@yildiztozuyazari7
|
Özel bölümden kocamaaaannn merhabaaaaaaaaarrr. Biraz geciktim lakin yoğun bir tempo içerisindeydim, bir kaç haftalığına şehir dışına çıkmam gerekti ve aşırı yoğundum. Ama şimdi buradayım, elimde özel bölüm olduğu için ve daha önce Wattpad'de de yayımladığım için özel bölümü atayım dedim, Yeni bölüm ise pazartesi günü gelecek. Umarım bölümü seversiniz. 🤍🌼 19 NİSAN 2009 DİYARBAKIR Evvel zaman içinde zaman evellin içinde, uzak diyarların ışıl ışıl parladığı şen gökyüzünün hakim olduğu, insanların ölüm olmadan, kötülük olmadan yaşadığı, ağaçların yolları aştığı yolların renklerin dans ettiği ovalara çıktığı güzel mi güzel bir dünya varmış... Varmış ama sadece hayallerin bir yağmur gibi kaleme döküldüğü ucu bucağı mutluluk olan masallarda... Hayat ölüm diyarlarının ardından bir güneş gibi doğduğunda ölüm ile yaşam arasında yıkılması güç bir köprü görevini aldı. Masalların dışında kaldığı bu soluk, insanlığın talihsiz bir gerçeğiydi. İnsanoğlu yaşadığı bu hayat macerasında çoğu zaman köprüyü yıkmak için bir çok adım atmış hatta bir çoğunda neredeyse başaracakları kanısına varmıştı lakin hayat üstünde durdukları köprüye küçük bir fırtına armağan ettiğinde insanoğlu bir etekten dökülen taşlar gibi ölümün kucağına savruldu. Hayat ilerlemesi meşakkatli bir yoldu; dikenli, taşlı, cam kırıkları ve çokça ölümün olduğu başı hayal gibi, ortası acı veren ve sonu ölüm olan uzun bir yol öyle ki yaşamak zor ölmek daha kolaydı... Leyal hayat denilen meşakkatli yola acılar ile bir sıfır yenik başlamış bir çocuktu; yolculuğu hayal ile değil acımasızlık ile başlamış, bir rüya ile devam ediyordu. Oturduğu yatakta uzun siyah ve yumuşak saçlarını aheste aheste tararken evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturan annesi ve Dilem teyzesinin seslerini, Mete babasının sitemlerini duyuyor ve yüzündeki gülümseme onlar sayesinde hiç eksilmiyordu. Asıl duymak istediği ama duyamadığı o ses ile içli bir soluk bıraktı ve yavaş bir şekilde oturduğu yerden doğrularak kalkarak boydan aynasına doğur ilerlerken pembe-mor renkler ile döşenmiş odasına kısa bir bakış attı. Bu oda Dilem teyzesi ve Mete babasının doğum günü armağanıydı ve belkide aldığı en büyük ve en güzel hediyeydi...Evet bugün onun doğum günüydü ve o bugün on iki yaşına basmış büyüme yolunda emin adımlar ile ilerleyen büyüdükçe daha da güzelleşen bir kızdı. Birkaç sene öncesine dönüp her baktığında bugünlerin hep hayalde kalacağını düşünüyordu Leyal zira annesi ve kendisi o kadar zor günler geçirmişlerdi ki şuan yaşadığı her şeyin kocaman bir rüya kitlesi olduğunu düşünmüyorda değildi, işte o zamanlar herşeyin gerçek olduğunu kanıtlamak istercesine bir ses çınlıyordu kulaklarında. Tık, tık, tık... "Ay tenli? Müsaitsen geliyorum?" Leyal duyduğu berrak ve gençliğinin vermiş olduğu tok ses ile yüzündeki gülümseme genişleyerek büyüdü, heyecanlı bir ifade ile arkasını döndü ve aynı heyecan ile komut verdi. "Gelebilirsin." Artun içindeki heyecana inat oldukça sakin bir eda ile usulca açtığı kapıdan içeri sızdı ve kapıyı ardından hafifçe aralık bıraktı. Arkasında tuttuğu küçük paketin görünmemesine dikkat ederek kafasını kaldırdı ve karşısında beyazlar içinde kendisini parlayan gözler ile izleyen kız ile