
Selaaamm çiçekleriimmm.🌼 Bir sonraki bölümden kısa bir kesit ile geldiimm. Hafta sonuna kadar bölümü atacağım umarım beğenirsiniz. Birde lütfen oy vermeden geçmeyin rica ediyorum emeklerim karşılık görmeyince yazma hevesim de kalmıyor gerçekten. Artık yorum da yapın demiyorum, sadece oy verseniz yeterli.🤍 Şimdiden teşekkür ederim 💜
"Yalan!" Sesim bir sistemden çok kaynayan bir yara gibi çıkmıştı. İçimde konduramadığım acıların yürek yakan gerçekleri vardı ve ben inkar ettikçe daha da fazla ruhumda dağlanıyor, beni gerçekler ile yüzleştirmeye mecbur bırakıyorlardı. "Yalan söylüyorsun." Boğazımda düğümlenen kelimeler kalbimde yutkunamadığım inançsızlıkla çıktı. Sanki bir el var gücüyle beni ölümün kıyısına ötelemek için boğazıma yapışmış nefes alıp vermeme engel oluyordu.
Artun'un bana doğu güçlü bir adım attığını gördüm lakin onun bu adımını geriye doğru attığım kırık adımla savuşturdum. Kalbimde hissettiğim fiziksel acı karşımda duran adamı endişelendirebilirdi ama ben çektiğim acıyı görsün ve bu kötü şakaya bir son versin istiyordum.
"Ay-" devamını getirmesine izin vermeden elimi titreyerek kaldırdım. Gözlerimin önünde biriken geçmişin kanlı elleri ruhumun yakalarına sarılırken kulağımda kırılan pencerelerin çığlıkları yankılanıyordu. Geçmiş sanki ruhuma prangalanmış; ben sustukça büyüyor, unutmaya çalıştıkça geri dönüyordu.
"Görmeyeli yalan konusunda kendini geliştirmişsin..." derken sesimin fazlasıyla duygusuz çıkmasına dikkat ettim ama içinde öyle bir öfke ve kırgınlık taşıyordu ki Artun'un bunu görmemesi imkânsızdı. Bedenimin her zerresi titremeye başlarken dik tutmaya çalıştığım omuzlarım ile bakışlarımı Artun'dan çektim.
"Ama daha fazla bu oyuna ayak uyduracak değilim, şimdi gidelim."bedenimi zar zor arabaya çevirdiğimde derin bir nefes alarak adım attım ama attığım adım koluma umutsuzlukla dolanan güçlü eller ile yarım kaldı. Elalarımın hayal kırıklıkları çakırlarına bir umuda tutunmak ister gibi tutunduğunda sadece bir saniyede biriktirdiğim umutların hezeyana uğramış gibi gırtlağıma dağıldı. Şimdi yutkunmak daha güçtü.
"Ay tenli, bana bak gözlerime bak!" gür sesi ikimizin arasında dağıldığında kızarmış gözlerini gözlerimden ayırmadan iki kolumu yumuşak bir şekilde tutarak beni kendisine çevirdi. "Ben sana yalan söyler miyim hiç?Hemde böyle bir konuda." Gözlerinin ardında sakladığı acı ikimizin üzerine yığılıp kaldı. Zamana teslim ettiğim acılar dizimin dibine oturduğunda başımı iki yana sallayarak kollarımı tutuşundan kurtardım. Bu kurtarış o kadar kolay olmuştu ki sanki kollarımı tutan eller benim hayal ürünümdü...
"Küçükken de böyle uğraşırdın benimle ama bunu yapma bana." her an yağmurlar yağdıracak bakışlarım Artun'a yalvarır gibi daha sıkı tutundu. Aldığım her titrek nefes geçmişin zincirlerinin soğuk yüzünü içime işlerken; "Çok yara alırım, lütfen." Diye yalvarırcasına fısıldadım. Sessizlik bir yas gibi etrafımızda dolanırken Artun kızarmış gözlerindeki gerçekleri benden sakınmak ister gibi sıkıca yumdu. Cevapsız kalmanın ağırlığı bedenimi üşütürken yüreğimde acıyla filizlenen öfkenin önüne geçemedim. Geçmek istemedim...
"Birşey de?" Sesim çatlarken hırsla göğsünden ittim. O bana cevap vermedikçe suskunluğunun yakıcı varlığı öfkemi daha fazla körükledi. "Yalan söylüyorum, tepkini ölçmek için yaptım de!"
