@yikim2024
|
**** Ayşe teyzenin kaldığı apartman görüş alanıma girerken binaya biraz daha yaklaşıp arabadan indim. Yağmur damlaları saçlarıma ve yüzüme düşerken karnımdaki sargıyı görmesinler diye ceketimin kemerini bağladım. İçimdeki telaşa ve korkuya rağmen temkinli adımlarla apartmanın tek basamaklı merdivenini çıkıp Ayşe teyzenin kaldığı dairenin ziline bastım. Apartmanın giriş kapısından açıldığına dair bir ses yükselirken rahatlayarak verdiğim nefes buhar olup havaya karıştı. Kapıyı yavaşça ittirip içeriye girdim. Kapıyı ardımdan geri kapatırken karşımda duran kahverengi kapıya doğru ilerledim. Ayşe teyzeler giriş katta oturuyordu. Bunu bir önceki gelişimden hatırlayabiliyordum. Kapının önünde durduğumda elimi yumruk haline getirip peş peşe iki kez kapıya vurdum. Birkaç saniye süren lakin bana saatler sürmüş gibi gelen bir süreden sonra kapı yavaşça açıldı. Görüş alanımda tekerlekli sandalyesinde oturan Zeynep vardı. Beni görünce, Oturma odasına geçtiğimizde ben koltuklardan birine yavaşça otururken Zeynep'te sandalyesiyle karşımdaydı. Ona tebessüm edip siyah saçlarını ve yanağını okşadım. Zeynep tebessüm ederken, İçime bir kurt düşerken Ayşe teyzeye birşey olup olmadığını sorguluyordum. Baran'ın derdi Zeynep'ti. Ayşe teyzeye neden birşey yapsındı ki? Yine de emin olamadım. Ayşe teyzeyi bir kez daha aradım ama telefon hâlâ kapalıydı. Zeynep, O sırada evin kapısından bir anahtar çevirme sesi duyuldu. Zeynep, Ayşe teyze, - Ben gitsem iyi olacak Ayşe teyze. Başka zaman inşallah. Sanırım kısa süreliğine savcı değişikliği olup olmadığını merak ediyordu. Birinci katta karargâh odası , bilgisayar odası ve askeriyeye ait önemli belgerlerin bulunduğu bir oda vardı. Orayı ararken başlarında olmalıydım. Bu yüzden, Yakınımdaki insanlar bu kadar büyük bir tehlike içerisindeyken TKÖ'nün bana karşı yaptığı saldırıya karşılık vermeli bunun içinse askeriyenin üzerindeki soruşturmayı elimden gelen en kısa sürede kaldırmalıydım. Zeynep'te gülümsedi. Hayal kurabilmesi beni mutlu etmişti. İyileşeceğini bilmek Zeynep'e bir yaşama hevesi vermişti ve bu ışıl ışıl parlayan gözlerinden , yüzüne gelen canlılıktan belliydi. Ve ben bu kızın hayallerine kavuşması için ömrüm boyunca elimden geldiğince yanında olacaktım. Ona zarar gelmesini canım pahasına da olsa engelleyecektim. Birçok can kaybetmiştim ama Zeynep onlardan biri olmayacaktı. Gülümseyip başımı salladım. Bende gülümseyip önümdeki çayı yudumladım. Ayşe teyzenin ısrarıyla da bir dilim börek yediğimde kalkmak için ayaklandım ve, Kapıya kadar Ayşe teyze tarafından uğurlandıktan sonra yavaş adımlarla arabama doğru ilerledim. Dışarıya çıkınca yaram soğuktan olsa gerek sızlıyordu. Arabaya binip önce motoru sonrada ısıtıcıyı çalıştırıp ceketimin kemerini çözdüm. Sargıya baktığımda herhangi bir kan damlası yoktu. İyiydim. Yola koyulmadan hemen Kim Chin Mae'yi aradım. Telefon ikinci çalışta açılırken, En son güvendiğimde Hacer teyze ölmüştü. Bana VASÖ'nün insan koruma kanunlarını bilen biri lazımdı. Kim Chin derin bir nefes alıp ağzının içinden "şerefsiz" diye söylenirken, Telefonu kapattığımda hemen Kim Chin'e evin adresini gönderdim. Ve içim rahat etmediğinden Kim Chin gelene kadar beklemeye karar verdim. O sırada telefonuma bir mesaj geldi. Ablamdandı. "Hazan ev sahibi kapıya dayandı. Parayı yollayacağını söylemiştin". Gözlerimi sıkıca yumup bunu nasıl unuttuğum için kendime kızdım. Söz vermiştim. Nasıl unuturdum? Ablama parayı yarım saat içerisinde yollayacağımı ve bazı sorunlar