@yikim2024
|
Gecenin bir yarısı salondaki koltukta oturmuş Oğuz'la aramızda geçen tartışmayı düşünüyordum. İçimde bir kızgınlık yoktu ona karşı. Ama bir parça kırılmıştım. Kendi içimde Oğuz'u haklı çıkarmanın yollarını arıyordum. Belkide haklıydı. Ama nerede? Hayatımdaki hikayelerin çoğu böyleydi benim. Bir yerde bir şekilde yara alır sonrada ben dışında herkesi haklı çıkarmaya çalışırdım. Yirmi dört senelik hayatımda ne olursa olsun annemi haklı çıkarmam gibi. Derin bir nefes alıp koltuktan kalktım. Mutfağa doğru yönelirken zihnimi Oğuz'la olanlardan alıp başka şeyler düşünmeye ittim. Aklıma bugün Hacer teyzenin ölüsünü bulduğum an düştü. Hata yapmıştım. Bir insanın canına mâl olan çok büyük bir hata. İçimdeki pişmanlıklara bir yenisi daha ekleyerek yaptığım bu hatanın bir telafisi yoktu. Ama yine de Hacer teyzenin intikamını alacaktım. O an aklımda başka bir düşünce belirdi. Gün içinde duyduğum bazı cümleler peş peşe yandı zihnimde. İlk Hacer teyzenin elinde bulduğum notta geçen şu cümle belirdi ; ....böyle bir hediye daha bırakmıştık sana ama hâlâ bulamadın. Sonra karakolda ağlayan kadını sorduğum da Feyzullah komutanın sözleri; Kocası kaybolmuş savcım. Evden odun kesmeye diye çıkıp üç gündür eve dönmemiş. Ve en sonda Ömer Korhan'ın neden kendini oduncu olarak tanıttığına dair söylediği sözler; Onlar öyle tanıtmamı istedi savcım. Elimdeki bardağı mutfak tezgahına koyarken sanırım bilmeceyi çözmüş "hediyenin" yerini de bulmuştum. Cafer ve Baran İnci'yi öldürürken asıl oduncu cinayete şahit olmuştu. Bunu fark eden Cafer ya da Baran adamı öldürüp ormandaki kulübeye gizlemişti. Peki neden adamın ölüsünü ailesi bulamamıştı? Sonuçta kulübe adama aitse ilk bakmaları gereken yer orası değil miydi? Telefonuma mesaj olarak gelen numarayı hemen aramıştım. Sonlara doğru açılan telefondan uykulu bir ses yükseldi. Gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. Bir süre sessizlik oldu ve Kim Chin Mae **** Kolumdaki saate baktığımda saat 02.20 olmuştu. Turan timi çoktan Cudi dağına doğru yola çıkmış olmalıydı. İnşallah gittikleri gibi sağ salim dönerler diye geçirdim içimden. Çocukluğumdan beri askerlere çok saygı duyardım. Özellikle dedem öğretmişti bana bunu. Bir askerin şehit olma haberi evimize düştüğünde yemek yenmez , o gün evde kimse gülmez ve eğlence içeren herhangi bir program varsa iptal edilirdi. Dedem de eski bir asker olduğu için askerlerin yaşadığı tüm sıkıntıları bildiğinden onlara bu şekilde saygı göstermemizi bize hep söylerdi. Oğuz'da dedeme olan hayranlığı ve sevgisinden dolayı asker olmaya karar vermişti. Gözümü kamaştıran araba farıyla bakışlarım o tarafa döndü. Kim Chin Mae gelmişti. Arabayı kilitleyip bana doğru ilerlerken yine simsiyah giyindiğini fark ettim. Karşımda durduğunda, Sevmiştim bu çocuğu. Gereksiz sorular sormuyor ve hiçbir şeyi derinlemesine sorgulamıyordu. Bazen hayatta böyle insanlara ihtiyaç duyardım. Sorgulamasın, yargılamasın ama anlasın isterdim. Kim Chin Mae aradığım o insan olabilirdi. İleride en iyi dostum olacağını o zamanlardan hissetmiştim . Chin Mae derin bir nefes alıp verirken nefesi havada buhar oldu. O sırada köpek yemeğini bitirmiş bana doğru