göz göze geldi, işte o an kalbinin duracağını hissetti. Nefesi göğüs kafesini zorladığında arkasında tuttuğu paketin bir anda düşeceğini sandı öyle ki yerinden sendelemiş bile olabilirdi. Kalbi sol kaburgasını kırmak istercesine deli gibi atarken damarlarında akan kanın heycandan akmayı unuttuğunu bile düşündü. Bir an konuşamadı bile, bir kaç ay sonra on altı yaşında genç bir birey olacaktı ama hâlâ Leyal'in karşısında küçük bir çocuktan farkı yoktu Artun'un. Bunu kenidisi de dahil evdeki herkes biliyordu zira herkese duvarlar ören, kurt kesilen çocuk konu Leyal olduğunda pamuk gibi oluyordu. " Çakır?" Kendisini düşüncelerden ayıran yumuşak ses ile silkelenerek kendine geldi ,tekrar bütün güzelliği ile karşısında duran ve yaş aldıkça daha da güzelleşen Ay tenli küçük kızına iç çekerek baktı. "Ay tenli... Yine çok çirkin olmuşsun." Leyal sinir ile gözlerini devirdi ve arkasını genç çocuğa dönerek buruk bir ifade ile aynada ki yansımasına baktı. Güzel olduğunu düşünmüştü, gerçekten de güzel olduğunu düşünmüştü ama yine her zamanki gibi Artun'dan "çirkinsin" iltifatını duymuştu. Sahi gerçekten çirkin miydi? Annesi ve Dilem teyzesi Artun'un kendisine takıldığını söylüyorlardı ama artık büyümüştü ve bir yerden sonra kırıldığını hissediyordu. Kalbi bağladığı kişiye nazlanarak kırılıyordu... "Teşekkürler Artun abi! " omuzundan arkasına doğru bir bakış attı. "Sende çok hoş olmuşsun." diyerek tamamladı cümlesini ve tekrar önüne dönerek küçük papatyalar ile süslenmiş beyaz elbisesine hayranlık ile bakmaya devam etti. Arkasında dumur olmuş bir şekilde kendisine bakan çakır gözlü devin farkındaydı elbet ama buna takılmadı. Çakır devi bu kadar sinir etmek Leyal'in en sevdiği hobileri arasındaydı çünkü o an ki yüz ifadesi gerçekten de görülmeye değerdi. Dev diyordu çünkü daha çocuk olmasına rağmen boyu o kadar uzamıştı ki neredeyse 1.70'i geçen boyu ile yanında küçücük kalıyordu. "Ay tenli!" uyaran tondaki yumuşak sesine Leyal ufak bir tebessüm armağan etti. Kendisine karşı bu kadar yumuşak olması aslında hoşuna gidiyordu, hep gitmişti. "Efendim Artun ABİ?!" yaramazlık yapmadan duramayan küçük bir kedi gibi yerinde durmuyodu ve bu hali Artun'un içindeki sevginin katlanarak artmasına neden oluyordu. " Abin olmadığımı, seninde benim kardeşim olmadığını anladığını düşünüyordum?" tek kaşını kaldırarak imalı bir bakış attı hâlâ kendine dönük olan küçük kıza. "Sana göre abi- kardeş değiliz ama çevremizdeki herkese göre öyleyiz. Alışmalısın artık." Aslında bu Leyal'in sitemiydi, yaklaşık altı yıldır Artun ve ailesi ile beraber yaşıyorlardı ve yaklaşık altı yıldır sürekli "Artun senin abin, Leyal senin kardeşin sayılır" cümlelerini duyuyor ve buna mecbur bırakılıyorlardı. Aslında ne kendi annesi ne de Artun'un anne -babası onlara herhangi bir baskı veya zorlamada bulunmuyordu lakin çevrelerindeki insanlar onları bir kalıba sokmaktan geri durmuyordu. "Alışacak olsam bu kadar diretmezdim değil mi?" sert sesi ile verdiği cevap Leyal'in bakışlarının kendisini bulmasını sağladı. Çakırlarına ilişen elalar ile bakışları yumuşadı zira öfkesi Leyal'e değil çevresindeki tanıdıklarınaydı. Onun kafasını bu kadar karıştırmalarına ve kendilerini bir kalıba sokuyor olmalarına öfkeliydi. "Bir