Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1."PUSUYA DÜŞEN YÜREKLER"

@yildiztozuyazari7

İlk bölümden kocaman merhabalaaaarr, umarım beğenirsiniz.🐺

 

 

Zamana takılı kalmış olan geçmiş bir çığ gibi ruhumuzu ezdiğinde bizler o geçmişin altında çırpınıp dururduk. Acılarımız, mutluluğumuz, hüzün, göz yaşı, keder herşey geçmişimizden bize birer armağandı. Acılarımız oradaydı ne zaman arkamıza dönüp bakmak istesek ayağımıza dolanarak bizi en dibe çekmeye çalışarak bizimle savaşır kaybetse bile pes etmez ve bize geçmişimizden bir karanlık armağan ederdi.

Ruhumuzdaki çizikler bizi kanatmaya başladığında ise asıl yapmamız gereken geçmişin kapılarını sonsuza dek kapatmaktı. Fakat bu eksik olanlar için zor bir eylemdi. Dünya üzerinde yüzlerce insan eksik doğarak hayatın onlara sunmuş olduğu engeller ile yaşamaya çalışır, bir çok insan ise geçirmiş oldukları kaza, kaza görünümlü cezalar ile hayatlarını bedenlerinde oluşan engeller ile idame ettirmeye devam ederdi.

Genç kadın yürüdüğü koridorda kendinden emin adımlarla ilerlerken yanından geçen astları durarak kendisine asker selamı veriyordu. Simsiyah saçlarını yukarıdan bağlamış, gözlerine kadar çektiği yeşil bandanası ve üstüne oturmuş olan herkesi kendine hayran bırakan kamuflajlı ile sadece ela gözleri görünen genç komutan hedefine kitlenmiş bir şekilde toplantı odasına gidiyordu. Güzel ve çekici bir kadındı Üsteğmen, karargahtaki bir çok adam kendisine hayrandı zira güzelliğinin yanında belkide bir erkekten daha cesur ve korkusuz bir asker olması dikkatleri üstüne çekmede en büyük etkendi.Lakin sadece bu da değildi, bugüne kadar katıldıkları bütün operasyonları başarı ile bitirmiş adlarını bütün Türkiye'ye duyurmuş bir time sahipti. Herkesin dilinde olan fakat kimsenin bilmediği gizli timi.

O Leyal Bige KILIÇ'tı. Her erkeğin isteyebileceği kadar güzel, güçlü ve korkusuz. Fakat ne kadar güçlüde olsa cesur da olsa eksikti üsteğmen Leyal Bige bir bacağı dizinde itibaren protezdi ve bunu gören herkes onun güzelliğini, başarılarını ve gözü pek bir asker oluşunu göz ardı ederek acıyarak bakıyor hatta çoğu erkek hoşlansa dahi ayağını gördükten sonra kendisine eksikliği yüzünden yaklaşmayı red ediyordu. Kendilerine eksik bir kadını yakıştıramıyorlardı.Alışmıştı genç kadın bunlara artık pek kimseyi takmıyordu zira mesleğininde, hem ruhsal hemde bedensel gücünün farkındaydı. Bacağındaki o engel kendisini zorlamıyor hatta bir çok sağlıklı vücuttan daha atik, daha hızlı ve güçlü kılıyordu kendisini. Aslında mesleğin başında fazlası ile zorlanmıştı, çoğu zaman operasyonlardan şiddetli ağrıları ile dönmüş bazen hıçkıra hıçkıra ağlayarak sabahlamıştı fakat artık eskisi kadar ağrı hissetmiyor operasyonlarda kendisini zorlamıyordu.

Dik omuzları ile toplantı odasının önüne geldiğinde sağ eli ile kapının kulpunu indirerek içeri adımladı. Kendisinden önce gelen timindeki kadınlar oturdukları yerden ayağa kalkarak elleri yanında esas duruşa geçtiklerinde kafasını sallayarak oturmalarını işaret etti.

"Oturun arkadaşlar, albay birazdan burda olacak." Diyerek vakur bir edayla kendi yerin adımladı.

"Emredersiniz komutanım." Hepsi bir ağızdan tim komutanlarını onayladıklarında Üsteğmen Kılıç çoktan yerine oturmuştu. Oturduğu yerden gözlerini timinin üzerinde gezdirdiğinde hepsinin kendi arasında konuşarak şakalaştığını gördüğünde bu duruma gülümsedi ve gururlu bir şekilde hepsine baktı. Aralarındaki bu güçlü bağı kurmak hiç kolay olmamıştı zira başlarda hepsinde bir güven problemi, çekingenlik, güçsüzlük vardı.

Onlar KALKAN timiydi. Bütün üyeleri kadınlardan oluşan Kalkan Timi. Fakat tek özellikleri kadın olmaları değildi, hepsinin komutanları gibi bir engeli vardı. Kimi protez bir kola sahip, kimi bir kulağı duymuyor,bir gözü görmüyor, kimi ise hiç konuşamıyordu fakat hepsi birbirini tamamlayan güçlü bir ekipti. Çoğu kişi onları küçümsemişti, üstlerinden sürekli hakaret yemiş, alçatılmış, hor görülmüş eğitimleri normal bir özel kuvvetler askerinden daha fazla zorlaştırılmış yeri geldiğinde günlerce uykusuz kalmışlardı. Bir erkekten daha zor eğitimlere tabi tutulmuş pes etmeleri için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı,çünkü Türk silahlı kuvvetlerinde engelli bireylerin olması asla kabul edilemez bir durumdu. Psikolojik açıdan bir çok baskıya maruz kalmaları, eksikliklerini sürekli yüzlerine vurulması, onlara acıyarak bakmaları belki de en zorlu eğitimlerden daha kötüydü.Halbuki devlet bizzat kendilerini seçmiş ve bu gizli timi kurmuştu. Kendileri özellikle engelli bireylerden oluşmasını istemiş ve böylelikle orduda engelli bireylerin olmasını test etmiş, oldukça olumlu sonuçlar almışlardı.

Herşeye rağmen pes etmemiş ve adlarını duyurarak en iyi tim olmayı başarmıştılar. Tabi bunda en büyük pay Üsteğmen Leyal Bige KILIÇ''ındı. Sürekli timinin yanında olmuş yeri geldiğinde onlarında yükünü sırtlamış fakat pes etmelerine izin vermemişti, şimdi bu kadar seviliyor ve saygı duyuluyorsa sonuna kadar hak etmişti.

"Komutanım neden aniden toplandık haberiniz var mı?" Laçin astsubayın sesi ile düşüncelerden ayrılan Üsteğmen kendisine merakla bakan timine karşılık derin bir nefes alarak oturduğu koltuğa sırtını yasladı.

"Bir bilgim yok Laçin fakat bu kadar acil olduğuna göre önemli bir durum olmalı." Hepsinin kaşları çatıldığında ne olabileceği hakkında fikir yürütüyorlardı. Uzun süredir sınır dışında devam eden büyük operasyonlar vardı. Timdeki herkes yürütülen bu operasyonlar hakkında bilgi sahibiydi. Tek temmenileri şehit haberi almamaktı. Bunun için gece gündüz dua ediyor ve olası bir operasyon emri için tetikte bekliyorlardı.

"Operasyon emri olabilir." Birinci unsur komutanı olan Teğmen Börte'nin sesi ile bakışlar ona döndü. Üsteğmen Kılıç'tan sonra timde en çok sözü geçen ve saygı duyulan kişiydi Börte. Bir çok askerinde örnek aldığı güçlü bir komutandı.

"Olabilir teğmenim Albay gelince öğreneceğiz." Üsteğmen Bige Börte'yi onayladığında kapı aniden açıldı. Albay içeri girdiğinde Leyal yüksek sesle emir verdi.

"Dikkat!" Masada oturan bütün tim üyeleri ayaklanarak esas duruşa geçip komutanlarına selamına durdular. Albay Ali GÖKTÜRK baş selamı vererek yerine oturduğunda gururla gözlerini Kalkan timinin üzerinde gezdirdi. Timin kurulmasında rolü büyüktü albayın. Hepsini kızı gibi seviyor ve her anlamda destekliyordu.

"Nasılsın asker?"

"Sağol!" Hepsi bir ağızdan bağırdığında Albay Ali sert bir yüz ifadesi oturmaları için konuştu.

"Rahat asker, yerinize oturabilirsiniz!" Albaydan aldıkları emir ile ikiletmeden rahat pozisyonu alıp kalktıkları yere oturarak bakışlarını yılların vermiş olduğu yorgunluk ile yaşlanan albaya çevirdiler.

"Operasyon emri var hanımlar." Diyerek söze girdi albay. Operasyon emrini duyan kadınlar yerlerinde daha da dikleşerek can kulağı ile dinlemeye başladılar. Bu emri uzun zamandır bekledikleri açıktı.

"Operasyonda olan özel kuvvetler timi Börü aylardır yürütülen Ahves operasyonlarının sonuncusunda pusuya düştüler. Destek bir ekip gönderdik fakat Atak iniş yapamıyor, kullandıkları silahlar oldukça güçlü. Havadan gelecek olan bütün askeri araçları vurdukları belirtildi. Operasyon emri bizzat size geldi. Hazırlığınızı yapın. Koordinatlar hazır Atak direk sizi araziye bırakacak. Sonrasında pusu bölgesine kadar yürümek zorundasınız, bunu ancak siz başarabilirsiniz. Anlaşıldı mı?" Hepsi yerinden kalkarak tekrar selam durdular.

