Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2."KADER ÇIKMAZI"

@yildiztozuyazari7

2. Bölümden kocamaaaan merhabalar umarım beğenirsiniz.✨

 

" Bir yüreğe iki sevda sığmaz demişler. Benim sana olan sevdamı görmek istememişler Mehlika'm zira görselerdi, söz değdirmeye bile utanırlardı..."

Yüzbaşı Artun Agâh ÖZCELİK

 

🐺

Kader...

İnsanın geleceğini çizen,sonu görünmeyen bir yolun adıydı. İlerlediğimiz bu kader yolculuğunda hayatımıza aldığımız insan sayısı arttıkça kader yolumuz da genişlerdi. Kaderimiz bize yaradanın seçtiği aile ile başlar daha sonra ise bizim seçtiğimiz yada kaderimizin bize biçtiği insanlar ile devam etmemizle hayat yolculuğumuz mezara kadar devam ederdi.

Sonu görünmeyen bu kader yolculuğunda yüreğimize yazılan kişiyi de elbette ki biz seçemiyorduk. Gariptir ki hayatımızın bir çok noktasında herşeye müdahale edebilen biz insanoğlu, yüreğimize biçilen bu kadere el mahkum boyun eğerdik.

Zira biz, bize ait olanı değil, yüreğimiz ruhumuza ait olanı seçer ve severdi...

Öyle anlar gelirdi ki insan yeniden doğuyormuş gibi hissederdi. Bazen yeni bir şehir, yeni bir ülke, yeni bir yaşam bazen de bir aşk, yeni bir kalp, bedenimizi sarmalayan yeni hisler... Her insan hayatında bir kere tatmak istediği aşkı bulmak için bir arayışa girerken yüreğimize yazılan kişinin çoktan hayatına girdiğinden bir haberdir. Bazen iki bedenin birbirine çarparak geçmesi, iki yüreğin birbirine çarpmasına vesile olurken bu kaderin ufak bir cilvesi olarak anılırdı.

Yanımdan geçip gitmiştin, yüreğimden geçip gidemediğinden bir haber...

Yüreğimizde başlayan yangın gönlüne düşeni de yakmadan geçmezdi. Öyle düşünüyordu Bige, şimdi bir kaç metre uzağında timi ile konuşan Yüzbaşının kendisine kaderin bir oyunu olduğunu düşünüyordu. Operasyon bitmiş şimdi sadece çevre güvenliği almış bir şekilde gelecek olan askeri helikopterin kendilerini almalarını bekliyordu. Kalkan Timi kendi karargahına dönüş yapacakken Börü timi sınır karakoluna dönecekti. Kalbi buruktu Bige'nin aylar sonra kaderin bir cilvesi olarak kendine tekrardan gösterdiği adam ile tekrardan ayrılmaları içinde bir yerlerde birşeyleri kırmıştı.

Ruhu barut kokan bu adama çekiliyordu.

Fakat Bige biraz da tedirgindi, nedenini bilmezse de yüzbaşının varlığı yüreğini tedirgin ediyor ve zihnini bilinmez yolculuklara itiyordu. İçinde, tam kalbinin ortasında hissettiği ve adını koyamadığı birşey vardı. İnce bir sızı gibi, harlanmaya başlayan bir yangın gibi, içindeki şehirleri talan edecek bir poyraz gibi. Çözmek isteyipte çözemediği bir çok hissi aynı anda yaşıyor olması yüreğini heyecanlandırıp zihnini tedirgin ediyordu.Derin bir soluk içine çekerek bulundukları bölgeyi gözleri ile taradı, yüzbaşının arada kendine kayan bakışlarını hissetsede herhangi bir tepki vermiyordu.

Seninle tekrardan göz göze gelmek Yüzbaşım, yüreğimde ki ihtilalin başlangıcıdır...

Yüreğini saran bir his vardı, ne ileri adım attırıyordu kendisine ne de geri. Şimdilerde yaşadığı garip tesadüfün etkisindeydi, o yüzdendir ki bir müziğin son ritmi gibi çarpıyordu kalbi. Geçen o üç ayda unutmayı yeğlediği gözlerin tekrar karşısına çıkması ruhunu temelinden sarmıştı. Oysa ki ne çabalar vermişti unutmak için, halbu ki kendisi aşkın kadını değildi. Bir askerde olsa eksikti Bige ve ilk defa eksik olduğunu düşünerek yüreği burkulmuştu.

Fiziksel eksiklik aşka engel miydi? Bir yüreğin bir sevdaya dahil olmasına engel miydi? Peki cesaret sevgiyi kurtarır mıydı? Bir çok erkek tarafından eksik olarak anılan bir kadındı Bige, bir kere aşık olduğunu düşünmüş ve ilk adımı atmıştı lakin kendisi engeli yüzünden red edilmişti. Hayatın sillesini yediği dönemlerde yaşama çabasına rağmen sürekli düşmüş ve düşürülmüştü. Şimdi kalbini bu denli çarptıran bir adam için kendi durumunu görmezden gelemezdi. Güçlü bir kadındı lakin iş kalp olunca kendini geri plana atmaktan çekinmiyordu.

Kendisine merakla bakan adamların farkındaydı Bige, zihinlerinde dolanan soruların sormak için fırsat kolladıklarının da fakat komutanları tarafından engellendiklerinin çok iyi biliyordu.Bu iyi olmuştu açıkçası zira sohbet etmek için ne yeri ne de zamanıydı ayrıca Bige üstleri ile iletişime geçmeden herhangi bir bilgi vermek de istemiyordu kimseye. Mesleği her zaman önceliği olmuştu, şimdi bile kalbi heyecandan ecel terleri dökerken dışarıdan hiç olmadığı kadar sakin ve ifadesiz durdugunun farkındaydı. Böyle olmalı, böyle devam etmeliydi...

Kendisine yaklaşan adım sesleri ile bakışları sesin geldiği yöne döndü. Umay sakin bir eda ile yanına yaklaştığında konuşması için gözlerine baktı.

"Atak pilotu ile iletişime geçildi komutanım, on dakika içinde burda olacaklarını bildirdi ayrıca karargahatan bir bilgilendirme geldi. Börü timi de bizimle karargaha dönüş yapacağı emrini aldık" Umay'ın bilgilendirmesi ile kaşları çatıldı. Nedenini anlayamazsa da başını salladı, bir durum vardı bunu anlayamıyordu. Sınır içinde ve dışında ki kendilerine ait olan gizli karargahlara genel olarak başka askerler sokulmazdı. Şimdi aniden neden Börü'nün karargaha geldiğini anlayamıyordu. Zihnindeki düşünceler daha fazla çıkmaza girdiğinde gerginlikle kıpırdandı, zihnine zaman tanımak için bir kaç saniye gözlerini kapatarak bekledi fakat bu bile işe yaramamıştı. Gözlerini açarak mekanik bir hareketle timine döndü ve gerekli direktifi verdi.

"Anlaşıldı, toparlanıyoruz." Yüksek hacimli sesi ile bütün bakışlar kendisine döndüğünde umursamadan yere bıraktığı çantasını sırtına geçirerek silahının kabzasına sıkıca sarıldı. Başında keskin bir ağrı vardı ve tek istediği saatlerce uyumaktı. Tabii kalbini ve zihnini meşgul eden bu adamdan kurtulabilirse. Bu imkansız gibi duruyordu. Aynı havayı soluduğu, aynı gökyüzünü paylaştığı adamın çoktan zinhini zehirli bir sarmaşık gibi sarmaladığından habersizdi.

Hava kararmak üzereydi, güneş bulundukları dağların ardında saklanırken Agâh elinde tuttuğu miğfer ile dakikalardır ayakta herkesi tek tek kontrol eden kadını izliyordu. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu zira aylar önce çiçekli bir elbisenin içinde gördüğü ve etkilendiği kadının şimdi karşısında kamuflajlar içinde olması kalbinde bir yerlerde zelzelelere sebep olmuştu. Bir sigara yakmak istiyordu tam şimdi karşısındaki manzaraya karşı, güneşin batışını arkasına almış kamuflajlar içinde bir kadın hem de kalbine ait olmayı bekleyen bir kadın düşüncesi bile paket peket sigara yaktırırdı...

Ela gözlerine, dudağının bitimine, saçının tek bir teline sigaralar yakılırdı be kadın...

Agâh toy biri değildi, aylardır aklından çıkmayan bu kadına karşı hissettiği yoğun duyguların ne anlama geldiğinin farkındaydı, buna engel olmak istiyordu zira ikisini de kendi ateşinde yakardı ve bunu istemiyordu. Fakat kalbinin teklemesine de engel olamıyordu. Zihni çoğu kez kalbi ile kavga hâlindeydi. Kim bu kadın diyordu, tek bir kez gördün nasıl bu kadar etkilendin diye soruyordu. Zihni kalbini her sarstığında kalbinin çığlıkları doluyordu bu kez de kulağına. Sana gülümsediğini düşün diyordu, saçlarının sakallarına takıldığını düşün, uyurken saçların ile oynadığı düşün Agâh diye bağırıyordu. Yüreğinin seni nasıl sardığını düşün diye attığı her yüksek haykırış ruhunu ele geçiren zehirli bir sarmaşık gibiydi.

