@yikim2024
|
**** Kim Chin'i kaldığı yere bırakıp tekrar yola koyulmuştum. Hemen arkamda da Fırat vardı . Askeriyeden çıktığımızdan beri peşimdeydi. Bunu neden yaptığını biliyordum. Herhangi bir tehlikeye karşı beni korumak için peşimden ayrılmıyor, yakınlarımda oluyordu. Derin bir nefes alıp dikiz aynasından Fırat'ta olan gözlerimi yola çevirdim. Bizim mahalleye dönen kavşakta kırmızı ışıkta dururken aklıma Ayşe teyzeler gelmişti. Çok yorgundum. Uykumda vardı ama yinede Ayşe teyzelere gitmeye karar verdim. Çok kalmazdım. Hatta belki kapıdan görür geri dönerdim. Maksat iyi olup olmadıklarını görmekti. Her ne kadar kapılarına diktiğim VASÖ polisleri bana günün sonunda evin etrafında olan biteni arayıp rapor etse de kendi gözlerimle görmek istiyordum. Ve tabii diğer yandan Fırat vardı. Tartışacaktık. Biliyordum. Ama istemiyordum. Saçma sapan bir olaydı. Beni Kim Chin'den kıskandığı için bağırıp çağıracaktı. Daha dün akşam bozulan aramızı bile düzeltemeden yeni bir tartışmayla belki de iyice birbirimizden uzaklaşacaktık. Böyle olacaktı. Çünkü ben kendimi biliyordum. Kırıldığım an kendimi geri çekerdim. Fırat'ta gururundan gelip benden özür dilemezdi. Kendisi söylemişti "ben hayatımda kimseden özür dilemedim" diye. Bende Fırat'la aramızda geçecek olan tartışmayı ne kadar erteleyebilirsem o kadar ertelemek adına bizim mahalleye dönen kavşakta sola dönmek yerine sağa sinyal verip döndüm. Ve Ayşe teyzelere gitmek üzere yola koyuldum. Tabi Fırat'ta benimle beraber aynı yöne direksiyon kırmıştı. O sırada telefonum çaldı. Gözlerimi yoldan ayırıp telefonun ekranına baktığımda Fırat'ın adını gördüm. Nereye gittiğimi soracaktı. Derince içimi çekip aramayı yanıtladım. Yine de gayet sakin bir sesle, Bende sinirlenmeye başlamıştım. Kim oluyordu da benimle böyle emredici konuşabiliyordu. Hadi yanlış birşey yapmış olsam, Fırat'ın bu öfkesini gerçekten hak etmiş olsam haklıydı. Ama ben yanlış birşey yapmamıştım. Dönsündü. Ben kendi başımın çaresine kendim bakabilirdim. Koruma gibi peşimde gezmesine gerek yoktu. Bu kadar kalbimi kırıp beni üzdükten, kendi içinde beni yargısızca infaz ettikten sonra beni korumak için peşimde geziyor diye benimle bu şekilde konuşmasına izin verecek değildim. Yirmi dört yaşında koca kadındım ben. Bu mesleğe başladım başlayalı tehlikedeydim. Hayatım Fırat'la başlamamıştı. Kendimi kimlerden, nelerden korumuştum şimdiye kadar. Ona ihtiyacım yoktu. Sadece sevgisine ihtiyacım vardı. Onunda sonu hep böyle sancılı bitiyordu. Beni seven , öpüp koklayan adamla bana böyle sert ve acımasızca konuşan adamın aynı kişi olup olmadığını sorguluyordum her defasında. "Hep böyle mi olacak? " diye düşünüp duruyordum. İçim zaten kara bulutların meskeniyken böyle sallantılı bir ilişkiyi kafam kaldırmıyordu. Fırat'ın istemediği ve benim yaptığım herşey suçtu onun için. Asker olduğu için mi bu kadar baskın ve emrediciydi? Yoksa tehlikede olduğumu düşündüğü için mi böyleydi? Güvende olduğumu düşündüğü an