"Anlaşıldı komutanım!" Gür sesleri odada yankılandığında timin bütün üyeleri operasyon için oldukça heyecanlıydı.

"Allah yardımcınız olsun Kalkan."

Bundan sonrası oldukça hızlı ilerledi. Tim operasyon hazırlıklarını yapmış, kamuflajlarını giyinmiş, silahlarını kuşanarak tam teçhizat Atak helikoptine binmişti.Astsubay Laçin kendisine verilen koordinatları kontrol ederken tim komutanı Leyal Bige aklındaki planı time anlatıyor ve kimin ne yapması gerektiği hakkında emirler sıralıyordu.

"Araziye indikten sonra kontrollü bir şekilde ilerliyoruz. Yürüyüş mesafenize dikkat edin, gözünüzü dört açın. Bize verilen operasyon bölgesine ilerlerken karşınıza çıkan herkesi sessiz bir şekilde halledin. Kimsenin bizden haberi olmayacak. Börü timi biz oraya varıncaya dek dayanacaklardır, Umay araziye indikten hemen sonra Börü timi ile iletişime geç. Zeren ve Gaye keskin nişancılar sende. Bizden ve Börü'den yaralı istemiyorum anlaşıldı mı?" keskin ses tonu ile emirlerini verdikten sonra sırtını oturduğu yere yasladı.

"Anlaşıldı komutanım!" Timdeki çoğu kişi hep bir ağızdan emiri onayladıklarında Üsteğmen'in bakışları timin en sessiz olanı ve sesi duyulmayan üyesi astsubay Çolpan'ı buldu, sessiz bir şekilde başını sallayarak komutanını onayladı. Alışmıştı artık bu duruma üsteğmen fakat hâlâ her emir verdiğinde Çolpan'a bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Onlar bir bütündü, birbirlerinin eksikliklerini tamamlayan bir takım, bir bedendi. Hayatları her zaman zorlu olmuştu, şimdi de o zorlukları beraber aşmak için daha zorlu yollardan geçiyor ve bundan da hiç gocunmuyorlardı.

Ruhlarındaki vatan aşkı, bedenlerindeki eksikliği yok eden en büyük cenkti onlara. Ruhları ile bedenlerinin harbinde, yüreklerinin kazandığı en güzel kazançtı.

"Börü timinin namını çok duydum nasıl pusuya düşmüş olduklarını düşünüyorum ama hâlâ bir anlam veremiyorum." Gaye'nin düşünceli sesi ile herkesin bakışı ona döndü. Aslında herkesin aklındaki soru buydu, Börü oldukça bilinen ve Türkiye'nin en iyi timlerinden biriydi. Ahves operasyonlarında da başarılarına başarı katarak bütün birliklerde konuşulur hâle gelmişlerdi.

"Biz düşmanımızı sırtı bize dönükken değil, gözlerinin içine baka baka vururuz Gaye. Ama o kansızlar eşit savaşmaktan değil hile hurda ile kazanmaktan yanalar. Eh, haliyle bize de hepsini indirmek düşüyor." Börte'nin narin ama bir o kadar tok sesi ile verdiği cevapla hepsi kaşlarını çattı.

"Allah düşmanında şereflisini nasip etsin be komutanım. Yoksa aynı kanı bozuk akan çakallar ile uğraşılmıyor." Umay'ın haklı isyanına hepsi güldü. Zira haklıydı ne denilebilirdi ki.

"Haklısın Umay ama yapacak birşey yok. Bilirsin kanı bozuk olanın sonu sarı torba olur." Börte'nin alay dolu cevabı timdeki herkesi gülümsetti. Aslında düşman çoğu zaman fazla zeki olduğunu düşünürdü fakat atladıları birşey vardı Türk askeri her zaman onlardan daha zeki, daha çevik ve her zaman bir adım ilerideydi. Türk askeri bir tek bir beden olarak hareket eder ve kimseye nefes aldırmadan ilerler, mazluma uzatılan bir el, haksızlığa gür bir ses, masumların dayanacağı dağ olur. Vatana uzatılan her eli gözünü kırpmadan keserdi.

"Sarı torbalarımız her daim hazır komutanım, sahiplerini bekliyorlar." Zeren sarı torbaları görmeye bayılırdı çünkü o torbaya girecek her leş dünya üzerinde silinecek bir pislik demekti. Bu da bir masumun canı, bir annenin, bir babanın, bir evladın, vatan topraklarında yaşayan her insanımızın huzurla hayatlarına devam etmeleri demekti.

"O zaman sahiplerini avlamaya gidelim." Leyal Bige'nin son söylediği ile hepsi gülümseyerek sustular. Her ne kadar operasyon için heyecanlı olsalarda endişeleri büyüktü, oraya gittiklerine ağır bir bilanço ile karşılaşmak hatta bir kayıp vermek dahi istemiyorlardı. Tek temmenileri karaya varıncaya dek Börü timinin dayanmasıydı.

Helikopterin içinde süre gelen bir sessizlik oluştu. Yıllardır bu tür operasyonlara gitmelerine rağmen hepsinin üzerinde ilk operasyonlarıymış gibi yoğun bir heyecan ve dikkat hakimdi. Aslında hepsi ilk operasyonları gelmişti akıllarına, ne kadar zorlanmışlardı, ne kadar bocalamış ve tereddüte düşmüşlerdi ellerindeki silahlara sarılırken ama yinede başarılı bir şekilde atlatmışlardı. İlk başarıları ve ilk tecrübeleriydi sonda olmayacaktı.

Onlar için son demek, şehadete kavuştuklarında yeni bir başlangıç demekti.

Kırk beş dakikalık yolculuğun sonunda aralarında süre gelen sessizliği pilotun sesi bozdu.

"Açık hedef haline gelmemek için bundan sonrası sizde üsteğmenim, araziye indikten sonra dört kilometre doğuya yürüyeceksiniz. Arazide geniş bir çevreye konumlanmışlar ilerlerken dikkatli olun." Pilotun gür sesi ile hepsi yerinden dikleşti. İşte şimdi başlıyorlardı.

"Sağolun Üsteğmenim." Diyerek pilotu onayladı Leyal Bige. Atak yavaş yavaş araziye indiğinde yere bir metre mesafe kala hepsi tek tek inmeye başladı en son Leyal Bige kaldığında Atak'ı kullanan ve rütbedaşı olan pilot ile göz göz göze geldi.

"Allah yardımcınız olsun." Dedi pilot. Leyal Bige başını sallayarak onu onaylayıp Atak'tan indi aynı saniyede helikopter yükselerek kendi çevresinde dönüş yaparak karargaha geri dönmek için havada uzaklaşmaya başladı. Timdeki herkes iner inmez araziye dağılıp çevre kontörlünü sağlamak için silahlarına sarıldı.Şimdilik temizdi bir problem görünmüyor gibiydi.

"Laçin bana tam konum bildir." Diyerek Börü timinin pusuya düştüğü yerin tam konumunu istedi Leyal Bige. Börte Bige'nin yanına gelerek Laçin'nin vereceği bilgileri dinlemeye başladı.

"Dört kilometre doğu, bu da en az 60 dakikalık bir yürüyüş. Arazi düz bu bizim için avantaj fakat pusu bölgesine yaklaştıkça arazinin iniş çıkışları artıyor bu da 20 dakika daha fazla yürümemiz gerektiğini gösterir. Bir saat on dakikaya operasyon yerine intikal etmiş oluruz komutanım." Laçin'nin sıkıntılı sesi ile Bige ve Börte aynı anda kaslarını çattı. Vakit nakitti şuan onlar için ve hesap edilen bu süre oldukça fazlaydı.

"Çok fazla, intikal edeceğimiz yere ilerleyebileceğimiz başka bir yol yok mu?" Üsteğmen Bige asabi ses tonu ile konuştuğunda Laçin hemen elindeki cihaz ile arazinin kuş bakışı haritasına bakarak ilerleyebilecekleri yolları hesaplamaya başladı.

"Üç kilometre kuzeydoğu, 45 dakika. Arazi az engebeli, hızlı ve sessiz ilerlersek 35 dakikada varacağımızı düşünüyorum komutanım." İşte bu herkesi rahatlatmıştı en azından daha kısa sürede intikal edilecek yere varılabilecekti. Bu da ya hiç yada daha az kayıp demekti.

"Güzel,toparlanın. 35 dakika kuzeydoğu. Sessiz ve hızlı bir şekilde ilerleyeceğiz.Düşmanı kendimize çekmek yerine biz onlara gideceğiz. Gürültü istemiyorum anlaşıldı mı?" Herkes toparlanarak esas duruşa geçip aldıkları emiri onayladı.

"Emredersiniz komutanım!" Gür sesleri boş arazide yankılandığınında Bige gururla yüzlerine baktı. Kadınının gücünü böyle durumlarda daha iyi anlıyor ve onları küçük gören herkese her operasyonda başarılı bir şekilde dönerek cevap veriyorlardı.

