@yikim2024
|
Şırnak'ta yeni bir gün başlamıştı. Bende bütün acılarımı, hüzünlerimi evimdeki dört duvar arasında bırakıp bu yeni güne ayak uydurmak için sabahın erken saatlerinde adliyeye gitmek üzere yola koyulmuştum. Çünkü kendim için yapabileceğim birşey yoktu ama bu vatan için yapabileceğim birşeyler hâlâ vardı. Sakin trafikte ilerlerken aklım dün sabahki mahkemeye gitti. Kim Chin Mae beni adliyenin önüne bırakmıştı. Yavaş adımlarla adliye binasına doğru yürürken beynimdeki herşeyi durdurup sadece mahkemeye odaklanmak için kendimle savaşıyordum. Hacer hanımın gelip gelmeyeceği zihnimde bir soru işaretiyken mahkemeden önce yapmam gereken birkaç şey için odama girdim. Herşeyi hallettiğimde mahkeme saati gelmişti. Üzerime savcı cübbesini giyip odadan elimdeki birkaç dosyayla beraber çıktım. Mahkeme salonuna girip yerimi aldığımda sanık kürsüsünde Cafer Kadıoğlu'nu görmek beni mutlu etmişti. Cafer Kadıoğlu ise gergin ve korkuyor gibi görünüyordu. Güvendiği insanlar tarafından yarı yolda bırakıldığını anlamış olacak ki gözlerinde bir öfke vardı. Ağır ceza hakimi salona girince herkes ayağa kalmış hakimin komutuyla tekrar yerlerimize oturmuştuk. Cafer Kadıoğlu' nun avukatı Selim Çetin ayağa kalkıp önce sanığı tanıtıp sonrada savunmasını yapmaya başlamıştı. Hâkim başını sallayıp Selim Çetin Avukat Selim Çetin'e dönüp - Mermi ve mermi kovanlarının sanık Cafer Kadıoğlu'nun silahıyla eşleşmiş olması bir tesadüften daha fazlasıdır sayın hâkim. Sanık Cafer Kadıoğlu kızını terör örgütü TKÖ'ye para karşılığında satmıştır. İnci Kadıoğlu'nun evinde bulduğumuz İnci Kadıoğlu'na ait günlükten tarafınıza sunduğum kesitlerden bu durumu anlayabilirsiniz. Zabıt katibi söylenen ve yapılan herşeyi yazarak belgelerken Cafer Kadıoğlu olduğu yerde ter döküyordu. Hâkim elindeki belgeleri inceleyip devam etmem için tekrar işaret verdi. - Ayrıca Cafer Kadıoğlu'nun evinde bulduğumuz çelik kasadan TKÖ denilen terör örgütüne ait belgeler çıktı. Kasada terör örgütünün yapılandığı dağın bir haritasıda mevcuttu. Kasanın kontrollü bir şekilde patlatılıp açıldığından benimde sabah haberim olmuştu. Kasadan çıkanlar elime mahkemeden on dakika önce ulaşmıştı. Jandarmalar beni kasa için dün akşam aramış olsalar da olanlar yüzünden ulaşamamışlardı. Aynı şekilde balistik incelemesi de kurşunların uyuşması gereken bir silah ortaya çıktığı için hızlanmıştı. - Son olarak iki şahidimiz var sayın hâkim. İzninizle çağıralım. Hakim avukat Selim Çetin'e dönerek Hâkim şahitlerin dinlenmesi için çağırırken Hacer hanımın gelmesi için içimden dua ediyordum. Ne olur ne olmaz diyerek Hacer hanımın adını şahit listesine yazdırmıştım. Mübaşir kapıda Hâkim Ömer Korhan O sırada Cafer Kadıoğlu Ömer Korhan'a şaşkınlık ve korku dolu gözlerle bakıyordu. Hâkim Hâkim - Hayır hakim bey. Yüzlerini görmedim çünkü yüzleri birşeyle kapalıydı. Ama adamlardan birinin sağ elinin avuç içinde derin bir yara izi vardı. Ve bu adam yanındaki adama laf arasında "ben kendi kızımı öldürdüm" gibi şeyler