@yildiztozu
|
"Ah şu yalnızlık, kemik gibi ne yana dönsen batar."
-Cahit Zarifoğlu
(1 hafta sonra) (Pazartesi saat 08.00) Odamdaki beyaz boy aynasından kendime bakıyordum. Üstümdeki beyaz V yaka tişörtümü bir kez daha düzelttim. Altıma dizleri yırtık kot pantolon giymiştim. Bugün okulun ilk günüydü. Hızlandırma kursu olduğu için forma giymemize gerek yoktu. Heyecanlıydım. İlk okul günlerim de hep heyecanlı olurdum. Sabah uyanmış duş almıştım. Saçlarımı yukarıdan güzel bir atkuyruğu yapmıştım. Saate baktığımda saatin daha erken olduğunu gördüm ilk okul günü diye heyecandan doğru düzgün uyuyamamış saatim çalınca hemen kalkmıştım. Evden çıkmama daha yarım saat vardı boy aynasında kendime bakmayı kesip yatağımın yanında duran çantama yöneldim. İçine bir defter bir test kitabı sıkıştırıp fermuarını kapattım. Yatağıma oturup telefonumla ilgilenmeye başladım.
😝
Saate baktığımda 08:30 olduğunu gördüm oturduğum yerden kalkıp çantamı omzuma taktım ve son kez saçımı düzeltip odamdan çıkarak salona doğru inmeye başladım. Babam çoktan işe gitmişti, annem de uyuyordur. Aşağıya geldiğinde abimin kapıda durmuş ve beni beklediğini gördüm. Geldiğimi görünce bana baktı. "İlk güne de yırtıklı pantolon ve göbeği açık giymezsin!" Diye söylendi, göbeğim açık değildi, pantolonum yüksek beldi, tişörtüm de normal kısalıktaydı." "Abartma, tişörtüm normal boyunda, ayrıca bu hızlandırma kursu, okul daha tam başlamadı." Dediğimde göz devirdi. "Hadi gidelim. Sıkıldım seni beklemekten!" Diyerek elinde tuttuğu anahtarı sallayınca gözlerim irileşti. "Ne ara arakladın lan." Dedim şaşırmış bir şekilde, arkasından ekledim "Ehliyetin yok ki senin." "Birşey olmaz, yemek yapmak kadar kolay." Deyip kapıdan çıkınca arkasından çıktım. Kapıyı çekip kapattım. "İyi de sen yemek yapmayı da bilmiyorsun ki!" Diye arkasından bağırdım, abim bana dönerek 'ciddi misin?' bakışını attı. "O kadar kolay anlamında dedim!" Deyince huysuzca, güldüm ve ön koltuğa geçip oturdum. Abim de arabayı binip çalıştırınca okula gitmeye başladık. 20 dakikayı hayır benim istediğim olacak! Hayır benim! diye şarkı başında kavga ederek geçirdiğimiz yolumuzun sonuna gelmiştik. Arabadan inip çantamı omzuma taktım ve abime döndüm. "Okul çıkışı beni ara gelip alayım seni." Dedi ileriye doğru eğilerek. "Ararım hadi görüşürüz." Dedim ve gülümsedim. "Görüşürüz güzelim, iyi dersler!" Dedi kapıyı kapatıp okulun içine doğru yürüdüm. Gerçekten çok büyük bir okuldu, hemen binanın içine girdim ve duvardaki sınıfların olduğu panoya baktım. Sınıfım 2. kattaydı. Merdivenleri çıkmaya başladım. İkinci kata geldiğimde sınıfı bulup içeriye girdim. Sınıfta herkes birbiriyle konuşup gülüşüyordu ve birden çok ses olduğu için sınıfta yankı yapıyordu. Nereye oturayım diye bakarken Ceren'i gördüm bana gülümseyerek el sallıyordu. "Esra! Gel benim yanım boş." Diye