"Yürüyüş mesafesine dikkat, kontrollü ilerliyoruz." Diyerek yürüme emrini verdi. Tim geniş bir alana dağılıp yürüyüş mesafesine dikkat ederek seri adımlar ile yürümeye başladı

"Umuyorum ki çok geç kalmış olmayalım." Börte'nin sesi ile Bige sıkıntılı bir soluk bıraktı. Kendisi de aynı şeyi umuyordu zira kayıp vermek istemiyordu. Bir olacağa daha ateş düşsün, bir annenin yüreği yansın, bir babanın sessiz gözyaşları aksın istemiyordu. Bunun için elinden gelen herşeyi yapacak, yapmaya da devam edecekti.

"Bende öyle umuyorum Börte. İnan elimde olsa uçarak giderim oraya fakat şimdilik elimizden gelen başka birşey yok." Bu mesleği yapmayan insanlar, herşeyin kolay olduğunu düşünür hatta oturdukları yerden para kazandıklarını iddia ederlerdi. Dağın görünen kısmına laf edip görünmeyen kısmı içinde bir sürü teori üretir askerlerin hiç birşey yapmadıklarını söylerlerdi. Ama mesleğin tam merkezinde olanlar, gecelerce uykuya hasret kaldıklarını, bazen saatler hatta günlerce aç kaldıklarını, taş zeminlerde dinlenmeye çalıştıklarını, duş almayı geç bir yudum suyu bile buldukları zaman şükür ettiklerini, aile özlemi ile kavrulduklarını bilir ve mesleğine göre yön verirdi hayatına. Fakat en önemlisi ise mesleklerine, vatanlarına, bayraklarına olan aşklarıydı.

Kimse bilmezdi sırt sırta verdiğin adamın bir gün yanında olmayacağını bilerek yaşamayı. Bilmezlerdi yanı başında şehadete ulaşmış kardeşlerin için metanetli durmayı, şehit nöbeti tutmayı. Stres bozukluğu, psikolojik savaşları, nefes nefese uyanılan kabuslar. Kimse bilmezdi...

"Komutanım daha önce Börü timinden biri ile tanışmış mıydınız?" Gaye'nin sesi ile düşüncelerinden sıyrılan Bige ilerledikleri araziye gözleri ile taramaya başladı.

"Bir araya geldiğimiz toplantılar oldu fakat tanışmaya pek fırsatımız olmadı. " Diyerek cevap verip elindeki dürbün ile çevreyi taradı.

"Laçin mesafe bildir." İlerleyişi hakkında bilgi almak istedi Bige. Zira on beş dakikadan fazladır yürüyorlardı.

"İki kilometre, 20 metre dik iniş. 25 dakika içinde intikal ediyoruz komutanım." Diyerek bilgi veren Laçin astsubay ile gergin bir soluk bıraktı. Beş dakika geç kalacaklardı ve bu durum canını sıkmıştı.

"Kalkan hızlan." Adımları hızlanırken timin geri kalanı hem çevreyi kontrol ediyor hemde Üsteğmen Bige'ye uyarak hızlanıyorlardı.

"Allah'ım sen yüzümüzü kara çıkarma." Börte'nin sesini duyan tim üyeleri hep bir ağızdan amin diyerek mırıldandı.

Aradan geçen on beş dakikanın ardından tim taşlı ve engebeli yolu hâlâ yürüyordu, hâlâ karşılarına olumsuz bir durum çıkmamıştı şimdiye kadar. Bige elini kaldırarak kendisini takip eden timini durdurdu. Hepsi aralarına belli bir mesafe bırakarak tekrar çevreye dağıldığında oldukça gergin duruyorlardı.

"Zeren, Gaye kendinize güvenli bir yerde siper alın, ilerlerken karşınıza çıkacak her hainleribsessiz bir şekilde halledin ve bana durum bildirimi yapın." Zeren ve Gaye başlarını sallayıp bölgeye yatay ilerleyiş yapmaya başladı.

"Umay, Çolpan sağa yatay ilerleyiş." Umay ve Çolpan'da aldıkları emir ile hemen çevre kontolü yaparak ilerlemeye başladılar. Durdukları yer sıkıntılıydı zira çevreye dağılmış bir sürü terörist vardı ve onları oldukça sessiz bir şekilde halletmeleri gerekiyordu.

"Börte, Laçin'le beraber 150 metre düz ilerleyiş önümüzü açacaksınız.Amine sen benimlesin. Kalkan Allah yardımcımız olsun!" Hepsinin ağzından amin kelimesi çıkarken herkes çoktan işe koyulmuştu.

Umay ve Çolpan ilerlerken hem sessiz bir şekilde karşılarına çıkan teröristleri etkisiz hale getiriyor hemde güvenli bir mevzi alanı arıyorlardı. Zeren ve Gaye çoktan mevzi almış hatta kendilerini oldukça iyi bir şekilde kamufle etmişlerdi. Börte Laçin'le beraber yolu açıyor ellerindeki kasatura ve susturucu silahlar ile karşılarına çıkan teröristleri etkisiz hâle getirerek güvenli bir alan açmaya başlamışlardı. Herşey planladıkları gibi ilerliyordu.

Bige sessizce ilerleken sol tarafından gelen ses ile kaşlarını çattı. Kendisine bakan Amine'ye sus işareti yaparak eli ile Amine asteğmene burda durmasını ve çevre güvenliği almasını işaret ederek seslerin geldiği yöne doğru oldukça temkinli adımlar il ilerlemeye başladı. Sesler gittikçe artarken birinin hafiften inleme sesini duyunca elindeki KALE-KCR-556 'ya iyice sarıldı. Bir kaç dakika sonra kayalıkların ardındaki sesler görüşüne çıkınca öfke ile çenesini sıkmaya başladı. Zira iki kansız bir Türk askerinin kolundan tutmuş başka bir kansızda keyifli bir şekilde konuşarak askerin saçlarından çekiştiriyordu. Her ne anlatıyorsa diğerleri de buna katılarak gülüyor, karşıdaki askerde ifadesiz gözler ile onları izliyordu. Bige hızlı bir şekilde düşünerek silahını sırtına alıp bacağındaki susturucu takılı olan Zigana'yı alarak sessizce ilerlemeye başladı. Aslında şuan yapmak istediği tek şey hepsini ölesiye dövüp daha sonra bu metrelerce yükseklikteki kayalıklardan aşağıya atıp yaban hayvanlarına yem etmekti fakat önceliği pusuya düşen askerlerini kurtarmaktı. Bu yüzden sessiz bir şekilde halledip önce askerî daha sonra timin geri kalanını kurtarmalıydı.

Barış mevzi aldığı yerden başına vurulan şiddetli bir şey ile buraya getirilmişti. Timin ne halde olduğunu bilmiyordu fakat tahmin etmek güç olmazsa gerekti. Pusuya düşmüşlerdi, dakikalardır burda bu kanı beş para etmez teröristler ile uğraşıyordu. Kendisi için endişelenmiyordu zira şehadet Allah'ın kendisine vermiş olduğu en güzel hediyeydi onun için. Tek düşündüğü timin geri kalanıydı, onlara birşey olmasını istemiyordu.

"Dua edin öleyim şerefsiz, yoksa sizin leşinizi sermeden rahat durmam!" Barış onlardan korkmuyordu çünkü bakışlarından bile o korkuyu görebiliyordu.

"He asker he şimdi öleceksin hâlâ konuşup artistlik taslıyorsun yaw." Diyerek alayvari bir şekilde konuşan terörist ile kollarını tutan iki teröristte gülmeye başladı.

"Siz geberdiğinizde de bende böyle güleceğim." Barış'ın gülerek söylediği cümle ile karnına yediği yumruk eş zamanlı oldu. Yediği yumruk ile kahkaha atan Barış başını kaldırıyordu ki kayalığın ardında bir hareketlilik sezdi. Aynı saniyede kayalığın arkasından çıkan asker kamuflajlı birini görünce timinden birinin olduğunu düşündü.

Bige kendisine bakan asker ile elini kaldırarak süs işareti yaptı. Barış başını sallayarak onu onayladığında Barış kahkaha atarak karşısında duan adama baktı.

"Cehennemde zebaniler ile iyi eğlenceler serefsiz." Ve üç adet vızıltı gibi gelen ses sonra yere çarpan üç beden. Bige beklemeden hepsinin kafasından vurarak etkisiz hâle getirdiğinde Barış derin bir soluk alarak yerinden doğruldu. Bige Barış'a doğru ilerleyip iyi olup olmadığını kontrol etti.

"İyi misin asker?" Barış duyduğu kadın sesi ile şaşkınlık ile kafasını kaldırıp karşısında kendisinden rütbeli olan kadına baktı. Biraz bocalayarak esas duruşa geçmeyi başardı.

"İ-iyiyim komutanım." Bu kadında kimdi diye düşünmeye başladı. Gerçekten asker miydi? Emin olamıyordu.

"Güzel, şimdi sizinkileri kurtaralım Kaya." Diyerek soy adına baskı uygulayarak kendisini takip etmesi için işaret verdi. Barış şaşkınlık ile kendisinden uzağa fırlatılmış olan teçhizatlarını toparlayarak silahını boynuna takıp üsteğmeni takip etmeye başladı. Bir kaç dakika sonra bir açıklığa çıkrıklarında başka bir askerin daha silahı ile çevreyi taradığını gördü.