Normalde aklı ile hareket eden zeki bir adamdı fakat yüreği aklını alt etmiş ve savaş boyalarını sürerek karşısındaki kadının kalbine doğru koşuyordu. Buna engel olmak isteyen aklı ile kendisini engelleyen ruhu arasındaki o ince çizgide sallanıp duruyordu. Bir adım atsa kalbinin sonu görülmez kuytularına düşecekti fakat o adımı atmamak için yoğun bir çabaya girmiş olan benliği kalbinin feryatlarını yok saymaya yeminli gibiydi.

Bugünün böyle biteceğini tahmin etmezdi her ikiside. Bu yüzdendir ki zihinlerinde süre gelen bir bocalama mevcuttu. Fakat meslekleri gereği ciddi davranmalı ve resmi ilerlemeliydiler. Bu yüzden Bige omuzlarını dikleştirerek soluna dönüp kendisini dikkatle izleyen adama doğru ilerlemeye başladı. Agâh kendisine doğru gelen kadın ile yerinden dikleşti, attığı her adım ağırca yutkunmasına sebep olurken durduğu yerde derin bir soluk çekti ciğerlerine. Buna ihtiyacı vardı.

"Komutanım." Agâh kadının naif sesini duyduğunda istemsiz bir iç çekmeden edemedi. Kadın etrafında olduğu sürece de bu iç çekmeleri hiç bitmeyeceği belliydi.

"Üsteğmenim?" Diyerek pürüzlü tok sesi soru sorar gibi çıktığında Bige gözlerini çakırlara dikti. Gördüğü en güzel gözler vardı sanki karşında.

Bu gözler insanın kalbini dillendirir, dinlendirirdi..

"Bağlı olduğumuz karargah ile iletişime geçilmiş ve on dakika içinde iki Atak helikopterinin bölgeyeye iniş yapacağı bildirildi. Ayrıca aldığımız emire göre Börü timinin de karargahta dönüş yapması doğrultusunda." Agâh kendisinin bildiği bilgileri kendisine aktaran kadına dinlemek yerine sadece yüzünün her detayını incelemek adına izledi. Restoranda gördüğü kadın bu kadın mıydı diye düşünmeden edemedi. Bazen aklını yitirdiğini düşünüyordu fakat görsel hafızasının kuvvetli olduğunu da gayet iyi biliyordu şuan karşısında bulunan kadının yüzünün her zerresini ezberlediğini üçüncü operasyonunda aniden gözlerinin önüne geldiğinde fark etmişti. Şimdi anlıyordu ki bu kadını önemsiyordu çünkü Agâh önemsemediği kişileri anında zihninden silerdi fakat karşısında bulunan bu kadını önemsediğini aklından çıkaramadığında anlamıştı.

"Bilgim var lakin nedenini anlayamadım senin bir bilgin var mı?" Kendisine siz demek yerine sen diye hitap eden adam ile afallasa da hemen toparlanıp başını sallayarak red etti.

"Yok komutanım, döndüğümüzde bilgi verilecektir mutlaka." Agâh başını sallayarak iki timinde üzerinde gezdirdi bakışlarını. Kadınların asil varlığı toprağı çorak bu arazide kendini hiç olmadığı kadar belli ediyordu.

Damarlarında asalatin varlığını taşıyan kadınların zerafeti, bulunduğu ortamı güneş gibi aydınlatmak için görevlendirilmiş birer ışık demetiydi...

"Kolunuz nasıl komutanım?" Agâh yanında duyduğu eşsiz ses ile tekrar bir iç çekti. Bu iç çekişleri sevmemişti...

"Sıyırmış, önemli bir durum yok." Acı eşiği yüksek bir askerdi bu yüzden pek yarasının acıyıp açılmadığını hissetmiyordu. Kadının varlığının da bunda etkisi fazlaydı çünkü onu gördüğünden beri sadece kalbinin kıpırtısını hissediyordu.

"Yinede bir baktırsaydınız keşke." Adamın ona bakmadığı zamanlarda izlemişti ve daha kolunu göstermediğine sanki vurulmamış gibi hareket etmesine de hem şaşırmış hemde biraz öfkelenmişti. Ayrıca hâlâ kendisinin sardığı bandana ile duruyordu.

"Karargaha inince revire gider baktırırım."umursamaz ses tonu olsa da kadının onu düşünmesi ile dudağının hafiften kıvrılmasına engel olamadı.

"Peki." Bige sinirle bir soluk aldığında yanına gelen Öyke ile dik bir esas duruşa geçti.

"Vaziyet nedir Üsteğmenim?" Aslında herşeyden haberi vardı sadece karışısında ki kadın ile iletişime geçmek istiyordu bu yüzden bu soruyu sormuştu.

"Herhangi bir hareketlilik yok komutanım herşey sükunet içinde." Agâh yanlarına gelen Öyke'ye ters bir bakış atarak konuşmalarını dinlemeye başladı. Öyke aldığı cevap ile başını esefle salladı. Çevrede kendilerinden hariç sekiz tane kadın olması herkes gibi Öyke'yi de şaşırtmış gibiydi, evet meslekte kadınlar olurdu. Operasyona çıkan kadın askerlerde olurdu fakat kimse daha önce sadece kadınlardan oluşan bir tim ile tanışmamıştı.

"Birinci unsur komutanı Yüzbaşı Öyke ÇEVİK, tanışma fırsatımız olmadı." Bige karışısında buz kütlesini andıran adamı belli etmeden süzdü. Uzun boylu oldukça heybetli bir askerdi. Çatık kaşları simsiyah gözleri ile oldukça dikkat çeken bir yüzü vardı öyle ki dışarıda görse manken olduğunu düşünürdü fakat kendisi yıllarını vatanına adamış güçlü bir askerdi.

"Üsteğmen Bige KILIÇ komutanım." Öyke kendisine ters bakışlar atan can dostunun farkındaydı ve bu durum oldukça hoşuna gitmişti. Nedenini anlayabiliyordu zira aylardır kendisine anlattığı kadının şuan karşısında olması herşeyi açıklıyordu.

"EyvAllah sağol Bige." Öyke'nin neden teşekkür ettiğini anlamıştı Bige minnettarlığını göstermek için gelen bu adama ufak bir tebessüm bahşetti.

"Siz sağolun komutanım, görevimiz." Agâh karışısındaki kadına teşekkür etmediği aklına gelince ufak bir küfür etti içinden. Ama yapacak birşey yoktu çünkü sağolsun can dostu dediği adam kendisinden önce minnetini sunmuştu karışısında ki kadına. Agâh kendisi ile Öyke arasında duran kadına üstten bir bakış attı ne kadar küçük kalmıştı yanlarında, bir an sarıp sarmalamak istedi. Bu küçük haliyle birde koca bir timin komutanlığını yapıyordu. Üstünde kendinden bile ağır teçhizatlar taşıyordu belki ama bir kere bile şikayet ettiğini görmemişti şimdiye kadar. Agâh daha ne kadar hayran kalacağını düşündü, küçücük bedeninde koskocaman bir yürek taşıyordu.

Öyke süren sessizliğin içinde gözleri mavi gök yüzünü andıran bir gözünde göz bandı olan yüzü kapalı fakat taktığı miğferden örmüş olduğu sarı saçları fark edilen elindeki silah ile dikilen kadınla kesişti. İçinde oluşan anlamsız his ile rahatsızca yerinde kıpırdandığında aklına takılan göz bandı ile bir süre daha kadını izlemek istedi. Genç kadın bakışlarını kendisinden çektiğinde bu duruma öfkelendiğini hissetti. Gök yüzünü kendinden mahrum bırakan kadını kollarından tutup kendine çevirmek istedi bir an fakat düşüncesi ile kaşlarını daha fazla çatmasına sebep oldu. Neden böyle düşündüğünü anlayamadı, ayrıca kadının gözünde neden bir göz bandı olduğunu da merak etti. Aklına birşey geliyordu fakat bunu kondurmak istemedi. Bir kadının böyle bir acı yaşamış olmasını istemedi. Bir kadının saçının tek bir teline bile zarar gelmesin isterken karşısında kamuflajlar içinde duran bu güçlü kadının canının yanmamış olmasını diledi. Fakat kadının yaşadığı acıları öğrendiğinde ölmek isteyecek kadar çok canının yanacağını bilmiyordu.

