@yikim2024
|
****** Usulca içimi çekip uzun kirpilerimi gayri ihtiyari bir şekilde kırpıştırırken Fırat'ın boynuma kondurduğu öpücükle başımı onun başına yasladım. "Yavrum iyi misin?" Bilmiyordum. Yine işi bir şekilde Fırat'ın kucağında ağlamaya bağlamıştım. Kendi kendime de ağlıyordum ancak Fırat'ın kollarında ağlamak daha iyi hissettiriyordu. Yalnız değilmişim gibi yanımda onun varlığını hissetmek güven veriyordu. Lakin şuan ağlamak istememiştim aslında. Birden olmuştu her ne olduysa. İçtiğim çorba boğazımda düğümlenmiş kafamın içindeki sesler beni yine bir ağlama krizinin içine itmişti. "Bilmem" dedim öylesine. Hiç uykum olmamasına rağmen uyumak istiyordum. Keşke evde uyku ilacı olsaydı. Fırat başını boynumdan kaldırıp yüzüme bakarken bir eliyle önüme dökülen saçlarımı geriye doğru itip, "Bak bakayım bana" dedi. Abajura bakarken kıstığım gözlerimi Fırat'ın yüzüne çevirip o çok sevdiğim kara gözlerine baktım. Kara gözleri yüzümün her zerresinde gezinirken Fırat sıkıntılı bir nefesi alıp verdiğinde,"Hazan konuş yavrum benimle." Dedi. "Bak iyi değilsin. Üzme beni. Hadi." Nemli gözlerimi gözlerinde gezdirip , "Anlatacak birşeyim yok ki." Dedim. "Herşey bildiğin gibi. " Halamla yaptığımız konuşmayı Fırat'a anlatmak istemiyordum. Aslında istiyordum ama yine ağlamaktan korkuyordum. Halamın sözleri çok ağrıma gitmişti çünkü. Fırat saçlarımdaki elini yanağıma koyup baş parmağıyla usul usul tenimi severken, "Değil" dedi. "Başka birşey var Hazan. Anlat bana. Bak susuyoruz, üstünü örtüyoruz olmuyor. Bir de konuşmayı deneyelim yavrum. " Hafifçe yutkunup gözlerine bakarken alt dudağımı hafifçe nemlendirip içimi çektim. Başka birşey olduğunu anladığının farkındaydım zaten. Gözlerime içimi görüyormuş gibi bakıyordu. "Ya yine ağlarsam?" Dedim usulca. Fırat gözlerime bakıp, "Ben burdayım" dedi. Başımı belli belirsiz salladım. Anlatacaktım. Fırat'ı artık ailem gibi görüyordum çünkü. Aramızda bir nikah olmasa da kocam gibiydi. Derin bir nefes alıp verirken, "Halamla konuştum." Dedim. Fırat'ın kaşları sorgulayıcı bir şekilde hafifçe çatılırken, "Oğuz'un annesi mi?" Diye sordu. Başımla onu onaylayıp, "Evet." Dedim. "Nefise halam. Oğuz'un olayını öğrenmiş. Beni aradı." Fırat sözümü kesip, "Nasıl öğrenmiş? " dedi. Nasıl öğrendiğini biliyor en azından tahmin ediyor gibiydi. Gözleri hafiften öfkeyle parlarken yüz hatları sertleşmişti. "Dilek söylemiş" dedim. Fırat sert bir nefesi alıp verirken devam ettim. "Bağırıp çağırdı bana. Çok emeği vardı üzerimde. "Haram olsun " dedi. "Yeri geldi kendi çocuklarımdan daha üstün tuttum seni. Nankör " dedi. "Benim oğlum ne yaptı sana? Abilik etmekten koruyup kollamaktan başka ne yaptı?" Dedi. " Sesim hafifçe titrerken yutkundum. Fırat beni iyice kendine çekip alnımı öperken, "Şşş tamam yavrum" dedi. Bir eliyle de sırtımı beni sakinleştirmek istercesine sıvazlıyordu. Bense dolan gözlerimi kırpıştırıp başımı Fırat'ın göğsüne koydum. Böyle anlatmaya devam edersem ağlayacağımı bildiğimden başka bir yerden anlatmayı seçtim. "Antep'tekiler pek annemi sevmezler. Babamla evlenmeden önce bir kere evlenip boşanmış ve çocuklu olduğu için babam annemle evlenirken istememişler. O zamandan beri de pek yıldızları barışmamış. Özellikle Nefise halamın anneme karşı çok büyük bir nefreti var. Bugün bana "anasının kızı " dedi. "Allah belanı versin, iki yakan bir araya gelmesin inşallah " diye bağırdı. " Duraksayıp yutkundum. Fırat ise saçlarımı öperken kasılmıştı. Alıp verdiği sert nefesler başımı koyduğum göğsünü yükseltip alçaltırken kollarımı beline sardım. "Bir oğlu daha vardı Nefise halamın. Yavuz abi. O da askerdi. Yüzbaşıydı senin gibi. Hakkari'de görev yapıyordu. Bundan üç yıl önce sizinle ortak yürüttükleri bir operasyonda sınırda şehit düştü. Biliyorsundur. Halam "bir oğlumu bu vatan için toprağa verdim ben. Diğer oğlumu da vatan haini diye hapse mi göndereyim?" Dedi. En çokta bu sözü oturdu içime. Oğuz suçsuz ve ben onu kurtaracağım. Ama anlatamadım Ona. Çünkü o bir şehit annesi. Çok yandı canı. Öfkesini çıkaracak birine ihtiyacı vardı. Haklı olarakta benden çıkardı. Haksız mı sence? Ben burada böyle oturmayı, bu çorbayı içmeyi, senin beni sevmeni hak ediyor muyum?" Sözlerimi bitirdiğimde sol gözümden süzülen bir damla yaş yanağıma doğru yol alırken Fırat'ın saçlarımda gezinen dudakları sırtımı sıvazlayan eli durmuştu. "Saçmalama" dedi azarlayıcı bir tınıda çıkan sesiyle. "Ne demek "hak ediyor muyum ?" Ağzından çıkanı kulağın duysun Hazan. Tamam halan kendince haklı olabilir. Şehit annesi saygı duyarım. Ama sen sana söylediği o sözlerin hiçbirini hak etmiyorsun. Madem o kadar baktı sana o zaman seni dinlemesini de anlamasını da bilecekti." Duraksadı. Sert bir nefesi alıp verirken, "Halan diye çok fazla birşey söylemek istemiyorum yavrum. Ama kendine bu kadar yüklenmen hoşuma gitmiyor." Dediğinde halamın söylediği sözlere sinirlenmişti. Aslında sinirlendiği şey halamın beni üzmüş olmasıydı. Ama merak ettiğim eğer Oğuz'a yaptığım şeyin aynısını ya da bir benzerini Fırat'a yapmak zorunda kalsam ne hissedeceğiydi. O zamanda böyle kendi içinde de olsa savunur muydu beni? Hiç kızmaz darılmaz mıydı? Beni suçlamaz, hâlâ sevmeye devam eder miydi? Bilmiyordum. Usulca içimi çekip yutkundum. Fırat'ın beline sardığım kollarımdan birini çözüp gözümden süzülen yaşı silerken kendimi geri çektim. Niyetim Fırat'la yüz yüze gelmekti. O da bedenime sardığı kollarını gevşetip buna müsade ettiğinde çatık kaşlarının çevrelediği kara gözlerine baktım. Alt dudağımın içini hafifçe ısırıp gözlerimi gözlerinde bir süre gezdirdim. Fırat'ın gözleri de benim nemli gözlerimde gezinirken bir elini yanağıma koyup baş parmağıyla dudağımın kenarını usul usul sevip, "Noldu yavrum?" Dedi. "Niye baktın öyle?" "Birşey soracağım. " dedim. Fırat, "Sor yavrum" dediğinde dilimin ucuyla hafifçe dudaklarımı nemlendirdim. Fırat'ın gözleri dudaklarıma düşerken, "Eğer" diyerek konuşmaya başladım. "Oğuz'a yaptığım şeyi sana yapmış olsaydım yine böyle düşünür müydün? Hiç kızmaz mıydın bana? Ya da ne bileyim hâlâ böyle sever miydin beni?" Fırat birkaç saniye gözlerini kısıp gözlerime bakarken, "Şüphen mi var?" Dedi. "Bilmem" dedim. "Bazı şeylere dışarıdan bakmakla yaşamak arasında büyük fark var. Şuan böyle düşünüyor olabilirsin ama aynı şeyi sen yaşıyor olsaydın belki nefret edecektin benden. " Fırat'ın kaşları sözlerimle çatılırken dilini ağzının içinde gezdirip yüzümdeki elini belime sardı. " Ben senin elini tutarken öyle kafama göre tutmadım Hazan" dedi. Kaşlarım anlamadığım için çatılırken devam etmesini bekledim. Fırat ise hafifçe içini çekip gözlerini gözlerime sabitlerken, "Sana gelip "seni seviyorum " diyene kadar çok düşündüm." Dedi ciddi bir sesle. "Yürütebilir miyiz, olur muyuz diye çok döndürdüm kafamda. Bir askerle bir savcının birlikte olması üzerine herşeyi irdeledim. Böyle bir ihtimali de düşündüm. Daha önce birkaç savcıyla ters düşmüşlüğüm oldu. Öfke sorunum olduğu söylentileri üzerine üç kez askeriyeden uzaklaştırma aldım. Bu veyahut buna benzer birşey yüzünden seninle de ters düşersem nasıl davranacağımı kestirmeye çalıştım. Haklı ya da haksız ol ben kıyamam sana. Bir gün değil bin gün yatayım içerde yine "sen" diye ölürüm. Kokunu isterim, sesini isterim, sıcaklığını özlerim. Herşeyden nefret ederim yeri gelir kendimden bile. Ama ben seni sadece severim. Şimdiye kadar sana kurduğum hiçbir cümleyi sikimden uydurmadım ben. Söylediğim lafın arkasında duramayacaksam ağzımı açmam. Başkası için heybeden atıp tutup namlu bana dönünce siper almam. Benim doğrularım ya da yanlışlarım kişiden kişiye değişmez. Sen istisnasın. O yüzden artık sana karşı olan sevgimden, sana kurduğum cümlelerden şüphe duymayı bırak. Karım olacaksın sen benim. Kocan olacağım ben senin. Günün sonunda birbirimizden başka kimsemiz olmayacak bizim. Aramızda güvensizlik olsun istemiyorum. Ya da gizlimiz saklımız. Her koşulda birbirimizin yanında olalım istiyorum. Böyle karşıma geçmen , iğneleyici konuşman hoşuma gitmiyor. Haberin olsun. " Sinirliydi. Çatık kaşları, üzerine basa basa söylediği sözler, kelimelerinin arasına "yavrum " eklemeyişi bunu fazlasıyla belli ediyordu. O çok sevdiğim kara gözlerindeki sert ifadeyi daha fazla kaldıramayıp gözlerimi gözlerinden kaçırırken başımı hafifçe önüme eğdim. Birbirimizi birbirimizden habersiz severken aynı şeyleri düşünmüştük. Bende birçok kez olur muyuz, yürütebilir miyiz diye düşünmüştüm. Bir savcı ve bir VASÖ ajanı olarak Fırat'a bir zararım dokunur mu diye çok döndürmüştüm kafamda. Lakin ben kendimi Fırat'a bırakırken hiç hesapsız yapmıştım bunu. "Olmazsa ayrılırız" dercesine tutmuştum elini. Ama O sözlerinden anladığım kadarıyla bana gelirken enini boyunu iyice düşünüp öyle gelmişti. Elimi tutarken "olmazsa diye bir seçenek yok" dercesine tutmuştu belli ki. İlk günden beri her fırsatını bulduğunda evlilik konusunu açıp duruyordu. Otuz yaşında adamdı ve baştan beri ciddi düşünüyordu. Benden daha olgundu. Yaşının verdiği bir ağırlığı, sertliği ve otoritesi vardı. Bazen Ondan çekiniyor, öfkelendiğinde korkuyordum. Üzerimdeki baskınlığını kabul ettiğimse bir gerçekti. Böyle bir adamın karısı olmak... içimi umulmaz bir heyecana sürüklediği gibi beni ürkütüyordu da. Lakin bu ürkme bana duyduğu sevgiyi