Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@yikim2024

Saat gece yarısı 01.30'u gösterirken Kim Chin Mae ve ben Baran Bekirhan'ın yaşadığı mahallenin girişinde arabanın içinde bekliyorduk. Niyetimiz ise Baran'ı bir şekilde dışarıya çıkarmaktı. Bunu nasıl yapacağımız konusunda henüz bir fikrim olmasa da bir yolunu bulacaktım. Eğer bulamazsam içimdeki bu büyük öfkeyle kendi kendimi yerdim.

Zeynep'in o çekingen ve korkan halleri gözümün önünden gitmiyordu. Ve bu içimdeki öfkenin daha da harlanmasına sebep olurken neler yapabileceğimi kestiremiyordum.

Kim Chin Mae,
- Daha ne kadar bekleyeceğiz böyle? Diye sordu.

Derin bir nefes alıp verirken,
- Bilmiyorum, dedim.

Kim Chin Mae Baran'ın evinden gözlerini çekip bana döndü.
- Madem bir planın yoktu neden gecenin bir vakti getirdin bizi buraya?
- Tamam. Sakin ol. Düşünüyorum .

Chin Mae içini çekip önüne dönerken aklıma bir fikir gelmişti. Paravan telefon kartından Baran'ı arayacak ve uyanmasını sağlayacaktık. Ardından da mesaj yoluyla Onu dışarıya çıkartacaktık. Sonrasında da Baran'ı şehir dışında işlek olmayan bir dağ evine götürecektik.

Kim Chin Mae'ye planı anlatmıştım. O da hackerlık yeteneklerini kullanarak Baran'nın telefon numarasına ulaşmıştı. Hemen paravan kartla Baran'ı arayıp sesi hoparlöre verdim. Telefon sonlara doğru açılırken Baran şerefsizinin sesi duyuldu. Telefonu kapatıp mesaj attım.

    Arka sokağa gel.

Baran kim olduğumu soran bir mesaj atarken aynı mesajı tekrar yolladım. Kim Chin Mae'de arabayı arka sokağa çekiyordu.

Birkaç dakika sonra Baran geleceğine dair bir mesaj atmıştı. Kim Chin elindeki eteri pamuğa döküp arabadan çıktı. Bir süre sonra Baran sokağın başında görünmüştü. Hâl ve tavırlarından tedirgin olduğu belliyken elindeki silahı fark ettim. Kendini sağlama almadan gelmeyeceğini biliyordum zaten.

Siyah kapşonlumun şapkasını başıma çekip belimdeki silahı kontrol ederken arabadan indim. Hava karanlık olduğundan beni tanıması güçtü.

Baran sağını solunu kolaçan ederek bize doğru ilerlerken aramızda beş on metre kala durdu. Bir iki saniye bize baksa da birden kaçmaya başlamıştı. Ya beni tanımıştı - ki bu pek mümkün değildi - ya da tanıdığı şerefsizlerden biri olmadığımızı anlamıştı.

Kim Chin Mae,
- Kahretsin , diyerek Baran'ın gittiği yöne doğru koşarken bende önünü kesmek için yan sokağa saptım. Astım krizine girmemek için nefesi diyaframdan alırken karanlık sokakta hızla koşuyordum. Köpeklerin havlama sesleri kulaklarıma doluyor, sokak lambalarının loş ışığı yerdeki su birikintilerinin üzerine düşüyor ve ayaklarım bu çamurlu yolda koşarken kayıyordu.

Hızlı adımlarım arasında önümdeki yoldan koşan Baran'ı görmüştüm. Hemen ardından da Kim Chin Mae hızla koşuyordu. Solumda kalan evin bahçe duvarından atlayıp bahçeye girerken bahçenin Baran'ın koştuğu yola bakan duvarına doğru ilerledim. Bir yandan da cebimdeki susturucuyu silahın namlusuna takıyordum.

Bahçe duvarına ulaştığımda kendimi yukarı çekip duvarın üzerinden atladım. Kim Chin ile Baran'nın arasına girmiştim. Baran'la benim aramdaysa üç metrelik mesafe vardı. Silahın emniyet kilidini indirirken bana yetişen Kim Chin Mae,
- Vuracak mısın? Diye sordu.
- Başka çaremiz yok , diyerek astım ilacımı ağzıma alıp birkaç kez sıkarken, parmağımı tetiğe yerleştirip durdum ve nişan aldım. Baran'nın sağ bacağını hedef alarak tetiği çekmiştim. Namludan çıkan mermi hedefi vururken Baran acıyla yere yığıldı. Kim Chin Mae'ye işaret verip adamı eterle bayıltmasını söyledim.

