@yildiztozu
|
"Mavinin her tonu güzeldir, siyahın ise sadece koyusu."
(Can'ın anlatımıyla) "55, 56, 57, 58, 59, 60..." Onu izlemeye başlayalı şu anda tam bir saat olmuştu. Yaptığımın saçmalık olduğunu biliyordum. Ama yapmadan da duramıyordum. Kendime engel olamıyorum. Esra'yla son konuşmamızın üstünden dört gün geçti. Dört koca gün... O gün dediklerim onu nasıl parçaladıysa beni iki katı parçalamıştı. Ben buydum. Sevdiklerimi kaybedecek korkusuyla onlardan uzak ve soğuk olan Can. Bir yanım Esra'ya koşup, sarıp sarmalamak istiyordu bir yanım ona zarar verecek olmamla ona kötü, sert, soğuk davranmam gerektiğini söylüyordu. Ben ise arafta kalmış gibi ikisinin arasında kalmıştım. Ne yapmam gerekiyor bilmiyordum. O üç koca gün boyunca Esra'yı izlemiştim bugün dördüncü gündü ve ben yine onun camına bakan odamdan onu izliyordum. Yatağında oturmuş bir şeyler karalıyordu. Saçı yüzüne geliyordu. Kulağının arkasına sıkıştırsa da saçı inatla önüne düşüyordu. Kusursuz bir yüzü vardı. Fazla güzeldi! Bilmediğim bi duygunun girdabına çoktan kapılmıştım. Her ne kadar kendimi geri çekmeye çalışsamda becerememiştim. O duyguya yenilmiştim. Odada Esra'yı izlerken sigaramdan son nefes çekip kül tablasına bastırdım. Benim duvarlarım siyahtı. Simsiyah. Sadece karanlık. Onun duvarları ise maviydi. Mavi en çok ona yakışıyordu. Ben siyahımla onun mavilerini kirletmek istemiyordum. Elimden geldiğince siyahlığımı ona bulaştırmayacağım. Siyah bütün renkleri yutardı. Onun mavi duvarlarına siyahlığımı sürmeyeceğim. Derin bir nefes aldım tam o ara telefonumun çalmasıyla başımı cebimdeki telefona çevirdim. "Sen de bir susmadın amına koyayım." Elimi cebime atıp arayana baktıktan sonra açtım. "Efendim." Dedim soğuk bir tavırla. "Heh nerdesin abi? Hadi gel." Deyince Akgün saate baktım. Saat 17:30'du, onlarla dışarıda bulaşacaktık ama ben gitmek istemiyordum. Kalıp Esra'yı doya doya izlemek istiyordum. İstemeyerek, "Tamam geliyorum." Deyip telefonu kapattım. Son bir kez daha Esra'ya baktığımda onunda yatağından kalktığını gördüm. Çökmüştü. Göz altları hafif morarmıştı uyumamış mıydı o hiç? Yanakları içine göçmüştü, suratı kaşık kadar kalmıştı. Odasında çıktı. Nereye gidiyordu ki? Camın orda daha fazla durmadım ve istemeye istemeye oradan ayrıldım. Hızlıca odadan çıktım ve kapımı kapattım. Sokak kapısına geldim. Ayakkabılarımı giyip çıktım. Dışarıya çıkınca derin bir nefes verdim. Etrafta çocuklar koşturuyordu onlara gülümseyip çardağa doğru yürümeye başladım. Bir süre sonra çardağa geldiğimde Akgün'lerin orda olduğunu gördüm ve yanlarına ilerledim. Akgün gene bir şeylere söyleniyordu. Mert onları izliyordu sessizce. Semih'de telefonuna bakıyordu. "Selam." Deyip boş olan yere oturdum. Benim gelmemle hepsi bana döndü. "Hoş geldin kardeşim." Dedi Semih telefonuna geri döndü. "Hoş geldin." Dedi Mert. "Ulan! Şu topu düzgün at ya! Ulan beceriksiz!" Diye söylendi Akgün. "Akgüün! Yeter!" Dedi Semih bıkmış bir tavırla. Akgün onu takmayıp elindeki telefona bakmaya devam etti. Etrafa bakarken birden Esra geçti. Üstünde mavi bir tulum vardı. Mavi