gözlerinde, tartışırken bile, görebildiğimde benliğimi terk ediyordu. Öte yandan ise Ona güveniyordum. Sadece yanımda duruşu, yanımda olmadığı zamanlarda adını aklımdan geçirdiğimde bile içimi bir sıcaklık kaplıyor kendimi güvende hissetmeme neden oluyordu. Ancak bazen de Fırat'ın kızma ihtimali olan birşeyi o yanımda yokken bile yapmaya çekiniyordum. Mesela bugün Hüseyin denilen adamla konuşmak için gittiğim o mahalle arasındaki kahvehaneye girmeyişim Fırat'tan sebepti. O kadar erkeğin içine girmem haberi olsa delirtirdi Onu ve ben bunu bildiğimden Emir'in gitmesine izin vermiştim. Fırat hayatımda olmasa hiçbir şeyi umursamaz girerdim. Alışkındım öyle ortamlara. Ankara'da taksicilik yaparken durakta tek kadın bendim. Durağın sahibi Hulusi amca beni arada bir karşısına otutturur tavla oynattırırdı. Onunla birlikte kahveye gitmişliğim bile vardı. İçki konusuna gelecek olursak barlarda çalışmanın yanı sıra taksiye genellikle gece vardiyasında çıktığım için birçok sarhoş müşteri tarafından sözlü tacize uğramışlığım olmuştu. Bazıları daha çok ileri bile gidebiliyordu. Hepsiyle başa çıkmanın bir yolunu sicilime işlemeden, karakolluk olmadan bir şekilde bulmuştum. Kısaca Fırat'ı herşeyiyle kabullenmiştim. Kıskançlığı, üzerimdeki baskısı, sert mizacı ya da geriye kalan bütün iyi veyahut kötü huylarıyla. Şuan bana kurduğu cümlelerse beni hem mutlu etmiş hem de germişti. "Gizlimiz saklımız" mevzusu sanırım tartışacağımız bir konuydu. Hafifçe yutkunup gözlerimi öylece beni izleyen Fırat'ın gözlerine çıkarıp, "Benim senin sevginden şüphe ettiğim falan yok" dedim. Çattığı kaşları yerli yerindeyken gözlerini yüzümde gezdiriyordu. "Bana kurduğun cümlelerinde arkasında duracağını biliyorum. Seni bilmem ama ben sana güveniyorum da. Ayrıca karşına geçtiğimde yok. Ama eğer seninle birgün mesleki olarak ters düşersek ve sen o gün kızıp küsersen bana bu sözlerini hatırlatırım. "Sana kıyamam kıyamam" diyip sonra kıyarsan bir daha yüzüne bakmam. Ne kokumu ne de sesimi duyabilirsin. Haberin olsun." Fırat'ın yüzünde sözlerimle belli belirsiz bir gülümseme belirirken beni belime sarılı olan kollarıyla kendine çektiğinde beklemediğim bir hareket olduğundan tutunmak için ellerimi geniş omuzlarına koymuştum. Burunlarımız birbirine değerken dudak dudağa gelişimiz kalp atışlarımı hızlandırmıştı. İstemsizce dudaklarına düşen gözlerimi bu yakınlıkta Fırat'ın gözlerine çıkardığımda onun gözlerinin de benim dudaklarımda olduğunu görmüştüm. Kaç gündür hiç öpüşmemiştik ve Fırat beni öpmeyi çok istiyor gibi görünüyordu. Bende istiyordum. Özlemiştim Onu ancak şu halde onun beni öpmesine izin vermeyi düşünmüyordum. Bu yüzden yüzümü orta sehpanın olduğu tarafa çevirip soğumaya yüz tutan çorbalara diktim. Fırat ise bu hareketimle derin bir nefesi alıp verirken alnını şakağıma dayayıp, "Bakma" dedi. "Eğer sana birgün kıyarsam , ki öyle birşey olmayacak, bakma yüzüme. Kokunu solumama, sesini duymama izin verme. Öldür beni. Sana kıyarsam zaten ölürüm orası ayrı ama birgün üzersem seni arkana bile bakmadan çek git yavrum. Ben sana kıyarsam sende acıma kıy bana. " Sesindeki tını kaşlarımı çatmama neden olurken bu sözleri öylesine söylemediğini hissetmiştim. Birşey vardı sesinde, kelimelerinde, nefes alış verişinde bile birşey vardı. Bir yaşanmışlık, geçmişe dair birşeyler sesinde, bana kurduğu bu cümlelerde canlanmış gibiydi. Hafifçe sıkıntılı bir şekilde içimi çekerken siyah tişörtünün sardığı geniş omuzlarındaki ellerimi boynuna sarıp başımı başına yasladım. "Sen üzmezsin ki beni" dedim. "Ben güveniyorum sana. Sen çok seviyorsun beni. Bende seni çok seviyorum. Üzmeyelimde kıymayalımda birbirimize. " Fırat başını boynuma gömüp, "Ne sevmesi be yavrum ben ölüyorum sana. " dedi fısıltılı ve boğuk çıkan erkeksi sesiyle. Boynumu sıkıca öpüp kokumu içine çekerken kolları beni içine sokmak ister gibi sımsıkı sarıyordu."Kurban olurum sana. Sana da seni verene de kurban olurum. " Dişlerini sıkarak dolu dolu söylediği bu sözler beni gülümsetirken saçlarının arasına bir öpücük kondurup iyice sokuldum koca adamıma. "Hani böyle sokulup sırnaşıyorsun ya bana, evde giyinirken istediğin gibi giyinip geliyorsun ya yanıma, yarı çıplak koynuma girip korkup çekinmiyorsun ya benden nasıl hoşuma gidiyorsun bir bilsen. Sen bana böyle güvenirken ben ölsem kıyamam zaten sana. Küçük kızım benim. Canımın içi. Güzel yavrum. " Boynuma kondurduğu ardı arkası kesilmeyen öpücükleri, beni sanki mümkünü varmış gibi aramızdaki olmayan mesafeleri kapatmak istercesine sardıkça sarışı, sözleri içimi bir hoş ederken huzurla içimi çektim. "Keşke sende bana biraz güvensen" diyiverdim birden. Fırat'ın boynumdaki öpücükleri dururken alıp verdiği sert nefesi ve hafifçe kasılan koca bedeniyle yutkundum. O ise , "Hazan" dedi uyarıcı sesi sertti. "Ne?" Dedim usulca. Fırat kendini geri çekip yüz yüze gelmemizi sağlarken derince çatığı kaşları, alnında beliren damar, ve seğiren yüz hatlarıyla gözlerime bakıp, " Az önce söyledim sana benimle şöyle iğneleyici konuşma diye. " dedi. "Yüzüne bakmam, kokumu sesimi duyamazsın haberin olsun, seni bilmem ama ben güveniyorum sana" derken de yaptın aynı şeyi görmezden geldim ama yapma şunu. Ayrıca ben ne zaman "güvenmiyorum " dedim sana. Ya da ne yaptım da böyle düşündürdüm?" Gözlerimi gözlerinden anlık bir kaçırsamda yeniden yüzüne bakıp hafifçe alt dudağımı dişlerken, "Yanlış anladın. " dedim sesim içime kaçmış gibi çıkarken. Fırat bu halimle gözleriyle yüzümü tarayıp az biraz yumuşarken, "Doğrusunu anlat yavrum o zaman" dedi sesi hâlâ bir parça sertti. Hafifçe yutkunup, "Bahsettiğim güven öyle sandığın gibi bir güven değil." Dedim. " Sen benim kendimi koruyabileceğime inanmıyorsun. Kendi başımın çaresine bakabileceğim konusunda güvenmiyorsun bana. O yüzden bu kıskançlığın ya da bu katı kuralların. " Fırat sıkıntılı bir nefesi alıp verirken, "Nereden geldik yavrum buraya." Dedi. Dudaklarımı büzüp, "Konuşalım " dedin. Konuşuyoruz. " dedim. "Üstünü örtüyoruz olmuyor" dedin bende üstünü açıyorum. " Fırat diliyle alt dudağını nemlendirip gözlerini kısıp gözlerime bakarken, "Bahsettiğim şey bu değildi. Biliyorsun." Dedi. Başımı olumlu anlamda sallayıp, "Biliyorum. Ama ben bunu da konuşmak istiyorum. " dedim. Asıl bu konuyu açmamın sebebi ise Oğuz'u kurtarmak için uğraşırken belki gece geç saatlere kadar adliyede kalmam ya da Hakan Çınar veyahut Kenan Karadağlı hakkında delil toplamak için adliyede dışında bir yerlerde olmam gerekebilir diyeydi. Bir nevi izin koparmaya çalışıyordum. Fırat birkaç saniye gözlerime bakıp yüzümü tararken başını belli belirsiz sallayıp, "Konuş yavrum. " dedi. "Dinliyorum. Belli ki sen bu konuyu ısıtıp ısıtıp önüme getirmeye devam edeceksin. Konuş hadi." Isıtıp ısıtıp önüne getirdiğim birşey yoktu. Ne zaman bu konuyu konuşmaya başlasak tartışıyorduk ve konu bir sonuca bağlanmıyordu. Ben bir sonuç istiyordum. İkimizin de memnun olacağı bir sonuçtu istediğim. Ama Fırat ne kıskançlığından ne de katı kurallarından vazgeçmek istemediğinden pek konuşma taraftarı olmuyordu. Hafifçe içimi çekip gözlerimi gözlerine sabitlerken, " Ben sana saygı duyuyorum. " Dedim. " Düşüncelerine, kurallarına, kıskançlığına saygı duyup seni anlamaya çalışıyorum. "Açık saçık giyinme" diyorsan giyinmem. Çokta umrumda olan birşey değil. Ama şu gece geç saatlerde dışarıya çıkmamı sorun ediyor oluşun beni zorluyor. Savcıyım ben. Gece geç saatlere kadar adliyede işim olabilir, emniyette olmam gerekebilir, araştırma yapmam gerekebilir. Özellikle Oğuz'u içeriden çıkartana kadar bu kurallı esnetmeni istiyorum. " Fırat sıkıntılı bir şekilde içini çekip, "Hazan ben o kurallı senin işin için koymadım." Dedi ciddi sesiyle. Bana kendini açıklamak istercesine konuşuyor, gözleri gözlerimde geziniyor ama kollarıyla da sımsıkı sarıyordu beni. "Sana mesleki anlamda karışmam. Şimdiye kadar da karışmadım. Gece geç saatlere kadar adliyede kalman gerekirse kapıda beklerim seni. Emniyete olman gerektiğinde de beklerim. Araştırma konusunda bana nerede olduğunu söylersin, aradığımda o telefon açılır yine karışmam. Ama öyle fuzuli yere gece dışarı çıkamazsın. Saygı konusuna da gelecek olursak ben seni ne kadar seviyorsam o kadar da saygı duyuyorum sana. Seni sevip korumak isterken ileri gidiyor olabilirim, seni kısıtlıyor olabilirim, sesimi de yükseltiyorum sana farkındayım ama bunların hiçbiri sana saygı duymadığım anlamına gelmez. " Sıkıntılı bir nefesi alıp verme sırası bu sefer bana geçerken, "Peşimde koruma gibi gezmeni istemiyorum Fırat." Dedim. " Adliyede ya da emniyette ne olabilir ki bana? Kaldı ki olursa da ben kendimi koruyabilirim. " Fırat'ın kaşları sözlerimle çatılırken, "Hazan" dedi sesi yine bir sertliğe bürünmüştü. "Bu konunun tartışmaya kapalı olduğunu sana daha öncede söyledim. Niye inat ediyorsun bu kadar? " Bıkkınca bir nefesi alıp verirken, "Bende sana operasyona gittiğinde ne yapacaksın?" Diye sormuştum. " dedim imayla. Fırat sinirle parlayan gözlerini gözlerime sabitleyip, "Urfa'da ki aşiretin yarısı burada." Dedi. "Gerekirse bir yarısını daha yığarım bu şehre. Ama seni savunmasız bırakmam. Zaten operasyona gitmeden imam nikahı kıyacağım sana. Oğuz bir kurtulsun. Sende kime ait olduğunu iyice bir anla artık. Anla ki şöyle diklenip durma