noktadan sonra onunda kırılacağını biliyorum Artun Abiciğim!" Üstüne basa basa abi demesi Artun'u öfkelendirsede sadece kaşlarını kaldırarak sırıttı. Leyal bu sırıtmaya anlam veremedi, çatık kaşlar ile kendisine doğru gelen Çakır'ı izlemeye koyuldu. "İleride sana abin olmadığımı uygun lisanlarda dile getireceğim Ay tenli?" başını eğerek kendisinden haylice kısa olan küçük kıza bakıp derin bir iç çekti. Onun bu kadar ufak olması içindeki koruma ve kalbinde saklama isteğini arttırıyordu. "Ne yapacakmışsın, ne yapacakmışsın?" Leyal ayak parmaklarının üstünde yükselerek kendisine anlamadığı bir imada bulunan Çakır'a öfkeli gözler ile baktı. "Göstereyim mi Ay tenli?" tek kaşını kaldırarak sevimli bir ifade ile kendisine öfkelenen güzel yüzü izlemeye koyuldu. "Hmmm, ben göstersem daha iyi olur gibi." Leyal yorulduğu için ayaklarını yere bırakıp kafasını yana yatırarak düşünüyormuş gibi yaptı. "O nasıl olacakmış küçük hanım?" Leyal'in her zaman verecek bir karşılığı olurdu ve Artun çok iyi biliyordu ki şuan vereceği tepkiyi kararlaştırmış ve faaliyete geçirmek üzereydi. "Göstereyim mi?" diyerek tatlı bir gülümseme sundu genç Artun'a. Biliyordu ki Artun onun gülümsemesine kesinlikle karşı gelemiyordu. "Göster bakalım." Derin bir soluk bırakarak kaderine razı geldi, hayatının hiçbir noktasında Leyal'e karşı gelemeyeceğini çok iyi biliyordu. O Ay tenli küçük kızdı, kocaman ela gözleri, gece siyahı saçları ve teninde yıldızları taşıyan o küçük kız... Karnına yediği küçük darbe ile zihin parıltılarından ayrıldı ve kaşlarını çatarak Leyal'e baktı. Küçük eli yumruk olmuş ve kafasını geriye atmış bir şekilde kendisine bakıyordu. "Ah ne yapıyorsun Ay tenli?" karnını hafifçe ovup sinirli olmayan bir ifade ile konuştu. Şu sıralar gerçektende Leyal ile anlaşamadıklarını düşünüyordu, daha doğrusu kendisi liseye geçtiğinden ve Leyal'den uzak kaldığından beri... "Gösteriyorum Çakır, ne deli deli konuşup ayarlarım ile oynuyorsun." yumruğu hâlâ havada duran Leyal tehditvari bir ifade ile karşısındaki dev yumağına bakıyordu. Sürekli kendisine imalı imalı konuşmasından sıkılmıştı ayrıca canını sıkan bir diğer konu ise Artun'un sürekli yeni arkadaşları ile takılıyor olmasıydı. Eskisi gibi değillerdi, aralarında ki bağın koptuğunu düşünüyordu. Kendisini sürekli izleyen bir çift çakırdan ve kendisine bağlı bir ruhtan habersiz... "Dur artık Ay tenli, lütfen." Artun Leyal'in küçük elini tutarak aşağı indirdi ama bırakmadı ve kızı odada bulunan pembe pufa doğru ilerleterek nazikçe oturttu daha sonra arkasını dönerek hâlâ elinde tuttuğu paket ile Leyal'in hepsinin kendisinin hediye ettiği tokalarının bulunduğu çekmeceye bir kaç adımda ulaşarak içinden üstünde beyaz papatya desenleri olan yeşil fiyonk saç tokasını çıkararak Leyal'in arkasında durdu ve elindeki paketi arka cebine atarak geldiğinden beri elinde tuttuğu tarağı Leyal'in elinden aldı. "Ne yapıyorsun Çakır?" merak ile Çakır'ın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu ama anlam veremiyordu. Saçlarını mı tarayacaktı? Bu duruma alışkındı elbette ama uzun zamandır Artun ile anlaşamadıkları için şuan bu durum onu biraz şaşırtmıştı. "Saçlarını tarayacağım Ay tenli." sakin cevabından sonra tarağı Leyal'in yumuşak saçlarına daldırarak