12. Bölüm

12. Bölüm: Papatyalar

Mila
yildiztozu

 

"Papatyalara benzeyen birinin gülüşleri güneş olur. Tıpkı sen gibi.."

-Habibe Nur Alperoğlu

Çağan Şengül~Papatya.

 

Papatyaları çok seven kadına...

"Esra! Hadi kızım gelsene!" Diye bağıran Hilal'i duymazdan geldim. Semih'lerin evindeki havuzda hepimiz eğleniyorduk. Semih'lerin evi çok büyüktü hatta mahalledeki en büyük evdi. Eylül ayının sonlarındaydık havalar hala güzel ve sıcakken havuza girelim demiştik. Daha doğrusu bu fikri Akgün ortaya atmıştı.

Hilal tam benim yanıma gelecekti ki abimin onu yakalaması ve birlikte tekrar havuza atlamasıyla havuza düşmüşlerdi. Hilal düşmeden önce ağzından büyük bir çığlık çıkmıştı. Kendimi tutamayarak büyük bir kahkaha attım.

"Su aygırı mısın Özgür!" Dedi Mert.

Hilal, "Gerçekten su aygırı mısın Özgür! Su buz gibi!" Diye abime bağırıp yüzüne su sıçrattı.

"Bir şey olmaz kızım! Sen de ilk başta dediğimde gelseydin o zaman!" Diye kendini savundu abim. Hilal kenarda suya gireyim mi girmeyeyim diye düşünmüş durmuştu.

Hepsi havuzda eğlenirken ben şezlonglardan birine uzanmış kitabımı okuyordum, kitaba daha yeni başlamıştım ve elimden bırakamıyordum. Limonatamdan bir yudum daha aldım. Yanımdaki şezlonga Emir oturunca yandan baktım. Hınzırca sırıtıyordu.

Yine bir bok yiyecekti. Sırıtmasından anladım.

Nasıl anlamazdım ki? Bununla doğmuş büyümüştüm!

"Ne sırıtıyorsun?" Diye en sonunda sordum, kaldığım sayfanın kenarını katladım.

"Niye girmiyorsun?"

"Kitaba daha yeni başladım, biraz daha okuyacağım."

"Boş ver kitabı, kitap kurdu kesildin başımıza. Hadi gir." Dediğinde başımı iki yana salladım.

"İstemiyorum." Dediğimde ayağa kalktı kolumdan tutarak beni de kaldırdı. Amacını anladığım için çırpınmaya başlamıştım çoktan. Ama Emir beni bırakmıyordu.

"HAYIR EMİR! BIRAK!" Diye bağırıyordum aynı zamanda da kendimi geri çekmeye çalışıyordum lakin başarılı olamadım. Emir'in beni suya savurmasıyla kendimi suda bulunca ağızımdan ufak bir çığlık kaçtı. Hızla yüz üstüne çıkınca Emir gülüyordu.

"MİKROBUN ÇOCUĞU! BUZ GİBİ SU! HALA GÜLÜYORSUN!" Diye bağırınca gülmesi böğürtüye döndü.

"Y-yüz ifaden çok komikti!" Deyip daha yüksek sesli güldü.

"At gibi gülme karşımda! Annen boşuna sana mikrobun çocuğu demiyor!" Yüzüme gelen saçları sinirle geri itip onu boğmak için yüzecekken bahçe kapısında biri belirdi. Gelen Can'dı.

Siyah deniz şortu, ve gri bi tişört giymişti. İleriden gelirken bile 'Yakışıklıyım isteyenler bana yazabilir' der gibi bakıyordu!

Kim yazıyor lan Can'a! Söyleyin hanginiz yazıyor! Yazanı bulur Boğazlarım!

Sinirlerim bozulmuştu hemen!

Yüzüme gelen suyla kendime geldim. Emir gülerek bana su atıyordu.

"Lan Emir! Bak seni bu suda boğarım!" Dediğimde su sıçratmayı kesti.

"Heh Can'da geldi." Diye Akgün konuşunca kendimi toparladım.

"Ooo gençlik! Eğlenceye bensiz başlamışsınız." Diye konuşunca güldük.

"Uykundan uyanıp gelseydin o zaman sen de." Dedi Mert.

Can cevap vermeyip bana göz kırpınca sırıttım.

"Pizzalar geldi! Kimler acıktı?" Diye ortama giriş yapan Semih'le Akgün hızla sudan çıktı.

"Açlıktan ölüyorum! Ver abi ver!" Deyip Semih'in elindeki pizza kutusunu aldı ve masaya geçip oturdu. Bizi beklemeden kutunun kapağını açıp büyük bir iştahla yemeye başladı.

"Lan bizi beklesene!" Dedi Semih.

Sudan çıkıp şezlongdaki havluma sarındım. Cansu yanıma gelip oturdu.

"Seninki geldi." Diye sırıtınca ters ters baktım.

"Nereden benimki oluyor!" Diye çemkirdim.

"Ee seninki Esra, ne kızıyorsun." Deyince göz devirdim.

Henüz benimki değildi.

Üstüme deniz elbisemi geçirip Akgün'ün yanıma geçip oturdum.

"Peynirli isteyen var mı?"

"Ben alırım."

"Kola herkes içiyor değil mi?"

"Evet evet."

"Mantarlı isteyen."

"Esra sen mantarlı almadın alsana." Hilal tabağıma mantarlı pizzadan koyunca tabağımdaki pizzaya baktım.

Ben cevap vermeden abim, "Esra'nın mantara alerjisi var. Mantara ve fıstığa." Deyip tabağımdaki pizzayı aldı. Onun yerine sucuklu olanından koydu. Hilal bana üzgünce baktı.

"Özür dilerim, bilmiyordum." Deyince omuz silkip gülümsedim.

"Yok be, özür dileme. Bilmemen normal. Hiç söylemedim ki." Dediğimde gülümsedi.

Öyle kötü değildi alerjim ama vücudumda kabarcıklar çıkıyordu, sonra kaşınmaya başlıyordum. Eğer hastaneye gitmezsem daha kötü oluyordum.

Hepimiz pizzaları yerken bir anda bahçe kapısı tekrar açıldı. Kapıda bu sefer Umut belirince erkeklerin hepsi bir bakışmayla ayaklandılar.

Ben böyle sessiz anlaşan insanlar görmedim. Hepsi de aynı şeyi düşünüyormuş resmen!

"Ne işi var bunun burada!" Diye abim konuşunca Can'a baktım. Her an Umut'un üstüne atlayabilirdi.

"Bir sakinleşin." Dedim. "Kargaşaya gerek yok."

"Esra haklı, gider şimd-" diyordu ki Hilal lafı kesildi.

"Esra!" Diye benim adım yükselince hepimiz birbirimize baktık.

Yok bunun amacı kavga çıkarmak.

"Esra mı dedi bana mı öyle geldi?" Dedi Akgün.

"Yanlış duymadıysam Esra dedi," dedi Mert.

"Esra!" Diye tekrar bana seslendi.

"Esra'yı niye çağırıyor ki?" Diye şaşkınlıkla sordu Ceren.

Ayağa kalkmamla abim ve Can'da bana baktı.

"Nereye Esra!?" Diye tersçe sordu abim.

"Umut'un yanına. Ne istiyormuş onu soracağım." Diye açıklama yaptım. Çatık kaşları şaşkınlıkla yukarıya doğru kalktı.

"Otur oturduğun yere Esra! Biz gider sorarız!" Deyince göz devirdim.

"Abi sorup geleceğim! Abartmayın! Sanki beni kaçıracak!" Dedim ve abimin yanından geçip Umut'un yanına doğru yürümeye başladım.

"Esra!" Dedi bir kez daha.

Başlayacağım Esra'nıza şimdi!

Umut'un yanına ulaşınca kolundan tutup dışarıya çıkardım.

"Ne var!" Dedim tersçe.

"N'aber?" Cidden mi!

Aptal gibi 'naber?' mi diyorsun!

"Ne işin var burada senin?" Diye sordum.

"İyiyim prenses nasıl olayım!" Diye dalga geçince gözlerimi devirmemek için zor durdum.

"Sormadım."

"Sormamana kırıldım."

"Ne istiyorsun Umut?"

"Seninle konuşmaya geldim," deyince yüzüne bir süre baktım. Daha sonra abimlere. Bizi görmüyorlardı ama dinlediklerine eminim.

"Ne konuşacaksan konuş." Dedim ellerimi göğsümde birleştirirken.

"Can'la yakınsınız." Dediğinde gülümsedim.

"Evet... Yani, sanırım aramız iyi." Diye geveledim, başını salladı.

"Onunla yakın olma Esra." Deyince tek kaşım havalandı.

"Ne hakla bana karışıp bana emir mi veriyorsun!"

"Emir değil," Dedi ciddi bir ses tonuyla, "Can tehlikeli."

"Neden ona bu kadar tepkilisin? Ne yaptı sana?"

"Seni ilgilendirmez."