bir tek ona yakışırdı. Bu kızın maviye bir zaafı var gibiydi. "Aaa Esra! ESRA!" Diye bağırdı Semih. Esra durup ona baktı. Gözlerini bana değdirmedi. Hafifçe gülümseyip Semih'e el salladı. "Gel!" Diye seslendi Akgün ama Esra başını iki yana salladı. Sonra bir saniyeliğine gözleri gözlerime değdi. Gözleri çok yorgun bakıyordu. Hızlıca gözlerini kaçırdı ve aynı hızla gitmeye başladı. Oturduğum yerden ayağa kalkıp nereye gittiğine arkasından baktım. İlerdeki mahalle bakkalına girdi. Onun arkasından bende yürümeye başladım arkamdan seslenseler de durmayıp hızlıca bakkala girdim. "Başka bir şey ister misin Esra kızım?" Diye sordu Sabri amca. 50 yaşlarında, kır saçlı biriydi Sabri amca. "Yok Sabri amca borcum ne kadar?" Diye sordu Esra Sabri amca gözlerini ondan çekip bana baktı. "Can oğlum! Hoş geldin." Dedi gülümseyerek. Ona gülümsedim Esra bana dönüp bakmadı. "Hoş buldum Sabri amca." "Senin borcun 20 lira kızım." Dedi Esra'ya Sabri amca. Esra cebinden çıkardığı parayı Sabri amcaya uzattı ve poşeti alıp arkasını döndü. "Teşekkürler Sabri amca. Ay! Aklıma gelmişken. Vişne suyu var mı?" Diye sordu heyecanla. "Var kızım şu yukarıdaki rafta. Can oğlum sen alır mısın kızın boyu ermez şimdi." Dedi bana, başımı sallayıp içeceklerin olduğu rafa ilerledim ve tek hamleyle vişne suyunu alıp Esra'ya uzattım. O ise yüzüme bakmayıp hızla elimden vişne suyunu aldı ve Sabri abiye verdi. Sabri abi poşete koyup uzatınca Esra cebinden para çıkardı. "Teşekkürler Sabri amca kolay gelsin.". "Sağ ol Esra kızım." Dedi Sabri amca ona. Esra gülümseyip hızla yanımdan geçip bakkaldan çıktı. "Bu kadar belli etme." Dedi Sabri amca bir anda. Dediği şeyle afalladım. "Efendim?" Diyebildim, Sabri amca ise halime güldü. "Bu kadar diyorum. Belli etme Can." Dedi tek tek. Ne demek istediğini anlayınca kaşlarım havaya kalktı. "Hayır." Dedim hemen. "Hayır Sabri amca yok öyle bir şey." "Emin misin? Kızın arkasından nasıl baktığını gördüm." Dedi tek kaşı havadayken. "Görüşürüz Sabri amca." Deyip hızla bakkaldan çıktım. Derin bir nefes aldım ve gökyüzüne baktım. Sabri amcanın dedikleri şeyle hafifçe gülümsedim ve Mert'lerin yanına doğru gitmeye başladım. Sokağı dönmüştüm ki Ada'nın Esra'yla konuştuğunu gördüm. "Bak kızım! Elimde kalacaksın çekil önümden!" Diye konuştu Esra. Sinirle derin bir nefes verdim. Ada yine bir şeyler karıştırıyordu. "Asıl sen bana bak! Can'dan uzak duracaksın! Duydun mu beni." Deyip Esra'yı omzundan itti. "Ya ben şimdi seni." Esra tam Ada'nın saçına yapışacakken aralarına girip Esra'yı tuttum. "Bırak! Can!" Diye debelendi Esra. "Esra bir dur kızım! Ada napıyorsun!" Diye tersçe konuştum. "Şu yer cücesine haddini bildiriyorum Can çekil aramızdan." Dedi. "Kim yer cücesi be!" Diye yükseldi Esra "Boyumun kısa olmasına bakma! Bu boyda bile seni dövebilirim!" Tam gene ada'ya yapışacakken sıkıca tutup Ada'dan uzaklaştırdım. "Ada! Haddini bil! Git şuradan." Diye uyardım sesim yüksek çıkmıştı Ada inanamayarak bana baktı. "Sen ne diyorsun Can! Ne dediğinin farkında mısın!?" Diye şok olmuşça sordu. Gözlerinde hem öfke hemde şaşkınlık