Amine gelen çatırtı sesleri ile hızla arkasını dönerek kimin geldiğine baktı. Gelenlerin komutanı ve erkek bir askerin olduğunu görünce silahını indirerek dik bir konuma geçti.

"Çevre temiz komutanım." Barış duyduğu ikinci kadın sesi ile daha fazla şaşırmadan edemedi. Kimdi bu kadınlar?

"Komutanım siz?"diye temkinlice sordu. Merak ediyordu. Amine neyi sorduğunu atladığında yüzünü kapatan bandanadan gülümsedi.

"Anlatacağız asker, önce bir şu operasyonu atlatalımda. Yaralandın mı? İyi misin?" Diyerek Barış'ı kontol etmek amaçlı gözleri ile taradı.

"İyiyim komutanım, sağolun." Amine başını sallayarak onu onaylayıp tekrar silahına iyice sarıldı.

"Kalkan 19 konuşuyor, Gaye durum bildir." Bige'e kulaklığına sarılarak hemen Gaye ve Zeren ile iletişime geçti. Barış'ın kaşları merak ile havaya kalktı. Sade kadınlardan mi oluşuyordu bu tim?

"Ellideden fazlalar, Börü timini abluka altına almışlar komutanım." Bige başını salladı. Halledilmeyecek birşey değildi.

"Kalkan 19 konuşuyor.Bulunduğumuz bölge temiz komutanım, mevzi alındı. Ateş emri bekliyoruz." Umay'ın sesi de kulaklarına dolduğunda karşısında kendisine bakan Barış ile göz göze geldi.

"Anlaşıldı Kalkan 19." Bige sırtındaki silahına sarılıp etrafa kısa bir göz attı.

"İlerliyoruz." Amine başını sallayarak yürüyüş mesafesine dikkat ederek komutanını takip etmeye başladı. Barış'da sessizce onlara hem uyum sağlıyor hemde üstündeki şaşkınlığı atmış silahına sarılmış bir şekilde vermeyi kontrol ediyordu.

"Sizin gibi bir tim nasıl oluyorda pusuya düşüyor anlamıyorum." Aminenin mırıldanarak konuşmasını duyan Barış sıkıntı ile bir soluk verdi.

"Operasyon bilgileri gizliydi komutanım. İçerideki adamımızdan aldığımız bilgiler ile ilerliyorduk benimde anlam vermediğim bir çok nokta var." Gerçekten de anlam veremiyordu. İstihbarat ile birebir yürütülüyordu operasyon, nasıl olurda böyle bir pusuya düştükleri muammaydı.

"Öğreneceğiz Kaya, öğreneceğiz." Bige bundan emindi. Operasyon sızdırılmış olmalıydı ve bunu er yada geç öğreneceklerinden şüphe yoktu.

Sessiz geçen bir kaç dakikalık yürüyüşün sonunda Amine'nin sesi ile hepsi silahına sarıldı.

"Hareketlilik var!" Barış karşıdan gelen kişiyi tanıması ile silahını bırakıp Sökmen'e doğru yürümeye başladı.

"Komutanım!" Diyerek durdu. Sökmen karışısında Barış'ı kanlı canlı bir şekilde gördüğünde rahat bir nefes vardı.

"Barış, aslanım iyi misin?" Sökmen Barış'ı endişe ile tararken. Barış hemen iyi olduğunu söylemek için ağzını açtı.

"İyiyim komutanım..." Arkasında kendilerine bakan iki kadına dönerek onları gözleri ile işaret etti ve devam etti. "Komutanlarım sağolsunlar beni kurtardılar."

Sökmen yeni fark ettiği iki asker ile önce kaşlarını çattı daha sonra destek timinin olduğunu görünce yorgunca gülümsedi.

"Üsteğmen Bige Kılıç, durum nedir Üsteğmenim?" Sökmen duyduğu kadın sesi ile kısa bir şaşkınlık geçirsede hemen toparlanıp kendisi ile aynı rütbede olan kadına baktı.

" Durum hiç iç açıcı değil, mühimatımız bitti. Tik zor durumda." Bakışları yanındaki kadına kaydığında Amine esas duruşa geçerek kendini tanıttı.

"Asteğmen Amine DOĞAN." Sökmen ikisininde kadın olmasına daha fazla şaşırdı fakat hemen kendini topladı. Daha sonra şaşırmak için vakti olacaktı.

"Gidelim, vakit kaybediyoruz." Bige'nin sesi ile hepsi hareketlendi. Seri adımlar ile sonunda bölgeye vardılarında hepsi mevzi almaya başladı.

Bige elindeki dürbün ile ortalığa bir göz attıktan sonra silahına sarıldı. O sırada kulağına çalınan seslerden Barış ve Üsteğmenin komutanları ile konuştuğunu anladı. O da kendi kulaklığına sarıldı.

"Umay beni Börü timinin telsizine bağla, Gaye indir dediğimde indir." Bir kaç dakika sonra kulağına dolan yabancı ses ile Börü timinin telsiz kanalında olduğunu anladı.

"Bence artık pes etmelisiniz komutan, sonunuz geldi." İğrenç ses tonu ile konuşan iğrenç bir ses ile yüzünü buruştururdu Bige. Silahının dürbününden kafasına silah dayalı olan heybetli tim komutanının sesini işitti. Duyduğu ses bütün içini titretirken anlam veremediği bir his bütün yüreğini ele geçirildiğinde titrek bir soluk bıraktı. Ne oluyord

"Kendinize fazla güveniyorsunuz, ölüm tam alnınınızın çatında oysa ki." Yüzbaşının alayvari sesi ile Bige'nin yüzünde derin bir gülümseme oluştu.

"Doğru söylediniz komutanım, ölüm tam alnının çatında." Kendine engel olamayarak konuştuğunda aynı anda ateş emrini verdi.

"Gaye indir!" Aynı saniye içinde silahların sesi konuştuğunda timin hepsi sanki düğün varmış gibi sevinçle bütün hayinleri indirmeye başladılar.

Kader alnımıza yazılan bir kural gibiydi. Nerde ne zaman ne olacağını bilmezdik. Yüreğimize yazılan kaderimiz, ömrümüze yazılan başka bir yüreğin kalp ritimlerini kendi kalbinizde hissettiğinizde artık başka biri için soluk alıp vermeye başlardınız. Tıpkı Leyal'in Artun yaşasın diye sıktığı mermiler gibi.

Aşk ruhların birbirinden kopmaması için yüreklerin verdiği savaştı.

​​​​​​

Benim de bu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

Memleket sevdasından

Memleket sevdasından

Memleket sevdasından

Memleket sevdasından

Hey canım hey

Hey hey...

 

Kulaklarda yankılanan türkü ile timdeki herkesin zihni farklı alemlerdeyken dikkatleri hâlâ mevzi aldıkları yerden operasyonun yürütüldüğü alandaydı. Üsteğmen Sökmen Yigit'in yanık sesiyle beraber herkesin içinde derin bir özlem peyda olmuştu. Yaklaşık üç aydan fazladır yürütülen operasyonda vatanlarından, topraklarından ,ailelerinden uzak kalmak durumunda kalmışlardı. Bir çok başarılı operasyona imza atmış, bulundukları her yeri bir çok haine mezar etmişlerdi. Toprak bile kabul etmemişti kirli ruhlarını.Gönlünde vatan aşkı olan bu yiğitler için üç ay önemli bir süre olmazsa da özlem bazen hiç olmadığı zamanlarda, hiç olmadığı kadar ağır basıyor ve yüreklerinde tarifi zor duygulara sebep oluyordu. Zordu bir aileyi, bir sevdayı geride bırakmak lakin aldıkları her nefes onlara yaşam oluyordu.

"Hedef göründü Börü!" kulaklara dolan Yüzbaşı ÖZÇELİK'in tok sesi ile söylenilen türkü aniden kesildi. Timdeki herkesde bir sessizlik oluştuğunda görüş açısına birden fazla ağır silahlara sahip konvoy girdi. Saatlerdir bekledikleri eğlence ayaklarına gelmişti.

"Bekle bekle her tarafım tutulmuş lan biraz eğlence şart bu narin bedenime." Timin en hovarda, en çapkın üyesi olan Kağan'ın sesi ile herkes gözlerini devirdi. Her operasyonda işi eğlenceye çeviren genç adam oldukça hareketli bir askerdi.

"Lan oğlum az yerinde dur lan." Kendinden daha rütbeli olan Alp komutanının sesini duyan Kağan hemen kendini toparladı.

"Emredersiniz komutanım!"

"Çok fazlalar komutanım!" timin en küçüğü ve en çaylağı olan Eray'ın sesi ile soğuk bir gülümseme oluştu yüzlerde.

"Azdan az, çoktan çok gider koçum!" Birinci unsur Komutanı olan Yüzbaşı Öyke Çevik'in öfke dolu sesi herkesi güldürdü. Yüzbaşı Öyke isminin anlamını hakkı ile taşıyan adamlardandı tıpkı timdeki herkes gibi. Çoğu zaman öfkeli olan bu adamı sakinleştiren tek şey silah seslerinin olması da kimileri için korkutucu olsada onu tanıyanlar için normal karşılanacak bir durumdu. Öyke öfkenin ta kendisiyidi, cehennem ateşine sahip öfkesi karşısında olan her canlıyı acımadan yakacak güçteydi lakin zeki bir adamdı yüzbaşı. Tönge'den sonra timin beyni sayılacak kadar zeki, yeri geldiğinde merhametli ve yürekliydi.

