@yildiztozuyazari7
|
Mevz-u bahis vatansa gerisi teferruattır. Mustafa Kemal ATATÜRK Deniz üstü köpürür hey canım rinna nay rinna rinna nay Kayığa da binsem götürür hey canım hey Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay Bir güzelden ötürü hey canım hey. ... Benim de bu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay Memleket sevdasından Memleket sevdasından Memleket sevdasından Memleket sevdasından Hey canım hey Hey hey... Kulaklarda yankılanan türkü ile timdeki herkesin zihni farklı alemlerdeyken dikkatleri hâlâ mevzi aldıkları yerden operasyonun yürütüldüğü alandaydı. Üsteğmen Sökmen Yigit'in yanık sesiyle beraber herkesin içinde derin bir özlem peyda olmuştu. Yaklaşık üç aydan fazladır yürütülen operasyonda vatanlarından, topraklarından ,ailelerinden uzak kalmak durumunda kalmışlardı. Bir çok başarılı operasyona imza atmış, bulundukları her yeri bir çok haine mezar etmişlerdi. Toprak bile kabul etmemişti kirli ruhlarını.Gönlünde vatan aşkı olan bu yiğitler için üç ay önemli bir süre olmazsa da özlem bazen hiç olmadığı zamanlarda, hiç olmadığı kadar ağır basıyor ve yüreklerinde tarifi zor duygulara sebep oluyordu. Zordu bir aileyi, bir sevdayı geride bırakmak lakin aldıkları her nefes onlara yaşam oluyordu. "Hedef göründü Börü!" kulaklara dolan Yüzbaşı ÖZÇELİK'in tok sesi ile söylenilen türkü aniden kesildi. Timdeki herkesde bir sessizlik oluştuğunda görüş açısına birden fazla ağır silahlara sahip konvoy girdi. Saatlerdir bekledikleri eğlence ayaklarına gelmişti. "Bekle bekle her tarafım tutulmuş lan biraz eğlence şart bu narin bedenime." Timin en hovarda, en çapkın üyesi olan Kağan'ın sesi ile herkes gözlerini devirdi. Her operasyonda işi eğlenceye çeviren genç adam oldukça hareketli bir askerdi. "Lan oğlum az yerinde dur lan." Kendinden daha rütbeli olan Alp komutanının sesini duyan Kağan hemen kendini toparladı. "Emredersiniz komutanım!" "Çok fazlalar komutanım!" timin en küçüğü ve en çaylağı olan Eray'ın sesi ile soğuk bir gülümseme oluştu yüzlerde. "Azdan az, çoktan çok gider koçum!" Birinci unsur Komutanı olan Yüzbaşı Öyke Çevik'in öfke dolu sesi herkesi güldürdü. Yüzbaşı Öyke isminin anlamını hakkı ile taşıyan adamlardandı tıpkı timdeki herkes gibi. Çoğu zaman öfkeli olan bu adamı sakinleştiren tek şey silah seslerinin olması da kimileri için korkutucu olsada onu tanıyanlar için normal karşılanacak bir durumdu. Öyke öfkenin ta kendisiyidi, cehennem ateşine sahip öfkesi karşısında olan her canlıyı acımadan yakacak güçteydi lakin zeki bir adamdı yüzbaşı. Özçelik'ten sonra timin beyni sayılacak kadar zeki, yeri geldiğinde merhametli ve yürekliydi. "Kağan görüş bildir!" Yüzbaşı Özçelik'in keskin sesi ile Kağan elindeki silahın dürbünü ile hedef görüşü sağladı. "Beş araç, ikisi ağır silahlı. Yirmi silahlı adam fakat çoğu acemi. Dağınık konumlanma, asıl hedef dokuz yönünde. Rüzgar hızı ve nem normal, görüş tam komutanım!" Kağan komutanına bilgi verirken herkes sakinlikle hedeflerini izliyordu. Bugün