bana. " Fırat'ın sözleriyle kaşlarım çatılırken takıldığım tek şey imam nikahıydı. Evlenecek miydik? Ama daha benim Fırat'a anlatmadığım şeyler vardı. Daha az önce "aramızda gizlimiz saklımız olsun istemiyorum" demişti. Böyle sırların içinde Fırat'la evlenemezdim ki. Benimle ilgili herşeyi öğrendiğinde sağlam bir ilişkinin üzerine yuva kurmak istiyordum. Öte yanda VASÖ 'nün ya da Cihan abinin Fırat'tan haberi bile yoktu. Bu çok zamansız olmuştu. Gözlerimi Fırat'ın gözlerinden çekip önüme döndüm. Evlilik konusunda konuşmak istemiyordum. Operasyona gittiğinde peşime koca bir aşireti takacağı ise şimdilik üzerinde durmak istediğim birşey değildi. Kime ait olduğum konusuna da gelirsek eğer birine ait olmak o kişinin yanında güvende hissetmek, huzurlu olmak, o kişiyi çok sevmekse ben Fırat'a ait olabilirdim. Ama bunun için Fırat'ın beni nikahına almasına gerek yoktu. Ayrıca evlensek bile birşeyler konuşulup halledilmediği ya da içime sinmeyen, aklıma yatmayan birşeyler olduğu sürece Fırat'ın deyimiyle "diklenmeye" devam edecektim. Kocam olması pek birşeyi değiştirmezdi. Tabii bir de evlenmek için sahip olmadığım şeyler vardı. Mesela Fırat beni kimden isteyecekti? Ya da düğünde yanımda ailem olarak kim olacaktı? Babam yanımda olsun çok isterdim. Ya da ömrümün şu son altı yılı hiç yaşanmamış olsaydı Ali. Veyahutta annem beni biraz sevseydi. Ablam beni işi düşmediği zamanlarda da kardeşi olarak görseydi. Ecrin hayatta olsaydı. Ali'nin yerini Salih eniştem doldursaydı. Keşke Oğuz hapisten çıktığında herşey dün akşam ki telefon görüşmemiz gibi olsaydı. Bu çok zamansız olmuştu. Şimdi çıkıp "ben evlenmek istemiyorum" da diyemezdim. Çünkü istiyordum. Ama şimdi ya da bu halde mi bilmiyorum. Başımı duvarda asılı olan gümüş saate çevirip öylesine saatin kaç olduğuna baktım. Saat 21.23'ü gösteriyordu. İlaç saatime daha vardı. Gözlerim orta sehpayı bulurken çorbaların soğuduğuna emindim. Aç değildim gerçi. Soğuması benim için birşey ifade etmiyordu. Ama belki tabağımı bitirmek isteyebilirdim. İçine limon sıkmıştık ve tencereye geri dökülemeyeceği için çöpe atmak zorunda kalacaktık. Yiyecekleri çöpe atmaktan pek hoşlanmazdım. Ki dört beş gün önce Oğuz'ları ağırladığımda hazırladığım şeylerin hepsi çöpe gitmişti ve içten içe çok üzülmüştüm. Belime sarılı olan kollar daha sıkı bir hâl alırken gözlerim Fırat'ı buldu. Sorgulayıcı bir şekilde çattığı kaşlarıyla beni izliyordu. Birden sessizleşmem dikkatini çekmiş olmalıydı. Birşeyler söylememi bekliyordu haklı olarak. Ama ne söyleyebilirdim ki? Ne söylesem konu bir şekilde tartışmaya gidecekti. Susmak daha mantıklı gelmişti. Fırat belimdeki ellerinden birini önüme dökülen saçlarıma çıkarıp severken, "Noldu?" Diye sordu. Gözlerimi kara gözlerinde gezdirip, "Birşey yok. " dedim. "Diklenip durma bana " dedin. Bende susuyorum işte. " Fırat'ın kaşları bu seferde sözlerime kızdığı için çatılırken sert bir nefesi alıp verdi. Saçlarımdaki elini belime sarıp, "Sana bu konuları konuşmayalım diyorum üsteleyip duruyorsun." Dedi sert sesi azarlayıcı bir hâl içerisindeydi. "Daha bugün şu koltukta söyledim sana "senin bile değiştiremeyeceğin şeyler var" diye. Çok iyi biliyorsun seni öyle başı boş bırakmayacağımı. Yanından yörenden ayrılmayacağımı. Elimin ayağımın hep üzerinde olacağını ve konuşmanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini çok iyi biliyorsun. Ama inatla "konuşalım çözelim" diyorsun. Ortada çözülecek birşey yok. Olması gereken de olacak olanda bu. Birşey deyince de susuyorsun böyle. Yapma. Tamam çok kısa bir süredir birlikteyiz. Ama artık biliyorsun neye kızacağımı, neyin bizi tartışmaya sürükleyeceğini biliyorsun. Uzak dur oralardan oturalım şurada güzel güzel. Ben seveyim seni, sen gel öp beni. Tartışıp durmayalım artık. Zaten iki gündür burnumda tüttün. Çok özledim seni. Yapma yavrum. Seni üzmek istemiyorum. Sana kızmak sesimi yükseltmek istemiyorum. Zorlama beni. " Başımı önüme eğdim. Belki haklıydı. Huzursuzluk çıkarıp duruyordum. Hep benim yüzümden tartışıp duruyorduk. Evet biliyordum konuşmanın birşeyleri değiştirmeyeceğini, Fırat'ın bir yerden sonra asla üzerimdeki baskınlığını geri çekmeyeceğini biliyordum. Beni koruyup kollamak için gölgesini üzerimden hiç çekmeyeceğini biliyordum. Sadece bir kez daha şansımı deniyeyim demiştim. Olmamıştı. Bundan sonra da ağzımı açmazdım. "Tamam" dedim öylesine. Ardından da kendimi Fırat'tan geri çekip az önce oturuyor olduğum yastığa oturmak için meyil ettim. Çorbayı bitirecektim. Lakin Fırat Ondan uzaklaşmama izin vermediği için kucağında oturmaya devam etmek zorunda kalmıştım. Alıp verdiği sıkıntılı ve sert nefes kulaklarıma dolarken Fırat, "Ne "tamam " Hazan?" Dedi. Göğsündeki gözlerimi yüzüne çıkardım. "Ne söylüyorsan onlara "tamam" Fırat" dedim. "Ne diyeyim? Sen istemiyorsan konuşmayalım tamam. İçime sinmeyen şeyleri sen kızarsın diye dile getirmeyeyim tamam. Senin sözünden dışarı çıkmayayım, senin lafının üzerine laf söylemeyeyim tamam. Benden beklediğin cevapta bu değil miydi zaten. "Tamam". " Fırat birkaç saniye gözlerime öylece bakıp başını belli belirsiz sallarken, "Tamam" dedi. "Nasıl biliyorsan öyle yap Hazan. Tamam. " Kollarını belimden çözüp Ondan uzaklaşmama izin verdi. Bende ellerimi omzundan çekip koltuktan destek alarak kendimi geri çekerken oturduğum yastığı Fırat'tan uzaklaştırıp oturdum. Gözlerinin ağırlığını üzerimde hissetsem de gözlerimi Ona değdirmeden önüme dökülen saçlarımı omzumdan geriye atıp kulağımın arkasına sıkıştırdım. Önümdeki çorbanın içine bıraktığım kaşığı elime alıp çorbayı içmeye başladım. Soğuk değildi. Sadece ılımıştı biraz. Her ne kadar Fırat'a bakmıyor olsam da onunda kendi çorbasından bir kaşık aldığını göz ucuyla gördüğümde, "Soğumuş bu" diyen sesi kulaklarıma doldu. Umursamadım. Benim için sorun değildi. Fırat bana hitaben, "Ver tabağını. İçme soğuk çorbayı. Yenisini koyayım. " dedi. Ona dönmeden, "İstemiyorum." Dedim. "Ben içerim böyle. Sen istiyorsan kendi çorbanı yenile. " Fırat bıkkınca bir nefesi alıp verirken başka birşey söylememiş ancak kendi çorbasını yenilemek içinde oturduğu yerden de kalkmamıştı. İkimizde bundan sonra hiç konuşmamış çorbalarımızı içmeye devam etmiştik. ******* Dişimi fırçalayıp işlerimi hallederken odama geri döndüğümde saat 21.38'i gösteriyordu. İlaçlarımı 22.55'te içmem gerekiyordu. Bu yüzden yatağıma yönelirken yorganı açıp sırtımı yatak başlığına yaslayıp oturdum. Yorganı çekip bacaklarıma örttüğümde çıplak bacaklarımın serin çarşafa değiyor oluşu ürpermeme neden olmuştu. Ayaklarımı yatağın içinde çarşafa sürtüp hareket ettirirken telefonumu elime aldım. Ekranını açtığımda arayan soran yoktu. Telefonu komidinin üzerine koyup önüme döndüm. Dedemi merak ediyordum. Acaba o olanlarla ilgili ne düşünüyordu? Kızgın mıydı bana? O da halam gibi mi düşünüyordu? Nankör olduğuma ya da annem gibi olduğuma mı inanıyordu? Bilmiyordum. Arayıp konuşmak istiyordum onunla ancak cesaretim yoktu. Dedem emekli albaydı ve ben kendimi anlatabilirsem bir tek Ona anlatabilirdim. Beni anlarsa da bir o anlardı. Derin bir nefesi alıp sıkıntılı bir şekilde içimi çekerken telefonumdan yükselen zil sesiyle irkildim. Gözlerim sağımda bulunan komodinin üzerindeki telefonumu bulurken ekranda gördüğüm isimle duraksadım. "Dedem" Yutkunmaya çalışıp başaramadığımda telefonu elime aldım. Ekrana birkaç saniye daha bakakalsam da aramayı yanıtlayıp telefonu kulağıma götürdüm. "Alo" dedim sakin bir sesle. Telefonun diğer ucunda dedemin gür sesi duyuldu; "Lafı fazla uzatmayacağım torun. Çarşamba günü oraya geliyorum haberin olsun." Ağzımı açıp cevap vermeme bile izin vermeden kapanan telefon aramanın sonlandığına dair sinyal sesleri çıkartırken titrek bir nefesi içime çektim. Telefonu kulağımdan çekip yatağın üzerinde bir yere öylesine bırakırken yatağımın karşısındaki dolabın aynasından kendimle göz göze geldim. "Dedem geliyordu?" "Bugün pazartesiydi. Yarından sonra buradaydı." "Altı yıl sonra onu ilk kez kanlı canlı karşımda görecektim. " "Böyle mi olmalıydı?" Gözümden süzülen bir damla yaşı silip yataktan kalktım. Fırat'ın yanına gidecektim. Hem dedemin geleceğinden haberi olması gerekiyordu hem de az önce benim yüzümden saçma sapan bir tartışma yaşamıştık. Çorbalarımızı içerken de düşünmüştüm. Fırat haklıydı. Ben biliyordum onun sınırlarını ve her seferinde zorlamaya çalışıp başarısız oluyordum. Kısaca genel olarak benim yüzümden tartışıyorduk. Fırat'ın keskin sınırları vardı ve ben onları aşmaya çalışmamalıydım. Benim sınırlarımsa kimsenin umrunda değildi zaten. Kapıyı açıp odadan çıktığımda Fırat koltukta oturmuş telefonla konuşuyordu. "Tamam yarın toptancıdan hallederiz onları. " Odadan çıktığımı fark ettiğinde arkasına doğru dönüp gözleri beni bulduğunda baştan aşağı süzerken, "Sado ben yarın geleceğim zaten oraya. Konuşuruz. " dedi. Bense aramızdaki mesafeyi kapatıp önünden geçerek yanına oturduğumda Fırat telefonu kapatmıştı. Bir asker olarak toptancıyla ne işi olduğunu merak etsem de gözlerim kucağımdaki ellerimde gezinirken bunu sormayı sonraya bırakmaya karar verdim. Fırat ise elindeki telefonu orta sehpaya bırakıp gözlerini bana çevirmişti. Bir süre öylece oturduğumuzda nereden başlayacağımı ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Birşey