oluştuğu için bu kadar geçtiktiğini bildiren bir mesaj yolladım. O sırada gözlerim telefonun 13.15'i gösteren saatine takıldı. Canan teyzelerin evinden çıkalı neredeyse bir buçuk saat oluyordu. Çabuk olmalıydım. En azından Canan teyzeyi arayıp haber vermeliydim. Canan teyzeyi aramak için ekranı açarken telefon kapandı. Şarjım bitmişti. Arabada şarj kablosu da yoktu. Sinirle direksiyona vurduğumda Kim Chin'nin sokağa giren arabasını gördüm. Ve selektör yapıp yerimi belli ettim. Kim Chin beni fark edip arabasından inerken bana doğru geliyordu. Arabanın camını indirdim. Şırnak trafiğinde bir süre ilerleyip merkeze gittim. Arabayı uygun bir yere park ettiğimde topido gözündeki kartlarımdan birini alıp arabadan indim. Yolun karşısındaki ATM'ye doğru ilerlerken acele ediyordum ve bu canımı yakıyordu. Canan teyze bana ulaşamadığı an korkup Fırat'ı ararsa olacakları düşünmek bile istemiyordum. Gerçi her halükarda çok kızacaktı. Haklıydı da. Dışarıdan bakıldığında bu yaptığım sorumsuzca ve çocukça bir hareketti. ATM'ye ulaştığımda hemen ablama 20.000 lira para gönderdim. Tek derdi kira değildi biliyordum. Bunun elektriği, suyu , doğalgazı vardı. Ve ablam alış veriş yapmayı da çok severdi. Kartta fazla para olmadığından şimdilik bu kadar gönderebilmiştim. ATM'yi gerimde bırakıp arabama doğru ilerledim. Arabaya bindiğimde baya ıslanmıştım. Üzerimdeki ceket sargıyı korusada yaram çok sızlıyordu. Hemen ısıtıcıyı devreye sokup yola koyuldum. Arabadaki saatte baktığımda saat ikiyi geçmişti. Evle merkez arası yirmi dakikalık bir mesafeyken Canan teyzeye söylediğim saatten bir saate yakın geçtikten sonra eve varabilecektim. Bu da Fırat'ın öfkesine tutulmam için yeterli bir zamandı. Ona olanlarıda anlatamazdım. Belki bilse bana hak verir anlardı ama ben birşey anlatamadıkça herşey daha kötüye gidecek Fırat öfkeden köpürdükce köpürecekti. Fırat'ın öfkesinden korkuyordum ama asıl korktuğum benim yüzümden Canan teyzeye kızmasıydı. Buna elimden geldiğince engel olmaya çalışacaktım. Gökyüzünü gri bulutlar kaplamıştı. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağarken arada bir gök gürlüyordu. Arabanın camına düşen yağmur damlaları sileceğin önünde sağa sola sürüklenirken derin bir nefes aldım. Bu gibi havalar korkuları daha da büyütür , insanları sevdikleri için endişelenmeye iterdi. Bende sevdiklerimi mutamadiyen böyle kasvetli havalarda kaybettiğimden bu havalardan biraz korkardım. Yanan kırmızı ışıkta dururken yorulmuştum. Eve yaklaşık beş on dakika sonra varacaktım ama her geçen saniye aleyhime işliyormuş gibi hissediyordum. Işık yeşile döndüğünde gaza bastım. Hızımı da biraz artırmıştım. Sonunda apartmanın bulunduğu mahalleye giriş yaptığımda azıcıkta olsa sakinleşmiştim. Sokağa girdiğimde apartman görüş alanımdayken beklediğim oldu. Önce Fırat'ın arabasını sonra da üzerindeki askerî üniformayla hızlı adımlarla apartmandan çıkan Fırat'ı gördüm. Nasıl telaş yapmışsa askeriyeden üniformasıyla çıkmıştı. Fırat arabasına binmek üzereyken ben onun karşısına arabayı park etmek üzere girmiştim. Fırat ise eli arabanın kapısındayken duraksamış ve bana dönmüştü. O an gördüm yüzündeki öfkeyle ve telaşla karışık endişeli ifadesini. Fırat tuttuğu kapıyı kırarcasına çarparken kapının sesi yağmurdan dolayı kimsenin bulunmadığı sokakta yankılandı desem yeriydi. Motoru durdurmuştum. Emniyet kemerini çözerken telefonumu ve arabanın anahtarını da elime aldım. Fırat ise bu esnada yeri döven sert adımlarıyla bana doğru gelip kapımı