Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@yikim2024

*****
Fırat'ın etli ve yumuşak dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissettiğimde afallamıştım. Gözlerim şokla aralanmış kalbim ise delice atmaya başlamıştı. İçimde ılık birşeyler akarken elim ayağım boşalmış, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki.

Dizlerimin bağı çözülüyormuş gibi hissederken Fırat'ın dudaklarımın üzerinde hareketsizce duran dudakları usulca hareketlenmeye başlamış ve alt dudağımı dudaklarının arasına almıştı. Ben ne yapacağımı bilemez bir halde midem heyecanla kasılırken damarlarımda akan kanın sıcaklığını hissedebiliyordum. Bedenim hafiften titremeye başladığında Fırat'ın koluna tutundum. O ise çenemdeki elini yanağıma çıkarmış , diğer elini de belime dolarken beni öpmekten zevk alırcasına derince kaşlarını çatmıştı.

İçinde bulunduğum bu hâl öyle bir sarsıyordu ki beni eğer Fırat belimi tutuyor olmasaydı düşebilirdim bile. Çok farklı birşeydi bu yaşadığım. İlk öpücüğümdü. Birçok şey hissettiriyor, beni umulmaz bir heyecanın ve hissli bir anın içine itiyordu.

Gözlerim usulca kapanırken elimdeki bilgisayar parmaklarımın arasından kayıp yere düşmüş ve parke zeminde tok bir ses çıkarmıştı. Fırat ise bilgisayarın düştüğü elimi tutup omuzuna koymuş sonrada tekrar belimi tutup beni kendine çekerken üst dudağımı yoğun bir şekilde öpmeye başlamıştı. Gerçi buna öpmek diyemezdik. Emmiyordu sanki. Ve bu bana garip hissettiriryordu. Garip ama güzel.

Bense ona karşılık veremiyordum. İlk öpücüğümün olmasının yanı sıra bunu denemedim. Çünkü kalbim bu ana atarken az önce ve bugün olanlara hâlâ kırıktı. Eğer Fırat gerçekten çocukça davrandığımı düşünüyorsa bunu konuşmalıydık. Bende hoşlanmadığı özelliklerim varsa bilmeliydim. Kendimi değiştirmeye çalışmazdım ama bir orta yol illaki bulurduk.

Genelde hayatımda beni kıran insanlara karşı kırgınlıklarımı saklardım. Ki zaten beni kıran insanlarda beni kırıp kırmadıklarını pek umursamazdı. Ama bu ilişkide bunu yapmak istemiyordum. Birine "kırıldım" diyebilmek benim için her ne kadar zor olsa da bunu yapacaktım. Çünkü üstünü örtmeye çalıştığım her kırık bir süre sonra bir dağa dönüşecek ve belki de bizi paramparça edecekti. Bunu istemiyor, Fırat'la sağlıklı bir ilişkimiz olsun istiyordum. Ne kadar olursa...

Yine de Fırat'ın beni öpmesine engel olmadım. Ya da herhangi bir karşılık vermedim. Gözlerim kapalıydı. Fırat'ın vücudundan yayılan sıcaklığı hissedebiliyorken, ikimizin de kalp atışlarını duyabiliyorken onun beni öpmesine izin verdim.

Fırat ise bir gece lambasının aydınlattığı bu loş odada dudaklarımı saniyelerce öpmüş , sırtımdaki eliyle belimi okşamış, yüzümdeki eliyle de usul usul sevmişti tenimi.

Bir süre sonra ise dudaklarını dudaklarımdan ayırıp alnını alnıma dayamıştı. Derin derin aldığı nefesler yüzüme çarpıyor ve benim aldığım titrek nefeslere karışırken tenimi yakıyordu sanki. Yüzümdeki elinin baş parmağı az önce öptüğü alt dudağımı okşarken Fırat,
- Yavrum, dedi boğuk çıkan erkeksi sesiyle.
Gözlerim hâlâ kapalıydı. Yanaklarım ise alev alev yanıyordu. Ve ben konuşacak halde değildim. Bu yüzden gözlerimi hafifçe aralasamda Fırat'a herhangi bir cümle kurmadım ya da kuramadım. Bilmiyorum. Ama gözlerimin dolduğunu hissettim. Ağlamazdım lakin yaşadığım duygu yoğunluğu benliğime fazla geliyordu.

Fırat belimi tuttuğu eliyle beni iyice kendine çekerken alnıma bir öpücük kondurmuş sonrada başını benden biraz uzaklaştırıp yüzüme bakmaya başlamıştı. Yüzümden birşeyler anlamaya çalışıyordu. Belki beni öptüğü için nasıl hissettiğimi ya da ona kızıp kızmadığımı sorguluyordu kendi içinde.

Dudaklarımı hafifçe aralayıp bir nefes çektim içime. Başımı da yere eğdimde saçlarım yüzüme dökülmüştü. Dışarıdaki sokak lambalarının ışığı pencereden içeriye sızarak yüzüme vuruyordu. Kirpiklerimi usulca kırpıştırırken Fırat'ın omuzunda duran elimi yavaşça çektim. Fırat ise yüzümdeki eliyle elimi tutup göğsüne koydu ve,
- Hazan , birşey söyle, dedi. Sesi huzursuzdu. Bu sessizliğim ve gözlerimi ona değdirmeyişim onu rahatsız ediyordu.

Bense ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ona beni öptüğü için kızgın değildim. Hatta hoşuma bile gitmişti. Ama az önce bana çocukça davrandığımı söylemişti ve şimdi bu öpücük... bilmiyordum. Böylesine basit bir kelimenin bu kadar zoruma gitmesi bana da saçma geliyordu. Lakin şuan romantizm düşünecek halde değildim.

Fırat ise sıkıntılı bir nefes alıp çenemi tutarak yüzüne bakmamı sağlamaya çalışırken,
- Hazan yüzüme bak, birşey söyle, susma ,dedi. Sesi biraz sert biraz da yalvarır gibi çıkmıştı. Sesindeki sertlik bana değil kendineydi.

Başım Fırat'ın çenemi tutan eliyle yerden kalkmış olsa da gözlerim gözlerini bulmamıştı. Ama konuşmalıydım. Fırat birşeyleri yanlış anlamadan bu sessizliğe bir son vermeliydim. Bu yüzden hafifçe yutkunup öpücüğün etkisinden biraz olsun çıkmaya çalışırken,
- Neden? Dedim düz bir sesle ve gözlerimi Fırat'ın gözlerine dikip, "neden çocukça davrandığını düşündüğün bir kadını öptün?" Diye sordum. Sesime biraz kırıklarda karışmıştı.

Fırat böyle bir andan sonra bu soruyu sormama anlık bir şaşırsa da hafifçe gülümseyip yüzümü avuçlarının içine aldığında,
- Çünkü ben o kadının her haline aşığım. Çünkü o kadının her hali bir tek bana ait, dedi her bir kelimeyi zihnime mühürlemek ister gibi bastırarak.

Bu sözleri içimde bir yere dokunurken gözlerimi sağa sola kaçırdım ve alt dudağımı hafifçe ısırdığımda Fırat çenemdeki elinin baş parmağıyla dudağımı dişlerimin arasından kurtarmıştı. Ve başını yana doğru eğerek tekrar dudaklarıma doğru eğildi. Kalbim yine hızla atarken Fırat'ın dudakları dudaklarımla usulca buluşmuştu. Alt dudağını dudaklarımın arasına sokup bir iki kez üst dudağımı öpüp kendini hafifçe geri çekerken,
- Karşılık ver yavrum, dedi boğuk sesiyle dudaklarımın üzerine fısıldar gibi.

Sonra tekrar dudaklarıma kapanırken ben hâlâ öylece duruyordum. Nasıl karşılık vereceğimi bilmiyordum ki içimdeki bu heyecanla bilsem dahi herhangi bir tepki veremezdim. Elim ayağım boşalıyor, dizlerimin bağı çözülüyor , içimden ılık ılık birşeyler akarken midem kasılıyordu. İçim içime sığmıyordu sanki.