Öne doğru eğilip ellerimi dizlerime dayarken astım ilacını dudaklarımın arasından almıştım. Derin derin nefeslenirken Kim Chin Mae adamın elindeki silahı alarak eterle bayılttığı Baran'ı sürüyerek getiriyordu.

Artık planın eğlenceli kısmına geçebilirdik.

****
Ormanlık bir alanda bulunan derme çatma bir dağ evinin içindeydik. Üzerinde oturduğum ahşap sandalyede karşımda baygın bir şekilde yatan Baran'ı izliyordum. Aklımda ise onlarca işkence senaryosu dönüp duruyordu.

Yanımda oturan Kim Chin Mae'ye ,
- Uyandır şunu, dedim.
Kim Chin yerinden kalkıp odanın ortasında duran su dolu kovayı alarak Baran'a doğru ilerledi. Ve suyu Baran'ın tepesinden aşağı boşalttı. Adam neye uğradığını şaşırmış bir şekilde gözlerini açarken korkuyla etrafa bakıyordu. Birden sağ bacağındaki yaranın acısını yeni yeni hissetmiş olacak ki acıyla inlemeye başladı.

Korku dolu gözleri önce Kim Chin Mae'yi sonra da beni bulurken afallamıştı.
Titreyen sesiyle gözleri bende sabit kalırken,
- S...sen? Dedi.

Oturduğum yerde öne doğru eğilirken hafifçe gülümsedim. Baran şerefsizi yattığı beton zeminde oturmaya çalışırken,
- Benim bu...burda ne işim var? Diye sordu.
Korktuğu o kadar belliydi ki bu bana inanılmaz bir zevk veriyordu.

- Olmaman gereken yerlerde , yapmaman gereken şeyleri yaptın. Şimdi de layık olduğun yerde ecelinin ellerindesin.

Baran'ın korku dolu göz bebekleri titrerken,
- A... anlamadım, dedi.

Oturduğum yerden kalkıp Ona doğru yaklaştım. Bir süre yüzünü tepeden izleyip,
- Bende bazı şeyleri anlamıyorum, dedim. "Bir insan nasıl bu kadar şerefsiz olabilir? Nasıl bu kadar iğrençleşebilir? Anlamıyorum."

Sözlerimin ardından Baran'ın yanına yere çöktüm. Ve gözlerinin içine bakarak belimdeki silahı çıkartıp Baran'ın alnına dayadım. Adamın bakışları silaha doğru kayarken vücudu titriyordu.

Alayla gülüp,
- Korkma seni böyle öldürmeyeceğim. Çünkü bu senin gibi bir şerefsiz için fazlasıyla acısız bir ölüm olur, dedim.

Baran derince yutkunurken,
- B...ben h...hiç birşey ya... yapmadım. Bı...bırakın be...beni.

Silahın kabzasını Baran'ın yüzüne sert bir şekilde indirip,
- Konuşma lan! Dedim. Sesim bulunduğumuz bu boş odada yankılanmıştı. Baran ise burnundan boşalan kanlarla acıyla inliyordu.

Çöktüğüm yerden hızla ayağa kalkarken silahın namlusunu da Baran'ın alnından çektim.

- Ne demek lan ben birşey yapmadım?! Zeynep'e yaptıkların ne olacak?!!

Baran'ın korku dolu ve acı çeken yüzü afallarken yine defalarca yutkundu. Ayağımla göğüs kafesine bir tekme indirip yere boylu boyunca uzanmasını sağlamıştım.

- Sizin gibi şerefsizler yüzünden küçücük çocukların canı yanıyor! Ömürleri boyunca unutamayacakları bir travma yaşıyorlar! Sırf sizin beş para etmez o uçkurlarınız yüzünden!!

Birkaç saniye nefeslenirken duraksadım. Baran'ın acı dolu haykırışları duvarlara çarparak kulaklarıma ulaşıyordu.
Öfkeyle,
- Kes lan sesini!! Diye bağırırken Baran'ın bacak arasına sert bir tekme attım. Baran elleri bacak arasında, yerde acıyla kıvranırken aynı yere defalarca tekme indirdim.

Baran'ın gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Ağlamaktan çatallaşan ve güçsüz çıkan sesiyle,
- Dur artık...lütfen , dedi.