söyledi. Aralarında çocuklarımı rehin alırken tartışıyorlardı. Hâkim başını sallayıp Hâkim mübaşire işaret verirken Cafer Kadıoğlu şaşkın ben ise gergindim. Mübaşir Gözüm kapıda yüreğim ağzımda beklerken mübaşir tekrar Gözlerimi sımsıkı kapatmak istesem de sakinliğimi ve tepkisizliğimi korudum. Gergindim. Sırtımdan boşanan ter damlalarını hissederken derin bir nefes aldım. Hacer hanım yavaş ve temkinli adımlarla tanık kürsüsüne doğru ilerlerken korku dolu gözleri kocasındaydı. Cafer ise kadına tehditkâr gözlerle bakıyordu. Hacer hanım destek almak ister gibi bana dönerken ona hafifçe gülümsedim. Hâkim Hacer hanıma doğruları söyleyeceğine dair yemin ettirip Hacer hanımı dinlemeye başladı. Hacer hanım başta bir bocalasada konuşmaya başladı. Hacer hanım konuşması bitince gözyaşlarına boğulmuştu. Cafer ise artık bitmişti. Selim Çetin ayağa kalkıp Avukatla göz göze gelmiştim. Bahar'ların evinde gördüğüm akşamda bu adamdan hoşlanmamıştım. Terörle bağlantısı olduğunu düşünmüyordum ama pek sağlam ayakkabıda değildi. Hâkim Şaşırmamıştım. Batan bir gemide bulunmanın bir alemi yoktu. Hâkim anlayışlı bir şekilde Konuşmak için hakimden izin isteyip Hâkim yanındaki bir başkan ve iki üyeyle fikir alışverişi yaptıktan sonra tokmağı vurup Herkes ayağa kalkarken hâkim **** Hiçbir şey yemeden içtiğim bir bardak çayla kendime gelirken TKÖ denilen örgüt hakkında elde ettiğim bütün belgeleri ve kasadan çıkan evrakları derleyip toparladım. Operasyon izin belgesi içinde gerekli şeyleri halledip elimdeki dosyalarla askeriyeye gitmek üzere yola koyuldum. Arabanın ön camına düşen yağmur damlalarını izlerken aklıma Ecrin geldi. Gerçi hiç çıkmıyordu. Gözümden yine yaşlar süzülürken bu acının beni yerle bir ettiğini hissediyordum. İçimde beni asla terk etmeyen bir burukluk ve aman vermeyen bir karamsarlık vardı. Toprak yola girerken kendimi toparladım. Sadece işimi yapacaktım. Nasıl olsa geceler acı çekip ağlamak için benimdi. Askeriyenin önünde durup arabadan indiğimde elimdeki evrak çantasıyla birkaç saniye duraksadım. İnşallah dedim içimden "İnşallah Helin bu sefer benimle uğraşmazdı". Derin bir nefes alıp açılan demir sürgülü kapıdan içeriye girdim. Kapıyı açan askere başımla selam verip boş bahçede ilerledim. Askeriye binasına girdiğimde daha önce geldiğim Albayın odasına doğru yavaş adımlarla yürüdüm. Kapıyı çaldığımda albayın "gel" diyen sesiyle kapıyı açıp içeriye girdim. Albay beni görünce tebessüm edip Albayın gözlerinin içi parlarken Bir süre sonra Turan timi, ben ve albay karargâh odasında toplanmış bulunurken Albay onlara durumu açıklıyordu. Bense evrak çantasından çıkardığım diz üstü bilgisayarı projektöre bağlarken Fırat'ın yanında oturuyordum. Karşımda Oğuz vardı ve bana sinirli olduğu belli olan gözlerle bakıyordu. Onunla göz teması kurmaktan kaçınıyordum. Fırat ise bir yandan albayı dinlerken bir yandan beni izliyordu. Derin bir nefes alıp saçlarımı kulağımın arkasına attım. İnci'nin sırtına kırmızı boyayla yazılan TKÖ yazısının