düzelir miydi? Ya da aramızdaki yaş farkından dolayı bana karşı bir koruma iç güdüsü mü vardı? Veyahut karakteri mi böyleydi? Belki de her insanın zirvede yaşadığı bazı duygular vardı ve Fırat'ın ki de kıskançlık ve öfkeydi. Bilmiyordum. Anlamıyordum. Kafam allak bullaktı. Fırat, En çokta bu huyumu seviyordum. Ağlarken sesimi istediğim gibi yönetebilirdim. Duygularımı istediğim an öyle güzel saklardım ki beni en iyi tanıyan insan bile ne hissettiğimi anlamazdı. Ve o an birşey fark ettim; kimi çok seversem en çokta o kırıyordu beni. Belki benimde hatalarım vardı - ki hâlâ nerede hata yaptığımı bulamıyordum - . Ama ben ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim Fırat'a bağıramıyordum bile . Bu sözleri sarf ederken bile kalbim acıyordu. Onunla böyle konuşmak ondan önce beni yaralıyordu. Ama sanırım Fırat'ın ağızından çıkan sözlerin bana ne hissettirdiği onun umurunda bile değildi. Olsundu. Fırat sadece , O sırada Ayşe teyzelerin kaldığı mahalleye girmiştim. Mahallenin girişinde gördüğüm marketle arabayı marketin karşı kaldırımına park ettim. Ayşe teyzelere birşeyler alacaktım. Hem market alışverişini severdim ve belki biraz kafam dağılırdı. Motoru durdurup belimdeki silahı torpido gözüne koyarken arabamın hemen arkasına arabasını park eden Fırat'ı gördüm. Yine derin bir nefes alırken arabadan indim ve aracı kilitleyip Fırat'ın olduğu tarafa gözlerimi bile değdirmeden markete doğru ilerlemeye başladım. Yağmur yine atıştırıyordu. Marketin içine girerken bir tane alışveriş arabası alıp reyonların arasında gezmeye başladım. Marketin içinde benim gibi alışveriş yapan tek tük insan vardı. Gözlerim raflara dizilmiş ürünleri incelerken Zeynep için abur cubur almaya karar verdim. Birkaç bisküvi, kraker , cips ve çikolatayı arabaya atarken birazda kahvaltılık şeyler almıştım. Ardından bakliyat , et ürünleri ve sebze meyve alayım derken arabayı neredeyse ağzına kadar doldurmuştum. Biraz abarttığımı düşünsem de alışveriş yapmak iyi gelmişti. Son bir kez rafları inceleyip alabileceğim başka birşey kalmayınca kasaya doğru ilerlerken gözlerim kitaplara takıldı. Zeynep kitap okumayı seven bir çocuktu ve ona bir kitap alsam çok mutlu olabilirdi. Bu yüzden kitapların önünde durup onları incelemeye başladım. Bir süre kitapları incelerken gözüme Paola Peretti'nin "Kiraz Ağacıyla Aramızdaki Mesafe " adlı kitabı takıldı. Stargardt sendromu adlı bir hastalıkla altı ay içerisinde görme yetisini kaybedecek olan bir çocuğun hislerini, yaşadıklarını ve mücadelesini anlatan bu kitabı Zeynep sevebilirdi. Kitabı alıp arabaya koyarken yanımda bir hareketlilik hissettim. Sonra burnuma dolan bir koku ve ardından hızlanan kalp atışlarım. Fırat gelmişti. Siyah pantolunu,beyaz tişörtü ,siyah deri ceketi ve tüm heybetiyle yanımda durmuştu. Gözleri yan profilimden yüzümü tarıyordu. Ama ben bakmadım ona. Ne kadar bakmak istesem de , onu ne kadar özlemiş olsam da , kokusu burnumun direğini sızlatsada bakmadım. Gözlerim hâlâ kitaplardayken gözüme bu seferde "Küçük Prens" takıldı. Defalarca okuduğum her seferinde de bana farklı farklı şeyler düşündürüp hissettiren bu kitap beni hafifçe gülümsetirken kitabı elime aldım. Ve o an o kitaptan bir söz yankılandı zihnimde; eğer kelebeklerle tanışmak istiyorsam , iki üç tırtıla katlanmam gerek. Belki benimde Fırat'la mutlu olmak istiyorsam, birkaç zorluğa katlanmam gerekti. "Mutluluk dikenli bir güldür" derdi babam. Koklamak istiyorsan dikenlerin eline batmasına izin vermelisin. Ah be baba. Sende annemle mutlu olabilmek için dikenlerin eline çokça batmasına izin vermiştin. Sonunda da kan revan içinde kaldın. Sonra da daha elindeki diken yaraları iyleşemeden yok olup gittin bu dünyadan. Ve ben anladım ki insanın hangi gülü kokladığı da hangi dikene onu yaralaması için izin verdiği de çok önemliydi. Yanlış gülü koklamak, yanlış dikene bizi yaralaması için izin vermek bizi Küçük Prens'in kendi gülüne yaptığı gibi yapayalnız kalmaya ve sonunda da solmaya mahkum edebilirdi. Yani sevdiğimiz insan bizi dünyadaki milyarlarca gül için terk edip gitmeyen, ruhumuzu heba etmeyen biri olmalıydı. Kitapta da dediği gibi " sana ait olanı değerli kılan onun için harcadığın zamandır. " Derin bir nefes alıp Fırat'a döndüm. Öylece beni izliyordu. Yüzü sert , kaşları öfkeli olduğunu belli edercesine derince çatıktı. Ama kara gözlerinde ne öfkesinin ne de sinirinin asla bastıramadığı sevginin harıl harıl yanan ateşi vardı. Bende bundan cesaret aldım ve gözlerim anlık bir elimdeki kitaba düşüp sonra tekrar Fırat'ın kara gözlerini bulurken kitabı ona gösterip merak ettiğim şu soruyu sordum; Fırat yüzüme öylece baktı bir süre. Tersleyecekti galiba. Olsundu. Merak etmiştim ve sormuştum. Cevap vermek istemiyorsa vermeyebilirdi. Bu yüzden Fırat'tan bir cevap gelmeyeceğini düşünüp kitabı sepete koyarken Fırat o erkeksi ve tok sesiyle şiir okur gibi, Kalp atışlarım hızlanırken içimden ılık ılık birşeyler aktığını hissettim. Gözlerim Fırat'ın gözlerini bulurken O da öylece benim yüzüme bakıyordu. Gözlerimi tarıyordu gözleri. Yüz ifadesi ise hiç yumuşamamıştı. Hâlâ o kadar sert ve sinirli duruyordu ki bir an o cümleyi kuran kişinin Fırat olup olmadığından şüphe ettim. Ama bu kısa sürdü. Gözlerimi Fırat'ın gözlerinden çekip kendimi bu andan soyutlamaya çalışırken alışveriş arabasını kasaya doğru sürmeye başladım. Lakin Fırat arabayı elimden alıp, Kasanın yanına vardığımızda arabayı beraber boşaltmaya başladık. Ama Fırat bu işi öyle sert yapıyordu ki bir an aldığımız ürünleri kasiyer kızın başına atacak sanmıştım. Yine de herhangi bir müdahalede bulunmadım. Bana sinirliydi ve sinirini birşeylerden çıkarması gerekiyordu. Sonunda kasiyer bütün ürünleri okutup , Yüzüme vuran soğuk rüzgar ve yağmur damlaları beni biraz üşütürken karşı kaldırımdaki arabamın yanına Fırat'la birlikte varmıştık. Poşetleri koymak için arabamın arka kapısını açtığımda Fırat poşetleri koltuğun üzerine koymuştu. Arabanın kapısını kapatıp Fırat'a, Sıcak nefesi saç diplerime vururken Fırat'ın derin bir nefes aldığını duydum. Kokumu içine çekiyordu. Bana kızıyor muydu yoksa beni seviyor muydu anlayamıyordum. Kafamı karıştırıyordu. Bende derin bir nefes aldığımda Fırat'ın kokusu burnuma dolmuştu. Fırat sert çıkan sesiyle, Kalmayacaktım zaten. Kendi kafamda da böyle kararlaştırmıştım. Ama şimdi şeytan diyordu ki ; yatıya kal. Hafifçe içimi çekip kolumu Fırat'ın elinden kurtardım ki Fırat'ta bırakmıştı zaten. Arabanın etrafından dolanıp şoför koltuğuna geçtiğimde Fırat'ta kendi arabasına binmişti. Motoru çalıştırıp aracı park ettiğim yerden çıkardım. Bir iki dakika daha yol aldıktan sonra Ayşe teyzelerin kaldığı apartmanın önünde durmuştuk. Arabadan inip arka koltuktaki poşetleri almak için arabanın kapısını açtığımda yanıma yine Fırat gelmişti. Yaklaşık on tane poşet vardı ve ağır oldukları için taşıyamayacağımı düşünüyordu. Ama halledebilirdim. Lakin Fırat aldığım poşeti elimden alıp, Fırat bütün poşetleri aldığında kapıyı kapatıp arabayı kilitledim. Ve apartmanın kapısına doğru ilerleyip zile bastım. Kapının otomatik açılma sesi gelirken siyah demir ve paslı kapıyı ittirdim. Apartmanın içine girince Fırat'ın geçmesi için kapıyı tuttum. Sonrada Ayşe teyzelerin kaldığı evin kapısını çalmıştım. Birkaç saniye sonra kapı Ayşe teyze tarafından açılmıştı. Ayşe teyze beni görünce yüzünde beliren kocaman gülümsemesiyle, Lakin Fırat derin bir nefes alıp ayakkabılarını topuklarına basarak çıkarmaya başlamıştı. Bense Fırat'ın heybetli bedeninin arkasında kalmıştım. Fırat'ın bu yaptığı içimi sıcacık ederken gülüşümü bastırmak için alt dudağımı ısırdım. Fırat içeriye girdikten sonra bende ayakkabılarımı çıkartıp içeriye girmiştim. Ayşe teyze kapıyı kapatırken Fırat elindeki poşetleri gösterip, Sonrada içeriye Ayşe teyze ve Fırat girmişti. Fırat yanıma otururken Ayşe teyze ise karşımızdaki koltuğa oturmuştu. Hâl hatır sorup Ayşe teyzenin ısrarlarıyla birer bardak çay içmiştik. Bir süre sonra çaylarımız bitince Fırat'la beraber kalkmak için ayaklandık. Ayşe teyze biraz daha kalmamız için ısrar etse de daha sonra gelip uzun uzun oturacağımızın sözünü verip evden çıkmıştık. Yağmur daha da şiddetlenmiş hava ise git gide soğumuştu. Sıcacık evden çıkıp bu soğuk havaya atılmak ürpermeme sebep olurken hemen peşimden gelen Fırat'la arabama doğru ilerledim. Aracın kapısını açıp binerken Fırat, Gözlerim dikiz aynasından Fırat'ta takılırken hafifçe içimi çektim. Yüzümde hafif bir tebessüm belirirken onunla böyle sıradan bir misafirliğin bile ne kadar hoşuma gittiğini fark etmiştim. Diğer insanların hayalleri neydi bilmiyordum . Ama ben sıradan biri olmak istiyordum. Sıradan dertlerim, sıradan telaşlarım, sıradan hatıralarım olsun istiyordum. Ve bunu Fırat'la biraz biraz başarabildiğimi hissetmiştim. Derin bir nefes alıp emniyet kemerini takıp motoru çalıştırdım. Ve arabayı bu bardaktan boşalırcasına yağan yağmurda eve doğru sürmeye başladım. Yüzümde oluşan tebessüm hâlâ bakiyken içimde de birazdan yerle yeksan olacağını bildiğim bir huzur vardı. Olsundu. Bu zamanlara anları yaşayarak gelmiştim. Biraz daha kendimi bu anın içinde tutup ileriyi düşünmeden kandırabilirdim. ****** Apartmanın önüne geldiğimizde arabaları peş peşe park edip ikimizde aynı anda indik. Fırat'ın gözleri benim üzerimdeyken ona dönmeden arka koltuğa yönelip bilgisayar çantalarını alıp arabamı kilitledim. Ve Fırat'la birlikte apartmana doğru yürümeye başladık. Apartmandan içeriye girdiğimizde asansöre binmiştik. Ben beşinci katın tuşuna basarken Fırat dördüncü katın tuşuna basmamıştı. Sanırım benimle gelecekti. Gelsindi. Artık aramızda yaşanacak tartışmayı ertelemenin bir anlamı yoktu. Ben hâlâ tartışmak istemiyordum. Ama yapacak pekte birşeyim yoktu. Hafifçe içimi çekip gözlerimi ayaklarıma diktiğimde Fırat'ın gözleri ise hâlâ üzerimdeydi. Öylece beni izliyordu. Yüz ifadesinin nasıl olduğunu bilmiyordum. Çünkü hiç yüzüne bakmamıştım. Sadece alıp verdiği nefesleri duyabiliyordum. Asansör beşinci katta durduğunda inip evin kapısına doğru ilerledik. Cebimdeki anahtarı elime alıp kapıyı açtım. Sonrada ayakkabılarımı çıkarıp içeriye geçtim. Duvardaki tuşa basıp ışığı açtığımda elimdeki bilgisayar çantalarını girişteki konsolun üzerine bırakıp üzerimdeki ıslak kabanı vestiyere asmıştım. O sırada Fırat'ta içeriye girmiş ve kapıyı kapatmıştı. O an kendimi bir garip hissettim. Bu garipliğin sebebini ise anlayamamıştım. Yine de üzerinde fazla durmadan ve gözlerimin Fırat'ı bulmasına izin vermeden üzerimi değiştirmek için yatak odasına doğru ilerlerken Fırat, Derin bir nefes alıp Fırat'a döndüm. Fırat'ın içinde bir zehir vardı şuan ve o zehri akıtmadan rahatlamayacaktı. Lakin ben o zehirin Fırat'tan çıktıktan sonra beni zehirlemesinden korkuyordum. Ne olurdu ki sahiden de? Ne yapabilirdi bana? Hiçbir hatam , hiçbir yanlışım yokken bana bu şekilde esip gürlemesine izin mi verecektim? Hatalı olduğum zamanlarda ona boyun eğer , özür de dilerdim ama şuan hatalı falan değildim. Fırat ona daha da diklenişimle iyiden iyi sinirlenirken alnında ve boynunda beliren damarlar , dişlerini sıkmaktan iyice kendini belli eden çene kasları, derince çatılan kaşları ve öfkeyle alev alev yanan kara gözleriyle fazlasıyla ürkütücü duruyordu. Sanki karşımda git gide daha da devleşiyor ve ben küçücük kalıyordum. Ama yine de Fırat uyarıcı bir tonda bastıra bastıra "Hazan" derken geri adım atma taraftarı değildim. İncelediği yerden kopsundu. Bu sefer Fırat'a doğru bir kaç adım ilerleyen ben olurken, Fırat 'ta üzerime doğru birkaç adım gelirken aramızda bir iki santim mesafe ya var ya yoktu. ikimizin de gözlerinde öfke ve sinir hüküm sürüyordu. Fırat'ın ettiği küfürker daha da sinirlenmeme sebep olurken, Fırat ise yüzüme öylece bakıyor gözleriyle her zerremi tarıyordu. Gözlerinde yine alev alev yanan birşeyler vardı ve ben bu sefer bu ateşe öfke ya da sinir diyemezdim. Sanki onu kıskanmam, ona onu sevdiğimi söyleyip ardından da ondan başka birinin olmadığını ve olmayacağını bağıra çağıra söyleyişim hoşuna gitmişti. Bense ağzımdan birşey kaçırmışım gibi gözlerimi kapatıp açarken başımı önüme eğmiş ve alt dudağımı hafifçe ısırmıştım. Çünkü Fırat'a o kadını sormayacaktım. Güveniyordum Fırat'a ve o kadını sorarak ona olan güvenimi ne ona ne de kendime sorgulatmayacaktım. Ama öyle bir hale getirmişti ki beni ağzımdan çıkanı kontrol edememiştim. Derin bir nefes alıp yere eğdiğim başımı kaldırıp, Lakin Fırat'ın aniden belime dolanıp sırtımın göğsüne yaslanmasını sağlayan kolları beni durdurmuştu. Bu hareketi beni afallatırken Fırat yanağını yanağıma bastırarak kokumu içine çekmişti. Kendimi Fırat'tan geri çekmek için ileriye doğru bir hamlede bulunup, Bense artık sinirleniyordum. Hem Fırat'ın böyle süslü kelimelerle suçunu bastırmaya çalışmasına hem de içimin bu süslü kelimelere eriyor oluşuna sinirleniyordum. Ne vardı sanki kalbim böyle atmasa, bedenim Fırat'ın sıcaklığına meftun olmasa, kollarım Onun o heybetli bedenine sarılmak için can atmasa . Niye böyle oluyordu? Derin ve sert bir nefesi içime çekerken hem Fırat'a hemde kendime olan öfkem harman olmuş ve beni, Fırat ise burnunu yanağıma sürterek kokumu içine çekerken kollarını iyice sıkılaştırıp hareketlerimi kısıtlamış ve, Anlık bir duraksadım. Madem bu kadar çok seviyordu beni o zaman nasıl kalbimi bu kadar çok kırıp bana böyle bağırabiliyordu? Tamam kıskanmış olabilirdi ama bunu benimle oturup daha sakin bir şekilde konuşabilirdi de. Ve belki bende Fırat'ın beni Kim Chin'den kıskanabileceğini düşünüp ona önceden haber verebilirdim. Lakin o an düşündüğüm tek şey işimdi. Ama belki de benim bugünkü hatam da buydu; Fırat'ın Kim Chin'i kıskanacağını düşünememiş olmak. Gözlerimi usulca kapatıp açarken tekrar, Fırat ise dudaklarını şakağıma dayayıp orayı öperken, Dalga mı geçiyordu benimle? Madem oturup konuşmayı biliyordu neden başta kavga etmeyi seçmişti? Sakin olması gereken kişi ben miydim? Sinirle hafifçe gülüp , Fırat yüzünü saçlarıma gömerken, Lakin Fırat'ın kaslı ve güçlü kollarından kurtulmak pekte mümkün olmazken Fırat, Fırat saçlarımı yüzümden geriye doğru ittirdikten sonra gözleriyle her zerremi tarayıp alnını şakağıma dayarken, İlk birkaç saniye ne söylediğini algılayamazken hafifçe yutkunup, Bende hafifçe içimi çektiğimde Fırat'ın benden özür dilemesi garip hissettirmişti. Ondan bunu beklemiyordum. Bu yüzden teyit etmek ister gibi, Bekliyordum ama bu umutsuz bir bekleyişti. Dudaklarımı büzüp, Kaşlarımı çatıp, Ve yanan sadece Fırat'ın dili değil benimde içimdi. Öyle kıyamıyordum ki şuan ona. Başımı Fırat'ın yanağımdaki eline doğru eğdiğimde Fırat, yüzüme derin derin bakıp, Derin bir nefes alıp, Üstelemedim. Eğer Fırat benim sevgime güvenmiyorsa belki de ben sevgimi ona doğru düzgün gösteremediğim için güvenemiyordu. Fırat ise beni iyice göğsüne bastırırken saçlarıma ve boynuma peş peşe sıkı öpücükler kondurmuş öpücüklerinin arasında