vardı. "Evet Ada! Git dediysem git!" Diye sesimi daha çok yükselttim Ada kısa bir süre Esra'ya öfkeyle baktı daha sonra arkasını dönüp hızlıca gitti. Onun gitmesiyle Esra'ya döndüm o da Ada'ya öfkeyle bakıyordu. "İyi misin?" Diye sordum bakışları bana kısa bir süre uğradı ama hemen çekti. "Evet! İyiyim!" Deyip kendine benden geriye çekti. "Ne dedi Ada sana?" "Bir şey demedi," dedi, "Salak saçma konuştu." Bir süre durup ona baktım. Beline gelen saçlarımı önden iki ince tutam alarak arkadan tokayla tutturmuştu. Tam yanımda geçip gidecekken onun önüne geçtim. "Nereye?" Diye sordum durup kaşlarını çattı. "Sana ne? Çekil önümden." Dedi ve yine gitmek için yürüdü ama yine engel oldum. "Nereye dedim Esra. Adam gibi söyle nereye gittiğini işte." Diye bir tık yükseldim. "Ben de sana! Sana ne dedim!" Diye o da yükseldi ve beni solunda bırakıp seri adımlarla yoluna devam etti. "Esra!" Diye arkasından seslendim ama beni duymamazlıktan geldi ve yürümeye devam etti. "Hay ben böyle işi sikeyim." Diye mırıldandım ve yerdeki taşa vurdum. Moral bozukluğuyla Mert'lerin yanına gitmeye başladım. Mert'lerin yanına geldiğimde hiç konuşmadan yerime oturdum. Hepsi bana dönüp bakıyorlardı. Onların bu denli bakışlarına göz devirdim. "Ne var!" Diye en sonunda patladım. "Ne söyleyeceksiniz söyleyin!" "Esra'ya bakışlarını gördük." Diye bir anda söze girdi Akgün bunu demesiyle bocaladım. "Seviyorsun onu..." dedi Semih usulca. "Evet seviyor." Diye cevap verdi Mert. "Ne sevmek ama! Kıza 'benden uzak dur' deyip ona sert, soğuk davranıyor." Deyince Semih ile Akgün şok oldu. "Mert..." diyebildim neden yaptığımı anlamak istemiyordu bir türlü. "Ne Mert Can? Ne Mert! O kız arabaya binince nasıl ağladı biliyor musun? Biz görmeyelim diye yüzünü cama gömdü sesini duymayalım diye sessizce ağladı!" Diye yükseldi. "Ben sana dedim dimi? Eğer böyle yaparsan Esra'yı kaybedersin dedim dimi! Sen de kaybetmeyi tercih ettin. Bak. Benim sözüme geldin." Deyip arkasına yaslandı. "Zorundaydım!" "Zorunda değildin! Neyin zorunluluğu Can!" Diye yükseldi mert. "ÇÜNKÜ! ESRA'YI HAK ETMİYORUM! Çünkü ben iyi biri değilim! Bu yaşıma kadar değer verdiğim herkes gitti! Esra'da giderse yapamam Mert..." diye bağırdım. "Leş gibi olan hayatıma bir de onu mu alayım?" Bir süre hepimiz sustuk. Yüzümü ellerimin arasına alıp sıvazladım Mert elini omzuma koydu. "Sen Esra'yı kaybetmeyeceksin Can." Dedi. "Ne biz seni bırakacağız, ne Esra seni bırakacak." Gözlerimi yavaşça yumdum. Gözümün önüne Esra'nın güldüğü an geldi, sonra utandığı, sonra onu öptüğünü an. Gözlerim kapalıyken gülümsedim. Gözlerimi açtığımda hiçbir şey demedim. Esra her yerimdeydi. Kalbimde. Aklımda. Sağımda. Solumda. Her yerde. İliklerime kadar hissediyordum esrayı. Çekilmem sanıyordum! Ama çoktan esraya çekilmiştim ben. Yaşadığımız şeyler aklıma gelince Ağızından küçük bi gülüş çıktı. Tüm dengem bozulmuştu ya da tüm dengem Esra gelince mi yerine oturmuştu? "Vay vay vay vay!" Dedi Akgün ve sırtıma vurdu. "Yengemiz mi olacak Esra şimdi ha?" Semih ve Mert kendini tutamayıp kahkaha attılar. Akgün'ün dediği