@yildiz_sena
|
Sevgili Okurlar, Tatlı okumalar 💜
💗💗💗
Tabaklarını bitirince kadınlara veda edip bahçeden ayrılmışlardı. İskender'in evine doğru yürüyorlardı. Sinan'ın bu akşam kendi evine dönmeye niyeti yoktu. İskender de zaten onu bırakmazdı. Gece gece mezarlığa gitmişse üzgündü, onu konuşmadan gönderemezdi.
"Anlatmayacak mısın?" diye sordu yanında sessizce yürüyen arkadaşına.
"Evde konuşuruz." tekrar öfke krizine girmemek için konuşmayı erteliyordu Sinan.
"Pekâla. Evde kesinlikle konuşacağız."
"Konuşuruz."
İskender bir an boş bulundu ve sordu "Asya nasıl biri sence?"
Sinan birden durdu İskender'in gerçekten böyle bir soru sorup sormadığını algılamaya çalışırken yüzünde yadırgayıcı bir ifade oluştu.
"Öylesine bir soru öyle bakma." sorduğuna pişman olmuştu.
Sinan göz devirip yürümeye devam etti." Ruh hastası, ayarsız, yabani, gıcık, muhtemelen daha fazla kötü huya sahip ama ben bu kadar tanıyabildim."
"Abartma."
"Eksiği yok fazlası var. Deli midir nedir? Ben onu görmedim bile. Benden kaçıyormuş güüya. Yersen."
İskender, Sinan'a hevessiz yan bakışlarla karşılık verdi. Çok güzel bir kızdı ve en fazla ne kadar zararlı olabilirdi ki? Sert görünmeye çalışsa da gözlerinde masumiyetin ışığını görüyordu. Boynuna kadar uzanan saçları bebek gibiydi. Sanki dokunsa elleri bu pamuksu yumaşaklığa dayanamayıp orada yaşamaya karar verecekti.
İskender düşüncelerinin farkına vardığında gözlerini kocaman açıp başını hızla iki yana salladı. "Noluyor lan?"
"Ne noluyor? Tuhafsın he."
"Yoo tuhaf değilim. Sinek ısırdı galiba." İskender ensesini kaşıyıp saçlarını düzeltti.
"Sevda yine mektup mu verdi yoksa?" Sinan sırıttı, biraz eğlenecekti.
"Saçmalama. Öyle bir şey olmadı."
"Eskisinin etkisinden çıkamadın yani." Sinan sırıtmaya devam ederek ellerini hırkasının cebine attı.
"Sinaaaan. Öyle bir şey yok. Ne etkisi?" İskender sinirlenmeye başlamıştı.
"Herkes hayranlarından hoşlanır."
"Dövecem lan seni!"
Sinan kahkaha atarak koştu. İskender ise sabır çekip sakinleşmeyi denedi. Sakinleşemeyince Sinan'ın arkasından koştu.
"Dur lan! Seni bi hayran edecem görecen! Hayranmış! Ya sabır ya sabır!"
Tarçın da bu yakalamaç oyununu beğenmiş, neşeyle havlayarak onların arasında koşuyordu. Böylelikle kalan yolu tamamlayıp evin önüne vardılar.
"Eve geldik. Herkes duymasın değil mi Sevdayla seni?" Sinan işaret parmaklarını birbirine sürtüp sırıttı.
"Yürü lan geç içeri. Sabırlı insanım beni bile delirttiniz. Badem bir, sen iki, Arda üç."
"Bir numara nasıl ben olmam? Üzüldüm. Puhahahaha"
İskender sinirle dudaklarını yaladı. "Yürü lan, yürü!"
"Tamam lan ne bağırıyorsun? Geçtik." Sinan Tarçın'la birlikte bahçeye girdi. İskender de çatık kaşlarla peşlerinden girip bahçe kapısını kapattı.
Tarçın'a mama verip birlikte eve çıktılar. Badem Sinan'ı görünce baygın bakışlarla süzdü. "Bir adet arıza" sonra gözlerini ağabeyine çevirdi "Bir adet de dalgın Efe"
"Badem zaten sinirliyim sus Allah aşkına." Badem önce şaşırdı sonra Sinan'a kaşlarını çattı. "Abimi sen sinirlendirdin demi?"
Sinan sırıtıp göğsünü kabarttı. "Tabi ki."
Badem trip atma aşamasına geçmeden onu mutfak ve koridor arasında bırakıp oturma salonuna gittiler.
"Hoş geldin Sinan."
"Hoş bulduk Yusuf amca."
"Hoş geldin yavrum." Zümrüt Sinan'ın herhangi bir cevap vermesini beklemeden İskender'e yöneldi. "Kızı niye yarı yolda bıraktın oğlum? Evin önüne kadar götürseydin. Annesi o kadar rica etmişti. Kız korka korka gitmiş eve kadar. Nerdeydin sen? Seni onu evine bırak diye göndermedik mi?"