"Kağan görüş bildir!" Yüzbaşı Özçelik'in keskin sesi ile Kağan elindeki silahın dürbünü ile hedef görüşü sağladı.

"Beş araç, ikisi ağır silahlı. Yirmi silahlı adam fakat çoğu acemi. Dağınık konumlanma, asıl hedef dokuz yönünde. Rüzgar hızı ve nem normal, görüş tam komutanım!" Kağan komutanına bilgi verirken herkes sakinlikle hedeflerini izliyordu. Bugün son operasyonlarıydı ve bunu da başarılı bir şekilde bitirip vatan topraklarına dönmek istiyorlardı.

"Akın, Kağan keskin nişancı kontörlü yapın! Barış mevziden ayrılma. Öyke ilk atış senden, sonra serbest atış.Hedefi sağ istiyorum!Anlaşılmayan bir durum?" Yüzbaşının keskin emirleri ile hepsinin kulaklığından duyulan tek ses oldu.

"Emredersiniz komutanım!"

Öyke silahını mevzilendirip gözüne ilk kestirdiğinin kafasına sıktı ve bu atış sonrasında timin geri kalanının silahlarından yükselen sesler ile iyice keyfi yerine geldi. Acemi teröristler duyulan silah sesleri ile bir o tarafa bir bu tarafa sıkarken daha eğitimli olanlar başkanları olan adamı koruma çemberine alarak araca bindirmeye çalışıyorlar fakat ateş hattında oldukları için çok hareket edemiyorlardı.

"Ulan bir keyfimiz var içine ettiniz. Madem silah kullanmayı bilmiyorsunuz ne işiniz var lan dağlarda?!" Sökmen'in alay dolu sesi ile timdeki herkes güldü. Haklıydı zira çatışmada çoğu böcek sürüsü misali kaçmış kaçamayanlarda çoktan indirilmişti.

"Sakin ol Sökmen önemli olan yılanın başı." Yüzbaşı Özçelik'in bariton sesi kulaklara dolduğunda herkes asıl hedefe kitlendi.

"Eray koçum, fazla sessizsin durum bildir." Birinci unsur komutanı olan Yüzbaşı Öyke'nin sesini duyan Eray sinsice sırıttı. Karşı tarafın nefes dahi almasına izin vermiyorlardı.

"Sizden daha fazla leş indirmeye çalışıyorum komutanım." Öyke Eray'ın sesi ile gururla gülümsedi. Askerlerine her zaman güvenen ve onlarla gurur duyan bir komutan olmuştu.

"Beni geçebilmen için kırk fırın ekmek yemen lazım koçum." Öyle dalga ile karışık astı ile dalga geçtiğinde Eray sadece göz devirdi. Komutanı ile yarışamayacağını biliyordu lakin adama takılmadanda edemiyordu.Bu time geldiğinden beri örnek aldığı iki insan vardı biri Öyke biri de Agah yüzbaşı idi.

"Bizde kırk fırın ekmek yeriz komutanım." Barış Eray'a sen iflah olmazsın bakışları atarken Eray öne göz devirip silahında hedef aldığı sıradaki hedefini indirdi.

"Yersin koçum yersin, karargaha döndüğümüzde güzel bir eğitimle beraber yersin." Öyke Eray'a sıkı bir eğitimin haberini verirken timin geri kalanı bu duruma güldü. Öyke bir hedef daha indirdiğinde Eray sıkınlıkla nefesini verdi.

"Kesin zevzekliği, Akın çevre kontolü sağla." Yüzbaşı Özçelik'in bariton sesi duyulduğunda hepsi eski ciddiyetine döndü. Çatışma sırasında çok konuşan bir tim değillerdi lakin timin yaşı küçük olanları fazlası ile çeneleri düşüktü.

"Emredersiniz komutanım!" Akın komutanın emrini yerine getirmek için silahından alan kontörlü yaptığında kısa sürede hepsini etkisiz hâle getirdiklerini gördü.

"Alan temiz komutanım." Akın durumu bildirdiğinde Agah mevzisinde kontörllü bir şekilde doğrulduğunda çıplak gözle çatışma alanına bir göz gezdirdi.

"Akın, Barış, Alp mevzinizde çevre güvenliğini sağlayın. Börü kontörllü iniyoruz!" Akın, Alp ve Barış mevzilerine iyice yerleşip silahlarının dürbünü ile çevre kontolünü sağlarken timin geri kalanı komutanları ile mevzi aldıkları taşlık bölgeden yürüyüş mesafelerini koruyarak inmeye başladılar. Bir yandanda güvenliği sağlamak amacı ile ellerindeki silahlar ile gözetim yapmaktan geri durmuyorlardı.

Yüzbaşı Özçelik sert ve kendinden emin adımlar ile bacağını tutarak inleyen adamın yanına doğru ilerledi. Orta yaşlardaki yüzünden bile ne pislik olduğu anlaşılan adam yaralanmış olmasına rağmen hâlâ yüzündeki pis sırıtışla Agah'ın yüzüne bakıyordu.

"Ooo komutan yine karşılaştık, beni bu kadar özlediğini bilsem daha önce gelirdim." Sesindeki iğrenç ton timin yüzünü buruştururken Agah ve Öyke'nin yüzünde tek bir kas bile oynamamıştı.

"Seni değilde ben kan kokusunu özlemişim sende bonus olarak düştün elimize." Öyke'nin alay dolu sesi ile herkes gülümserken örgüt başkanı olan Reza örgütte ki ismi ile Boris olan örgüt lideri onlara bakarak alayla güldü. Bu gülümseme kesinlikle iyi niyetli bir gülümseme değildi.Ermeni uyruklu olan bu adam bir çok terör olayının başını çekiyor, ülkeye bir çok ağır silah ve bomba sevkiyatı yapıyordu. Tehlikeli bir adamdı, bütün ülkelerde kırmızı bülten ile aranan bir terör örgütü mensubuydu. Bir çok operasyon düzenlenmiş fakat hepsinde de yakalanmadan kaçmayı başarmıştı.

"Fazla sevinme istersen öfke zira yerde kurt gökte kartal olmayı sizden öğrendik." Yaralı haliyle bile sinir bozucu derecede konuşmayı kesmeyen adama ilk yumruk her zamanki gibi Öyke'den geldi

"Ne yerde kurt nede gökte kartal olursun sen it. Anca toprağın bile kabul etmediği vahşi hayvanlara leş olursun." Boris sesli bir kahkaha attığında Agah kaşlarını çattı, aklından geçen bir kaç şey vardı fakat hiç birinin olmasını olma olasılığını bile düşünmek istemiyordu.

"Birazdan siz leş olacaksınız gibi görünüyor." Boris'in kendinden emin sesi ile bütün kaşlar daha fazla çatıldı. Agah keskin gözlerini etrafta gezdirmeye başladığında çevreye dağılmış bir şekilde çevre kontolü yapan timini de kontrol etmeyi ihmal etmedi. Bir tuhaflık vardı, herşey fazlası ile sakin ve karşılarındaki bu adam fazlası ile keyifliydi. Bu işte bir bityeniği vardı bunu bunca yıllık mesleğinin vermiş olduğu tecrübe ile hissedebiliyordu.

"Ne diyorsun lan sen çakal." Öyke Boris'in yüzüne bir yumruk daha salladığında Agah elini kulağına vererek mevzide bıraktığı askerleri ile iletişime geçmeye başladı.

"Diyorum ki birazdan leş olan..." Boris lafını bitimeden bir yumruk dah yediğinde baygın ama kanlı sırıtması ile hâlâ karşısında kendine bakan iki azılı düşmanına bakmaya devam etti.

"Dua et bize sağ lazımsın seni döve döve öldürüm it." Öyke'nin öfkeli sesi ile Agâh'ın sesi birbirine karıştığında Boris'in yüzündeki gülümseme daha fazla arttı.

"Barış ses ver aslanım!" Agâh'ın kurşun geçirmez sesi ile timin bir anlık bakışı komutanlarına döndü.

"Ne oluyor?" Öyke Boris'i bir çöp gibi yere fırlatıp Agâh'a doğru korkusuz adımları ile ilerledi.

"Barış ile iletişim sağlanamıyor." Bakışlarını yukarı kaldırıp kuzguni gözleri ile dört tarafı dağlık olan bölgeyi taramaya başladı. Öyke Barış ile iletişime geçmeye çalışırken timdeki herkes endişe ile kulaklıklarında Barış'ın sesini duymayı bekliyorlardı.

"Alp, Barış'ın mevzi aldığı yeri kontol et hemen." Öyke'nin emri ile Alp yerinden hızlı bir şekilde kalkarak Barış'ın bulunduğu konuma doğru kontrollü bir şekilde ilerlemeye başladı.

"Pusu..." diye mırıldandı yüzbaşı ÖZÇELİK, bu mırıldanışını duyan tim aniden yerinde kasıldı.

"Ne?Agah ne diyorsun lan?" Öyke Agah'ın ne demek istediğini anlamıştı zira dağlarda yaşamını sürdürmüş olan biri için bunu anlamaması imkansızdı yinede emin olmak istiyordu.

"Komutanım Barış yok..." Alp'in endişeli sesi timdeki herkesin kulağına dolduğunda Agah bir anda Öyke'nin üzerine atlayarak bağırdı.

"Pusuuu! Börü eğil, mevzi al! Mevzi al! " Komutanlarının sesini duyan tim kendilerini korumak için korumalı bir alana yattığında aynı anda birden fazla silah sesi yankılandı dağlık arazide.

"Ulan ben şimdi belanızı bellemez miyim lan? Sökmen öfke ile bağırdığında Öyke mevzi alarak yüksek sesle bağırdı.

"Ulan soysuzlar, ulan kansız köpekler!" İçinde taşan bir öfke vardı. Bu timinden bir kişinin kayıp olmasının vermiş olduğu öfkeydi, bu pusuya düşmüş olmalarının vermiş olduğu öfkeydi.

"Öyke al şu iti, kimsenin yaklaşmasına izin verme. Onun için gelmişlerse bizde gerekli olanı verelim değil mi?" Agâh'ın hissiz sesi ile Öyke bulunduğu yerde sürünerek kaçmaya çalışan Boris'in yakasından tutarak bir aracın arkasına geçti.

"Börü durum bildir!" Agâh öfkeli bir şekilde timi ile irtibata geçtiğinde Barış haricinde herkes cevap vermişti.

"Komutanım sayıları az öncekinden daha fazla ve daha donanımlı oldukları ortada. Önceden planlanmış bir durum, kuş uçurulmuş bu itlere." Kağan'ın sesi ile herkes sıkıntılı bir soluk verdi.

"Ne kadar dayanabiliriz komutanım?" Eray'ın sorusu ile Agâh öfke ile gülümsedi. Bu timdeki herkesin canı kendine emanetti ve hepsini ailelerine sağ salim götürmek istiyordu. Bunun için elinden gelen herşeyi yapardı.

"Sonuna kadar değil, sonu biz yazana kadar dayanacağız." Söylenilen bu cümle ile hepsi altında yatan emiri hemen alıp silahlarına sarılarak gördükleri hedefe sıkmaya başladı.

"Allah'ım şehadet haksa bize, şehadet şerbetini içmeyi bize nasip eyle. Zamanı değil ise sağ salim bu operasyondan da çıkmamıza yardım et. Ya Allah!" Agâh mırıldanarak dua ettikten sonra silahına sarılarak dürbünden gördüklerine sıkmaya başladı. Barış'ın ortada olmaması zihinini yoruyordu fakat şimdi yapması gereken timin geri kalanının güvenliğini sağlamaktı.

"Börü mühimmat kontolü sağlayın.Sökmen Barış'ı bul, Eray Sökmen'i koru! Alp karargah ile iletişime geç hemen!" Ağah nefes almadan emirlerini sıralarken timdeki herkes aldıkları emiri yerine getirmeye koyulmuşlardı.

"Emredersiniz komutanım!" Hepsi bir ağızdan onayladığında sıcak çatışma son sürat devam ediyordu. Türk askeri asla pes etmez, teslim olmaz, düşmana boyun eğmezdi. Gerekirse hak yolunda şehadete erişir, şerefli bir asker gibi şehit olur yinede düşmana teslim olmazlardı.

Agâh hızlı bir şekilde düşünerek durum değerlendirmesi yaptı. Gördüğü kadarı ile teröristler oldukça fazlaydı, bir askeri ortada yoktu ve mühimmatları bitmek üzereydi. Bacağında her operasyonda yanında eksik etmediği komando bıçağını eli ile kontol etti.

"Allah'ım sen yardım et!" Diyerek sıkmaya devam etti.

Aradan dakikalar geçti sıcak temas bir an olsun kesilmedi. Timin mühimmatı bitti bitecekti fakat teröristler bir an olsun bile kendilerine nefes aldırmıyordu fakat bu halde bile hepsini indirmeyi başarmışlardı. Sorun hepsini indirmekte değildi, sorun sürekli başka teröristlerinde gelmesiydi. Köşeye sıkışmış durumdaydılar. Barış hâlâ ortada yoktu, Akın yaralanmış, Sökmen ile iletişim kesilmiş, karargah destek tim gönderemiyordu.Hiç bir operasyon bu kadar zorlamamıştı onları. Sanırım sona yaklaşıyorlardı, yıllardı şehadetliği bekleyen ruhları bugün hayallerine kavuşacak küçük bir çocuğun sevincini yaşıyor fakat timin geri kalanı için derin bir kedere boğuluyorlardı.

"Komutanım mühimmatım bitti." Kağan'ın sesi ile Öyke sıkı bir küfür savurdu zira kendisinin de mühimatı bitmişti.

"Benimde mühimatım bitti komutanım." Eray'da aynı şekilde durum bildirdiğinde Agâh çaresizce ellerini yumruk yaptı.

"Alp karargaha bağla beni. Hemen!" Agâh sert sesi ile Alp hemen karargaha bağlanmaya çalıştığında başarısız olunca ağzından sıkı bir küfür firar etti.

"Ne oldu lan?" Öyke'nin ateş saçan sesi ile Alp ağırca yutkundu.

"Komutanım karargah ile iletişim sağlanamıyor." Bomba etkisi yaratan bu bildiriden sonra Öyke öfke ile bağırdı.

"Lan ne demek iletişim sağlanamıyor. Ulan ben böyle işin gelmişini geçmişini yerim lan." Yanında bulunan Boris seslice güldüğünde bu sesi bütün tim duymuş ve daha fazla öfkelenmişti.

"Bugün burdan leşiniz çıkacak komutan bende leşlerinizi hayvanlara yem ederken keyifle izleyeceğim." Arsız sesi ile hâlâ konuşuyor olmadı Agâh daha fazla öfkelendirdi.

"Sustur şunu Öyke!" Diye gürlediğinde eş zamanlı olarak bir şeyin bir yere çarpma sesi geldi. Öyke adamın kafasını arabanın kaputuna vurarak bayıltmıştı.

"Ne yapacağız Agâh?" Öyke kulağına basarak bir tek Artun ile iletişime geçtiğinde Agâh başını bir kayaya yaslayarak derince düşünmeye başladı.

" Ya şehit olacağız yada leş alacağız. Seninle ölüme bile giderim Öyke fakat onları ailelerine sağ salim geri götürmek benim görevim!" Agâh'ın sesi ilk defa bu kadar çaresiz geliyordu.

"Bizim görevimiz Agâh! Bizim anladın mı? Bugün burdan herkesi sağ salim eve götüreceğiz!" Öyke kendinden emindi zira ömrü bu dağlarda böyle operasyonlarda geçmişti. Kendileri için endişelenmiyorlardı zira şehit olmak onlar için bir onurdu fakat timin geri kalanı bir aileleri vardı. Kimi evlenecek, kimi ailesine bakmak ile yükümlüydü bir aileye evlat acısı tattırmak bu soysuzlara bunun keyfini yaşatmak istemiyordu.

"Sonuna kadar dayanacağız! Sonuna kadar!" İkiside aynı anda konuştuklarında kendilerine farklı fakat tanıdık bir ses daha eşlik etti.

"Börü ben Sökmen sesimi duyan var mı?" Sökmen'in sesi aynı anda herkesin kulağında dolduğunda herkes rahatlıkla derin bir oh çekti. Yaşıyordu ve sesinden anlaşıldığı üzere durumu iyiydi.

"Sökmen aslanım Barış nerde? Durum bildir hemen!" Agâh sakinliğini koruyarak hemen askerlerinin durumunu sordu. Bu Sökmen'in yanında bulunanların hoşuna gitmişti.

"Hafif yaralı fakat durumu iyi komutanım. İkimizde de bir zahiyat yok." Ağah rahat bir nefes verdiğinde bir kurşun kolunu sıyırarak geçti. Dişlerini sıkarak başını kayaya vurduğunda acıyla bir nefes aldı.

"Barış, Akın yaralandı hemen ona ulaşmaya çalış, Sökmen Barış'ı koru. Börü sonuna kadar değil sonu biz yazana kadar devam! Boyun eğmek yok!" Taviz vermeyen sesi ile tim omuzlarını dikleştirerek ellerini palaskalarında bulunan bıçaklara attıklarında Artun başında soğuk bir metalin varlığını hissetti.

"Bence artık pes etmelisiniz komutan, sonunuz geldi." İğrenç ses tonu ile konuşan kendi yaşlarında bir kadının sesini duyan Agâh soğukça gülümsedi.

"Kendinize fazla güveniyorsunuz, ölüm tam alnının çatında." Der demez kendisine silah doğrultan kadın kafasından vurularak yere yığıldı.

"Doğru söylediniz komutanım, ölüm tam alnının çatında." Bir kadın sesi bütün timin kulağına dolduğunda Ağah yerinde kasıldı. Ne oluyordu?

"Ne oluyor lan?" Öyke'nin öfkeli ve meraklı sesi ile başka bir kadın sesi daha duyuldu.