Fırat usul usul öptüğü alt dudağımı birkaç kez dudaklarıyla hafifçe çekiştirirken kendimi bayılacakmış gibi hissediyordum. Fırat ise karşılık vermeyeceğimi anlayınca dudaklarımdan ayrılmış ve alnını alnıma dayarken,
- Neden karşılık vermiyorsun yavrum? Diye sormuştu boğuk çıkan erkeksi sesiyle.

Ne zaman kapattığımı bile bilmediğim gözlerimi hafifçe aralarken titrek bir nefes aldım. Ve usulca,
- Bilmiyorum, dedim zar zor toparlayabildiğim sesimle.
Fırat ise alnını alnımdan çekip yüzüme bakarken,
- Neyi bilmiyorsun Hazan? Diye sordu. Sesi sorgulayıcıydı. " Bunda bilinmeyecek ne var? Seni öpmemi istemiyorsan söyle".

Yanlış anlamıştı. Onu istemediğimden değil nasıl karşılık verileceğini bilmeyişimdendi onu öpemeyişim.
Fırat'ın göğsüne sabitlediğim gözlerim onun gözlerini bulurken,
- Öyle değil Fırat, dedim itiraz ederek.
O ise hafiften çattığı kaşlarıyla,
- Nasıl o zaman? Dedi.
Dudaklarımı büzüp gözlerimi kaçırırken,
- Öpüşmeyi bilmiyorum. Bu benim ilk öpücüğümdü, dedim utana sıkıla. Yanaklarım alev alev yanıyordu. Şuan yer yarılsa içine girerdim.

Birkaç saniyelik bir sessizlik olurken bu sessizliği Fırat'ın erkeksi kıkırtısı bozmuştu. Kaşlarım hafiften çatılırken gözlerim Fırat'ın gözlerini buldu ve,
- Çok mu komik? Diye sordum hafif bir sinirle.
Fırat ise gözlerime derin derin bakarken içini çekip yüzümü avuçlarının içine alırken,
- Komik olduğu için değil hoşuma gittiği için güldüm, dedi. Ve baş parmağıyla dudaklarımın üzerini okşarken, " o güzel dudaklarını ilk ben öptüm ve bundan sonrada sadece ben öpeceğim. Hani dedin ya az önce "benden başkasını bul" diye . İmkansız yavrum. Sesini duyduğum, yüzünü gördüğüm ilk andan beri imkansızdı. Bundan sonrada imkansız. Benim senden başka bir yolum yok. Seninde benden başka bir yolun olamaz. Bir daha o güzel ağzından öyle şeyler duymayacağım. Benim ilkim sensin sonumda sen olacaksın. Senin ilkin benim sonunda ben olacağım. Bir daha benim ihtimal diye aklıma bile getirmediğimi seçenek diye dile getirmeyeceksin. Tamam mı Hazan'ım?" diye de eklemişti.

Titrek bir nefes alıp Fırat'ın gözlerine kalbimden taşan sevgiyle bakarken kollarımı beline dolayıp ona sımsıkı sarıldım. Bu kadar kolay mıydı sevenin sevdiğini affedebilmesi? Tüm kırgınlıklar iki çift hoş söze mi bakıyordu? Bilmiyorum. Ama Fırat'la beraber öğreniyordum işte.

Fırat'ın bir kolu belime dolanırken başını boynuma gömmüş diğer kolunu da kalçalarımın altından geçirerek beni yavaşça kucağına almıştı. Bu hareketi anlık bir şaşırmama sebep olurken refleksle bacaklarımı beline dolamıştım. Fırat'la her gün yeni yeni hallere bürünüyorduk. Şimdi bir çocuk misali Fırat'ın kucağındayken küçücük kalışımda o hallerden biriydi.

Fırat kucağında ben varken odanın içinde yürüyüp az önce tartışmak için kalktığımız yatağa oturmuştu. Elleri sırtımı ve saçlarımı usul usul okşayıp severken dudakları da boynumu kokumu içine çekerek öpüyordu. Ve Fırat buğulu sesiyle kulağıma doğru,
- Çok Seviyorum seni, dedi. Yüzüme çarpan nefesi tenimi yakarken Fırat'a daha sıkı sarılıp,
- Bende çok seviyorum, dedim usulca. Sesim huzurluydu.

Fırat ise ,
- Güzel yavrum benim. Canımın içi, derken dolu dolu çıkan erkeksi sesiyle yanağıma sulu bir öpücük kondurmuştu. Fırat'ın söylediği bu sözle kalbim hızla atarken içim bir hoş olmuştu. Dudaklarımda tatlı bir tebessüm belirirken başımı Fırat'ın boynuna gömüp derin bir nefes almıştım.

Bir süre öylece kalırken aramızdaki huzurlu sessizlikte Fırat beni usul usul sevmişti. Bu sessizlikte bir ömür kalabileceğimi düşünürken Fırat'la konuşmamız gereken konular vardı ve bu yüzden kollarımı Fırat'ın boynundan çözüp yüz yüze gelmemizi sağladım.

Göz göze geldiğimizde Fırat bana yine çok güzel bakıyordu. Gözlerinde bana her baktığında yanan o ateş hiç sönmüyordu. Kara gözlerinde kendimi görebiliyorken Fırat yüzüme dökülen saçlarımı eliyle geriye doğru ittirdi. Gözleri yüzümün her zerresini o yakıcı bakışlarıyla talan ederken gözlerimi kaçırmamak için kendimi zor tuttum.

Fırat ise,
- Noldu yavrum? Dedi.
Derin bir nefes alıp dudaklarımı dilimin ucuyla hafifçe ıslattığım da Fırat'ın gözleri dudaklarıma düşerken yutkunmuştu.
Fırat'ı,
- Konuşmamız gerekiyor, diyerek cevaplandırdım.
Fırat saçlarımdaki elini yanağıma indirip yüzümü severken,
- Konuşalım bebeğim, dedi erkeksi sesiyle. Bu sesi beni fazlasıyla etkiliyordu. Fırat'ın normal konuşurken ki ses tonuda çok güzeldi. Erkeksi ve tok bir sesi vardı.

Bebeğim mi?

Gözlerimi sağa sola kaçırıp hafifçe yutkundum ve,
- Ciddi ciddi konuşmamız gerekiyor Fırat. Bana şöyle şeyler söyleme, dedim.
Fırat ise dudağını sola doğru kıvırıp ona çok yakışan çarpık gülüşünü ortaya sererken,
- Tamam yavrum, dinliyorum, dedi.

Hafifçe içimi çekip nereden başlamam gerektiğini düşünürken,
- Hani bugün bana çocukça davrandığımı söyledin ya...diyerek söze girdiğimde Fırat sıkıntılı bir nefes almıştı. Yine de beni dinlemeye devam etmiş ve sözümü kesmemişti. Bende ,
- Gerçekten öyle mi düşündün yoksa sinirle mi söyledin? Diye sordum.

Fırat çattığı kaşlarıyla gözlerime bakıp hafifçe içini çekerken,
- Evden bu yaralı halinle çekip gitmen konusunda söylediğimde gerçekten öyle düşünmüştüm. Ama mantıklı bir mazeretin vardı. O yüzden o lafımı geri alıyorum. Az önce söylediğimide sinirle söyledim. Ama fazla asisin. Sinirlenince gözün kendini bile görmüyor Hazan. Ağızından çıkanı kulağın duymuyor. Bu hallerine bir çözüm bulmamız lazım, dedi.