geliyordu. Önümde durduğunda başını okşayıp bir süre sevdim. Hiçbir şey söylemeden başını salladı. Bende yerimden kalkıp çam ağacının altındaki poşeti aldım ve çöpe attım. O da ayaklanmıştı. Aşina olduğum toprak yoldan geçerken yanımda duran adamın gerçekten Koreli olup olmadığını sorguluyordum. Herşeyiyle bir Türk gibi davranıyordu. Hafifçe gülümsedi. Lakin bu gülüşte bir burukluk sezinlemiştim. Askeriyenin önünden geçerken biraz hızlanmıştım. Bir süre sonra İnci'nin öldürüldüğü ormana gelince arabayı durdurup indim. Kim Chin Mae'de inerken bu karanlık ormanı aydınlatmak için el fenerini yakmıştı. Dikkatli adımlarla ormanın içine doğru ilerlemeye başladık. Ayağımızın altındaki yapraklar hışırtılı sesler çıkarırken, soğuk hava iliklerimize kadar işliyor, uzaktan gelen köpeklerin havlama seslerini ve baykuşların ötüşlerini duymak mümkün oluyordu. Bir anlık boşluğuma gelip çatlak ayağım kayınca Kim Chin Mae beni tutmuş ve "dikkat et" demişti. Başımla Onu onaylayıp yürümeye devam ettim. İnci'nin cesedini bulduğumuz yerde içim bir tuhaf olurken duraksadım. Ve bir süre bu ıssız karanlıkta yere baktım. İnci için ne yapıp yapamadığımı sorguluyordum. Sözde intikamını alacaktım sonuç olarak annesinin ölümüne sebep olmuştum. Şimdi bana kalansa çok büyük bir hata ve çok büyük bir pişmanlık olmuştu. Derin bir nefes alıp kulübeye doğru ilerlemeye devam ettim. Kim Chin Mae' nin önüme tuttuğu fenerle önümü görebiliyordum. Kulübenin önünde durduğumuzda Kim Chin Mae bana dönerek, Chin Mae'nin elinden feneri alıp ahşap kulübenin içine girdim. Yerde tahmini ellili yaşlarında olan bir adam boylu boyunca yatıyordu. Bu adamda İnci ve Hacer teyze gibi başından vurulmuştu. Adamın bedeni morarmaya başlamış ve gözleri hâlâ açık duruyordu. Bu manzara ürkütücüydü. Adamın yanında parçalanmış bir telefon vardı. Muhtemelen cinayeti görünce hemen jandarmaya haber vermek istemiş ama adamların onu fark etmesiyle canından olmuştu. Yerdeki mermi kovanları da gözüme çarparken kulübeden çıktım. Kim Chin Mae, Kim Chin Mae başını sallarken kulübenin kapısını çekip kapattım. Ve ormandan çıkmak üzere yürümeye başladık. Arabaya bindiğimizde torpido gözünden paravan kartlardan birini alıp telefonuma taktım. Karakola bağlandığımda ihbarı isim vermeden yapıp yola koyuldum. Sessiz bir sekilde süren yolculuğumuz parkta son bulurken Kim Chin Mae arabadan inip kolunu kapıya dayarken bana döndü. Başımı sallayıp gülümsedim. Eve vardığımda saat 04.12 'yi gösteriyordu. Yine de biraz uyumak için kendimi salondaki koltuğa attım. **** Hacer teyzenin cesedi otopsiye alınacaktı. Olayın failleri belliydi zaten. TKÖ denilen örgüt. Yaptıkları cinayetleri ayan beyan yapıyor olmaları canımı sıkıyordu. Bizi ciddiye almıyor oluşları beni öfkelendiriyordu. Ama elinde sonunda köklerini kazıyacaktım. Hacer teyzenin evinde bulunan mermi kovanları ve otopsiden çıkacak olan mermi çekirdekleri balistik incelemesine gönderilecekti. Oradan gelecek olan sonuç işimizi kolaylaştırabilirdi. En azından oduncuyu öldürenin Cafer değilse Baran olduğunu anlayabilirdik. Tabii aynı model silahı kullanmıyorlarsa. Otopsiye katılmak istemiyordum aslında. Ölümüne sebebiyet verdiğim