açmıştı. Gözleri hızla bedenimi tararken sargılı olan yaramda biraz gezindi. Tüm bunlar birkaç saniye sürerken bu süre Fırat'ın çene kaslarını belirginleştiren , alnında ve boynundaki damarların ortaya çıkmasını sağlayan öfkesini görmeme yetmişti. Fırat'ın sert nefesleri yüzüme vurup birkaç tel saçımı havalandırırken bana bakmıyordu. Bende ona bakamıyordum. Ellerim yağmurdan dolayı ıslanmış üniformasının sardığı geniş omuzlarındayken yağmurdan dolayı ıslanmış siyah saçlarıda bu yakınlıkta yüzüme değiyordu. Burnuma Fırat'ın kokusu dolarken apartmana girip asansöre bindiğimizde Fırat dördüncü katın tuşuna basmak üzereydi ve ben, Fırat anlık bir duraksasa da bana dönmeden beşinci katın tuşuna bastı. Beşinci kata ulaşan asansörden inerken cebimdeki anahtarı elime aldım. Fırat beni yavaşça yere indirip elimdeki anahtarı sert bir şekilde aldı. Anahtarı deliğe sokup çevirirken bir eli de belimdeydi. Kapıyı açıp sertçe ittiğinde kapı arkasındaki duvara çarpıp biraz yalpaladıktan sonra durmuştu. Fırat önüme eğilip botlarımı çıkarırken, Fırat söylediğim şeyi umursamadan botumun bağcıklarını çözerken, Ayaklarımdan çıkan botlarım Fırat tarafından sertçe bir kenara atılırken şimdilik benden çıkaramadığı sinirini eşyalardan çıkarıyordu. Ellerimi Fırat'ın omzundan hemen çekmiştim. Fırat çöktüğü yerden doğrulurken askeri üniformanın daha da heybetli gösterdiği koca bedeniyle karşımda doğruldu. Ve ben kendimi küçücük kalmış gibi hissederken içeriye doğru adımladım. Fırat'ta peşimden gelirken kapıyı sertçe kapatmıştı. Kapının kapanma sesi beynimi zonklatırken bu etki kısa sürdü. Yavaş adımlarla köşe koltuğa doğru ilerleyip oturdum. Yaralı olduğum için çabuk kesilen gücüm arabayı kullanırken beni dermansız bırakmıştı. Fırat'ın bana kızmasını ayakta kaldırabilecek gibi değildim. Derin bir nefes çektim içime. Fırat ne derse desin susacaktım. O haklıydı ve ben haksızdım. Peşimden gelen Fırat karşıma geçmişti. Gözlerim onu bulurken iyice çatılan kaşlarıyla beni izliyordu. Bakışlarımı ondan çekip sağa sola kaçırdım. Çok sinirliydi. Derin bir nefes aldım .Fırat ise, Öylece durdum. Başım yere eğik değildi ama gözlerim Fırat hariç her yerdeydi. Sesi çok yüksekti. Gür ve bariton sesi kendimi kötü hissetmeme sebep olurken babasından azar işiten bir kız çocuğunun hüznü vardı sanki üstümde. Gözlerim kucağımdaki ellerime düştü. Gerginlikten fark etmeden ellerimle oynuyordum. Sırtımdan ter damlaları boşalıyordu sanki ve vücudum ısınıyordu. Fırat öyle bana bakarken birşey söylemem gerektiğini düşündüm. Aslında susmaya karar vermiş olsam da bir özür dilemeliydim. Bu yüzden hafifçe yutkunup gözlerimi Fırat'a çevirdim. Yüzüne baktığımda hiç eksilmeyen öfkesiyle bana bakan Fırat biraz cesaretimi kırmıştı. Ama yinede, Fırat ise daha da sinirlendi ve, Anlık bir irkilsemde kendimi toparladım. Ama gözlerim dolmuştu. Bana birşey olmasından bu kadar korktuğunu bilmiyordum. Gözlerimi kırpıştırırken ağlamamak için dudağımın kenarını ısırdım. Fırat ise eliyle yüzünü sıvazladı. Sonrada, Gözlerim hızla Fırat'ı buldu. Nasıl inadırırdım onu kendime bilmiyordum ama yine de, Gözlerimi yere çevirdim. Fırat'a karşı olan sorumluluğumu bir kenara bırakıp başka insanlara karşı olan sorumluluğumun peşine gitmiştim. Hayatım boyunca bana bile ait olmayan sorumlulukları üstlenmiştim. Ben sorumsuz biri değildim. O kadar karışık bir hayata sahiptim ki bir yerde illaki sorumluluklarımdan birini yerine getiremiyordum. Ben çocukça da davranmamıştım. Dışarıdan bakıldığında bu