Börte arazi kontolü yaparken mavileri siyahın en koyu tonu olan gözler ile çakıştı bir an. Geldiklerinden beridir ortalıkta pimi çekilmiş bir bomba gibi dolaşan bu adam ister istemez dikkatini çekmişti ve arada bir yüzbaşına değen gözlerine engel olamamıştı. Az önce göz göze gelmiş olmaları kendisini tedirgin etti zira oldukça öfkeli bakan gözlerin sahibi kendisinde geri çekilme isteği uyandırıyordu bu yüzden bakışlarını hemen çekmiş ve görevini yapmaya devam etmişti. Fakat aklı hâlâ kömür karası gözlerin sahibindeydi, hiç bir zaman erkeklere güvenen bir kadın olmamıştı, kendisi de bir zat bir erkekten hemde kendi canından bir adamdan hiç olmadığı kadar zarar görmüş ve geri dönülmez bir şekilde yara almıştı. Yıllarda geçse her aynaya baktığında hatırlayacağı ve kendi yüzünden nefret etmesine sebep olacak bir yara...

Akrep ve yelkovanın birbirini takip ettiği bu saat diliminde, güneşin gök yüzünden ayrıldığını bildiren turuncu ışıklar ile Atak helikopterinin sesi duyulmuştu kızıl semalarda. Dakikalardır sessiz bir biçimde yan yana duran Agâh ve Bige helikopterin inişi ile hareketlendi. Son kez birbirlerine baktıklarında Bige ufak bir selam verdi.

"Karargahta görüşürüz komutanım." Çoktan Atak'a binmiş olan ve kendisini bekleyen timine doğru koşar adım ilerlediğinde arkasında kendisine şefkatle bakan adamın farkında olmamıştı.

Agâh koşar adım Atak'a ilerleyen kadını bir süre izledi. Kadının helikoptere binmesi ile rahat bir nefes aldı, ilk defa timinden başka birinin canını düşünüyordu. Kendi canını bile bu kadar önemsemeyen bu adam, bir kadının canını önemsiyor ve tedirgin oluyordu. Başını kaldırarak bakışlarını kararmaya yüz tutmuş olan gökyüzüne çevirdi. Burayı erken terk etmeleri bir bakıma iyi olmuştu zira bugünkü operasyon çoktan terör örgütlerinin bir çoğunun kulağına gitmiş olmalıydı bu da ani bir baskının ön görüsüydü. Şimdi kadının helikopterde geri dönüyor olması içini bir nebzede olsa rahatlatmıştı. Kendisini bekleyen Atak'a doğru ilerlediğinde Kalkan timini taşıyan helikopterin çoktan gözden kaybolmuştu. Küçük bir hareket ile Atak'a bindiğinde helikopter hızla yükseldi ve yeryüzü ile olan bağlantılarına bir son verdi.

Bütün timde büyük bir rahatlık oluştuğunda hepsi oturduğu yerde yayıldı. Agâh açık kalan kapıdan operasyonun izlerini taşıyan çorak topraklara baktığında tebessüm etmeden duramadı. Kahverengi kuru toprağı süsleyen sarı torbalar kendilerini kurtaran kadınların eseriydi ve bununla gurur duymadan edemedi.

Kadınlar dedi içinden harika bir varoluştu.

Grinin kavradığı gök, bulutlardan yırtılan yağmur yer yüzü ile buluştuğunda derin bir sessizlik helikopterin içinde sürmekteydi. Yırtık geçmişin, can çekişen çığlıkları zihinleri yoklarken sessizliğin içinde duyulan tek şey kalp atışlarının gümbürtüsüydü. Mevsimlerden sonbahardı, kışın ayak izleri yavaş yavaş duyulurken havalar çoktan kışa ayak uydurmaya başlamıştı. Rüzgarın sessiz uğultusu yavaştan kendini belli ettiğinde iki timde sessice hava daha kötülemeden karargaha iniş yapmayı planlıyordu.

Sessizliğin dem vurduğu bu anda yorgunluktan bitap düşmüş olan Börü yarı uyur vaziyette dinlenmeyi planlarken Kalkan timinin küçük üyeleri yorgun olmalarına rağmen sohbet etmekten geri durmuyordu.

"Komutanım daha önce Börü timinden biri ile tanıştınız mı?" Zeren'in meraklı sorusu ile Bige gözlerini aralayarak kendine merakla bakan timine kısa bir göz gezdirdi. Ağızlarından düşmeyen Börü timi ile Bige hafifçe gülümsedi, bu kadar başarılı bir tim ile tanışmış olmaları hepsini hem sevindiriyor hemde garip merak uyandırıyordu. Onların bu haline anlayış ile karışılık verdi.

"Hayır, bir kaç kez aynı ortamda bulunma fırsatımız olmuştu lakin yüz yüze tanışma gibi bir durum söz konusu olmadı." Bige yorgun bir ses ile cevapladığında Börte'nin sesi duyuldu.

"Zaten biliyorsunuz ki istihbarata bağlıyız biz bu yüzden TSK' dan bile bizi şahsi tanıyan sayılı kişiler vardır." Haklıydı, kendileri devlet tarafından gizli bir tim olarak kurulmuşlardı ve yıllardır böyle devam ediyordu.

"Ama adamları gördünüz mü ya hani aynı mesleği yaptığımızı bilmezsem hepsini manken sanacağım." Zeren'in keyifli sesi ile Börte ve Bige aynı anda göz devirdi. Zeren'in bitmek bilmeyen bir enerjisi vardı bu yüzden kimse onun bu davranışını yadırgamıyordu.

"Operasyondan döndüğümüzü bilmezsem defileden döndüğünü düşüneceğim." Gaye eğlenen bir tonda Zeren'e takıldığında Zeren gözlerini kısarak kendisine alayla bakan Gaye'ye dikti gözlerini.

"Hem iş hem aşk diyelim biz ona." Verdiği cevap ile Börte bile gülerken, Gaye ona sen iflah olmazsın bakışları atıyordu.

"Bizim işimizde aşkımızda mesleğimiz Zeren." Börte'nin ciddi cevabı ile Bige'nin bakışları geceyi aydınlatan karargah ışıklarını buldu. İki kaburgasının arasında hissettiği ağrı ruhsal yorgunluğunun kendisine armağanıydı. Somut bir ağrı değildi, aşk denilince aklına gelen adamın imkansızlığının vermiş olduğu ağrıydı. Hak veriyordu Börte'ye hayatında ki tek aşkı işi olmalı ve ona göre hareket etmeliydi. Yinede kalbine söz geçirmiyordu, birinden bu denli etkilenmesi kötü birşey miydi? Peki yüreğine tohumlarını eken bu adamın durumunu öğrendiğinde tepkisi ne olacaktı? Geri iter miydi kendisini, öyle bir adamın engelli bir kadın ile beraber olacağını düşünmüyordu nitekim o gün restoranda yanında gördüğü kadın bile bunun en büyük kanıtıydı. O en iyisine layıktı ve layık olduğunu da bulmuştu, bu yüzden kalbindeki garip his safsatalarına bir son vermeliydi.

"Atak 19 konuşuyor, 45 saniye içinde iniş yapıyoruz Üsteğmenim." Kendisini derin düşüncelerden ayıran Atak pilotu ile yerinden doğrulduğunda hâlâ konuşmakta olan timine döndü.

"Çene çalmanız bittiyse inişe geçiyoruz, toparlanın." Aldıkları sert emir ile hepsi bellemeden toparlandığında sonunda helikopter karargaha iniş yapmıştı. Yeni yeni yağmaya başlayan yağmurun altında tek tek iniş yaptıklarında Börü timinin de kendileri ile aynı anda indiklerini gördü Bige. İçine çektiği toprak kokusu ile bedeni gevsediğinde kendilerini bekleyen Albay ile hızla hareket edip rütbe sırasına göre yan yana dizilen timinin önüne geçip esas duruşta albaya selam verdi.

"Üsteğmen Leyal Bige KILIÇ, üç teğmen, dört astsubay ile görevi başarıyla tamamlamıştır. Zayiatımız yok komutanım." Bige'nin yüksek sesli bildirisi ile albay gururla tebessüm etti. Başaracaklarına inancı tamdı, o her zaman inanmıştı karışısındaki kadınlara. Her zaman desteklemiş, desteklemeye de devam ediyordu.

"Nasılsın asker?" Diyerek bildirdik soruyu sorduğunda Kalkan selam vererek yüksek ses ile bağırdı.

"Sağol!" Albay başını sallayarak tekrar Bige'ye döndü.

"İstirahat edebilirsiniz, yarın saat sekizde toplantı odasında olun ve operasyon raporlarını iki saat sonra masamda istiyorum." Albayın verdiği emir ile yorgun ama dinç bir ses ile onayladı Bige.

"Emredersiniz komutanım." Albay birşey söylemeden son kez hepsinin üzerinde gözlerini gezdirip arkasını dönerek kendisini bekleyen Börü timine doğru ilerledi. Bige son bir bakış atıp kendi timine döndüğünde yüzündeki yorgunluk hepsi tarafından fark edilmişti.

"Duydunuz, dinlenmek için dağılabilirsiniz. Sabah altında içtima ve bir saatlik eğitim var ona göre erken uyanın. Börte operasyon raporlarını düzenleyip masama bırak." Bige tek tek emirlerini sıralayıp cevap beklemeden kendilerine ait olan hangara doğru seri adımlar ile ilerledi. Üstüne ağırlık yapan çantasını, miğferini ve çelik yeleğini çıkarıp dolabına yerleştirdiğinde silahını da silahların bırakıldığı dolaba yerleştirdi. Bakım subayları teçhizatları kontol eder ve bir sonraki operasyona hazır hâle getirirlerdi. Dağılan saçını toparlarken timde hangara giriş yapmış ve hâlâ Börü timi hakkında konuşuyorlardı.

