Dünyayı değiştiremiyorsan,
dünyanın değiştirirsin. Hepsi bu.
-Stefan Zweig
Abimin bizi öğrenmesinin üzerinden bir hafta geçmişti. Hala sinirlerimi bozuyordu. Odama gelip bu durumla ilgili saçmalayıp duruyordu.
Sanki saçmalayınca ben Can'la ayrılacaktım.
Şu an da o saçmalama seansındaydık.
"Ay abi yeter! Kafam şişti!" Diye en sonunda isyan ettim.
Abim homurdanarak koltuğa oturduğunda göz devirip ayağa kalktım.
"Ben dışarı çıkıyorum. Sıkıldım senin değişik sorularından." Dedim, abim homurdanmaya devam ederken montumu giyip evden çıktım. Artık Nisan ayındaydık, sınava da az kalmıştı.
İçimde yine bir korku belirdi. Hoş zaten o korku geçmiyordu ya.
Ellerimi ceplerime sokup yürümeye başladım, hava güneşliydi. Güzel bir gündü, ben mutlu mutlu yürürken karşıdan gelen Umut'u gördüm. Görmezden gelerek yürümeye devam etmiştim ama önümü kesti.
"Ya yeter ama he! Sürekli önümü kesip duruyorsun!" Dedim öfkeyle. Habire yolumu kesip açıklama yapmaya çalışıyordu.
"Esra, bir durumu açıklasam sana." Dedi bir kez daha.
"Oğlum senin anlayışın mı kıt? İstemiyorum bana bir şey açıklamanı Allah Allah! Yürü git işine!" Deyip omzundan ittirerek yürümeye devam ettim.
"Onu sevmiyorum ben Esra! Ben seni seviyorum!" Dediğinde öfkeyle durdum ona yürüyüp omuzlarından ittirdim.
"Sen nasıl bir insansın ya! Yazık değil mi o kıza! Madem sevmiyorsun niye onunla birliktesin!"
Her ne kadar Ada'yı sevmesemde hemcinsimin böyle bir durum yaşamasını istemezdim.
Umut'a saldırmamak için zor tutuyordum. Yüzüne bir tane tokat geçirmek istiyorum ama yapmayacağım.
O benim tokatımı bile hak etmiyor!
"Senin beni sevdiğin yok! Sen sadece hırs yaptın benim Can'la olmamı kaldıramıyorsun işi hırsa bindirdin!" Deyip onu omuzundan ittirdim, "Can Ada'yla öpüşünce öfkelendin, şimdi de Can'a acı çektirmek için beni kullanmaya çalışıyorsun ama ben buna izin vermem Umut efendi!" Son kez onu ittirip yolumu değiştirdim, eve yürümeye başladım. Bir dışarı çıktım burnumdan geldi!
Eve girdiğimde sinirle anahtarı portmantoya atarken montumu da savurdum.
"Esra, ne oldu?" Diye seslendi abim.
"Bir şey yok." Dedim kısaca sinirle odama çıkmaya başladım.
İnsana bir rahat vermiyorlar!
Odama girince çantamdan test kitaplarımı çıkarıp masamın üzerine yaydım. Edebiyat kitabımı alıp çözmeye başladım. Kafamı dağıtmaya çalışacaktım.
✨✨
Aradan 45 dakika geçti, sinirim yatışmıştı. Kapım birden açılınca sıçrayarak o tarafa döndüm. Gelen Emir'di.
"Kanka ben yapamayacağım galiba."
"Niye öyle diyorsun?"
Yatağıma gelip oturdu, "Kimya da iyonlara bakıyordum. Na ve H var."
"Eee?" Dedim anlamayarak.
"BİRLEŞİP BANA NAH ÇEKİYOR!" Diye bağırdığında, büyük bir kahkaha attım.
Emir'in dediğini galiba Cansu da duymuştu. Odaya kahkaha atarak geldi. Karnını tutuyordu.
İkimiz de gülmekten yerlere yatmıştık. Gözümden gelen yaşları elimle sildim.
"Oğ-oğlum hiç güleceğim yoktu ya." Deyip tekrar gülmeye başladım.
"Sizin güldüğünüz şeyler benim dramım lan! Nasıl arkadaşlarsınız siz!" Diye sızlandı Emir.