kadının gözlerimin önünde parçalanmasını izleyecek olmak canımı sıkıyordu. Ama görevim buydu. Hacer teyzenin cesedi benim sorumluluğumdaydı. Tıpkı koruyamadığım canı gibi. Evrak işlerini halledip hastaneye gitmek üzere adliyeden ayrıldım. Aklımda ise yine Turan timi vardı. Albaydan aldığım bilgilere göre şuan mayınlı arazideydiler. Burada Oğuz'a çok iş düşüyordu çünkü kendisi bir bomba imha uzmanıydı. Bir an için Oğuz'un şehit olma ihtimalini düşündüm. Yüreğime bir sancı saplanır gibi olurken derin derin nefes aldım. İçimden Oğuz'a ve digerlerine birşey olmaması için dua ederken Oğuz'u bir süre daha affedemeyeceğimi fark ettim. İçimdeki kırıkların kaynaması için biraz zaman ihtiyacım vardı. Hastaneye vardığımda otopsinin yapılacağı adli tıp bölümüne doğru ilerledim. Yine üzerime ameliyat önlüğü , bone ve maske giyerken benim gelişimle otopsiye başlanmıştı. Defalarca gördüğüm bu manzara bu kez canımı yakıyordu. Hacer teyzenin cansız bedeni metal masanın üzerinde, doktorlar ellerinde neşter ve klemp gibi şeylerle o cansız bedeni parçalıyordu. Benim korumak için söz verdiğim ama koruyamadığım cansız bedeni. Mermi çekirdekleri teker teker çıkartılırken gözlerim dolmuştu. Elimin tersiyle dolan gözlerimi sildim. Ve tepkisiz bir ruh haline büründüm. Otopsi işlemi bir süre daha devam etmişti. Metal masanın üzeri koyu kırmızıya bürünürken, doktorların eldivenleri ve önlükleri bu koyu kırmızı kandan nasibini alırken ve tüm bu anlar fotoğraflanırken de öylece durdum. **** Gülümsedim burukça. İnsanı en iyi kendisinin tanıması gerekirken ben kendi hayatımın sırlarını başkalarının birgün keyfe gelip söylemesini bekliyordum. Ve umarım sakladıkları o sır her neyse çektiğim bunca acının, onlarca kalabalığın arasındaki yalnızlığımın dayanılmaz kasvetini gölgede bırakır ve ben kendi içimde onları aklayabilirdim. Yıllardır içimde taşıdığım paramparça çocukluğumu özgür bırakabilir ve biraz olsun rahatlayabilirdim. Ama yine içimdeki o hiç susmayan ses daha çok kırılacağımı ve kırılırken aynı zamanda da birilerini kıracağımı söylüyordu. Bu düşünceleri kafamdan silip dedemi aradım. Birkaç çalıştan sonra telefondan dedemin neşeli sesi duyuldu. Derin bir nefes alıp verdim. Sözleri zihnimde bir bomba etkisi oluştururken sakin tutmaya çalıştığım sesimle konuşmaya başladım. Dedem bir süre sessiz kalsa da söylediği sözlerin yanlış olduğunu anlamış olacak ki, Telefon kapandığında derin bir nefes aldım. Bazen bazı şeylerle baş edemiyordum. Evin önüne geldiğimde nakliye aracıda sokağa girmişti. Arabadan inip adamlara yolu gösterdim. Eve girdiğimizde alınması gereken eşyaları adamlara gösterip onlara yardım etmeye başlamıştım. O sırada elindeki poşetlerden pazardan geldiği belli olan Necla hanım ve Canan teyze apartmanın girişinde belirdi. Canan teyze , Ne demek istediğini anlamaya çalışırken, Niyeti şimdi anlaşılmıştı. Necla hanım, Canan teyze ise, Arabama binip yola koyulmak üzere hazırlanan nakliye aracının önüne geçerken Ayşe teyzenin bıraktığı notta yazdığı adresi son kez kontrol ettim. **** Ayşe teyze bende ayrılırken, Ayşe teyze ise gözlerime derince baktı ve, Burukça gülümseyip, O an içim sıcacık oluverirken bir kez daha