Alay dolu bir kahkaha atarken,
- Neyine duracağım lan?!! Zeynep'e yaptığın onca şeyi bilirken seni öldürmeden durur muyum sanıyorsun?!! Diye bağırdım.

- Bi...bir daha yapmayacağım s... söz.
- Bir daha yapamayacaksın zaten. Çünkü bir daha nefes bile alamayacaksın.

Baran acı dolu inlemeleri arasında yalvarmaya devam ederken elimdeki silahın emniyet kilidini indirip,
- Hangi elinle dokundun lan Zeynep'e?! Diye sordum.

Baran'ın göz bebekleri korkuyla büyürken başını sağa sola sallayıp,
-Ya... yapma n...olur, dedi.

Baran'a öfkeyle bakarken,
- Ya da boş ver. Ben ikisini de halledeyim haksızlık olmasın, dedim ve parmağımı tetiğe yerleştirip Baran'ın sol elini hedef aldım. Silahı ateşlediğimde Baran'ın acı dolu çığlıkları bir kez daha yankılanmıştı. Hiç beklemeden diğer eline de bir el ateş etmiştim.

Baran'ın ses desibeli daha da yükselirken Kim Chin Mae yanıma gelip koluma dokundu.
- Savcı dur artık. Adamı öldürürsen başına iş alırsın.

Kolumu Kim Chin Mae'nin elinden kurtarıp,
- Karışma sen , dedim.
Kim Chin uyarı dolu ses tonuyla,
- Savcı, dedi.
Gözlerinin içine bakıp,
- Karışma dedim, diyerek tekrar Baran'a döndüm. Kim Chin Mae ise dışarıya çıkmıştı.

Elimdeki silahı belime sokup Baran'ın yüzüne defalarca kez yumruk indirip , karnına ve sırtına ise onlarca tekme savurmuştum. Baran kan kusarken olduğu yerde bayılıp kalmıştı.

Derin bir nefes alıp cebimden çıkardığım astım ilacını ağzıma sıktım. O sırada Kim Chin içeriye girmişti. Yanıma gelip elindeki telefonu bana uzatırken,
- Al şunu, dedi.
Bir süre yüzüne bakıp ekranında Cihan abinin adının yazılı olduğu telefonu elime aldım ve kulağıma götürdüm.
- Efendim abi?
- Ya Hazan sen ne yapıyorsun?! Adam kaçırıp işkence etmek ne demek?!

Öfkeli gözlerle Kim Chin Mae'ye bakıp Cihan abiye cevap verdim .
- O adam falan değil! Neler yaptığını biliyor musun?! Bu yaptıklarımı da daha fazlasını da hak ediyor!
- Hazan bana laf cambazlığı yapma! Herşeyi biliyorum! Kim Chin Mae herşeyi anlattı. Ama dur artık. Başına iş açacaksın dur.
- Ya neyine duracağım abi?! Madem herşeyi biliyorsun nasıl bana dur diyebiliyorsun?!

Cihan abi derin bir nefes alıp,
- Hazan bak tamam anlıyorum seni. Ama böyle olmaz abim. Sakin ol. Herşeyi kanunlarla halledebiliriz, dedi.

- O bahsettiğin kanunların arasında ölüm de var mı abi? En büyük ceza dediğimiz müebbette bile devletin parasıyla insanların vergisiyle bunun gibi şerefsizlere yemeye ekmek , yatmaya yer veriliyor. Zeynep'e yapılan bu kötülüğün, iğrençliğin sözde cezası bu mu?!
- Hazan kendine gel! Sen bir savcısın! Kanunları sorgulayamaz sadece uygulayabilirsin. Tekrar söylüyorum; kendine gel!
- Benim kendime gelebilmem için birilerinin kendinden geçmesi gerek. O küçük kızın annesi benden kızına bunları yapanların cezasını vermemi istedi. Ben o kızı Ecrin'in yerine koydum. Kanunlarla kaybedecek ya da savcılığımı düşünecek vaktim yok .