fotoğrafını projektöre yansıtıp konuşmaya başladım. - Bu fotoğraf İnci'nin otopsisine ait. Size bir önceki gelişimde bahsetmiştim. TKÖ yani terör koalisyon örgütü. Bu örgüt İnci gibi genç çocukları para ve güçle kandırıp dağa kaldırıyor. Türkiye'nin ekonomik durumundan , dini görüşlerden ve daha birçok açıdan gençleri kandırıp kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Bu örgütün üyelerinin nerede olduğunu bilmek zor. Üniversite kampüslerinde, sosyal alanlarda , devletin çeşitli mecralarında adamları var. Türkiye'nin birçok iline dağılmış olsalar da asıl meskenleri Doğu şehirleri. Özellikle sınırdaki şehirler. Herkes beni can kulağıyla dinlerken projektöre kasadan çıkan örgütün yapılandığı yerlerin haritasını yansıttım. - Bu harita örgütün yapılandığı yerlerin haritası. Bizim şimdiki hedefimiz Doğu'da Cudi dağının aşağısında kalan küçük bir yapılanma. Fırat Fırat - Bu çocuklar İnci Kadıoğlu cinayetini ihbar eden adamın çocukları. Operasyonda iki önceliğiniz olacak; birincisi ve en önemlisi bu çocukları kurtarmak. İkincisi yapılanmanın başındaki Cemal denilen adamı mümkünse sağ bir şekilde ele geçirmek. Projektöre kasadan çıkan yapılanmaların çevresindeki mayınlı arazilerin haritasını yansıtıp Evrak çantasına bilgisayarı ve birkaç dosyayı geri koyarken Askeriyenin bahçesine çıktığımda yağmur yağıyordu. Helin ise beni az ileride bekliyordu. Ona doğru aksayan ayağımla ilerlemeye başladım. Birşey olacağı yoktu. Sadece konuşup benimle derdi neyse çözecektim. Helin'in karşısında durduğumda gözlerinin içine baktım. O da benim gözlerimin içine bariz bir nefret ve öfkeyle bakarken ilk konuşan ben oldum. Gözlerimi az ilerideki ağaçlara dikip bir süre düşündüm. Evet bu soyisim bana bir yerlerden tanıdık geliyordu. Hatta nereden tanıdık geldiğini çok iyi biliyordum ama tesadüf olduğunu düşünmüştüm. Değil miydi? Derin bir nefes aldım yine ve sordum; Helin'in gözlerinde bir öfke kıvılcım gibi parlarken dişlerini sıka sıka , Helin bir eliyle yüzünü sıvazlayıp sinirle tısladı. Doğruydu. Ben öldürmüştüm. Peki abisinin aldığı onlarca can? Peki Berrak? Onlar ne olacaktı? Helin'in gözlerine aynı öfke ve sinirle baktım . Sesimi yükselterek söylediğim bu sözler Helin'in yüzüme güçlü bir yumruk atmasına sebep olurken yerimde hafif sendelesemde yere düşmemiştim. Yana savrulan başımı Helin'e doğru çevirip dudağımın kenarından akan sıvıyı elimin tersiyle sildim. O sırada hangi ara yanımıza geldiğini anlamadığım Turan timi ve albay olaya müdahale etmek için araya girdiler. Albay Helin sessizliğini bozup Fırat'ın gözleri büyük bir şaşkınlığa bürünürken herkesin gözü yine bana dönmüştü. Tabii bu sefer büyük bir şokla. Helin'in kaşları çatılmış söylediklerimi anlamaya çalışırken alayla güldüm. Helin'in gözleri dolarken yine onun gözlerinde kendimi gördüm. İçim acıdı. Bu olanların hiçbiri onun suçu değildi. Duraksadım. Boğazım düğüm olurken gözümden süzülen yaşlarla devam etmek için zorladım kendimi. Bilmeliydi. Kime üzülüp ağladığını, beni ne