anladım ; ben kendi ailem dışında herkesle aile olabiliyordum. - Özür dilerim Ayşe teyze. Ne seni ne de Zeynep'i korkutmak istemezdim. Ayşe teyze başıyla beni onaylarken adamlara işaret verdim. Ayşe teyzenin evi giriş katta olduğu için eşyalar hızla taşınmaya başladı. Ayşe teyze bir kaç kez "ah kızım ne gerek vardı" dese de evdeki eşyalar pek iyi durumda olmadığı için fazlasıyla gerek olduğunu pekâlâ anlamıştım. Bir süre sonra eşyaların hepsi taşınmış ve adamların yardımıyla yerlerine yerleştirilmişti. Eski eşyalarda evden götürülürken birkaç gün önce aldığım ayakkabıları da Ayşe teyzeye vermiştim. Ayşe teyze bir iki kez ayakkabıları reddetsede en sonunda kabul etmişti. Sonrasında da iki bardak çay içerken Zeynep'le sohbet etmiş , fizik tedavi süreciyle ilgili onlardan bilgi almıştım. Zeynep eskisine nazaran daha iyi , mutlu ve umutluydu. Zeynep'in bu hali bana şu sözü hatırlattı; nefes aldığımız sürece umut hep var. Ama bana göre insan umudu olduğu sürece nefes alırdı. Aniden aklıma doluşan soruyu sormak için Ayşe teyzenin mutfağa gitmesini beklerken bu soruya Zeynep'in vereceği tepki beni korkutuyordu. İnşallah aşırı bir tepki vermez ve bana içini açardı. Ayşe teyze bazı işlerini halletmek için mutfağa gittiğinde Zeynep'e döndüm. Bu soruyu , bu küçük kıza nasıl sorabilirdim ki? Lafa nereden başlamalıydım? Derin bir nefes alıp, Zeynep ne demek isteğimi anlamaya çalışırken başıyla beni onayladı. Boğazımı temizleyip soruyu sordum. Zeynep'in gözleri yine bir korkuya bürünürken birkaç saniye duraksadım. Ama sonra kendimi cesaretlendirip devam ettim. Zeynep gözlerindeki korkuyla bir süre düşünür gibi olurken , Derin bir nefes alıp oturduğum koltukta öne doğru eğildim ve parmaklarımı birbirine kenetledim . - Zeynep bak bana doğruyu söyle. O adamın her adı geçtiğinde gözlerindeki korkuyu görüyorum. Sana herhangi bir zarar verdiyse söyle. Söyle ki cezasını çekmesi için elimden ne geliyorsa yapayım. Zeynep'in gözleri dolmaya başlamıştı. Ağlamaklı çıkan sesiyle, Oturduğum yerden kalkıp yanına geçtim. Saçlarını okşarken, Ne dediğini anlamakla anlamamak arasında kalırken anlık bir nefesim kesildi. Karnıma bir yumruk yemiş gibi hissederken gözlerime firar eden yaşları durdurmadım. Zeynep dokunmaktan ne kastediyordu bilmiyordum ama şu iki şeyi çok iyi biliyordum; birincisi Baran denen şerefsizin bu dünyada alacağı nefes sayısı artık fazlasıyla sayılıydı. İkincisi de " güzelim" kelimesini bir daha ağzıma almayacaktım. - Özür dilerim Zeynep. Çok özür dilerim. Daha fazla birşey anlatmana gerek yok. Bu saatten sonra hiç kimse sana o şekilde yaklaşamaz. Merak etme. Zeynep kollarını belime dolarken bende ona, onu dünyadaki bütün kötülüklerden korumak istercesine sarıldım. Ne Ecrin'i ne de Hacer teyzeyi koruyamamıştım ama bu sefer öyle olmayacaktı. Biz Zeynep'le sarılırken Ayşe teyze salona girip şaşkın yüz ifadesiyle, Zeynep ise benden ayrılıp, Ayakkabılarımı giyip, Buz gibi olan elleri ellerimi bulurken, Elimdeki ellerini avcumun içine alıp, Bir kaç çalışta açılan telefondan Chin Mae'nin, Bu gece Baran Bekirhan denilen şerefisizin defterini dürecektim. 💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧 |
0% |