"Eğlence var dediler geldik komutanım! İnşAllah bir sorun yoktur?" Börte'nin sesini duyan tim şaşkınlık ile yerlerinde dikleştiler zira silah sesi artmış ve teröristler tek tek indirilmeye başlamıştı.

"Son on komutanım!" Zeren'in neşeli sesi ile hayretler içinde kalan Börü timi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Lan bunlar kim Agâh?" Öyke bağırarak aklındaki soruyu sorduğunda Artun gururla gülümsedi.

"Asenalar..." Diyerek mırıldandı. Eğer doğru tahmin ediyorsa şuan Türkiye'nin en başarılı gizli timi destek olarak gönderilmisti.

"Börü size KALKAN olmaya geldik..." Üsteğmen Bilge'nin sesini duyan Börü timi şaşkınlık ile gülümsedi. Kalkan Timi buradaydı.

"Son beş Zeren!" Gaye Zeren ile leş yarısına girmiş kimseyi takmadan hedefleri indiriyordu.

"Bu eğlenceyi özlemişim ben ya." Zeren'in özlem dolu sesi ile son hedefte indirildiğinde herkes derin bir nefes aldı.

"Zeren, Gaye mevzide kal güvenlik sizde.Amine Barış'a yardıma git yaralılara bak! Kalkan kontörllü iniyoruz. Yürüyüş mesafenizi koruyun!" Üsteğmen Bilge'nin emirlerini duyan kaklan timi hep bir ağızdan bağırdığı.

"Emredersiniz komutanım!"

Emir alan tim üyeleri haricinde Bige ve geri kalan askerler araziye yavaş bir şekilde indiklerinde Agah ve timdeki herkes ayaklanmış, gelen Kalkan timine bakıyorlardı. Kalkan timinin üyeleri hemen çevreye dağılarak çevre kontolünü sağladıklarında Bige kendinden emin kendisine çok yakışan kamuflajı ile Agâh'a doğru ilerleyerek bir kaç adım önünde durup asker selamı verdi.

"Üsteğmen Bige KILIÇ, Kalkan Timi komutanı." Kendini tanıttığında Agâh kendisine bakan gözlerin oldukça tanıdık geldiğini fark etti fakat yüzü kapalı olduğu için kim olduğunu anlayamadı, tek bildiği karışısında duran bu bedenin kendisine oldukça tanıdık geldiğiydi.

"Rahat asker." Diyerek emir verdiğinde Bige silahına sarılarak gözlerini Agah'tan ayırıp çevreye bir göz attı.

"İyi misiniz? Zahiyat nedir komutanım?" Diyerek aklına takılan soruyu sordu. Hepsinin iyi olmasını diliyordu fakat yaralıların olduğunun da farkındaydı bu durum canını sıkmaya yetmişti.

"Bir yaralımız var Üsteğmenim onun haricinde bir zahiyat yok ve hedef elimizde! " Bige'nin gözleri Öyke'nin ite kalka getirdiği adama kayınca keyiflice gülümsedi.

"Hay Allah ayağı taşa takıldı herhalde." Alayvari ses tonuna karşılık Öyke keyifle gülümsedi sevmişti karşısında duran askeri.

"Öyle Üsteğmenim, ne yaparsın kaza işte." Börü ve Kalkan Timindeki herkes bu diyaloğa gülümsediklerinde Barış, Sökmen, kollarına girdikleri Akın ve kadın olduğu her halinden belli olan bir asker ile yanlarına gelmişlerdi. Hemen üstlerine selam verip durum hakkında bilgi vermeye başladılar.

"Durumu oldukça iyi komutanım, kurşun sadece sıyırmış." Agah hiç bir operasyonda bu kadar rahat nefes aldığını hatırlamıyordu. Herkesin iyi olduğunu bilmek onu rahatlamıştı.

"Börü toparlanın, dönüyoruz!" Diye emir verip karışısındaki kadına dönmüştü ki kolunu tutan küçük bir el hissetti.

"Yaralanmışsınız, komutanım." Bige telaşla yüzünü kapatan bandanayı çözüp yaranın üstüne koyduğunda başı eğik olduğu için Agah yüzünü görmemişti.

"Mühim değil, Barış halleder Üsteğmenim." Diyerek kolunu çekmeye çalıştığında Bige kafasını kaldırarak çatık kaşlarla Agah'a baktı ve o an ikisi içinde zaman durdu.

Agah aylar önce gördüğü kadını karşısında görünce nefesinin kesildiğini hissetti. Kalbi çoktan patlamaya hazır bir bomba gibi çarpmaya başladığında gözleri şaşkınlık ile aralandı.

"Sen?" Diyerek şaşkınlığını ses tonuna yansıtmıştı.

3 AY ÖNCE

Fiziksel yorgunluk mu daha zordu yoksa zihinsel yorgunluk mu? Neydi yorgunluğun tanımı? Sadece bütün gün çalıştıktan sonra mı yorulurdu insan? Peki zihinsel ve ruhsal yorgunlukla beraber fiziksel yorgunluk yaşayan inanlar nasıl kaldırıyordu bu ağırlığı. Çoğu insan fiziksel yorgunluğu bile kaldıramazken onlar gibi olanlar nasıl kaldırıyordu bunca olanı.

Yorgundu Artun Agâh bu hem fiziksel yorgunluktan çok, zihinsel ve ruhsal bir yoğunluktu. 20 yaşından beridir içinde olduğu bu meslek onu her yönden yormuştu. Kendini seksen yaşındaki bir adam ile eş değer hissediyordu fakat yüreğindeki meslek aşkı hâlâ küçük bir çocuk gibi dinçti.

Oturduğu koltukta rahatsızlıkla kıpırdandı. Gizli bir operasyon için Türkiye'nin en bilindik restoran zincirlerinden birindeydiler. Karşısında oturan Öyke ve Alp ile kısa bir bakışma yasadı. Aynı zamanda temkinli bir şekilde etrafı izliyor ve bekledikleri adamın neden hâlâ gelmediğini düşünüyordu.

"Neden hâlâ gelmedi bu adam?" Kulağındaki gizli kulaklıktan operasyonun dış takibini yapan ekibinin sesini duyunca sıkıntılı bir nefes verdi v boynuna taktığı ve nefret ettiği kravatı hafifçe genişletti.

"Bilmiyorum Kağan burnuma hiç iyi kokular gelmiyor. Karargah ile iletişime geçin." Kağan onu onaylarken Öyke de sıkıntı ile kravatını çekiştirdi.

"Başlayacağım şimdi bu kravata da o şerefsize de." Öfkeli sesi ile gerginlik daha fazla arttı. Agâh koluna değen ince parmaklar ile öfkeli soluğunu dışarı bıraktı.

"Sakin ol Agâh, şimdi bilgi gelir." Hazan'ın sesi ile Agâh hızla kolunu çekti. kendisine dokunulmasından nefret ederdi ve yanında oturan kadın sürekli sınırlarını ihlal ediyordu.

"Bir daha uyarmayacağım Hazan, sakın bir daha bana dokunma ve sakın bir daha görevdeyken bana ismim ile hitap etme." Kurşun geçirmez bariton sesindeki öfke elle tutulur cinstendi. Hazan hüzünle kendini biraz geriye çekti. Yıllardır sevdiği adamın kendisine bu kadar duvarlar örmesi onu hiç olmadığı kadar üzüyordu. Attığı her adımı boşa çıkıyordu ve elinden gelen hiçbir şey yoktu. Adamın yakında olması bile kendine yetiyordu. Yada kendisini öyle avutuyordu. Agâh'ın hayatına kimseyi almayacağının farkındaydı, öyle sanıyordu.

"Özür dilerim komutanım." Diye mırıldandı. Aslında bu özür herşey içindi. Onu sevdiği için....

Agâh kadınlara fazlası ile değer veren ve saygı duyan bir adamdı. Fakat Hazan'ın sürekli sınırlarını ihlal etmesi onu fazlası ile bıktırmıştı. Kendisi ile aynı meslekte olmazsa şimdiye kadar gerektiği kadar ağır konuşmuştu fakat mesleğine saygısı olan bir adamdı ve hiç bir zaman bir kadının kalbini kırmak isteyeceği son şeydi. Gergin ve sıkkın bir soluk daha verip bakışlarını restorantın içinde gezdirmeye başladı. Ortalıkta dolaşan bir kaç garson ve bir kaç müşteri istihbarata aitti ve bugünkü operasyon için hazırlanmışlardı. Sonra bakışları bir noktada takılı kaldı. Kalbinin anlık kalbinin teklediğini hissetti. Bedeninden ufak bir ürperti geçtiğinde oturduğu yerden birden dikleşti.

Bige tim ile operasyon öncesi yemeğe çıkmışlardı. Karşısında operasyonda yaşadıkları komik olayları anlatan Gaye ve Laçin ile hafifçe gülümsedi. Bazen sınır dışı operasyonlarında gittikleri köylerde anlam veremedikleri fakat komik olan olaylar yaşıyor daha sonrada böyle bir araya gelip kahkahalar eşliğinde anlatıyorlardı. Bugün de o günlerden birindeydi, yarın üç aylık sınır dışı operasyonları için yola çıkacaklardı ve çoğu kimsesiz olduğu için birbirleri ile vakit geçirmekten gocunmuyor, birbirlerine her konuda destek olmaya çalışıyorlardı.