"Komutanım Börü'nün neden burda olduğu hakkında bir fikriniz var mı?" Umay herkesin zihninde dolanan soruyu komutanları Bige'ye sorduğunda hepsi vereceği cevabı bekledi.

"Bilgim yok kızlar, yarınki toplantının da bu yüzden olduğunu düşünüyorum. Yarın elbette öğreneceğiz." Kendiside merak ediyordu, bunun bir nedeni olduğunu ve bunun daha önce planlandığını da düşünüyordu fakat şimdilik kesin bir cevap veremezdi.

"Ben bunun daha önce planlandığını düşünüyorum, Börü'nün zaten buraya geleceği önceden üstlerimiz tarafından planlanmıştı." Amine'nin düşüncesini dile getirmesi ile hepsi kafasını salladı. Hepsi aynı şeyi düşünüyor olmalıydılar.

"Sizce nedeni ne olabilir ki?" Gaye'de konuya dahil olduğunda Bige sıkıntılı bir soluk alıp verdi. Bazen tim komutanı olduğuna pişman olmuyor değildi.

"Son operasyonlarla ilgili olabilir." Çolpan'ın el hareketleri ile söylediklerine hepsi hak verdi. Bige timin en sessiz üyesi olan Çolpan'a şefkatle bakmaktan kendini alamadı. Onunla iletişime geçereken bütün dikkatinizin onda olması gerekiyordu zira konuşmadığı için kendini işaret dili ile ifade ediyordu, bu yüzden ona sırt dönmek onu derinden yaralardı.

"Haklısın." Amine Çolpan'a hak verdiğinde hepsinden Çolpan'a hak veren cümleler çıkmaya başladı. Bu durumdan sıkılan Börte olaya el attığında hepsi suspus oldu.

"Olabilir, şimdi yapmamız gereken beklemek. Bu yüzden çeneniz çalışacağına elleriniz ayaklarınız çalışsın." Börte'nin itiraz istemeyen keskin sesi ile hepsi susarak acele ile üstlerini çıkarmaya koyuldu. Bige minnetle arkadaşına baktığında Börte Bige'ye hafif bir tebessüm armağan etti. Birbirlerini bu denli anlayıp destek vermeleri özenlecek bir özellikti.

"Dinlenin, yarın çok yorulacaksınız." Bige sert tutmaya çalıştığı sesi ile emir verip hangardan dışarı çıktığında içeriden duyduğu isyan dolu sesler ile ufak bir tebessüm etti. Dışarıda yağan yağmurun altına çıktığında hızlandığını fark etti. Hızlı adımlar ile karargahın içine doğru ilerlediğinde yağmur yüzünden önünü göremiyordu. Kapıdan içeri adımını attığında bir bedene çarpması eş zamanlı oldu. Geriye doğru sendelediğinde kapıya tutunmak istedi fakat beline sarılan güçlü kollar ile elleri sert ve kaslı bir göğsü buldu. Şaşkınlık ile kafasını kaldırdığında gözleri bir çift çakır ile çakıştı.

Yağmur damlalarının yer yüzü ile buluştuğu sesler artarken gök yüzü öfkesini kusmak istiyormuş gibi gürüyordu lakin sadece birbirini gören iki yürek sadece kalplerinin gümbürtüsünü duyuyordu. Bige hangardan çıkarken hiç böyle bir duruma düşeceğini bilmiyordu nitekim Agâh'da dakikalardır düşündüğü kadını yağmurun altında görünce bir anda böyle kollarının arasına düşeceğini tahmin etmemişti. Bir şimşek daha çaktığında bu sefer gökten gelen ışık ikisininde yüzünü aydınlatmıştı. Bige hissettiği heyecan ile elinin ayağının boşaldığını düşünerek kollarında olduğu adamın omuzlarına daha güçlü bir şekilde tutundu ve bu hamlesi Agâh'ın belini daha sıkı sarmasına sebep oldu.

Yağmuru arkama bıraktım, kalbine eğildim ve fısıldadım; beni yüreğine yazsınlar diye...

Gerçeğin yakıcı senfonisi bir saatin on ikiyi çarpması gibi aralarına girdiğinde Bige kendine gelerek toparlanmaya çalıştı. Ellerini hemen çekerek geri çekilmeye çalıştığında Agâh'ta kendine gelerek bir adım geri çekildi.

"Özür dilerim komutanım sizi görmedim." Bige sakin tutmaya çalıştığı sesi ile açıklama yaptığında içinde kopan fırtınaların haddi hesabı yoktu.

"Mühim değil..." Diyerek Bige'yi baştan aşağı süzmeden edemedi. Islanmış olduğunu gördüğünde canı sıkıldı bu duruma, hasta olma olasılığını düşünürken istem dışı konuşmaya devam etti.

"Islanmışsın, hasta olma." Agâh'ın düşünceli sesini duyan Bige boğazını temizleyerek derin bir soluk alıp verdi.

"Önemli değil komutanım, siz ne yapıyorsunuz burda? Birşey mi istemiştiniz?" Bige gerginlik ile düz bir ses ile konuştuğunda Agâh onun bu kadar gergin olmasına kaşlarını çatarak baktı.

"Seni arıyordum." Hiç bir duygu barındırmayan ses tonu ile Bige'nin kasları şaşkınlık ile havalandı. Kendisini mi arıyordu?

"Neden?" Zihnindeki soruyu direk sordu Bige kendisini neden aradığını merak ediyordu.

"Konuşmamız gerek." Sert sesi ile Bige daha fazla gerildi konunun ne olduğunu daha fazla merak etmesi de çabasıydı.

"Tabi komutanım ama konu neydi?" Düz bir şekilde konunun ne olduğunu sordu Bige. Agâh karışısında kendisi ile çekinmeden konuşan kadın ile belli belirsiz tebessüm etti. Korkmadan, tedirgin bile olmaması hoşuna gitmişti.

"Bu halde konuşamayız Üsteğmenim." Agâh hasta olmasını istemediği kadını hemen odasına gitmesini istiyordu ve bunu açıkça belli etmişti.

"Bir saat sonra personel dinlenme odasında?" Agâh başını sallayarak onayladı. Bige'nin önünden bir adım geriye atarak çekildi ve geçmesini bekledi. Bige kendisine yol veren adam ile ufak bir baş selamı verip yanından geçerek odasına doğru ilerledi. Hâlâ burnunda olan barut ile karışık bergamot kokusu ile eli istemsiz bir şekilde kalbine gitti. Odasının bulunduğu koridora döndüğünde adamın yakıcı bakışlarını sırtında olduğunun farkındaydı ve bu onun daha fazla nefsini kesiyordu. Odasına vardığında hızla kapıyı açıp kendini içeri attı. Sırtını kapıya yasladığında gözleri yaşadığı adrenalin ile kapandı, adamın varlığı zaten bütün dengesini sarıyordu birde üstüne kolları arasına düşünüştü. Bu kadar yakın olması kalbine hiç iyi gelmemişti zira maratona çıkan bir yarışmacı gibi son sürat atıyordu.

"Sakin ol, sakin ol." Diyerek kendine telkinlerde bulunuyordu fakat zihninde dönüp dolaşan resim buna engel oluyordu. Sırtını kapıdan ayırarak üstündekileri çıkartmaya başladı, beklemeden odada bulunan küçük banyoya girdiğinde kendini sıcak suyun insaflı kollarına bıraktı. Adamın akıl almaz kokusu ciğerlerinde kalıcı misafir olarak yerleştiğinde artık her yerde bu kokuyu arayacağını biliyordu. Kafasını fayans duvara yasladığında kendisini labirentin ortasında kalmış deney faresi gibi hissediyordu ayrıca adamın ne konuşacağı da kafasını karıştıran bir diğer sorundu. Bugünün bir an önce bitmesini isteyen benliği kaderin küçük oyunlarına maruz kalmıştı.

Bige düşünceler içinde yirmi dakikalık bir duş alıp çıktığında saçlarındaki ıslaklığı küçük bir havlu ile alıp üstüne siyah bir tişört ve kargo pantolon geçirip silahını beline yerleştirdi. Islak olan saçını yukarıdan sıkı bir topuz yaptığında odasında ayna olmadığı için hazırlanmış olduğuna kanaat getirerek siyah postalarını giyip sıkıca bağladı. Tekrar ayaklandığında artık çıkmak için hazırdı, adımlarını odanın çıkışına doğru attığında kapının kolunu tutarak kendini rahatlatmak adına bir kaç derin nefes alıp verdi ve tereddüt etmeden odadan çıkarak dinlenme odasına doğru kendimen emin bir şekilde yol aldı.