söylemeden Fırat'a sokulsam hemen sarardı beni biliyordum. Ame cesaret edemedim o an. Hafifçe içimi çekip oturduğum yerden kalktım. Bir bardak su içsem iyi olacaktı. İçimi saran sıkıntıyı, huzursuzluğu bir nebze olsun hafifletirdi belki. Lakin bileğimi tutan elle adımlarım sekteye uğrarken Fırat oturduğu yerden kalkıp beni kucağına aldı. Bu hâl beni afallatsa da sessizliğimi koruyup Fırat benimle birlikte yatak odasına doğru ilerlerken hiçbir şey söylemedim. Odaya girdiğimizde Fırat açık olan ışığı söndürüp kapıyı ayağıyla kapattı. Odanın içini perdesi açık olan pencereden vuran sokak lambalarının loş ışığı aydınlatırken kendimi Fırat'la birlikte yatakta buldum. Beni kollarıyla sımsıkı sarmış, başım geniş bağrına denk gelirken üzerimden ileriye doğru eğilip abajuru yakmıştı. Dudaklarım bu hareketiyle boynuna değerken Fırat geri çekilip yorganı üzerimize çekti. Başını yastığa koymak yerine boynuma gömdüğünde bir bacağını üzerimden diğer tarafa atıp bacaklarımı bacaklarının arasına alırken neredeyse koca cüssesinin yarısından fazlası üstümdeydi. Kolları arasında kaybolmuş, küçücük kalmıştım yine. Boynumda derin derin nefesler alırken sırtımdaki elleri de yarım atletimden açıkta kalan belimi okşuyordu. Tenimde gezinen dudakları, bacaklarıma değen sertliği içimi bir hoş ederken aramızda duran ellerimi boynuna sarıp Onu biraz daha kendime çektim. Fırat bu hareketimle beni biraz daha sıkı sarıp boynuma kondurduğu öpücüklerini yoğunlaştırırken bende başımı onun boynuna gömüp dudaklarım ve burnum sıcak tenine değdiğinde kokusunu içime çektim. Gözlerimi usulca kapatıp kendimi Fırat'ın kollarına bıraktığımda aramızdaki mesafeleri bu kadar kolay kapatabiliyor oluşumuz güzeldi. Beni bu kadar çabuk affedebiliyor oluşu özel hissettiriyor içimde bir yeri okşuyordu. Bir süre öylece Fırat'ın boynumu emmekle öpmek arasında talan edişine izin verdim. Hızlanan ve kesik kesik bir hâl alan nefeslerimle göğüslerim sert bedenine sürtünüyorken Fırat kendini bana bastırdıkca bastırıyordu. Kadınlığımda hissettiğim sızı ve ıslaklık, bedenimi saran ateşle içim cayır cayır yanıyorken inlememek için alt dudağımı dişleyip başımı geriye atarak yastığa bastırdım. Üzerimdeki koca adamın beni emip öperken nefes verir gibi çıkardığı erkeksi iniltiler kulaklarıma dolarken bacaklarımı birbirine bastırdım. Kadınlığımdaki sızının geçmesini istiyordum. Fırat bu hareketimle beni daha çok kendine çekerken nasıl bir hâlde olduğumu anlamış gibiydi. Sanırım ben onu istiyordum. İçim unulmaz bir heyecanla sızlarken, kesik kesik aldığım hızlı nefeslerim sevdiğim adamın inleyişlerine karışırken kasılan bedenimle altında kendimi her ne kadar tutmaya çalışsam da kıvranıyordum. Başımı biraz daha yastığa bastırdığımda Fırat başını hareketlendirip boynumun altına doğru yönlendirdiği dudaklarıyla köprücük kemiğimi öpe öpe, sağ tarafını emip öpmeleriyle sırılsıklam ettiği boynumun diğer tarafına geçti. Yüzünü iyice boynuma gömüp başımı sağıma doğru çevirmeme neden olurken üzerime biraz daha geldiğinde artık tam anlamıyla altındaydım. Belimi okşayan eli kumaş şortumun bel lastiğine doğru inerken içimi ılık ılık saran bir ürperti elimde olmadan dudaklarımın arasından, "A-ah" diye nefes verir gibi bir iniltinin dökülmesine neden olduğunda yutkundum. Boynumda tenimi talan eden dudaklar yavaşlarken Fırat bedenime sarılı olan kollarını sıkılaştırıp nefes nefes çıkan sesiyle, "Sesine kurban olurum senin" dediğinde utanmıştım. O ise boynuma küçük küçük öpücükler kondurmaya devam ederken, "Çok güzelsin" dedi boğuk çıkan erkeksi sesi kalbimle oynuyordu. "Ölürüm sana ". Başımı boynuna gömüp kollarımı sıkılaştırırken sessiz kaldım. Sımsıkı yumduğum gözlerim, çatılan kaşlarım ve Fırat'ın geniş omuzlarını saran tişörtüne geçirdiğim tırnaklarımla iyi bir hâl içerisinde değildim. Fırat üzerimde biraz hareketlenip erkekliğini kadınlığıma denk getiriken kendini bana bastırdığında bedenim sertçe kasılırken bacaklarımı birbirne bastırarak kadınlığımı kapatmaya çalıştığımda az öncekine nazaran yüksek bir sesle, "A-ah Fı-Fırat " diyerek inlediğimde sesim acı çekiyormuş gibi çıkmıştı. Fırat'ta dişlerini sıkarak, "Yavrum" dediğinde benim gibi o da pek iyi bir hâlde değildi. Erkekliğini bana biraz daha bastırdığında altında kıvranıp, "Fıraaat" diyerek kadınlığımı geri çekmeye çalışırken Fırat'a sürtünmüştüm. Bu hareketimle Fırat dişlerini kırarcasına sıkarken, "Of " diyerek inledi. "Of ulan of". Bedenime sarılı olan kolları canımı acıtacak kadar sıkılaşırken başını boynuma iyice gömüp, "Çok istiyorum seni" dedi nefes nefese. "Benim ol istiyorum. " Kolları arasında az biraz kıpırdandığımda Fırat şortumun lastiğinde ki elini biraz daha aşağı indirdiğinde kendimi geri çekmek isterken bedenimi Fırat'a bastırmıştım. O ise beni daha sıkı sarıp, "Şşş birşey yok. Dokunacağım sadece. Korkma yavrum " dedi. Bedenim heyecanla kasılıp dururken, "Tamam " dedim kesik kesik alıp verdiğim nefeslerimin arasında. Ona bana dokunması için izin verişimle Fırat elini biraz daha aşağı indirip kalçalarımı avuçlamıştı. Şortumun yumuşak kumaşının üzerinden okşayarak koca avucunda kalçalarımı yoğururken, "Hay sikeyim " dedi boğuk çıkan erkeksi sesiyle dişlerini sıkarak. "Çok güzel lan. Nasıl güzel oturdu elime." Dolgun kalçalarımı saran ince kumaş Fırat'ın büyük elinin sıcaklığını olduğu gibi tenime geçirirken içimde git gide harlanan ateşle kendimi biraz daha Fırat'a bastırırken, "Fıraat" dedim inleyerek yalvarır gibi çıkan sesimle. Kadınlığım sırılsıklam olmuş ve çok sızlıyordu. Ya birşey yapsındı ya da dokunmayı bıraksındı bana. Kalçalarımı yoğuran eli dururken Fırat beni tuttuğu kalçamdan kendine doğru çekip erkekliğine bastırırken, "Fırat kurban olsun sana." Dedi nefes nefese dişlerini sıkıyordu hâlâ. Başını boynumdan kaldırıp yanağımı öperken, "Söyle canımın içi. " dediğinde, "Dur" dedim fısıltılı çıkan sesimle. Dursundu artık. Daha fazla dayanabilecek gibi değildim. O da çok zorlanıyordu ama yine de ikimizide ateşe sürüklüyordu. Fırat yanağıma küçük küçük öpücükler kondururken, "Tamam" dedi. "Gel" kendini üzerimden yana atıp beni de kendine doğru çekerken başım geniş bağrını bulmuştu. Kokusu burnuma dolduğunda Ona iyice sokuldum. Fırat ise dudaklarını alnıma bastırıp kalçalarımdaki elini belime sararken, "Islandın mı?" Diye sordu. Sorduğu soruyla derince yutkunup yüzümü iyice göğsüne gömerken sessiz kaldım. Islanmıştım. Fırat bir elini yanağıma koyup baş parmağıyla tenimi severken, "Utanma yavrum benden" dedi. Birşey söylemedim. Utanıyordum. Öte yandan garip bir his daha sarmıştı bedenimi. Oğuz hapisteyken ben Fırat'la burada... böyle... Fırat alnıma dayalı olan dudaklarıyla tenime küçük küçük öpücükler kondururken sıkıntılı bir nefesi alıp verdi. "Hazan" dedi. "Pişman etme beni yavrum. Yapma şöyle. " Omzundaki elimi göğsüne indirip Ona biraz daha sokulsamda sessiz kaldım. Biliyordum baştan "yapma. İstemiyorum Fırat " desem dokunmazdı. Bir suçu yoktu onun ama ben şuan kendime kızıyordum. O yüzden konuşmak istemiyordum. Lakin yinede Fırat'tan uzaklaşmayarak Ona kızgın olmadığımı göstermeye çalışıyordum. Fırat sıkıntılı bir nefesi daha alıp verdiğinde göğsüne koyduğum elimi tutup dudaklarına götürürken avuç içimi koklayarak defalarca kez öptü. "Ne güzel ellerin var senin böyle. Yesin mi Fırat o minik ellerini?" Sessizliğimi bozmayıp beni böyle bir çocuğu sever gibi sevişiyle dudaklarımı olduğu yere bastırıp bağrını öptüm. Fırat tuttuğu elimi yanağına koyup beni kollarıyla sımsıkı sarıp kendine çekerken saçlarımın arasına kokumu içine çekerek bir öpücük kondurup, "Kurban olduğum. Güzel yavrum benim " dedi bastırarak. Usulca içimi çekip gözlerimi odanın beyaz tavanında gezdirirken aklıma dedem geldi. Fırat'a dedemin buraya geleceğini söyleyecektim ancak unutmuştum. O an dedemi hatırlamak beni şu hâlde daha fazla utandırmıştı. Dedem beni Fırat'la şöyle görse, ki Allah korusun, önce Fırat'ı sonrada beni kuruşuna dizerdi. Bu düşünceyle tüylerim ürperirken kollarımı boynuna sarıp ona sımsıkı sarıldığımda Fırat belime kadar örtülü olan yorganı biraz daha yukarıya çekti. Sırtımı elleriyle sıvazlarken, "Noldu yavrum? Niye ürperdin öyle? Üşüdün mü?" Diye sordu. Hafifçe yutkunup alt dudağımı dişlerken, "Fırat" dedim içime kaçmış gibi çıkan sesimle. O ise dudaklarını şakağıma bastırıp, "Ne? Kurban olurum sana ne?" Dedi küçük bir kız çocuğuyla konuşur gibi. "Dedem" diyerek duraksadım. Fırat bir elini saçlarıma çıkarıp severken, "Noldu yavrum dedene?" Dedi. Sıcak ve yumuşak dudakları alnıma sürtünüyorken sorgulayıcı sesi ciddi bir hâl almıştı. "Kötü birşey mi var?" Göğsündeki başımı olumsuz anlamda sallayıp, "Hayır ." Dedim. "Dedem Çarşamba günü buraya geliyor. " Fırat birkaç saniye sessiz kalıp, "Gelsin yavrum. " Dedi. "N'olacak?" Derin bir nefes alıp, "Olmaz birşey dimi?" Dedim usulca. Şuan sanki Fırat'ın kollarında küçük bir kız çocuğuydum da ondan beni kötü birşeyin olmayacağına inandırmasını istiyordum. Fırat dudaklarının değdiği alnıma kokumu içine çekerek bir öpücük kondururken, "Olmaz tabii" dedi. "Fırat'ın var senin burada. Seni üzecek birşeyin olmasına izin verir miyim sence?" Boynuna sardığım kollarımı sıkılaştırıp Ona biraz daha sokuldum. "Vermezsin" dedim. Vermezdi. Dedeme karşı