"Anne.. Evlerin oraya kadar bıraktım zaten. İki dakikalık yol kalmıştı."
"Olmaz öyle. Evinin önüne kadar götüreceksin. İki dakika miki dakika anlamam ben. Mahcup oldum Kerime'ye."
"Üstüne gitme çocuğun. Belki bir işi vardı. Gerektiği kadar götürmüş kızı." Yusuf'un cümleleri İskender'i rahatlatırken Zümrüt'ün bakışları rahatını kaçırıyordu.
" Ben çağırmıştım İskender'i, o yüzden acele etti." Sinan İskender'i kurtaracağını düşündüğü o hamleyi yaptı.
" Neyse. Bir dahaki sefere evine kadar götürürsün." dedi annesi.
İskender hızla başını salladı. Sonra kolunu Sinan'ın omzuna attı. "Biz odada takılacağız."
"Gidin gidin. Hiç oturmayın bizle. O odada ne varsa artık?" Zümrüt'ün tribiyle İskender can çekişmeye başladı.
"Anne sen dizi izliyorsun. Biz ne yapacağız burada?"
"Bak bak napacaklarmış burada. Baban ne yapıyor burada?"
"Babam mecbur." İskender alt dudağını ısırırken Sinan kahkaha attı.
Zümrüt ayağındaki terliği çıkardı, Sinan her ihtimale karşı İskender'i kendine siper etti. Terlik İskender'in göğsüne çarptı. "Ahhh!"
"İyi misin oğlum?"
İskender acıdan buruşan yüzünü hizaya sokup babasına cevap verdi "İyiyim baba." Bugün göğsüne çarpan ikinci şeydi. İlki hakkında düşünmemeliydi. Her fırsatta aklına gelmek zorunda değildi.
Badem salona girince yerde terliği gördü. "Yaaa off nasıl kaçırdım ben bu ânı?"
İskender; Zümrüt, Sinan ve Badem üçlüsüne küskünlükle bakıp salondan ayrıldı.
"Ben gönlünü alırım onun." Sinan dişlerini çakıp arkasından gitti. Badem elindeki çekirdek kâselerini sahiplerine verdi ve dizisinin karşısına geçti.
Zümrüt terliği oğluşunun göğsüne çarptığı için biraz pişmandı. Ama yine de çekirdek çitlemekten kendini alamadı.
İskender masasının başına geçmiş yine düşüncelere dalmıştı. Eğer bir gün evlenirse kesinlikle trip atmayan bir kadınla evlenecekti. Tabi öyle bir kadın var mıydı? Bilemiyordu. Belki vardır diye avuttu kendini. Hem trip hem de dayak yemekten bıkmıştı. Kimseye zararı yoktu ama herkes onunla uğraşıyordu.
Sinan'ın geldiğini fark etmemişti. "Acaba o da öyle mi?" diye mırıldandı.
"Kim?"
İskender hızla Sinan'a döndü. Hemen konuyu değiştirdi. "Otur konuşacağız. Anlatacağın çok şey var." Mevzu kendisine gelince ciddileşti Sinan.
"Sen sanki bir şey söylüyorsun az önce."
"Bir şey söylemiyordum. Yani önemli bir şey değildi. Otur hadi."
Sinan isteksizce yatağa oturdu. Nefes verdi. "Babam evlenecekmiş."
İskender şaşkınlıkla ne diyeceğini bilemedi. Sinan devam etti. "Kararı kesin. Evlenecek. Yok anneye ihtiyacım varmış da, yalnızmış da bilmem ne. Şimdiye kadar böyle bir şey yoktu. Şimdi nerden çıktıysa?"
"Kimle evlenecek peki?" Sinan bu sorunun cevabını bilmediği için dudaklarını büzdü. İskender yerinden kalkıp Sinan'ın yanına oturdu. Dostunun sırtını sıvazlayıp yanında olduğundu hissettirmek istedi. Bu harekete alışkın olan Sinan burukça gülümsedi.
"Biliyorum çok öfkelisin; ama belki evleneceği kişi gerçekten iyi biridir. Her şey daha güzel olur."
Sinan kaşlarını çattı. "Her şey çirkin zaten, güzel olmayan bir şeyin daha güzeli olamaz. Üvey anne ne demek iyi biliyorum ve ben annemin evinde başka bir kadını istemiyorum."
İskender, Sinan'ı haklı bulunca bir şey söyleyemedi. Sadece sırtını sıvazlamakla yetindi.
...
Sabahın sekizinden beri kaldırımda oturuyordu. Hâlâ evden kimse çıkmamıştı.
" Offfff! Ben salak mıyım acaba?" diye kendi kendine söylendi. "İyi tarafından bakalım en azından güneşleniyorum. Ehe."