son operasyonlarıydı ve bunu da başarılı bir şekilde bitirip vatan topraklarına dönmek istiyorlardı. "Akın, Kağan keskin nişancı kontorlü yapın! Barış mevziden ayrılma. Öyke ilk atış senden, sonra serbest atış.Hedefi sağ istiyorum!Anlaşılmayan bir durum?" Yüzbaşının keskin emirleri ile hepsinin kulaklığından duyulan tek ses oldu. "Emredersiniz komutanım!" Öyke silahını mevzilendirip gözüne ilk kestirdiğinin kafasına sıktı ve bu atış sonrasında timin geri kalanının silahlarından yükselen sesler ile iyice keyfi yerine geldi. Acemi teröristler duyulan silah sesleri ile bir o tarafa bir bu tarafa sıkarken daha eğitimli olanlar başkanları olan adamı koruma çemberine alarak araca bindirmeye çalışıyorlar fakat ateş hattında oldukları için çok hareket edemiyorlardı. "Ulan bir keyfimiz var içine ettiniz. Madem silah kullanmayı bilmiyorsunuz ne işiniz var lan dağlarda?!" Sökmen'in alay dolu sesi ile timdeki herkes güldü. Haklıydı zira çatışmada çoğu böcek sürüsü misali kaçmış kaçamayanlarda çoktan indirilmişti. "Sakin ol Sökmen önemli olan yılanın başı." Yüzbaşı Özçelik'in bariton sesi kulaklara dolduğunda herkes asıl hedefe kitlendi. "Eray koçum, fazla sessizsin durum bildir." Birinci unsur komutanı olan Yüzbaşı Öyke'nin sesini duyan Eray sinsice sırıttı. Karşı tarafın nefes dahi almasına izin vermiyorlardı. "Sizden daha fazla leş indirmeye çalışıyorum komutanım." Öyke Eray'ın sesi ile gururla gülümsedi. Askerlerine her zaman güvenen ve onlarla gurur duyan bir komutan olmuştu. "Beni geçebilmen için kırk fırın ekmek yemen lazım koçum." Öyle dalga ile karışık astı ile dalga geçtiğinde Eray sadece göz devirdi. Komutanı ile yarışamayacağını biliyordu lakin adama takılmadanda edemiyordu.Bu time geldiğinden beri örnek aldığı iki insan vardı biri Öyke biri de Agah yüzbaşı idi. "Bizde kırk fırın ekmek yeriz komutanım." Barış Eray'a sen iflah olmazsın bakışları atarken Eray öne göz devirip silahında hedef aldığı sıradaki hedefini indirdi. "Yersin koçum yersin, karargaha döndüğümüzde güzel bir eğitimle beraber yersin." Öyke Eray'a sıkı bir eğitimin haberini verirken timin geri kalanı bu duruma güldü. Öyke bir hedef daha indirdiğinde Eray sıkınlıkla nefesini verdi. "Kesin zevzekliği, Akın çevre kontolü sağla." Yüzbaşı Özçelik'in bariton sesi duyulduğunda hepsi eski ciddiyetine döndü. Çatışma sırasında çok konuşan bir tim değillerdi lakin timin yaşı küçük olanları fazlası ile çeneleri düşüktü. "Emredersiniz komutanım!" Akın komutanın emrini yerine getirmek için silahından alan kontörlü yaptığında kısa sürede hepsini etkisiz hâle getirdiklerini gördü. "Alan temiz komutanım." Akın durumu bildirdiğinde Agah mevzisinde kontörllü bir şekilde doğrulduğunda çıplak gözle çatışma alanına bir göz gezdirdi. "Akın, Barış, Alp mevzinizde çevre güvenliğini sağlayın. Börü kontorollü iniyoruz!" Akın, Alp ve Barış mevzilerine iyice yerleşip silahlarının dürbünü ile çevre kontolünü sağlarken timin geri kalanı komutanları ile mevzi aldıkları taşlık bölgeden yürüyüş mesafelerini koruyarak inmeye başladılar. Bir yandanda güvenliği sağlamak amacı ile ellerindeki silahlar ile gözetim yapmaktan geri durmuyorlardı. Yüzbaşı Özçelik sert ve kendinden emin adımlar ile bacağını tutarak inleyen adamın yanına doğru ilerledi. Orta yaşlardaki yüzünden bile ne pislik olduğu anlaşılan adam yaralanmış olmasına rağmen hâlâ yüzündeki pis sırıtışla Agah'ın yüzüne bakıyordu. "Ooo komutan yine karşılaştık, beni bu kadar özlediğini bilsem daha önce gelirdim." Sesindeki iğrenç ton timin yüzünü buruştururken Agah ve Öyke'nin yüzünde tek bir kas bile oynamamıştı. "Seni değilde ben kan kokusunu özlemişim sende bonus olarak düştün elimize." Öyke'nin alay dolu sesi ile herkes gülümserken örgüt başkanı olan Reza örgütte ki ismi ile Boris olan örgüt lideri onlara bakarak alayla güldü. Bu gülümseme kesinlikle iyi niyetli bir gülümseme değildi.Ermeni uyruklu olan bu adam bir çok terör olayının başını çekiyor, ülkeye bir çok ağır silah ve bomba sevkiyatı yapıyordu. Tehlikeli bir adamdı, bütün ülkelerde kırmızı bülten ile aranan bir terör örgütü mensubuydu. Bir çok operasyon düzenlenmiş fakat hepsinde de yakalanmadan kaçmayı başarmıştı. "Fazla sevinme istersen öfke zira yerde kurt gökte kartal olmayı sizden öğrendik." Yaralı haliyle bile sinir bozucu derecede konuşmayı kesmeyen adama ilk yumruk her zamanki gibi Öyke'den geldi "Ne yerde kurt nede gökte kartal olursun sen it. Anca toprağın bile kabul etmediği vahşi hayvanlara leş olursun." Boris sesli bir kahkaha attığında Agah kaşlarını çattı, aklından geçen bir kaç şey vardı fakat hiç birinin olmasını olma olasılığını bile düşünmek istemiyordu. "Birazdan siz leş olacaksınız gibi görünüyor." Boris'in kendinden emin sesi ile bütün kaşlar daha fazla çatıldı. Agah keskin gözlerini etrafta gezdirmeye başladığında çevreye dağılmış bir şekilde çevre kontolü yapan timini de kontrol etmeyi ihmal etmedi. Bir tuhaflık vardı, herşey fazlası ile sakin ve karşılarındaki bu adam fazlası ile keyifliydi. Bu işte bir bityeniği vardı bunu bunca yıllık mesleğinin vermiş olduğu tecrübe ile hissedebiliyordu. "Ne diyorsun lan sen çakal." Öyke Boris'in yüzüne bir yumruk daha salladığında Agah elini kulağına vererek mevzide bıraktığı askerleri ile iletişime geçmeye başladı. "Diyorum ki birazdan leş olan..." Boris lafını bitimeden bir yumruk dah yediğinde baygın ama kanlı sırıtması ile hâlâ karşısında kendine bakan iki azılı düşmanına bakmaya devam etti. "Dua et bize sağ lazımsın seni döve döve öldürüm it." Öyke'nin öfkeli sesi ile Agâh'ın sesi birbirine karıştığında Boris'in yüzündeki gülümseme daha fazla arttı. "Barış ses ver aslanım!" Agâh'ın kurşun geçirmez sesi ile timin bir anlık bakışı komutanlarına döndü. "Ne oluyor?" Öyke Boris'i bir çöp gibi yere fırlatıp Agâh'a doğru korkusuz adımları ile ilerledi. "Barış ile iletişim sağlanamıyor." Bakışlarını yukarı kaldırıp kuzguni gözleri ile dört tarafı dağlık olan bölgeyi taramaya başladı. Öyke Barış ile iletişime geçmeye çalışırken timdeki herkes endişe ile kulaklıklarında Barış'ın sesini duymayı bekliyorlardı. "Alp, Barış'ın mevzi aldığı yeri kontol et hemen." Öyke'nin emri ile Alp yerinden hızlı bir şekilde kalkarak Barış'ın bulunduğu konuma doğru kontrollü bir şekilde ilerlemeye başladı. "Pusu..." diye mırıldandı yüzbaşı ÖZÇELİK, bu mırıldanışını duyan tim aniden yerinde kasıldı. "Ne?Agah ne diyorsun lan?" Öyke Agah'ın ne demek istediğini anlamıştı zira dağlarda yaşamını sürdürmüş olan biri için bunu anlamaması imkansızdı yinede emin olmak istiyordu. "Komutanım Barış yok..." Alp'in endişeli sesi timdeki herkesin kulağına dolduğunda Agah bir anda Öyke'nin üzerine atlayarak bağırdı. "Pusuuu! Börü eğil, mevzi al! Mevzi al! " Komutanlarının sesini duyan tim kendilerini korumak için korumalı bir alana yattığında aynı anda birden fazla silah sesi yankılandı dağlık arazide. "Ulan ben şimdi belanızı bellemez miyim lan? Sökmen öfke ile bağırdığında Öyke mevzi alarak yüksek sesle bağırdı. "Ulan soysuzlar, ulan kansız köpekler!" İçinde taşan bir öfke vardı. Bu timinden bir kişinin kayıp olmasının vermiş olduğu öfkeydi, bu pusuya düşmüş olmalarının vermiş olduğu öfkeydi. "Öyke al şu iti, kimsenin yaklaşmasına izin verme. Onun için gelmişlerse bizde gerekli olanı verelim değil mi?" Agâh'ın hissiz sesi ile Öyke bulunduğu yerde sürünerek kaçmaya çalışan Boris'in yakasından tutarak bir aracın arkasına geçti. "Börü durum bildir!" Agâh öfkeli bir şekilde timi ile irtibata geçtiğinde Barış haricinde herkes cevap vermişti. "Komutanım sayıları az öncekinden daha fazla ve daha donanımlı oldukları ortada. Önceden planlanmış bir durum, kuş uçurulmuş bu itlere." Kağan'ın sesi ile herkes sıkıntılı bir soluk verdi. "Ne kadar dayanabiliriz komutanım?" Eray'ın sorusu ile Agâh öfke ile gülümsedi. Bu timdeki herkesin canı kendine emanetti ve hepsini ailelerine sağ salim götürmek istiyordu. Bunun için elinden gelen herşeyi yapardı. "Sonuna kadar değil, sonu biz yazana kadar dayanacağız." Söylenilen bu cümle ile hepsi altında yatan emiri hemen alıp silahlarına sarılarak gördükleri hedefe sıkmaya başladı. "Allah'ım şehadet haksa bize, şehadet şerbetini içmeyi bize nasip eyle. Zamanı değil ise sağ salim bu operasyondan da çıkmamıza yardım et. Ya Allah!" Agâh mırıldanarak dua ettikten sonra silahına sarılarak dürbünden gördüklerine sıkmaya başladı. Barış'ın ortada olmaması zihinini yoruyordu fakat şimdi yapması gereken timin geri kalanının güvenliğini sağlamaktı. "Börü mühimmat kontolü sağlayın.Sökmen Barış'ı bul, Eray Sökmen'i koru! Alp karargah ile iletişime geç hemen!" Ağah nefes almadan emirlerini sıralarken timdeki herkes aldıkları emiri yerine getirmeye koyulmuşlardı. "Emredersiniz komutanım!" Hepsi bir ağızdan onayladığında sıcak çatışma son sürat devam ediyordu. Türk askeri asla pes etmez, teslim olmaz, düşmana boyun eğmezdi. Gerekirse hak yolunda şehadete erişir, şerefli bir asker gibi şehit olur yinede düşmana teslim olmazlardı. Agâh hızlı bir şekilde düşünerek durum değerlendirmesi yaptı. Gördüğü kadarı ile teröristler oldukça fazlaydı, bir askeri ortada yoktu ve mühimmatları bitmek üzereydi. Bacağında her operasyonda yanında eksik etmediği komando bıçağını eli ile kontol etti. "Allah'ım sen yardım et!" Diyerek sıkmaya devam etti. Aradan dakikalar geçti sıcak temas bir an olsun kesilmedi. Timin mühimmatı bitti bitecekti fakat teröristler bir an olsun bile kendilerine nefes aldırmıyordu fakat bu halde bile hepsini indirmeyi başarmışlardı. Sorun hepsini indirmekte değildi, sorun sürekli başka teröristlerinde gelmesiydi. Köşeye sıkışmış durumdaydılar. Barış hâlâ ortada yoktu, Akın yaralanmış, Sökmen ile iletişim kesilmiş, karargah destek tim gönderemiyordu.Hiç bir operasyon bu kadar zorlamamıştı onları. Sanırım sona yaklaşıyorlardı, yıllardı şehadetliği bekleyen ruhları bugün hayallerine kavuşacak küçük bir çocuğun sevincini yaşıyor fakat timin geri kalanı için derin bir kedere boğuluyorlardı. "Komutanım mühimmatım bitti." Kağan'ın sesi ile Öyke sıkı bir küfür savurdu zira kendisinin de mühimatı bitmişti. "Benimde mühimatım bitti komutanım." Eray'da aynı şekilde durum bildirdiğinde Agâh çaresizce ellerini yumruk yaptı. "Alp karargaha bağla beni. Hemen!" Agâh sert sesi ile Alp hemen karargaha bağlanmaya çalıştığında başarısız olunca ağzından sıkı bir küfür firar etti. "Ne oldu lan?" Öyke'nin ateş saçan sesi ile Alp ağırca yutkundu. "Komutanım karargah ile iletişim sağlanamıyor." Bomba etkisi yaratan bu bildiriden sonra Öyke öfke ile bağırdı. "Lan ne demek iletişim sağlanamıyor. Ulan ben böyle işin gelmişini geçmişini yerim lan." Yanında bulunan Boris seslice güldüğünde bu sesi bütün tim duymuş ve daha fazla öfkelenmişti. "Bugün burdan leşiniz çıkacak komutan bende leşlerinizi hayvanlara yem ederken keyifle izleyeceğim." Arsız sesi ile hâlâ konuşuyor olmadı Agâh daha fazla öfkelendirdi. "Sustur şunu Öyke!" Diye gürlediğinde eş zamanlı olarak bir şeyin bir yere çarpma sesi geldi. Öyke adamın kafasını arabanın kaputuna vurarak bayıltmıştı. "Ne yapacağız Agâh?" Öyke kulağına basarak bir tek Artun ile iletişime geçtiğinde Agâh başını bir kayaya yaslayarak derince düşünmeye başladı. " Ya şehit olacağız yada leş alacağız. Seninle ölüme bile giderim Öyke fakat onları ailelerine sağ salim geri götürmek benim görevim!" Agâh'ın sesi ilk defa bu kadar çaresiz geliyordu. "Bizim görevimiz Agâh! Bizim anladın mı? Bugün burdan herkesi sağ salim eve götüreceğiz!" Öyke kendinden emindi zira ömrü bu dağlarda böyle operasyonlarda geçmişti. Kendileri için endişelenmiyorlardı zira şehit olmak onlar için bir onurdu fakat timin geri kalanı bir aileleri vardı. Kimi evlenecek, kimi ailesine bakmak ile yükümlüydü bir aileye evlat acısı tattırmak bu soysuzlara bunun keyfini yaşatmak istemiyordu. "Sonuna kadar dayanacağız! Sonuna kadar!" İkiside aynı anda konuştuklarında kendilerine farklı fakat tanıdık bir ses daha eşlik etti. "Börü ben Sökmen sesimi duyan var mı?" Sökmen'in sesi aynı anda herkesin