böyleydi. Hayatım boyunca çocuk olmam gereken yaşlarda bir büyük gibi davranmak zorunda kalmıştım. Hatta bazen çocuk gibi davranmanın ne demek olduğunu bile unuttuğum anlar olmuştu. Lakin Fırat bunları bilmiyordu. Bu yüzden bu sözlerine kırıldığımıda bilmeyecekti. Fırat'ın bana kurduğu bu cümleleri içten içe kendime kurmuş olsam da sevdiğim adamdan duymak farklı hissettirmişti. Ağlayacağımı ve kendimi bu sefer tutamayacağımı hissederken kirpiklerimi kırpıştırıp hafifçe yutkundum. Ne kadar seversem seveyim , ne kadar sevilirsem sevileyim Fırat bana şu dünyadaki en yakın insan olsa dahi ona karşı bile güçlü durmalı ve sırlarımı korumalıydım. Kendimi öyle bir çıkmaza sokmuştum ki Cihan abi olsa " aşk zayıflıktır" derdi. Benim için bu aşk güç olamaz mıydı? Korkuyordum. Bugün belki atlatılırdı peki ya sonrası? Fırat bu sırlarıma, çekip çekip gitmelerime ne kadar dayanabilirdi? Fırat için kendimi yendiğimi söylemiştim. Şimdi anlıyordum ki ben Fırat'a yenilmiştim. Belki de o gün Fırat'a onu sevdiğimi söylememeliydim. Belki Fırat'ı reddetmem ona verdiğim bu belirsizlikten daha az acı verirdi. Bencillik etmiştim. Olmuyorsa, bu hayat bana gülmüyorsa, en ufak birşeyde yüreğim karalar bağlıyor, tüm yollarım çıkmaza giriyorsa belki de zorlamamalıydım. Herkesin kaderi mutluluk yazmazdı. Derin bir nefes aldım. Fırat'ta susmuştu. Beni izliyordu muhtemelen. Bakışlarını üstümde hissedebiliyordum. Gitmek istiyordum buradan. Yine kendi içime dönmüştüm. Ve bu beni üzmüştü. Yine koca dünyada yapayalnız kalmışım gibi hissetmiş ve bu his yüreğimi üşütmüştü. Çaresizdim. Bana çare olabilecek kimse de yoktu. Sevmek yetmiyordu işte. Usulca içimi çekip, Fırat birşey söylemezken yürümeye devam edip odama girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp yavaşça kilitledim. Ağlayacaktım. Dudaklarımdan küçük bir hıçkırık firar ederken avuç içimi dudaklarıma bastırdım. Bedenim ağlamaktan sarsılırken derin iç çekişlerim yaramı acıtıyordu. Diğer elimde karnımdaki sargıya giderken bir süre öylece ağladım. En dayanamadığım şeyi kendi kendime yapıyordum. Acıyordum kendime. Hem geçmişime, hem bugünüme hemde geleceğime. Nefeslerim sıklaşırken çekmecelerden birinden astım spreyi aldım. Ağzıma birkaç kez sıkıp derince bir nefes çektim içime. Gözlerimden süzülen yaşları elimin tersiyle silerken dolabın aynasından kendimle göz göze gelmiştim. Gözlerim, burnum ve yanaklarım ağladığım için kızarnıştı. Saçlarım yağmurdan dolayı nemliydi. Yorgun duruyordum. Yorgun ve üzgün... Yataktan kalkıp odanın içindeki banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp banyodaki çekmecelerden birinde ilk yardım çantasını buldum. Yaramda birşey olmasa da sargı epey yıpranmıştı. Odaya geçip ilk yardım çantasını yatağın üstüne bırakıp kendime temiz kıyafetler çıkardım. Önce karnımdaki sargıyı yavaşça çıkarıp bir kenara koydum. Sonra da yaramı dezenfekte edip bandaj ve kare şeklindeki büyük beyaz yarabandıyla kapattım. Daha derli toplu durmuştu. Yatağın üzerindeki siyah eşofman takımını giydiğimde odadan çıkmak istemiyordum. Şurada uyusam olmaz mıydı? Belki olurdu. Fırat'la konuşsam evimde kalmama izin verirdi belki . Kurumaya yüz tutan uzun dalgalı saçlarımı omzumdan geriye atıp aynada son kez kendime baktım. Yüzümde ve üzerimde ağladığım için bir mahsunluk vardı. Derin bir nefes alıp anahtarı kapıda yavaşça çevirip kapıyı usulca araladım. Fırat arkası bana dönük, elleri erkeksi bir şekilde belindeyken camdan dışarıya bakıyordu. Yağan yağmur damlaları cama