"Ay Emiiirr," dedi i harfini uzata uzata. "Öldürdün beni gülmekten." Dedi Cansu. Bunu derken hala gülüyordu.
"Ulan kaç yıllık arkadaşız! Kardeşiz hatta ama siz benim bu durumuma gülüyorsunuz! Yazıklar olsun!" Dedi azarlayarak.
Test kitabıma baktığımda gülmem durmuştu, çalışamayacağımı anlayınca ileriye ittirdim. Ayağa kalktım.
45 dakika çalıştım ya, yeterliydi.
"Ben acıktım, markette gidiyorum noodle alacağım."
"Ben de geleyim canım sıkıldı." Dedi Cansu, beraber aşağıya inerken. Emir yukarı da kalmıştı. Abime markete gittiğimizi söyleyip evden çıktık.
Markete gelene kadar konuşmadık. Mavi market sepeti alıp çikolata, noodle koydum içine ardından kasaya gittik. Ücretini ödeyip poşetlere koyduktan sonra marketten çıktık.
"Bana baksana sen!" Diye karşımıza birden Ada çıktı. Yanında bir kız daha vardı. Ve Ada ağlıyordu.
"Hepsi senin yüzünden!" Dedi öfkeyle, beni omuzlarımdan ittirdi.
"Kendine gel! Ne benim yüzümden!" Dedim geri çekilerek.
"Umut benden ayrıldı! Seni seviyormuş!" Dedi bağırarak.
"Bak kızım, Umut beni sevse ben onu seviyor muyum! Hem seni de sevmiyormuş, seni parmağında oynatıyormuş benim ne suçum var!" Dedim sinirle.
"Yalancı! Beni seviyordu o hepsi senin yüzünden!" Deyip tekrar omuzumdan ittirdi.
"Uyan Ada! Uyan! Seni sevmeyen bir çocuk için mi ağlıyorsun?" Dedim, onun aksine ben gayet sakin ve yumuşak olmaya çalışıyordum.
"Kızım, gurursuz musun sen? Seni sevmeyen biri için niye kendini üzüyorsun!" Diye lafa girdi Cansu.
"Şşt, sen ne karışıyorsun, sen de Mert'e yavşıyorsun değil mi?" Dedi Ada'nın yanındaki kız.
Ama bunlar benim devrelerimi bozmaya başladınız! Olmaz ki böyle! Ben yumuşak olmaya çalışayım diyorum siz beni sinirlendiriyorsunuz.
"Sana ne be! Sen de kimsin! Çekil ayağımızın altından!" Deyince Cansu ikisi de birden Cansu'ya yöneldi. Ada beni unutmuştu, saçından tutup geriye çektim.
"Bana bak! Senin saçlarını yolar eline veririm! Delirtmeyin beni!"
"Bırak beni be git başka birilerine kuyruk salla!" Tam bana saldıracakken tekrar saçını çektim.
"Ama kaşınıyorsun! Ada sakin olmaya, kavga etmemeye çalışıyorum ama sen gel beni kaşı diyordun! Ben de seni seve seve kaşırım." Deyip Ada'ya daldım. Cansu'da Ada'nın yanında ki kıza daldı.
Ada'nın saçını kuvvetle çekip yüzüne yumruk indirdim. Elimden kurtulmaya çalışıyordu, tırnaklarıyla yüzümü çizmeye çalışıyordu ama yüzümü geriye çekiyordum.
Biz kavga ederken nereden geldiğini bilmediğim polis sirenleri duyuldu, bir polis beni ve Ada'yı ayırdı, diğer polis de Cansu ile kızı ayırdı.
"Bırakın da onun saçlarını yolup eline vereyim!" Diye çırpındım.
25 DAKİKA SONRA:
"Ya abi anlatamıyor muyum ben! Biz bir şey yapmadık, hepsi onların suçu geldiler bizi kışkırttılar! Çıkarın bizi!" Dedim bir kez daha. Nezarethanenin demirine sertçe vurdum. O kavgadan sonra soluğu karakolda almıştık. Tekrar birbirimize girmeyelim diye Cansu ve beni başka bir nezarethaneye almışlardı.
"Ona ben değil Başkomiser karar verecek, ses çıkarmayın!" Deyip gitti polis. Ayağımı yere sert bir şekilde vurup oturdum.