Hafiften çatılan kaşlarımla,
- Bunu bana sen mi söylüyorsun? Dedim. Tamam haklıydı ama o da çok sakin biri sayılmazdı.
Fırat ise hiç teklemeden,
- Ben söylüyorum, dedi. Sesi büyük bir ciddiyete bürünmüştü. " Askeriyeden buraya gelirken çok öfkeliydim Hazan. Seni görene kadar da bu şehri yakıp yıkacak kadar sinirliydim. Karşımda sen değil bir başkası olsaydı gözüm kimseyi görmezdi. Ama sana kıyamıyorum. Ben konu sen olunca kendimi dizginliyorum. Ama senin bana daha ilk tartışmamızda "başka birini bul" diyebilecek kadar gözün dönüyor. O cümleyi sinirle kurduğunu bildiğimden üstüne fazla düşmeyeceğim. Ama az önce de söylediğim gibi bir daha öyle şeyler söylemek söylemeyi geçtim düşünmek bile yok. Ben hayatımda bir kadın değil seni istiyorum. Anlaştık mı? "

Başımı salladım usulca. Anlaşmıştık. O bana kendini, hislerini böyle güzel anlatırken başka bir seçeneğim de yoktu zaten. Benim onun bana çocukça davrandığımı söylemesine kırıldığım gibi o da benim ona başka birini bulmasını söyleyişime kırılmıştı anlaşılan. Fırat'ın da dediği gibi sinirle söylemiştim. Yoksa Fırat'ı başka biriyle düşünmek bile beni mahvederdi.

Başım hafiften öne doğru eğilirken Fırat,
- Sesini duyayım, dedi.
Bende gözlerimi gözlerine çıkarıp,
- Tamam, özür dilerim, dedim usulca.
Fırat ise gözlerime derin derin bakıp,
- Birşey daha var, dedi.
Kaşlarım anlamadığım için hafifçe çatılırken,
- Ne? Diye sordum.
Fırat yüzüme sorgulayıcı bakışlar atarken,
- Neden evden çıkıp giderken bana haber vermedin? Diye sordu.

Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Garipti. Evden çıkıp Ayşe teyzelere gidene kadar Fırat hep aklımın bir köşesindeydi ama hiç arayıp haber vermek aklıma gelmemişti. Gelse bile arar mıydım? Bilmiyordum lakin bu seçeneği hiç düşünmemiş olmam tuhaftı. Belki de değildi. İstanbul'dayken evden kafama estiğinde çıkar giderdim. Adliyede geç saatlere kadar çalışır hatta bazen sabahlardım bile. Ama ne annem ne de ablam arayıp "neredesin" diye sormazdı. Kimse bana hesap sormadığı için bende kimseye hesap verme gereği duyan yada birşey yaparken birinden izin alan veyahut bir yere giderken haber veren biri olmamıştım. Zorunlu olarak edindiğim bu alışkanlık beni sorumsuz biri yapıyordu. Bazı alışkanlıklarımdan vazgeçmem gerektiğini fark ettim o an.

Fırat öylece yüzüme bakıp benden bir cevap beklerken ona gerçeği söyledim;
- Aklıma gelmedi.
Fırat kaşlarını "öyle mi" der gibi kaldırırken,
- Aklına gelmedi, öyle mi? Dedi teyit etmek ister gibi. Sinirlenmişti. Bir parçada kırılmıştı sanki . Onu umursamadığımı düşündüğüneyse emindim.

Başım önüme eğilirken Fırat,
- Peki , öyle olsun, dedi. Sesi buz gibiydi.
Derin bir nefes alıp,
- Fırat seninle alakalı birşey değil, dedim. Kendimi açıklamaya çalışarak.
Fırat ise çatık kaşlarıyla yüzüme bakarken,
- Kiminle alakalı o zaman Hazan? Hadi "çekindim Fırat, kızarsın sandım ya da izin vermezsin diye düşündüm" desen tamam. Ama "aklıma gelmedi" diyorsun. Ne demek "aklıma gelmedi " Hazan, ne demek?! demişti.

Kırılmıştı bana ve bu kırgınlığını öfkesiyle dışa vuruyordu. Benim için önemsiz olduğunu hissettirmiştim ona . Ama öyle değildi. Nasıl olduğunu ise anlatamazdım. En azından bu kadar yeni bir ilişkide Fırat'a ailemden kalma yaralarımı açmak istemiyordum. Buna hazır değildim.
Bu yüzden Fırat'ın gözlerine üzgün gözlerle bakıp,
- Özür dilerim, dedim mahsun bir sesle.
Fırat ise ,
- Özür dileyip durma benden. Yeter, dedi. Sesi sert çıkmıştı.

Haklıydı. Bugün ondan kaç kez özür dilediğimi ben bile bilmiyordum. Ama elimden başka birşeyde gelmiyordu. Kalbimle dilim arasında bir set vardı sanki. Kalbimden geçeni dilime dökemiyordum. Kendi içimde birşeyleri aşmam , Fırat'a karşı daha açık olmam gerekiyordu. Kendimi böyle çok kötü hissediyordum.

Derin bir nefes alırken içimi çektim. Zordu. Benim için bu hayattaki herşey zordu. İçimi sıkan, beni derin bir umutsuzluğa sürükleyen ise birşeylerin birgün benim için kolaylaşacağına dair umudumun olmamasıydı. En fazla anlık sevinçler yaşar sonrada en afilisinden bir acıyla hepsi burnumdan gelirdi.

Bilmiyordum. Belki de fazla karamsar davranıyor ve kendimi bu cenderenin içine kendim atıyordum. Biraz yalnız kalsam toplardım belki. Ama şu halde Fırat'ın beni yalnız bırakacağını düşünmüyordum.

Fırat öylece beni izlerken başımı önüme eğmiş ve kendi içime dönmüştüm. İşin kötü yanıysa her zaman kendi içimde bir çözüm yolu bulabiliyorken şuan kendi içimde öylece dönüp duruyordum.

O sırada Fırat önüme eğdiğim başımın üzerine saçlarımı koklayarak bir öpücük kondurmuş ve beni göğsüne çekerken,
- Eğme şu başını. Asma o güzel yüzünü, demişti. Ve sırtımı boydan boya bir çocuğu avutmak ister gibi okşarken derin bir nefes almış ardından da "Tamam . Aklına gelmeyişimede tamam. Evden çıkıp gidişine de tamam. Herşeye tamam yavrum. Ama bir daha olmasın. Birşey olduğunda aklına ilk gelen ben olayım. Bugün beni arasaydın , deseydin "Fırat böyle böyle oldu" . Gelir kendim götürürdüm seni. Başka zamanda olsa böyle kızmazdım sana. Ama tehlikesinden Hazan. Ve ben sana birşey olmasından deli gibi korkuyorum. " Diye sözlerine devam etmişti.

Öyle güzel seviyordu ki beni, öyle güzel kıyamıyordu ki bana. Ve öyle güzel anlatıyordu ki düşüncelerini içim eriyordu ona. Kollarımı beline dolayıp sımsıkı sarılırken Fırat boynumu öpmüş, kokumu defalarca yaptığı gibi yine içine çekerken,
- Çok seviyorum seni , diye de eklemişti.

O an fark ettim ki ben Fırat'ın bu sevgisine hak ettiği karşılığı veremiyordum. O bana beni sevdiğini söylemeden ona onu sevdiğimi söylemiyor, o beni öpmeden onu öpmüyor ,Fırat'a onun bana hissettirdiği gibi değerli hissettiremiyordum.

Neden böyle olduğunu ise bilmiyordum. Belki hep en çok sevdiklerimi kaybettiğimden Fırat'ı çok sevmekten korkuyordum. Belki anneme sevgimi ne kadar çok gösterirsem göstereyim onun tarafından mutamadiyen itildiğimden birine sevgimi göstermek bana zor ve ürkütücü geliyordu. Belki de annemin hep söylediği gibi bilinç altımda bir yerde sevilmeyi hak etmediğimi düşündüğümden birini sevmeyi de hak etmediğimi düşünüyordum. Bilmiyordum. Annemin kalbimde açtığı yaralar neyse de ruhumda açtığı yaraların bu kadar derin ve sancılı olduğunu daha önce hiç fark etmemiştim. Sanıyordum ki çocukken aldığım yaralar çocukluğumda kalmıştı. Ama öyle değildi. Fırat kalbimde sakladığım sevgiye ve sevilmeye aç olan Hazan'a her adım attığında üstünü örtüğümü sandığım lakin sadece kabuk bağlayan tüm yaralar birer ikişer kanamaya başlıyordu.

Bazen İstanbul'da Fatma teyze saçlarımı okşarken böyle gözlerime derin derin bakar sonrada içli içli "ah be kızım" derdi. O an bende kendime aynı şeyi söyledim ;

Ah be Hazan. Ne yaptılar sana böyle ve sen buna nasıl izin verdin.