seslenince hızla onun yanına gidip oturdum. Neyse ki önde değil arka sıradaydık. "Günaydın Ceren." Dedim gülümseyerek. "Günaydın tatlım, ayy iyi ki aynı sınıftayız valla ben de yalnızım diye üzülüyordum." Diye söylenince kıkırdadım zil çalınca hoca geldi ve herkes susup hocaya baktı. "Merhaba arkadaşlar ben edebiyat öğretmeniniz Hazal Akçay. Edebiyat derslerimiz artık beraber işleyeceğiz sizi tanıyalım artık yoklamadan adını okuduğum ayağa kalkıp kendini tanıtsın." Dedi ve yoklamadan isimleri okumaya başladı. Adı söylenenler kendini birbir tanıttı bir süre sonra sınıfın çoğu kendini tanıtıp oturmuştu yerine. Öğretmen, "Ceren Kaya?" Deyip başını yoklama defterinden kaldırıp baktı. Ceren adını duyunca ayağa kalkıp kendini tanıttı ve yerine oturdu. "Esra Özkan." Dediğinde ayağa kalktım. "Merhaba Esra ben babamın işinden dolayı buraya taşındık." Deyip oturdum. İlk ders tanışmayla geçti bir sonraki dersimizde edebiyattı. "Hadi gel Hilal'in yanına gidelim." Diyen Ceren'le ayaklanıp sınıftan çıktık. "Hilal hangi sınıfta?" Diye sordum. Ceren bana "O 12/A sınıfında." Diye cevap verince başımı salladım, Hilal'in sınıfının önüne gelince içeriye girdik. Hilal kafasını sıraya koymuş uyuyordu. Ceren hınzırca sırıtıp yanına gitti ve kolunu dürtmeye başladı. Hilal en sonunda, "Ya rahat bırakın beni! Uyuyorum görmüyor musunuz!?" Dedi uykulu bir sesle. Ceren gülerek devam edince Hilal başını kaldırıp sinirle bize baktı. "Ya Ceren! Rahatsız etme dedim sana ben! Uyuyorum kızım görüyorsun!" Dedi öfkeyle. "Uyanmam için yapıyorum zaten! Kalk hadi kantine gidelim." Dedi Ceren. Hilal sızlanarak kalktı ve bana baktı. "Sana da helal olsun Esra bir tutamadın şunu!" Diye bu seferde bana kızdı. "Özür dilerim valla tutamadım!" Dediğimde Hilal gözlerini devirerek bizi beklemeden sınıftan çıktı biz de arkasından çıktık ve merdivenleri inip kantine yürümeye başladık. "Siz oturun ben bir şeyler alıp geliyorum." Diyen Hilal'e başımızı salladık boş olan bir masaya geçip oturduk.
🌕
(Saat 16:30) Saat 16:30 olmuştu, okuldan anca çıkıyorduk ilk günün yorgunluğuyla epey bi yorulmuştum. Çantamı toparlayıp omzuma taktım ve okuldan çıktım. Kapıya yaklaşmıştım ki Can'la Mert'i gördüm. Yanlarında Hilal'le Ceren vardı. Etrafa bakındığımda abimi göremedim, daha gelmemişti. Telefonunu çıkarıp abimi arayacaktım ki Ceren'in sesini duydum. "Esra gelsene!" Diye uzaktan seslenince yavaş yavaş onlara doğru yürüdüm. "Merhaba." Diyerek gülümsedim. "Merhaba Esra nasılsın?" Dedi Mert, ona "İyiyim siz nasılsınız." Dedim. "İyiyiz." Dedi Can. "Ceren söyledi aynı sınıftaymışsınız." Dedi Mert. "Evettt! Aynı sınıftayız çokta iyi oldu valla sınıfta bir kişiyi bile tanımıyorum." Diye atladı Ceren ona gülerken arkadan abimin sesini duyduk. "Sınıfımız resmen yeni kayıt olanlarla ve sınıfların karışımı olanlarla dolmuş." "Selam