kulağında dolduğunda herkes rahatlıkla derin bir oh çekti. Yaşıyordu ve sesinden anlaşıldığı üzere durumu iyiydi. "Sökmen aslanım Barış nerde? Durum bildir hemen!" Agâh sakinliğini koruyarak hemen askerlerinin durumunu sordu. Bu Sökmen'in yanında bulunanların hoşuna gitmişti. "Hafif yaralı fakat durumu iyi komutanım. İkimizde de bir zahiyat yok." Ağah rahat bir nefes verdiğinde bir kurşun kolunu sıyırarak geçti. Dişlerini sıkarak başını kayaya vurduğunda acıyla bir nefes aldı. "Barış, Akın yaralandı hemen ona ulaşmaya çalış, Sökmen Barış'ı koru. Börü sonuna kadar değil sonu biz yazana kadar devam! Boyun eğmek yok!" Taviz vermeyen sesi ile tim omuzlarını dikleştirerek ellerini palaskalarında bulunan bıçaklara attıklarında Artun başında soğuk bir metalin varlığını hissetti. "Bence artık pes etmelisiniz komutan, sonunuz geldi." İğrenç ses tonu ile konuşan kendi yaşlarında bir kadının sesini duyan Agâh soğukça gülümsedi. "Kendinize fazla güveniyorsunuz, ölüm tam alnının çatında." Der demez kendisine silah doğrultan kadın kafasından vurularak yere yığıldı. "Doğru söylediniz komutanım, ölüm tam alnının çatında." Bir kadın sesi bütün timin kulağına dolduğunda Ağah yerinde kasıldı. Ne oluyordu? "Ne oluyor lan?" Öyke'nin öfkeli ve meraklı sesi ile başka bir kadın sesi daha duyuldu. "Eğlence var dediler geldik komutanım! İnşAllah bir sorun yoktur?" Börte'nin sesini duyan tim şaşkınlık ile yerlerinde dikleştiler zira silah sesi artmış ve teröristler tek tek indirilmeye başlamıştı. "Son on komutanım!" Zeren'in neşeli sesi ile hayretler içinde kalan Börü timi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Lan bunlar kim Agâh?" Öyke bağırarak aklındaki soruyu sorduğunda Artun gururla gülümsedi. "Asenalar..." Diyerek mırıldandı. Eğer doğru tahmin ediyorsa şuan Türkiye'nin en başarılı gizli timi destek olarak gönderilmisti. "Börü size KALKAN olmaya geldik..." Üsteğmen Bilge'nin sesini duyan Börü timi şaşkınlık ile gülümsedi. Kalkan Timi buradaydı. "Son beş Zeren!" Gaye Zeren ile leş yarısına girmiş kimseyi takmadan hedefleri indiriyordu. "Bu eğlenceyi özlemişim ben ya." Zeren'in özlem dolu sesi ile son hedefte indirildiğinde herkes derin bir nefes aldı. "Zeren, Gaye mevzide kal güvenlik sizde.Amine Barış'a yardıma git yaralılara bak! Kalkan kontrollü iniyoruz. Yürüyüş mesafenizi koruyun!" Üsteğmen Bilge'nin emirlerini duyan kaklan timi hep bir ağızdan bağırdığı. "Emredersiniz komutanım!" Emir alan tim üyeleri haricinde Bige ve geri kalan askerler araziye yavaş bir şekilde indiklerinde Agah ve timdeki herkes ayaklanmış, gelen Kalkan timine bakıyorlardı. Kalkan timinin üyeleri hemen çevreye dağılarak çevre kontolünü sağladıklarında Bige kendinden emin kendisine çok yakışan kamuflajı ile Agâh'a doğru ilerleyerek bir kaç adım önünde durup asker selamı verdi. "Üsteğmen Bige KILIÇ, Kalkan Timi komutanı." Kendini tanıttığında Agâh kendisine bakan gözlerin oldukça tanıdık geldiğini fark etti fakat yüzü kapalı olduğu için kim olduğunu anlayamadı, tek bildiği karışısında duran bu bedenin kendisine oldukça tanıdık geldiğiydi. "Rahat asker." Diyerek emir verdiğinde Bige silahına sarılarak gözlerini Agah'tan ayırıp çevreye bir göz attı. "İyi misiniz? Zahiyat nedir komutanım?" Diyerek aklına takılan soruyu sordu. Hepsinin iyi olmasını diliyordu fakat yaralıların olduğunun da farkındaydı bu durum canını sıkmaya yetmişti. "Bir yaralımız var Üsteğmenim onun haricinde bir zahiyat yok ve hedef elimizde! " Bige'nin gözleri Öyke'nin ite kalka getirdiği adama kayınca keyiflice gülümsedi. "Hay Allah ayağı taşa takıldı herhalde." Alayvari ses tonuna karşılık Öyke keyifle gülümsedi sevmişti karşısında duran askeri. "Öyle Üsteğmenim, ne yaparsın kaza işte." Börü ve Kalkan Timindeki herkes bu diyaloğa gülümsediklerinde Barış, Sökmen, kollarına girdikleri Akın ve kadın olduğu her halinden belli olan bir asker ile yanlarına gelmişlerdi. Hemen üstlerine selam verip durum hakkında bilgi vermeye başladılar. "Durumu oldukça iyi komutanım, kurşun sadece sıyırmış." Agah hiç bir operasyonda bu kadar rahat nefes aldığını hatırlamıyordu. Herkesin iyi olduğunu bilmek onu rahatlamıştı. "Börü toparlanın, dönüyoruz!" Diye emir verip karışısındaki kadına dönmüştü ki kolunu tutan küçük bir el hissetti. "Yaralanmışsınız, komutanım." Bige telaşla yüzünü kapatan bandanayı çözüp yaranın üstüne koyduğunda başı eğik olduğu için Agah yüzünü görmemişti. "Mühim değil, Barış halleder Üsteğmenim." Diyerek kolunu çekmeye çalıştığında Bige kafasını kaldırarak çatık kaşlarla Agah'a baktı ve o an ikisi içinde zaman durdu. Agah aylar önce gördüğü kadını karşısında görünce nefesinin kesildiğini hissetti. Kalbi çoktan patlamaya hazır bir bomba gibi çarpmaya başladığında gözleri şaşkınlık ile aralandı. "Sen?" Diyerek şaşkınlığını ses tonuna yansıtmıştı. Bundan aylar önce bir restoranda gördüğü bu güzel kadından ilk görüşte etkilenmiş, aklından çıkaramamıştı fakat göreve gideceği için kadını unutmayı denemiş fakat sadece operasyon sırasında aklından çıkarmak zorunda kalmış, yalnız kaldığı her vakitte onu düşünerek geçirmişti. Kader ağlarını örmüş ve kadını yine karşısına çıkarmıştı. Şimdi bütün asaleti ile karşısında kamuflajları ile duran kadın kalbini sarıp sarmalaya yemin etmiş gibi kendisine bakıyordu. Şaşkındı zira aylar önce gördüğü kadın nasıl oluyorda bir asker olabilirdi ki? Fakat bildiği birşey varsa o da karşısındaki kadının yıllar sonra kalbine şifa niyetine gönderilmiş olmasıydı. Aylar önce gördüğü bu kadının kalbinin kendine vatan olacağından habersizdi. Şimdi yüreğindeki vatan başka bir kalp tarafından fethedilmeyi bekliyordu... "Kader bizi tekrar bir araya getirdiyse bizde kaderimizi bağlamak için çabalarız..." Agah hafifçe gülümseyerek kendine bakan kadının kolunu tutan elinin üstüne elini koydu. "Mühim... Üsteğmenim." diyerek karşısında ki kadına baktı ve devam etti. "Kalbimdeki daha da mühim..."
Oy vererek ve yorum yaparak destek olursanız çok sevinirim şimdiden teşekkürler ✨ |
0% |