@yildiz_sena
|
Sevgili Okurlar, Tatlı okumalar. 💐 🏵️🏵️🏵️ Elindeki kitabın kapağını okşayıp kitaplıktaki yerine koydu. En büyük tutkularından biriydi kitap okumak. Her kitabına sevgiyle dokunuyor, çevirdiği her sayfada daha özgür hissediyordu. Yaşayamayacağı binlerce hayatı tecrübe ediyor hatta yaşamış oluyordu.
Ancak bu akşam bir türlü odaklanamıyordu. Aklını, gündüz bakkalda gördüğü uzak bakışlı kız kurcalıyordu. Arda'nın söylediklerini duymuş olup olamayacağını kestirmeye çalışıyordu. Eğer duyduysa nasıl bu kadar boş bakabilirdi? Duyduysa kırılmış olmalıydı. Ama İskender, onun gözlerinde kırgınlık görememişti.
Belki öfke... Bilemiyordu. Yokmuşlar gibi tek kelime etmeden, yüzlerine bakmadan alacaklarını alıp gitmişti.
Aslında bakkala ilk girdiğinde bakışları daha yumuşak ve meraklıydı. Sinan'a cevap vermemişti. Onlar da müzik dinlediği için duymadığına kanaat getirmişlerdi. Müzik dinlese bile durup yüzlerine baktığında Sinan'ın dudak hareketlerinden bir şeyler çıkarabilirdi.
Basbayağı umursamamıştı kız. Ne onları, ne söylediklerini. Kimse böyle bir durumda kayıtsız kalamazdı. Kalmamalıydı. "Acaba ismi ne?" diye geçirdi İskender içinden.
"Kapüşonundan saçları görünmüyordu. Acaba saçları da gözleri gibi miydi?" Niye bunları merak ettiğini sorgulamaktan kaçınarak sandalyesine oturdu.
"Babası şehit olmuş. Onur verici olsa da çok üzücü bir durum." aynı sahne zihninde aralıksız sergileniyordu. 1,65 boylarındaki hoş görünümlü kız markete giriyor, kısa bir süreliğine gözleri buluşuyor, sonra hiçbir şey söylemeden ve onlara bakmadan çekip gidiyordu.
" Ben niye bu kadar taktım ki? Sana ne kızdan oğlum. İşine bak."
Başını iki yana salladı, zihnindeki resimler silinsin istedi. Kitap okuyamıyordu madem ders çalışmalıydı. Bu yıl sınav senesiydi. Çalışmaya çoktan başlamıştı ancak bu çalışması okul açılana kadar istikrarlı bir şekilde devam etmeliydi.
Diğerleri rahattı tabii. Onuncu sınıfa yeni geçmişlerdi. Aralarında en büyükleri oydu. Bu yüzden hepsine abilik etmeye çalışıyor, onlar için elinden gelenin fazlasını yapıyordu. Sinan zaten en yakın dostuydu. En kötü günleri beraber atlatmışlardı.
Aklına gelenle dudaklarını birbirine bastırdı. Ardından başını tıklatılmakta olan kapıya çevirdi. "Geel"
Badem, kapıyı açıp başını içeriye uzattı. "Napıyon mahallenin Efesi?"
İskender, kardeşinin yaramaz bakışlarına ve alaycı gülüşüne gülümsemeyle karşılık verdi. "Ders çalışmayı düşünüyordum."
"O işi geç çünkü annem yemeğe çağırıyor." Badem'in söylediğiyle kolundaki saate baktı. "O kadar oldu mu ya?" diye şaşkınlıkla sordu.
"Ohooo iyice bunadın sen." Badem'in sırıtışı yüzüne yayıldı.
"Dalmışım demek. Kitaba yani. Kitap okuyordum."
"Senin bu kitap okuma merakın da bizi bayıltacak. Hayatın tadını çıkarsana. Git gez, geç gel. Ben de ayrımcılık yapıyorlar diye annemlerle kavga edeyim. Kavga edecek kimsenin olmaması çok sıkıcı. Pis anlayışlı sülale. Gerçi Sinan yetiyor bazen. Yarın ona ne kadar gıcık bir insan olduğunu hatırlatmalıyım. " Badem'in ardı ardına sıralanan cümleleri İskender'i bunaltmaya yetmişti.
" Kızım ne gevezesin. Allah bi çene vermiş gerisini... Neyse. " Kalp kırarım endişesi taşıyan İskender cümlesini neyse ile noktaladı.
Badem ise tripli bakışlar atıp söylenerek mutfağa gitti.
"Bu abimin sevdiği yemeği yapma anne." Zümrüt Hanım gülümseyerek kıvırcık kuzusuna döndü. "Ne yaptı abin yine?"
Hiçbir şey yapmayan İskender'e içinden gülen Badem, durumu biraz abartmaya karar verdi. "Senin oğlun âşık olmuş, dalıp dalıp duruyor. Mahallede güzel kız da yok ama neyyyse."
Zümrüt şaşkınlığını gizleyemeyen ifadesiyle "Kime?" diye soruverdi.
"Onu oğluşuna sor Zümrüt Hanım." Yüzünü annesinin görmediği tarafa çevirip kocaman sırıttı. Öyle bir şey olmadığına emindi ama uydurmak, abisini sinir etmek hoşuna gidiyordu. Ancak abisinde öyle bir sabır vardı ki ne yaparsa yapsın kızmıyordu. Bu da Badem'i iyice çileden çıkarıyordu.
Abisinin sadece bir kere kızdığını hatırlıyordu. Onda da Sinan'ın kalbini çok fena kırmış, söylememesi gereken şeyleri söylemiş olduğu için kızmıştı. Sabır taşının Zümrüt Hanım imalatıydı.
Aslında yaramaz bir kız değildi, sadece rahat batıyor, canı sıkılıyordu. Yakın arkadaşları arasında hiç kız yoktu. Okulda kız arkadaşları vardı ancak onlar henüz bir yıllıktı ve pek samimi değillerdi.
Şöyle pijama partisi, dedikodu, alışveriş yapabileceği candan bir kız arkadaşı olsa çok mesut olacaktı. Arda'yla eğlenceli aktiviteler yapabiliyordu, Sinan ve İskender her konuda arkasındaydı ama kız arkadaş her zaman farklıydı.
Erkeklerden sıkılmıştı. Düz, odunsu yaratıklar bıktırmıştı. Abisi biraz romantik bir kişilik olsa da nihayetinde erkek ve odundu. Artık pembe giyen insanlara ihtiyacı vardı. Bunları düşünürken bir yandan da masaya çatal kaşık diziyordu. Abisini erken çağırmış olmasının sebebi gelip yardım etmesiydi fakat Efe bey hâlâ ortalıkta görünmüyordu.
Kitap okumadığını anlamıştı. Eğer kitap okusaydı elinden asla bırakamazdı. Ne düşünüyordu peki? Badem abisinin ne düşündüğünü düşünürken yanağında bir öpücük hissetti. İskender, Badem'in tripli bakışlarına dayanamamış beyaz bayrak sallamıştı.
Badem bunu memnuniyetle karşıladı. Barış gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. O sırada Zümrüt gözlerini kısmış İskender'in gerçekten âşık olup olmadığını sezmeye çalışıyordu. Fakat bir sonuca varamadı.
Yusuf, mutfağa girdiğinde sıcak yuvasına binlerce kez şükretti. Küçük, samimi, sevgi dolu Koryürek ailesi için çalışıp didiniyor, hiçbir şeyleri eksik olmasın diye uğraşıyordu. Ama aldığı karşılık hepsine değiyordu. Herkesin hayalini kuracağı türden aile ilişkileri vardı.
"Oo babam gelmiş, hiç de çaktırmıyorsun baba." dedi tüm zerrelerinin mutlulukla sarıldığı Badem.
Yusuf gülerek masadaki yerini aldı. Masada eksik kalmayınca Zümrüt ve Badem de oturdu. Üçünün de gözleri İskender'e kaydı.
"Otursana oğlum." annesinin sesiyle İskender irkildi. "Hı?"
"Yarım kalan kitabını kafasında tamamlıyor galiba." Badem alaycı ifadesiyle annesine döndü.
"Bir sıkıntın mı var oğlum?" sordu babası ciddiyetle. "Yoo, dalmışım öyle. Aklıma şey geldi. Şey işte. Bizim Sinan. Sinan'la biraz konuştuk da şeyi vardı. Şeyi." İskender toparlayamayınca yerine oturdu. Önceden de hep dalıyordu, kâh okuduğu bir yazıyı düşünüyordu, kâh yazmakta olduğu kitabı. Ancak hiçbir zaman böyle saçmalamamıştı. Şu an düşündüğü konuyu açıklamaya neden çekindiğini bilemiyordu.
" İyisiniz değil mi, bir problem yok?"
"İyiyiz baba çok çook iyiyiz. Sinanla şey olmuş abim şeyyy. Hahahah." İskender kızgın bakışlarını Badem'e kaydırınca Badem ağzına fermuar çekti. Bütün bunları sahte bir şüphe uyandırmak için yapıyordu. İskender sabır çekerek önüne döndü. Kardeşi yine cadılık peşindeydi.
" Gününüz nasıl geçti?"
" İyi baba, her zamanki gibi, Sinanların bakkalındaydık gün boyu. Senin nasıl geçti?" İskender bu sefer kardeşinin konuşmasına fırsat vermemişti. Babası başıyla onayladı. "İş güç işte oğlum."
Badem konuşmaya atladı. "Bugün bakkala bir kız geldi. Mehlika teyzenin torunuymuş. Normalde konuşmuyorlarmış ama kızın babası şehit olunca barışmışlar diye duydum. Yani Arda anlattı. Arda da her şeyi biliyor." konuyu ardaya getirdiğinde susmaya karar verdi. Herkes çok yakın arkadaş olduklarını biliyordu ama Badem'in Arda'ya karşı saklı duyguları vardı.
Zümrüt sözü devraldı." Biliyorum. Mehlika teyzeyle ben de konuşmuştum. Kızı benim okul arkadaşımdı. Hatta Güven, Başak, ben aynı sınıftaydık."
İskender şaşkınlıkla annesine döndü. "Cidden mi?"
"Hamdi amca Başak'ın askerle evlenmesini istememiş, o da kaçarak evlenmiş. Adamın kalbi bunu kaldıramamış. Mehlika teyze de o yüzden Başak'ı reddetmiş. Reddetmiş ama aklı hep kızındaymış tabi. Anlatıyordu içli içli. Torunu doğmuş gidip görememiş. Geçen yıl kızının kocası bombalı saldırıda şehit olmuş." herkesin yüzüldü asılmıştı.
" Dayanamamış da gitmiş cenazeye. Torunumu ilk defa orada gördüm diyordu. Sarılmış, öpmüş, koklamış ama kendinde değilmiş yavrucak. Harap olmuş çocuk. "
" Kolay değil. Allah sabır versin." dedi Yusuf dudaklarını birbirine bastırıp.
"Demek bugün gelmişler. Mehlika teyze de yalnızdı. İyi ki geldiler."
Badem yaptığı empati sonucunda kendisini çok kötü hissetmişti. Babasını kaybetmiş olsa yaşayamazdı. Çok zor, imkansız diye düşündü. İskender ise duyduklarına üzülmüş, eğer kız markette onları duymuşsa kalbi paramparça olmuştur diye düşünüyordu.
'Keşke sustursaydı Arda'yla Sinan'ı. İnsanın yarasına böyle dokunulur muydu? Hem de daha taze olan yarasına. Bir yıl geçmişti sadece.'
"Oğlum, yemekten sonra Kerime teyzenin kızı Sevda'yı duraktan al. Yalnız yürümesin. Annesi rica etti."
İskender başını salladı. "Tamam anne."
"Kendisi gelemiyor mu? Madem gelemiyor erken dönsün evine. Her seferinde aynı şey."
"Badeeem."
"Offf anne."
...
Ulutaş'ların evinde sessizlik hakimdi. Her zaman aç olan oğlunun bu akşam tabağındaki yemekle oynadığını fark eden Gülru sessizliği bozdu.
"Neyin var?"
Arda pişman bakışlarını annesine kaldırdı. "Kötü bir şey yaptım sanırım."
"Ne yaptın kuzum? Sen karıncadan bile korkuyorsun."
"Ben birini üzecek şeyler söyledim ama duymadığını düşünüyordum. Duymuş olma ihtimali vicdan azabı çektiriyor."
"Özür dile yavrum."
"Ama duymamış olabilir ve tanımadığım biri."
"Tanış o zaman. Kim o?"
"Mehlika teyzenin torunu."
"Hımm. Yeni gelmiş, arkadaşı yoktur. Arkadaş ol onunla. Birbirinizi tanırsanız duyup duymadığını sorman daha kolay olur. Özür dilersin öğrenince."
"Benimle arkadaş olmak istemeyebilir. Duymuşsa hiç istemez."
"Dene yavrum. Vicdan azabı çekiyorsan bunu gidermenin tek yolu bu gibi görünüyor."
Annesinin söylediği az da olsa aklına yatmıştı. Ne olursa olsun çaba göstermeliydi. "Sağ ol anacım."
"Ne demek pamuk kalpli oğluşum benim. Hadi ye yemeğini. Karnıyarık, sen seversin diye yaptım." Arda biraz olsun rahatlayınca sırıtarak yemeğine girişti. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama konuşmaya çalışacaktı. Belki saçma esprileri işe yarardı. Gerçi ne zaman espri yapsa arkadaşları hayattan soğuyordu. Ama o asla, asla ve asla espri yapmaktan vazgeçmiyordu. Çünkü o espriler kralıydı. Kendine bu ismi vermişti. Kimse umursamasa da ismini, onun çok hoşuna gidiyordu. 'Aman bee' kimse de onun umrunda değildi. Yarın sabah ilk iş Mehlika teyzenin evinin oraya gidecekti. Bir şekilde kızı görürse konuşacaktı.
Belki de kız hiçbir şey duymamıştı, boş yere vicdan azabı çekiyordu. Öyle olsa bile arkadaş olmaktan zarar gelmezdi. Arkadaşlık iyidir. Biraz sert bir kıza benziyordu Arda için. Yine de deneyecekti.
...
Sinan, herkesten daha yalnızdı o akşam. Elinde hiç görmediği annesinin fotoğrafı, acı dolu çehresiyle fotoğraftan şefkat dileniyordu. Fotoğraftan bir kere çıksa, saçını okşasa bütün hayatını verirdi.
Bugün o kızın hikâyesini duyunca annesizlik iyice başına vurmuştu. Yumruğunu sıktı, dişlerini sıktı, ruhunu sıktı... Hiçbir şey değişmedi. Annesi yoktu işte. Ölmüştü. Dönemezdi.
Her şey daha da öfkeli olması için çabalıyordu sanki. Babasının soğuk tavırları onu her zaman üşütmüş, sevgi namına bir şey görmemişti. Bazen Zümrüt ve Gülru teyzeleri okşardı başını. O zaman dünyanın en iyi insanı olması için kalbine ilham düşerdi de yine olamazdı. Çünkü öfke tek ve gerçek duygusuydu.
Arkadaşlarına çok bağlıydı. Onlar olmasa neler yapmazdı kötülük için. Onu dizginleyen dostlarıydı. Hele de İskender. Her zaman yanında olmaya çalışıyor arkadaşına laf ettirmiyordu. Sinan bazen İskender kadar iyi bir dost olamadığını düşünüyor kendine sövüyordu.
Tatillerde bakkala bakmak onun göreviydi, arkadaşları bu görevde de onu yalnız bırakmıyorlardı. Koşup oynamak, mahalle maçlarına katılmak istiyordu daha küçükken. Dükkânı bırakamıyordu. İskender, onun yerine bakkalla ilgilenip onu gizlice futbol oynaması için gönderiyordu. İskender sadece dostu değildi anlaşılan, kardeşiydi de. Babası bu kadar sağlam durmuyordu arkasında. Böyle desteklemiyordu. Adamın ruhu çekilmiş gibiydi.
Derken.. Kapı hızla açıldı. Sinan elindeki fotoğrafı ters çevirip yatağa koydu.
"Seninle bir şey konuşacağız." sesi daha ilgiliydi öncekine göre.
"Ne konuşacağız?" diye sordu babasına.
Güven, içeriye girip kapıyı kapattı. Söyleyecekleri için tedirginlik taşıyordu. Masanın önündeki sandalyeyi kendine çekti, yatağa oturmuş Sinan'ın karşısına oturdu.
Sinan gerçekten merak etmişti. Babasıyla bu şekilde çok az konuşmuşlardı.
"Bu konu hakkında çok düşündüm. Ve bir karar verdim."
Sinan bir suç işleyip işlemediğini anlayabilmek için son bir ayda yaptığı her şeyi gözden geçirdi. Güven'in gözleri ters çevirilmiş fotoğrafla buluştu.
"Anneni çok özlediğini biliyorum. Emin ol bu kararı seni de düşünerek aldım."
Ne kararı diye sordu Sinan içinden. İçi buruktu, sesi de burkulmasın diye sordu içinden.
"Bunca zaman annesiz büyüdün, hep eksik kaldın. Ben de yalnız tabii." Sinan sözün gideceği yeri şimdiden beğenmemişti. Kaşlarını çattı.
"Evlenmeye karar verdim." Sinan'ın yüzüne tokat gibi inmişti bu cümle.
"İkimiz için de en iyisi bu. Senin anneye ihtiyacın var. Ben beceremiyorum." Gözleri öfkeyle daha da kararan Sinan sessizliğini koruyamadı.
"Geç kaldın bence baba! Önceden de anneye ihtiyacım vardı! Kaç yaşındayım biliyor musun sen acaba! Yaşımdan haberin var mı! Sevgiye ihtiyaç duyacak yaşı çoktan geçtim ben!"
"Annenin yası vardı."
"Hâlâ var!"
"Ben kararımı verdim. Sen de sakin ol ve bu durumu kabullen."
Sinirden çenesi kasılan Sinan "Ahhh" diye tıslayarak dişlerini sıktı. Delirecek gibi hissettiğinden annesinin fotoğrafını alıp yerinden fırladı. Güven'in arkasından bağırışlarına aldırış etmeden evden çıktı. Sokak lambaları öfkesinin karanlığını aydınlatamıyordu. Her şeyden nefret ediyordu. Keşke ateş olsaydı da bütün âlemi yaksaydı. Binlerce meteorun dünyaya çarptığını hayal edip sırıttı. Bütün dünya yok olsa ancak rahatlayacaktı. Dünyanın parçalanışını canı gönülden istiyordu. Ta ki peşinden gelen golden cinsi köpeğinin havlamasını duyana kadar.
Tarçın da onun en sadık dostuydu. Yine onu yalnız bırakmamıştı. Eğilip dostunun tüylerini okşadı. Öfkesi kendini korusa da onu içine hapsetti. Yürüdüler birlikte. Onu üzen şeylerin yüküyle...
🏵️🏵️🏵️
Ben Asya..
İsmimi babam koymuş. Bana bir hatıra babamdan kalan. Bir daha ismimi duyamayacağım dudaklarından.
Nefes verdim ama içimdeki sıkıntı gitmedi. Zavallı mıyım ben? Zavallı mıyım ki acıyorlar? Değilim. Ben en güçlüyüm. Korkusuz savaşçı Kaptan'ın kızı savaşçı Asya'yım. Gurur duyuyorum babamla, onun kızı olmamla.
Eve döndüğümde yemek hazırlamışlardı. Ancak ben yememeyi tercih ettim. Dışarıda yediğimi söyledim. Dışarıda yaptığım tek şey yürümek ve ağlamak oldu. Yürüyerek ağlamak ve ağlayarak yürümek...
Şaka şaka. Gözlerimden iki damla yaş geliyor arkası yok. Bozuk benim gözlerim. Ağlamadan acı çekmek daha çok acıtıyor ama acı çekerken ağlamak da bir işe yaramıyor. Saçma mı oldu? Anlatamadım.
Kalmakta olduğum oda güzel aslında. Çatıda, tavanı yamuk ama ağaç ev gibi hissettiriyor. Küçük penceresi gökyüzüne açılıyor sanki.
"Heidi mutlu olalım senleeee" e haydi. Bir de keçi çobanı bulsam tam olacak. Aah ahh. Güzell kafalar. Penceremde yıldızlar var. Heyy babama selam söyleyin. O da göklerde olmalı. Yüksek ruhlar gökte olur.
Susadım. Su iç Asya. Yatmaktan her yerim ağrıyor. Müzik dinlemekten kulaklarım. Ama yine müzik dinlemek ve yine yatmak istiyorum.
Ahhh neyse.
Hızla yayıldığım yataktan kalkınca geçici bir beyin sarsıntısı yaşadım. İyiyim iyiyim. Şimdi mutfağa inme ve su içme vakti.
Odadan çıktım. Koridor karanlıktı ama annemin kalacağı odanın kapısının altından sızan ışık sayesinde önümü görebiliyordum.
"Konuşmuş."
Kim konuşmuş? Ne konuşmuş?
"Çocuk istemez doğal olarak kızım." anneannem daha kısık sesle konuşuyordu. Durup dinlemeye karar verdim.
"Öyle tabi. Ben bizimkine nasıl söyleyeceğim bilmiyorum." bizimki dediği bensem... Ne söyleyecek?
"Hemen söyleme, biraz alışsın buraya."
"Hiç istemeyecek."
"Buraya bunun için geldiniz kızım. İkiniz de yarımsınız, bu evlilik tamamlayacak sizi." Neee! Ne evliliği be! Ne diyor bu kadın!
"Zamanla anlar beni değil mi? Her şey ona daha iyi bir hayat sunabilmek için." Annemin ağlamaklı çıkan sesi beni iyice deli ediyordu. Sanki beni çok düşünürmüş gibi! Evlenmek diyor ya!
"Anlar tabi. Her şey zamanla." ahhh çıldıracağım! Lanet olsun böyle işe! Babama nasıl ihanet edebilir! Daha bir yıl oldu olmadı be! Kafayı yiyeceğim! O evlilik de asla olmayacak.
İçeriye dalıp bağırıp çağırmak vardı ama..! Bana söyleyeceği zamana kadar sorun çıkarıp vazgeçmesini sağlayacağım. Geri döneceğiz ve asla o evlilik olmayacak. Sinirden burda da duramam şimdi! İlk sorunu çıkaralım hadi.
Sessizce merdivenleri indim. Dış kapıya doğru parmak ucunda yürüyüp ses çıkmasın diye nefesimi bile tutarak dış kapıyı açtım. Aynı şekilde kapatıp ayakkabılarımı giydim. Üstümde ne telefon ne ceket. Gerçi bu sıcakta ceket giyene deli derler. Cüzdanım da yok. Eşofmanımın cebinde sadece üç beş kuruş var.
Kimin umurunda! Evlenmek dedi resmen! Şaka gibi. Gerçekten şaka gibi.
Bahçe kapısından da çıkınca kafama göre bir taraf seçip yürüdüm. Kaybolurum herhalde. Deli veya manyak değilim. Sinirlerim bozuk ve def olup gitmek istiyorum. İstanbul'a dönmek istiyorum. Babamı istiyorum.
Annemse beni delirtmek istiyor. Ben rahat ve iyi bir hayat istemiyorum. Bunun olacağı da şüpheli zaten. Her şey yine çok saçma. Ve ben saçmalığın ortasındayım. Evlilik de neymiş! Saçmalık! Lanet olsun.
Babama bunu nasıl yapar?
İhanet bu.
Aşk böyle bir şey değil.
Beni düşünse hiç buraya getirmezdi tamam mı!
Öfkeli adımlarım yere daha sert basarken karşıdan gelen ikili dikkatimi çekti. Bakkalda gördüğüm çocuk galiba o. Yanında da neredeyse onunla aynı boyda -yani minare gibi- bir kız var. Bana ne olum. Sevgilisi falan herhalde.
Gözlerimi önüme çekip hiç görmemiş gibi takılacaktım ancak aynı hizaya geldiğimizde durdu. Yanındaki kız da o durunca durdu.
"Nereye bu saatte?" sana ne kardeşim.
"Sana ne kardeşim" hemen alt yola doğru yöneldim.
"Kayıp mı oldun?"
"Sana ne dedim ya işine bak."
"Hadi Efe gidelim, geç kaldık zaten." gidin gidin. Gece gece bela mısınız?
"Yalnız o yol mezarlığa gidiyor. Gece gece korkmayasın." Efe midir nedir? Baş belası.
Başımı onlara doğru çevirdim. Bıkkın bakışlarımla ikisini tekrar süzdüm.
"Onlar benden korksun." Sonra önüme dönüp hızla ilerledim. Efe midir nedir? Baş belası.
"Ne dedik sanki." ben ne dedim sanki. Tanımam etmem. İnsan sevmiyorum. Tanımadığım insanı hiç sevmiyorum. Zaten tanımadığın bir insanın ne diye nereye gittiğini sorgularsın ki? Sana ne. Selam vereni dövecek kadar öfkeliyim zaten. Deli midir nedir?
Tamam, sorun bende de olabilir. Çocuk ne bilsin senin deli manyak çingene olduğunu. Sormasın bana ne. Bişey demedim ki yani. İşine baksın o.
Bu yol iyice karanlıklaşmaya başladı ya. Dinlese miydim acaba? Bana ne. İnat ettim sonuna kadar gideceğim. Mezarlıksa mezarlık, sanki hiç mezarlıkta zaman geçirmemiş gibi konuşuyorsun Asya. Ama orada babam vardı.
Gece gece mezarlıkta gerçekten ne işin var Asya! Bir işim yok o minare şahsiyet yüzünden bu tarafa yöneldim. Ses yok, insan yok. Hiçbir şey yok. Ses gelirse kork zaten kızım. Allahım çarpılacağım buralardaaa. Zaten çok akıllı sayılmam. Olan da gidecek. Geri dön Asya, geri dön.
Şu ağacın orda hareketlilik mi var bana mı öyle geliyor! Göz yanılmasıdır caanım. Ya da rüzgar. Evet evet rüzgar. Saçım niye uçuşmuyor o zaman? Tenim niye hissetmiyor rüzgarı? Yerimde dondum. Adım atacağım ayağım havada kaldı.
Siyah bir şey, şapkası var. Hareket ediyor. Topuk Asyaaa! Elinde tırpanı eksik. Hemen geriye dönüp topuklarımı kıçıma vura vura koşmaya başladım. Korkak biri değilim kesiklikle... Ehe.. Sadece kendimi seviyorum.
Köpek havlaması ile daha da hızlandım. Azrailin köpeği olamaz dimi. Saçmalama Asya!!!! Kendime hakaret edecektim ama zeka seviyemi tartışacak zaman değil şimdi. Hayatımın değerini an itibariyle anlamış bulunuyorum. Canım hayaaatımm. Daha alınacak bir intikamım vaar!
Ve annemin evlenmesine engel olacağım. Ölürsem kim engel olacak ona? Gidip başkasının annesi olur. Ben de yokum zaten, ölmüşüm. Belki de ben ölürsem evlenmez. Koşmaktan dalağım şişti laan! Koşarken yüzüme çarpan saçlarım yüzünden gözlerimi sürekli kapatıp açıyordum. Çarptığım göğüsle yine beyin sarsıntısı geçirdim. Yere düşeceğimi sanarken kollarım sıkıca tutuldu. Gözlerimi hızla yukarıya kaldırdım.
"İyi misin?"
Efe midir nedir? Gitmemiş miydin olum sen? Korkudan kaçtığımı anlamaz dimi?
Kollarımı ellerinin arasından çektim. "İyiyim." Azrail'i gördüm sandım. İyi ki o beni görmedi. Daha çok gencim.
Köpek dibimize kadar gelip sadece bana havladı. Ben de tabi kaşlarımı çattım. "Ne bağırıyorsun lan!"
Köpek daha çok havlayınca ona öldürücü bakışlar attım. 'Senden korkmuyorum olum' havası verirsem o benden tırsar.
Efe midir nedir gülünce sinirlerim tekrar bozuldu. Eğilip köpeğin sırtını okşadı. "Tarçın, sen ne yapıyorsun burada? Sinan nerede?" Tarçın mı? Tarçın severim ama buna sinir oldum. Köpek, Efe midir nedire güzel davranınca yine sorun bende anladım.
"Seni tanımadığı için kovalamıştır. Yoksa çok sevimli ve dost canlısı bir köpek."
"Ondan kaçmıyordum." köpekten korkacak tip mi var bende? Belki bazen ama şu an değil.
"Kesin öyledir."
"Öyle." evet öyle ondan kaçmadım o benim peşimden koşmayı tercih etti. Peşinden koşulası bir insan olduğumu biliyorum evet. Koşmayacak da ne yapacak?
Ayak sesleri duyunca antenlerim dikleşti. Yine kim geliyor? Korktuğum şey değil dimi?
Efe midir nedir doğruldu. "Sinan" gözlerimi Sinan'ı görmek için çevirdim. Ahh inanamıyorum. Bakkaldaki o kıvırcık, gözü beni tutmayan şahsiyet... Azrailmiş meğer.
Gece gece ödümü kopardı manyak, psikopat. Ne işin var mezarlıkta simsiyah kıyafet ve kapüşonla?!
Bize yaklaştı ve anlamsız bakışlar attı. "Ne bu? Noluyor? Siz ne alaka?"
Ne olabilir!
"Sen iyi misin? Bu saatte buraya gelmişsin." Efe midir nedir bu saatlere takmış.
"Sonra konuşuruz. Siz ne ayak?" bu sefer susmadım.
"Bizim bir alakamız yok. İnsanlar yanlışlıkla da olsa karşılaşabilirler." yanlışlıkla karşılaşmak diye bir şey mi var bilemiyorum ama karşılaşmamız biraz yanlış gibi.
Sinan denen lahana turşusu yüzünü tuhaf bir şekle soktu. Tam kavanoza koymalık.
"Mezarlık yolunda mı?" hee beğenemedin mi?
"Aslında ben Sevda'yı eve bırakırken arkadaşla karşılaştım. Bu tarafa doğru yürüdü. Başına iş açmasın diye Sevda'yı evlerin oraya kadar götürüp geri döndüm. Tarçın'dan kaçıyordu."
Kaşlarımı çattım. Sana ne kardeşim! "Ben o köpekten kaçmıyordum! Anla şunu!"
"Tarçın onun adı. Ayrıca neden bağırıyorsun?"
"Anlamıyosun çünkü. Biri bir şeyi anlamayınca sinirleniyorum."
"Ben gördüğümü söylüyorum. Kaçıyordun işte. E arkandan da Tarçın geldiğine göre.."
"Kaçıyordum evet. Arkamdan da o geliyordu evet. Bu ondan kaçtığımı göstermez! Ben kaçarken peşimden gelmek istemiş olabilir. Ben ondan korkmadım işte. Şeyden..."
İşaret parmağımı Sinan turşusuna doğru uzattım. "Şundan." Gözleri büyüdü ve "Neee!" diye böğürdü.
Efe midir nedir anlam verememişti. "Neden?"
"Nedense neden Allah Allah. Her şeyi açıklamak zorunda mıyım kardeşim?" saçma sapan işler. Mezarlık olmayan tarafı bulmayı başarıp... Çok zor çünkü.. Hı hı. Kafamı bozdular ondan. Sus bence. Yürüdüm.
"Ruh hastası." turşu beni tanımıyor. Onu dövebileceğimi aklına getiremiyor.
"Hadi biz de gidelim. Yine kaybolmasın." kaybolmadım ben zaten. Bu arkadaş niye böyle?
"Bize ne olum. Nolursa olsun. Gıcık oldum ben buna. Ayrıca gözüm hâlâ tutmuyor." turşuya hakaret bu canlı.
"Sus Sinan. Yürü."
Güzel güzel yürürken yine yanımda bittiler. Onlara en kaliteli ters bakışlarımı göndermekten çekinmedim.
"Ey Allahım."
"Sanki biz sana çok meraklıyız gıcık ruh hastası." sanki duymuyorum. Sessiz söylüyor bir de. Muhatap olmaya üşeniyorum ve gerek duymuyorum yoksa saydırmasını bilirdim. Azrail kılıklı turşu kafa.
Ben bir karşılık vermediğim için arkadaşlar da sustu. Aralarında da konuşmadılar. Tarçın havladı birkaç kere. Nenemin evinin oraya böylece vardık. Tabi evin önünde iki adet telaşlı kadın vardı. Biri benim anam diğeri anamın anası.
"Nerdesin sen?" diye bana koştu anam. Son anda kollarının arasından sıyrılarak sarılmaktan kurtuldum. Git evleneceğin adama sarıl. Yok yok sarılma.
"Asyaa" ismimi söyledi sitemle.
"Yavrum nereye gittin gece gece?" diye sordu anamın anası. Cevap vermek isteyen var mı? I ıhh.
"Mezarlıkta karşılaştık. Kaybolmuş." sinirimi bozmak için söylemediyse bu turşu ben de bir şey bilmiyorum.
"Kızım ne işin var bu saatte orda? Niye böyle yapıyorsun? Habersiz çıkılır mı gece gece?"
"Eeeh siz sanki her şeyin hesabını veriyorsunuz da." bozuk sinirlerimle bahçeye girdim. Ama sesleri kesilmedi.
"Oğlum gelin siz de. Kısır yapmıştım. Gelin içeriye."
"Sağ ol Mehlika teyze gidelim biz." bence de gidin Efe midir nedirle turşu Sinan.
"Yiyin öyle gidersiniz. Gelin çocuklar." bir dur anne ya.
Onlar da onaylamış olacak ki birlikte bahçeye girdiler. Eve girmek için hamle yapacağım sırada annem tarafından kolumdan tutulmak suretiyle bahçedeki çardağa götürülüp oturtuldum. Ne istiyorsun benden be kadın?
" Siz kardeş kardeş oturun ben getiririm kısır falan." annem kıvırcık oğlanlara gülümseyip eve girdi. Ananem de yanıma oturup duvar tarafına sıkıştırdı. Ananeeem ananem.
Turşu Sinanla arkadaşı karşımıza oturdular. Tarçın ise bahçedeki hortumu ısırmaya başladı. Tebrikler. Kollarımı kendime sardım. Canım kendim. Başkasına sarmam, ı ıh.
"Nasılsın Mehlika teyze?"
"İyiyim yavrum sen nasılsın? Annenler nasıl?"
"İyiler onlar da."
"İyi iyi. Senin baban napıyor oğlum?"
Sinan'ın çehresi sertleşti. "Napacak iyi o da."
Ananem başını salladı. "Tanıştınız mı siz?"
"Pek değil." çak ağzına Efe midir nedirin. Hiçbir şey yapmıyor evet. Gerek de yok.
"Tanışın yavrum. Arkadaş olursunuz. Asya'nın arkadaşı yok buralarda." gerek yok.
"Yeni geldi, normal. Zamanla olur."
"Yabaninin teki bence." Sinan sessiz konuşup yine de duymamı istiyor. Bana yabani diyen evcil olsa. Aklımdan geçen birtakım hayaller sırıtmama sebep oldu.
"Hadi kızım, tanış arkadaşlarınla."
"Adımı söyledin ya. Tanıştık işte."
"Öyle tanışmak mı olur?"
"Olmaz mı?"
"Olmaz." ehh ben de biliyorum aslında olmadığını. Tanışasım yok.
Annem elinde kocaman bir tepsiyle geldi. Tepsidekileri masaya dizip ananemin yanına oturdu. Bu yüzden duvara doğru daha da sıkıştırıldım. Zaten bu kadın tontiş neden sen de yanımıza oturuyorsun ki? Ne desem boş.
Tabakları kısır, sarma, ıslak kek doldurmuş. Bunlara rağmen bir şey yememiş insanın önüne tekrar bunlar konur mu? Bu nasıl bir sınav? Zavallı Aysa.
"Tam Arda'lık tabak." Sinan'ın söylediğine birlikte güldüler. Sen inadını bozma Asyam. Yeme. İnat ettiğinden ananların haberi var mı acaba?
"Tanıştınız mı bakalım?" ne meraklılar tanışmamıza. Hem ben bunlara sinirliyim. Aklım da tabaktaki sarmalarda. Cevap vermediğim için annem cevabını aldı.
"Hadi Asya. Hadi." tütsüyü kesmeyecekler anlaşılan.
"Ben Asya." ruhsuz kelimelerim bıkkınlığımı herkese hissettirdi.
"Ben de İskender." İskender mi? Efe midir nedir değil miydi?
"Ben de Sinan işte. On kere duydun."
Dayanamayıp sarmaları ağzıma tıktım. Tanıştık işte. Bu kadar. Annem bir şey söylese de sürekli ağzımı doldurduğum için benden yana bir tepki alamadı. Az bile yapıyorum onu. Babamı unutmuş da başkasıyla evlenecek. Zalim kadın. Asla olmayacak öyle bir şey. Asla. 🏵️🏵️🏵️
|
0% |