Koridorda ilerlerken aynı zamanda timini arıyordu gözleri. Sabah hepsi burdan ayrılacaklardı, bu yüzden dinleniyor olduklarını düşündü, sonra Börü timinin nerde olduklarını merak etti. Hepsi ile tam anlamı ile tanışmamışlardı belki tanışma fırsatı bulurdu kim bilir. Aslında birazda çakır gözlerin sahibi ile konuşmaktan kaçıyordu bu yüzden bir sürü sebep arıyor fakat bulamıyordu. Kader ikisini bir araya getirmekten yanaydı bunu şimdi daha iyi anlıyordu. Sonunda dinleme odasının önüne geldiğinde açık olan kapıdan beklemeden içeri adımladı. Yüzbaşından başka kimsenin olmadığı oda oldukça sakin görünüyordu. İçeriye bir göz attığında gözleri sahibini bulmuş gibi çakır gözlere tutundu. İste başlıyordu...

Agâh bir saattir beklediği kadının kapıdan içeri adımladığını gördüğünde oturduğu yerden daha fazla dikleşti. Siyahlar içinde gelen kadının zarif güzelliği ile ağırca yutkunduğunda aslında hiç birşey yapmazsa da kadından hiç olmadığı kadar etkilendiği gerçeği ile yüzleşti, bunu inkar edemezdi. Kadının odayı tarayan gözleri kendi gözlerine tutunduğunda kalbinin hafifçe teklediğini hissetti.

Bige boş bir şekilde durduğunu fark ettiğinde hızlı bir şekilde hareket edip yüzbaşının karşısında ayakta beklemeye başladı. Ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilmiyordu, karşısında kendisinden daha rütbeli biri duruyordu ve esas duruşa geçmeli miydi diye kafasında tartiyordu. Bunu fark eden Agâh rahatlaması adına konuştu.

"Otur, şuan görevde değiliz ayrıca istirahatteyiz resmiyete gerek yok." Bige duyduğu kelimeler ile rahatlayarak kendisine gösterilen boş tekli koltuğa dikkatli bir şekilde oturdu. Kendisini dikkatle izleyen adam ile göz göze gelince ufak bir iç çekti. Karşısındaki adamın güzelliği kendisini büyülüyordu. Gerçekten bu kadar güzel olması sahi miydi? Gür kirpiklerinin çevrelemiş olduğu çakır gözleri, alnına dökülen siyah gür saçları ve çenesindeki uzun zaman önce olduğu belli olan yara izi ile gerçekten muazzam duruyordu. Hayatında ki kadının şanslı olduğunu düşündü Bige, gerçektende şanslıydı.

"Öncelikle kendimi tanıtayım sana ben yüzbaşı Artun Agâh ÖZÇELİK, Börü timinin komutanıyım." Bige ismini öğrendiği adam ile nefesini tuttu. İsminden bile asalet akan bu adamın varlığını sorgulamadan edemedi. Ve adamın isminde bu tanıdıklıkta neyin nesiydi. Zihninin uçsuz bucaksız kıyılarına gizlemiş olan bu isim neden kendisine bu kadar tanıdık geliyordu?

"Memnun oldum komutanım." Güçlü sesi ile memnuniyetini belli ettiğinde Agâh'ın kaşları çatıldı. Karısında oturan kadının kendisine ismi ile hitap etmesini istiyordu.

"Görevde değiliz Leyal, ismim ile hitap et." Bige kendisine ilk ismi ile hitap eden adam ile ağırca yutkundu. İsmini bu kadar güzel telaffuz eden kimse olmamıştı, şimdi kendisine Leyal diye hitap eden bu adamın boynuna sarılmak istiyordu.

"Peki komu..." Karısındaki adamın kaşlarını çatarak kendisine bakması ile hemen toparlandı. "Peki Artun. Konuşmak istediğin konu nedir?" Kendisi de adamın ilk ismini tercih ettiğinde adamın gözlerinin koyulaştığına tanık oldu. Hoşuna gittiği açıktı...

Agâh kendisine Artun diye seslenen kadın ile kalbinin zihnine meydan okurcasına çarptığını hissetti. İsmini karşısındaki kadından duymak kendisinde gözlerini kapatma isteği uyandırıyordu.

Asiliğin ve zarifliğin beden bulmuş haliydi Leyal onun için, gecenin asiliğini taşıyordu isminin anlamında. Hiç bir isim bu kadar yakışmamıştı bir kadına. Resmen Leyal ismi karşısındaki kadının için yaratılmıştı. Kendisinden cevap bekleyen kadının gözlerine bakarak geriye yaslanıp konuya girmek için ağzını açtı.

"Seni gördüğümden beridir düşünüyorum." Bige Artun'un ne demek istediğini anlayamadığı için sorarcasına kaşını kaldırdı.

"Neyi düşünüyorsun?" Tek düze ses tonu ile konuşmak ilk defa zor olmuştu Bige için. Fakat buna mecburdu aralarına belli bir tanışıklık yoktu ve resmiyet hafiflesede aradan çekilmemeliydi.

"Restoranda gördüğüm çiçekli elbise giyen kadın ile bugün kamuflajlar içinde gördüğüm kadın aynı kişi mi diye?" Ses tonu hiç bir ifadeyi barındırıyordu, Bige adamın bunu ne için sorduğunu kestirememişti.

"Neden?" Diyerek meydan okurcasına sordu. Kendisini güçsüz,korkak kadınlardan mı görmüştü. İşte buna izin vermezdi, kimsenin kendisini küçümsemesine izin vermez veremezdi.

"O gün gördüğüm kadın ile şuan karşımda oturan kadın arasında dağlar kadar fark var." Kendi zihninde birşeyleri mi açıklığa kavuşturmak istiyordu? Diye düşündü Bige, yada birşeyleri kendine kabul ettirmeye çalışıyordu.

"Görünüşüm sizi aldatmasın komutanım, yeri gelir çiçekli elbise giyer zarif bir kelebek gibi normal bir kadın olurum, yeri gelir kamuflajları üzerime geçirir gökyüzünde kartal, yeryüzünde kurt olur çakal da avlarım." Sertleşen yüz hatları ve öfkeli sesini duyan Agâh kedisine tekrardan komutanım diye kadın ile yüzünün kumaşının öfke ile gerildiğini hissetti. Ayrıca kadının kendisine meydan okuyan bakışları da hoşuna gitmediğini inkar edemezdi.

"Elbette öyledir fakat sorguladığım bir kadın olman değil. Bir kadının neler yapabileğine şahit olmuş biriyim ve bu konuda onlara güvenin tam, sadece..." Agâh'ın bakışları kadının sağ bacağına indiğinde Bige'nin donuk bakışları bacağına bakan adamı buldu. O gün bacağını gördüğünü hiç düşünmemişti, şimdi görüyordu ki adamın kendi engelinden haberi vardı.

"Protez bacağı olan bir kadın asker olabilir mi? Bunu sorguluyorsunuz değil mi?" Sesinin çatalılana ilişen durgunluk Agâh'a da yansımıştı. Aslında bunu sorgulamak isteyeceği son şeydi fakat düşündükçe içinden çıkamıyordu. Hele ki böyle gizlenen ve başarılı bir tim olmaları da onda ayrı bir merak uyandırıyordu.

"Hayır bunu sorgulamıyorum zira seni gördükten sonra buna inancım arttı. Sadece nedenini anlayamıyorum? Bu gizli timin neden kurulduğunu, neden engelli bireylerden oluştuğunu, neden sadece timinizin isminin bilindiği fakat kimsenin sizi tanımadığını?" Agâh cevabını bildiği soruları soruydu fakat nedenini bilmediği bir biçimde bütün cevapları karşındaki kadından istiyordu.

"Bakın komutanım..." Diyerek başladığında karşısında ki adamın sert bakışları altında ezildiğini hissetti. Kendisine adı ile hitap etmesini isteyen adam ile içini kaplayan hüzne tezat hiç bir duygu barındırmayan yüzü ve sesi ile devam etmek istedi.

"Bunlar benim size verebileceğim cevaplar değil, albay ile görüşseniz daha iyi olur." Neyin konuşmasını yapıyorlardı, komutanı neyi sorguluyordu? Neden kendisine bunları soruyordu. Cevap veremeyeceğini bilmesi gerekiyordu.

"Kendisi ile konuştum cevapların çoğunu da bir dosya ile önüme bıraktı fakat ben bizzat senden öğrenmek istiyorum." Gecenin bağrında barındırdığı ses tonu Bige'nin kalbini süründürürmeyi yeğlemiş kadar güzeldi ve Bige bu sesi sonsuza dek dinlemek istediğine kanaat getirdi. Bu çılgınlıktı fakat buna engel olamadığı kalbine söz geçiremiyordu.

"Üzgünüm emir almadan size hiç birşey anlatamam." Yerinden kalkmak için hareket ettiğinde kolundan tutan güçlü eller ile kasaktı kaldı. Buz gibi tenine değen sıcak eller afallamasına sebep olduğunda titrek bir soluk alıp verdi.