bile olsa kocaman bir adamım vardı benim. Her koşulda yanımda olur beni herşeyden korurdu. Şimdiye kadar başıma her ne gelirse gelsin tek başıma savaşmıştım. Ben birşey yapmazsam kimsenin benim için birşey yapmayacağını, düşersem kendim ellerim çamura bulanmadan, avuçlarıma küçük sivri taşlar batmadan, dizlerim kan revan içinde kalmadan kalkmazsam başka birinin gelip beni kaldırmayacağını bilerek yaşamıştım. Kim yere düşen bir hazan yaprağını tutup güzel bir yere kaldırırdı ki? Aksine herkes üzerine basıp geçerdi. Bazen öylesine bile kuru bir yaprağın ayağının altında ezilirken nasıl bir çıtırtı çıkaracağını merak ederek bile isteye yaprakları ezen insanlar vardı. Hayat böyle bir yerdi; sizin acınızdan, yere düşüp paramparça oluşunuzdan zevk alan insanlarla doluydu. Gerek okul, gerek aile ya da arkadaş çevremde çok karşılaşmıştım böyle şeylerle. Ve şuan Fırat'ın beni bu kadar sevip değer veriyor oluşu, yanımda, gerektiğinde arkamda durmaya , önümde siper olmaya hazır oluşu içimde nelere değerdi, bilmiyordu. Şu hayatta nazımın geçtiği tek insandı. Dedem, babaannem , Oğuz onlarda severdi beni. Hâlâ seviyorlar mı bilmesem de severlerdi. Ama naz yapmak ve karşınızdaki insanın bunu çekmeye hazır oluşu başka birşeydi. Dedemden yediğim tokatlar, babaannemin çocukken bana yapılan birçok haksızlığa göz yumuşu, Oğuz'un, dedemle Ali yüzünden küs kaldığımız iki sene içerisinde, benimle arasına mesafe koyuşu unuttamadığım şeyler arasındaydı. Evet Oğuz herkesten daha çok durmuştu yanımda. İhtiyacım olduğunda yardım etmekten asla gocunmamıştı. Ne zaman arasam açılmıştı o telefon. Ama kimse "bırak anneni gel Antep'e. Şerefiz kardeşinin yasını tutmayı bırak" derken benim içimi düşünmemişti. Buraya ilk geldiğim zamanlarda askeriyede Helin 'le aramızda yaşanan tartışmada bana abisini öldürdüğüm için kızıp bağırdığında ben Ona " abin için üzülebilir ağlayabilirsin. Bu senin en doğal hakkın. Sana kızmıyorum " demiştim. Benim hiç tanımadığım bir yabancıya kurduğum bu cümleleri kurmasını beklemiştim ellerinde büyüdüğüm insanlardan. Lakin olmamıştı. Kimsesiz bırakılmış, daha çocuk sayılabileceğim yaşlarda bir büyük gibi davranmak zorunda bırakılmıştım. Seviyordum, değer veriyordum ancak içimdeki kırıklar hâlâ geçmiyordu onlara karşı. Ama hâlâ bana geçen haklarını, her zaman yanımda olmasalarda oralarda bir yerlerde oluşlarını göz ardı etmiyor "aman benim yüzümden kırılmasınlar, aman benden zarar görmesinler" diye aldığım nefesten tutta yediğim yemeğe kadar herşeyi kendime zehir ediyordum. Halbuki o çok sevdiğim babaannem bile annem bana hamileyken beni düşürmeye çalıştığında babamın arayıp, "anne gel. Çocuk doğana kadar bari dur Serpil 'in yanında. Çocuğa birşey olacak diye korkuyorum" diye yalvarmalarına rağmen gelip durmamış annemin yanında. Bunları da bana annem anlatırdı. Ne kadar sevilmediğimi anlayayım bileyim diye. İşte böyle. Koca bir kederi sığdırmıştım Fırat'ın "çok küçüksün, küçük kızım benim" dediği şu kısa ömrüme. Tutup öptüğü Ona göre "minik ve güzel" olan ellerimle çırpına çırpına gelmiştim bu günlere. Kurban olduğu "güzel gözlerim" barlarda söylediğim şarkının sözlerine, takside üniversitedeki kızıyla ağlaya ağlaya konuşan teyzeye, garsonluk yaparken daha karnındaki bebeğe aldığı şeylerin yorgunluğuyla aşerip benden bir sütlaç isteyen ablaya ağlarken güzelleşmişti belki de. Bilmiyorum. Sadece ilk kez şuan mutlu olmak istiyorum. Her gece Fırat'la böyle olmak, sevilmek istiyorum. Artık başıma gelen herşeye göğüs germek değilde Fırat'ın arkasına saklanıp, babasının bacağına sarılan küçük bir çocuk gibi, tişörtüne tutunup beni korumasını izlemek istiyorum. Yoruldum çünkü. Kim suçlu, kim suçsuz; kim haklı kim haksız derken namluyu her seferinde kendime doğrultmaktan çok yoruldum. Birinin karşıma geçip, "senin hatan değildi" demesine ihtiyacım vardı. Çünkü bana kalsa herşey benim hatamdı. İşte bu yüzden dedem geldiğinde karşıma geçip bana bağırıp çağırırsa öylece sus pus olur kendimi korumazdım ve Fırat'a ihtiyacım olabilirdi. Beni korusun, dedeme diklensin diye değil içimdeki kırıkları gözyaşlarımla süslerken yanımda olsun diye. Fırat saçlarımı öpüp koklarken, "Vermem" dedi bastırarak. Hafifçe içimi çekip bu konuyu burada kapatırken, "Fırat" dedim usulca. O ise beni sımsıkı sardığı belimden tutup üzerine alırken beklemediğim bu hareketiyle afallamama neden olmuştu. Şuan üzerinde uzanıyordum ve başımı göğsünden kaldırdığım için yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Kara gözleri gözlerimdeyken çok derin bakıyor bakışlarındaki yoğunluk içime işliyordu. Yorganı üzerimize örtüp kollarını yeniden belime sararken burnumun ucunu öpüp, "Söyle bebeğim" dedi. Ellerim geniş omuzlarında üzerinde böyle uzanırken yutkundum. Yüzümün her zerresinde gezinen gözleri, az önceyi hatırlamama neden olurken utanmıştım. Gözlerimi gözlerinden kaçırıp üzerinde rahatsızca hareketlendiğimde yanağıma kondurulan öpücüğün ardından Fırat'ın, "Ben evlenelim karım ol " diyorum benim kızım hâlâ benden utanıyor. " diyişi dolduğunda başımı boynuna gömdüm. Fırat'ta başını boynuma gömüp kokumu içine çekerek öperken, "Şşş tamam" dedi. "Demedim birşey. Saklama o güzel yüzünü benden. Bir göreyim seni. İki gündür mahvoldum zaten sensiz. Gözlerin gözlerimde olsun. " Fırat'ın traş olmaktan pürüzlü bir hâl alan yüzünü boynuma sürterek kurduğu bu cümleler az önce çıkardığım tartışmayı hatırladığımda içimi burkarken kollarımı boynuna sarıp başımı biraz geri çekerek yanağını öptüm. Fırat onu öpüşümle beni daha sıkı sarıp, "O güzel ağzını yerim senin" dedi dolu dolu. "Yürek yangınım" Yüzüne, çene kemiğine, boynuna küçük küçük öpücükler kondurmaya devam ettim. Fırat onu böyle yoğun öpüşümle kasılıp dururken bir eliyle çıplak belimi okşuyordu. Bacaklarım iki yanına doğru açık olduğu için sertliğini hissetmiyordum ama sertleştiğine emindim. Fırat başını boynuma gömmüş kesik kesik aldığı nefesleriyle kokumu solurken öylece duruyordu. Teni onu öpüşümden etkilendiği için ateş gibi sıcacık olurken bende ondan farklı değildim. İçim sıcacıktı Fırat'a karşı. Kalbim deli oluyordu Ona. Ruhum usul usul akıyordu sevdiğim adama. Benliğim umulmaz bir heyecana sürükleniyordu o bana dokunduğunda. Çok seviyordum koca adamımı. Öpücüklerimi durdurup hafifçe içimi çekerek kokusunu solurken, "Özür dilerim" dedim usulca. Fırat boynumda derin bir nefes alıp, "Boşver yavrum. Durma öp hadi" Dedi. Erkeksi sesi fazlasıyla boğuktu. Başımı boynundan kaldırıp yüz yüze gelmemizi sağladım. Fırat onu öpüşümden zevk alıyormuş gibi çatığı kaşlarıyla yüzüme baygın baygın bakarken gözleri dudaklarıma düşmüştü. Boynuna sardığım kollarımı çözüp bir elimi yüzüne çıkardım. Subay tıraşı olan kömür karası saçları alnına dökülmüştü. Onları parmaklarımla severcesine tarayarak düzelttim. Çok yakışıklıydı. Hele o uzun kıvrımlı kirpiklerinin çevrelediği kara gözleri içimi eritiyordu. Sol kaşındaki faça izi sinirlendiğinde ürkütücü yüzünü daha da sertleştirip nasıl korkutuyordu beni. Nasıl seviyordum ben bu adamı. Elimi saçlarından çekip yanağına koydum. O ise baygın bakışlarıyla öylece izliyordu beni. Baş parmağımla pürüzlü tenini usul usul sevip, "Boşveremem" dedim. "Kızdırdım seni. Durduk yere tartıştık benim yüzümden. Haklıydın. Senin sınırlarını biliyorum ben. O sınırların esnemeyeceğini de biliyorum. Ama sen beni böyle çok sevince "belki bu sefer kıyamaz dinler beni" diyorum. Özür dilerim. Bir daha yapmayacağım söz. " Fırat, alev alev yanan kara gözlerini yüzümde gezdirip bir elini önüme dökülüp onun yüzüne değen saçlarıma çıkarırken, "Bende senden özür dilerim yavrum. " dedi. "Sert konuştum biraz. Kırdım mı seni? Üzdüm mü?" Başımı olumsuz anlamda sallayıp, "Üzmedin, kırılmadım da. " dedim. "Sadece sen öyle benimle azarlayıcı bir tınıda konuşunca kendimi kötü hissettim. " Fırat'ın kaşları sözlerimle çatılmıştı. Ama öfke ya da kızgınlık değildi bunun sebebi. Bana böyle hissettirdiği için rahatsız olmuş gibiydi. Saçlarımdaki eli yanağımı bulurken, yüzümü kendine doğru çekip gözümün altını öptüğünde, "Özür dilerim. Affet yavrum. " dedi. Dudakları tenime sürtünüyorken benim dudaklarımda onun yanağına değiyordu. Dudaklarımı yanağına bastırıp öptüm. Yüzündeki elimi omzuna koyup, " Benim yüzümden oldu. " dedim. "O yüzden sorun değil." Fırat başını biraz geri çekip gözlerime bakarken, "Benim yüzümden" diyip durma Hazan " dedi. "Tartışıyorsak bu ikimizin de yüzünden oluyor. Sen fazla asi ve inatçısın bende fazla sinirli ve dediğim dedik bir insanım. Birde çok seviyorum seni. Bu yüzden de tartışıyoruz. Ama zamanla daha iyi anlaşacağız. Sen yeter ki çekme kendini benden." Hafifçe içimi çekip gözlerimi Fırat'ın gözlerinde gezdirirken alt dudağımı ısırdım. Şu evlilik konusuna değinip değinmesem mi diye düşünüyordum. Fırat ise yine dudaklarıma kitlenmişti. Yüzümdeki elinin baş parmağıyla alt dudağımı okşayıp, "Hazan " dedi boğuk ve fısıltılı çıkan erkeksi sesiyle. Dudaklarımdan, "Hı?" Diye bir mırıltının dökülmesine izin verdiğimde dudağımda gezinen parmağı aklımı bulandırıyordu. Fırat dudaklarımdaki gözlerini gözlerime çıkarıp, "Çok özledim. Bir kere öpeyim mi?" Dedi yalvarır gibi. Annesinden şeker isteyen bir oğlan çocuğu gibiydi. Bu düşünceyle dudaklarımın arasından küçük bir kıkırtı kaçarken Fırat'ın gözleri gülüşümle parlamış ve yeniden dudaklarımı bulmuştu. "Niye güldün öyle? Gülüşüne öldüğüm." Dedi. Hafifçe alt dudağımı dişleyip, "Hiç" dedim uzatarak. Fırat "öyle mi" der gibi kaşlarını havalandırırken, "Hiç mi? Yoksa beni böyle kendine deli divane etmek hoşuna mı gidiyor?" Dedi. Yüzümde tatlı bir tebessüm oluşurken, "Hayır" dedim. "Tabii bana deli divane oluşun hoşuma gider ama o yüzden gülmedim. " Fırat varla yok arası o çarpık gülüşünü ortaya serip, "Hı?" Dedi. "Niye güldün o zaman?" Söylemekle söylememek arasında kalsam da, " Bir kere öpeyim mi?" Diye sorarken annesinden şeker isteyen küçük bir oğlan çocuğu gibi canlandın gözümde. O yüzden güldüm. " dedim. Fırat hafifçe gülümseyip , " Ver o zaman şekerimi." Dedi. Kara gözleri içindeki pırıltılarla yüzümün her zerresinde geziniyordu. Hafifçe yutkunup dudaklarına doğru yaklaşıp küçük bir öpücük kondurdum. Kendimi geri çekmek istediğimde Fırat yüzümdeki elini saçlarımın arasına daldırıp canımı yakmadan yüzümü kendine çekerken dudaklarıma tabiri caizse yapışmıştı. Üst dudağımı dudaklarının arasına alıp içine çekerek emerken özlem doluydu. Bende onun alt dudağını dudaklarımın arasına aldığımda Fırat başını biraz yana eğip dudağımı iyice kavradı. Öpüşleri hoyrat ve sertken bana pek onu öpmem için fırsat tanımıyorken iki dudağımı birden dudaklarının arasına alıp öpmeye başlamıştı. Beni büyük bir ihtiyaçla kendine çekip bastırırken dudaklarımı canımı yakmadan ısırıyordu. Birden hareketlenip beni yatağa yatırıp üzerime eğildiğinde dudaklarımız anlık bir ayrılsa da Fırat hızla geri kapatmıştı aramızdaki mesafeyi. Öpüşme seslerimiz kulaklarıma doluyorken yüzünü ellerimin arasına aldım. Alınlarımız birbirine değerken başım yastığa düşmüştü. Bacaklarım az önce Fırat'ın iki yanında durduğundan Fırat üzerime abanınca beline sarılmıştı. Ve şuan Fırat bacaklarımın arasındaydı. Yorganın bir kısmı altımda kaldığından belim kavisli bir hâl almış dolgun göğüslerim Fırat'ın sert bedeni altında eziliyordu. Fırat beni öpüşleri arasinda küçük küçük inlerken kulaklarıma uzaktan gelen bir telefon sesi dolmuştu. Benim telefonum değildi ki muhtemelen Fırat'ın telefonuydu. Lakin beni öperken saniyelerle yarışan sevdiğim adamın pek umrunda değildi ya da beni öperken öylesine kendinden geçmişti ki duymuyordu. Belki önemli birşey olabilir diye düşünürken avuçlarımın arasındaki yüzünü baş parmaklarımla sevip kendimi geri çektim. Dudaklarımızın arasında birkaç santimlik mesafe açmayı başardığımda Fırat alev alev yanan kara gözlerini açıp saniyelik bir gözlerime baksa da yeniden dudaklarıma yönelirken yüzümü sola doğru çevirdim. Bu hareketimle Fırat'ın dudakları yanağımı bulurken kendimi biraz daha geri çekip, "Fırat telefonun çalıyor" dedim nefesimi toprlamaya çalışırken. Fırat saçlarımdaki elini yanağıma koyup yüzümü kendine doğru çevirirken, "Siktir et" dedi boğuk çıkan erkeksi sesiyle. Dudakları yeniden dudaklarımla buluşurken minik minik öpücükler kondurup, "Ne güzel dudakların var senin böyle. Bal mısın şerbet misin be kızım. " dediğinde kapanan telefon yeniden çalmaya başlarken dudaklarımı dudaklarından yeniden çekip, "Fırat bak yine çalıyor. Belki önemli birşeydir. " dedim. Fırat ise dudaklarını dudağımın kenarına bastırıp öperken, "Benim için önemli olan tek şey şuan koynumda. " dedi. "Dünya yansa sikimde olmaz". Dudakları dudağımın kenarından çenemi bulup emmercesine öptüğünde yüzündeki ellerimi boynuna sardım. Fırat ise çenemden boynumun altına inip oradanda ince askılı yarım atletimin yakasından taşan dolgun göğüslerime yönelmişti. Gerdanımı öpe öpe göğüslerimin üzerine gelirken dudaklarına değen etimi emiyordu. Sıcak nefesi göğüs oluğumdan içime doğru yol alırken kalbim göğüs kafesimde hızla çırpınıyordu. Göğüslerim bedenimle birlikte ürperirken göğüs uçlarım kabarmış ve dikleşmişti. O sırada ikinci kez kapanan telefon üçünü kez çalmaya başlarken derince yutkunup, "Fırat" dedim. Sesim içinde bulunduğum midemi kasıp kavuran heyecanla hafifçe titrerken bir türlü düzene sokamadığım nefeslerim hızlanıp kesik kesik bir hâl almış ve göğüslerimin yukarı aşağı yükselip alçalmasına neden oluyordu. Fırat Ona seslenişimle burnunu göğüs oluğuma sürtüp tenimi koklarken, "Söyle" dedi boğuk sesiyle. "Güzel yavrum benim söyle ." Sıcak nefesi tenimi yakıp geçerken "söyle" diyordu ama hiç beni dinliyor gibi görünmüyordu. Şuan ilgi odağı olan tek şey göğüslerimdi. Yine de , "Telefonun ısrarla çalıyor. Önemli birşey olabilir. " dedim zar zor sesimi toparlarken. Fırat göğüslerimdeki başını kaldırıp iyice koyulaşmış olan gözleriyle yüzümü tararken boynumu kapatan saçlarımı eliyle geriye doğru itti. Açılan boynumda parmaklarının tersini gezdirip tenimi okşarken ürpermeme ve derince yutkunmama neden olmuştu. Gözleri boynumda, gerdanımda ve göğüslerimde gezinirken boynumdaki parmakları köprücük kemiğimi oradan da atletimin ince askısını bulduğunda gözlerini bana çevirip yüzüme doğru yaklaşırken alnımı öptü. Gözleri yüzümü milim milim tararken burnumun ucunu ardından da dudaklarımı öperken parmaklarının arasındaki ince askıyı omzumdan aşağı sıyırdı. Omzumdan beri sıcak ve sert bir deriye sahip olan büyük eliyle kolumu okşayarak aşağı doğru inerken dudaklarını dudağımdan çekip yanağımı öptü. Tenime kondurduğu küçük öpücükler boynumu oradanda ince askıyı sıyırdığı omzumu bulurken Fırat omzumu öpe öpe sol göğsümün üzerine gelmişti. Kadınlığımda yeniden baş gösteren sızı, beni artık rahatsız eden ıslaklık, Fırat'ın dokunuşları , zırıl zırıl çalmaya devam eden telefonla hiç iyi bir halde değildim. Fırat'ı durdurmak içimden gelmiyorken daha fazla ileri gitmesini de istemiyordum. Göğüslerimi açıyordu ve ben sütyen takmamıştım. Atletimi aşağı indirdiği gibi göğüslerimi görecekti. Göğüs uçlarımda kadınlığım gibi sızlıyorken Fırat'a sokuldum. Fırat Ona sokuluşumla beni tek koluyla iyice sararken başını göğsümden kaldırıp zifiri bir karanlığa bürünen harelerini gözlerime çıkarıp, "İstemiyor musun yavrum?" Dedi. Boğuk sesindeki erkeksi tını içimi bir hoş ederken yutkunup titreyen kirpiklerim ve sesimle, "İstiyorum ama..." diyerek duraksadım. Fırat ise kolumdaki elini yanağıma koyup baş parmağıyla dudağımın kenarını okşarken alnımı öpüp, "Şşş tamam" dedi. "Sen ne zaman hazır olursan o zaman olur. Tamam? Titretme o güzel sesini. Ölürüm sana. " Geniş omuzlarındaki ellerimi boynuna sarıp, "Teşekkür ederim. " dedim usulca. Fırat ise hâlâ çıplak olan omzumu öpüp, "Kurban olurum sana. " dedi. Bense Ona biraz daha sokulduğumda dördüncü kez çalmaya başlayan telefonla Fırat, "Hay amınakoyayım böyle işin. Ne var lan gece gece?" Diyerek küfür ederken başını odanın kapısına doğru çevirmişti. Duyduğum bu küfürle kaşlarım çatılırken boynuna sarılı olan kollarımı çözüp, "Küfür etme Fırat" dedim azarlayıcı bir tınıda çıkan sesimle. "İlk çaldığında baksaydın her kimse bu kadar ısrar etmezdi. " Fırat'ın kapıdaki gözleri beni bulurken yüzümü, boynumu, gerdanımı ve yarısı dışarıya taşan sol göğsümü inceleyip yanağımı ses çıkartarak sıkıca öperken, "Koynumda böyle güzel birşey varken nasıl bakayım yavrum telefona? " dedi. "Küfür konusuna da gelecek olursak rahatsız oluyorsan senin yanında etmemeye çalışırım. " "Olmuyorum ama sen yine de etme. " dedim. Fırat başını boynuma gömüp kokumu içine çekerek ses çıkartarak öperken, "Emrin olur " dedi erkeksi bir edayla. Yüzümde tatlı bir tebessüm peyda olurken Fırat kolumun yarısına kadar indirdiği askıyı yukarıya doğru çekip omzuma çıkartıp üzerimi düzeltmişti. Alnımı öpüp beni yatakta kendiyle birlikte oturur bir hale getirirken sağ tarafındaki komodinin üzerindeki saate baktı. Benim gözlerimde saati bulurken saat 22.36'yı gösteriyordu. Fırat yeniden bana dönüp, "İlaç saatin yaklaşıyor." Dedi. "Sana su alıp geleyim. Gitmişken şu telefona da bakayım. " Başımı sallayıp Onu onayladığımda Fırat beni yatağın sağ tarafına bırakırken yataktan kalkıp odadan çıktı. Bende hızla yataktan kalkarak dolabıma yönelip yeni bir pijama takımı ve iç çamaşırı alıp banyoya girdim. Çok utanıyordum ama sırılsıklam olmuştum ve gri şortum bu ıslaklığı ele veriyordu. Allah'tan Fırat asla şortuma bakmamıştı. Üzerimdekileri çıkarırken beyaz sütyenimi takıp uzun ayıcıklı pijama altımı ve göbeğimi açıkta bırakan uzun kollu ince yeleğimi üzerime giydim. Yeleğimin geniş yakasından görünen sütyenimin ince askıları güzel duruyordu. Saçlarımı omzumdan geriye atıp düzeltirken çıkardıklarımı kirli sepetine koyup banyodan çıktım. Odaya girdiğimde Fırat yatağın üzerinde oturuyordu. Büyük bir utanç dalgası bedenimi sarıp, içimi ateşe verip, vücudumdaki bütün kanın yanaklarıma hücum etmesine neden olurken banyonun kapısındaki elimi yavaşça çektim. Gözlerim Fırat hariç her yerde gezinirken derince yutkunup yavaş adımlarla yanına gidip yatağa oturdum. Fırat'ın gözleri ise bir an olsun üstümden ayrılmazken gözlerim komodinin üzerindeki su bardağını ve saati buldu. Saat 22 . 