çarparken gürleyen gök yüzü siyah bulutlara esir düşmüştü. Arada bir çakan şimşekler bir kıvılcım misali görünüp kaybolurken Fırat'ın ne düşündüğünü merak ettim. Belki de kafasında beni tartıyordu. Otuz yaşında adamdı ve benim çocukluklarımla, sorumsuzca tavırlarımla uğraşamazdı. Yorulmuştu belki de benden. Beni sevdiği için pişmandı. Benim yerime daha olgun bir kadın istiyordu belki. İçimi çektim usulca. Aşağılık kompleksim olduğunu düşündüm bir an. Herkes benden daha iyiydi sanki Fırat için. Neden içim bu kadar çabuk kasvete boğulmuştu? O sırada bana dönen Fırat'ı fark ettim. Beni baştan aşağı süzerken yaslandığım kapının pervazından ayrılıp elimi kapıdan çektim. Salona doğru ellerim önümde bağlı başım hafiften yere eğikken adımladım. Fırat'ta bana doğru bir kaç adım gelirken bana hâlâ sinirli olduğunu hissedebiliyordum. Aramızda bir kaç adımlık mesafe kalırken durdum. Fırat'ta durmuştu. Gözleri benim üzerimdeydi. Öylece beni izliyordu. Ona bu kadar yakınken aynı zamanda uzak olmak içimi üşütürken gözlerimi yerden kaldırıp Fırat'ın yüzüne bakmaya çalıştım. Sinirli gözlerine eşlik eden çatık kaşları bunu zorlaştırsa da gözlerim gözlerini buldu. Fırat ise yüzümü inceliyordu. Gözleri gözlerimde dolanıyor, dudaklarımda takılı kalıyor, bakışlarındaki öfkenin ve sevginin harladığı ateş yanaklarımı alev alev yakıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırdım. Birimizin birşey söylemesi gerekiyordu ama ben cesaret edemiyordum Fırat ise böyle bir girişimde bulunmuyordu. Bir süre Fırat bana baktı ben ise gözlerimi kaçırdım derken bana asırlar geçmiş gibi gelen birkaç saniye Fırat'ın, Başımı salladım. Kendi evimde kalmak istediğimi söylemekten vazgeçmiştim. Zaten kızgındı bana. Fırat, Fırat'ta derin bir nefes alırken kollarını belime dolayıp bana sarıldı. Kendimi şimdi daha iyi hissediyordum. Az önce üşüyen içim şimdi sıcacık olmuştu. Fırat'ın elleri usul usul sırtımı okşarken dudakları kulağımın arkasını öptü. Derince kokumu içine çekerken, İşim bittiğinde kapıya doğru ilerledim. Fırat'ta peşimden gelirken ayakkabılarımı giymek için bilgisayarı girişteki konsolun üzerine bırakırken Fırat, Önüme dönüp dudağımı sarkıttığımda onların evinin önüne gelmiştik. Fırat kucağında ben olduğum için kapıyı çalamazken, Gözlerimi Fırat'tan çekip hafif ağlamaklı çıkan sesiyle, Fırat beni yavaşça evin içine indirirken kendisi içeriye girmemişti. O sırada Canan teyze bana kollarını doladığında bende ona sarıldım. Canan teyze saçlarımı ve sırtımı sıvazlarken Fırat'ın, Derin bir nefes alıp ardımda kalan Fırat'a döndüğümde Fırat sinirli olduğunu gösteren çatık kaşlarına tezat derin bakışlarıyla yüzümü inceledi bir kaç saniye. Bende gözlerimi kaçırmadan kalbimden geçen tüm duyguları sek bir şekilde ona göstermek için baktığımda Fırat, Ne olduğunu az çok anlarken midemde uçuşan kelebeklerle Fırat'a doğru yaklaşıp boynumu uzattım. Gülümsemek için kendimi zor tutarken alt dudağımı hafifçe ısırmıştım Fırat ise bana doğru yaklaşıp boynuma doğru eğildi ve sıkıca öptü beni. Etli ve sıcak dudaklarını boynumda hissederken kalbim hızla atmaya başlamıştı. Hafifçe yutkunduğumda Fırat geri çekildi. Yüzüme baktığında ben gözlerimi kaçırmıştım. O ise çenemden tutup yüzüne bakmamı sağlarken, Başımı salladım. Biraz olsun yumuşamıştı. Hissedebiliyordum. Onu öpmem işe yaramıştı sanki. Eğer beni böyle affedecekse onu defalarca kez öpebilirdim. Gözlerim Fırat'ın gözlerine sevgiyle bakarken Fırat derin bir nefes alıp çenemdeki elini çekerken, Fırat