şeyle kendime hakim olamadım ve hafifçe güldüm. Bir gün bu dediği şey olur muydu ki? Kendimi toplayıp Akgün'e döndüm. "Sakın kızın yanında da bunu deme. Dersen kendine saklanacak delik ara!" Dedim. "Aman be abi tamam demeyiz!" Deyince göz devirdim. Orda bir süre daha oturduktan sonra ayağa kalktım ve eve gideceğimi söyledim. Mert'lerle vedalaştım ve eve döndüm. Eve girdim. Balkondan bir ses geliyordu. Oraya doğru bakınca yüksel amcanın geldiğini gördüm. "Can oğlum sen misin?" Diye balkondan seslenince babam onların yanına gittim. "Evet baba, ben geldim. Merhaba yüksel amca." Dedim, beni görünce ayağa kalktı. "Hoş geldin evlat! Nasılsın?" Diye sorunca gülümsedim ve sarıldım. Yüksel amca benim ikinci babam gibiydi. "İyiyim sen nasılsın?" "İyiyim nasıl olayım." Deyip sırtımı babacan bir şekilde sıvazlayıp ayrıldı. Yerinde oturdu bende boş sandalye oturdum. "Nilgün teyze nasıl?" Diye sorunca güldü. "Her zamanki Nilgün teyzen! Nasıl olsun. Formuna form katıyor." Deyince güldüm. Nilgün teyze Yüksel amcanın eşiydi. Büyük bi aşkla evlenmişler. Yüksel amca Nilgün teyzeyi istemeye gidince babası 'Benim size verecek kızım yoktur!' Deyip Yüksel amcaları evden kovmuş. Ama Yüksel amca pes etmemiş. Koymuş kafaya Nilgün teyzeden vazgeçmemiş. Sonunda Nilgün teyzenin babasını ikna edip evlenmişler. "Ben kalkayım artık. Duş alıp çıkmam gerekiyor." Dedim ve ayağa kalktım. "Tamam oğlum..." dedi babam hızla banyoya girip çıktım. Nereye mi gideceğim: Meyhaneler sokağına. Odama gelip üstümü giydim. Siyah gömlek,siyah pantolon. Gömleğin kollarını kıvırdım. Telefonumu cebime atıp odadan çıktım. Hızla kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim ve çıktım. Her gece orda barmenlik yapıyordum. Ve bunu Esra hariç herkes biliyordu. Esra'nın öğrenmesini istemiyordum ama bir şekilde öğrenmişti. Oraya Mert'le gelmişti. Esra'nın o sokağa girmesini istemiyordum. Çünkü girdiği anda başını belaya sokmuştu! O gece onu süzdüğümde kan beynime sıçramıştı. Allah aşkına o etek neden kısaydı! Kısalığını geçtim üstünde çok güzel olmuştu! Bir insana her şey mi yakışırdı? Her şey mi onu çok güzel gösterirdi! İnsanların sevdiği bir renk vardır. Her rengin bir anlamı vardır. Mavi; kişiyi rahatlatan, sakinleştiren ve huzur veren bir renkti. Ama siyah öyle değildi. Siyah renk; korkuyu gizemi, hırsı, gücü ve tutkuyu temsil eder. Esra huzuru temsil ediyordu. Ama ben Gizemi, hırsı ve korkuyu temsil ediyordum. Esra saflığı temsil ederken ben gizemi temsil ediyordum. İkimizde zıttık. Siyahı seven adamın hayatına maviyi seven bi kız girmişti... Esra'yı düşünerek meyhaneler sokağına geldiğimde bardan içeriye girdim. Evet tam tahmin ettiğim gibi. İnsanlar deli gibi alkol alıp eğleniyordu. Yüksek sesle çalan müzik şimdiden başımı ağrıtmıştı. Hızla insanların yanından geçip tezgahın olduğu yere geçtim. Gelen garsonun dediği siparişi hızla hazırlayıp tezgaha bıraktım. Garson tepsiyi alıp masaya doğru götürdü. Bar sandalyesine bir kadın oturunca ona baktım. "Pişt! Barmen! Bana en ağırından bir tane hazırla." Dedi Ağızını yaya konuşmasından anlamıştım