incitmekten korkar gibi taramaya başladı. "Neden çıktı şimdi bu?" İnsan büyüdükçe mi birbirinden uzaklaşırdı yoksa birbirinden uzaklaştıkça mı büyürdü? Leyal son bir senedir Çakır ile birbirlerine uzak olduklarını düşünüyordu, aslında bunu hissediyordu ve bu durum kalbini kırıyor çoğu zaman ağlama isteğini tetikliyordu. "Daha önce hiç saçını taramamışım gibi neden diye soruyorsun Ay Tenli ." tebessüm ederek verdiği cevap ile Leyal buruk bir şekilde gülümsedi. Daha önce onlarca defa saçını taradığı doğruydu lakin büyüdükçe bazı şeyler değişiyordu. Büyümek hayat maratonunda mutsuzluğun ve hayal kırıklarının başlangıç noktasıydı... "Bazı şeyler değişmeye mahkûmdur Çakır tıpkı bizim de değiştiğimiz gibi..." Mırıldanarak söylediği her bir kelimeyi Artun duymuştu ve bu kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. "O ne demek ay tenli?" son zamanlarda Leyal'in kendisine yönelttiği cümlelerde bir takım imalar seziyordu Artun ama konduramıyordu zira buna neden olacak herhangi bir durum göremiyordu. "Birşey demek değil..." dedikten sonra yüzündeki ifadeyi silerek kocaman gülümseyerek devam etti. " Ee? Saçımı nasıl yapmayı düşünüyorsunuz beyefendi?" bakışları dikkatle saçlarını tarayan Çakır'a odakladı. Sanki elinde çok önemli ve kırılacak birşey varmış gibi yavaş ve yumuşak hareketler ile saçını tarıyordu. O kadar tatlı duruyordu ki yanaklarını ısırası gelmişti bir an Leyal'in. "Sen çirkin olabilirsin Ay tenli ama saçların..." hayran bir ifade ile uzun düz, tüy kadar yumuşak ve gür siyah saçlarına bakarak devam etti. " Saçların çok güzel." bakışlarındaki hayranlık ses tonuna da yansımıştı. Artun her zaman Leyal'e değer veren biri olmuştu özellikle söz konusu saçları ve ela gözleri ise çoğu zaman kendisinin gördüğünü başkalarının da göreceğinden korkar olmuş ve her gece sadece kendisinin görmesi için Allah'a dualar etmişti ama biliyordu ki Leyal gerçektende çok güzel bir kızdı. Annesinin deyimi ile su gibiyidi ve biliyordu ki ileride onun bu güzelliğini fark eden bir çok kişi olacaktı, bunların çoğunun da erkek olacağından hiç şüphesi yoktu. Bu bir an Artun'u öfkelendirsede kalbini kırmıştı, onu seviyordu. On altı yaşında olabilirdi ama onu sevdiğini biliyordu, sevmekten daha öteydi belki bilmiyordu tek bildiği birşey vardı o da onu babasının annesini sevdiği gibi seviyor oluşuydu. Ayı yüzünde, yıldızları teninde, geceyi saçlarında taşıyan küçük kız kalbimi kalbinde taşı diye sorsam kaç milyonda bir kaderime sen düşersin? "Biliyor musun bir gün bana çirkin dediğin için pişman olacaksın!" gerçektende bir yıl sonra Artun'un yıllarca pişmanlıktan kavrulacağını bilmeden sarf etmişti bu cümleleri. "Biliyor musus Ay tenli o zaman hiç gelmeyecek!" Hâlâ aynı dikkatli ifade ile kızın saçlarını zarif bir özen ile taramaya devam etti. Aslında Artun yüzlerce defa Leyal'e çok güzel olduğunu itiraf etmişti lakin Leyal buna hiç şahit olmamıştı, ya uyuyor olurdu yada kendisinden uzakta... "Sürekli kendinden bu kadar emin konuşuyor olman sinirimi bozuyor Çakır." huysuz bir eda ile dudağını ısırarak konuştu. Aslında Çakır'ın bu kadar kendinden emin olması hoşuna gidiyordu, çoğu zaman onu kendine örnek alıyor ve bir gün onun gibi özgüvenli açık sözlü ve kendinden emin olmayı