arkasını dönüp asansöre ilerlerken onu izliyordum. Önce asansörün tuşuna basan Fırat kapıyı kapatmadığımı fark edince geri dönüp yüzüme baktı. Gözleri yüzümün her zerresini tararken, Sesi kızıyor gibi çıksa da onu böyle izlemem hoşuna gidiyordu. Bunu gözlerinden, hafifçe kıvrılmasına son anda engel olabildiği dudaklarından anlayabiliyordum. Ama bu sefer sözünü dinleyip kapıyı kapattım. Evin içine doğru ilerlediğimde oturma odasından çıkan Canan teyzeyle göz göze gelmiştik. Canan teyze, Şimdilik Canan teyzenin bu sözleri beni biraz utandırırken biraz da gülümsetmişti. Gülümsedim. Fırat'ın Canan teyzeye sert çıkışmamış olması beni mutlu etmişti. Annesiydi sonuçta . Ona nasıl davranacağını en iyi Fırat bilirdi. Canan teyzenin dediğide doğruydu; Fırat sevdiklerine kıyamıyordu. Bana o kadar kızmasına rağmen sarıldığımda bana sarılmış onu öptüğümde beni öpmüştü. Verdiği tepki beklediğimden de azdı. Ben daha çok kızar diye düşünmüştüm. O sırada Canan teyze, Bende hafifçe gülümsedim. O an mutfaktan bir ses gelirken Canan teyze aceleyle yerinden kalkıp, Canan teyzenin arkasından gülümserken elimdeki bilgisayar ve telefonla ayağa kalkıp kaldığım misafir odasına doğru ilerledim. Mutfaktaki Canan teyzede odaya geçtiğime dair haber vermiştim. Odadaki prize telefonumu takarken bilgisayarı da bir köşeye bıraktım. Yatağın üzerine otururken de derin bir nefes almıştım. Canan teyzenin nereye gittiğimi sormamış olması beni rahatlatmıştı. Sanırım ailevi birşey olduğunu düşündüğü için üstelememişti. İyi de olmuştu çünkü ona ve Fırat'a ne anlatacağımı bilmiyordum. Yalan söylemek istemiyordum. Fırat'la aramız böyle kötü olsun istemiyordum. Aramıza her nasıl olursa olsun mesafe koymak, ondan birşey saklamak , onu diğer insanlar gibi kendi hayatımdan soyutlamak istemiyordum. Bana ait olan ne varsa Fırat'ın olsun onun olan ne varsa da benim olsun istiyordum. Aşk denilen bu duyguya fazlasıyla uzak bir yaşamım vardı ama şunu anlamıştım; bu duygunun tıpkı diğer duygular gibi tek bir yaşanma şekli yoktu. Her insan bu duyguyu kendine göre farklı yaşıyordu. Ve ben bu duyguyu kaçak köçek yaşıyordum. Sırlar ve yalanlarla. Çokça da korkarak . Lakin böyle giderse ön görebildiğim tek şey vardı; ayrılık. Her sevenin kabusu olan bu ihtimal benimde kabusumdu. Bu yüzden en kısa zamanda Cihan abiyle konuşup Fırat'a en azından alelade bir savcı olmadığımı, VASÖ denilen özel bir kuruluşun ajanı olduğumu söylemek için izin istemeyi aklıma koydum. Albay biliyordu. Fırat'ta bilebilirdi belki. Diğer büyük sırrımı düşündüm o an. Onu söyleyemezdim. Bazen kendime bile dillendiremediğim o sır şimdilik bir köşede kalsa iyi olurdu. Fırat beni daha tanımıyordu ve daha yeni olan bu ilişki o sırrı kaldıramazdı. Fırat'ın beni gerçekten tanıması gerekiyordu. Her ne olursa olsun "Hazan yanlış birşey yapmaz " diyebilecek kadar iyi tanıması lazımdı beni. Derin bir nefes alıp burukça gülümsedim. Birçok imtihandan geçmiştim bu hayatta. Yanılgılarımda olmuştu yenilgilerimde. Kayıplarımda olmuştu nadiren olsa da kazandıklarımda ama istiyordum ki Fırat ne yanılgım olsun ne de yenilgim. Ne kaybım olsun ne de imtihanım. Sadece sevdam olsun istiyordum. Hayatın tüm acı gerçeklerinden , hüzünlerimden, kırıklıklarımdan, bazen de sıradan bir günün yorgunluğundan bile sığınabileceğim limanım olsun istiyordum. Çok seviyordum onu. Çokta sevilmek istiyordum. Gözlerim dolarken oturduğum yatağa uzandım. Göz kapaklarım usulca kapanırken Fırat'a bugün için gerçeği söylemeye karar