Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm: Doğum Günü

@yildiztozu

 

"Gökyüzü mavi ise,umutlar beyaz olsun.."

 

-Edip Cansever

 

(Yazar'ın anlatımıyla)

"Sen ne yapacağım dedin!?" Dedi Semih şaşkınca.

"Duydun." Dedi Can.

"Doğru mu anladım şimdi," dedi, "Sen Esra'dan vazgeçmeyecek öyle mi?"

Başını ağır ağır salladı Can, "Şu an tek bildiğim ondan vazgeçmeyeceğim, ama ondan uzak durmam gerekiyor."

"Yine başlama!" Dedi Semih tersçe, "Seviyorsan niye uzak duruyorsun oğlum!"

"Ona zarar gelmesinden korkuyorum!"

"Zarar gelse korumayacak mısın?"

"Korurum!" Dedi Can hemen.

"O zaman uzak durma, Yaman'ın dediği gibi yapış kıza."

Derin bir nefes verdi Can, Yaman'ın dediğini mi yapmalıydı yoksa Esra'dan uzak mı durmalı bilmiyordu.

"Onu incitmekten korkuyorum." Dedi kısıkça.

"Sen ondan uzak durmaya devam edersen daha fazla inciteceksin." Deyip ayaklandı, "Ben eve gidiyorum. Sen de saçma sapan düşünüp kendine ve kıza acı çektirme!"

Başın salladı Can, Semih'i geçirdikten sonra banyoya girdi.

 

(Esra'nın anlatımıyla)

(Yarım saat sonra)

"Hadi kızım! Yapabilirsin!" Diye kendime gaz verdim. On dakikadır lanet kapıyı çalmak için beynimle büyük bi savaş veriyordum ama hep olduğu gibi bu sefer de beni yenmeyi başarmıştı! Nerede miydim? Cevap veriyorum; Can'ların evinin önünde!

"Of! En iyisi fark etmeden gideyim." Dedim ve hızlıca arkamı döndüm bir adım atmıştı ki kapının açılmasıyla elim ayağım birbirine girdi!

Hassiktir!

"Esra?" Diye onun sesini duydum. Evet bana huzur veren sesini duydum. Yutkunup yavaşça arkamı döndüğümde gözlerim yuvalarından çıkacaktı!

Can şu an karşımda çıplak!

Çıplık! Bildiğiniz üzerinde hiçbir şey yok! Üst kısmı bomboş!

Ananı! Onlar ne gıs!

"Can böyle mi açılır kapı!" Diye bağırıp ellerimle gözlerimi kapattım. Can'ın güldüğünü duyunca sinirlerim bozulmuştu.

"Ne gülüyorsun oğlum!" Dedim öfkeyle.

"Banyodan yeni çıktım Esra. Üstümü giyiniyordum kapı çalınınca açtım. Bekle üstüme tişört alıp geliyorum." Dedi, kapıdan uzaklaşan adım seslerini duyunca ellerimi gözlerimden çektim. Evet gitmişti. Huh! Ben ne gördüm öyle lan?

Röntgenlemiştim çocuğu resmen!

Çocuktaki o kaslar şaka mıydı?

Allah'ım! Düşmemek elde değildi!

Bir dakika sonra üstünde siyah bir tişörtle gelmişti. Siyah bir tek ona böyle yakışıyordu.

"Esra?" Diye konuşunca daldığımın farkına vardım ve ona baktım.

"Sana dediklerimi duymadın mı?" Diye sorunca başını hayır anlamında salladım. Ne demişti ki?

"Hayır... Dalmışım. Ne demiştin." Dedim gözlerimi ondan kaçırarak. Göz göze gelemiyordum onunla.

"Benden gözlerini kaçırma, Esra." Deyince. "Niye, sen istemedin mi gözlerimi sana değdirmememi?" Gözlerimi onun gözlerine çevirdim. Gözlerinde sertlik, soğukluk yoktu onun yerine bambaşka bir duygu vardı: Özlem vardı, mutluluk vardı.

Beni mi özlemişti?

"Sen niçin gelmiştin?" Diye sorunca neden geldiğimi hatırladım. Bu cumartesi abimin doğum günüydü. Ondan habersiz evde minik bir parti düzenliyorduk.

"Eee şey..." diye kekeledim. Niye heyecan yaptım ben şimdi!