çok istiyordu. "Hayır Ay tenli aslında fazlası ile hoşuna gidiyor." elleri arasındaki yumuşak saçları önden arkaya doğru iki yandan kıvırarak bireleştirdi ve tuttuğu çiçekli fiyonk toka ile saçlarını sabitledi, ondan bir kaç bukle kıvrımlı kahkülü kalmıştı ve bu hali ile fazlası ile Güzel olmuştu. Derin bir iç çekti, Leyal'in saçları onun zaafı olabilirdi... "Hayır gitmiyor!" kollarını birbine bağlayarak arkasını döndü ve aynaya doğru ilerleyerek saçlarına baktı. Pek birşey yoktu aslında iki yandan bağlanmış sıradan bir saç modeliydi aslında ama onu Çakır yapmıştı. Yani bütün güzel saçlardan daha güzeldi gözünde, kalbinde... "Saçların çok güzel..." sakin tınısı Leyal'i yumuşatmaya yetmişti. Artun'un her zaman sakin ve olgun bir yapısı Leyal'in ise her zaman hareketli, duygularını dışa vuran bir yapısı olmuştu. İkisi bütün zıtlıklarına rağmen bir bütün gibiyidiler... Zıtların bütünlüğünü yüreklerinde taşıyan iki bağlı ruhtu... "Teşekkür ederim, gerçekten çok güzel oldu." diyerek Artun'a dönmeden utangaç ama hoş bir tınıda cevap verdi. "Ay tenli?" Artun Agâh cebine sakladığı paketi çıkarak Leyal'e doğru kararsız bir ifade ile uzattı. Hâlâ verip vermeme konusunda tereddütteydi. "Çakır? Bu nedir?" Leyal aynaya aksini dönerek kendisine uzatılan küçük hediye paketini merak ile aldı. Küçük bir kutuydu ve o kadar zarif bir şekilde paketlenmişti ki Leyal bir an açmaya bile kıyam atacağını düşündü "Senin için." sesindeki tınıda kararsızlık ve heyecan barındırıyordu Artun Agâh. Aylar önce hazırlamış olduğu hediyesu şimdiye kadar verdiği bütün hediyelerden farklı ve özeldi. "Çakır..." diyerek ince bir ses ile mırıldandı Leyal. Normalde Artun ona ya saç tokası hediye eder yada ihtiyacı olan birşeyi alırdı. Hiç bir zaman öyle alelade birşey aldığını da görmemişti Leyal ve her hediyesini de beğenmiş özenle saklanmıştı. "Belki hoşuna gitmeyecek ama babam anlamını söylediğinde aklıma sen geldin." "Çakır..." on iki yaşında olan Leyal ne söyleyeceğini bilemiyordu çünkü Artun ilk defa kendisine bu kadar kararsızlık ile geliyordu. "Açacak mısın?" Artun merak ile konuştu tekrardan, açmasını hem istiyor hemde istemiyordu. Evet Leyal'e aldığı her hediye önemliydi lakin bu hediyenin anlamı ve önemi daha farklıydı. Kendini garip hissediyordu. "Açayım mı?" İçindeki çocuksu sevinci sesine yansıtarak heyecanlı bir ifade ile konuştu. "Aç! Yani..." bir an heyecana kapılarak yüksek bir ses tonu ile konuştu lakin Leyal'in aniden irkildiğini gördüğnde tonunu alçaltarak ve daha yumuşak bir ifade ile devam etti. "Açmak istiyorsan açabilirsin elbette." kalbindeki gerginlik diline ve ruh haline yansıyor gibiydi. Şuan gerçektende kalbindeki tedirginliği dışa yansıtıyordu. "Öncellikle senin aldığın herhangi birşeyin hoşuma gitmemesi söz konusu bile olamaz Çakır ve bu..." paketi yavaş ve zarar vermeden açarak içindeki siyah kadife kutu çıkard. Heyecan ile önce karşısında kendisini merak ile izleyen Çakır'a kısa bir bakış atıp kutuyu açtı ve gördüğü şey ile gözleri anında patladı. " Çok güzel." hayran bir ses tonu ile elleri arasındaki kadife kutuda duran mavi çiçekli kolyeye baktı. Çok güzeldi, fazlası ile güzeldi... "Gerçekten mi? Beğendin mi? Hoşuna gitmediyse değiştirebiliriz. Yada başka birşey