"Hepsi sizin yüzünüzden!" Diye konuştu Ada, sinirle burnumdan nefes verip gözlerimi kapattım.
"Hala mı konuşuyorsun sen! Zaten seni tam dövemedim buradan çıkınca dövdürtme bana kendini!" Dedim gözlerimi açmadan öfkeli sesimle.
"Seni unuttum sanma kızım! Seni bir daha Mert'in yanında görmeyeceğim!" Dedi Cansu, adını daha on dakika önce öğrenmiş olduğum Selda'ya.
Anladığım kadarıyla Selda ve Mert daha önce sevgiliymiş ama yapamamışlar ve ayrılmışlar. Selda, Cansu'yu ve Mert'i yan yana görünce öfkelenmiş.
"Dağ keçisi! tüm saçlarımı yoldun!" Diye karşılık verdi Selda.
"Bana bak seni bir daha Umut'un çevresinde görmeyeceğim anladın mı kızım!" Dedi Ada yeniden.
Bu kız ciddi anlamda hastaydı. Bir doktora görünmesi lazım.
"Papağan gibi aynı şeyi tekrarlayıp durma be! Yediğin dayak az geldi herhalde! Git ötede havla!"
"Susun! Sesiniz çok çıkıyor!" Diye uyardı polis. Hepimiz sustuk ama birbirimizden öfkeli bakışlarımızı çekmedik.
1 SAAT SONRA:
"Of çok sıkıldım!" Dedim sızlanarak. "Zaman geçmiyor!"
"Ben asıl Oğuz amcalar öğrenince ne olacak onu merak ediyorum." Dedi Cansu. Valla onu ben de merak ediyordum.
"Yine azarlayacaklardır." Diye mırıldandım.
"Hadi bakalım, çıkıyorsunuz. Bir daha gelmeyin buralara!" dedi polis her iki nezarethanenin kapısını açtı.
Ada bana omuz atarak nezarethaneden çıkınca ona göz devirip çıktık. Karşıda duranları gördüğümde durdum.
"Sıçtık şimdi..." diye mırıldandım, benim gördüğümü Cansu'da görünce bir küfür savurdu. Karşımızda abim, babam, Emir, Can ve Mert vardı.
Hızla arkamızda duran polise döndüm, "Abi ben akıllanmam! Gel beni içeri at, ben çok kavgacıyımdır! Burnum boktan çıkmaz hadi geri götür beni nezarethaneye!" Dedim alelacele. Adam dediklerimden bir şey anlamamıştı. Şaşırıp kalmıştı.
"Esra!" Dediğini duydum abimin, hızla yanımıza geldi.
Serdar Ortaç'ın dediği gibi ben adam olmam...
"İyi misiniz?" Dedi Mert önce.
"Evet iyiyiz, bir şey yok." Diye cevap Cansu. Can baştan aşağıya beni süzdü iyi miyim diye. İyi olduğumu görünce derin bir nefes verdi.
"Düşün önüme kızlar, evde hesap vereceksiniz." Dediğinde babam başımı eğip dışarı yürüdüm.
Başımı kaldırdığımda Ada karşımızda sırıtıyordu, öfkeyle ona baktım.
"Ne sırıtıyorsun kızım! Bak yeter ama bu seni komalık edeceğim!" Deyip Ada'nın üzerine yürüdüm, Cansu yanıma gelip tuttu.
"Kızım seni parçalarım! Bir daha karşıma çıkmayı deneme bile! Yoksa yediğin dayağın yiyeceğin dayağın yanında hiç kalır!" Diye öfkeyle konuştum.
"Esra tamam yeter." Dedi abim. Beni Ada'dan uzaklaştırınca Ada'ya ters bir bakış attım ve dışarıya ilerlemeye başladım.
"Bana bak o Selda mıdır Selma mıdır ismi ne haltsa arkadaşına söyle aklı varsa bir daha karşıma çıkmamaya çalışsın! Yoksa bu sefer onun tüm saçlarını yolarım!" Dediğini duydum Cansu'nun geri dönüp onu da karakoldan çıkardım. Dışarı çıktığımız da abimler arkamızdan geliyordu.