43'ü gösteriyordu. Önüme dönüp kucağımdaki ellerimle oynarken ayağımdaki kiraz desenli çoraplarımdan bunaldığımı hissetmiştim. Zaten gece yatarken çorapla yatamazdım. Ayaklarımı yatağın üzerine alıp sırtımı yatak başlığına yaslarken çoraplarıma yöneldim. Uzun çoraplarımı çıkarmak için ayıcıklı pijamamı yukarıya doğru sıyırıp çorabımı çıkartırken Fırat öylece beni izliyordu. Derin bir nefesi alıp verişini duyduğumda bir bacağını yatağın üzerine koyup, "Dur yavrum. Ben çıkarırım. " diyerek ayaklarımı tutup kucağına aldı. Bu hareketiyle afallasam da sadece, "Ben yapardım. " diyebildim. O ise birşey söylemeyip benim topuğuma kadar sıyırdığım çorabı ayağımdan çıkardı. Diğer ayağımdaki çorabıda çıkardığında çoraplarımı birbiri içine sokup komodinin üzerine koydu. Gözleri yeniden beni bulduğunda kucağındaki ayaklarımın üzerini bir eliyle sıvazlarken diğer elini bana uzatıp, "Gel" dedi. Gözlerim yüzünü bulurken alt dudağımı dişleyip Ona kaçak köçek bakışlar atarken elini tuttum. Fırat beni canımı yakmadan kendine doğru çekip kucağına alırken yanağımı sıkıca ses çıkartarak öpüp öptüğü yeri eliyle siliyormuş gibi severken, "Ne güzel olmuşsun sen böyle" dedi. Yüzümü kendine çekip bir kez daha öperken, "Ölürüm sana. Canımın içi" dediğinde komodine yüz üstü bıraktığı telefon yine çalmaya başlamıştı. Komodin şuan Fırat'ın kucağında oturduğum pozisyonda arkamda kalırken omzumun üstünden o tarafa döndüm. Fırat belime sarılı olan kollarını sıkılaştırıp beni iyice kendine çekip sarılırken şakağımı öpmüştü. Fırat'a geri dönüp yüzümde gezinen gözlerine bakarken, "Kim arıyormuş baktın mı?" Diye sordum. Fırat yüzüme dökülen saçlarımı severek geriye doğru iterken, "Boşver yavrum." Dedi. " önemli biri değil." Hâlâ çalmaya devam eden telefonun sesi odada yankılanırken, "Ben boşveririm de arayan her kimse boşverecek gibi durmuyor Fırat. " dedim. "Açıp bir konuşsan mı?" Fırat yüzüme doğru yaklaşıp dudağımın üzerine bir öpücük kondururken, "Gerek yok. Mesaj attım aramaya devam etmesin diye. Mesajı görünce aramaz bir daha." Dedi. Kaşlarım hafiften çatılırken, "Annemle ilgili birşey değil, dimi?" Diye sordum. "Benden birşey saklamıyorsun?" Nedense benden birşey saklıyormuş gibi hissediyordum. Fırat'ın kaşları sözlerimle hafifçe çatılırken, "Hayır yavrum. Saklamıyorum. Annenle ilgili birşey de yok. " dedi. Gözlerimi gözlerinde gezdirip, "O zaman kimin aradığına bakmak istiyorum. " dedim. Fırat bu sözlerimle, "Hazan" derken sözünü kesip, "Eğer böyle zırıl zırıl çalan telefon benim olsaydı şimdiye kadar on kez tartışmış olurduk Fırat. " dedim. "Madem benden sakladığın birşey yok bakmama izin ver o zaman." Kimin aradığına dair tahminlerim vardı. Ve bu tahminim doğru çıkarsa sinirlenirdim. Fırat sıkıntılı bir nefesi alıp verirken oturduğu yerde benimle birlikte komodinin olduğu tarafa doğru kayarken telefonu eline alıp bana verdi. Arama sonlanmış olsa da telefonu elinden aldığımda Fırat alnını alnıma dayayıp, "Şifreyi biliyorsun" dedi. Biliyordum. 42926. İsmimin harflerinin bulunduğu sayılardı. Ekran kilidini açıp aramalara girdiğimde tahmin ettiğim isimle karşılaşmıştım. Yüzbaşı Arzu Keskin. Az önce altıncı kez aramıştı. Ben bile birlikte olduğumuz günden beri Fırat'ı sadece bir kere aramıştım. Bu nasıl bir yüzsüzlüktü ki gecenin bu saatinde bir adamı peş peşe altı kez arayabiliyordu? Sert bir nefesi alıp verirken çatılan kaşlarımla alnımı Fırat'ın alnından ayırıp gözlerine baktım. Gözleri gözlerimde gezinirken sıkıntılı bir nefesi alıp verdi. "Yavrum bakma öyle. " dedi. "Benim gözüm senden başkasını mı görüyor? " Elimdeki telefon yeniden çalmaya başladığında gözlerimi kapatıp açtım. Telefonu Fırat'a uzatıp, "Al" dedim düz bir sesle. Madem gözü benden başkasını görmüyordu onda gözü olanlara da engel olacaktı o zaman. Biri böyle bana karşı birşeyler hissetse beni böyle gecenin geç vakitlerinde arasa Fırat gider bulur öldürürdü o adamı. Kendisi benim bulunduğum konumda olsa çıldırırdı. Ama ben ağzımı açmayacaktım. İçimden gelmiyordu. Fırat elimdeki telefonu alıp komodinin üzerine atarcasına bırakırken kucağından kalkmaya meyil ettim. Fırat buna engel olurken, "Hazan yapma" dedi. Gözlerimi gözlerine sabitleyip, "Birşey yaptığım yok. İlaçlarımı içeceğim. Bırakır mısın?" Dedim. Sesim düzdü. Fırat sıkıntılı ve sert bir nefesi alıp verirken, "Hazan" dedi uyarıcı bir sesle. "Şimdi açtırıp bana o telefonu küfür ettireceksin. Napayım ben? "Arama " dedim, " köpek gibi sevdiğim bir kız var " dedim. Ulan "bir siktir git " bile dedim. Almıyor laftan napayım yavrum? Napayım kurban olduğum? Yapma şöyle. Biliyorsun nasıl seviyorum seni. Askeriyede dakikaları sayıyorum sana kavuşmak için, kokunu soluyup, o güzel tenini öpmek için sabır çekiyorum. Yapma. Yorma beni. " "Ben mi oldum şimdi suçlu?" Dedim sinirle. " Şuan aynı şey benim başıma geliyor olsaydı bu kadar sakin konuşuyor olur muyduk? Adamın biri beni sevse gecenin geç saatlerinde..." derken Fırat sözümü bitirmeme fırsat vermeden öfkeyle parlayan gözleriyle gözlerime bakıp, "Hazan doğru konuş!" Dedi sert ve bariton sesiyle. "Kim o gözle bakabilir lan sana?! Adamın ecdadını sikerim lan!! Katil olurum!! Damarıma basma benim! Ağzından çıkanı kulağın duysun!!" Kaşlarım sinirle iyice çatılırken, "Duyuyor zaten " dedim hafiften yükselen sesimle. " Çokta güzel konuşuyorum. Söz konusu ben olunca sen katil oluyorsun. Ama konu sen olunca ben "yapma Hazan" oluyorum. Asıl senin ağzından çıkanı kulağın duysun." Sözlerim bittiğinde sinirliydim. Belki kadının ısrarla aramasının sebebi önemli birşeyin olmasıydı. Lakin bu önemli şey askeriyeyle ilgili olsa albay arardı ya da Fırat'ın timinden biri. Öte yandan belki kadın zor durumda olabilir veyahutta yardıma ihtiyacı olabilirdi ama arayacak başka kimsesi mi yoktu da Fırat'ı arıyordu? Ayrıca hadi bugün önemli birşey vardı da arıyordu peki bir önceki aramaları nedendi? Bilmiyordum. Kıskanmıştım, sinirlenmiştim. Ve şuan elimden daha anlayışlı biri olmak gelmiyordu. Kendimi Fırat'tan geri çekip kucağından kalkmaya meyillendiğimde Fırat yine buna izin vermezken beni iyice kendine çekip sarıldı. Başını boynuma gömüp kokumu içine çekerek öperken, "Tamam haklısın. Özür dilerim. Ama napayım Hazan? Sen söyle. Aynı yerde çalışıyoruz, ortak operasyonlar oluyor, hiç askeriye dışında bir yerde konuşmadık ve orada belirli bir seviyede konuşmak durumundayız. Hiç umut vermedim ben Ona. Hep bir mesafeyle konuştum. Yapma nolur? Bak kıskanıyorsun beni çok hoşuma gidiyor ama uzaklaşma benden. " Bir eli saçlarımı usul usul severken sımsıkı sarıyordu beni. Bense ellerim Fırat'ın göğsünde öylece duruyordum. Tamam haklı olabilirdi ama istemiyordum. Onu benden başkası sevsin istemiyordum. O benim Fırat'ımdı. Göğsündeki ellerimle Fırat'ı kendimden itmeye çalışırken, "İlaçlarımı içeceğim bırak. " dedim sinirli sesim bir parça nazlıydı. Fırat üzerimdeki yeleğin geniş yakasının açıkta bıraktığı omzumu öpüp geri çekilirken belimdeki kollarını gevşetmeden yüz yüze gelmemizi sağladı. Dudaklarımızın arasında santimlik bir mesafe varken kara gözlerini yüzümde ve gözlerimde gezdirip, "İyi miyiz?" Dedi "iyi olalım" der gibiydi. Dudaklarımı büzüp, "Bilmiyorum" dedim nazlı nazlı. Fırat bu halimle o çarpık gülüşünü belli belirsiz ortaya serdiğinde yüzüme doğru yaklaşıp dudağımın kenarını öperken, "Nazına niyazina kurban olurum senin. Küçük kızım benim. " dedi dişlerini sıkarak dolu dolu. Yüzümde küçük tatlı bir gülümseme peyda olurken kendimi yine geri çekip, "Tamam. Bırak. " dedim normal bir sesle. "İlaçlarımı içmem lazım. " Fırat sıkıca ses çıkartarak yanağımı öpüp benimle birlikte sırtını yatak başlığına yaslayarak yatağa otururken, "İlaçların nerede yavrum?" Diye sordu. Hafifçe içimi çekip, "Komodinin üst çekmecesinde" dedim işaret parmağımla yatağın sağında kalan komodini gösterirken. Yanımda olduğu sürece hiçbir şeyi kendim yapmama izin vermiyordu. Fırat komodine doğru eğilip ilk çekmecesini açarken ilaçların kutularını aldı. Belimdeki kollarını çözüp iki ilaçtan birini açarken içinden beyaz ve yuvarlak olan haplardan bir tane çıkarıp dudaklarıma doğru uzattı. Başımı geri çekip hapı kendi elime almak istesem de Fırat izin vermeyip, "Aç ağzını" dedi. Uzatmadan dediğini yapıp parmaklarının arasındaki hapı dudaklarımla aldığımda sanki Fırat'ın parmaklarını emiyormuşum gibi olmuştu. Bu hâl beni utandırırken Fırat'ın hoşuna gitmiş gibi duruyordu. Dudakları belli belirsiz kıvrılmış, gözleri utandığımı fark edince çapkın bir edayla parlamıştı. Fırat komodinin üzerindeki su dolu bardağı alıp dudaklarıma yönlendirdiğinde sudan bir yudum içip ilacı yuttum. Fırat bardağı elime verip ikinci hapı da az önceki gibi ağzıma verdiğinde suyu sonuna kadar içerek onu da yuttumuştum. Elimdeki bardağı komodinin üzerine bırakıp geri çekildiğimde birden yüzümü avuçlarının içine alan büyük ellerle afalladığımda Fırat yüzümü kendine doğru çekip dudaklarımı peş peşe ses çıkartarak öperken gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Fırat ise dudaklarımı öpüşleri arasında, "Ağzını yediğim. Oh canımın içi. Güzel yavrum benim. " diyordu dişlerini sıkarak. Fırat'ın beni böyle sevişlerine nasıl alışacağımı düşünürken şimdi böyleyse evlenince nasıl olurdu bilmiyordum. Diğer yandan belki evlenip bana tamamen sahip olduğunda bu kadar sevmeyebilirdi beni. Sevgisinde bir azalma olursa, hevesini alınca eskisi gibi sevmezse beni ya da aramızdaki bu şey bir gün biterse ne yapardım bilmiyordum. Aslında güveniyordum Fırat'a. Bana olan sevgisine inanıyordum ama neye sahip olursam olayım o kaybetme korkusu hep oralarda