Neredeyse öğle olacaktı, öğlen sıcağında kaldırımda oturmaya devam edemezdi. Zaten yeterince çarpılmıştı. Ayaklanacağı sırada bahçe kapısı açıldı. Hızla telefonunu çıkarıp onunla ilgileniyormuş gibi başını önüne eğdi. Çarprazındaki kapıya göz ucuyla baktı. Kızın çıktığını görünce 'sonunda be' diye düşünerek oh çekti.
Asya, yine kulaklığını takmıştı rastgele bir tarafa doğru yürüdü. Aralarında biraz mesafe açılınca Arda yerinden kalkıp uygun zamanda konuşmak için arkasından ilerledi. "Takip mesafesi önemli heheh."
Asya alakasız sokaklara girip bilmediği yollarda yürüdü. Arda onu takip ediyor bu dolaşma şekline anlam veremiyordu. Yolu ağaçlı bir parka çıktı. Etrafta kimseyi göremeyince bu ortamın ona gönderilmiş bir hediye olduğunu düşünüp gülümsedi. Ağaca doğru adımlayıp dibindeki banka oturdu.
Kızın yanına gidebilmek için cesaret bekliyordu. Ne söyleyeceğini defalarca düşünmüş olsa da bocalamaktan korkuyordu. Ne de olsa hassas bir mevzuydu. Ya kalbini kırmıştı ya da her an kırabilirdi. Keşke İskender'e danışsaydı. O yardım ederdi.
"Niye beni dikizliyorsun?" fark edilmişti işte. Saklandığı çalılığın arkasından çıktı. Şapşal bakışlarla Asya'ya yaklaştı. Sonra yüzsüz olmaya karar vererek yanına oturdu.
"Naber?" sırıtarak Asya'ya döndü. Burda bütün insanlar cins miydi yoksa Asya'ya mı öyle geliyordu? Kendinin de cins olduğunu hatırlayınca "hehhee" diye istemeden güldü. Böylece yeşil gözlü sarı oğlan daha çok yüz buldu.
Gülüşüne sinirlenip ciddileşti. "Ne var kardeşim?" Arda aldığı yüzü geri bırakmak istemiyordu. Elini uzattı. "Merhaba, ben Arda. Herkes bana bayılır. Sen de belki bayılmak istersin diye düşündüm."
"İstemem." Ne yapmaya çalışıyordu bu masum yüzlü denişik?
Elini geri çekti. "Arkadaş olmak istiyorum."
"Arkadaşın var gibi duruyor neden bana da bulaşıyorsun?"
"Seninle de arkadaş olmak istiyorum."
"Niye arkadaş koleksiyonun mu var?"
"Evet bir parçası eksik."
"O parça ben değilim."
"Ben seni koymak istiyorum"
"Yürü git lan. Hayatının dayağını yersin."
"Seni Badem'le İskender'e hatta Sinan'a söylerim. Döverler hıh. Gerçi Sinan hak ettiğimi söyler kesin."
"Onları da döverim. Sen beni tanımıyosun olum."
"Beni dövme o zaman. Sadece onları döv. Benim yerime falan da." Ciddi miydi bu çocuk?
"Dövecem."
"Zaliiiim."
"Git öyleyse."
"Banane banane" Dudaklarını büzüp mızmız bir çocuk gibi omuzlarını kaldırıp indirdi.
"Bela mısın sen?"
"Eheheh. Hem de arsız olanından."
"Ahhhh! Ben de Asya tamam mı tanıştık, güle güle!"
"Güzel. Nelerden hoşlanırsın?"
"Hiçbir şeyden hoşlanmam. Özellikle de insanlardan."
"Ama öyle olmaz kız. Yalnız kalırsın. Okula gideceksin orada da arkadaşın olmaz bak."
"İstanbul'a döneceğim ben. Burada kalmayacağım. Gerek yok arkadaşa falan."
"Gidecek misiniz? Ben öyle duymadım." Asya kaşlarını kaldırınca pot kırdığını anladı. Alt dudağını ısırdı.
"Amacın ne olum senin! Bir şeyler duyup duyup neden peşime takılıyorsun? Derdiniz ne lan sizin!"
"Özür dilerim."
"Ey Allahım yarabbim ya."
"Şey.. Dün bakkalda söylediklerimi duyduysan.. Yani benim kötü bir niyetim yoktu. Boş boğazlık ettim. Özür dilerim." pişmanlıkla başını önüne eğdi.
Asya normalde insanların samimiyetlerine inanmakta zorluk çekiyordu. Kendi tecrübeleri ve çevresinden gördükleriyle yalanın, sahteliğin, rol kesmenin yaygınlığından haberdardı. Fakat bu çocuk ona masum ve samimi gelmişti. Yanılabilirim diye düşündü. Ama çocuk beş kilometre öteden alınacak kadar mahcubiyet kokuyordu. O da samimi davranacaktı.
"Evet duydum. Ama sorun değil. Alışkınım böyle şeylere. Sen isteyerek yapmamışsın zaten. Niyetinin kötü olmadığını fark ettim merak etme. Vicdanına özgür olabileceğini söyle." insanları hep kırarak uzaklaştırmıştı kendinden. Bu sefer kendisini güzelce açıkladığına sevindi ve bu performansı onu şaşırttı.
Arda başını kaldırdı, aynı mahcubiyetle Asya'ya baktı. "Hâlâ arkadaş olmak istiyorum."
"Hoşlanmadığımı söylemiştim. İnsanlarla uğraşamam. Gideceğim zaten. Bir şekilde gideceğim."
"İstersen ben sana yardımcı olabilirim."
"Ne yapabilirsin ki?"
"Sen ne yapacaksan... Yardım ederim."
"Neden?"
"Sana yardım edeceğim ve başaracaksın. Sonra durup düşüneceksin. Gitmek istemediğini fark edeceksin. Çünkü buraya alışacaksın."
Asya inandırıcı bulmadığı cümlelerle kahkaha attı. "Asla öyle bir şey olmayacak. Nefret ediyorum buradan. Ve asla alışmayacağım."
Güldü. "Göreceğiz. Alışacaksın. Hatta âşık olacaksın buraya." işaret parmağını yalayıp bankın tahta zeminine sürttü. "Buraya yazıyorum."
"İstersen her yere yaz. Gideceğim dediysem giderim ve asla da burayı sevmem. Beni tanımıyorsun konuşmak kolay tabi. İnadımla tanışmamış her insan için kolaydır böyle bir tahmin yürütmek. Ancak ben ölsem de burayı sevmeyeceğim."
"Büyük konuşuyorsun. Kesinlikle haklıyım." Arda kahkaha atarak arkasına yaslandı ve kollarını kendine sardı. "Büyük konuşanların sonunu biliyorsun."
"Asla dediysem asladır. Başka dillerde de mi söyleyim? İstemiyorum, nefret ediyorum, sevmiyorum, tanımıyorum etmiyorum, insanları da bi garip zaten."
"Hı hı tabi. Âşık olacaksın. Hahahah"
"Eeeh yeter. Saçmalama. İnsan buraya neden âşık olsun ki? Ben hiçbir şeye âşık olmam. Sadece kendimi seviyorum ben." son cümlesini fısıldayarak söyledi. Babam öldü diye iki kere tekrarladı içinden.
"Büyük cümleler." serçe parmağını inatçı kıza uzattı. "İddiaya girelim mi?"
Asya kazanacağına emindi. Sırıttı ve serçe parmağını uzatılmış olan parmağa doladı. "Nesine?"
Alaycı bir ifade takındı çocuk "Buranın taşını toprağını öpeceksin."
Yüzünü buruşturdu "Iyyyy iğrençsin."
"Küçük bir şey isteyemem." dedi. Sonuçta büyük bir iddiaydı.
"Başka bir şey istesen, ben zaten kazanacağım ama yeri öpmek falan ne. Mantıksız." Bir an 'acaba kaybetsem yeri öpebilir miyim? ' diye aklından geçti.
"O zaman... Iıııı.. Hahhh buldum. Bir gün boyunca esprilerime eşlik edeceksin ve gördüğümüz herkese şaka yapacağız." en büyük arzularından biriydi espri arkadaşı bulmak ve onunla gün boyu insanlara şaka yapmak. Mevcut arkadaşları ilk esprisinde onu boğma derecesine geliyorlardı. Gerçi daha çok Sinan. Sinan onu boğuyor, İskender kurtarıyor, Badem ise moduna göre davranıyordu.
Asya kaşlarını kaldırdı. "Hımm olabilir. Kolay gibi. Yani kaybetmem ama, imkansız ama, mümkün değil biliyorum ama... Hadi diyelim kaybettim... Ya espri yapmayı beceremezsem? Yani ben de bazen yapıyorum bir şeyler ama gün boyu yapmak... Ne bileyim."
"Elinden geleni yap ehehe. Sen ne istiyorsun?"
Ne isteyebileceğini bilmiyordu. İstediği bir şey var mıydı ki? Tanımadığı birinden ne isteyebilirdi? İlk aklına geleni söyledi. "Hatıra fotoğrafı... Zaferimi belli eden bir fotoğraf olsun. Öyle bir poz verelim."
Arda'nın dudaklarını kıvrıldı. "Çekeriz canım çekeriz. Bir sürü çekeriz." ellerini sallayıp parmaklarını ayırdılar.
"Eee şimdi ne olacak?"
"Ben çok açım bizimkilerin yanına gidelim beraber bir şeyler yeriz. Yoksa ajlıktan ölecem."
"Sen git, ben burada oturacağım."
"Hayır. İddiaya girdik. Böyle kendi kendine oturursan alışmazsın zaten buraya. Gerçek bir zafer istiyorsan alışmana uygun ortam varken alışmayarak bunu başaracaksın." bu sarışın çocuk şeytan mıydı yoksa? 'Zeki biri, oyuna getirdi beni' diye hayıflandı içten içe.
Ne denirdi ki? Kolay zafer onluk değildi zaten. Hemen ayağa kalktı." Gidelim o halde. "
Arda şimdiden kazanmaya başlamıştı. Bu sert görünen, inatçı ama samimiyet kurbanı kızın onun karşısında hiç şansı yoktu. Yerinden kalktı. "Yolu göstereyim o vakit."
"Bakkala gidiyorsak yolu biliyorum şekerim." Asya saçını savurup önden gitti.
"Buraya gelirken hiç de yolu biliyormuş gibi görünmüyordun. Girmediğin sokak kalmadı." hemen arkasından gidip ona yetişti.
"O benim kaybolarak harita çizme yöntemim. Kaybola kaybola kafamda buranın haritasını çizdim."
"Vaay o da iyiymiş."
"Eh idare eder."
"Acım açım açççç. Ölüyom"
"Peşimden geleceğine gidip yeseydin."
"Hep açım ben, her an yemek mi yiyeyim?"
"Ben de öyleyim."
"Cidden mi gız?"
"Cidden."
"Heheheheh."
Arda'nın gülüşüne karşılık sessizce güldü. Bunu kendine itiraf etmese de ısınmıştı ona. Çünkü samimi, masum ve sanırım şeytan tüyüne sahipti. Asya kafasında çizdiği haritayı kullanarak en kestirme yolu seçti. Kısa sürede bakkalın oraya vardılar. Arda bu duruma şaşırmış olsa da belli etmedi. Birlikte bakkala girdiler. Bakkalda sadece Güven vardı.
"Hoş geldiniz çocuklar." Başak'ın kızını bir bakışta tanıdı. Gülümsedi. 'Aynı annesine benziyor' diye içinden geçirdi.
"Bizimkiler nerede Güven amca?"
"Sinan dün İskender'de kaldı, gelmediler hiç. Oradadırlar."
"Ooo tamam heheh." Arda iki tane çikolata alıp sırıttı. "Hakkını helal et Güven amca."
"Helal olsun bakalım."
"Hayırlı işler."
"Sağ ol."
Arda, Asya'nın kolunu tutup bakkaldan çıktı. Elindeki çikolatanın birini ona uzattı. Asya başını iki yana sallayarak çikolatayı reddetti.
"Hadi İskenderlere gidiyoruz." Arda ilerlerken o yerinden kımıldamadı. Onun gelmediğini fark edince Arda geriye döndü. "Hadiii."
"Olmaz. Sen git."
Tekrar Asya'nın kolunu tuttu ve kendine doğru çekerek ilerledi. "Hadi işte"
"Tanımadığım insanların evinde ne işim var?"
"Ben tanıştıracağım seni."
"Tanışmak istemiyorum."
"Ne seversin? Yiyecek olarak?"
"Konuyla ne alakası var?"
"Söyle bacım."
"Çiğköfte de bacım ne ya?"
" Gerçekten çiğköfte mi? Dayımın çiğköfte dükkanı var. Ordan alırız beleşe heheh. Ne masrafsız kız."
"Her çiğköfteyi beğenmem yalnız."
"Burası küçük yer çok seçenek yok" Arda yine sırıtmadan edemedi.
"Kimi kandırıyorsun? Haritama bakılırsa birkaç seçenek var."
"Kız Piri reis çıktı."
"Asya reis desen de makbule geçer."
"Yok yok ben sana bulurum başka bir isim."
Asya göz devirirken Arda eğleniyordu. Şimdilik samimiyetleri sınırlıydı ve kendilerini tam olarak yansıtamamışlardı birbirlerine, bunu biliyordu. Ama arkadaşlıkları için zihninde ışıklar yanmıştı. Ortak bir noktaları 'açlık' olması onda bu ışıkları yakmıştı. Açlığıyla dalga geçecek insanlardan olmayacaktı, beraber aç oldukları için sızlanacaklardı. Bu konuda eğlenceli cümleler kurup eğleneceklerdi. Tamam belki hayalleri pek enteresandı. Ama o da böyle enteresan bir canlıydı işte. Seviyordu öyle şeyleri. İroni yaşamının bir parçasıydı, kendini onunla yaşatıyordu. Beklediği gibi de olmayabilirdi. Sert ve ciddi bir kızdı her halükarda belki. 'Deneyelim' diye düşündü.
...
İskender, Badem ve Sinan kapıyı açmama kavgası ederken sabrı taşan Zümrüt gidip kapıyı açtı. Arda'yı görünce gülümsedi.
"Hoş geldin oğlum." ve gözleri Asya'ya kaydı "Bu güzel kız da kim böyle?" kendisine güzel denilmesine alışık olan Asya, bunu belirleyici bir kriter olarak görmüyordu.
Güzel kız lafını duyan Badem hemen kapıya koştu. Gelen Arda'ysa güzel kız ne ayaktı? Katil mi olması gerekecekti? Arda'yla yakınlaşan kızların sonu belliydi. Yolunmuş tavuğa dönmek..!
Gözleri Asya'yı bulunca hemen onları devirdi. İnanamıyordu. Daha dün bir bugün ikiydi.
"Arkadaşım Zümrüt teyze" Arda'nın salak sırıtışı Badem'i iyice kızdırdı. İçinden Arda'yı taklit ederek uçan tekmesiyle onu uzay boşluğuna doğru uçurdu.
"Gelin çocuklar, yemeğe yetiştiniz." bu cümleden sonra Arda'nın keyfine diyecek yoktu.
İçeriye girdiklerinde, lacivert eşofmanlı iki erkeğin kumanda kavgası yapacağı kimsenin aklından geçmemişti. Sağa sola çekiştirelen kumandayla eş zamanlı birbirlerini tekmelemeye çalışan iki genç Arda'nın kahkahasının sebebiydi. Badem'in bayık hâli, Zümrüt'ün bıkkınlığı bakiydi. Asya ise gülmemek için dudaklarını sıkıca birbirine kenetledi. Ancak göğsünün ortasında bir yerlerde birileri kahkaha tufanı koparıyordu.
Arda'nın gülüşü İskender ve Sinan'ı o tarafa döndürmeye yetmişti. İskender Asya'yı görmeyi beklemiyordu. Kumandayı hızla bıraktı. İstemsizce eli saçına gitti ve saçını düzeltti. Kumanda elinde kalan Sinan zaferle sırıtıp isteği kanalı açtı.
"Hoş geldiniz..."
"Hoş bulduk İskender gardaşım." dedi Arda her an kahkaha atmaya hazır bir vaziyette.
"Hadi kızım biz masayı hazırlayalım." annesine hayır derse terlik yiyeceğini iyi bilen ve hâlâ büyük bir kıskançlık krizinde olan kıvırcık, annesiyle mutfağa gitmeyi tercih etti. Diğer seçenek zaten sonu kanlı dehşet bir şeydi.
İskender, koltuğu işaret etti. "Oturun hadi." Hâlâ şaşkındı. Ona bu kılıkla yakalanmak hoşuna gitmese de evine gelmiş olması mutluluk isimli kelebeği kalbinde uçuşturmuştu. Kelebeğin küçük dokunuşları hiç iyi olmayan şeylerin gerçekleştiğini bilincinde uyandırdı. Yüzünü buruşturup kıza karşı bir kayıtsızlık haline bürünmeye karar verdi. Bu yüzden Sinan'ın yanına oturup bakışlarını televizyona kilitledi. Tercih etmediği spor kanalındaki programın tercih ettiği kanaldaki spor programından pek farkı yoktu. Kumanda kavgalarının anlamsızlığı gün yüzüne çıkmıştı.
Asya da oturmuş bakışlarıyla etrafı inceliyordu. Gül kurusu koltuklar daha açık bir renk örtüyle, sehpahaların ve televizyon ünitesinin üzeri küçük dantellerle örtülmüştü. Modern değil, hanım eli değmiş yeni gelin evi gibiydi. Duvardaki tablolar salona pek uymamış, modern çizgiler ve parlak renklerin hakim olduğu eserlerdi. Yine de tatlı ve sıcak bir odaydı. Kendi renksiz hayatı ve tarzına aykırı olmasına rağmen tatlı olduğunu düşünmesi kendini sorgulamasına neden oldu. Anneannesin beyaz duvarlarının mavi süsleri daha hoştu.
Soluna döndüğünde Arda'yı göremedi. İki dakika içerisinde nereye uçmuştu bu çocuk? Evet şimdi güvensiz hissedebilirdi. O olmasa asla gelmeyeceği bir yerdeydi. Neyseki o iki şahsiyet sadece televizyondaki gereksiz programa odaklıydı.
Telefonunu cebinden çıkardı. Hiç bildirim yoktu. Buna şaşırmadı. Bildirim olsaydı şaşırırdı doğrusu. Kimse umrunda değildi, hayat bile. Ama şu an oyalanmak için telefonla uğraşmak zorundaydı. Bundan sonra Arda'nın ipiyle kuyuya inmeyecekti. Acaba çıkıp gitse ayıp olur muydu? Ayıp olup olmaması önemli miydi ki? Saçma olurdu belki, 'ergence' diye düşündü. Sosyal medya da sinirini bozuyordu. Hayattaki bütün olumsuzluklar orada da mevcuttu. Asla görmek istemeyeceği görüntülere maruz kalıyordu. Bunların gerçek olması da onu iyice kötümser yapıyordu. Dünyanın çirkin yüzünden nasıl kurtulacağını bilemiyordu. Çok mu duyarlıydı? Hayır, hayatın olumsuz taraflarını kendine çekmekte ustaydı. İyiliğe olan umudu sönmeye hazır bir mum gibi karanlıkta titriyordu. Aslında umut ve mutluluk da istemiyordu. Babasının kaybı ve dünyadaki kötü şeyler mevcudiyetini korurken mutlu olmak salaklıktı. Haksızlıktı, samimiyetsizlikti. O yüzden çabasızdı. Bu düşüncelerle meşgulken neye baktığını bilmeden parmağını kaydırıyordu.
"Yemeğe gelin." Badem kendisin duymayan üçlüye dil çıkarıp salonu terk etti. İskender duymuştu ama adamın sözünün bitmesini bekliyordu. Bitmeyeciğini anlayınca Sinan'ı dürttü. "Hadi lan yemeğe." Sinan ayaklandı ama televizyona bakmaya devam ediyordu.
İskender bakışlarını Asya'ya çevirdi. Kızın bakışları karşı duvarın dibindeydi, telefonunun ekranını kaydırıyordu. Gözlerindeki hüznü sezdi hemen. Ruhundan gözlerine akan asil hüzün, İskender'in de gözlerine, oradan yüreğine akmış, içini titretmişti.
İki günde delirmişti. Kendine kızıp Sinan'ın omzuna yumruk attı. Sinan omzunu tutup inledi. "Napıyon lan manyak!"
"Sus lan, yemeğe gidelim dedim hâlâ televizyona bakıyorsun."
Sinan göz devirip içinden İskender'e sövdü. Düğmeye basıp televizyonu kapattı. "Al lan kapattım. Yürü."
İskender kaşlarıyla Asya'yı işaret etti. Sinan Asya'nın varlığını o zaman fark etti. "Bu niye gelmiş lan? Ne alaka?"
İskender sinirle Sinan'ın omzunu sıkıp "Sussana gerizekalı."
Sinan ters bakışlarıyla İskender'i gömüp elini omzundan itti. Sonra Asya'ya yaklaşıp elini gözleri önünde salladı. "Heyyy! Uyan lan!"
Asya kaşlarını çatıp bakışlarıyla Sinan'ı odakladı.
"Yemek yiyecekmişiz. Gelebildiysen bu âleme kalk." Asya aniden bölünen düşünceleri yüzünden hafızasını kaybetmiş de tekrar ona kavuşmuş gibi hayatı anlamlandırmaya çalışıyordu. Her şey yerine oturunca başını salladı.
"Hey Allahım ya." diye söylenerek Sinan salondan ayrıldı. Asya ayağa kalkıp telefonunu cebine soktu.
"İyi misin?" İskender'in sorusuyla yüzüne öylesine bir gülümseme kondurup başını salladı. Oturma salonundan çıkıp gelen sesleri takip ederek mutfağı buldu. Ardından gelen İskender ise tuhaf bir ruh haline bürünmüştü.
Arda çoktan masaya kurulmuş salatanın yarısını yemişti. Diğerleri de oturdu. Badem sırayla herkese çorbasını uzattı. Asya'nın çorbasına çaktırmadan haddinden fazla biber döküp karıştırmıştı. Yerine oturup keyifle Asya'nın yanmasını bekledi.
Asya çorbadan bir yudum aldığında öksürecek gibi oldu ama kendini tuttu. Bakışlarını Badem'e çevirdi. Badem'in sırıtışına karşılık o da sırıttı. Masadaki karabiberi alıp çorbasına döktü.
"Acıyı seviyorum. Sen de seviyor musun Badem?"
Badem göz devirerek nefes verdi. "Yok canım. Tatlı seviyorum ben. Senin aksine."
"Anladım acı Badem."
Zümrüt bu konuşmaya anlam verememişti. "Kızım senin adını sormamıştım. Adın ne? Kimlerdensin?"
"Asya ben. Melika Hanım'ın torunu. Hani şu kızı kocaya kaçan..."
"Ayy yavrum nasıl fark edemedim? Annene benziyorsun. Biliyor musun annen benim okul arkadaşımdı?"
"Öyle mi? Annem pek buradan bahsetmezdi."
"Öyle yavrum. Hoş geldiniz mahallemize."
"Hoş bulduk teyze."
"Ye yavrum ye. Çekinme. Sen şimdi bizim çocuklarla aynı okula gidersin."
Asya kaşığı ağzına götürecekken tabağa koydu. "Fazla kalmayacağız. Geri döneceğiz."
Zümrüt öyle olacağına inanmadığı için gülümsemekle yetindi. Bir şeyler söyleyip kızın moralini bozmak istemedi.
Asya masadaki aykırılığının farkındaydı. Asla onların arasına ait değildi. Arda'nın ipine daha çok sinir oldu. Hiçbirine meraklı değildi. Sonradan bir arkadaş grubuna dahil edilmenin çok itici olduğunu dşünüyordu. Gerçi sadece iddia için buradaydı. Zaferi ona daha da yakın göründü. Umursamazca biber çorbasını içti.
Yemekten sonra, resimlerini göstermek bahanesiyle Badem onu odasına götürdü. Sandalyesine oturtup karşısına dikildi. Asya kollarını kendine sarıp umursamazca duyacaklarını bekledi.
"Sen hayırdır kızım? Ne ayaksın sen? İlk günden Arda'yla arkadaş olmalar falan. Amacın ne senin?"
"Sana ne?" Badem aldığı cevaba sinirlenmişti. Kaşlarını çatıp 'kızım seni parçalarım' bakışlarıyla Asya'yı süzdü.
Asya karşısındakini bir kurban olarak görüyor, kıvranışının kendi probleminden kaynaklandığını düşünüyor, sözlerine biçtiği sıfır değerle o öfkeli bakışlardan etkilenmiyordu.
Badem, daha fazla konuşmanın açık vermek olduğunu anlayınca saldırmaya karar verdi. Elini Asya'nın saçına atıp onları eline doladı ve kendine doğru çekti.
Asya inleyerek öne doğru kaydı. Saçının çekilmeye devam edilmesiyle ayağa kalktı. Rakibinin ayağına çelme takarak dengesini bozdu. Onun kıvırcık saçlarına yapışarak tüm gücüyle çekti.
Acıyla elleri Asya'nın saçından kayan Badem, Asya saçlarını bırakınca cırlayarak yere düştü. Tekme atacakmış gibi ayağını savuran Asya Badem'in gözlerini korkuyla kapatmasıyla sırıttı. Herkesin odaya dalmasıyla sırıtışı silindi.
Hepsi endişeyle Badem'e yaklaştı. "İyi misin Badem?" İskender kolundan tutarak Badem'i yerden kaldırdı.
"İyiyim abi." İskender Badem'in vücudunda göz gezdirip sinirle Asya 'ya döndü. "Ne oldu burada? Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
Asya' nın dudağının kenarı hafiften kıvrıldı. Göz devirip kapıya yöneldi. İskender, onu kolundan kavrayıp önüne çekti. "Nereye kaçıyorsun?"
Asya tekrar göz devirdi. "Bırak lan. Manyak mısın nesin?"
"Bırakmıyorum, kardeşimden özür dilemeden bir yere gidemezsin."
"Dilemiyorum özür falan."
"Dileyeceksin."
"Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"
"Adaleti sağlıyorum."
"Adalet öyle sağlanmaz."
"Özür dileyeceksin."
"Abi.."
"Sen karışma Badem."
Asya sinirle dişlerini sıktı, sabır dileyerek nefes verdi. Kendini tutamayınca yumruğunu İskender'in ağzına çaktı. "Al sana adalet!"
İskender yüzüne inen yumrukla şaşkına dönmüştü. Hayatında ilk defa bir kızdan yumruk yemişti. Karıştığı kavgalarda yediği yumrukların haddi hesabı yoktu ancak hiçbiri bu kadar beklentisinin dışında gelişmemişti.
Asya kolunu kurtarınca sinirle yanlarından uzaklaştı. Arda alt dudağını ısırmış, Zümrüt kaşlarını çatmıştı. Sinan ise sırıtıyordu.
Elini ağzına götürdü. Melek sandığı kız onu gerçekten şaşırtmıştı. Her koşulda engelleyebilirdi o yumruğu. Refleksleri iyiydi. Nasıl engelleyememişti? Şaşkındı. Erkeklik gururuna atılan bu darbeyle kaşlarını çattı. Bir kızdan yumruk yemişti. Üstelik minicik bir kızdan. Düşündüğünden daha da fenaydı bu kız. Bunun hesabını elbette soracaktı. Canı çok fazla acımasa da gururu incinmişti. Kız yamansa o da yamandı. 'yaman' kendi kendine bu kelimeyi tekrar ederek odayı terk etti.
💗💗💗
Düzenlemeye üşendim shshsh
İskender yumruğu yedi 🤭
Karakterleri yorumlamanızı istiyorum. Nasıl oldular böyle? Hoşunuza gitti mi?
Yeni bir tarzla bu kitabı yazıyorum, sizce nasıl oluyor?
Seviliyorsunuz 💕
|
0% |