"Bu nedir! Kızım İstanbul'dan taşındık belki burada kavga etmezsin dedim ama sen ne yaptın! Başını gene belaya soktun!" Dedi abim söylenerek.
"Ya abi! Bizim suçumuz yok! Onlar sataştı!" Dedim hemen.
"Şu bileklerinin haline bakar mısın Esra, kızarmış!" Dedi Can lafa girerek.
"Şşt! Sana ne oğlum! Sen kızamazsın benim kardeşime bir tek ben kızarım! Zaten sana ayar oluyorum kırarım çeneni!" Dediğinde abim, Can göz devirdi. Abimle aramız bozuktu. Belli etmesem de, onunla aramızın bozuk olması kalbimi kırıyordu.
Biz hiç küsmemiştik ki? Aramız bile bozulmamıştı.
Birbirimizi sinir ediyoruz ama bunun ilerisi olmamıştı hiçbir zaman.
"Bana bir daha sakın ses yükseltme," dedim abime.
"Sen de bağırttırma beni o zaman!" Dedi o da.
Babam yanımıza gelince sustuk, sessizce arabaya bindik. Eve geline kadar da konuşmadık. Eve geldiğimiz de annem hemen yanımıza gelip Cansu ile bana sarıldı.
"İyi misiniz kızlar?" Dediğinde başımızı salladık. Ayrıldıktan sonra salona geçtik.
"Evet dökülün bakalım, niye kavga ettiniz." Dedi babam koltuğa otururken. "Bu sefer ne oldu hırçın ve kendini haklı sanan kızım!"
Ver şimdi ifadeni Esra.
"Biz haklıyız baba, geldiler bize sataştılar, Benim de tepem attı daldım." Dedim kısaca.
"Kızım siz kavgacı mısın başımıza! İstanbul da yaptıklarınız yetmedi mi! Ha Cansu! Ha Esra!" Dedi annem öfkeyle.
Annemin öfkesi ailedeki herkesin öfkesini geçerdi…
"Nuran teyze valla bizim suçumuz yok! Geldiler onlar sataştı!" Dedi Cansu açıklama yaparak. O da biliyordu annemin öfkesini.
"Kızlar çok ayıp ettiniz! Bize de haber verseydiniz çekirdek çitleyerek izlerdim sizi." Diye gülerek konuşunca Emir, bu durumumuz onun hoşuna çok gidiyordu. Avucumdaki anahtarı ona fırlattım. Bacağına denk geldi.
"Ah! Acıdı ya!" Dedi elini bacağına götürürken, umursamadım.
"Esra! Özür dile Emir'den!" Dedi annem. Omuz silktim.
"Bana ne ya! Kaşındı o da!"
"Tamam yeter, hadi odalarınıza çıkın. Bugünlük yeter bu kadar şamata." Dedi Babam. Hepimiz odalara dağıldık. Merdivenlerde Emir ile birbirimizi ittirip duruyorduk.
"Esra! Rahat dur!" Dedi arkamızdan annem. Oflayıp Emir'i ittirmeyi bıraktım.
Odama geldiğimde yatağıma uzandım. Kazağımın kollarını sıyırdım ve bileklerime baktım, ikisi de kızarmıştı.
Hassas tenli olmak başa belaydı. En ufak şeyde tenim kızarıyordu!
Kapım açıldığında yatmaya devam ediyordum. Cansu yanıma gelip uzandı.
"Yalnız elimize sağlık, güzel kavga ettik." Dediğinde güldüm.
Oh olsun Ada'ya!
"Ben o malı korudum Umut'a karşı o gelmiş bir erkek için benimle kavga etti. Aptal. Hem kabul edelim, bugüne kadar kavga etmemek için kendimi iyi tuttum." Dedim, ikimiz de güldük.
Camıma bir şey atılınca oraya baktık. Karşı camda Can ve Mert vardı. Hemen kalkıp camı açtım.
"İyi misin?" Diye sordu Can hemen.
"Evet iyiyim, bir şeyim yok benim Ada ve Selda daha kötü bir durumdaydı."
"Amacınız neydi kızım?" Diye lafa girdi Mert, "Ne diye kavga ediyorsunuz?"
Yanımda duran Cansu konuştu. "Kaşındılar biz de kaşıdık! O Selda canımı sıktı!"