verdim. Sevdiğim adama karşı dürüst olacaktım. ***** Ormandan gelen baykuş sesleri ve kurt ulumaları dışında hiçbir sesin olmadığı bu yerde elimde sımsıkı tuttuğum silahla yavaşça ilerlerken bütün sessizlik iki el silah sesiyle bir anda yok olmuştu. Adımlarım bıçak gibi kesilirken kalbimin hızla attığını hissediyordum. Silah sesi ardımdan gelmişti. Lakin ben vurulmamıştım. Olduğum yerde temkinli bir şekilde geriye dönerken etrafta kimse yoktu. Fakat yerde cansız bir şekilde yatan bir beden vardı. Elimdeki silahı iyice kavrarken o bedene doğru ilerlemeye başladım. Yaklaştıkça daha iyi görebildiğim bu cansız beden Zeynep'e aitti. Dudaklarımın arasından "Zeynep!!!" Diye bir nida dökülürken temkinli adımlarımın yerini hızlı adımlarım almıştı. Zeynep'in cansız bedeninin yanına vardığımda başından akan kanlar toprak zemini kırmızıya boyarken güçsüz çıkan sesimle "Zeynep" dedim tekrar. Ve gözümden süzülen yaşlarla yanına çökerken bir elim Zeynep'in saçlarına gitmişti. Ama daha dokunamadan biri tarafından sertçe itilmiş ve yere düşmüştüm. Doğrulamak için destek almaya çalıştığım ellerime küçük küçük taşlar batarken canım yanıyordu. Gözlerimden süzülen yaşlar görüş alanımı bulanıklaştırırken kapaklandığım yerden beni iteni görmek için başımı geriye doğru çevirmiştim. Karşımda bana nefretle bakan Ayşe teyze " senin yüzünden" diyordu. Ayşe teyze bana dönmeden öylece yürürken omuzlarım sarsıla sarsıla ağlayıp başımı toprak zemine dayıyorum. Gözlerimi hızla açarken ilk gördüğüm şey beyaz tavan ilk duyduğum seste Fırat'ın, Tavandaki gözlerimi Fırat'a çevirdiğimde, Derince bir nefes alıp Fırat geri çekilirken yattığım yerden doğrulmaya çalıştığımda Fırat çöktüğü yerden doğrulup, Fırat odadan çıkarken onunla aramızda olanları yeni yeni hatırlıyordum. Derince bir nefes alıp gözlerimi bulunduğum yatağın yanındaki pencereye çevirdim. Gökyüzü kararmıştı. Saat tahmini yedi sekiz olmalıydı. Eğer öyleyse dört beş saattir uyuyordum. Gözlerimi karanlık gökyüzünden çekerken önüme dönmüştüm. Ellerime baktığımda odadaki gece lambasının aydınlığında avucumdaki tırnak izlerini gördüm. Kabusun afallatıcı etkisi üzerimdeydi. Gördüğüm herşey o kadar gerçekçiydi ki herşeyin bir kabus olması beni şuan rahatlatmıyordu. Korkuyordum. Bu kelimeyi bugün kaç kez söylediğimi düşündüm. Belki de defalarca. Gözümden süzülen bir damla yaşı silerken Fırat elindeki su bardağıyla odaya girmişti. Kapıyı kapatıp bana doğru gelirken gözleri üzerimdeydi. Yanıma gelip yatağa oturduğunda bardağı bana uzatmıştı. Elime aldığım bardaktaki suyu yavaş yavaş içerken Fırat beni izliyordu. Suyu bitirdiğimde elimdeki bardağı yatağın yanındaki komidinin üzerine koydum. Önüme döndüğümde Fırat beni birden belimden tutup kucağına aldığında bacaklarım Fırat'ın iki yanındaydı. Bu pozisyonda Fırat'la yüz yüzeydim. Beni böyle kolay kaldırabilmesi şaşırmama sebep olurken şu halimizde garip hissettirmişti. Ellerim Fırat'ın geniş omzlarındayken onun elleri ise belime dolanmıştı. Gözlerim tereddütle Fırat'ın gözlerini bulurken hafifçe yutkundum . Fırat'ta benim gözlerime bakarken belimdeki ellerinden biri yanaklarımda kuruyan yaşlara gitmiş ve yüzümü usulca elinin tersiyle okşamıştı. O an beni affettiğini düşündüm ve, Fırat ise bir eliyle boynumdaki saçlarımı geriye doğru iterken tenime temas eden parmakları tüylerimi diken diken ediyordu. Diğer eli usul usul belimi okşarken, Küçük bir kız çocuğu gibiydim şuan. Ve bu halim babam öldüğünden beridir çok uzaktı bana. Fırat ise derin bir nefes