Cihan abinin içine çektiği derin nefesin ardından,
- Hazan eğer o adamı bırakmazsan bu durumu üstlere bildirmek zorunda kalırım. Görevden alınırsın, diyen sesi kulaklarıma doldu. Anlık bir afallamıştım. Beynimden vurulmuş gibi değilde sırtımdan vurulmuş gibi hissederken içimden daha fazla birşey söylemek gelmedi.
Sadece,
- Peki , diyerek telefonu kapatabildim. Kim Chin Mae telefonu elimden alırken,
- Kusura bakma savcı. Göz göre göre başına iş açmana izin veremezdim, dedi.
Donuk bakışlarım Baran'ın üzerindeyken usulca başımı salladım. Ve cebimdeki deri eldivenleri elime taktım. Ayağıma doğru eğilip siyah botumun içindeki çakıyı da alırken Baran'a doğru ilerledim.

Kim Chin,
- Savcı ne yapıyorsun yine? Diye sorarken Baran'ın hareketsiz bedeninin yanına çöktüm.

- Mermi çekirdeklerini çıkaracağım. Sende kovanları topla .

Kim Chin bir süre sessiz kalıp beni onaylarken Baran'ın ellerinde ve sağ bacağında bulunan mermi çekirdeklerini bıçağın ucuyla çıkarmaya başlamıştım. O sırada Baran uyanmış acı dolu çığlıklar atıyordu. Umursamadan işime devam ettim

İşim bittiğinde Baran'ın eli kevgire dönmüş her yer kan olmuştu. Baran tekrar acıya dayanamayıp bayılırken çıkardığım çekirdekleri cebime koydum. Chin Mae'den de kovanları alıp Baran'dan aldığımız silahın üzerindeki parmak izlerini temizledim. Ve silahı Baran'ın beline sokarken dağ evinden çıkmıştım.

Bu sefer olmamıştı ama elbet birgün Baran'ın ölüsünü yere serecektim. Kim Chin Mae Baran'ı sırtında arabaya doğru taşırken gecenin bu kör vaktinde içimi çektim. Cihan abinin sözleri zihnimde yankılanırken yüreğim sızlamıştı.

Bu mesleğe ihtiyacım olduğunu biliyordu. Mesleğim bana nefes aldıran tek şeydi bu hayatta. Ama bana o sözleri söyleyebilmişti. Biliyordum aslında beni korumak için başka çaresi yoktu. Beni ancak böyle durdurabileceğini biliyordu. Ama yine de kalbim kırılmıştı.

İnsanların zaaflarımı bilip beni oradan vurmalarından nefret ederdim.

*****
Kim Chin Mae'yle beraber dağ evindeki kanları ve parmak izlerini temizlemiş Cihan abinin ayarladığı güvenilir bir adamdan da Baran'ı hastaneye götürmesini istemiştik. Kısaca onca şeyi boşuna yapmıştık ya da yapmıştım.

Eve vardığımdaysa saat sabaha karşı 05.45'i gösteriyordu. Duşa girip üstümü başımı değiştirmiş ve biraz uyumak için salondaki koltuğa uzanmıştım. Sarı ışığın loş bir hava verdiği salonda elimin üzerindeki yaraları fark ettim. Muhtemelen Baran'ı yumruklarken olmuştu. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Sadece birkaç saat herşeyden ve herkesten uzaklaşmak istiyordum. Bu dünya , bu kötülükler , bu adından başka birşeyi olmayan adalet sistemi fazlasıyla ruhumu yormuştu bugün.

*****
Turan timinin operasyona gitmesinin üzerinden üç gün geçmişti. Herhangi bir sorun çıkmazsa bu akşam ya da yarın sabah dönme ihtimalleri fazlasıyla yüksekken bende bu süre zarfında ihbarı yapan adamın çocukları için herşeyi halletmiştim.

Çocuklar buraya geldiğinde babalarıyla beraber onları Ankara'da korumaya alacaktık. Bu şehir onlar için fazlasıyla tehlikeliydi ama Ankara üye olduğum kuruluşun sayesinde onlar için güvenli bir yer olacaktı.

Baran mevzusunun üzerinden ise iki gün geçmişti. Adam hâlâ hastanedeydi ve durumu iyiydi. Tabii bacak arasına attığım tekmeler sonucu hadım olmasını saymazsak. Bense yaptığım şeyin çok fevri bir hareket olduğunun yeni yeni farkına varıyordum. Ama pişman da değildim.

Zeynep'in intikamını öyle yada böyle alacaktım . Ve Baran bu intikamın sonucunda canından olacaktı.

Hacer teyzenin kafatasından çıkan mermi çekirdeklerinin ve evden toplanan mermi kovanlarının balistik sonucu elime ulaşmıştı. Kurşunların ait olduğu silah Astra 400 9 mm mermi çapına ve 23 mm kovan uzunluğuna sahip bir modeldi.