"O zaman benim Can'la yakın olmamda seni ilgilendirmez."

"Esra sen beni duymuyor musun? Can diyorum tehlike! Seni sevdiğini mi sanıyorsun? Sanma, Can sevmeyi bilmiyor. Üzmekten başka bir şey yapmaz o. Seni de üzmesinden korkmuyor musun?" Başımı iki yana salladım.

"Hayır, korkmuyorum. Can beni üzecek bir şey yapmaz." Deyince burnunda nefes verdi. Aramızdaki mesafeyi kapattı. Bundan rahatsız olmuştum hızla iki adım geri gittim.

"Yaklaşma bana!"

"Niye Can mı rahatsız olur?"

"Hayır ben oluyorum!"

"Bence senden daha çok Can rahatsız olur." Amacı ne bunun! İki lafından biri Can.

"Amacın ne! İki lafından biri Can!" Dedim sinirle.

"Bir amacım yok, sadece üzülmeni istemem. Ama sen bu dik kafalığınla Can'ı yanında tutmaya devam edersen üzüleceksin, prenses. Umut dedi dersin." Dedi, bana son bir kez daha bakıp arkasını döndü ve yürümeye başladı.

"UMUT! CEVAP VER NEDEN ÖYLE SÖYLEDİN!" Diye bağırsam da cevap vermedi.

"Nesin sen! Kendini gizemli sanan kişi mi!" Dedim arkasından, orada öylece durdum, duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum. Ya da anlamaya.

"Esra." Dedi huzur veren sesiyle, onun sesini duymamla gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım ona döndüğümde gözlerimi açtım.

"Efendim?" Diye sesimi normal tutmaya çalıştım.

"Ne dedi sana? Niye sana o kadar yaklaştı!?" Bizi görmüş müydü!

"Sen bizi gördün mü?"

"Görmesem nereden bileceğim Esra?" Haklıydı.

"Abuk sabuk konuştu gitti, boş verelim." Dediğimde yüzüme bakmaya devam etti.

"İyi misin?" Diye sorunca başımı salladım.

"İyiyim, sen nasılsın." Soruma güldü.

"İyiyim." Deyince onunla beraber gülmeye başladım.

"Sana bir şey yapmadı değil mi?"

"Hayır, yaklaşınca geriledim zaten." Başını salladı.

Bir anda aramızdaki mesafeyi kapatıp dibime girdi. Kalbim onun dibime girmesiyle hızlı atmaya başladı. Cebinden bir şey çıkarıp bana uzattı. Elinde papatyalı bir bileklik vardı.

"B-bu ne..." diye şaşkınlıkla sordum.

"Uzat bileğini." Deyince heyecandan bileğimi uzatamadım, elini bileğime koyup kendine doğru çekti ve hızla bilekliği taktı. Bileğimi bırakınca bilekliği daha dikkatli incelemeye başladım. Çok güzel ve zarifti. Zinciri saran beyaz papatyalar vardı.

"Neden bana bunu veriyorsun?" En sonunda şoktan çıkabilmiştim.

"Sana yakışacağını düşündüm ve haklı çıktım. Yakıştı." Deyince gülümsedim.

"Evet yakıştı, teşekkür ederim!"

"Hadi... İçeriye girelim, daha fazla bekletmeyelim diğerlerini." Dedi başımı sallayıp içeriye girdim.

Herkes yerinde oturuyordu abim benim geldiğimi görünce yine ayağa fırladı.

"Ne konuştunuz!?" Diye sordu.

"Bilmiyormuş gibi konuşma. Dinlediğini biliyorum. Bir şey konuşmadık, saçmaladı kendince."

"Hadi kapatalım konuyu. Eğlencemizi bozmayalım." Diye konuşunca Cansu başımı salladım ve bir anda havuza koşup suya atladım.

"Esra! Kızım delirdin mi!" Diye kahkahaları arasında konuştu Emir.

"Su çok güzel! Hadi gelin." Dedim gülerek. İlk önce Cansu sonra Emir sonra da diğerleri suya doğru atladı.

Hepimiz gülüp eğleniyorduk, yüzüme gelen ıslak saçlarımı geriye doğru attıktan sonra diğerlerine baktım.

"Hadiiii deve güreşi yapalım!" Diye konuşan Hilal heyecanla bize baktı.

"Ben varım!" Dedi Emir.

"Biz de varız!" Dedi abim.

"Kim kim olacak?" Diye sorunca kısa bir süre düşündüler.

"Hilal'e ben." Deyince abim hepimiz güldük.