da, Fırat'ın dolu dolu ve dişlerini sıkarak söylediği bu sözler içimi sıcacık ederken bende Fırat'a sardığım kollarımı sıkılaştırıp başımı Fırat'ın göğsünden kaldırırken boynuna yönelip kokusunu içime çekerek sıkı bir öpücük kondurmuştum. Bu öpücük Fırat'ın kasılmasına ve derince yutkunmasına sebep olmuştu. Fırat derince içini çekerken birden koltuğa doğru uzanmaya meyil etmişti. Bu hareketi beni afallatırken Fırat koltuğa uzanmış ve beni de üzerine yatırmıştı. Başımı Fırat'ın göğsünden kaldırıp göz göze gelmemizi sağladığımda Fırat'ın alev alev yanan kara gözleriyle karşılaşmıştım. Öyle derin öyle farklı bakıyordu ki bana gözlerimi sağa sola kaçırıp, Ben ise biraz gerilmiştim. Şuan resmen Fırat'ın üzerine uzanmıştım ve bu benim için çok farklı çok yeniydi. Ama yine de Fırat'a itiraz etmedim. Çünkü bu halimiz... bilmiyorum güzel hissettiriyordu da bir yandan. Fırat'ın koca bedeninin üzerinde küçücük kalmıştım. Başım boynuna gömülüyken künyesinin soğuk metali burnumun ucuna değiyordu. Kokusu buram buram burnuma dolarken kalp atışlarını , sert ve kaslı vücudunu hissedebiliyordum. Güzeldi işte. Bir süre öylece kalmıştık. Fırat usul usul sırtımı ve saçlarımı severken iyiden iyiye mayışmıştım. Biraz daha böyle kalırsak uyurdum. Ama Fırat'tan ayrılmak bu halimize bir son vermekte istemiyordum. Bu yüzden Fırat alnıma küçük küçük öpücükler kondururken, Kaç kadınla daha konuşmuştu bu adam bugün? Nasıl bilmiyordu? Birbirleriyle konuşmuyor muydu bunlar? Başımı Fırat'ın boynundan kaldırıp göz göze gelmemizi sağlarken Fırat bana kara gözleriyle baygın baygın bakıyordu. O kadar yakışıklı görünüyordu ki hafifçe içimi çekmiş ama yine de hemen kendimi toparlayıp, Fırat'ın ise gözleri dudaklarımdaydı. Ama son sorduğum sorularla kaşları hafiften çatılırken gözleri gözlerimi bulurken, O kadını dinlememiş oluşu hoşuma giderken Fırat'a dokunduğu an aklıma gelince, Sonra da gözleri yüzümü tararken hafiften çatılan kaşlarımın ortasını öpmüş ve ona çok yakışan çarpık gülüşüyle, Benimde gözlerim Fırat'ın etli ve dolgun dudaklarına düşerken usulca kapanmıştı. Bir süre sonra da o dudakları dudaklarımda hissetmiş ve dudaklarımı yavaşça aralamıştım. Fırat'ın alt dudağı dudaklarımın arasındayken içimde ılık ılık birşeyler akıyordu. Fırat üst dudağımı usul usul emerken bende onun alt dudağını emmeye başlamıştım. Şuan sevdiğim adamın üzerinde uzanmış onunla öpüşüyordum. İçimi bir sıcaklık kaplarken midem kasılıyor içim içime sığmıyordu. Bir süre sonra ise Fırat'ın öpüşleri yoğunlaşmış ve iyiden iyiye hoyratlaşmıştı. Elleri belimi sararken beni iyice kendine bastırıyor öpüşme seslerimiz kulaklarıma doluyordu. Ve ben sanırım korkmaya başlamıştım. Neden korktuğumu bilmiyordum. Ama gerilmiştim. Çünkü bu öpüşler masumiyetten çok uzaktı. Ve dudaklarımın şiştiğini hissedebiliyordum. Ki artık öpüşmüyorduk; Fırat beni öpüyordu. İki dudağımı birden dudaklarının arasına alıyor, alt ve üst dudağımı ayrı ayrı aynı sertlik ve hoyratlıkla emip