için suçladığını bilmeliydi. - Berrak... Kardeşim dediğim kız beni bir gece yarısı "ölüyorum, yardım et" diyerek aradığında çok koydu. Onu bir kış günü, soğuk bir kaldırımın üzerinde can çekişirken buldum. Ben senin abinin sattığı o uyuşturucular yüzünden Berrak'ın kollarımın arasında, o karanlık sokakta yalnızca ikimiz varken , titreye titreye , ağzından köpükler saça saça, elimden hiçbiri şey gelmezken ölüşünü izledim. Üstelik onun diğerleri gibi bir ailesi , ardından ağlayacak kimsesi de yoktu. Avuç içimle gözümden süzülen yaşları silerken derin bir nefes alıp Helin'in yaşlı gözlerine baktım . - Abini nasıl öldürdüğüme gelirsek intikam için öldürmedim. Mecbur kaldığım için öldürdüm. Çünkü eğer ben onun kafasına sıkmasaydım o bir polis memurunu öldürecekti. Eğer bana inanmıyorsan şunu bil bu konu hakkında hakkımda soruşturma açıldı. Ama suçsuz olduğum kanıtlandığı için hâlâ görevimin başındayım. Helin dizlerinin üzerine yere çökerken üzgün gözlerle baktım ona. - Sana kızmıyorum, dedim. " Abin için üzülebilir, ağlayabilirsin. O senin kardeşindi. Canından kanından bir parçaydı. Bu senin en doğal hakkın ama iş onu savunmana gelirse orada hata yaparsın. Bir suçluyu, insanları öldüren birini savunamazsın. Ve beni onu öldürdüğüm için suçlayamazsın. Helin kısık sesiyle Helin'in ağzından bir hıçkırık kaçarken gözlerime baktı. Burukça gülümsedim ona ve Turan timi ve albaya döndüm. Herkesin gözünde bana bakarken birşeyler vardı. Ne olduğunu anlamamıştım ama o an üzerine düşünmekte istemedim. Üzerimden ve yüreğimden bir kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Kendi kendime kalmam gerekiyordu. Albaya ve Turan timine hitaben Turan timi de hep bir ağızdan Hepsinin arkamdan bana baktığının farkındaydım. Belki de bunlar böyle ulu orta olmamalıydı ama bir anlık öfkemin, o günlerde yaşadığım acıların tesiri altında kalmıştım. Sonra da duramamış içimdekileri bir bir dökmüştüm. Gözümden süzülen yaşlar yağmur damlalarına karışırken sürgülü kapıdan çıktım. Arabama bindiğimde tek istediğim buradan uzaklaşmak ve bu insanları bir süre görmemekti. Zaten bu yüzdendi ya sürgülü kapının önünde beni izleyen Fırat'ın yüzüne bile bakmayışım. Arabayı hızlı bir manevrayla geldiğim yola geri çevirdim. İçim acıyordu. Hemde öyle bir acıyordu ki nefes bile aldırmıyordu. İçimdeki ölü insanların mezarlıkları etrafımdaki diri insanlar tarafından her defasında acımadan açılıyordu. Bana kalansa derin bir hüzün sığ bir kasvet oluyordu. İnsanlar hikayelerin, kahramanlar sonsuza dek mutlu olduğunda ya da kahramanlar öldüğünde biteceklerini sanır oysa tüm kahramanların hikayesi onları hatırlayan tek bir insan kalıncaya kadar devam eder. Ben ne Berrak'ı ne babamı ne Ecrin'i ne de iki buçuk yıllık meslek hayatımda gördüğüm cansız bedenleri ölene kadar unutmayacaktım. Onları her hatırladığım da tıpkı şuan arabamı toprak yolda kenara çekmiş yağmurlu havaya rağmen arabanın önüne çökmüş ağladığım gibi ağlayacaktım. Belki buda benim lanetimdi. 💧💧💧💧💧💧💧💧 |
0% |