Öylece Fırat'ın göğsünde hızlı kalp atışlarını duyarken yaşadığım bu farkındalık bana birşeyi daha öğretti;

"Birini sevmekle başlarmış insan kendini tanımaya".

Derin bir nefes alıp Fırat'ın kokusu ciğerlerime dolarken başımı göğsünden kaldırıp göz göze gelmemizi sağladım. Fırat'ta buna belimi saran kollarını gevşeterek izin verirken kara gözlerine derince bakıp hafifçe içimi çektim. Fırat bana yine parıltılı ve derin bakışlara sahip olan gözleriyle bakarken usulca Fırat'ın yüzüne doğru yaklaşıp dudaklarımı Fırat'ın dudaklarının üzerine bastırdım.

O an kalbim deli gibi atarken içim sıcacık olmuştu. Fırat'ın belimi okşayan elleri dururken ellerimin altındaki koca bedenin kasıldığını hissettim. Fırat'ın derince yutkunduğunu duyduğumda kendimi biraz geri çekip kapattığım gözlerimi yavaşça aralarken Fırat'ın da gözlerinin kapalı olduğunu ve kaşlarını onu öpüşümden zevk alırcasına derince çattığını görmüştüm.

Fırat öylece kalırken omzundaki ellerimi yüzüne çıkarıp yüzünü avuçlarımın içine alırken Fırat'ın kucağında biraz yükselip sert görünen çehresini daha da sert gösteren façalı kaşının üzerini öptüm. Ve alnımı Fırat'ın alnına dayayıp,
- Bende seni çok seviyorum, dedim buğulu sesimle fısıldar gibi.

Fırat'ın ise gözleri hâlâ kapalıyken onu sevdiğimi söylediğim an derince yutkunuşunu ve adem elmasının hareket edişini görmüştüm. Benden etkileniyordu.

Bir süre öylece durduk. Fırat'la öylece durmak bile çok güzeldi. Onun nefesinin nefesimde olması, onunla aynı ana gözlerimi kapatmak ve kalplerimizin aynı sevgiye atması.

İkimiz aynı anda derince içimizi çekerken Fırat'ın,
- Hazan, diyen erkeksi boğuk sesi kulaklarıma dolmuştu. Adım ağzından inler gibi dökülürken gözlerimi aralayıp Fırat'ın bana baygın baygın bakan kara gözlerine baktığımda,
- Hı? Dedim usulca.
Fırat ise hafifçe gülümserken gözleri dudaklarıma düşmüş ve adem elması yine yukarı aşağı hareket ederken,
- Bu sefer karşılık vermek zorundasın, demişti. Ardından da dudakları dudaklarımı bulurken birkaç saniye afallasamda dudaklarımı aralayıp Fırat'ın alt dudağını dudaklarımın arasına almıştım. Fırat'ın etli ve yumuşak dudakları bu hareketimle gülümser gibi hafifçe gerilmişti.

Fırat usul usul üst dudağımı emerken bende onu taklit ederek alt dudağını emmeye başlamıştım. Kalbim hızla atıyor , vücudumu bir sıcak basıyordu. Bu başka bir yerde görsem midemi bulandıracak olan şey garip bir zevk veriyordu.

Fırat'ın belimdeki eli beni iyice kendine çekerken bir elide boynumdaydı. Baş parmağı usul usul çene kemiğimi okşuyordu. Başını hafifçe yana eğip üst dudağımı dudaklarıyla iyice kavradığında heyecandan midemin yandığını hissediyordum.

Fırat'ın yüzündeki ellerimi çekip kollarımı boynuna doladığımda bir süre öylece öpüşmüştük. Fırat'a acemice verdiğim karşılık bedenlerimizin alev alev yanmasına sebep olurken Fırat'ın öpüşleri gittikçe yoğunlaşıyordu. Ve ben artık başa çıkamıyordum. Bu yüzden kendimi geri çekmeye çalıştığımda Fırat boynumdaki ve belimdeki eliyle beni iyice kendine çekerken buna engel olmuştu.

Bende kendimi geri çekerek Fırat'ı durduramayacağımı anlayınca ona karşılık vermeyi bırakmıştım. Hem Fırat'ın yoğun öpüşlerine yetişemiyordum hem de artık bu halimize bir son vermeli Canan teyzeyi eve çağırıp özür dilemeliydik. Özellikle de Fırat'ın annesinden özür dilemesi gerekiyordu.

Fırat ona karşılık vermediğimi fark edince birkaç kez üst dudağımı çekiştirip bırakmış , gözleri gözlerimi bulmadan öncede dudaklarımın üzerine birkaç minik öpücük kondurmuştu. Bende usulca gözlerimi açıp Fırat'a baktığımda o da gözlerini aralamıştı. Siyah hareleri birer alev topu gibi parlarken bir utanç duygusu bedenimi ele geçirmeye başlamıştı. Ama yinede gözlerimi kaçırmadım.

Fırat ise gözleri dudaklarıma düşerken yüzüme çıkardığı elinin baş parmağıyla dudaklarımın üzerini okşayıp başını alnıma dayamış ve boğuk çıkan erkeksi sesiyle,
- Yavrum, çok güzeldi, demişti derince içini çekerken.

Yanaklarım alev alev yanarken hafifçe yutkundum. Fırat ise başını alınımdan çekip alnımı öpmüştü. Bir eli belimi usul usul okşarken diğer eli de yüzümü seviyordu. Fırat'ın alnımı öpmesiyle usulca kapanan gözlerimi geri açıp kendimi toparlamaya çalışarak,
- Fırat, dedim. Sesim buğulu çıkmıştı. Bedenimde ve zihnimde hissettiğim yoğun duygular yüzünden böyle olduğunu bildiğimden az önce olanları unutmaya çalıştım.

Fırat ise alnımdaki dudakları yanağımı bulurken,
- Güzelim, demişti.

O an birşey oldu. Buz kestim sanki. Aklıma Zeynep gelirken Baran şerefsizinin onu taciz ederken ona "güzelim" dediği aklıma gelmiş ve bu güzel anda içim öfkeyle dolmuştu. Kendimi o an Fırat'a çok uzak hissederken sakin olmaya çalıştım. Ama bedenimin kasılmasına engel olamadığımda,
- Bana " güzelim" deme , dedim. Sert çıkmasına engel olamadığım sesimle.

Fırat'ın yanağımı öpen dudakları anlık bir dururken Fırat yüz yüze gelmemizi sağlayıp hafiften çattığı kaşlarıyla gözlerime bakıp,
- Tamam , demem. Sakin ol, dedi. Beni yatıştırmaya çalışıyordu.
Derin bir nefes alıp Fırat'ın gözlerine baktım. O Fırat'tı. Baran gibi bir şerefsizle aynı kefeye koyamayacağım biriydi. Bana ya da herhangi bir kadına o gözle bakmazdı.
Bu yüzden,
- Sadece "Güzelim" kelimesinden hoşlanmıyorum. "Yavrum" de "Hazan'ım" de ya da "bebeğim" de . Ne istersen söyle ama "güzelim" deme, diyerek açıklama yaptım.

Fırat ise gözlerimi tarayıp sonsuz bir şefkatle bakarken,
- Tamam yavrum. İstemiyorsan bir daha demem, dedi.

Hafifçe içimi çektiğimde Fırat öylece yüzüme bakıyordu. Sormamıştı ama o kelimeden neden hoşlanmadığımı merak ettiğine emindim. Ama anlatmazdım. Bu Zeynep'le benim sırrımdı.
Bu konunun unutulması adına,
- Artık Canan teyzeyi eve çağır Fırat, dedim.
Fırat ise derin bir nefes alıp başını salladı.
Bende,
- Ve ondan özür dile , diye ekledim.
Fırat yüzüme anlamaz gözlerle bakarken,
- Bakma öyle. Kadını resmen kovdun evden. Madem konuşmak istiyordun benim evime geçebilirdik. Canan teyzeden özür dilemeni istiyorum. Yoksa... dediğimde işaret parmağımı Fırat'a doğru kaldırmıştım. Fırat ise gözleri gözlerimden parmağıma doğru düşerken kaşları çatılmış ve,
- Yoksa ne yavrum? Sen beni tehdit mi ediyorsun? Demişti.
- Canan teyzeden özür dileyecek misin? Diye sordum. Onu tehdit edip etmediğime öyle karar verecektim.
Fırat,
- Hayır, dilemeyeceğim. Annem tartıştığımızı anlamıştır. O yüzden gönül koymaz. Merak etme, dedi.
Gözlerimi kısıp,
- O zaman tehdit ediyorum, dedim. Ve sözlerime" Canan teyzeden özür dilemezsen..." Diyerek devam ederken Fırat ona doğru kaldırdığım parmağımın ucunu öpüp,
- Dilemezsem ne yavrum? Dedi.
- Dilemezsen bir daha öpmem seni, dedim.
Fırat'ın kaşları iyice çatılırken gözlerime ciddi olup olmadığımı sorgular gibi bakmış ve ciddi olduğumu anlamış olacak ki,
- Saçmalama. Annem kızmamıştır. Gerek yok özür dilemeye , demişti.

Onu bir daha öpmeyecek olmamdan bu kadar rahatsız olması içimde bir yeri okşarken,
- Canan teyze değil ben kızdım Fırat. Benim yüzümden onu gönderdin evden. Bu ilişkiye başlayalı iki üç gün ya oldu ya olmadı ama hemen tartışıp benim yüzümden huzurunu bozduk insanların. İstemiyorum. Eğer bir daha tartışırsak Canan teyzenin yanında olmasın. Kendi aramızda tartışalım. Senin annen . Senin için sorun olmayabilir ama ben mahçup oluyorum. En azından benim için bir "kusura bakma" diyemez misin? dedim.

Fırat gözlerime derin derin bakıp içini çekerken,
- Tamam yavrum. Buna da tamam. İyice hanımcı yaptın bizi, demiş ve son sözlerini söylerken beni yine göğsüne çekmişti.

Kollarımı beline dolayıp gülümsedim ve,
- Teşekkür ederim, dedim.
Fırat ise,
- Hazan, dedi.
- Efendim?
Fırat'ın elleri usul usul saçlarımı severken bir yandan da kokumu içine çekiyordu.
- Karım olacaksın biliyorsun dimi?

Fırat'ın kurduğu cümleyi birkaç saniye algılayamazken buz yutmuş gibi öylece kalmıştım. Ne bir tepki verebiliyor ne de söyleyecek bir kelime bulabiliyordum. Bu ihtimali hiç düşünmemiştim. Fırat'ın "kocam " olma ihtimali o an kalbimin hızla atmasına sebebiyet verirken derince yutkundum. Bir anlık nefesimi içimde toparlayamazken bu durum kısa sürmüştü.

Fırat ise beni kendinden uzaklaştırıp yüz yüze gelmemizi sağlarken gözlerimi kaçırmıştım. Yanaklarımın utançtan kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum.

Fırat öylece yüzüme bakarken çenemden tutup göz göze gelmemizi sağlamak istemişti. Bense yine onun alev alev yanan kara gözlerine bakmaya cesaret edemezken Fırat,
- Gözlerime bak yavrum, demişti.

Hafifçe içimi çekip Fırat'ın gözlerine zar zor bakabildiğimde o ise yüzümün her zerresini tarayıp bir süre bakışları dudaklarımda oyalanırken tekrar gözleri gözlerimi bulmuştu. Bir eli belimi diğer eli de yanağımı okşarken yakıcı bakışlarıyla,
- Karım olacaksın. Benim annem seninde annen olacak. Bana ait olan ne varsa senin olacak. Sen zaten herşeyinle benimsin. Bir daha konuşurken öyle "senin , benim" demek yok. Tamam? Demişti.

Bilmiyordum. Çok güzel konuşuyordu. İçimi eritiyor, bana ilk defa geleceğe dair hayal kurma umudu veriyordu. Ama beni çok çabuk sahiplenmişti. Bir geleceğimizin olacağından o kadar emindi ki. Bende istiyordum. Fırat'la bir geleceğim olsun , bir ailem olsun, bende istiyordum. Ama...aması vardı işte.
Yine de bu konuşmayı daha fazla uzatmamak adına başımı salladım usulca.
Fırat ise birkaç saniye yüzüme beni tartar gibi bakıp yanağıma sıkı bir öpücük kondururken kulağıma doğru,
- Kimsenin huzurunu bozduğunda yok. Sen benim huzurumsun , demiş ve başını boynuma gömerken de, "Kokunu soluduğum da, sesini duyduğumda, yüzünü gördüğümde hissettiğim huzuru bir bilsen böyle konuşmazdın. Ayrıca annem çok seviyor seni. Hatta dün gece benden sonra odana girip seni kontrol etti . Bugün seni aramak için evden çıkarken de " eğer Hazan kızımı üzecek birşey söylersen sana sütümü helal etmem" dedi bana. " Diye de eklemişti.

Ardından da dudakları boynumdan öpe öpe alnımı bulurken,
- Benim ailem senin de ailen Hazan. Daha geniş bir zamanda bunları daha detaylı konuşacağız , dedi ve gözleri gözlerimi bulduğunda "O güzel kafanın içinde bizimle alakalı soru işaretleri var . Gözlerine bakınca görebiliyorum. Birşeyler seni huzursuz ediyor. Ne olduğunu anlamıyorum ama bekliyorum. Sen anlatana kadar da hiçbir şey sormayacağım. Deli gibi merak etsem de bu zamana kadar nasıl yaşadığını, gözlerinin derinlerindeki hüznün sebebini sen benimle konuşmak isteyene kadar sormayacağım. Ama şunu bil ben buradayım. Her ne olursa olsun burada olacağım. Sen benimsin ve hep öyle kalacaksın." Diyerek sözlerine son vermişti.

Gözlerim dolmuştu. Anlıyordu. Gözlerime baktığında kalbimi görüyordu. "Gitmem "diyordu. "Artık yalnız değilsin" diyordu. "Ben varım" diyordu. Hayatım boyunca hep birilerinin huzurunu bozduğuma, birilerini rahatsız ettiğime inanarak yaşamış ve tüm dertlerime, sorunlarıma kendim yetmeye çalışmışken bu adam kalkıp bana "huzurumsun" diyordu. Bir günden bir güne kendi öz annem bir kez olsun saçımı okşamamış , yüzüme bir kez olsun sevgiyle bakmamış ve ateşlenip havale geçirdiğimde bile odamın kapısını açıp bir kez olsun nasıl olduğumu merak etmemişken Canan teyze gece uykusundan uyanıp beni kontrol etmiş üstüne üstlük benim için kendi öz oğluna sütünü helal etmeyeceğini söylemişti. İçim burkuluyor, bu insanların bana verdiği değer karşısında eziliyordum. Hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Kalbim, ruhum, tüm benliğim aynı anda sarsılıyordu sanki. O an daha çok korktum ; bu insanlara benim yüzümden zarar gelmesinden ölesiye korktum.

Sevgiler bana hep büyük bir korku oluyordu.

Derin bir nefes aldım yine kalbimdeki tüm duyguların ve bu hisli anın içinde. Fırat'ın gözlerine içimden taşan sevgiyle bakarken kollarımı boynuna dolayıp,
- Çok seviyorum seni, dedim dolu dolu. "Hemde çok"
Fırat ise beni kollarıyla içine sokmak ister gibi sımsıkı sarılırken kokumu içine çeke çeke boynumu peş peşe ses çıkartarak sıkı bir şekilde öperken,
- Ya ben? Ben deli oluyorum sana, demişti dişlerini sıkarak.

Dudaklarıma güzel bir tebessüm yayılırken Fırat'ın boynuna küçük bir öpücük kondurdum. Bu öpücük Fırat'ın kasılmasına neden olmuş ve Fırat,
- Yavrum, demişti bastıra bastıra. Elleri sırtımı okşarken,
- Hı? Dedim Fırat'ın kokusunu içime çekerken. O kadar huzurluydum ki bu sesime de yansıyordu.
Fırat ise boynumu öpüp,
- Senin sesine ölürüm lan ben, demişti.
O sırada kapının zil sesi kulaklarımıza dolarken derin bir nefes alıp Fırat'ın boynundan kollarımı çözmüş ve kendimi geriye çekip Fırat'la yüz yüze gelmiştik.

Fırat gözlerime derin derin bakarken içini çekmişti. Fırat'ın kucağından birşey söylemeden kalkmaya yeltendiğimde Fırat beni kendine çekip dudaklarımın üzerine sıkı bir öpücük kondurmuş sonrada kucağından kalkmama yardımcı olmuştu. Ben yatağa otururken Fırat kapıya bakmaya gitmiş bende az önceki öpücüğün etkisinden çıkmaya çalışırken Fırat'ın peşinden odadan çıkmadan önce elimden yere düşen bilgisayarı alıp koltuğun üzerine koymuştum.

Canan teyze, Bahar ve Elif gelmişti. Canan teyzenin kapı açıldığında telaşla gözleri beni aramış bulduğunda da içeriye girip yüzümü tararken,
- Kızım iyi misin? Diye sormuştu.
Ona gülümseyip,
- İyiyim Canan teyze, demiştim.
O ise,
- Bak doğruyu söyle. Çok bağırdı mı sana? Dediğinde gözlerim Fırat'ı bulmuştu. Öylece bu halimizden memmnun bir şekilde bizi izliyordu. Bahar ise muzip bir şekilde gülerken tekrar Canan teyzeye dönüp,
- Hayır, bağırmadı Canan teyze , dedim.
Canan teyze ise arkasını dönüp Fırat'a bakmış ve,
- Bana bak bağırdın mı kızıma? Demişti.
Fırat ise kapıyı kapatıp önce bana sonra annesine bakıp,
- Bağırmadım anne merak etme, demiş ve Canan teyzeye onu evden gönderdiği için "kusura bakma anne" demeyi de ihmal etmemişti. Canan teyze ve Bahar anlık bir şaşırmış olsalar da gözleri beni bulurken durumu anlamışlardı .

Sonrası ise benim için büyük bir utançken Canan teyze ve Bahar'ın muzip gülüşleri bütün gece üzerimdeydi. Kalbim ise deli gibi atıyordu Fırat'a.

Ta İstanbul'dan gelip Şırnak'ta güzel bir aileye sahip olmuştum. Hayatın sürprizlerini hangi şehre sakladığını bilemiyorduk.

*****
O günün üzerinden üç gün geçmişti. Fırat sabah ben uyurken askeriyeye gidiyor ve gün de en az üç dört kez beni , bir iki kez de Canan teyzeyi arayıp nasıl olduğumu soruyordu. Ayşe teyze ve Zeynep cephesinde de şimdilik herhangi bir sorun yoktu. İki gün önce kapılarından Kim Chin'i alıp yerine VASÖ'nün emrime verdiği iki polisi görevlendirmiştim. Her gün bana evin etrafında olan biten şeyler hakkında rapor veriyorlardı. Şuanlık elimden bu kadarı geliyordu.

Evde kalmaktan ise çokça sıkılmıştım. Artık işimin başına dönmek istiyordum. Evde kaldığım her saniye benim ve vatanımın aleyhine işliyordu sanki. Adliyede Hakan Çınar, askeriyede Kenan Karadağlı, dışarda Baran derken bir sürü sorun çözülmeyi bekliyor ve bense şuan mutfakta oturmuş sarma sarıyordum. Aslında halimden işimi unuttuğum da memnundum. Günler sonra ilk defa tüm ısrarlarıma rağmen Canan teyze bir işin ucundan tutmama izin vermişti.

Başımdaki al yazmayla Canan teyzenin deyimiyle "kalem gibi" sarmalar sarıyordum. O ise evi temizliyordu. İki gün sonra günü olduğunu söylemişti. Komşular gelip evi böyle pislik içinde görürlerse sittin sene dillerinden kurtulamazmış. Canan teyze komik ve neşeli bir kadındı. Hani bazı insanlar vardır izlerken huzur bulursunuz. Öyle biriydi. Tam bir anneydi işte.

Saat akşam altıyı gösterirken sarmalar bitmiş bir kısmı bu akşam yenmek için ocağa konulurken bir kısmı da gün için buzluğa atılmıştı. Ben ise evime gidip kısa bir duş almış ve üzerime siyah ince askılı cropumu ve yüksek bel ispanyol paça siyah pantolonumu giyip tekrar Canan teyzelere inmiştim. Yaram iyice iyileşmeye başlamıştı. Ve ben bu akşam Fırat'la konuşup yarın işimin başına geçeceğimi söyleyecektim. İzin istemek gibi değildi. "Hayır, olmaz Hazan" dese bile yarın mutlaka işimin başına geçecektim. Ama haberi olsundu.

Oturma odasındaki koltuklardan birinde oturmuş kucağımdaki Elif'le beraber çizgi film izliyorduk. Elif bir yandan saçlarımla oynarken bir yandan da bana tatlı tatlı filmle alakalı ilgili birşeyler anlatıyor bende ona onu dinlediğime dair tepkiler veriyordum.

Evin içi mis gibi yaprak sarma kokarken kapı çalmıştı. Canan teyze namaz kıldığı için kucağımdaki Elif'i koltuğa oturtup kapıyı açmak üzere yerimden kalktım. Kapıyı açtığımda karşımda Fırat vardı. Yine simsiyah giyinmiş ve deri çektiyle çok yakışıklı görünürken beni görünce gözlerinin içi parlamıştı. Bende ondan farklı değildim. Onu gün içinde özlüyordum.

Fırat beni baştan aşağı süzerken ayakkabılarını çıkarmaya başlamıştı. Bende geriye doğru çekilip ona yol verirken,
- Hoşgeldin, demiştim gülümseyerek. Fırat ise içeriye girip elimdeki kapıyı tutup kapatırken beni kendine doğru çekip üzerimdeki siyah cropun açıkta bıraktığı boynuma gömülmüştü. Kokumu derince içine çekip boynumu sıkıca öperken,
- Şimdi hoşbuldum işte, demişti boğuk çıkan erkeksi sesiyle.
Bense kendimi geri çekmeye çalışıp,
- Fırat Napıyorsun? Canan teyze gelir şimdi, demiştim.
Fırat boynumu öpmeye, açıkta kalan belimi elleriyle okşamaya ve beni içine sokmak ister gibi kollarıyla sarmaya devam ederken,
- Kim gelirse gelsin. Çok özledim yavrum, demişti bastıra bastıra.

Bende onu çok özlemiştim ama böyle olmazdı. Canan teyze görür rezil olurduk. Derin bir nefes alıp,
- Bende seni özledim ama böyle olmaz Fırat. Bırak lütfen, demiştim Fırat'ın göğsüne koyduğum ellerimle onu kendimden itmeye çalışırken.

Fırat ise dudaklarını yanağıma çıkarmış öperken,
- Sen beni mi özledin? Dedi . Sesinin tınısından onu özlememin hoşuna gittiğini fark etmiştim. Lakin bu ana izin veremezdim. Yine Canan teyzeye mahçup olmak istemiyordum.
Bu yüzden,
- Fırat bırak hadi, dedim.
Fırat ise derin bir nefes alıp alnını alnıma dayarken gözlerime alev alev yanan gözleriyle bakıp,
- Ne güzelsin sen böyle, demişti. Bana tepeden bakarken aynı zamanda beni süzüyor ve bir eli belimi okşarken diğer eli de usul usul saçlarımda geziniyordu.

Fırat bana öyle güzel bakıyordu ki bende kendimi süzdüm. Her zamanki gibiydim. Ekstra yaptığım birşey yoktu. Ama yine de yanaklarım al al olmuştu. Fırat bana her baktığında kızarıyordum. Başımı utandığım için yere eğerken alt dudağımı dişlerimin arasına alıp hafifçe ısırmıştım. Saçlarım yüzüme dökülürken Fırat başımın üstünü saçlarımı koklayarak öpmüştü.
O halde bir kaç saniye dururken şu işe gitme meselesi için Fırat'a onunla konuşmam gerektiğini söylemeye karar verip Fırat saçlarımın arasına minik minik öpücükler kondururken,
- Fırat , dedim usulca.
Fırat ise boğuk çıkan sesiyle,
- Yavrum, demişti.
- Seninle konuşmam gerekiyor, dedim.
Fırat,
- Konuşalım, dedi. Ama beni öpmekle meşguldü. "Konuşalım" diyordu lakin pek oralı değil gibiydi.
- Ne zaman konuşabiliriz? Bu akşam mutlaka konuşmamız lazım, dedim.
Fırat alnımı öperken başımı yerden kaldırıp onun yüzüne baktığımda derin derin gözlerime bakarken,
- Şimdi konuşalım yavrum. Noldu? Demişti.
Gözlerimi sağa sola kaçırıp düşündüm. İşe gitmem gerektiğini Fırat'a söylesem tartışır mıydık? Eğer tartışacaksak burada olsun istemiyordum. Elif vardı ve Canan teyzenin hiç durmadan tartıştığımızı görmesini de istemiyordum. Belki de benim evime gitmeliydik. Ayrıca artık kendi evime dönmek istediğimi de söyleyecektim. Kendi başımın çaresine kendim bakabilirdim. Burada kalmam doğru değildi.

Hafifçe içimi çekip gözlerim Fırat'ın yüzünü bulurken,
- Burada konuşmasak daha iyi. Benim evime geçelim, dedim.
Fırat'ın kaşları çatılırken ,
- Beni kızdıracak birşey mi söyleyeceksin? Diye sordu.

Bilmiyordum. Makul davranıp beni anlarsa kızmaz bizde tartışmazdık.
Bu yüzden dudaklarımı büzüp,
- Bilmiyorum, dedim .
Fırat ise gözleri dudaklarıma düşerken,
- Büzme şu dudaklarını. Tutup öpeceğim şimdi "dur Fırat , yapma Fırat, Canan teyze gelir Fırat" diyip duracaksın. Madem öptürmüyorsun bari tahrik etme, demişti .
Bu cümleleri sarf ederken hafif sinirliydi çünkü o günden sonra Fırat'a dudaklarımı hiç öptürmemiştim . O birçok kez yeltense de kendimi her seferinde geri çekiyor ve onunda dediği gibi "dur Fırat, yapma Fırat, Canan teyze gelir Fırat" diyip duruyordum.

Bu yüzden dudaklarımı düzeltip,
- Tamam sakin ol, dedim .
Fırat ise,
- Neyine sakin olayım Hazan? "Seni bir daha öpmem" dedin diye annemden özür diledim ama yine öptürmüyorsun, demişti. Bağırmıyordu. Normal bir tonda konuşuyordu ama sesi fazlasıyla ciddiydi. Sanki dünyanın en önemli konusunu konuşuyorduk. Otuz yaşında, iki metre boyunda ,koca cüssesiyle en önemli meselesi dudaklarımdı. Bu bana o anlık komik gelse de kendimi tutup gülmedim .

Gözlerimi devirip,
- Fırat konumuz bu mu şuanda? Konuşmamız gerekiyor, dedim.
Fırat ise derin bir nefes alıp,
- Tamam. Üstümü değiştireyim, anneme haber verir çıkarız. Aman ayıp olur şimdi, demişti. Son sözlerini beni iğnelemek için söylediğini anlamış ve küçük bir kahkaha atmıştım. Fırat ise gözleri gülüşüme takılırken deri bir nefes alıp dudağımın kenarını öpmüş ve,
- Senin gülüşüne kurban olurum, demişti dudaklarını oraya sürterken boğuk çıkan erkeksi sesiyle.

O sırada içeriden bir kapının açılıp kapanma sesi duyulurken telaşla Fırat'ın yüzüne bakmıştım. O ise derin bir nefes alıp kollarını belimden çözerek benden uzaklaşmıştı.

Rahatlayarak derin bir nefesi dışarıya verdiğimde Canan teyze gelmiş ve ,
- Oğlum sen mi geldin? Demişti.
Fırat bende ki gözlerini annesine çevirirken başıyla onu onaylamış ve,
- Ben bir üstümü değiştireyim, diyerek odasına doğru ilerlemeye başlamıştı. Canan teyzenin gözleri bana dönerken muzip bir şekilde gülümseyip mutfağa girmişti.

Bende oturma odasına girip Elif'in yanına otururken Elif gelip kucağıma çıkmıştı. Bu hareketiyle gülümserken saçlarını okşayıp yanağını öpmüştüm. Çocukları severdim. Özellikle de kız çocuklarını. Onların bence bu dünyadaki herkesten daha çok yaşamaya ve sevilmeye hakları vardı.

Birkaç dakika öylece Elif'le oturup çizgi film izlemiştim. Garipti ama sarıyordu da. Bir yandan da koltukta geriye yaslanıp göğsüme yatırdığım Elif'in saçlarını severken Elif'te benim saçlarımla oynuyordu.
O sırada Elif,
- Dayı, demişti.
Gözlerimi televizyondan çekip kapıya döndüğümde Fırat öylece kapının eşiğinde durmuş bizi izliyordu. Gözlerinde parıltılar vardı yine. Hayran hayran bakıyordu bana. Biraz da dalmış gibi duruyordu. Aklından birşeyler geçiyordu sanki.

Elif'in ona seslenişiyle bize doğru gelip Elif'i kucağına alırken,
- Dayıcığım , demiş ve Elif'i yanağından öpmüştü. Onların bu halleri beni gülümsetirken Fırat'ın ne kadar iyi bir baba olacağını düşündüm. Ve bu düşünce içimi bir hoş ederken o günleri görüp göremeyeceğimi merak ediyordum.

O sırada Canan teyze içeriye girmişti. Fırat'ta ki gözlerim ona dönerken Fırat Elif'i koltuğa oturtup bana bakmış sonra da annesine dönüp,
- Anne biz Hazan'la onun evine kadar gideceğiz. Birazdan geliriz, demişti.
Canan teyze bir Fırat'a bir bana bakarken,
- Tamam oğlum, demişti.
Bende oturduğum yerden doğrulduğumda Fırat'la beraber kapıya doğru ilerlerlemeye başladık.

Kapıyı açıp dün Bahar'a evimden getirmesini rica ettiğim terliklerimi giyerken Fırat'ta ayakkabılarını giyip evin kapısını çekmişti. O an evimin anahtarlarının bende olmadığı aklıma gelirken Fırat'la tartıştığımız gün anahtarların onda kaldığını hatırladım. Ve,
- Fırat anahtarları aldın mı? Diye sordum.
Fırat pantolonunun cebinden çıkardığı anahtarı bana gösterirken,
- Aldım yavrum, demişti.
Başımı sallayıp merdivenleri çıkmaya başladığımda Fırat bir kolunu belime dolamış ve,
- Yavaş yürü Hazan. Yaranı acıtacaksın, demişti.
Derin bir nefes alıp,
- Olmaz birşey, dedim.
Fırat ise,
- Birşey olup olmayacağını sormadım sana. "Yavaş yürü" dedim, dedi. Sesi emrediciydi. Ve bu beni sinirlendiriyordu. Yine de derin bir nefes alıp daha yavaş adımlar atmaya başlamıştım. Fırat ise ona itaat edişimle belimdeki elini iyice sıkılaştırıp beni kendine çekmişti.

Evimin kapısının önüne geldiğimizde Fırat elindeki anahtarla kapıyı açmıştı. Açılan kapıdan terliklerimi çıkarıp içeri girerken duvardaki tuşa basıp ışığı açmıştım. Salona doğru ilerlerken Fırat kapıyı kapatıp peşimden gelmişti. Ve birden ne olduğunu anlamadan kendimi Fırat'ın kucağında bulmuştum.

Dudaklarımın arasından korkuyla küçük bir nida dökülürken Fırat köşe koltuğa oturmuştu. Bu pozisyonda Fırat'ın kucağında yan bir şekilde oturuyordum.
Hafif bir sinirle,
- Fırat ne yapıyorsun? Korkuttun beni ,dedim.
Fırat ise gözlerime derin derin bakarken ,
- Korkma. Ben yanındayken korkma , demişti. İçimden yine ona karşı ılık ılık birşeyler akarken hafifçe içimi çektim.
Fırat'ın bir kolu yine belimdeydi. Diğer eli de sırtımdayken benim kollarımda onun boynuna dolanmış bir vaziyetteydi. Fırat'ın gözleri gözlerimden dudaklarıma düşerken yutkunmuştu. Adem elmasının hareket edişini gördüğümde hafifçe bende yutkundum. Beni öpmek istiyordu. Bende onu öpmek istiyordum ama konuşmamız lazımdı.

Bu yüzden dudaklarımızın arasında az bir mesafe kala kendimi geri çekip,
- Fırat konuşmamız lazım, dedim .
Fırat ise bıkkın bir şekilde gözlerini kapatıp açarken başını sallayıp yüzünü yüzümden geri çekerken,
- Konuş yavrum, dedi.
Kollarımı Fırat'ın boynundan çözüp koltuğa oturmak için bir hamlede bulduğumda Fırat beni belimden tuttuğu koluyla engellemiş ve,
- Burada konuş, öptürmüyorsun bari uzaklaşma benden, demişti.

Derin bir nefes alıp ,
- Peki, demiş ve " lafı hiç dolandırmayacağım Fırat. Ben yarın işimin başına ve kendi evime geçmek istiyorum" diye de eklemiştim.

Fırat'ın kaşları anbean çatılırken tek seferde,
- Olmaz , diyerek kestirip atmıştı.
Lakin bilmediği birşey vardı; ben ondan izin istemiyordum. Bilgilendirme yapıyordum sadece.
Gözlerimi gözlerine dikip,
- Senden izin istemiyorum Fırat. Haberin olsun diye bilgilendiriyorum. "Olmaz" desende ,"olur" desende ben yarın kendi evime de işimin başına da geçeceğim, dedim.
Fırat'ın gözleri sinirle parlarken,
- İzin istemiyorsun? Ben ne dersem diyeyim gideceksin, öyle mi? Dedi teyit etmek ister gibi.
Gözlerine kararlılıkla bakıp,
- İstemiyorum, sen ne dersen de gideceğim, dedim.
Fırat ise ,
- Yok öyle dünya, dedi sinirle. " Hiçbir yere gidemezsin".
Gözlerimi sinirle kapatıp açarken,
- Senden izin istemediğimi söylemiştim. Benimle böyle emredici konuşma, dedim.
Fırat,
- Söz dinle o zaman sende. Ne demek izin istemiyorum ?! Daha yaran tam olarak iyileşmedi. Böyle çıkıp gitmene müsade eder miyim sanıyorsun?! Eşek başımıyım ben burada?! Demişti gittikçe sertleşen sesiyle.

Böyle olacağını biliyordum. Asla beni anlamaya çalışmıyordu. İşimin başına dönmem lazımdı. Askeriyenin üzerindeki soruşturmayı kaldırmam, o şerefsizlere meydanın boş olmadığını göstermem gerekiyordu. Azıcık beni onun sevgilisi gibi değilde bir savcı gibi görse böyle olmayacaktı .

Derin bir nefes alıp sakin olmaya çalıştım. Birimizin alttan alması gerekiyordu. Bu da Fırat bu kadar öfkeliyken bana düşüyordu.
Bu yüzden,
- Fırat iyiyim ben. Yaram da iyi. Artık işimin başına dönmem lazım. Askeriyenin üzerindeki soruşturmayı hızlandırıp içinizdeki vatan haini her kimse bulmam ve soruşturmayı kaldırmam gerekiyor. Beni biraz olsun sevgilin gibi değilde bir savcı olarak göremez misin? Dedim ılımlı bir ses tonuyla.

Fırat ise biraz olsun yumuşayan bakışlarıyla yüzümü incelerken,
- Göremem , dedi. Başını alnıma dayayıp, " Seni vuran şerefsizden hâlâ bir iz yok. Ne polis ne jandarma hiçbir şey bulamadı. Ya sana zarar vermeyi tekrar denerlerse? Ya ben yanında yokken birşey yaparlarsa sana? Dayanamam Hazan. Karnındaki yarayı gördükçe, seni o gün yerde kanlar içinde gördüğüm an kafamın içinde döndükçe, kucağımda kan kusuşun aklıma geldikçe içim acıyor, nefesim kesiliyor sanki. Kabul edeceğini bilsem sana savcılığı bırak bile diyebilecekken nasıl bu evden çıkıp göz göre göre tehlikeye yürümene göz yumarım? "Diye de sözlerine devam etmişti.

Beni kaybetmekten korkuyordu. Bana bu cümleleri kurarken gözlerindeki acıyı bariz bir şekilde görmüştüm. O gün arabada gözlerim kapanmadan önce gözlerinde gördüğüm acının aynısıydı. Kıyamadım ona.
Ve usulca,
- Fırat, dedim sadece.
O ise,
- Çok seviyorum seni, dedi.
Derin bir nefes alıp,
- Bende seni çok seviyorum Fırat ama kendi canımın derdine düşecek durumda değilim. Bir korkak gibi evde mi saklanayım? O şerefsizlerin elinde onca kız çocuğu varken, askeriyeye girebilecek kadar yakınımıza sokulmuşlarken bencilce davranıp evde mi oturayım? Üzgünüm ama yapamam. Bu mesleğe başlarken herşeyden önce kendime verdiğim sözü tutmalıyım; başıma ne gelirse gelsin önce vatan. Bu yüzden üzgünüm ama ister izin ver ister verme yarın işimin başında olacağım,dedim.

Fırat gözlerime derin derin bakıp içini çekerken,
- En çokta bu cesur hallerini seviyorum, dedi. "Benim yavrumun kimseye eyvallahı yok. Bana bile. "
- Fırat, dedim "yapma" der gibi.
Fırat ise bir süre öylece yüzüme bakarken,
- Tamam , dedi. "Ama silahını yanından ayırmayacaksın. Her an tetikte olacaksın. Aradığım zaman o telefon ilk çalışta açılacak. Öyle eskisi gibi gece geç saatlere kadar adliyede durmak yok. Hava kararmadan evde olacaksın. İşim olmadığı zamanlarda ben gelir alırım seni. Tamam mı? "

- Tamam , dedim usulca. Şimdilik tamamdı. Ama zaman ne gösterir bilemezdim. Normal bir savcı olarak yapmam gereken görevler dışında bir VASÖ ajanı olarak yerine getirmem gereken görevlerde olabilirdi. İşte o zaman Fırat'ın bu koyduğu kurallara uyamayabilirdim. Yine de şuan ona karşı gelmek istemiyordum.

Bu yüzden,
- Zaten birkaç gün askeriyeye geleceğim. Tüm gün orada olacağım Fırat. Gözünün önünde olmuş olurum, sende beni merak etmezsin, diye de ekledim.

Fırat ise hafifçe gülümseyip,
- Ederim , dedi. " Bir nefes uzağımda olsan bile benim aklım sende kalır. Nasıl seviyorum seni, bilmiyorsun".

Gözlerimden ve kalbimden taşan sevgiyle Fırat'ın gözlerine bakarken gülümsedim ona . Beni nasıl seviyordu bilmiyordum ama öyle güzel hissediyordum ki içim sıcacık oluyordu Fırat'a karşı.

Derin bir nefes aldığımda Fırat gözleri dudaklarıma düşerken,
- Yavrum, demişti.
- Hı? Dedim.
Fırat ise usul usul yüzüme yaklaşırken kalbim heyecanla atmaya başlamıştı. Midem kasılırken Fırat konuşmanın devamını getirmeden dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Bende dudaklarımı aralayıp alt dudağını dudaklarımın arasına alırken acemice Fırat'ın öpüşlerine karşılık vermeye başlamıştım. Fırat bir eliyle sırtımı diğer eliyle de açıkta kalan belimi okşarken beni iyice kendine çekip öpüşlerini yoğunlaştırmış ve beni büyük bir özlemle saniyelerce öpmüştü.

💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧


  


  


   

Loading...
0%