öpüyordu. Fırat'ın bu kendini kaybetmiş hali gözlerimi aralamama sebep olurken bacaklarıma değen sertliğini hissettiğimde buz yutmuş gibi öylece kalakalmıştım. Bir kaç saniye ne yapacağımı bilemezken gözlerim yanmaya başlamıştı. Zar zor kendime gelebildiğimde Fırat'ın göğsündeki ellerimden destek alarak kendimi ondan geri çekmeye çalıştım. Fırat ise buna belime sardığı kollarını sıkılaştırmak izin vermemiş başını yana eğerek dudaklarımı iyice kavramıştı. O an benimde hiç beklemediğim birşey oldu. Yanan gözlerimden bir damla yaş süzülüp Fırat'ın yüzüne düşmüş ve bu Fırat'ı durdurmuştu. Fırat bir süre gözlerini hiç açmadan öylece dururken zevkten çatık olan kaşlarını bu sefer kendine kızar gibi çatmış ve gözlerini sıkıca yummuştu. Dudakları dudaklarımdan ayılırken başımı Fırat'ın boynuna gömdüm. O ise beni sıkıca sarıp kulağıma doğru pişmanlık dolu sesiyle, Fırat ise saçlarımın arasına bir öpücük kondururken benimle beraber sola doğru dönüp beni koltukla arasına aldı. Şuan sırtım koltuğa yaslı başımda Fırat'ın göğsündeyken Fırat beni belimden tutup biraz yukarı çekerek sertliğinin benimle olan temasını kesmişti. Ardından da başını alnıma dayarken, Bu sorusu beni gülümsetmişti. Koskoca , otuz yaşında adam bana ona kızıp kızmadığımı soruyordu. Derin bir nefes alıp hafifçe gülerken aramızdaki kara bulutları dağıtmak adına, Fırat'ın şakağıma dayadığı dudakları hafiften gerilirken, Birkaç saniye sonra gözlerimin üzerinde Fırat'ın sıcak dudaklarını hissetmiştim. Önce sağ sonra da sol gözümün üzerini öperken alnını tekrar alnıma dayayıp, Hafifçe içimi çekip, Keyfi yerine gelsin biraz gülsün diye böyle konuşuyordum ki sanırım Fırat'ın erkeksi kıkırtısı kulaklarıma dolarken de başarmıştım. Fırat böyle söyleyince utanmış ve gözlerimi sağa sola kaçırmıştım. Yanaklarımda muhtemelen al al olurken Fırat bir süre beni izlemiş elinin tersiyle kızaran yanaklarımı okşarken, Derince içimi çekip , Fırat'ta benim gibi içini çekerken, Hafifçe içimi çekip Fırat'a sokulurken başımı boynuna gömdüm. Fırat ise koltuğun üzerindeki gri polar battaniyeyi alıp üzerimize örterken bedenimi saran sıcaklıkta iyice mayışmaya başlamıştım. Zaten fazlasıyla uykumda vardı ve sevdiğim adamın koynu uyumak için çok cazip bir yerdi. Ama Fırat'ın kendi evine gitmesi gerekiyordu. Gözlerim duvardaki saatte kayarken saatin 22.15 olduğunu görmüştüm. Göz kapaklarım aheste aheste açılıp kapanırken, Fırat derin bir nefes alıp, Fırat üzerime yorganı örtmeden önce çoraplarımı çıkarmıştı. Ardından üzerimi örtüp yatağa otururken elimi avucuna alıp yarım deri eldivenimi çıkartırken aynı zamanda ellerime öpücükler de kondurmuştu. Sonra da bileğimdeki saat ve bilekliklerimi ardından da boynumdaki kolyeyi çıkarırken üzerime doğru eğildiğini hissettim . Alnıma değen yumuşak ve sıcak dudakları hissettiğimde içim sıcacık olmuştu. Fırat alnımdaki dudaklarını yanağıma bastırırken kulağıma doğru, 💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧
|
0% |