napıyorsunuz?" Deyip Mert'lerle tokalaştı. "İyiyiz bro sen?" Dedi Can, yeni taşınmamıza rağmen abim Mert'lerle baya iyi anlaşmıştı hatta eski arkadaş gibilerdi. Hilal yine abime bakıyordu. "İyiyim Esra'yı almaya geldim hadi sizi de bırakayım." Dedi. "Araba şurda." Arabaya biraz yaklaştım ve etrafına baktım. "Esra ne yapıyorsun?" Diye sordu abim kaşlarını çatmış ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. "Hiç arabada bir şey var mı diye bakıyorum. Varsa babama yumurtlayayım hemen." Dedim, göz devirdi. "Çok konuşma bin hadi arabaya!" Diye söylendi ona yaklaşıp konuşmaya başladım. "Hadi doğruyu söyle çarptın değil mi arabayı sonra hemen yaptırdın." "Ne çarpması! Çarpmadım ben!" O kadar hızlı söylemişti ki çarptığını anlamıştım. "Sen bunu benim külahıma anlat! Daha önce de çarpmadım dedin çarptın! Doğruyu söyle bana!" Diyerek bizimkilere dönünce güldüklerini gördüm. Can bile! Evet yanlış duymadınız Can gülüyor! Şaşırmamın nedeni bir haftadır tanışıyoruz onunla ve bu bir haftada gülümsediğini görmedim. Somurtkandı. "Saçma sapan konuşma Esra! Delirtme beni. Bin şu arabaya yoksa ömrün boyunca bindirmem görürsün!" Ses çıkarmadan uzaklaşıp arabaya doğru yürüdüm. İşaret parmağımı sallayarak, "Öyle olsun ama elbet açık vereceksin gözüm üstünde." Deyip arabaya bindim. "Allah'ım! Elalemin kız kardeşi sevimli tatlı benim kardeşim ruh hastası!" Diye söylendi. "Kurban ol sen bana!"
🍂
"Görüşürüz Esra." Diyen Ceren'lere el salladım babam abimi çağırınca bizi bırakıp gitmişti. "Görüşürüz." Dedim, onlar gözden kaybolurken Can hala gitmemişti. "Evin yakın mı? Bu mahallede misin?" Diye sordum. "Evlerimiz karşılıklı, muhtemelen odalarımızda birbirine bakıyor." Dediğinde başımı salladım. Elimi kaldırdım. "Görüşürüz." Dedim. Aklımdaki soruyu sormakla sormamak arasında gidip geliyordum. Tam bir şey demek için dudaklarımı aralamıştım ki açmamla kapatmam bir oldu arkamı dönerek eve girecekken arkadan Can'ın sesini işittim. "Ne soracaksın sor hadi?" Nerden anlamıştı ki? Ona döndüm. "Bir şey sormayacaktım, boş ver." Dedim kestirip atarak, bu dediğime inanmamış gibi bakmaya devam etti. "Sor hadi Esra çıkar ağızındaki baklayı." Dedi, daha fazla dayanamayarak konuştum. "Sen hep böyle misin?" Dediğimden bir şey anlamamış gibi yüzüme baktı. "Nasılım?" Dedi. "Yani... Hiç gülmez misin hep böyle çatık kaşlı, sert birisi misin?" Dedim, "Bir hafta oldu tanışalı ama senin bir kere güldüğün görmedim." Dediğime bir süre cevap vermedi. "Sen beni mi izliyorsun?" "Ne alaka! Sadece dikkatli biriyim." "Gülmeyi sevmem. Ben gülmeyi bırakalı çok oldu." Deyip hızla uzaklaştı dediklerini anlamaya çalıştım. Bunları düşünerek eve girdim. Kimseyle konuşmak istemiyordum odama çıkıp Can'ın dediklerini düşünmek istiyordum neden öyle demişti ki? Gülmemesinin nedeni neydi? Neden gülmeyi bırakmıştı? Bir