alırız, beraber gideriz bu defa da..." Artun Agâh art arda sıraladığı cümleler boynuna sarılan zayıf ve narin kollar ile sekteye uğradı. Bir anda neye uğradığını şaşırdı lakin kalbindeki amansız heyecanada mani olamadı. Kalbi bir fırtına gibi göğüs kafesinin altında esiyordu. " Bu çok güzel Çakır! Çok çok çok güzel!" Leyal sevinç ile Artun'un boynuna atladı. Boyu kısa olduğu için bu fazlası ile zor olmuştu ve ayak parmakları zar zor yere basıyordu. Artun bunu fark ettiğinde tereddüt ederek bir kolunu beline sarıp hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Şimdi daha rahat sarılıyordu genç kız. "Ay tenli..." bir an ne diyeceğini bilemedi zira burnuna dolan portakal çiçeği kokusu ile bir an zihninin ve kalbinin durduğunu hissetti. "Çok teşekkür ederim." Leyal genç çocuğa neler hissettirdiğinden habersiz kollarını çözerek aşağı indi ve elindeki kutudan kolyeyi çıkararak aynanın önüne geçti ve boynuna tutarak yakışıp yakışmadığına bakıyordu. Halbuki bunlar önemli bile değildi onun gözünde, Çakır'ı almıştı ona bu hediyeyi ve ömrünün sonuna kadar takacaktı. "Rica ederim..." Artun Agâh kendisinden uzaklaşan ama kokusu bütün benliğinde kalan Leyal ile hafifçe kendine geldi. Arkasından küçük bir tebessüm ile heyecanlı hareketlerini izlemeye başladı, gerçektende beğenmişti hediyesini ve bu Artun'un hem içini rahatlatmış hemde fazlası ile mutlu etmişti. "Çakır, takmama yardım eder misin lütfen?" ince ve gülümseyen bir ses ile rica ettiğinde Artun Agâh'ın ayakları zihninden bağımsız Leyal'e doğru ilerledi. Sanki Leyal'in kurduğu her cümle kalbi, ruhu ve zihni için bir emirden farksızdı. "Tabii." diyerek tam arkasında durdu. Boyu haylice uzun olduğu için aynadaki yansımalarını görmesi de zor olmamıştı. Yanında küçük kalan Leyal sanki kalbine yakışan tek kişi gibiyidi şuan gözünde, daha çocuk olmasına rağmen bu denli güçlü duyguları hissetmesi normal miydi. Kendisinde üç buçuk-dört yaş küçük olan birine karşı bu denli bağlı olması neyin göstergesiydi? Bu kötü birşey miydi? "Bugüne kadar bana onlarca hediye aldın Çakır ve ben hepsine aynı kıymeti, aynı özeni gösterdim. Senden gelen her hediye benim için o kadar kıymetli ki bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Bu çok çok güzel..." derin bir soluk bırakarak saçlarını yana doğru topladı ve kolyeyi Çankırı'nın soğuk avuçları arasına bıraktı. "Gerçekten beğendin mi Ay tenli? İstersen başka birşey alabiliriz. Beraber..." Artun her zaman kendinden emin bir çocuk olmuştu, şuan bu halleri Leyal'e bedensizce garip geliyordu. "Gerçekten beğendim Çakır, artık sorup durma!" diye aniden patladı Leyal. İki dakika sakin duramıyorlardı ve bunun sebebi her daim Artun Agâh'tı. Bu durum artık ikisi arasında alışkanlık haline gelmişti ve bir dakika sakinlerse sonrası yılgınlık veren bir savaştı.rh "Sadece emin olmaya çalışıyorum Ay tenli!" huysuz bir şekilde cevap verdiğinde bir yandanda kolyeyi Leyal'in ay gibi parlayan boynundan geçirerek arkadan klipsini taktı ve Leyal'e bırakmadan yana topladığı saçı incitmektek korkar gibi alarak sırtından aşağı doğu saldı. Belinde kadar gelen gece karası saçları hayranlık uyandıracak derecede güzel ve dikkat çekiciydi zira hiç bu kadar derin bir siyah görmemişti ayrıca bunun en büyük etkeni ise Leyal'in ay gibi beyaz ve parlak teni, gür kirpiklerinin arasından parlayan büyük kehribara çalan ela gözleri, küçük kalkık burnu ve daha çocuk olmasına rağmen dikkat çeken kırmızıya çalan dudaklarıydı. Her bir parçası ayrı puzzledan alınmış birleşince de ortaya bir şaheser çıkmış gibiyidi, Artun'un gözünde Leyal eşsiz bir manzara işlenmesi imkansız bir mücevher, çizilmesi zor bir tablo gibiyidi ve milyonlarca insan arasından kendisine hediye edilmişti. "Boynumdan asla ama asla çıkarmayacağım Çakır." yemin eder gibi söz verdiğinde Artun ona gülümseyerek baktı. O kadar alışmıştı ki Leyal'den Çakır ismini duymaya bazen ismiyle hitap ettiğinde tuhaf hissediyor ve kendisine Çakır diye hitap etmesini istiyordu. Hayır, bu bir istek değil ihtiyaçtı. Çölde susuz kalmış bir bedevi gibi, ateşlerin içinde kurtarılmayı bekleyen bir ruh gibi, annesine aşık bir çocuk gibi... "Yakışacağını tahmin etmiştim ama..." bakışlarını aynadaki yansımalarından ayırmadan devam etti." Bu kadar yakışacağını tahmin dahi edememişim." bazı itiraflar zihnin dışında kalbin dilinden gerçekleştirdi. Herkese suskun olan Artun Agâh Leyal'in yanına bütün buzlarından ve duvarlarından arınarak giderdi zira ona karşı içinde engel olamadığı yoğun bir şefkat, güçlü bir sevgi ve koparılması zor bir bağ vardı. Biliyordu ki yıllarda geçse o her daim hayatının her bir noktasına olacak ve kendini hissettirecek hatta bazen varlığını varlığına katacaktı. "Anlamını öğrenince aklıma sen geldin dedin az önce..." Parmakları kolyenin mavi çiçeği ile oynuyor aynı zamanda aynadan arkasındaki bedenin gözlerine bakarak konuşuyordu Leyal. Şimdiden kolyenin varlığına alışmış sanki hep boynundaymış gibi hafifçe okşuyordu. " Anlamı ne peki?" sesinin tınısındaki merak Artun'u güldürdü. Leyal meraklı bir çocuktu ve gerçekten herşeyi ama herşeyi sorardı. Büyüdükçe sorularının cevaplarını vermek daha zor oluyordu... "Belki bir gün söylerim." omuz silkerek bir adım geriye çıktı zira bu kadar yakın olmaları kalbine zarar, ruhuna ziyandı. "Ya merak ederim ama ben." huysuzca yüzünü Çakır'a döndü ve kafasını kaldırarak yüzüne baktı. Artun Agâh kendi deyimi ile Çakır gülen gözler ile kendisini izliyordu. Gözlerindeki parıltılı ışıklar hem mutlu olduğunu hemde kendisi ile uğraşmaktan zevk aldığını büyük bir ölçüde kanıtlıyordu... "Zamanı gelince söyleyeceğim Ay tenli, sadece biraz sabır etmen gerekiyor." dingin bir ses ile cevap verdiğinde Leyal bıkkınlık ile gözlerini devirdi. "Zamanı ne zaman peki?" çatık kaşlar ve meraklı gözler ile Artun Agâh'ın vereceği cevabı bekliyordu. Artun fazlası ile gizemli bir yetişkin olma yolunda emin adımlar ile ilerliydu ve bu gizemlilik Leyal'in hoşuna fazlası ile gitsede çoğu zaman cevabını alamadığı sorularda sinir katsayısı artırıyor işte o zamanlarda çareyi ufak tefek tripler atmakta buluyordu çünkü biliyordu ki hiç bir zaman Çakır'ına uzun süreli küs kalmazdı, kalamazdı. Yüreği el vermezdi... "Sen biraz daha büyünce Ay tenli." şefkatli bir ifade ile yanında küçücük kalan kıza baktı. Şuan yapmak istediği tek şey onu sonsuza dek sarıp sarmalamak ve kimsenin görmesine izin vermemekti. Leyal büyüdükçe daha da fazla güzelleşen bir kızdı ve buna şahit olmak Artun Agâh'ın yüreğinde