tezgaha koydu ve beni elimden tutup mutfaktaki masanın sandalyelerinden birine oturtu. Masanın üzerindeki sürahiden su doldurup bana uzattı.
- Sen otur ben hallederim, dedi. İtiraz için açılan dudaklarıma fırsat vermeden.
Elimdeki suyu yudum yudum içerken aklımda tek birşey vardı. Anneme yarın öğleden sonra zorunlu doğu görevi için Şırnak'a gideceğimi nasıl söyleyeceğimdi. Bu konudan hiç hoşlanmayabilir ya da umursamayabilirdi. İstemediği bir evlilikten doğan ilk çocuğuydum. Şimdiye kadar beni pek umursamamıştı. Şırnak tehlikeli bir yerdi ve belki biraz olsun endişelenirdi benim için. Yine de bunu ona tek başıma söyleyecek cesaretim yoktu. Bu yüzden eniştemden yardım alacaktım. Düşüncelerim arasında mutfağa giren eniştem ile ona döndüm. Karşıma oturup
- İyi misin Hazan ? Diye sordu.
Buruk bir gülüşle cevap verdim.
- İyiyim.
O da burukça güldü ve
- Şırnak'a gideceğini ne zaman söyleyeceksin Serpil hanıma? Diye sordu.
Derin bir nefes alıp cevap verecekken Bahar araya girdi.
- Hazan sen Şırnak'a mı geliyorsun?
Sesi bariz bir şaşkınlıkla doluydu.
Mutfağa kucağında Elif'le giren Fırat Bahar'a bakarak kalın ama kulak tırmalamayan sesiyle
- Bahar , Elif'in uykusu gelmiş, dedi.
Bahar ise bendeki gözlerini ona çevirip bıkkın bir sesle
- Uyutsaydın ya abi , dedi.
Fırat ise zaten normal dururken bile ürkütücü görünen kemikli yüzündeki kaşlarını çatıp
- Saçmalama Bahar! Ben ne anlarım çocuk uyutmaktan, dedi.
Fırat'ın kucağında asık suratıyla gözlerini ovuşturan Elif'e bakıp hafif gülümsedim ve Bahar'a dönüp
- Eğer Elif içinde sorun olmazsa ben uyutabilirim, dedim.
Bahar gülümseyip
- Olmaz , kucağında sallayanı olsun da kimin olduğunu umursamaz, dedi.
Bu sözlerle yerimden kalkıp Fırat'a doğru ilerledim. Tam önünde durduğumda Elif'e doğru uzandım. Elif'te kollarını boynuma doğru uzattı. Elif'i belinden tutarken Fırat'ın ellerine ellerim değmişti. Çok oyalanmadan Elif'i tam anlamıyla kucağıma aldığım sırada Salih eniştem
- Hazan omzundaki yaraya dikkat et , dedi.
Fırat çatık kaşlarıyla enişteme bakıyordu. Bende enişteme dönüp
- Acımıyor ki . Ayrıca ufacık çocuktan ne olacak ? Dedim.
- Sen yine de dikkat et , dedi.
Olumluca başımı salladım. Uzatmak istemiyordum.
Bahar araya girip
- Elif'i uyut gel Hazan. Şu Şırnak meselesini konuşalım, dedi.
Başımı salladım. Çok mu salla baş bir insandım?
Fırat Bahar'a dönüp soru dolu bir sesle
- Şırnak meselesi? Dedi. Kaşları hâlâ çatıktı. Bu soruya ben cevap verdim. Hem Bahar'ı hem de Fırat'ı aydınlatmak adına.
- Zorunlu doğu görevim Şırnak'a çıktı.
Fırat'ın bakışları bana dönerken öylece yüzüme baktı.
Bahar'ın
- Hangi ilçe ? Diye sormasıyla ona dönüp
- Adliye neredeyse oradayım ama sınırdaki operasyonlarla ilgili soruşturmalarda yer alacağım, diye açıklama yaptım.
Bahar içten bir şekilde gülümserken
- E bizde Şırnak'tayız ! Bol bol görüşürüz. Eski günlerdeki gibi, dedi coşkuyla.
Ona sadece gülümsedim. Kucağımdaki Elif'le Fırat'ın yanından geçip odama ilerlerken Bahar'a dönüp herşeyin "eski günlerdeki" gibi kalmasını öyle çok isterdim ki diyemedim. Üstüne üstlük ben bile o eski günlerdeki gibi kalamamıştım. Bahar'ın tanıdığı neşeli, cıvıl cıvıl, şarkılar söyleyip dans eden Hazan hâlâ içimde bir yerlerdeydi. Biliyordum. Ama onu gün yüzüne çıkartmıyordum. Gülüşlerimin boynu bükük, şarkılarım hep hüzünlüydü.
Yine de içimden bir ses Şırnak'ın bana iyi geleceğini söylüyordu. O şehrin bana ne kadar zaman sonra iyi geleceğini bilmiyordum. Belki ben artık iyi olmaktan vazgeçince gelecekti. Belki de hayatımdan koca bir kasırga geçecek ve ben o kasırgadan geriye kalan parçalarımla yüzümde ruhsuz bir gülüşle " bana iyi geldin Şırnak" diyecektim.
Tüm bunları düşünürken kucağımda Elif'le odamın içinde bir sağa bir sola yürüdüm. Bir ninni tutturdum kendimce . Belki de uyumuştu Elif ve belki de ben bu ninniyi ona değil kendime söyledim.

Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir Şam'dan
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Çamlıbel'den çıktım yayan
Dayan ey dizlerim dayan
Kardeş atlı bacı yayan
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Bebek beni del eyledi
Yaktı yıktı kül eyledi
Her kapıya kul eyledi
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
💧💧💧

Loading...
0%