insan gülmeden nasıl dururdu? Elinde olmadan da olsa gülerdi insan! Bunlar hep kafamda bir soru işaretiydi. "Anne ben odamdayım." Diye salona doğru seslendim odama yönelecektim ki annemin sesini duydum. "Esra gel annecim misafirlerimiz var." Deyince istemeye istemeye salona yürüdüm. Salonda bir sürü kadın vardı ve hepsi bana bakıyordu. Resmen altın günü yapıyor gibilerdi. Ah! Keşke kaçabilsem ama maalesef, kadınlara ayıp olmaması için gülümsedim. "Hoş geldiniz." Dedim yüzümde sahte bir gülümsemeyle bakıyordum. Hepsinin bakışları üstümde dolaşıyordu. Kadınlar hep bir ağızdan "Hoş bulduk kızım." Dedi. Anneme dönerek, "Anne ben odama gidiyorum ödevlerimi yapmam lazım." Dedim bir an önce kaçmaya çalışıyordum. Annem tam cevap verecekken kadınlardan biri. "Nereye canım gel otur biraz sohbet edelim." Dedi. "Çok isterdim ama ödevlerimi yapmam lazım." Ödevim yoktu sadece kaçmaya çalışıyordum. Aynen çok isterim sizinle oturup dedikodu yapmak. "Hadi annecim, sen çık ödevlerini yap." Annem oturmak istemediğimi ve kaçmak istediğimi anlayınca tamam deyip tekrar misafirlere yapmacık bir şekilde gülümseyip merdivenlere yöneldim. Hızla merdivenleri çıkarak kendimi odama attım. Çantamı omuzumdan kayınca odamın bir kenarına attım, yatağıma yürüyüp bıraktım. Yorgunlukla gözlerimi kapattım. Hava çok sıcaktı. Camım açıktı ama esmiyordu, en sonunda yataktan kalkıp üstümdekileri çıkararak duşa girdim. Suyu ayarladım. (Saat 22:00) Duşumu almış, yemeğimi yemiştim. Şimdi de derslerimi yapıyordum. Birşeyler uğraşmam gerekiyordu yoksa Can'ın dedikleri yüzünden delirecektim. Elimden başka bir şey gelmediği için kendimi derslere vermiştim. Saate baktığımda saatin 22:00 olduğunu gördüm nerdeyse iki buçuk saattir çalışıyordum. Kalemi bırakıp sandalyeden kalktım. Popom oturmaktan ağrıyordu. Mutfağa geçip kendime kahve yaptım annemle babam salonda oturuyordu abim nerde bilmiyordum. "Sizin bir tane daha çocuğunuz var biliyorsunuz değil mi? Nerede o hayırsız abim?" Diye sordum. "Dışarı çıktı, burada arkadaşları varmış." Dedi annem, başımı sallayıp odama geçtim yatağıma uzanarak bilgisayardan ne izleyeceğime düşünüyorum. Tam bir film açacakken ekrandaki yazıyla gülümsedim. Cansu kişisinden görüntülü arama. Hızla açıp Cansu'ya baktım. "Esra'm! Napıyorsun? İyi misin? Dur Emir'i de ekliyeyim." Deyip aramaya Emir'i ekledi. "Kızz kumralım naber? Alışabildin mi oralara?" Dedi, Emir benim Cansu'dan sonra en yakın arkadaşımdı yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemişti. Emir bana hep Yaşar'ın şarkısı olan 'kumralım' diye seslenirdi. "İyiyim siz nasılsınız? Bakıyorum da yüzünüzde güller açıyor." Diye alayla konuştum ikisi de benim gitmeme üzülüyordu ama belli etmiyorlardı. Onlar kadar ben de üzülüyordum. "Tabi kız! Sen gidince mahallede hemen hayır yaptık, oh be dedik! Sonunda Esra'dan