"Tamam, Mert'le Cansu, Semih'le Ceren, Can'la Esra, o zaman." Deyince hepimiz onayladık ilk Cansu'larla biz yarışacaktık.

"Hadi, gel." Dedi Can suya dalıp onun omzuma çakmamı istedi. Dediğini yapıp omzuna çıktım. Elleri bacaklarımı tutarken ben heyecandan titriyordum.

"Hadi bakalım! Kimin yeneceği şimdiden belli." Deyince Cansu sırıttım.

"Kim kimi yeniyor göreceğiz!" Diye meydan okudum.

25 DAKİKA SONRA:

"HİLE VAR YA!" Diye bağırdı suya düşen Cansu. Büyük bir kahkaha attım.

"Ne hilesi be! Yenildiniz işte çık!" Diyip onlara sırıttım.

"Sen göreceksin!" Diye tehditkar bir şekilde parmağını salladı.

"Evettt şimdi kim kiminle yarışıyor." Deyince abimle Hilal öne çıktılar.

"Bizimle yarışacaksınız küçük kardeşim!" Diye vurguladı.

"Kim küçük kim büyük göreceğiz!" Diye gülerek baktım.

"Can, kaybetmeye hazır olun kardeşim." Deyince abim Can'da güldü.

"Bu kadar erken konuşma Özgür, kimin kazanacağı belli." Deyince Can'la yumruklarımızı tokuşturduk.

Zaman kaybetmeden başlamıştık. Hilal'le deli gibi birbirimizi suya düşürmeye çalışıyorduk ama başaramıyorduk. Hem gülüp hem yarışıyorduk.

"Vazgeç artık!" Diye kahkahalar arasında konuştu Hilal.

"Asla!" Deyip sertçe suya ittirince minik bi çığlık atıp düştü. Ellerimi zafer kazanmışça yukarıya doğru kaldırdım.

"KAZANDIIIK!" Diye bağırınca Can güldü. Kendimi geri suya doğru bıraktım.

Su üstüne çıktığımda herkesin sudan çıktığını gördüm kenarlara ilerleyip sudan çıktım. Havluyu bedenime sardıktan sonra şezlonga oturdum. Şezlonga uzandığımda gözlerimi kapattım ve öylece durdum.

 

 

Saat 18:00'ya geliyordu, eve gelmiş hızlıca duşumu alıp çıkmıştım. Kafamdaki saçımın nemini alması için sardığım havluyu çıkarıp sandalyeme koydum ve yatağıma uzanıp bugünü düşünmeye başladım. Umut'un dedikleri sonra Can'ın bana hediye etmiş olduğu bileklik, birlikte deve güreşi yapmamız.. Bilekliğin olduğu bileğimi havaya kaldırıp baktım. Can'dan hediye almak kalbimin yerinden çıkaracak şekilde atmasına sebep oluyor. Kapımın çalmasıyla gözlerimi bileklikten ayırdım ve kapıya döndüm. Kapıdaki kişiye. "Gel." dedikten sonra kapım açıldı ve Cansu göründü.

"Gel Cansu." Kapıyı kapatıp içeriye girdi. O da duştan yeni çıkmıştı sarı saçları ıslaktı. Yatağıma oturdu.

"Konuşalım diye geldim." Deyince gülümsedim. Son zamanlarda bir şeyi vardı onun ama söylemiyordu.

"Ben de ne zaman konuşmaya geleceksin diye bekliyordum. Dökül bakalım, neyin var?" Deyince şaşırdı, yatakta oturur pozisyona geldim.

"Bir sorunum olduğunu nerden anladın?" Deyince göz devirdim.

"Cansu, kaç yıllık arkadaşımsın bir zahmet seni tanıyayım." Dedim, "Seninle büyüdüm ben."

"Haklısın..." deyince bir süre daha sustu o konuşmaya başlamadığı sürece ben de konuşmadım.

"Biliyorsun, son zamanlarda Mert'le baya bir konuşmaya başladık. Arkadaşlık kavramına uzak bir şey var aramızda. Ve bu beni ürkütüyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bir yanım Mert'le konuşmak istiyor ama bir yanım ona bağlanmamı istemiyor." Deyince üzgün bir şekilde baktım. Cansu ilk defa böyle bir şey hissediyordu.

"Yiğit? Unuttun mu onu?"

"Çoktaaaan!" Dedi, "Beni fark etmiyordu ben de daha fazla beni fark etmemesine dayanamadım."

"Emir haklıydı, tipsizin teki o." Güldü.

"Evet haklıymış. Bir şey de haklı çıktı!"

"Mert'in yanında mutlusun.." diye mırıldandım, "Onunla eğleniyorsun, onunla gülüyorsun. Onunla iyisin, hem de baya baya iyisiniz!" Diyerek güldüm. O da bu dediğime güldü. Telefonumun ışığı bir anda yanınca kimden mesaj geldiğine baktım, mesajı Can atmıştı!

Can: Yine neye gülüyorsun?

Siz: Cansu'yla konuşuyorduk.

Can: Görüyoruz.

Siz: Derken??

Başımı kaldırıp cama çevirdiğimde Can'ın yanında Mert ve Akgün vardı.

"Aha eniştem orada!" dedim ayaklanarak.

"Esra! Ne eniştesi!" Dedi kısıkça Cansu. Hızla cama gidip tül perdeyi kenara çektim. Benim arkamdan Cansu'da gelmişti.

"Siz bizi mi izliyordunuz?" Diye şaşkınlıkla sordu Cansu.

Akgün, "Eve-" diyordu ki Mert kafasına geçirdi.

"Hayır izlemiyorduk!" Dedi hemen. "Akgün sen bence gerekmediği sürece konuşma! Sus kardeşim!" Diye de Akgün'ü azarladı.

"Ağzımdan kaçtı!" Diye homurdandı Akgün.

"N'aber Cansu?" Diye sorunca Mert Cansu'nun yanakları hafiften kızardı.

Kız alt tarafı naber dedi! Ne bu hemen kızarmak!

"İyi Mert, sen?"

"İyiyim."

Cansu ve Mert muhabbet ederken telefonuma bakıyordum. Üstten bildirim geldi.

Can: Ne var bu kadar telefonda? Çok dikkatli bakıyorsun. Ayrıca niye gözlerini kaçırdın?

Siz: Instagram storylerine bakıyordum. Ve gözlerimi kaçırmadım.

Can: Aynen.
Kesinlikle kaçırmıyorsun :)

 

Gözlerimi telefondan çekip Can'a baktım. Bana bakıyordu, ben ona şaşkınca bakarken o bana sırıtıp göz kırptı. Gözlerimi kırpıştırıp kafamı başka bir yere çevirdim. Bir gülme sesi duyunca Can'ın güldüğünü anladım.

"Bu ne ya ben gidiyorum. Midemi bulandırdınız!" Dedi Akgün,

"İyi siktir git." Dedi Can.

"Ne kadar ayıp! Kaç yıllık dostunun ben senin! Ayı!" dedi kınayarak.

"Cansu! Esra! Gelir misiniz kızlar!" Diye mutfaktan bağıran annemi duyunca Mert'lere baktık.

"Sonra görüşürüz!" Dedik hızlıca camı kapatıp mutfağa gittik.

"Ne oldu anne?" Deyince, annem elime elektrik süpürgesini Cansu'ya da bir kova su ile bez verince kaçamadığımız için sessizce küfür ettim.

"Anne hayır!"

"Hayır mayır yok! Temizlik yapacağız, siz salondan başlayın ben de mutfağı toplayayım tamam mı kızım. Hadi kolay gelsin." Diyerek mutfağa geri girdi annem. Biz de elimizde süpürge ve suyla kalakaldık.

"Kaçmamız gerekiyordu." Diye mırıldandı Cansu başımı salladım.

"Kesinlikle, kaçmamız gerekiyordu." Dedim. İkimizde ofladık, yapacak bir şey yoktu. Başa gelen çekilecekti, salona geçtik ve etrafı temizlemeye başladık. Televizyondan kafamıza göre bir şarkı açmıştık ve şarkıyı söyleyerek temizlik yapıyorduk.

✨ 

 

Temizlik sonunda bitmişti! Cansu'da ben de çok yorulmuştuk temizlik bitince kendimizi odalarıma atmıştık. Hızla bornozumu giyip saçımı havluya sardım ve banyodan çıktım. Yatağıma uzandım. Yarın okul vardı. Oflayıp ayağa kalkıp üstümdeki bornozdan kurtuldum ve pijamalarımı giyip saçlarımı kuruttum. Işığımı kapatıp hızla yatağıma geri yattım ve gözlerimi kapattım. Çok uykum vardı. Bir süre sonra uykunun kollarına bıraktım kendimi.

 

Bölüm sonuuuuu :)

Herkese merhabaaa umarım iyisinizdir. Bölümü oylamayı ve yorum atmayı unutmayınnn diğer bölümde görüşmek üzere sevgiyle kalın 🤍🕊️

Bölüm : 27.11.2024 09:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...