bir yerlerde olacaktı. İnşallah hep böyle kalırdık. Ömrümüz bitse bile sevgimiz bitmezdi. Fırat beni kollarıyla sımsıkı sarıp yatağa uzanırken başını boynuma gömmüş benim başımda onun boynunu bulmuştu. Yorganı başıma kadar çekip bir bacağını üzerime atıp bacaklarımı bacaklarının arasına alırken beni sımsıkı sarmıştı. Sıcaktan bayılmak için ideal bir haldeydim. Yine de birşey demedim. Sevdiğim adamın koynunda, kokusunu solurken bu anı bozmak istemiyordum. Göğsündeki ellerimi boynuna sarıp Ona iyice sokuldum. Fırat ise boynuma kokumu içine çekerek birkaç öpücük kondururken, "Çok seviyorum seni" dedi boğuk ve fısıltılı sesiyle. Kokusunu içime çekerek onun gibi boynuna sıkı bir öpücük kondurup, "Bende seni çok seviyorum. " dedim. O sırada Fırat'ın telefonundan yükselen mesaj sesi odanın içinde duyuldu. Kim olduğunu tahmin etmek zor değilken bu durumdan hiç memnun olmadığımı belli eden bir nefesi alıp verdiğimde Fırat duymamış gibi davranıyordu. Beni biraz daha kendine çekip başını iyice boynuma gömerken bir eliyle de sırtımı sıvazlıyordu. Ama ben merak ediyordum ne yazdığını. Bu yüzden, "Fırat" dedim. O ise boynumda derin bir nefes alıp, " Kokusuna öldüğüm" dedi boğuk çıkan erkeksi sesiyle. Hafifçe yutkunup, "Mesaj geldi " dedim. Fırat boynumu öpüp, "Gelsin" dedi. Başımı boynundan geri çekip yüz yüze gelmeye çalıştığımda Fırat derin bir nefes alıp başını boynumdan kaldırırken buna müsade ettiğinde göz göze gelmiştik. Benim yüzüm Fırat'ın biraz aşağısında kalırken yüzümün her zerresinde gezinen kara gözler daha çok dudaklarımda oyalanıyordu. Fırat yutkunup yüzüme doğru yaklaşırken boynundaki kollarımı çözüp yüzünü avuçlarımın içine alıp, "Fırat dur" dedim. Yüzümü de bu yakınlıkta çekebildiğim kadar geri çekmiştim. Fırat'ın dudaklarımdaki gözleri gözlerimi bulurken, "O zaman sende ya uslu uslu durup uyu koynumda. Ya da bırak öpeyim. " dedi. Kaşlarım hafiften çatılırken, "Uslu uslu durmayan ben miyim Fırat?" Dedim inanmazcasına. "Beni her saniye öpen sensin." Fırat belimdeki kollarını iyice sıkılaştırıp gözlerime derin derin bakarken, "Bu kadar güzel, bu kadar öpülesi olman benim suçum değil" dedi. "Deli ediyorsun beni. " Sözleri utanmama neden olurken hafifçe alt dudağımı dişleyip gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Fırat aramızdaki mesafeyi kapatıp alnımı öperken, "Fındığım benim." Dedi. Yüzündeki ellerimi göğsüne indirirken Fırat'ın beni severken söylediği garip kelimelere bir yenisini daha ekleyişi beni gülümsetmişti. Az önce gelen mesaji neredeyse unutmak üzere olduğumu fark ettiğimde, "Fırat" dedim başımı geri çekip dudaklarını alnımdan ayırırken gözlerimde yeniden yüzünü bulmuştu. Fırat ise, "Ne güzel "Fırat " diyorsun sen öyle " diyerek yine dudaklarıma yönelirken derdi o mesajı bana unutturmaktı. Kendimi Ondan geri çekmek için göğsündeki ellerimle onu bütün gücümle itmeye çalışırken, "Ya bir dursana. " dedim mızmız bir sesle. " Ne kadar uğraşırsan uğraş bakacağım o mesaja. " Fırat onu ne kadar itersem iteyim milim yerinden oynamazken beni kendine çekip aramıza az bucuk açabildiğim mesafeyi kapatıp hafif kıvrılan dudakları bana derin derin bakan gözleriyle, "Bakacaksın tabii. " dedi. "İnadı tuttu yine benim yavrumun. Bakmazsa olmaz. " Kaşlarım yalancı bir kızgınlıkla çatılırken, "Ver telefonunu " dedim. Fırat yatakta sırt üstü uzanıp beni de üzerine alırken, "tamam" dedi. Komodinin üzerindeki telefonunu alıp bana verirken, "Al " dedi. "Alda rahatlasın için. " Dudaklarımı büzüp uzattığı telefonu aldım. Fırat'ın üzerinde uzanıyorken başımı göğsüne koyup ekran kilidini açtım. Mesaj tahmin ettiğim gibi o kadındandı. Fırat beni kollarıyla sımsıkı sarıp saçlarımı koklayarak öperken mesajı açıp okudum. Gönderen; Yüzbaşı Arzu Keskin "Seni seviyorum. " Birkaç saniye öylece durdum. Sinir öfke, kıskançlık bütün benliğimi kasıp kavururken sertçe yutkundum. Dudağımın içini sinirle kanatırcasına ısırırken başımı Fırat'ın göğsünden kaldırdım. Yüz yüze gelişimizle Fırat gözlerini yüzümde gezdirirken kaşları çatılmıştı. Sıkıntılı bir nefesi alıp verirken, "Noldu yavrum? " diye sordu. Sesi bir parça yorgun ve bıkkındı. Arzu denilen kadının aramıza giriyor oluşu hoşuna gitmiyor gibiydi. Ya da Ona böyle kızgın ve öfkeli bakıyor oluşumdan hoşlanmıyordu. Ne yapabilirdim ki? Fırat'ın o kadının bu raddeye gelip benim sevdiğim adama "seni seviyorum" diyebilecek kadar ileriye gitmeden önce önlem alması gerekiyordu. Almamışsa bu benim suçum değildi. Tartışmamız gerekiyorsa tartışırdık. Alttan alacak değildim. Elimde tuttuğum telefonun ekranını Fırat'a gösterip, "Bu oldu" dedim sinirle. Fırat'ın ekrandaki mesajda gezinen gözleri öfkeyle parlarken kaşları derince çatılmıştı. Dilini sinirle ağzının içinde gezdirip beni belimden tutarak doğrulurken telefonu elimden aldı. Beni kucağından yan tarafa bırakıp telefonda mesaj kısmının üstünde bulunan arama tuşuna basıp kulağına gördü. Sinirden seğiren çene kasları, alnında ve boynunda belirginleşen damarlar, kasılıp duran heybetli bedeniyle çok sinirli görünüyordu. Kulağına götürmüş olduğu telefon ilk çalışta açılmış olmalı ki Fırat, "Ne lan senin derdin?!" Diyerek hiç selam sabah etmeden gür sesiyle bağırmıştı. Gerçi selam sabah etse sinirlenirdim ama bu...iyi olmuştu. Fırat karşı tarafın konuşmasına izin vermeden, "Kaç kere söyleyeceğim sana"uzak dur" diye benden?!! "Dediğinde sesinde öyle bir tını vardı ki fazla kalp kırıcıydı. Tamam bizde tartışıyorduk ve Fırat bana da sesini yükseltiyordu lakin, nasıl beceriyor bilmesem de, benimle tartışırken bile beni sevdiğini hissettiriyordu. Bana asla böyle bağırmamış, böyle bir tınıyla konuşmamıştı. "Umut mu verdim lan sana?! Benden yana birşey mi gördün?!! Kaç kere dedim sana "iş dışında arama beni" diye?!! " Fırat birkaç saniye duraksadığında karşı taraftan ağlamaklı bir ses , "Haklısın dedin. Ama ben seviyorum seni. Bir şans..." derken Fırat, "Ne şansı lan?!!" Dedi kaba sesi çok sertti. Bu sertliğin bana olmadığını bilmeme rağmen ürpermiştim. "Ne şansı?!! Benim seninle aramda hiçbir şey olamaz!! Ben başka birini seviyorum orası ayrı ama sevmesem bile benim işim olmaz seninle!! Artık yeter! Kadındır dedim, yüz vermeyince edebini adabını bilir, kendine saygısı olur, çeker kendini, sınırı aşmayayım dedim ama yeter!! Bu saatten sonra beni iş dışında bir konuda ararsan, mesaj atarsan bu kadar sakin olmam! Bedelini ödemek zorunda kalırsın! Bu da sana son uyarım!" Fırat sert hareketlerle kulağından çektiği telefonu kapatıp komodinin üzerine fırlatırcasına atarken alıp verdiği sert nefesler kulaklarıma doluyordu. İki eliyle sinirle yüzünü sıvazladığında siyah tişörtünden gerilen sırt kasları dikkatimi çekerken birşey demedim ya da yaklaşmadım Ona. Aksine kendimi geri çekip sırtımı Fırat'a dönerek yatağa uzandım. En başta yapması gereken şeyi sonda yaptığı için affedecek değildim Onu. Saçlarımı önümden geriye doğru itip yorganı üzerime doğru çekerek bir kısmına sarıldım. Başımı yumuşak yastığıma iyice yerleştirip usulca içimi çektiğimde burnuma dolan temiz çarşaf kokusu güzel hissettirmişti. Çıplak ayaklarımı serin çarşafa sürtüp yorganı hafifçe ayaklarımla iterek düzeltirken en rahat ettiğim pozisyonu bulup duruldum. Aslında tam olarak rahat edememiştim çünkü Fırat'la uyuduğumuzda her zaman yatağın sağ tarafında yatardım. Burası tersime gelmişti. Yine de gözlerimi kapatıp kendimi uykuya hazırlarken üzerimde gezinen gözleri hissedebiliyordum. Birkaç saniye öylece durduğumuzda Fırat'ın derince iç çekişi kulaklarıma dolmuştu. Ardından yataktaki hareketlilik, yorganın diğer tarafının kaldırılmasıyla ayaklarımda hissettiğim serinlik, sırtımda hissettiğim sıcaklık ve küçük bedenimin kaslı ve güçlü olan iki kolun arasına alınışı boynuma gömülen bir yüz derken Fırat aramızdaki mesafeleri kapatmıştı. Tenime kokumu içine çekerek kondurduğu öpücükler beni kendine iyice çekişi kapattığım gözlerimi aralamama neden olurken Fırat, "Yavrum" dedi. Sesi beni ürkütmek istemiyormuşcasına fısıltılı ve başını boynuma gömmüş olduğundan kaynaklı boğuktu. Sessiz kaldım. O kadının Fırat'a "seni seviyorum " yazabilmesi yazmayı geçtim diyebilmesi hiç hoşuma gitmemiş içimde bir şeyi rahatsız etmişti. Alıp telefonu birşeyde diyememiştim ki diyemezdim de zaten. Çünkü savcıydım. Fırat'la olan ilişkimi Turan timi dışında kimse bilmiyordu ki onlardan da sır çıkmayacağına Fırat kadar bende emindim. Kaldı ki şu durumda bir yüzbaşıyla oturup erkek kavgasına giremezdim. Hem bir savcı olarak bana yakışmazdı hem de bu durum bir şekilde VASÖ'nün kulağına giderse olacakları tahmin bile etmek istemiyordum. Bir savcı olarak bir askerle ilişki yaşıyor oluşum herşey ölçülü olduğu sürece VASÖ için bir sorun teşkil etmezdi ancak bu ilişki iş hayatıma nüksederse VASÖ ya beni ya da Fırat'ı bu şehirden sürecek kadar ileriye giderdi ki benim alacağım ceza bununla da sınırlı kalmazdı. Hafifçe içimi çekip yorgana biraz daha sıkı sarılırken gözlerimi geri kapattım. Fırat ise omzuma bir öpücük kondurup, "Küs müyüz?" Diye sordu. Bulunduğum hâli hiç bozmadan, "Uyumak istiyorum" dedim düz bir sesle. Fırat sıkıntılı bir nefesi alıp verirken, "Tamam" dedi. "İyi geceler yavrum. " "İyi geceler Fırat'ım" 💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧💧 |
0% |