aldığı boynumu tekrar öperken saçlarımdaki elini de belime indirip sarılışını sıkılaştırmış ve, Hafifçe içimi çektiğimde anlatmak istemiyordum. O korkunç anları gözümün önüne tekrar getirmek kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Hem Fatma teyze hep "kötü rüyaları anlatmak iyi değildir" derdi. Bu yüzden, Tam olarak Fırat'ın düşündüğü şeyle alakası olmasa da bugün olanlarla bir ilgisi vardı. Bu sefer derin bir nefes alma sırası Fırat'a geçerken Fırat, Başımı Fırat'ın omuzundan kaldırırken sesinin eskisi kadar sert olmadığını fark etmiştim. Boynuna doladığım kollarımı da çözdüğümde Fırat'la yüz yüze geldik. Gözlerinde bir şevkat vardı bana karşı. Siniri geçmiş gibiydi. Elleri sırtımı okşamaya devam ederken, Gözlerimi gözlerinden çekip yutkundum. Ona gerçeği söyleyeceğime dair kendi içimde bir karara varmıştım bugün. Öylede yapacaktım ama cümleleri nasıl kuracağımı bilmiyordum. O sırada Fırat bir eliyle çenemi tutup yüzüne bakmamı sağlamış ve, Gerilmiştim. Gözleri gözlerime öyle baskın öyle tehditkâr bir şekilde bakıyordu ki zaten yalan söylemeyecektim ama bana bile yalan söyleyeceğimi düşündürtmüştü. Çünkü o bir askerdi. Bende bir savcıydım. En sert psikolojik eğitimleri almış bir savcı. Ama söz konusu Fırat olunca olmuyordu. Derin bir nefes alıp tüm cesaretimi toplayarak Fırat'ın gözlerinin içine baktım nereden anlatmaya başlayacağımı düşünürken konuşmaya başladım; Fırat'ın kaşları hafiften çatılırken anlamaya çalışıyordu. Dilimin ucuyla hafifçe dudaklarımı nemlendirdiğimde Fırat'ın gözleri dudaklarıma düşmüş bende konuşmaya devam etmiştim. Fırat'ın gözleri öfkeye bürünürken gözlerini sinirle kapatıp açmış ve dişlerini sıkarak, Fırat'ın gözleri birer alev topu gibi parlarken alnındaki ve boynundaki damarlar kendini belli etmişti. Fırat bu yakınlıkta o kadar ürkütücü görünüyordu ki hafifçe yutkundum. Fırat ise dişlerini sıkarak, Evde Canan teyze ve Elif vardı. Ve Fırat'ın bu sesini duymamış olmaları imkansızken gözlerimi kapatıp açtım ve, O sırada kapının ardından Canan teyzenin, Fırat kucağından kalkmama engel olmazken gözleri üzerimdeydi. Bense gitmek istiyordum buradan. Kapıya doğru döndüğümde Fırat kolumu tutmuş ve oturduğu yerden kalkarken karşıma geçip, Sinirle gülüp, Derin bir nefes alıp gözlerimi gözlerinden çekip herhangi bir yere bakmaya başladım. Fırat'a bakmak istemiyordum. Fırat ise kolumdaki elinide belime dolayıp beni iyice kendine çekerken alnını şakağıma dayayıp, Sinirle hafifçe gülerken Fırat'ın ciddi olup olmadığını sorguladım. Beni bu hale getiren oydu. Alnımı Fırat'ın alnında geriye doğru çekerken, Fırat ise beni iyice kendine bastırırken dudakları yanağımı bulmuştu. Tenime değen bu dudaklar çok sıcaktı ve değdiği yeri yakıyordu. Hafifçe yutkunduğumda Fırat'ın, Ne demeye çalıştığını anlamazken sinirlenmiştim. Yanağımı Fırat'tan geri çekip, Sinirle sert bir nefes alıp verirken, Kendimi birkez daha geri çekerken, Fırat derin bir nefes alıp verirken kollarını belimden çözdü ve birkaç adım gerileyerek kollarını iki yana açtı. Sonra da, Sinirle ona dönüp Fırat'ın gözlerinin içine baktım ve, Sinirliydim. Dilimin söylediğini ne kalbim nede beynim onaylıyordu. En kötü huyumdu belki de bu. O kadar sabrettikten sonra öfkelendiğimde gözüm kimseyi görmüyordu. Şuan kendimi bile. Fırat'ın kaşları iyice çatılırken diğer elini de kapıya dayayıp beni kıskacına alırken gözlerimin içine bakıp, Fırat'ın gözleri iyice koyulaşırken, 💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧
|
0% |