"Ney?" Bu halimden haz alıyordu şerefsiz!

"Bu cumartesi abimin doğum günü. Evde küçük bi parti vereceğiz sizde gelin. Hilalleri de çağırdım. Mertlerinde haberi var." Diye tek nefeste konuşunca derin bir nefes aldım. Can'ın dudağının kenarı usulca yukarıya doğru kıvırdı.

"Hilal'in tepkisini merak ettim." Deyince kendimi tutamayıp güldüm.

"Yerinde duramıyor! Çok heyecanlandı." Deyince güldü.

Gülme işte zalımın oğlu şöyle! Gene gülümsemesine dalmıştım.

"Neyse... Ben gideyim artık." Dedim ve arkamı döndüm tam bir adım atmıştım ki aniden can'ın kolumdan tutmasıyla ona döndüm.

"Konuşmamızın zamanı değil mi?" Diye sorunca bana dedikleri geldi aklıma.

"Ne konuşacağız?"

"Bak Esra, ben zor biriyim." Yine başlıyoruz...

"Evet haklısın sen zorsun Can..." dedim. "Seni çözmemi istemeyecek kadar zorsun... Bana 'benden uzak dur' diyorsun ama gözlerin bana 'uzak durma' diyor. Ben hangisine inanayım? Ben sana yaklaştıkça sen benden kaçıyorsun." Deyince cevap veremedi. Söylediklerimde haklı olduğumu biliyordu ve susuyordu.

"Senin dediğin gibi olsun, aramızda mesafeler olsun. Belki iyi gelir." Kolumu ondan kurtardım ve hızlıca uzaklaştım. Heyecandan elim ayağım titriyordu!

"Heyecan yapma Esra... Heyecan yapma." Diye kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama kalbim yerinde çıkacak gibiydi!

Bu pezevenk benim kalp ritmimi bozmuştu!

Sayın değerli kalp! Az yavaşla! Ölmem an meselesi!

Herkese haber vermiştim. Sakin adımlarla eve doğru yürümeye başladığımda karşıma bir anda Umut'un çıkmasıyla göz devirdim ve yürümeye devam ettim.

"N'aber prenses." Diye sorunca derin bir nefes verdim.

Umut'la çok fazla konuşmak ya da görüşmek istemiyordum. Bu laubali tavırları adamı delirtiyordu. Gördüğü her yerde benimle konuşuyor peşime takılıyordu.

"İyi Umut, sen nasılsın? Umurumda değil, hadi görüşürüz!" Deyip arkamı dönmüştüm ki kolumu tuttu.

"Ne bu acele?"

"Sana ne?" Dediğimde sırıtıyordu. "Ne sırıtıyorsun oğlum? Dedim asabice sırıtmasını bozmadan konuşmaya başladı.

"Hadi ama Esra! Sadece seninle konuşmak istiyorum, benimle konuşmak bu kadar mı kötü?" Diye sordu.

"Evet." Dedim direk.

"Ah, öyle mi." Dedi yapmacık bir şekilde.

"Seninle uğraşamam Umut hadi git kendi arkadaşlarınla takıl." Dedim ve hızlıca onun yanından ayrıldım.

"Görüşürüz prenses!" Diye arkamdan bağırınca ona bakmayıp eve girdim.

"Prensesmişmiş!" Diye homurdandım ve merdivenlerden odama çıktım. Yatağıma uzanırken. Kapımın bir anda açılmasıyla yerimden sıçradım ve gelen kişiye Baktım. Gelen Cansu'ydu.

"Ödümü kopardın Cansu!" Diye tersledim elimi damağıma götürüp yukarı kaldırıp indirdim.

"Sana harika bir haberim var!"

"İnan şu an vereceğin hiçbir haber moralimi yerime getirmez." Dediğimde kaşlarını çattı.

"Neoldu be sana?"

"Boş ver, çıkar mısın." Dedim kapıyı göstererek.

"Belki vereceğim haber keyfini yerine getirecek? Deyince ofladım.

"Sanmıyorum."

"Getirir getirir," deyince merakıma engel olamamıştım.

"İyi söyle hadi?"

"Ay kalbim yerinden çıkacak!" Dediğinde koluna yavaşça vurdum.

"Cansu söylemeyeceksen çık odamdan!" Dedim sertçe.

"Ay tamam be! Söylüyorum!"

"İnşallah!"

"Emir de ben de artık burada kalıyoruz!" Diye bir anda bağırınca bakakaldım.

"Esra! Kızım kendine gel! İnme indi kıza!" Diye kolumu sarsınca kendime geldim.

"Ciddi misin sen?" Dedim hala şokun etkisindeyken.

"Evett!" Dedi şakıyarak. Hızla boynuna atlayıp sarıldım. Sarılmamla ikimizde yere düştük.

"İnanmıyorum!" Diye bağırdığımda kapı tekrar açıldı. Bu sefer Emir gelmişti.

"Sizin yerde ne işiniz var?" Dedi şaşırarak.

"Emir gitmiyormuşsunuz!" Dedim sevinçle Emir gülünce tekrar bağırıp Cansu'ya sarıldım.

"Yine birlikteyiz yaşasın!" Dedi Cansu.

"Oha! Napıyorsunuz siz kızım yerde?" Diye içeriye şaşırarak giren abime baktım.

"Cansu'lar gitmiyormuşşşş." Dediğimde güldü.

"Evet baş belası, gitmiyorlar." Deyince daha büyük gülümsedim.

Cansu'dan ayrıldıktan sonra ayağa kalktım. Cansu'da kalkınca dışarıya doğru baktım. Can oradaydı.. Doğrudan bana bakıyordu ve uzun süredir görmediğim o tebessümle bakıyordu. Ona hafifçe gülümseyip gözlerimi ondan kaçırdım. Can'ın bakışlarını hala üstümde hissediyordum.

Bir süre sonra Emir, ve abim odadan çıkmıştı. Odada sadece Cansu'yla ben kalmıştık. Bir de bize bakan Can.

"Hala sana bakıyor." Diyen Cansu'ya doğru dönünce neyden bahsettiğini anlamıştım.

"Baksın."

"Affetmedin mi sen hala bu çocuğu?" Diye sordu.

"Affetmedim tabi ki Cansu! Bana dediklerinden sonra affeder miydin ben hemen onu!" Deyince göz devirdi,

"Moralin o yüzden mi bozuktu?" Başımı evet derecesinde salladığımda karşıdan bir kapı sesi geldi. Cansu'yla oraya doğru dönünce Can'ın odasında Mert'i gördük.

"A-a Mert gelmiş!" Diye Cansu bir anda ayağa fırlamış aynanın önünde saçına bakıp cama doğru koşmuştu. Gülmeden edemedim.

"Merhaba!" Deyince cam da Can'ın yanında Mert belirdi.

"Merhaba Cansu, nasılsın?" Diye sordu.

"İyiyim... Sen nasılsın Mert?" Dedi Cansu gülümseyerek.

"İyiyim ben de seni gördüm daha iyi oldum." Deyince Cansu'nun yanakları kızarmaya başladı.

"Y-yani yanlış anlama." Diye toparlamaya çalıştı Mert. "Her insan gibi seni gördüğüme sevindim." Kaşlarım çatıldı aynı zamanda Cansu'nun da.

"Yani ben-" diyordu ki Can lafını böldü.

"Mert sus bence toparlayamacaksın."

"Bence de." Camdan Mert'lere baktım.

"N'aber Esra?" Diye sorunca Mert gülümsedim. Can'ın bakışları üstümdeydi.

"İyiyim senden naber?" Deyince "İyiyim bizim oğlanı görmeye geldim." Dedi ve Can'ın omzuna vurdu yavaşça.

"Seni gördüğüme sevindim." Sonra, "Y-yani yanlış anlama! Her insan gibi diyecektim!" Dediğimde Can koca bir kahkaha attı.

"Geç dalganı geç Esra!" Deyince Mert omuz silktim.

"Ne yapayım çok hoşuma gitti!" Dediğimde göz devirdi.

"Cumartesi geliyorsunuz değil mi?" Diye sordu Cansu.

"Evet geliyoruz, değil mi Can?" Diye sorunca Mert Cansu'yla beraber Can'a döndük.

Can bir süre sustuktan sonra, "Bilmiyorum, siz gidersiniz ama ben gider miyim bilmiyorum." Diye söyleyince bir süre ona baktım daha sonra kafamı çevirdim.

Aptal! Dengesiz!

"Neyse görüşürüz Mert," deyip Cansu'yu camdan çektim camı kapatacakken. "Mert bir ara sizin oğlanın ayarlarıyla oynayın. Belli ki hata veriyor!" Diyerek camı kapatıp perdeyi çektim.

"Ya napıyorsun!" Diye soran Cansu'ya tersçe baktım.

"Ne yapıyorum? Camı kapattım!" Gözlerini devirdi.

"Aptal! Bir türlü seni anlayamıyorum! Hep bana bir mesafelisin hep bi uzaksın!" Diye kendi kendime söyleniyordum. Sinirden delirmek üzereydim!

"Hadi aşağıya inelim. Nuran sultan ne yemek yaptı acaba." Deyince sesimi çıkarmadım odadan çıktık. Mutfağa geldiğimizde annemin yemek hazırladığını gördüm.

"Kolay gelsin annem..." diye mutfaktan içeriye girdim.

"Sağ ol annem, arkadaşlarına söyledin değil mi? Cumartesi geliyorlar." Diye sorunca başımı salladım.

"Evet hepsine söyledim geliyorlar." Diye cevapladım onu.

"Tamam kızım."

 

(Cumartesi günü)

(Saat 14.42)

Hazırlıklar hız kaybetmeden devam ediyordu. Mert'le Semih abimi dışarı çıkarmıştı oyalamak için biz de evi ve bahçeyi süslüyorduk. Hilal çok heyecanlıydı. Onun bu çocuksu heyecanına gülmeden edemiyordum. Ceren onun aksine daha sakindi, Cansu da öyle. Emir müziği ayarlıyordu ben de dışarıya çıkardığımız masayı süslüyordum. Etrafı abimin iki en sevdiği renkle hazırlamıştık. Turuncu ve mavi.

"Her şey hazır değil mi? Bir eksik yok?" Diye milyoncu kez Hilal sorunca bıkkınlıkla baktım.

"Hilal açıl abime! Sen de kurtul biz de!" Dedi Ceren.

"Sus be! Cevap verin!"

"Evet Hilal! Eksik yok! Sakinleş artık!" Diye isyan edince gözlerini devirdi arkasını dönüp işini yapmaya devam etti.

Cansu yanıma gelip koluma hafifçe dokununca baktım, "Baksana bizim huysuz Özgür'ü seven biri çıktı sonunda." Deyince güldüm.

"Özgür de boş değil anlaşılan." Dediğinde başımı salladım.

Kolumdaki saate baktığımda, "Az kalmış hadi herkes hazırlansın artık." Dedim ve Hilal'lere seslenip hazırlanmalarını söyledim. Ceren'de Hilal'de evlerinde gidince Cansu'yla eve girdik hızla benim odama geçtik. İlk önce güzel bir duş aldım. Bornozumu giyip kuşağını iyice sıktıktan sonra saçımı havluyla sarıp çıktım.

"Cansu sen girebilsin." Deyince Cansu başını salladı ve hemen banyoya girdi. Dolabımı açıp bugün için giyeceğim elbiseyi aldım. Elbisem: Mavi -Evet gene mavi- dizimin üstünde biten ince askılı ve üstünde çiçekler olan bir elbiseydi... Son derece zarif, güzeldi.. Saç kurutma makinesini aldım ve önce uzun saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarım belimde olduğu için kurutmam yarım saat sürmüştü. Saçlarımı kuruttuktan sonra elbisemi giydim. Cansu çoktan çıkmıştı ve saçlarını kurutup şekil vermeye çalışıyordu. Boy aynamın önüne geçip kendime baktım.

"Nasıl oldu sence?" Diye sorduğumda Cansu bana dönüp baştan aşağıya süzdü.

"Harika görünüyorsun!" Deyince gülümsedim ve makyaj masamın önüne geçip sandalyeye oturdum elbiseme uygun makyaj yaptım. Makyaj olarak allık, rimel, eyeliner, ve ruj sürdüm. Uzun kabarık saçlarıma hızla fön çektim. Kulaklarıma halka küpe gerdanıma melek kanatlı kolyemi taktım. Bileğime kolyemin aynısı olan melek kanatlı bileklik taktım. Cansu üstüne mor ince askılı bir elbise giymişti. Makyajını yapıyordu. Dudaklarına rujunu sürdükten sonra ayağa kalktı ve bana doğru döndü.

"Nasılım?" Deyince ıslık çaldım.

"Çok güzel oldun sen de." Deyince kıkırdadı. Saat 16:00'ya geliyordu. Abimler birazdan gelirdi. Daha fazla oyalanmadan odadan çıktık. Hilal'ler çoktan gelmişti. Aynı zamanda Akgün'de gelmişti ve Emir'le sohbet ediyorlardı. Hilal beyaz bir elbise giymişti ve çok yakışmıştı. Ceren siyah bir elbise tercih etmişti.

"Emir, ondan... Bir haber var mı?" Diye yanına gittiğimde sordum.

"O kim?" Dedi Akgün.

"Yok fıstığım, annemler ara sıra bakıyor." Omuzlarım düştü tamam dedim.

"Hoş geldiniz." Dedim bu sefer Ceren'lere doğru.

"Hoş bulduk." Diye şakıdı Hilal.

Abinle Hilal derhal sevgili olmalı. Bizi rahat bırakması için çok geç kalmasınlar.

"Hoş bulduk." Dedi Ceren'de. "Artık Özgür'leri çağıralım." Başımı sallayıp Mert'i aradım.

"Hop!"

"Hop ne lan!?"

"Pardon Esra'cık, ne oldu?"

"Artık gelin, her şey hazır. Sizi bekliyoruz."

"Tamam zaten daha fazla dayanamayacaktık. 20 dakikaya oradayız." Diye cevapladı.

"Tamam." Deyip kapattım.

"Geliyorlar 20 dakika sonra buradalar." Deyince herkes başını salladı.

"Esra! Elbisem buruşuk değil dimi? Yakışmış mı?" Diye heyecanla sordu Hilal. Baştan aşağıya süzdüm.

"Evde bana da 100 milyon kere sordu Esra." Dedi Ceren arkadan. O da yılmıştı.

"Elbisen gayet güzel Hilal. Sakinleş artık!" Deyince bir şey demedi. Telefonumu alıp sosyal medyada gezinmeye başladım.

Bir süre sonra kapı çalınca hızla yerimden kalktım.

"Herkes bahçeye çıksın! Ben kapıyı açıyorum." Deyince herkes bahçeye doğru çıktı. Hızla kapıya gidip açtım.

"Hoş geldiniz."

"Ya Semih! Açtın artık gözlerimi! Ne var bu kadar gizli şey!" Deyince güldüm. Salak kendi doğum gününü unutmuştu.

"Bugün özel bir gün mü?" Diye arkasından sordu.

Benim abim harbi salaktı.

"Hadi abicim hadi! Amma konuştun!" Deyince Mert, abim homurdandı. Mert'le Semih'in yardımıyla içeriye girdi. Bahçeye doğru yöneldik. Ve geldik.

"Hazır mısın." Diye heyecanla sordum.

O ise homurdandı, "Esra! Sinirleniyorum! Aç artık şu şeyi!" Deyince arkasına geçtim. Boyum ondan kısa olduğu için parmak uçlarına yükselip gözlerini kapatan siyah bandanayı çözdüm. Çözmemle hepimizin bağırmaya başlaması bir oldu. Arkada şarkı çalıyordu.

"İyi ki doğdun Özgür! İyi ki doğdun özgür!"

"İyi ki doğdun! İyi ki doğdun! Mutlu yıllar sana!" Dedikten sonra alkışladık. Abim şok olmuş bir şekilde bakıyordu, ama gözlerinin dolmasından mutlu olduğunu anlamıştık.

"Unutmamışsınız." Deyince yanına gittim.

"Unutur muyuz salak? Ne zaman unuttuk?" Deyince güldü.

"İyi ki doğdun abim iyi ki benim abim oldun." Deyince sıkıca sarıldı.

"Teşekkürler ederim. Benim kardeşim olduğun için teşekkür ederim Esra'm." Deyince gözlerim doldu. Bende ona sıkı sıkı sarıldım. Bir süre sonra ayrıldık. Daha sonra annem. Sonra babam gelip sarıldı. Mert'lerde sarılınca geriye bir tek hilal kalmıştı. Tam sandalyeye oturacakken kapının çalmasıyla oturamadan kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda dondum kaldım. Elim kapının kulpunda kalakalmıştı.

"Hoş geldin yok mu?" Dedi.

Dudaklarımı aralayıp konuştum, "Can.."

"Esra." Dedi anında kapının önünde ikimizde öylece duruyorduk.

"Hoş geldin." Diyebildim en sonunda kenara çekildim geçmesi için, içeriye bir adım atınca bana baktı. Kaşları çatılı bir şekilde baştan aşağıya beni süzüyordu. Ağzının içinde sessizce bir şeyler mırıldanınca bana baktı.

"Çok güzel olmuşsun." Deyince yanaklarıma ateş istila etti.

"T-teşekkür ederim."

Kapıyı kapatıp Can'la bahçeye doğru yürüdük.

"Hani gelmeyecektin?" Diye sordum.

"Fikrimi değiştirdim." Dedi. Yine çok yakışıklı olmuştu. Siyah gömlek giymişti ve kollarını gene kıvırmıştı bacaklarını saran siyah pantolon giymişti. Bahçeye geldiğimizde abimler bir kenarda, babamlar bir kenardaydılar. Arkada Mor ve Ötesi- Yaz Yaz Yaz çalıyordu.

"Sen de yaz, yaz, yaz, bi' kenara yaz bütün sözlerimi."

"Yanılırsam çık karşıma, göster kendini."

"Belki zamanla teker teker silinirler aklından"

"Anlarsın ki boşuna geçmiş bunca zaman"

"Neden senle hiç durmadan tartışıp duruyoruz ki biz?

Bile bile üstüme gelmene ne gerek var?

Neden dostça ve insanca ayrılamıyoruz ki biz?

Ve bunca yaşanmış yılların da hatırı var"

"Gel onların yanına gidelim." Dedim Can'a, başını sallayınca abimlerin yanına doğru yürüdük.

"Hoş geldin kardeşim." Dedi Semih. Erkeklere has tokalaştılar.

"Hoş buldum, doğum günün kutlu olsun Özgür." Dedi, abim teşekkür edip Can'a sarıldı.

Etrafa baktığımda annemlerin arkadaşları gelmiş muhabbet ediyorlardı. Biz gençlerde kendi halimizde takılıyorduk. Abime baktığımda Hilal'le bir şeyler konuşuyorlardı. Cansu'yla Mert'te gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı.

"Hadi artık pasta üfleme zamanııı." Dedim ve ellerimi birbirine çırparak abime ilerleyip elinden tuttum ve pastanın olduğu yere doğru sürükledim. Herkes pastanın olduğu yere toplanmıştı.

"Dilek dilemeyi unutma..." diye mırıldandım tam annemin yanına geçecektim ki abim elimden tutup yanına çekti.

"Beraber üflüyoruz." Deyince tebessüm ettim ve abime daha fazla sokuldum. Gözlerimi kapattım.

"Can'la artık mutlu olalım." Diye dileğimi diledim. Gözlerimi açtım ve abimle beraber mumları üfledik. Herkes alkışlıyordu. Gözlerimi herkesin üstünde gezdirdikten sonra bir kişide durdu.

Hafif gülümseyerek bana bakan Can'ın üstünde durdu gözlerim. Gözlerinde o soğukluk, sertlik yoktu. Ona gülümseyip gözlerimi ondan çektim.

"Hadi artık pasta yiyelim!" Diye Emir konuşunca güldüm. Hatta hepimiz güldük.

"Patlama patlama yiyeceksin." Derken çok güzel bir şarkı çalmaya başladı. Abim Hilal'e dönüp elini uzattı.

"Bu dansı lütfeder misiniz?" Deyince Hilal'in yanakları kızardı.

Beyefendi olacağı tuttu.

Hilal başını sallayıp abimin elini tuttu. Onlar ortaya doğru gidince Mert'te Cansu'yu dansı kaldırdı. Semih'te Ceren'le dans etmeye başladı. Geriye bir tek ben, Emir, Akgün ve Can kalmıştık. Emir bana dönüp sırıttı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz prenses?" Deyince kıkırdadım.

"Tabi ki ederim prensim." Deyip elini tuttum ve abimlerin yanına doğru ilerleyip dans etmeye başladık. Abimle Cansu bize bakıyordu.

"Ne bakıyorsunuz lan? Siz eş bulursunuz da ben bulamaz mıyım? Alın en güzel eş ben de." Deyince Emir kahkaha attım.

"Etrafa baktığımda herkes dans ediyordu. Gözlerimle Can'ı ararken bir kızla konuştuğunu gördüm. Bizim mahalledendi ismi sanırım Eylül'dü, komşu kızı, Can ona bir şeyler söyleyip elini uzatınca Eylül gülümsedi ve Can'ın elini tutup dans etmeye başladılar.

Lan! Ne yaptı o!

Sakinim sakinim sakinim! Olay çıkarmayacağım. Ben olgun bi kızım.

"Gözlerinle yedin kızım onları öldürmene ramak kaldı." Diye konuşunca Emir ona döndüm ve omzumu yukarı kaldırıp indirdim.

"Can sana doğru bakıyor..." deyince emir omzumun üstünden onlara doğru baktı ama orada yoklardı.

"Eş değiştirelim mi?" Diye yanımızda beliren Can'a şaşırarak baktım. Ben ne olduğunu anlamamışken bir anda emirden ayrılıp kendimi Can'ın kollarında buldum. Şaşkınca bakıyordum o ise baya memnundu.

"Bakma öyle flaş görmüş tavşan gibi." Dedi alayla ellerim Can'ın kollarındaydı onun elleri ise benim belimdeydi.

"Ellerini boynuma dola." Deyince ona uydum ve kollarımı boynuna doladım. Vücudum ateş gibi yanıyordu. Heyecandan titriyordum. Ondan gözlerimi devamlı kaçırıyordum.

"Kalp atışlarını buradan duyuyorum. Sakinleş biraz." Deyince gözlerimi gözlerine diktim. Kahverengi gözlerine uzun uzun baktım. O gözlerin içinde kaybolmak istedim.

"Neden?" Deyince kaşlarını çattı.

"Ne neden?"

"Neden bana o lafları söyledikten sonra yine yakın davranmaya başladın? Neden bana o lafları söyledin?" Diye konuşunca derin bir nefes aldı. "Evine geldiğimle şimdi ne değişti?"

"Esra bak ben sevilecek bir çocuk değilim. Süslü cümlelerim yoktur. Kalbini kırarım. Ve ben senin kalbini kırmak istemiyorum."

"Sen böyle bana davranınca benim canım yanıyor!" Dedim sertçe, "Sen bana uzak durdukça benim içim parçalanıyor."

"Esra biz seninle mutsuz oluruz, ben seni kırarım, üzerim."

Başımı iki yana salladım. "Mutsuz olalım. Mutsuz olalım biz Can ama beraber olalım. Sen bana uzak durma canımı böyle daha fazla yakma." Diye konuştum. Gözlerim dolmuştu, gözyaşlarımın akmaması için kafamı eğdim ve burnumu çektim.

Çenemde Can'ın elini hissetim. Başımı yavaşça eğdiğim yerden kaldırdı ve gözlerine bakmamı sağladı. Gözlerine bakınca içim sıcacık oldu.

"Bana zaman ver... Senden tek istediğim zaman Esra. Söz veriyorum ben zamanı gelince sana geleceğim." Deyince bir şey demedim o sırada müzik bitmiş herkes ayrılmıştı. Hızla Can'dan ayrılıp yüzüne baktım.

"Ne yapacaksın bilmiyorum ama uzun sürmesin Can.. Çünkü artık seninle mutlu olmak istiyorum." Dedim. Can hafifçe gülümsedi.

"Olacağız..." diye sırıttı bende ona sırıttım ve diğerlerinin yanına gittim.

 

 

✨✨

 

"Yorulduk ama değdi be..." diye karşıdaki berjere yayılan Akgün'e kıkırdadım. Annemle babam akşam yemeğine çıkmıştı. Biz de Mert'lerle bahçedeki koltuklarda oturuyorduk. Herkes yorulmuştu.

"Yorgunluktan kolumu kaldıracak dermanım kalmadı." Diye konuştu Emir.

"Kendime kahve yapacağım isteyen?" Diye ayağa kalktım.

"Olur valla yorgunluğumuz alır birazda." Dedi Ceren başımı salladım ve mutfağa yöneldim. Yüksek sesli müziğe alışık değildim, bangır bangır çalan müzikten başım ağrıyordu. İlaçların olduğu çekmeceyi açtım ve içinden ağrı kesici alıp kapattım. Hızlıca hap tanesini yutup bir iki yudum su içtim. Gözlerimi kapatıp keskin acının biraz geçmesini bekledim.

"Esra?" Diye biri seslenince irkildim ve gelen kişiye baktım. Can'dı.

"Efendim?"

"Korkuttum mu?"

"Yok, hayır. Sadece duymadım geldiğini." Dedim ve kahve bardaklarını alıp içlerine kahve koydum.

"Ağrı kesici içtin, neden?" Diye sorunca ona döndüm.

"Yüksek sesli müzik dinlemeyi sevmiyorum, başım ağrıdı.".

"Anladım."

Saçım sürekli önüme geliyordu, tam elimi kaldırmıştım önüme gelen saçı geriye atacaktım ki Can benim elimi durdurdu. Yavaşça elini saçıma değdirdi ve geriye itti. Saçımı iterken eli yanağıma değmişti, onun eli yanağıma değince ürperdim. Gözlerimi gözlerine kenetledim, ikimizde konuşmuyorduk. Benim gözlerimde büyük bir kırgınlık vardı. Onun gözlerinde ise büyük bir sevgi vardı. Aramızdaki sessizliği kaynamış suyun sesi doldurunca gözlerimi ister istemez ondan çektim bardaklara sıcak suyu koymaya başladım. Kahveleri tepsiye yerleştirip Can'a döndüm.

"Ben şunları götüreyim. Geliyor musun?" Diye sorunca kolundaki saate baktı.

"Hayır. Gitmem gerekiyor, bara gideceğim." Deyince başımı salladım.

"Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." Dedim sessizce yanından geçip bahçeye doğru yürüdüm. Arkamdan kapanan sesi duyunca Can'ın gittiğini anladım. Sessizlikle bahçeye gelip kahveleri dağıttım ve yerime oturdum. Herkes muhabbet ediyordu. Ben de onları dinliyordum veya dinlemeye çalışıyordum. Aklım Can'daydı başka bir şey düşünemiyordum.

Bir süre sonra Ceren'ler gitmişti abim uykusunun geldiğini söyleyerek odasına gitmişti. Ben de boş bardakları alıp mutfağa götürdüm ve makineye yerleştirdim. İşim bitince odama doğru ayaklarımı sürüye sürüye gittim üstümdeki elbiseyi çıkarıp şortlu turuncu pijama takımı giyip yatağıma girdim. Cansu'lar çoktan uyumuştu. Sadece ben uyanıktım. Yatağımın yanındaki komedinin üstündeki telefonumun ışığı yanınca elime alıp

Gelen bildirime baktım. Can mesaj atmıştı. Hızla yerimden doğruldum ve attığı mesajı okumaya başladım.

 

Can: Uyanık mısın?

Siz: Evet, bir şey mi oldu?

 

Can: Hayır bir şey olmadı. Nasılsın?

Siz: İyiyim sen?

 

Can: İyiyim. Çalışıyorum, bugün baya bir kalabalık.

Siz: Anladım.

 

Can: Sadece iyi geceler demek istedim.

 

Can: İyi geceler Esra.

Siz: İyi geceler Can :)

Yüzümde aptalca bir gülümseme vardı. Dolabımın aynasına bakınca sadece yüzümde gülümseme yoktu, gözlerimin içininde güldüğünü gördüm. Kalbim çok hızlı atıyordu. Son kez Can'la konuşmamıza baktım ve telefonu kapatıp bıraktım gözlerimi kapatıp bugün olanları gülümseyerek düşündüm. Bir süre sonra uyuya kalmıştım. Rüya'dan rüyaya koştum. Yanımda can vardı, bana gülümsüyordu. Bende ona gülümsüyordum.

"Lütfen... Lütfen artık Can'la mutlu olalım." diye içimden geçirdim, daha sonra kendimi yine uykunun kollarına bıraktım...

 

Bölüm sonuuuu :D

Sen iste ben sizi mutlu ederiiiim, olmuş bil Esra.

Herkese merhaba nasılsınız umarım iyisinizdir. 12. Bölümde çok beğendiğim bir sahne olacak şu an bölümün yarısını yazdım bile. Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere sevgiyle kalın aşklarım. 🕊️🤍

Loading...
0%