Mert Cansu'nun verdiği cevabı beğenmemiş olacak ki kaşlarını çattı, "Cevaba bak!"
"Ne oldu? beğenmedin mi!" Dedi Cansu ters ters.
"Beğenmedim!"
"Sana cevap beğendiremeyeceğim zaten! Git o Selda sana cevap beğendirir! Gidiyorum ben!" Dedi Cansu ve odadan çıktı.
"Ben de gidiyorum bu ne!" Dedi Mert ve o da Can'ın odasında çıktı.
Bir kaç dakika Can'la sustuk. Birbirimize bakakaldık.
Bunlar niye şimdi tartıştı yav?
Anladıysam Arap olayım...
Dakikalar sonra "Ne oldu şimdi?" Diye sordum Can'a.
"Ben de anlamadım. Ee anlat bakalım. Ne dedi de sinirlendirdi seni Ada?" Diye sordu.
Göz devirdim. Dirseklerimi cama yasladım.
"Umut bundan ayrılmış, bu da gelmiş senin yüzünden ayrıldık diyor, saldırdı ben de kendime hakim olamadım, daldım." Dedim bir çırpıda. Aklıma gelen şeyle gözlerimi kocaman açtım.
"Bak o kız hasta! Onun kliniğe yatırılması daha doğru olur!" Dediğimde güldü.
"Hasta değil, sadece dünya kendi etrafında dönüyor zannediyor."
"Her neyse, ne gülüyorsun! Dediklerim de haklıyım!" Diye carladım. Başını salladı.
"Neyse, başka bir şeyin yok değil mi canını yakmadı?" Diye sordu.
Başımı iki yana salladım. "Hayır başka bir şeyim yok. Sadece bileklerim kızarık o da bileklerimi tutup sıkınca oldu."
"Bir daha kavga etmeni istemiyorum." Dedi ciddi ciddi. Kıkırdadım.
"Düşünürüz, senin de benden bir farkın yok. Polis abi daha bir kaç gün önce senin birini dövdüğünü ve nezarethane de kaldığını söyledi." Evet karakolda bir polis abi vardı ve çok konuşuyordu. Bize bu olayı anlatmıştı laf arasında Can'ın ismini de söylemişti.
"Benimki bambaşka bir konu." Dedi hemen.
Kaşlarımı havaya kaldırdım.
"Allah Allah? Neymiş senin bambaşka olan konun?"
"Sevgilime yürüyen Enes itini dövememiştim, abin yüzünden. İçimde kalmasın dedim, daldım Enes'e." Dediğinde gözlerimi kocaman açtım.
"Maganda mısın sen! Medenice konuşma nerede?" Dedim ona kızarak. O da benim gibi cama yaslandı.
"Valla güzelim, ben medenice konuşmayı sevmem, hele ki sevgilime yavşayan kişilerle medenice konuşmayı hiç sevmem."
"Aa! Bak sen şu havalara." Dedim gülerek. "Ee Enes'e ne oldu?"
"Mahalleden siktir ettim, muhtemelen eşyalarını toplayıp Eskişehir'i terk etmiştir." Bir süre daha konuştuktan sonra camlarımızı kapattık. Hava kararıyordu. Akşam yemeğine az kalmıştı. Anneme yardım edip bugün yaptığım şeyi unutturmam gerekiyordu.
Odadan çıktığımda benimle beraber Cansu'da odasından çıktı. İkimizde aynı şeyi düşünüyorduk sanırım.
"Hadi gidelim de bugün yaptığımızı Nuran teyzeye unutturalım." Dedi Cansu, başımı salladım. Beraber merdivenlerden aşağıya indik. Annem mutfaktaydı.
"Ne yapıyormuş benim güzeller güzeli sultanım? Anam kadın?" Dedim yalakalık yaparak.
"Nuran teyzeme yardım edelim dedik." Diye devam etti Cansu.
"Hiç yalakalık yapmayın! Sinirimi bu sefer geçiremezsiniz!" Dediğinde annem, omuzlarım düştü.
"Ne yalakalığı canım! Ne zaman yalakalık yaptık biz? Ha Cansu?"
"Yalakalık kim biz kim!"
"Tabi tabi!" Dedi annem göz devirerek. Bir şekilde annemin sinirini yatıştırdık. Beraber masayı kurduktan sonra yemeğe oturduk.