Agâh kalkmak için yeltenen kadının kolundan tuttuğunda buz gibi teni ile kaşlarını çattı. Saçlarının da ıslak olduğunu fark etmişti fakat içerisinin sıcak olduğunu düşünerek müdahale etmemişti. Şimdi anlıyordu ki Leyal'in hasta olmak için bizzat çaba verdiğiydi. Elini kolundan çekerek söylene söylene üstündeki yeşil poları çıkardı.

"Buz gibi olmuşsun, saçlarını bile kurulamamışsın. Hasta mı olmak istiyorsun anlamıyorum ki?" Çıkardığı poları tek hamlede kadının omuzlarına bıraktığında kendisine şaşkınlıkla bakan kadına tebessüm etmeden duramadı. Kaç iç çekişe sebep olacaksın kadın diye içinden kalbine sitem etmektende kendini alıkoyamadı.

"Gerek yok komutanım." Bige aniden omuzuna bırakılan polar ile neye uğradığını şaşırdı. Ayrıca adamın kendisini düşünerek söyledikleri kalbinin ışıksız sokaklarını aydınlatmıştı. Burnuna dalan bergamot kokusu ile kalbinin hızlandığını hissetti. Bu olmamalıydı, doğru değildi. Çıkarmak için yeltendiğinde Agâh'ın ketum sesini duydu.

"Giy onu." İtiraz istemeyen ses tonu Bige'yi daha fazla inat etmeye zorluyordu. Daha fazla baş kaldırmak ve daha fazla karısındaki adamın tersine gitmek istiyordu. Bu yüzden hızla poları omuzlarından indirip karşısında kendisine öfke ile bakan adama uzattı.

"Sağolun komutanım ama gerek yok." Agâh burnunu havaya dikmiş bir şekilde kendisine uzatılan polar ile sabır dileyerek yerinden doğrulup poları aldı ve ayıklanan kadın gibi ani bir hareket ile kalkıp kadının bir kolundan poları geçirerek sabrı taşmış bir şekilde konuştu.

"Bu bir emirdir asker. Polar üstünde kalacak!" Bu kalbimin sana ricasıdır Leyal...diyerek içinden geçirdi Agâh. Laftan anlamayan kadın ancak bu dilden anlıyordu çünkü.

Bige hemen dibinde kendisine poları giydiren adam ile nefesini tuttu. Aralarında bir karış mesafe bile yoktu ve adamın yakıcı bakışları bir an olsun yüzünden çekilmiyordu. Adamın sigara ile karışık gelen kokusu daha fazla arttığında ruhunun kanatlarını tutuşturan heyecanın kendisini bir aptala dönüştürdüğünü düşündü. Bu da kendine sövme isteğini arttırıyordu.

"Komutanım." Sert tutmaya çalıştığı aksine yumuşak çıktığında Ağa karşısındaki kadının süt dökmüş kediye döndüğünü fark ettiğinde dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

"Saçlarını da kurut asker, hasta bir asker teşkilatın işine yaramaz değil mi?" Aralarında ki boy farkı yüzünden Bige kafasını geriye atarak adama bakmaya çalıştığında Agâh onun bu tatlı haline içten içe gülümsemeden edemedi. Küçük bir kız çocuğu gibi duruyordu.

"Emredersiniz komutanım." Bige kalbini kafesleyen hislerden kurtulmak adına güçlü sesi ile Agâh'ı onayladı. Asker olabilirdi Bige, hiç olmadığı kadar güçlü de olabilirdi, korkusuz, zeki, çevik, soğukkanlı bir askerde olabilirdi fakat karısında duran adamın kalbinin ritmi ile oynadığını ve yanında naif, kırılgan bir kadına dönüştüğünü fark edememişti. İçindeki küçük çocuk sanki yıllardır Agâh'ı bekliyormuş gibiydi.

Bige yerinden dikleşerek bir adım geriye çekildiği, omuzları özgüvenle yukarı kalkarken çatık kaşları ile asker Bige'ye döndü. Hayatında duygularına yer vermek istemiyordu, Agâh'ın gözlerinin ardındaki yoğunluğun farkındaydı ama kendisinden daha rütbeli olan bir adama hiç bir şekilde yer vermek istemiyordu bu yüzden karşısındaki adam ile arasına mesafe koymaya karar verdi. Zaten olması gereken buydu, üç ay önce karşılaşmış olmaları bir anlam ifade etmemeliydi. Ayrıca belki de bu günden sonra birbirlerini yine uzun bir süre belki de hiç görmeyeceklerdi bu yüzden atalarındaki resmiyete dikkat etmeliydi.

"Sorularıma bir cevap vermedin, o dosyayı açıp senin hayatın ile ilgili bilgileri okumak istemiyorum Leyal, senden öğrenmek istiyorum." Kurşun geçirmez sesi Bige'nin gerilmesine sebep oldu. Neden bu kadar ısrarcı olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu, yinede birşey anlatamazdı Bige üstlerinin emri olmadan hiç bir bilgi veremezdi.

"Bakın komutanım sizi anlıyorum fakat sizde beni anlayın. Üstlerimden emir almadan size hiç birşey anlatamam ayrıca belki de yarından sonra bir daha görmeyeceginiz birini fazlası ile merak etmiyor musunuz?" Buz gibi sesi Agâh'ın canını sıkmaya yetti, kendisine duvarlar ören bu kadının bu kadar inatçı olması hem hoşuna gidiyor hemde sinirlerini geriyordu. Ayrıca bu kadar hazır cevap olması da homurdanmasına sebep oldu.

"Nerden biliyorsun yarından sonra birbirimizi bir daha görmeyecegimizi? Hiç bu sorularımın altında yatan bir nedenin olduğunu düşünmedin mi? Yada sizi bu kadar gizli tutarlarken albayın neden dosyanızı hiç düşünmeden bana verdiğini gerçektende hiç düşünmedin mi?" Düşünmüştü aslında, hâlâ da sorguluyordu bunu fakat komutanlarının her zaman bir bildiği olurdu ayrıca karşısında duran adam bir özel kuvvetler askeriydi. Bir bordo bereli ayrıca bir yüzbaşıydı belki bir kaç aya binbaşı rütbesine yükselecek olan kıdemli bir askerdi. Albayın onunla konuştuğunu anlamıştı yinede neden kendileri hakkında bilgileri yazılan dosyayı hiç düşünmeden karısındaki adama verdiğine bir açıklama getirmemişti.

"Bir sebebi vardır komutanım sorgulamak bana düşmez." Düşüncelerini kurban ettiği şu dakikalarda verdiği cevap Agâh'ı tatmin etmemişti. Evet onlar bir askerdi hiç bir zaman üstlerinin yaptığını sorgulayacak haddi kendilerine hak görmemişlerdi. Bu yüzden Bige sorgulamak yerine kabul etmeyi seçmişti.

Agâh kasılan bedeni ile öylece ayakta dururken, sıkıntılı bir soluk vererek saçlarını karıştırdı. Albayın ona sunduğu bir teklif vardı ve Agâh hiç düşünmeden kabul etmişti. Bige'nin bundan haberi yoktu bu yüzden istediği soruları tam anlamı ile soramıyordu yinede o dosyayı açıp bakmayacaktı. Leyal'i tanımak istiyordu, gizli timi, timin görevlerini,timin nasıl oluştuğunu ve nasıl time girdiğini herşeyi onun ağzından dinlemek istiyordu. Teşkilatın istihbarata bağlı olduğunu öğrenmişti ama asıl öğrenmek istediği Leyal'in kendini ne kadar tehlikeye attığıydı. Canının ne kadar yandığı, eğitimlere nasıl dayandığıydım Sadece onu bu denli düşünmesi bencillik miydi? Öyle düşünmüyordu herşeyden önce bir insan olarak her an kırılacakmış gibi duran bu kadını merak ediyordu.

"O dosyaya bakmayacağım Leyal yarın toplantıdan sonra tekrar konuşacağız ve o zaman senden dinleyeceğim." Kararlı tutumunu gören Bige çığlık atmak istedi. Kendisi ne kadar inatçı ise yüzbaşı da o kadar inatçıydı ve ikiside köprüyü geçmeye çalışan iki keçi gibi duruyordu.

"Birşey biliyorsunuz değil mi?" Diye sorduğunda Agâh'ın yüzü düz bir hal aldı. Bu da birşeyler değil bir çok şeyi bildiğinin açık kanıtıydı.

"Birçok şey biliyorum lakin senden duymak istiyorum herşeyi. Nasıl ilerleyeceğime karar verebilmem için bu önemli." Buzdan sarmaşıkları andıran ses tonu Bige'yi üşütmeye yetmişti. İçinde peyda olan anlamsız hisler ve zihnini çepeçevre saran sorular kendisini yormuştu. Yüzbaşı ile baş etmenin çok zor olduğunu farketti.

 

"Yarın ki toplantının konusunu biliyorsunu o zaman?" Agâh hafifçe başını salladı. Biliyordu ve belkide bu verdiği en doğru karardı.