Bundan pek birşey çıkmazdı. Çünkü cinayet silahı elimizde değildi. Eve giren kişiyi komşulardan görende yoktu. Elimizdeki ip uçları bu kadar azken bu iş bir süre daha uzayacak gibi görünüyordu.

Hacer teyzenin cenazesi de dün toprağa gömülmüştü. Ve ben o anı saniye saniyesine izlemiştim. Bir dünya daha dönmeyi bırakırken, ben bunun sorumlusu olduğumu çok iyi bilirken etrafımdaki insanların hiçbir şeyden haberi yoktu.

Ormandaki kulübede bulunan cesedin ise kimliği tespit edilmişti. Adamın adı Kazım Bağcı'ydı. İnci'nin öldürüldüğü sabah ormana odun toplamaya gitmişti. Bulunduğu kulübenin ise kavgalı olduğu başka bir oduncuya ait olduğu öğrenilmiş ailenin aklına bu yüzden ormandaki o kulübeye bakmak gelmemişti.

Oduncunun cesedi dün otopsiye alınmıştı. Bende yine bir insanın daha gözümün önünde parçalanmasını izlemiştim.
Adamın kafasından çıkan mermiler balistik incelemesine gönderilirken şuan adliyedeki masamda bu olayın evrak işleriyle uğraşıyordum.

Bunun yanı sıra onlarca evrak işi daha vardı. Elimi bilgisayarın klavyesinden çekip oturduğum koltukta geriye doğru yaslandım. Hem ruhen hem bedenen çok yorulmuştum bu aralar. Herşey üst üste gelmiş ve ben onca şeyin içinde boğulmuştum.

İstanbul'dan Şırnak'a taşınmıştım, Ecrin ölmüştü, Oğuz'la tartışmıştım. Hacer teyzeyi koruyamamış Zeynep'e ve Ayşe teyzeye verdiğim sözü de tutamamıştım. Bu şehir beni fazlasıyla yormuştu. Gerçi hayatımın hiçbir evresinde dinlenememiştim ki. Hep bir koşturmaca içindeydim. Hiçbir yere ait olamamış, hiç kimseyi de mutlu edememiştim. Kazanamadan kaybettiklerimden bahsetmiyordum bile.

Elimden ise kader demekten başka birşey gelmiyordu.

Çay ocağından bir fincan kahve söyleyip işime geri döndüm. Düşünerek elime hiçbir şey geçmemişti şimdiye kadar. En iyisi dünü dünde bırakıp bugünü yaşamaktı.

****
Adliyedeki işlerim bitince saat 18.30'da eve gelmiştim. Canan teyzeler beni yemeğe çağırmış olsa da gitmemiştim. Bir süre kendi kendimle kalıp birşeyler yapmam gerekiyordu. Herkesi hatırlarken kendimi unutmuştum. Bu yüzden güzel bir duş alıp üzerimi değiştirmiş ve güzel bir sofra kurup kendimle baş başa olduğum bir akşam yemeği yemiştim.

Yemeğin ardından mutfağa girmiş babaannemin yolladığı Antep fıstığıyla baklava açmak için kolları sıvamıştım.

Yemek yapmayı her zaman severdim. Annem , babam öldükten sonra yemek yapmak için hiç mutfağa girmez olmuştu. Ablam ise her gün değiştirdiği sevgililerinin cebinden geçiniyordu. Ali ve ben ise kitaplardan , internetten ve babaannemin verdiği tariflerden kendimizce yemek yapar annem ve ablama sofra kurardık. Biraz mecburiyetti aslında benim için yemek yapmak. Ama zamanla sevmeye başlamıştım.

Öğrenilmiş çaresizlik gibi bir şeydi. Yaşıtlarım annelerinin sabah kahvaltısında pişirdiği sucuklu yumurtaların , pişilerin, poğaçaların kokularıyla uyanırken ben akşamdan kalma annemin öfke nöbetinden korkarak uyanır, evin içinde parmak uçlarımda gezerdim.

Yine de hayatta kalmayı başarmış bir ruha sahiptim. Herkes gitse de kendi yanımda kendim kalabilmiştim. Bu da benim bu hayattaki en büyük zaferimdi.

Tabii zaman daha neler gösterir asla bilemezdik. Tüm bu yenilgilerimin üzerine doğacak olan güneşi bilemediğim gibi.

💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧

  


  
 

Loading...
0%