altından kalkması zor enkazlar oluşturuyordu. Leyal aldatıcı bir zelzeleydi, öldürmez ama sağda bırakmazdı... Kendisi ise ona bağlı aciz bir ruh, tutuklu bir kalp, mahkum bir zihindi... "Cevap versen bir yerlerin şişer sanki Çakır." küskün bir eda ile kollarını birbirine bağlayarak gür kirpikleri arasından Çakır gözlüsüne bakmaya başladı. Nede olsa Çakır'ı onun bu hallerine dayanamazdı öyle değil mi? Artun Agâh onun bu haline hafifçe gülüp derin bir iç çekti, aklına babasının onu eve ilk getirdiği gün geldi nasılda ürkek ama bir o kadarda cazgır bir ceylan gibiydi. O zaman yaralarını gördüğünde her bir yarasını tek tek öperek iyileşirmek istemişti oysa ki sadece on yaşında küçük bir çocuktu. Tek amacı büyüyünce babası gibi güçlü biri olmak ve herkesi korumaktı ama Ay Tenli'sini gördükten sonra bu hayatta koruyup kollamak, sarıp sarmalamak istediği tek kişi o olmuştu. Herkes bir yana Leyal bir yanaydı onun için... "İyiki doğdun Ay Tenli, iyiki varsın ve iyiki hayatıma ortak olmuşsun." hayatına bodoslama dalan kuyruklu bir yıldızdı Leyal ve en büyük iyikisi, en büyük sevinciydi. Leyal Artun'un yumuşak ve sevgi dolu sesini duyunca aniden yumuşadı ve kollarını indirerek arkasından bağlayarak aynı sıcaklık ile bakmaya başladı Çakır'ına. Onu seviyordu, onu hayatındaki tek varlığı olan annesi kadar seviyordu çünkü Artun Agâh onun kimsesiz hayatında kimsesiydi. "Teşekkür ederim Çakır sende iyiki varsın." utangaç ama sevimli bir eda ile cevap verdi. Onun bu halleri karışında bütün heybeti ile duran çocuğun kalbinde amansız badireler atlattırıyordu. "Ay Tenli?" bir adım atarak küçük küçük kızının önünde tam durdu ve çakırlarını elalarına sabitledi. "Hı?" Leyal bir an ne cevap vereceğini bilemedi. Çakır bugün kendisini fazlası ile şaşırtıyordu... "Bir kere sarılayım mı?" Artun Agâh böyleydi işte kimsenin sınırlarını izinsiz aşmaz her daim izin alarak girerdi. Özellikle Leyal'e karşı daha hassastı ve bu hassasiyeti büyüdükçe daha da artıyordu çünkü büyüdükçe Leyal'in küçükken neler yaşadığını nelere maruz kaldığını daha iyi anlıyor, anladıkça da onu kırıp üzmekten canını yakmaktan ölesiye korkuyordu. "Sarılalım Çakır," şefkatli bir ifade ile aralarındaki mesafeyi kapatarak kollarını açtı ve tekrar etti. " sımsıkı sarılalım..." Artun Agâh bir saniye bile düşünmeden yumuşak bir şekilde kollarını ince beline sararak Leyal'in ayaklarını yerden kesti. Burnunu hafifçe mis gibi kokan saçlarınıza sürttü ve yutkunmadan edemedi. İlk sarılmaları değildi lakin her sarılışı ilke defaymış gibi kalbinde aynı heyecanı oluşturuyor, ruhunda iz bırakıyordu. Bir gün büyüdüğünde bu hislerinin geçmesinden ve Leyal'den uzaklaşmaktan deli gibi korkuyordu Artun Agâh. Özellikle çevresindeki herkesin onları abi-kardeş benzetmeleri ve kendilerini bir kalıba sokuyor olmaları, bu durumun Leyal'in aklını karıştırmasından deli gibi korkuyordu. Evet Leyal onun ailesiydi, herkese de ailesi olarak tanıtıyordu lakin kız kardeşi değildi. Çok ama çok değerliydi onun için, yüreğini yüreğine bağlayan küçük bir kız çocuğuydu. "Mani olunmuş bir adam direnir durur Ay Tenli, benim bütün direnişlerim sana. Hep sana..."
Bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım lütfen şimdiden teşekkür ederim. 🤍
|
0% |