Artun sanki sanki karşımda taş kesilmiş, sanki dili bağlanmış yıkılmaya yüz tutmuş çürük bir bina gibi karşımda duruyordu. Zamanla sokacağını sandığım hatıralar meğerse hiç solmamış, sadece sessizleşmişti. Ve bugün beni beni gerçeklerle yüzleştirmek ister gibi sırtıma hançerini saplayıp çıkarıyordu.
Sabrım kırılırken çaresiz bir öfkeyle Artun'un yakasına sarıldım. Parmaklarım zangır zangır titriyordu. Buğulanmaya başlayan gözlerimi gözlerine tırmandırdım.
"Bana bak, gözlerimin içine bak ve bana yalan söylüyorum de!" nefesim kesik kesikti ama buna takılacak ne vaktim ne de mecalim vardı."Bekliyorum, Çakır hadi!" Sesim kalbimin dar odalarından çıkmış gibi çaresizdi. Şimdi mezarlarından uyanarak beni en savunmasız halimde yakalayan bu gerçek celladın soğuk nefesini enseme üflüyordu .
Artun yakasındaki soğuktan kızarmış ellerimi büyük avuçlarının arasına alarak dokumya kıyamıyormuş gibi usulca tuttu. Onu ilk gördüğüm an doldu zihnimin en ücra köşelerine. Bana bakan gözlerinde yarım kalan cümlelerin zincir olmuş halkaları boynuma urgan olmuş kanayan yaralarıma mahkum etmişti beni.
"Yapma!" Sesinin tonundaki keder yüreğime gömüldü. O kederin sebebi bendim, o eksikliğin sebebi bendim. Hangi vakit savrulmutuk? Hangi vakit dualarımız bu kadar yarım kalmıştı? Ve biz koca bir enkazın alında kalmıştık?
"Bekliyorum söyle, hadi!" direndim, yakasında duran ellerim sanki ondan kopsa ben oracıkta kül olup savrulacaktım. Oysa ruhumda öyle bir cehennem vardı ki ömrüm yetmiş yıl kahrolsa ruhum kederin gölgesinde yetmiş yıl yanmaya devam ederdi.
"Ne olur söyle, söylesene!" dudaklarımdan firar eden her kelime kalbimi binbir parçaya bölüyordu. Ben ölüyordum...
Artun benden gözlerini kaçırdığında gırtlağıma yapışan kaybolmuşluk ile aylarımın üzerinde yükledim ve çenesini tutarak öfkeyle kendime çevirdim. "Gözlerini kaçırma ve bana bak!"
Yinede cevap vermekten özenle kaçındı. Sanki dudaklarını aralayıp tek bir kelime söylese bunca yılın kaybı bir çığ gibi üzerimize tepecek, ölmesek bile yaşamayacaktık. Artun susmaya devam etti. Suskunluğu binlerce kelimeden daha ağırdı. Kızarmış çakırlarına baktım, gözlerinde bir inkar aradım lakin bulabildiğim tek şey koca bir acıydı. Gizleyemediği, sağlayamadığı, susturamadığı bir acı...
Göğsümde biriken sızı susturulmamış bir açlıkla geçmişin kapılarını alacaklı bir şiddetle zorluyordu. Gözümden damlayan bir yaş usulca çeneme doğru yol aldı. Sanki acılarıma kefil olmak istercesine eksiliyordu benden ama biliyordum ki ateşi su değil sabır bile söndürmüyordu.
"Sana..." Boğazımda tıkanan soluğum ile biraz duraksadım. Ellerim yorgunlukla Artun'un yakalarından kayarken parmak uçlarım kaderine boyun eğmiş gibi titriyordu. Yanaklarımı yakan göz yaşları ile titrek bir nefes alarak devam ettim. "Sana yalvarıyorum." Sesimi ben bile duyamıyordum o kadar ağır ve harabeydi. Artun'un omuzları biraz daha çöktü. Yıkılmaz dediğim dağ o an yerle bir olmuştu.
"Büyümüş bir kadın olarak değil o küçük kız çocuğu olarak yalvarıyorum ne olur yalan de. Herşeyi yaparım, ne olur yalan de." Affedemediğim her şey kulağıma sıkarken zihnimin en karanlık köşesinde oyun oynayan küçük Leyal omuzlarının üzerinden kırgınlık ile bana baktı.
Artun'dan cevap alamadığım boğucu saniyelerde yenilmişlikle alnımı göğsüne dayadım. Kaybetmişliğin ağırlığı omuzlarımdayken kanayan yarama tuz buz olan fırtınalı sesini duydum.
"Değil."
Ve ben bir zamanlar kendimden bile sakladığım bütün yaraların adıydım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.15k Okunma |
858 Oy |
0 Takip |
17 Bölümlü Kitap |