sarhoş olduğunu dediğini yapıp içkisini önüne koydum. İçkiyi tek dikişte içti ve yenisi istemek için bardağı kaldırdı. "Bir tane daha!" Deyince hiç konuşmadan içkisini tazeledim. Yanıma Yaman gelince ona baktım. Yaman'da benim gibi burda çalışıyordu. "Bugün baya kalabalık. Gece geç çıkacağız gibi görünüyor." Diyince mekana göz attım. Evet çok fazla kalabalıktı. "Evet öyle gözüküyor." Deyince içkileri tazeliyordum o da aynısı yapıyordu. "İçkiler hazır mı." Diye gelen garsona kafamı sallayıp tepsiyi uzattım. "İş çıkışı bir şeyler içelim. Belli ki senin bir derdin var." Yaman böyle deyince şaşırmadım. Yaman insanların bir bakışıyla her şeyi anlardı. Bi nevi insan sarrafıydı. Saatler birbirini kovarlarken ne ben ne de yaman konuşmuştu. Çünkü mekan bugün ekstra yoğundu ve bizim konuşacak zamanımız bile yoktu. Ben Esra'yı düşünmemek için kendimi işe vermişken bana gelen siparişleri hazırlayıp veriyordum. Asla konuşmuyordum. Zaman geçtikçe mekan yavaş yavaş sakinlemeye başladı. Kolumdaki saate bakınca saatin 01.15 olduğunu gördüm. Mekan tamamen boşalınca yamanla beraber sandalyeleri toplayıp bar sandalyelerine oturduk. "Eee anlat bakalım. Nedir sen de ki bu sıkıntı?" Deyince kafamı kaldırdım. Yaman ikimizde birer bardak içki koymuştu. "Bir sıkıntım yok. Her zamanki halim." Diye kestirip atınca gözlerini devirdi. "Yapma Can. Seni tanıyorum ağızındaki baklayı çıkar hadi." deyince daha fazla dayanamadım. "Ben bir kızı seviyorum." Deyince öksürmeye başladı. "Helal helal!" Dedim sırtına vurarak. Öksürüğü geçince bana baktı. "Sen ne dedin!" Dedi şaşırmış bir şekilde. "Bir kızı seviyorum dedim Yaman." Deyince kendimi topladı. "Ciddi misin sen? Sen ve bi kızı sevmek?" Diyince usulca başımı salladım. "Sen bile inanamadın dimi. Ben de inanamıyorum." Deyip içkimi içtim. "Eee kim bu kız?" Deyince kendime engel olamadım. Hafifçe gülümseyip anlatmaya başladım. Yarım saat boyunca Esra'yı anlatıp durdum. Mert'lerin bana dediklerini anlattım. Sustuğumda derin bi nefes alıp Yaman'a baktım. "Ben sana tek bir şey demek istiyorum. senin ben kafana sıcayım!" Deyince sinir bozukluğu ile güldüm. "Gel sıç kardeşim. Nasılsa herkes yaptı sen de yap hiç durma." "Lan oğlum bu kız seni seviyor mu?" Diye sorunca cevap veremedim. "Lan! Can bir şey söyle abi!" Deyince derin bir nefes verdim. "Bilmiyorum." Diye fısıldadım. Esra'nın beni sevdiğini bile bilmiyordum. "Nasıl bilmiyorsun?" "Bilmiyorum işte Yaman! Seviyor mu sevmiyor mu bilmiyorum ama bi bakışı var! Öyle bir gözleri var ki her şeyin tersini söylüyor. Hele bi gülüşü var. O gülünce benim dünyam aydınlanıyor. Konuşması, sesi, gülüşü! Her şeyi beni ona çekiyor. Ben hiçbir bok bilmiyorum." Deyince yüzümü sıvazladım. "Kafama sıçayım bak bunu biliyorum." Güldü. "Benimle ilgili düşüncelerin ne?" Diye sordum. Bir süre düşündü, "Sen benim gördüğüm en aptal insansın Can." Haklıydı. "Sevdiklerini kaybedeceksin diye onları kendine uzaklaştırıyorsun. Giderlerse ölmezler ya da başlarına bir şey gelmez sanıyorsun ama bu çok saçma," Öksürdü, "Kendini belayı çeken biri gibi görüyorsun ve etrafa