 

"O zaman yarın toplantıda herşeyi öğrenmeyene kadar sorularınıza cevap vermeyeceğim komutanım." Çenesini havaya dikerek gözlerini soğuk birer mızrak gibi yüzbaşının çakırlarına sapladı.

 

Agâh kadının itaatkarsızlığı karışısında kaşlarını havalandırdı. Aslında emir vererek herşeyi anlatmasını isteyebilirdi, ast-üst ilişkisisinde rütbeli kim ise verdiği emir kural niteliği barındırırdı bu yüzden pekala emir verebilirdi fakat bunu istemiyordu, kadını zorlamak mecbur bırakmak istemiyordu. Asi tavırları onu daha fazla kendisine çekerken bir adım atarak Bige'nin dibine girdi. Başını eğerek yüzleri arasında ki mesafeyi en aza indirgediğinde kadının burnuna sızan yumuşak ve dikkat çeken frezya kokusu ile bir an gözlerini kapatmak istedi. Derin bir soluk aldığında kadının kokusunu ciğerlerine hapsetmek istedi. Kendine lanetler okuduğu bu dakikalarda zihni kendine en ağır hakaretleri armağan ediyordu. İlk defa gördüğü bir kadının kendisini bu denli etkilemesi normal denildi, Öyke'nin kendine esaslı bir tokat atması hatta kafa göz dalması gerekiyordu zira anca Öyke onu kendine getirebilirdi.

 

"Çok inatçısın Üsteğmenim ama dediğin gibi olsun." senin dediğin hep olsun Mehlika.

 

Agâh kadının cevap vermesini beklemeden son bir bakış atıp masadaki dosyayı alarak sert adımları ile odadan çıktı. Arkasında kaşlarını çatmış kendisine öfkel ile bakan bir kadın bıraktığını biliyordu ve bu onu daha da keyiflendirdi, sinirlenince ayrı güzel oluyordu. Bige kendisini öylece bırakıp giden adama sağlam bir yumruk atmak istedi, hatta yüzüne karşı sövüp bacak arasına şiddetli bir tekme atmak ve onu öylece bırakıp odasına gitmek istedi fakat yaptığı tek sesi çatık kaşlar ile adamın arkasından izlemekti. Gözlerini kapatıp sakinleşmeyi bekledi, zira her an komutanına yumruk atabilirdi ve bunu istemiyordu. Üstündeki polara ters bir bakış atıp kendiside odadan çıkarak odasının yolunu tuttu, aslında biraz aç gibiydi ama sağolsun yüzbaşı bütün iştahını kaçırmayı başarmıştı.

 

Bir kaç dakika sonra odasına girdiğinde gerçektende yorgunluğunu idrak etmeye başlamıştı. Kendini yüz üstü yatağına attığında burnuna dolan bergamot kokusu ile başını kaldırarak hafifçe doğruldu. Ciğerlerine yapışan koku ile ruhu bayram ederken, kalbi heyecan ile çırpınıyor zihni ise kendisine iflah olmaz bakışlar atıyordu. Kendini attığı yerden doğrularak eli ile poların yakasından tutarı burnuna yaklaştırdı. Bunu yapmak istemiyordu fakat bedeni kendi iradesi dışında hareket ediyordu.

 

Rüzgarın uğultulu sesi bulduğu odanın penceresine çarparken şimşeğin deliren ışıkları yeryüzünü gündüze çeviriyodu. Mavi-mor ışıkların aydınlattığı odada sessizce başkasına ait olan kokuyu soluyarak hayatı boyunca ilk defa rahat bir uykuya dalan Bige uykuyla uyanıklık arasında kalan o ince çizgide sersemlikle bir tebessüm bıraktı odanın karanlığına. Ruhuna sızan huzur zihnini talan ettiğinde içindeki küçük çocuk ilk defa neşeli bir şekilde gülümsedi. Karanlığa mahkum kalmış o çocuk ilk defa aydınlığa çıkmak için çöktüğü yerden doğrularak ileri doğru bir adım attı.

 

Buna sebep olan bir adam vardı, şimdi aynı havayı soluyor, aynı gök yüzünü paylaşıp aynı çatı altında uykuya dalıyordu. Bu kaderin onlara yaşadıkları acılar için ufak bir armağanıydı ve tek temennisi her ikisininde bunu elinin tersi ile itmemesiydi.

 

🌙

Ruh bir kozanın yuvasından ayrılarak bir insan bedenini aldığında, kumaşı yırtık ruhların acıları feryat figan ağlıyordu. Acıların dili olsa sonsuza dek susacak darbeler aldıklarının farkında olan insanoğlu bazen sessizliğin konuşmaktan daha faydalı olduğunu zamanla öğrenmişti.

Küçükken pencerenin ardında oyun oynayan çocukları izleyen küçük Bige kendisininde bir gün dışarı çıkacağını umut ederek yaşıyordu. Fakat hayatın kendisine oynadığı sinsi oyunların kucağına düşmüş olan o çocuk bugün başka çocuklara umut olmak için çırpınıyordu. Ruhuna yediği darbeler kapanan her yarayı tekrar açıyor ve kapanması zor izler bırakıyordu. Kendine güçlü olmak için verdiği her sözü tutmuştu Bige fakat küçük benliğine yediği her darbe onum dizlerini kıracak kadar güçlüydü. Bu yüzden yıkılmamak için verdiği büyük çabaları vardı, sırtını kendine dayamaktan başka çaresi yoktu.

Sessizliğin vuku bulduğu koridorlarda duyulan tek sesi bir çift bot sesiydi. Sabahın ilk ışıkları odasına vurduğunda uyanan Bige tim ile güzel bir eğitim saati geçirmiş şimdi albayın emri ile toplantı odasına doğru kendinden emin adımlar ile ilerliyordu, dejavu yaşadığını hisseti fakat bir fark vardı şimdi gireceği odanın ardında kendisini bekleyen bir adam vardı. Kalbi huysuzlukla kıpırdandığında Bige çoktan toplantı odasına varmıştı, beklemeden kapının kolunu kavrayarak aşağı indirip kapıyı açarak içeri adımladı. Görüş açısına büyük toplantı masasının çerçevesine oturmuş kalabalığı görünce gözleri tek bir kişiyi aradı ve hiç şaşırmadan istediği kişiyi buldu.

Agâh saatlerdir görmediği kadını karışısında gördüğünde kamuflajlar içindeki halini hayranlık ile süzdü. Dakikalardır diken üstünde oturduğu koltukta rahatlıkla yayıldığında kadının kendisine ve Öyke'ye selam vererek hemen karşısındaki boş sandalyeye oturuşunu gözlerini ayırmadan izledi. Bugün albay ile olan anlaşmaları herkes tarafından öğrenilecekti ve Agâh'ın merak ettiği tek şey kadının nasıl bir tepki vereceğiydi. Bu yüzden tek bir mimiğini dahi kaçırmak istemezcesine kadını izleyecekti.

"Komutanım neden burda olduğumuz hakkında bir bilginiz var mı?" Börü timinden olan Barış'ın sesi ile bütün bakışlar ona döndü. Agâh kendisinden merakla cevap bekleyen timine doğru cevabı vermek için derin bir nefes aldı.

"Bilgim var lakin albay gelmeden açıklamam doğru olmaz. Kendisi bizzat bilgi verecektir." Başka soru istemeyen keskin sesi gelecek olan soruların önünü bir bıçak gibi kesti.

"Önemli bir durum olmalı ki iki timde bir arada." Börte'nin düşünceli sesi Öyke'nin dikkatini çekti ve bakışlarını sol gözünde göz bandı olan kadına çevirdi. Şimdi daha yakınında olan kadın güzelliği ile herkesi büyüleyecek cinstendi fakat donuk gözlerinin ardında herhangi bir duyguyu bulmak zor gibiydi bu da Öyke'nin kadını daha fazla merak etmesine ve ilgisini çekmesine sebep oluyordu.

"Önemli bir konu mu değil mi Albay gelince öğreneceğiz teğmenim." Öyke ilk defa kadın ile doğrudan muhattap olduğunda Börte kaşlarını çatarak adama baktı fakat rütbesi yüzbaşı olan bu adama alelade bir cevap vermek imkansızdı.

"Haklısınız komutanım." Diyerek onaylayan bir cümle kurmaktan başka birşey yapmadı. Hâlâ gözleri üzerinde olan adamdan gözünü çekerek boş masaya dikti. Öyke kendisinden mavilerini kaçıran kadına öfke ile baktı, ikinci defa mavisini kendisinden sakınıyordu ve bu hiç mi hiç hoşuna gitmiyordu.

Bige bakışlarını birbirleri ile sohbet eden iki time çevirdiğinde çoktan tanışmış olduklarını anladı. İyi de anlaşmış gibi görünüyorlardı, bir kişi hariç. Çolpan yine her zaman ki gibi ses etmeden edemeden öylece oturuyordu, yanında bulunan börü timinin bir üyesi kendisine birşeyler anlatırken kendisi sadece başı ile onaylıyor herhangi bir cevap vermiyordu. Bige buruk bir gülümseme ile genç kadını izlediğinde kendisini pür dikkat izleyen yüzbaşından habersizdi. O an düşündüğü tek şey Çolpan'dı.

Sessizliğin saltanat sürdüğü ortamda kapının açılması ile süregelen sessizlikten bozuldu. Albay tüm heybeti ile odaya girdiğinde hepsi ayaklanarak esas duruşa geçti. Albay sert adımlar ile toplantı masasının başına geçtiğinde iki timi de gözleri ile taradı.

"Nasılsın asker?" Diyerek alışılagelmiş olan soruyu sordu. İki timde hep bir ağızdan albayı aynı alışılmış kelime ile cevapladı.

"Sağol." İki timin gür sesi odanın duvarlarında yankılandığında albay gururla hepsine bakıp yerine oturdu.

"Rahat arkadaşlar, yerinize oturabilirsiniz." Albaydan aldıkları emir ile hepsi tereddütle yerlerine oturduklarında albayın postacısı olan subay hepsini önüne birer dosya bıraktı. Herkes önlerindeki dosyaların içinde ne olduğunu merak ederken albayın sesi duyuldu.

"Hepiniz neden burda olduğunuzu merak ediyor olmalısınız." Hepsi olumlu bir şekilde başlarını onayladıklarında albay konuşmaya devam etti.

"Biliyorsunuz ki Ahves Operasyonlarında bir çok elebaşı terör örgütü üyesi ele geçirildi..." Elindeki küçük kumanda ile odada masanın karşısında bulunan projeksiyonu açtığında, bir sürü terör mensubu hainin fotoğraflarının olduğu uzun bir liste çıktı karşılarına. Aralarında kırmızı ile işaretlenmiş olanlar vardı bu da onların devletin elinde oldukları anlamına geliyordu.

"Bu listede görmüş olduğunuz bir çok kansız operasyonlarda elimize geçti lakin hâlâ bir çoğu dışarı da gerek sınır içi gerek sınır dışında olsun eylemlerine devam ediyor." Daha sonra bir düğmeye bastığında ekrana gelen fotoğraf ile herkes kaşlarını çattı. Son operasyonda ele geçirilen Boris'ti ekrandaki kişi.

"Gördüğünüz kişi Boris Sargis kendisi örgütler arası silah teslimatı ve eylem planlamak ile görevli. Kendisi oldukça önemli bir terör mesubu yılanın başına giden yolda kendisinden geçiyor zira kendisinin asıl adamımız ile doğrudan bağlantısı var. Pusuya düşmenizin büyük bir payı da sır gibi saklanan bu adam." Kendisini dikkatle dinleyen iki time bakıp içine bir soluk çekti.

"Üstlerden aldığımız emire göre Börü timi ve Kalkan timi ortak operasyon yürütmesi yönünde..." Ortama bomba gibi düşen cümle ile herkes yerinden doğruldu. Hepsi şaşkınlıkla birşeyler söylemek istiyordu fakat albayın sözlerini de kesmeyeceklerini biliyorlardı.

"Az önce gördüğünüz listede ele geçirilmiş olan hepsinin sorgusuna girilecek, alınan her bilgi bizi asıl istenilen adama götürecek ama önemli olan dediğim gibi Boris denilen adam. Ortak sürülecek olan bu operasyonlat tek bir operasyon ile sınırlı olmayacağını bilmenizi isterim. Gerek sınır dışı gerek sınır içi olsun bir çok gizli operasyonda bulunacak yeri geldiğinde örgüte sızacak yeri geldiğinde kimliğinizi komple değiştireceksiniz." Önüne bırakılan sudan bir yudum içtiğinde kendisine merakla bakan askerlere kısa bir bakış attı.

"Agâh sen devam et..." Diyerek topu Agâh'a attığında yüzbaşı Agâh yerinden doğrularak boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Bundan birkaç ay önce üstlerden bize gelen bir teklif vardı ve bu teklif hepinizin anlayacağı üzere Kalkan timi ile yürütülecek olan gizli operasyondu. Dün komutanımız ile tekrar görüştüm ve bu teklifi kabul ettim ki bu bir teklif değil bizi onurlandıracak bir emirdir. Önünüze bırakılan dosyalarda önemli olan terör örgütleri ve o örgütlere mensup olan şahıslar mevcut dosyaları iyi bir şekilde inceleyip ona göre ilerleyeceğiz." Bakışları karışısında kendisini merakla dinleyen kadını bulduğunda belli etmeden bir iç çekip devam etti.

"Artık iki tim ortak görev alacak, bunun için sizden isteğimiz bunu bilerek hareket etmeniz. Artık bir bütünüz, sorusu olan?" Diyerek konuşmasını noktalandırıp albaya çevirdi başını.

"Boris denilen adamın sorgusuna kim girecek?" Öyke'nin sorduğu soru ile herkes merakla verilecek cevabı bekledi.

"Önce yüzbaşı Öyke ve teğmen Börte girecek sonra Agâh ve Üsteğmen Bige girecek, diğerleriniz ise diğerlerinin sorgusuna girmek ile görevlisiniz. Unutmayın alacağınız her bilgi bizi bir adım ileriye taşıyıp, örgüt liderine daha fazla yaklaştıracak." Verdiği cevap herkesin merakını gidermeye yetmişti.

"Peki operasyon ne kadar sürecek. Belli bir süresi var mı?" Üsteğmen Sökmen'nin sorduğu soru merak edilen diğer bir konuydu.

"Belli bir süresi yok en az altı ay fakat bu sizin ilerleyişinize bağlı. Her operasyon sizi ileri taşıyacak olan bir merdiven." Bu çok büyük bir görevdi, Agâh ve Öyke'e dışında hepsinde bir bocalama mevcuttu. Ne olacağı belli olmayan, sonu görünmeyen bir yola çıkıyorlardı. Bu yolda ne kadar yara alacakları ise meçhuldü.

"Bu süreçte operasyonu yürütecek olan kişi Agâh olacak, sorularınız varsa kendisine sorarsınız. Agâh size gereken açıklamaları yapar." Yerinden aniden kalktığında hepsi atik bir şekilde ayaklanıp esas duruşa geçti.

"Size güveniyorum çocuklar, Allah yardımcınız olsun." Son kez konuştuğunda hepsi sesi titremeden yüksek ses ile onayladı.

"Emredersiniz komutanım!" Albay hepsine sırtını dönüp odadan çıktığında iki timde ayakta durmuş bir şekilde birbirlerine bakarken Agâh lafa girdi.

"Oturun." İkiletmeden oturduklarında hâlâ akıllarında gezinen sorular olduğu belliydi. Hepsinin bir ağzından merak edilen sorularını sorarken Agâh'ın tek bir odak noktası vardı o da karışısında aynı şekilde kendisine bakan kadındı. İkisininde zihinde dün geceki konuşmaları dolaşırken Bige sinirden çığlık atmak istiyordu. Böyle birşey beklenmiyordu. Her olasılığı düşünmüş fakat böyle birşey olacağı aklına dahi gelmişti.

Agâh gözleri ile kendisine öfkesini sunan kadına çarpık bir gülümseme bahşetti. Oturduğu sandalye ile kadının yanına yaklaştığında ikiside ortamdaki kargaşayı duymuyordu. Agâh masadan kadına doğru eğildiğinde nefesleri birbirine karıştı.

"Kaderin akıl almaz oyunları, bizi bir araya getirmek için çok çaba sarf ediyor Leyal. Bir daha birbirimizi görmeyeceğiz diye düşündüğün adam ile artık her gün bir araya gelecek ve zamanının çoğunu onunla geçireceksin." Genzinden gelen sesi karşısında kim olursa olsun hipnoz edecek derecede güzeldi. Bige donmuş bir şekilde dibindeki adama bakarken Agâh Bige'nin kulağına eğilip devam etti.

"Kaderin bu sefer ki oyununu sevdim Mehlika..."

Kader çıkmazına düşen iki yürek, ruhlarına ortaklık eden kalpleriyle zihinlerinin savaşına şahit olacaktı. Kalplerin galip geleceği bu savaşta ruhları görünmez bir ip ile birbirine bağlanacak, yaşadıkları her olay onları birbirinden koparmak yerine onları birbirine daha sıkı bağlayacaktı.

Kader çıkmazıydı yaşam ve iki yürek o çıkmaza düşmüş o çıkmazda kaybolmuşlardı. Birbirlerine tutunarak, acılarına merhem olacak, kimsenin kendilerine göstermediği şefkati ve sevgiyi birbirlerine sunacaklardı.

Sevgi her yarayı iyileştirirdi. Onlar sevgiye muhtaç, büyümeye mecbur bırakılmış iki küçük çocuktu. Birbirlerine sevgilerini sunacak iki yaralı ruh...

 

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorum yaparak belirtirseniz çok sevinirim. 🤍

Bol bol yorum yaparalım ve oy vermeyi unutmayalım, şimdiden teşekkürler.🥺

Loading...
0%