Bige oturduğu yerden rahatsızca hareketlendi, protez olan bacağından biraz rahatsız gibiydi, ağrısı vardı ve bu uzun zaman sonra ilk defa kendini gösteriyordu. Sağ bacağını oturduğu yerden hafifçe uzatıp mesleki deformasyon gereği restorantın içinde gezdirdi. Bir kaç saniye sonra bakışları aynı kendisine bakan bir çift çakır göz ile çalıştı. Aldığı nefes anlık kendisine fazla geldiğinde hafifçe öksürdü fakat gözlerini kendisini dikkatle izleyen gözlerden çekemedi. Kalbinde anlam veremediği bir his peyda olduğunda, daha önce böyle bir şey hissetmediğini düşündü. Neydi bu kalbinin ilk defa tattığı anlamsız hisseler? Hemen karşı masalarında oturmuş siyah takım elbisesinin içinde tüm heybetli ile oturan kuzguni saçları ve kusursuz yüz hatları ile oturan çakır gözlü adamdan gözlerini alamamasının sebebi neydi? Farklı bir aurası olduğu aşikardı, zira oturduğu yerden bile o kadar heybetli ve o kadar yapılı duruyordu ki oturdukları masa gözlerine fazlası ile küçük gelmişti. Bakışlarını çekmek istiyordu fakat ruhu buna engel oluyormuş yüreğide sanki bunu destekliyormuş gibi bu duruma engel oluyordu. Daha sonra adamın koluna dokunan ince ve narin bir eli gördü. Bakışlarını adamdan çekip elin sahibini bulduğunda zorlukla yutkundu. Sarı saçları ile ben burdayım diye bağıran ve oldukça güzel ve dikkat çeken bir kadındı elin sahibi. Amansız bir hüzün kapladı yüreğini, önce genç kızın yüzük takılı eline, daha sonrada aynı genç adamın yüzük takılı olan sağ elini buldu. İnce bir sızı benliğini yokladığında adamla olan sessiz bakışmasına bir son vermek için gözlerini kaçırıp masadaki sohbete odaklanmaya çalıştı lakin hiç bir şekilde başarılı olamadı. Zira yüreğine nükseden garip sancı varlığını korumaktaydı.

Agâh karşısında ki kadının asil güzelliği ile nutkunun tutulduğunu hissetti. Üzerindeki mavi çiçekli elbisesi ile oldukça dikkat çeken genç kadın kalbinde amansız bir zelzeleye sebebiyet vermişti. Bakışlarını karışısında ki kadından ayırmayan Agâh zorlukla yutkundu. Daha sonra kadının gülümsemesi ile soluğunun kesildiğini hissetti. Neden böyle hem ölecekmiş hemde kendisine can olacakmış gibi hissettiriyordu bu kadın? Neden yüreğinde amansız duygulara sebep oluyordu? Bir insan ilk defa gördüğü bir kadından bu denli etkilenebilir miydi? Agâh bütün yaşamı boyunca ilk defa bir kadından bu kadar etkileniyordu.

Bir süre kadını izlemeye devam etti, sadece kadınların oturduğu bir masada anlatılanlara sadece gülmekle yetinen kadına hayranlık ile baktı. Ne kendisine öfke ile bakan Hazan'dan ne de masada konuşulan konudan bir haberdi. Daha sonra genç kadının hareketlendiğini gördü. Her hareketini zihinine kazımak istermişcesine daha da dikkat kesildi. Kadının elini bacağına gitti daha sonra yüzünü yorgunluk ile buruşturduğuna şahit oldu. Merak ile bakışları kadının elbiseden açık kalan ve eli ile sıvazladığı bacağını bulduğunda nefesinin kesildiğini hissetti. Kadının protez bacağını gördüğünde içinde yeşeren merhamet ile hafifçe gülümsemek istedi fakat kadının huzursuz yüzü kendisinide huzursuz etmişti. Bacağı mı ağrıyord?. O an masadan kalkıp kadına şifa olmak istedi. İçinde büyüyen şefkat ve adını koyamadığı hisler ile karışındaki harika manzarayı izlemeye devam etti.O her anlamda mükemmel bir kadındı ve şimdi daha fazla kalbinin çarpmasına sebep olmuştu.

Kadını izlediği esnada hiç beklenmedik birşey oldu ve kadın ile aniden göz göze geldi. Bu beklenmedik olay karşısında kalbi son sürat atmaya başlarken, ruhu heyecan ile kıpırdamaya başlamıştı. Burdan bile fark edilen büyük ve ela gözleri, gözlerini çevreleyen uzun ve gür kirpikleri, küçük hokka burnu ve dolgun dudakları ile muazzam bir manzaraya benziyordu. Kadını alıp kalbine saklamak ve onu kimsenin görmemesini sağlamak istiyordu. Kadın ile bir süre yoğun bir bakışma sürdürdüler, ikisininde birbirinden ayrılmayan bakışını Hazan bir bıçak darbesi gibi kesmişti. Agâh koluna değen parmaklar ile öfke ile kaşlarını çattı fakat karşısında ki kadından gözlerini alamadı. Fakat kadının bakışlarının kolundaki eli bulması ile rahatsızca yerinden kıpırdandı. Daha sonra kadının kendi eline bakması ile içinden bir küfür savurdu. Bugünkü operasyon gereği Hazan ile nişanlı rolündeydiler ve şimdi bu durum karşısındaki kadının bakışlarını kendisinden koparmasına sebep olmuştu. Öfke ile Hasan'a döndüğünde kendini sakinleştirmek için bir kaç derin soluk alıp verdi.

"Operasyon sonrası karargahtaki odama gek Hazan, seninle ciddi bir konuşma yapmamızın zamanı geldi." Hazan korku ile yutkunup hemen elini Agâh'ın kolundan çekti ve hüzünle önüne döndü.

"Komutanım beklediğimiz adam mekana giriş yaptı. Operasyon başlıyor." Agâh kulağına dolan ses ile yerinden dikleştiğinde bakışları kısa bir süre genç kadının oturduğu masayı buldu fakat gördüğü şey ile kalbi buruk bir şekilde gülümsedi. Genç kadın arkadaşları ile toplanmış gidiyordu, bir daha belki göremeyecekti. İlk ve son karşılaşmaları olmuştu. Hayat bir kere daha tekmesini atmıştı Agâh'a, kendisi öyle sanıyordu. Aylarca tekrar bir araya geleceklerinden habersiz birbirlerini düşünen iki genç kalplerindeki hüzünle yollarına bakmaya çalıştılar fakat kaderin onlara oynadığı oyunlardan habersizdi.

Bu karşılaşma onların kaderini bağlayan ilk geceydi. Sonrası ise hayatlarını birbirine bağlayan çözülmesi imkansız bir düğüme dönüşecekti.

Bundan aylar önce bir restoranda gördüğü bu güzel kadından ilk görüşte etkilenmiş, aklından çıkaramamıştı fakat göreve gideceği için kadını unutmayı denemiş fakat sadece operasyon sırasında aklından çıkarmak zorunda kalmış, yalnız kaldığı her vakitte onu düşünerek geçirmişti.

Kader ağlarını örmüş ve kadını yine karşısına çıkarmıştı. Şimdi bütün asaleti ile karşısında kamuflajları ile duran kadın kalbini sarıp sarmalaya yemin etmiş gibi kendisine bakıyordu.

Şaşkındı zira aylar önce gördüğü kadın nasıl oluyorda bir asker olabilirdi ki? Fakat bildiği birşey varsa o da karşısındaki kadının yıllar sonra kalbine şifa niyetine gönderilmiş olmasıydı.

Aylar önce gördüğü bu kadının kalbinin kendine vatan olacağından habersizdi. Şimdi yüreğindeki vatan başka bir kalp tarafından fethedilmeyi bekliyordu...

"Kader bizi tekrar bir araya getirdiyse bizde kaderimizi bağlamak için çabalarız..." Agah hafifçe gülümseyerek kendine bakan kadının kolunu tutan elinin üstüne elini koydu.

"Mühim... Üsteğmenim." diyerek karşısında ki kadına baktı ve devam etti. Kendisine anlamsızca bakan genç kadına bir adım daha atarak devam etti.

"Kalbimdeki yara daha da mühim..."

Bige de aynı şaşkınlığı yaşıyordu, kalbi sanki vatan topraklarını bulmuş gibi atmaya başladığında ışıltılı gözler ile kendisine bakan çakır gözlerin içinde kaybolmak istedi. Eğer kader onları ikinci bir kez daha bir araya getirmişse vardı bunun bir sebebi. İkiside kadere inanan insanlardı ve bugün kader onları bir kez daha bir araya getirmişti hemde koparmamak üzere.

Toprağa düşen iki kader damlası sahiplerini buldu. Peki hayatın gözü kör oyunlarında bir arada kalmayı başarabilecekler miydi? Yüreği sevda ateşi almış ruhların, kazanmak için girdiği bu yolda el ele yürümeye and içmiş iki yaralı bedendi.

Onlar Artun ile Leyal'di birbirlerine nefes olmak için yaşamayı göze alan iki yürek...

 

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?✨

Kitabıma destek olmak için bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfeeeen şimdiden teşekkürler ✨

Loading...
0%