da böyle gösteriyorsun." "Bela değil miyim zaten? Serseriyim." "Serserilik konusunda kimse benim elime su dökemez, biliyorsun." Doğru Yaman benden daha serseriydi. Bir keresinde takıştığı çocuğun motorsikletinin tekerleklerini patlatıp, çocuğu hastanelik etti. "Doğru kimse senin eline su dökemez." Dedim, "Hastanelik ettiğin çocuğu unutmadım." "O da atıp tutmasaymış. Hak edene hak ettiği gibi davranacaksın bu dünya de ağa. Bir dakika ya, konu ben değilim!" "Tamam devam et." Dedim. "Belli ki bu kıza abayı sen yakmışsın. Onunda aynı duyguları yaşadığını söyleyebilirim. Yaşamasa ağlamaz senin için bu," Yüzünü buruşturdu, "Cehenneme gelmezdi. Sen madem bu anlattığın kıza tutuldun niye kendini ondan uzaklaştırıyorsun ki? Değdi mi böyle acı çekmene." Cevap vermedim. "Can... Bak zor şeyler yaşadın biliyorum ama geçti gitti. Anneni kaybettin bu çok zor bir şey yaşamayan bunu bilemez. Bu acı hiçbir şekilde tarif edilmez de, yaşayan anlatamaz ama annen böyle olmanı istemezdi. Böyle serseri, öfkeli biri olmanı görmek istemezdi, o seni mutlu görmek isterdi böyle yaparak sadece annene acı çektiriyorsun." Deyince gözlerim dolmaya başlamıştı. Annem.. İki yıl önce kaybetmiştim. Babamla eve gelirken kaza yapmışlardı. Babamın emniyet kemeri takılıydı ama annemin değişmiş. Çarpmanın etkisiyle arabanın camından fırlamış. Annemle babamı hastaneye kaldırıldığında hala kendime gelememiştim. Hiç konuşmuyordum. Öylece oturuyordum. Annemin ameliyatına giren doktor çıktığında bi umutla ona baktım. Onun diyeceği şeyle hayata tekrar tutunacaktım ama doktorun dediği şeyle hayata tutunamadım. "Elimizden geleni yaptık ama maalesef hastayı kaybettik. Başınız sağ olsun." Demişti ben annemi sağ beklerken doktor bana annemin öldüğünü söylemişti. Dünya durmuştu. Sadece annem ölmemişti. Ben de ölmüştüm. Yaman haklıydı, yaşamayan bilemezdi. O günden sonra ne bir kere güldüm ne bir kere ağladım. Ben kendi annemin cenazesinde bile ağlamadım. Bu o kadar acı bir şey ki. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Duygularım alınmıştı sanki. Ruhsuzdum. Babam benim için kendini toparladı. Çok zor oldu ama toparladı. Ben de babam için kendimi toparladım. Denedim. Dışarıdan nasıl iyi görünüyorsan içimde fırtınalar kopuyordu. Fırtına vardı içimde. Sönmeyen bi ateş bi acı vardı içimde. Bir insan ölümü 40 gün içinde kabullenirdi ama ben annemin ölümünü bir türlü kabullenemiyordum. "Can?" Dedi Yaman kafamdaki şeyleri düşünmemek için kafamı iki yana salladım ve ona baktım. "İyi misin?" Diye sorunca salladım. Bardağımdaki içkiyi tek dikişti bitirmiştim. "Onu nasıl bırakacağım ben Yaman? Onu nasıl düşünmeden duracağım?" Diye sorunca sırıttı. "Onu bırakamayacaksın Can." Dedi tek tek. "Onu düşünmediğin bir gün olmayacak. Çünkü sen o kıza aşık olmuşsun Can. İstesen de istemesen de aklından onu çıkaramayacaksın. Daha fazla uzatma. Kendine acı çektirme. Git kıza yapış! Kendini affettir. Böyle durdukça sende o kızda acı çekersiniz." "Sen daha önce hiç aşık oldun mu lan?" Diye sordum. "Yoo." Dedi. "Nereden biliyorsun o zaman bu süslü lafları." "Süslü lafları biliyorum diye aşık mı olacağım lan?" Bir şey demedim. "Kalbini çok kırdım. Bu saatten sonra istesem de o beni istemez." "Niyeymiş? Seviyorsa ister. Valla bana soracak olursan! Sen böyle yalı kazığı gibi durduğun sürece o kızı başkası kapar, koluna takar ailesiyle tanıştırır! Kızı isterler. Kız evlenir ve mutlu olur. Son." Dedi ve ellerini birbirine sürterek bitti işareti yaptı. Öyle bir şey olur muydu? Esrayı başkası sever miydi? Ya Esra peki? Bunları düşünmek bile beynime kan sıçratmıştı! "Yuh amına koyayım! İki dakika da yazıp çizdin! Salak salak konuşma! Bak senin ağızını burnunu kırarım Yaman!" Diye onu tersleyince güldü. "Kusura bakma abi sen böyle durdukça olacak olan bu. O kız bir gün ağlar iki gün ağlar üçüncü gün koluna başkasını takar ailesi ile tanıştırır. Sende böyle uzaktan izler pişman olursun." Deyince düşünmek bile istemiyordum! Ben varken Esra başka biri ile olacak ha! Sıkar o biraz! "Kırarım o Esra'nın yanındaki pezevenkin çenesini yıllarca çorba içerek beslenir!" Kahkaha attı. "Aynen abicim! Kesin yaşanır böyle bir şey." Diye alayla konuşunca gözlerimi devirdim. "Yaman bir ara hatırlatta seni bir güzel döveyim!" Deyince tekrar kahkaha atarak başını salladı. "Gece gece sana dert yanalım dedik! Sen derdimin içine sıçtın! Gidiyorum ben seninle uğraşamayacağım daha fazla." Deyip ayağa kalktım. Yaman da benimle beraber kalktı. "Aman be abicim seninle de iki goygoy yapılmıyor! Ama gerçekler bunlar sen böyle durdukça benim anlattığım gerçekleşecek. Aha şuraya yazdım! Benimde adım Yaman ise sen o kıza açılmadığın sürece o kız yeni birini bulacak." Dedi ona bir adım atmıştım ki koşarak mekandan çıktı gitti. "Sen yarın gelmeyecek misin lan!" Diye arkasından bağırsam da bir şey değişmedi. Işıkları kapatıp kapıyı çekip kapattım. Kilitledim. "Ben de Can'sam böyle bir şey nah izin veririm!" Diye kendi kendime söylendim. Madem Esra koluna bir sevgili takmak istiyordu, iyi ya! Ben onun sevgilisi olurum koluna beni takar ailesi ile tanıştırır! Başkasına asla izin vermem. Yürüdüğüm yolda durup kafamı yukarıya kaldırdım ve yıldızlara baktım. Hepsi ışıl ışıldı. Tıpkı Esra gibi. Siniri bozukluğuyla gülüp ellerimi cebime soktum ve kafamı eğip yürümeye devam ettim. İlk defa evime mutsuzlukla değil neşeyle girdim. İlk defa evime ıslık çalarak ve gülümseyerek girdim. Odama gülümseyerek çıktım ve üstümü değiştirip yatağıma uzandım. "Şimdi kaçacak delik ara Esra hanım. Benden kaçacak delik ara çünkü sana öyle bir yapışacağım ki bir daha asla ayrılmayacağım." Deyip gözlerimi kapatıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Bölüm sonuuuuuu :D Can bey öyle laflarla olmaz, icraata dökeceksin! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Size güzel bir bölümle geldim. Açık ara bu bölümde çok eğlendim. Bol kahkahalı bi bölüm oldu benim için inşallah sizde okurken gülersiniz. Ben en çok Yaman'ın Can'a verdiği gaz yerinde patladım. Daha önce 2 kitap yazmıştım ama bu kadar eğlenmemiştim. Yazmak bana terapi gibi geliyor. Yazdıkça rahatlıyorum... Bir sonraki bölümde görüşürüzzzzzz. 🤍🕊️ |
0% |