kurtulduk dedik." Diyen Emir'e güldüm ama bu mutlu olduğum için güldüğüm anlamına gelmezdi. Buna özlediğim için gülüyordum denirdi. Ağlamamak için gülüyordum. "Yaa öyle mi iyi gelmiş galiba size benim gitmem." Dedim sahte bir alınganlıkla. "Şaka bir yana beni ilk defa ciddi göreceksin. Özledik seni." Dedi Emir. Emir ciddi biri olmayı sevmezdi. Hatta şu ana kadar onu hiç ciddi görmemiştim küçüklükten beri hep espiriler yapardı. Laubali tavırları vardı. "Evet çok özledik." Diye devam etti Cansu gözleri dolmuştu hemen bu hallerine ağlamamak için direniyordum. "Yapmayın böyle! Beni de ağlatacaksınız hem o kadar uzağa taşınmadım alt tarafı beş-altı saatlik mesafe." Deyip burnumu çektim harika burnumu çektiğime göre ağlamam yakındı. "İki sulu gözün arasında kaldım, biri beni kurtarsın!" Dedi Emir, "Ağlamayın be! Ne çok sulu gözsünüz." "Evet kapatalım bu konuyu. Ee sen napıyorsun oralarda? Mutlu musun?" Diyerek gözlerini sildi Cansu. "Ne yapayım okula başladım. Mahalleye alıştım daha doğrusu alışmaya başladım, buradaki insanlar çok sıcak kanlı hiç yalnızlık çekmiyorum." Mutluyum demedim, diyemedim; çünkü onları şimdiden çok özlemiştim. Küçüklüğümden beri onlarla kardeş gibiydik e haliyle ayrılmamızda zor olmuştu. "Siz nasılsınız? Okul nasıl gidiyor?" Dedim konuyu dağıtarak. "Sizin de başladı değil mi?" "Evet başladı bugün, her zaman ki gibi sıkıcıydı okul değişen bir şey yok bıktım artık okuldan bitse de kurtulsam hele o alarm sesi, parçalamak istiyorum onu!" Diyen Emir'e güldük. Kapım bir anda açılınca korkarak kapıya baktım abim gelmişti ve bana sırıtıyordu. "Ya abi! Öyle gelinir mi!?" Dedim sitemle. "Ne oldu kız? Korkuttum mu yoksa." Deyip daha büyük sırıttı. "Esra? Kim geldi Özgür mü geldi?" Diye sordu Cansu, abim yanıma gelip kamerada göründü. "Evet benim. Naber kuru kız" Diye dalga geçti. Cansu abime gözlerini devirirken Emir ise bu hallerine gülüyordu. "İyi değilim Özgür! Seni gördüm hiç iyi olmadım." Diye cevap verdi Cansu. "Sanki ben seni görünce iyi oldum Allah'ın zarganası! Biraz yemek ye şu haline bak bir nefesle uçacaksın." Dedi abim de. "Ya zargana deyip durma bana! Kilom gayet iyi benim mutluyum hem böyle!" Diye tersledi. Abim yüzünü buruşturdu. "Senden kurtulmak için taşındık hala o sesine tahammül edemiyorum!" Emir'le biz yerlere yatacaktık gülmekten. Abim ise hala Cansu ile kavga ediyordu. "Sus be! Tek hücreli insan kişili!" "Ayyy yeter! Karnım ağrıdı gülmekten susun artık!" Diyerek Cansu ile abime çemkirdim. "Ben de öleceğim gülmekten!" Diye devam etti Emir. "Aman be! Gidiyorum ben görüşürüz Emir görüşürüz zargana!" Diyerek odadan hızla çıktı Cansu arkasında çığırınca yüzümü buruşturdum. Bir süre daha konuştuk ve kapattık bense iyice yatağıma yerleşip kendimi karanlığa bıraktım. Bölüm sonu :D Merhabaaa! Nasılsınız? Keyifli okumalar dilerim
|
0% |