Kısa sohbetler eşliğin de yemeğimizi yedik ve masayı kaldırdık. Annemle babam odalarına çekilmişti, biz de film izlemeye karar verdik. Ben mutfakta mısır patlatırken abimler de film seçiyordu.
Ben mısırları patlatırken mutfağa abim geldi. Önce buzdolabından su aldı ve bardağına koyup içti. Bunu yaparken bana bakmamaya çalışıyordu, ben de ona bakmamaya çalışıyordum. Aramızda derin bir sessizlik vardı.
"Canını çok yaktı mı?" Diye birdenbire sordu. Anlamayarak ona baktım.
"Kim?"
"Ada işte, bileklerini sıkmış sanırım. Canını çok acıttı mı?" Diye bir kez daha sordu.
"Çok az, ama şu an acımıyor. Sadece kızarıklık var." Başını salladı. Buzdolabını tekrar açtı.
"Gel şu kremi sürelim." Dediğinde elindeki kreme baktım. O kremi yaralarıma sürekli kullanıyordum ve yakıyordu.
"Asla! O krem yakıyor! Canım acımıyor zaten geçer bir iki güne!" Diye itiraz ettim hemen, abim ise beni dinlemeden bileğimden çekip kremin kapağını açtı.
"Acıdı." Diye homurdandım.
"Özür dilerim." Dedi, canımın yanması onunda canını yakmıştı sanırım. Bileğime bakıp bir iç çekti.
Sessiz sedasız onu izliyordum.
"Küçük bir çocuk gibisin! Ne olurda bir kere abinin sözünü dinlesen!" Diye azarladı beni. "Kavga etmesen olmaz mı!?"
"Abi ne olur bak çok acı-" diyordum ki kremi bileğime sürdü. Yavaş hareketlerle ovalayarak kremi bileğime yedirdi. Şimdiden yakmaya başlamıştı!
"Ya dedim işte! Canım yanıyor! Laftan niye anlamıyorsun!" Diye öfkeyle konuştum. Beni umursamadan kremi diğer bileğime sürdü.
Şu an iki bileğim de yanıyordu, yandığı için gözlerim dolmuştu.
Bileklerimi sallamaya başladım.
"Sen benim acılarımdan besleniyorsun! Canım yanıyor sayende!" Diye söylendim.
"Şşş." Deyip beni kendine çekip sarıldı, "Geçecek şimdi azıcık sabret güzelim." Başımın üstüne öpücük konduruyordu.
"Özür dilerim..." dedi, bunu beklemediğim için şaşırdım.
"Sen neden özür diliyorsun abi?"
"Çok fazla üzerine geldim Can'la sevgili olman konusunda. Ama Esra o seni üzecek diye korkuyorum." Dedi, kremden sulanan gözlerim şimdi abimin dedikleri için sulanmıştı.
"Sen hep benim minik kardeşim olarak kalacaksın, abilerin gözünden kız kardeşler hiç büyümez." Diye devam etti, ellerimi onun beline sardım.
"Üzmeyecek abi, ben Can'a güveniyorum sen de bana güven olur mu? hı?"
"Olur güzelim, ama eğer seni üzerse hemen bana söyleyeceksin! Ben de onun içinden geçeceğim anlaştık mı?" Dediğinde gülerek başımı salladım.
"Anlaştık abiciğim. Anlaştık." Dedim. Bir iki dakika sonra elimizde iki büyük mısır kasesiyle mutfaktan çıktık. Emir ve Cansu filmi seçmişlerdi.
Hepimiz aksiyonu sevdiğimiz için aksiyon filmi açmışlardı. Işıkları kapattık ve filmi başlatıp yerlerimize geçtik.
✨✨
Film bitmişti saat geç olduğu için hepimiz odalarımıza çekilmiştik. Pijamalarımı giyip bakımlarımı yaptım. Abimle aramızı düzeltmenin huzuruyla ışığımı kapattım, yatağıma geçtim. Can'a iyi geceler dileyip telefonumu şarja taktım ve huzurla uykunun kollarına bıraktım kendimi.
Bölüm sonuuuuu :)
Diğer bölümde görüşürüz. 🕊🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.46k Okunma |
584 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |