"Ölüm, hayattaki en büyük kayıp değildir. En büyük kayıp biz yaşarken içimizde ölendir."
-Norman Cousins
Bölüm müzikleri: Fatma Turgut-Hata.
Sertab Erener- İncelikler Yüzünden.
Çağan Şengül- Dök Yüreğindeki Hasreti.
( 2 Ay sonra)
(Aylardan kasım)
Günlerden Salı'ydı. Aylardan kasıma girmiştik. Havalar bir soğuk bir sıcak oluyordu, ben de bu hava durumları yüzünden grip olmuştum. Ağır geçirmiyordum ama eklemlerim, başım ağrıyordu, midem sürekli bulanıyordu. Çok fazla halsizliğim de vardı. Annemlere doktora gitmeye gerek yok desem de annem beni dinlememiş kolumdan tuttuğu gibi hastaneye getirmişti. Bir torba ilaçla eve geri dönmüştük şimdi de okula hazırlanıyordum.
"Esra sen gelmesen mi acaba hastasın." Diye bir tereddüt ederek sordu Cansu. Göz devirdim.
"Cansu o kadar ağır değil ki, hem geri kalmaya gerek yok geçiyor işte hastalığım." Dedim ikna etmeye çalışarak.
"Tamam ne desek dinlemeyeceksin." Deyip yatağa oturdu. Boy aynamdan atkuyruğu yaptığım saçlarımı düzeltip çantamı omzuma taktım.
"Hadi çıkalım, çok acıktım." Dedim ellerimi karnımda birleştirerek karnım gurulduyordu.
Cansu gülerek, "Hadi gidip karnını doyuralım obur seni." Dedi gülüp odadan çıktık ve masaya gelip oturduk. Oturduğumuz gibi hızla tabağımı doldurdum.
"Yavaş yavaş! Kaçmıyor." Dedi abim gülerek umursamadım.
Kahvaltımızı ettikten sonra abim bizi okula bıraktı. İlk ders matematikti.
"Bu ders nasıl geçecek." Diye fısıldadı Cansu dersin daha başlarındaydık ama asla geçmiyordu.
"Uykumu getirdi bu hoca!" Diye homurdandı Ceren.
"Susun şimdi kızacak bize." Dediğimde sustular. Sınıfın diğer tarafına baktığımda çoğu kişinin uyuya kaldığını fark ettim, uyumamak elde değildi ki. Telefonum titreyince sıranın altında telefonumu açtım.
Can: Derse girdin çoktan, biliyorum ama iyi dersler demek istedim. Bu mal Akgün'e okula gelince haber ver dedim ama unutmuş vermeyi. İyi dersler :)
Sırıtmama engel olamıyordum, yanımda oturan Ceren bir bana bir telefonuma bakınca olayı anlamıştı ve sırıtmaya başlamıştı.
"Gülme."
"Tamam tamam, hadi bakmıyorum rahat rahat konuşun siz." Deyince göz devirerek baktım ardından tekrar mesaja baktım.
Siz: Teşekkür ederim, baban nasıl daha iyi mi? Hastaneye gidecektiniz en son?
Cevap hemen geldi.
Can: Hastanedeyiz. Sıranın gelmesini bekliyoruz.
Siz: Tamam görüşürüz, hoca fark edecek şimdi.
Can: Hangi hoca?
Siz: Matematikçi Şükrü!
Can: Oww! Kolay gelsin o zaman size. Görüşürüz.
Gülümseyip telefonu kapattım ve istemeyerek derse geri döndüm.
Bir süre sonra teneffüs zili çalınca uyuyan herkes uyandı ve sevinçle sınıftan çıktılar Şükrü hoca eşyalarını toplayıp arkalarından çıktı.
"Allah'ım! Çok şükür!" Dedi Ceren başını sıraya gömdü.
"Dünya varmış!" Diye katıldı Cansu.
"Ben lavaboya gidip geliyorum." Dedim onlara ikiside beni umursamamıştı. Hızlı adımlarla sınıftan çıktım ve lavaboya gidip boş olan bir tuvalete girdim.
İşimi hallettikten sonra tuvaleten çıktım. Çıkmamla durmam bir olmuştu. Şu an lavabo aynasında ellerini yıkayan Ada ile göz göze geldik.
İkimizde birbirimize ters bakışlarımızı yolladık. Onun yanına geçip ellerimi yıkamaya başladım.
"Kendini vazgeçilmez sanıyorsun." Diye sessizliği böldü Ada, cevap vermedim.
"Bu kadar mı korkuyorsun benden?"
"Korkmak?"
"Evet, korkmak benden bu kadar mı korkuyorsun?"
"Ada ben senden korksam o gün sana mahallede saldırmazdım. Can olmasaydı o saçlarını çoktan yolmuştum." Deyince kaşlarını çattı. Bozulmuştu.
"Ya sen Can'ı gözünde fazla mı büyüttün? Can iki seninle konuştu seni korudu diye aşık mı sanıyorsun sana?" Diye bozulduğunu belli etmeden konuşunca kaşlarımı çattım.
"Yine ne zırvalıyorsun sen?" Diye sordum bıkkınlıkla, alayla baktı.
"Can sana aşık değil." Dedi tane tane. "Seninle sadece vakit geçiriyor, seni sevdiğinden yanında değil yani." Diye ekledi.
"Kes sesini!"
"Can beni seviyor biliyor musun? Bazı geceler bara değil de benimle buluşmaya geliyor. Sen de saf gibi çalışıyor sanıyorsun. Yazık." Sabrım kalmamıştı, ellerimi tezgaha vurup Ada'nın üstüne sinirle yürümeye başladım. İlk başta sersemlesede belli etmedi. Ben yürüdükçe o geri adım atıyordu.
"Bana bak!" Dedim duvara sıkıştırdım işaret parmağımı sallayarak. "Eğer bir daha bana saçma sapan şeyler söylersen! Seni pişman ederim! Sadece pişman etmem seni, yediğin dayakla kalırsın. Beni hafife alma Ada. Bir Umut geliyor Can'la ilgili bir şeyler zırvalıyor bir sen geliyorsun bir şeyler zırvalıyorsun! Yettiniz be artık! Senin karşında hafife alınacak biri yok! Ona göre ayağını denk al!" Deyip tuvaletten çıktım. Sinirle yüzümü sertçe sıvazladım. Derin bir nefes aldım o sıra zil çaldı herkes sınıflara girmeye başlayınca ben de hızla sınıfa girdim ve yerime oturdum.
"Esra? Ne oldu?" Diye sordu Ceren.
"Bir şey yok."
"Bir şey olmuş, ne oldu biri bir şey mi dedi?" Diye üsteledi.
"Ceren! Gerçekten bir şey yok kimse bir şey de demedi."
"Eh, tamam o zaman sen öyle diyorsan." Dedi uzatmayarak. Bir süre sonra edebiyat hocası geldi.
"Evet arkadaşlar, şimdi sizden aklınızda olan bir şiiri okumanızı istiyorum. İlk önce kim okumak ister." Diye sorunca bir erkek elini kaldırdı.
"Evet Efe, seni dinliyoruz."
"Hocam bu en yakın arkadaşıma gelsin." Dedi ve şiire başladı.
"Duydum ki bana darılmışsın.
Üzme beni arkadaşımsın.
Langur lungur, tarhana bulgur.
Bana gönül koyma, çay koy." Deyince sınıfta büyük bir kahkaha ile alkış patladı.
Hoca gülerek, "Efe oğlum şiirden kastın bu mu?" Diye sordu.
"Evet hocam bu." Dedi gülerek.
"Evet başka kim okumak ister?" Diye sordu hoca. Teker teker herkes okumaya başladı.
"Esra? Sen okumadın, sen oku bakalım aklında kalan bir şiiri." Deyince herkes sessizce bana doğru döndü. Utanarak ayağa kalktım. Gözlerimi kapattım.
"Beni bırak göğe bakalım.
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım.
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum.
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi.
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor.
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim.
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım.
Bana dönesin diye bir bir kapattım.
Şimdi otobüs gelir biner gideriz.
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç.
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin.
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat.
Durma kendini hatırlat."
Şiiri bitirip sustuğumda gözlerim kapalı öylece bekledim. Bir süre sonra bir kişi alkışlamaya başladı. İki oldu. Üç oldu. Dört oldu. Beş oldu. Herkes alkışlamaya başladı. Gözlerimi açıp hocaya baktım.
"Şiirlerle aran iyi bakıyorum Esra." Dedi hafifçe gülümseyip başımı salladım.
"Evet hocam severim şiirleri."
"Anladım. Oturabilirsin canım. Evet başka kim okumak." Dedi, yerime oturdum.
"Helal benim arkadaşıma." Diye fısıldadı Cansu bir yanda omzumu sıvazladı.
"Çok güzel okudun şiiri." Dedi Ceren onlara teşekkür edip dersi dinlemeye devam ettim.
(Saat 16:30)
(Okul çıkışı)
Okuldan çıkmıştık. Yorucu bir günü daha geride bıraktık. Abimi arayıp kendim geleceğimi beni almaya gelmesine gerek olmadığını söyledim ve telefonu kapattım. Kulaklığımı takarak rastgele bir şarkı açtım ve yürümeye başladım. Karşıdan Umut geliyordu umursamadan yoluma devam ediyordum ki beni durdurdu.
"Selam vermekte mi yok prenses?"
"Yok Umut."
"Kırılıyorum ama."
Umrumda mı peki?
Hayır.
"Ne istiyorsun Umut! Kırılman umurumda değil, ne istediğini söyle!" Deyince durdu, derin bir nefes aldı telefonunu çıkarıp kilidini açtı ve bana uzattı.
"Ne yapacağım telefonunla?" Dedim anlamayarak.
"Galeriye gir."
"Yine ne zırvalıyorsun acaba." Dedim ve telefonu alıp galerisine girdim.
"Üstteki fotoğrafa bas." Dediğini yaptım. Fotoğrafı gördüğümde dondum.
"Bu..." dedim fısıldayarak.
"Can'la Ada burada öpüşüyor, yana kaydır." Deyince fotoğrafı kaydıramadım. Elimden alıp o kaydırdı ve bana verdi. Fotoğrafta Ada'yla Can'ın mesajlaşmaları vardı. Gözlerim dolmuştu. Hava bir anda gürledi. Güneşli hava yok oldu, yerine kara bulutlar belirdi.
"Bu ne Umut?" Diye sordum.
Can gerçekten Ada'yı mı seviyordu?
"Can'ın asıl yüzü Esra.. Masum sandığın çocuk ada ile birlikte." Dedi. Söylediği şeylerin altında eziliyordum. Algılayamıyordum.
"Bu... Bu gerçek olamaz." Dedim kekeleyerek.
"Gerçek Esra, özür dilerim ama bunlar gerçek." Dedi acımazsızca.
"Bu montaj! Montaj bu! Yalancı!" Dedim öfkeyle. Omuzlarından ittirdim.
"Montaj değil Esra, bunlar gerçek! Sana neden montajlı şeyler göstereyim?"
"Yaparsın sen! Yalan bu!"
"Gerçek Esra... Doğruyu söylüyorum." Nefes alamıyordum. Bir şey boğazımı sıkıyordu. Elimi boğazıma doğru götürdüm ve nefes almaya çalıştım. Dünya dönüyordu. Yer ayaklarımın altında kayıp gidiyordu.
"Ne-nefes... Ala-alamıyorum." Dedim kısıkça, Umut hemen beni tutup kaldırıma oturttu ve önüme eğildi.
"Esra! Esra ben de kal! İlacın var mı?" Diye sordu ama cevap veremiyordum. Yüzüm mosmor olmuştu çoktan. Nefes almaya çalışıyordum.
"Allah kahretsin! Esra söylemeye çalış bir ilacın var mı?" Diye tekrar sorunca omzumdan yere düşmüş olan çantamı zoraki bir şekilde gösterdim. Umut hemen çantamı açıp yere döktü ve astım spreyimi buldu.
"Astımın mı var senin..." dedi dehşet bir şekilde. Gözlerimi kırpıştırdım evet anlamında ilacı kullanmama yardımcı oldu. Ciğerlerime kadar indi sprey. Derin derin nefesler alıyordum. Umut spreyi ağızımdan uzaklaştırdı ve çantamdan su şişemi alıp kapağını açarak uzattı.
"Daha iyi misin." Dedi başımı salladım.
"İ-iyiyim. Hastalığım tetikledi." Dedim elindeki suyu alıp birkaç yudum içtim ve kapağını kapattım.
"Hastaneye gidelim mi dur hatta ben abini arayayım gelsin telefonun nerede?"
"Gerek yok." Demiştim ama o çoktan telefonumu almış son aramalara girip telefonu kulağına koymuştu.
"Umut." Dedim fısıldayarak.
"Alo, Özgür merhaba ben Umut. Mahalleden. Esra yanımda, astımı tuttu. Hayır önemli bir şeyi yok. İlacını kullandı... Hastaneye gitmek istemiyor seni de aratmak istemedi... Biz şu an okulu iki sokak geçtikten sonraki sokaktayız... Tamam, bekliyoruz seni... Yok ayrılmam yanından görüşürüz." Deyip kapattı.
"Umut, gerek yoktu." Dedim hırıltılı sesimle.
"Gerek vardı Esra, abin geliyor şimdi.." dedi kararlılıkla.
"Umut... Bana o fotoğrafları at." Dedim net bir şekilde.
"Esra, şu an sırası değil sen iyi ol bi."
"Umut! Fotoğrafları at!" Dedim tekrar ederek. Pes ederek telefon numarasını kaydedip çaldırdı. Fotoğrafları telefonuma attı ve bana uzattı.
"Attım..." dedi, başımı salladım. Çok zaman geçmeden abim hızla arabayı önümüzde durdurdu ve inip benim yanıma geldi.
"Esra! İyi misin güzelim? Ne oldu bir anda niye astımın tetiklendi?" Diye sordu. Hava bir daha gürlemişti bu sefer çok şiddetli gürledi.
"Abi panik yapma, iyiyim bir anda tetikledi astımın." Deyip Umut'a baktım, "Allah'tan Umut vardı da ilacımı kullanmakta yardımcı oldu."
Abim Umut'a döndü, "Eyvallah Umut teşekkür ederiz."
"Teşekküre gerek yok, herkes aynı şeyi yapardı." Dedi, yavaş yavaş yağmur yağmaya başlamıştı, yağmur çok zaman kaybetmeden şiddetini arttırdı.
"Arabaya geçin hemen sırılsıklam olduk." Dedi abim eşyalarımı toplayıp öne oturdum. Binene kadar sırılsıklam olmuştuk çoktan.
"Evde konuşacağız bu konuyu Esra." Dedi kesin bir sesle abim. Ona başımı salladım.
"Umut sağ ol aradığın için." Dedi abim.
"Rica ederim, sen iyisin dimi Esra?" Diye sorunca hızlıca başımı salladım. Eve gelene kadar kimse konuşmadı eve geldiğimizde de abimi beklemeden kapıyı çaldım. Kapıyı Cansu açtı.
"Esra! Ne oldu!"
"Abim geliyor sonra anlatacağım." Dedim başını salladı.
"Esra niye astımın tuttu? Ne oldu? Okulda biri bir şey mi dedi?" Diye sordu abim.
"Ne astımın mı tuttu senin."
"Ne astımın mı tuttu senin."
Dediler Emir'le Cansu aynı anda onlara başımı salladım.
"Hayır abi, ben de anlamadım. Bir anda nefes alamamaya başladım Umut'ta yardım etti."
"Bir dakika Umut mu sana yardım etti." Dedi Emir şaşkınlıkla.
"Evet..."
"Esra bak bir anda astımın tetiklendi, normal değil bu anlıyor musun beni." Dedi abim. Onu da anlıyordum, dört yıl önce bir gün astım krizi geçirmiştim ve abim kalakalmıştı. O gün Emir gelmiş ilacımı kullanmama yardımcı olmuştu. O günden sonra abim bir süre kendini toparlayamamıştı ve kendini affedememişti, gözlerimin içine bakıyordu bir şey olacak diye ödü kopuyordu.
"Evet ama geçti korkulacak bir şey yok." Dedim korkusunu hafifletmeye çalışarak. Gözlerime baktığımda gene o korkuyu görmüştüm. Kaybetme korkusu vardı gözlerinde.
"Abi sil o düşüncelerini, gerçekten bir şeyim yok. Ben çok ıslandım gidip üstümü değiştireceğim." Deyip kimsenin cevap vermesine müsaade etmeden odama koştum. Ağlama duygumu bastırmaya çalışıyordum. Çantamı yere bırakırken kapım aniden açıldı, kimin geldiğine baktığımda gelen Cansu'ydu, dudaklarımı birbirine bastırdım. Cansu hiçbir şey demeden gelip sarıldı o sarılınca ağlamaya başladım.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, Cansu sırtımı sıvazlıyordu iyice sarıldım.
"Canım... Ne oldu, Esra?" Dedi, ama ağlamaktan konuşamıyordum.
Ağlamamı durdurarak, "Her şey oyunmuş Cansu... Her şey." Diye fısıldadım.
"Ne oyunmuş Esra ağlama bir." Deyip beni kendinden uzaklaştırıp başımı kaldırdı.
"Esra ne oldu? Bir sakinleş anlat." Dedi yumuşak bir sesle.
"Her şey yalanmış Cansu, hisleri, yaklaşımı, sarılışı. Her şeyi yalanmış." Dedim Cansu anlamayarak baktı.
"Can... Ada ile birlikteymiş. Bana oyun oynamışlar." Dediğimde gözlerini şaşkınlıkla açtı.
"Ne! Dur bir dakika baştan anlat." Dedi ve beni yatağa oturttu kendi de yanıma oturdu. Ona olan biteni en başından anlattım. Hem ağladım, hem anlattım.
"Şşş..." dedi ve beni kendine çekip sarıldı. Ona sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladım. "Yoktur böyle bir şey belki."
"Fotoğraflar var Cansu! Nasıl böyle bir şey yoktur!"
"Ağlama kuzum. Halledeceğiz." Dedi güven veren sesle.
"Nasıl halledeceğiz Cansu, yalan söylemiş bana, kandırmış göz göre göre!" Dedim, ağlayarak Cansu'dan uzaklaştım.
"Burası var ya Cansu." Dedim sol yanımı, kalbimi göstererek,"Burası çok acıyor, kalbim acıyor Cansu. Çok acıyor..."
"Hadi sen üstünü değiştir, hastasın zaten ıslanmışsın iyice ağırlaşacak hastalığın." Dedi Cansu kaldırarak, ona uyarak ayağa kalktım. Cansu bana dolabımdan pijama takımlarımı ve yeni temiz iç çamaşırı verip dışarıya çıktı. Üstüme yapışmış olan ıslak kıyafetlerimi çıkardım. Kuru iç çamaşırları giyip üstüme pamuklu pijama takımımı giydim. Saçlarımı havluyla biraz kurutup topuz yaptım.
"Girebilirsin Cansu..." dedim güçten düşmüş bir sesle yatağıma oturdum. Cansu yavaşça odama girdi.
"Sana ilaçlarını getirdim iç hadi." Dedi, elindeki ilaçları alıp içtim boş su bardağını ona geri uzattım.
Cansu elindekiler komidinin üzerine bıraktı ve yatağıma oturdu. Ne yaptığını anlamıştım. Ne zaman birimiz kötü olsa birimizin dizine yatardık ve susardık. Genellikle ben susardım Cansu ağlardı, ama bu sefer roller değişmişti. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, Cansu'da saçlarımı okşuyordu.
"Sana ağlama demeyeceğim Esra... Eğer ağlamak istiyorsan burada arkadaşının yanımda ağla." Dedi Cansu, o öyle deyince göz yaşlarım birbir akmaya başladı.
Fısıldayarak, "Neden... Neden yaptı ki böyle bir şeyi." Dedim cevap arayarak. Cansu cevap vermemişti, verememişti belki de.
"Madem biliyordun üzüleceğini niye arkasından gittin ki güzelim..." dedi yumuşak bir sesle.
"Kalbimi dinledin Cansu... O git dedi." Dedim yıkılmış şekilde.
Telefonuma arkası arkasına bildirim geliyordu komidinin üzerine bırakmış olduğum telefonumu aldım.
Can: Napıyorsun? (18:20)
Can: Esra orda mısın? (18:30)
Can: mesajımı görünce yaz (18:40)
Can: Neden cevap vermiyorsun? (18:45)
Can arkası arkasına mesaj atmıştı ama ona görüldü attım tam telefonu kapatacaktım ki iki mesaj daha attı.
Can: Görüldü mü? (19:05)
Can: Dışarı çık. (19:06)
"Ne oldu? Kimdenmiş?" Diye sordu Cansu kafamı onun dizinden kaldırdım ve dik duruma geldim.
"Can, dışarı çık diyo."
"Ne yapacaksın?" Diye sordu, hızla ayağa kalktım burnumu çektim ve üstüme kalın siyah hırkamı alıp giydim.
"Çıkıcağım, ne istiyormuş bakalım hala yüzsüzce!" Dedim öfkeyle. Cansu hemen ayaklandı.
"Saçmalama nerden çıkacaksın! Babanlar aşağıdadır." Deyince durup baktım.
"Babam bu gün geç gelecek, annem komşuda abim ve Emir hariç kimse yok."
"Bahçe kapısından çıkacağım, sen etrafı kontrol et bir şey olduğunda bana işaret ver." Deyip hızlıca odamdan çıktım. Cansu'da arkamdan çıktı. Salondan televizyon sesleri geliyordu. Kimseye görünmeden mutfağa girdik, bahçe kapısını sessizce açtım.
"Eğer abim gelirse oyala buraya gelmesin." Dedim başını salladı, yağmur hala yağıyordu ama şiddetli değildi. Ve onu gördüm. Karşımdaydı. Duvara yaslanmış sigara içiyordu. Beni görünce elindeki sigarayı yere attı ve ayağıyla ezdi. Ellerim onu görünce buz kesti. Hızlıca onun yanına gittim.
"Evet?" Dediğimde tavrım onu şaşırttı.
"Neden mesajlarıma cevap vermedin? Hem bir dakika ağladın mı sen." Diyerek elini yüzüme çıkarınca elini ittirdim.
"Dokunma bana!" Dedim öfkeyle.
"Esra, ne oluyor?" Dedi anlamayarak güldüm.
"Sen ciddi misin ya? Hala karşıma geçmiş ne oldu mu diyorsun?" Dedim sinir bozukluğuyla. Dediklerimi anlamıyordu.
"Bitti! Bitti Can! Oyununuzu öğrendim!" Dedim ellerimi birbirine sürterek.
"Ne oyunu Esra! Adam gibi açıkla!" Deyince histerik bir kahkaha attım ve cebimden telefonumu çıkarıp galeriyi açıp ona verdim.
"Bak! Bak!" Dedim, telefona baktı.
"Nereden buldun bunu?" Dedi, inkar etmedi, yalan demedi, inanma bunlara demedi.
Acı bir tebessümle ona baktım, "Nereden bulduysam buldum! Sana ne! Bu ne Can! Gözümün içine baka baka Ada'yla öpüşmüşsün ve bunu benden sakladın! Ya bu kız bana Can beni seviyor dedi inanamadım, Umut Can kötü biri dedi inanmadım! Ama doğru söylüyorlarmış! Bana oyun oynadın! Kandırdın beni!" Öfkem yüzüstüne çıkıyordu.
"Esra bir dur dinle açıklayım." Dedi kolumu tutacakken yine ittirdim.
"Böyle bir şey var mı! Bak bu montaj olabilir, tamam az önce sana patladım. Ama bu montaj değil mi?" Diye sakinleşmeye çalıştım.
"Değil... Montaj değil. Ama açıklamama izin ver."
"Neyi açıklayacaksın! Nasıl öpüştüğünüzü mü! Nasıl beni kandırdığını neyi Can neyi!" Diye tüm öfkemle ittirdim.
"Aklına sokayım senin! Duydun mu! Aklına sokayım! Sana inandım diye kendi aklımama da sokayım!"
"Esra bir dinle lütfen dinle açıklayayım hak vereceksin bana. Bak bu foto-" demişti ki kulaklarımı kapattım.
"Sus! Sus! Sus! Dinlemek istemiyorum seni! Sesini duymak istemiyorum senin! Kes sesini!" Dedim bağırarak. Abimlerin duyması artık umrumda değildi.
"Esra… Güzelim yapma bir dur, bir dinle kurbanın olayım." Dedi sesi yalvarır gibi çıkmıştı.
"Güzelim deme bana! Sakın bana güzelim deme!" Deyip bir kez daha ittim. "Sakın bana bundan sonra bir şey deme! Uzak dur benden! Sana aşık olduğum için yazık bana yazık!"
Esra'm… Ne olur, ağlama." dedi ağladığımı o söylediğine kadar farkında değildim. Sertçe yanağımı sildim.
"Senin için hala ağlıyorum ya yazık bana!" Dedim, "Bak!" Bileğimdeki bilekliği göstererek, "Bak bu senin bana aldığındı! İstemiyorum hiçbir şeyini! Al!" Bilekliği çıkarıp yüzüne attım.
"Pisliğinde boğul Can… Pisliğinizde boğulun!" Deyip hiç durmadan koşarak ondan uzaklaştım. Bitmişti. Bitmiştik biz, daha başlamadan bitirmiştik. Arkamdan bağırmasını umursamadım.
"Esra gitme! Sen de gitme ne olur. Açıklamama izin ver!" Dese de söylediklerine kulak asmadım. Mutfaktan içeriye girdim beni bekleyen Cansu'ya baktım. Kollarını açınca hemen sarıldım. Sesim çıkmaması için yüzümü onun omzuna gömdüm.
"Bitti... İşte şimdi bitti Cansu, daha başlamadan bitti." Dedim fısıldayarak. "Gerçekmiş fotoğraflar."
"Şşş, ağla kuzum, ağla içinde tutma acını."
Ağlamak bir yere kadardı. Ağladıkça içimdeki acıyı geçiremiyordum ki. Olmuyordu, içimdeki acı koca bir alev topuna dönmüştü ve dinmiyordu.
Hak etmiş miydik bunu?
Hak etmiş miydim bunu ben?
Bölüm sonuuu:D
Evett ters köşe yaptım aslında böyle bir şey yoktu ama yazdıkça aklıma bambaşka fikirler geldi. Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle aşklarım. 🤍🕊️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.4k Okunma |
576 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |