Yeni Üyelik
7.
Bölüm

A-D-Bölüm -7

@yitenumutlar

 

 

Mehmet gayet rahat bir şekilde oturduğu koltuğa iyice yayılarak iki kolunu göğsünün altında birleştirip konuşmaya başladı.

 

"İyi de Semra Teyzeciğim buna sen karar veremezsin.Sonuçta evli olan biziz.Hem sen ara yapacağın yerde ara bozuyor sun. Senin gibi yaşını başını almış, annem yaşında ki kadına yakışıyor mu yuva yıkmak?" Aklından geçen düşünceleri hırsla bir solukta söyledi. Yetmişti canına artık. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor,kızlar ayrı bir telden çalarken bu kadın ayrı bir tel den çalıyordu.

 

Halbuki Semra Hanım'ı diğerleri gibi oda annesi olarak görmüştü her zaman.Ama bu durum farklıydı. Düşündükçe sinirleniyor du ulan Azra'yı, onun Allah'sızını kim boşatabilirdi?" Boşamıyorum arkadaş!" dedi iç sesi "Kız benim değil mi tapulu senetli Semra Teyze mi boşatacak? Hah! İşte buna gülerim. Onun borusu kendi sünepe oğluna öter." diye devam etti iç sesi. Yüzündeki sırıtma da iç sesine eşlik eder gibi iyice genişledi.

 

Duyduğu sözlerle adeta kan beynine sıçramıştı Semra Hanım'ın.

 

"Ay bu çocuklardan hiç bir şey olmaz! Biz bu kızların başını boşa yakmışız. Kendi oğlum da içinde, sığır sürüsünden farkı yok bunların ayol.Yaşlıymış! sen sanki çok küçüksün. Girmiş otuz yaşına küçül de cebime gir yalı kazığı" Sinirle kızıl saçlarını düzeltirken hırsını alamamış olacak ki sözlerine devam etti.

 

"Biz sizin yaşınız dayken,anamızın,babamızın kucağına ikinci,üçüncü torunu veriyorduk. Bir de size bak prostata yakalanma yaşınız gelmiş. Kısır olacaksınız kısır"Öyle öfkelenmiştiki sözlerinin onlarda beklediği etkiyi yaratmadığını görünce, erkekleri umutsuzca süzerek elini kime diyorum dercesine salladı. Sinirinin geçmediğini anlayan kadın içinden konuşarak ateş püskürtmeye devam etti."Benim adımda Semra ise ben sizi bu kızların önünde kuzu gibi meletmezsem, bana da Semra demesinler .Başta sen Kenan! Babası kılıklı seni" derken. Bir taraftan da Kenan'a bakıp sinirle başını sallıyordu." Baban gibi tırsak oldun çıktın başıma." Oğlundaki bakışları Rüya'ya dönünce üzgünce süzdü gelinini. "Ay kuzum, güzel kızım. Aşık olacak adam mı bulamadın.Bula,bula benim sünepe kılıbık tırsık oğlumu mu buldun? Ah yavrum...Ay ben ne yapsam? Bu böyle olmayacak..." diye düşünürken aklına gelen hain planla Rüya'ya acıyarak baktığı yüzü, resmen güneş görmüş ay çiçeği gibi açıldı.

 

"Baba ben karımı boşamayı düşünmüyorum. Buna hakkınız yok evlenirken uyguladığınız baskıyı tekrar uygulayamazsınız." Ömer, alışmıştı artık karısına. Esha'ya dönüp yüzünü inceledi. Esmer teni,yeşil buğulu gözleri, ah o hızması yok mu, hele o bin bir çeşit kınaları, masallardan çıkmış gibiydi. Esha ona bakınca,sol yanında bir sıkışma hissetti, neydi ki şimdi bu?" İlk defa yüzünü canlı kanlı karşısında gördüğümden olsa gerek" diye üstünde pek durmadı.Ama peçeli haliyle bile, yanına yaklaşan bir erkek olduğunu görünce de böyle sıkışıyordu kalbi. Peki o neydi o zaman? Aklına gelen, eve giren erkeklerle aynı duygulara yelken açtı Ömer."Hadi adam dokunduysa karısına. Orasını,burasını okşadıysa pezevenk."Gözlerinin önünde canlanan,karısına dokunan bir adam ve bu dokunuşlardan zevk alan bir Esha canlanınca,olduğu yerden bir aslan misali kükredi "Olmaz! Kimse benim karıma dokunamaz!"Kızlar korkuyla yerinde zıplarken, herkes anlamayan gözlerle Ömer'e baktı.Şaşıranların arasında kendini ilk toplayan Ziya Bey olmuştu.

 

"Hay ben senin! Oğlum deli misin? Ne diye böğürüyorsun durduk yere deli danalar gibi!"

 

"Olmaz baba! Olmaz! Hiç bir kuvvet beni karımdan ayıramaz!"Ellerini bitti dercesine birbirine sürterek kararının kesin olduğunu hareketleri ile de belirtmeye çalıştı."İsterse Hindistan başbakanı gelsin bu iş olmaz!"Esha'ya dönüp parmağını sallayarak tehdit eder bir şekilde konuşmasına devam etti.

 

"Eğer aklında boşanmak gibi bir seçenek varsa sil at onu! Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim Esha! Hele,hele buraya gelip de elin adamlarıyla rahat, rahat fingirdeşebileceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun güzelim! Çünkü burası Hindistan değil. Erkeğin ne diyorsa o olur." Esha Ömer'in kendinden emin bir şekilde konuşması ile burun kıvırop, umursamaz bir tavırla cevap verdi.

 

"Sizin buralarda, karısını yolda görse tanımayacak adamlara koca denildiğini bilmiyordum Ömer Bey! Daha düne kadar ismim dışında benimle alakalı hiç bir şeyden haberdar değildin" Karısı doğruyu söylüyordu. Daha onu tanımıyordu bile. Tanımaya çalışmamıştı ki hiç. Esha neyi sever,nelerden hoşlanır, korkuları var mı en önemlisi yüreğinde biri var mı bunu bile bilmiyordu. Sürekli gürleyip azarlamayı bilirdi. Ama herkes ikinci bir şansı hak ederdi değil mi? Kocasının cevap vermesini beklerken bakışlarını ondan hiç ayırmadı. Keşke yaptığı hatanın farkına varabilseydi. Ahh. O keskin yüz hatları kızdığı zaman ne kadar korkunç olurdu.İşte o an Esha kaçacak delik arardı. Hele bugünkü kas olayı...Esha'nın gözleri Ömer'in kaslarına kayınca iç sesi yaptığı hatanın farkına vararak uyarırcasına fısıldadı.

 

"Oralara bakma.Hele gamzelerini yok say. Seni hiç umursadı mı o?" Esha iç sesini kulak mı verdi,yoksa iyice fiştekleyen haline mi kızdı bilinmez ama sonunda kedini toparlayarak biçimli kaşlarını çatttı.

 

"Bu zamana kadar beni umursamayan kocamdan bunları duymam ne kadar da ironi." diye çıkıştı. Gözlerini,zorla kocasının bedeninden çekerek yüzüne çevirdi ve konuşmasına devam etti. " Sen, bu saatten sonra bana karışamazsın! Ben de Semra Teyze'ye katılıyorum.Bu iş burada bitti Ömer!"

 

Ziya Bey, oğlu ile gelininin atışmasını pinpon topu seyreder gibi izlerken başı bir oğluna bir gelinine dönüyordu. Ömer'in hareket lerinden ve tavırlarından çıkardığı anlamlara bakılırsa,oğlu Esha'ya karşı bir şeyler hissediyordu. Buna memnun olan Ziya Bey hınzırca sırıttı. Oğlunun, gelinine çektirdikleri için çoktan plan kurmaya başlamıştı. Yüzüne ciddi bir ifade takınarak Ömer'e seslendi.

 

"Daha fazla gitme kızın üstüne. Bunları müsait bir zamanda konuşuruz." Babasının rahat tavırlarına iyice sinirlenen Ömer şaşkınlıkla baktı. Sanki zamanında onu bu evliliğe zorla sürükleyen kendisi değilmiş gibi şimdi de boşanmasından yanaydı yani? "Sabır çek Ömer..." diye kendi kendine mırıldandı. Derin bir nefes alarak tekrar konuşmaya başladı.

 

"Ya baba! Kurbanın olayım, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Siz zorla evlendirdiniz bizi. Şimdi de boşa diye tutturuyorsunuz." Bakışları çaresizce karısı ve babası arasında gidip gelirken sinirle bağırdı. "Boşamıyorum arkadaş! Karı benim değil mi? Yok boşanma falan." Ateş saçan gözlerini tekrar karısına çevirerek devam etti."Sözlerim de gayet ciddiyim. Ya eve dönersin ya da olacaklardan ben sorumlu değilim. Elin adamlarıyla olan münasebetini kaldıracak kadar midem geniş değil!" diyerek elini yanında duran büyük yemek masasına sertçe vurdu. Sinirlendiği belliydi. Elleri titriyordu. Ama Ömer'in sinirlenmesi Ziya Bey'i tınlamazdı. Ziya Bey anın etkisiyle sesini yükseltip,oğluna sinirle kükredi.

 

"Hoşt! İt oğlu it! Sen karını ne ile itham ediyorsun hayvan herif! Yaşına başına bakmadan alırım ayağımın altına. Çık git elimden bir kaza çıkacak!" Ömer babasına şüphe ile baktı. Biraz önce çatık olan kaşları şimdi dümdüzdü. Bu adama ne olmuştu böyle? Şeker gibi adam ne hale gelmişti? Ufacık da olsa aklına gelen düşünceyle kaşlarını tekrar çattı. "Yok artık! Baban ulan o senin! Hayvan!Kızlara yaranmaya çalışmaz herhalde. Yok canım yapmaz. Olmaz." Ali'nin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.

 

Ali Ziya Bey'e seslenerek oturduğu krem rengi koltuktan kalktı."Tamam iyi hoş büyüktür bir yerde ama bu kadar da olmaz ki kardeşim kızların önünde bu kadarda aşağılanmaz ki bir insan!" diye kendi iç sesiyle konuşuyordu. İç sesiyle konuşmayı bırakıp Ziya Beye döndü.

 

"Ziya Amca sizi babam gibi severim de biraz ayıp oluyor ama. Olumlu olun. Ne boşanması Allah aşkına? Hem annem duysa üzüntüden ne hale gelir kadın!" Ziya Bey ellerini kaldırarak yüzüne götürdü ve bıkkın bir şekilde sıvazladıktan sonra konuştu.

 

"Oğlum siz hangi dağın malısınız anlamadım ki. Hem karılarınızı istemiyor sunuz, hem de boşanmaya yanaşmıyorsunuz.Onca tantanadan, yediğiniz boklardan sonra 'Annem duysa ne olur!' diyorsun."Elini hesap sorarcasına kaldırarak Ali'ye doğru salladı. "Cümle alem duydu lan! Bir anan mı kaldı duymadık sanki. Türkiye sallanıyor adamda ki laflara bak." Bakışlarını yanındaki esmer,iri adama çevirerek Ali'yi işaret etti. " Akif, oğlum! Senin bu abin değil miydi Ayşe'ye konuşma yasağı koyup, duyduğu bir sese yıllarca kapılıp giden?" Akif bir Ali'ye baktı bir Ziya Bey'e. O da şaşırmıştı ne yapacağını,ne söyleyeceğini.

 

"Aman Ziya Amca, Beni hiç karıştırma. Ben bunlara hiçbir zaman akıl sır erdiremedim ki." diye yüzünü buruşturarak eliyle erkekleri işaret etti.

 

"Ulan bozacının şahidi şıracı. Sanki sen çok farklısın da hayta." diyen Ziya Bey, tekrar Ali'ye döndü."Ulan Ankara'nın delisi. Hiç düşündün mü bu kıza onca eziyeti çektirirken ya sesine tutulduğun kız evliyse diye? Oğlum sonuçta tanımıyorsun etmiyorsun. Kimdir necidir bilmiyorsun. Ne yapacaksın evliyse?" Adamın sözleri ile Ali'nin içine büyük bir kurt düşerken Ziya Bey sözlerine devam etti. "Hülleci mi gireceksin kıza. Tövbe tövbe. Adamı dinden imandan çıkarırsınız." Ali,Ziya Bey'in son sözleri ile irkilirken bakışlarını karısına çevirdi. Hülle kelimesi nedense sesine tutulduğu kızı düşünürken canını yakmamış ama Ayşe'nin mavi gözlerine bakınca yüreğine bir ateş salmıştı. Ziya Bey, kızlardan öğrendiği küçük sırrı değerlendirerek bu Ali denen, ruhu incelikten nasibini almamış hayvana karşı nasıl koz olarak kullanıp,eziyet çektireceğini düşünüyordu. "Oğlum Ziya, sen bu dünyaya entrika, hile, dolap çevirmeye gelimişsin yeminle." diye söylenen iç sesine anında cevabını yapıştırdı Ziya Bey. Aman be, ben olmasam bunlar bi bok beceremezler."

 

Ali duydukları ile bir an irkildi."Hay aklımı sikeyim lan. Bu nasıl aklıma gelmedi benim. Ulan hakikaten evli bir kadınsa! Ulan Ali ulan Ali. Ayşe haklı oğlum. Ayının önde gidenisin. Bir de hülle çıktı başımıza. Bunlar bu hüllenin ne demek olduğunu bilse dinime imanıma,boşamayacakları varsada sırf bize ceza vermek için bizi boşarlar." Kendine en ağır küfürleri saydırarak aklında dolanan hülle meselesi ile karısına çevirdi bakışlarını. Ayşe mavi gözleri dolu, dolu olmuş kendisine bakıyordu. Ne çok bakmıştı böyle. Ama hiç biri seferki kadar acımamıştı canını. Peki neydi bunun sebebi? O kızın evli olma ihtimali mi? Hayır, hayır! Bugünkü yakınlaşmalarından da etkilenmişti. Ayşe'yi neredeyse öpecekti. Ta ki o Azra cadısı araya girene kadar. Azra'yı düşünmesiyle kendine geldi. Bakışlarını kısarak karısına seslendi ve biraz önceki duygu karmaşasını sanki kendi yaşamamış gibi ayılığı elden bırakmadı.

 

"Ayşe bu boşanma olamaz! Baban seni bana emanet etti. Ayrıca annemin kalbi buna dayanamaz. O yüzden boşanmayı falan sil at kafandan. Ve hemen eve dönüyorsun." Ne olursa olsun karısını ikna etmeliydi. Bir tarafta akıl hocaları Azra,diğer tarafta kaslı adamlar şimdide hülle meselesi çıkmıştı başına. Azra bu hülle olayını çözüp kızların beynini yıkamadan karısı ve kızlar eve dönmeliydi. İçinde büyüyen endişe tohumlarını söküp atmaya çalışarak tekrar konuştu. "Burada kendi çocuklarından sorumlu insanlar var. Kimse seninle benim evliliğime karışamaz. Her ne kadar anne baba yerine koyduğum insanlar olsalar bile!"

 

Ayşe gözlerini kırpıştırarak hayretle Ali'ye baktı. Bu adam neler diyordu böyle? Bu insanlar onun ailesi gibiydi. Gerçi Ali hep aynı Ali değil miydi? Hep vurdumduymaz, hep asabi, ama o gözleri içine işleyerek bakmıyor mu? Ayşe'nin dili işte o zaman lal olup kalıyordu. Bakışlarında hapsoluyordu. Azra'nın yere yanlışlıkla mı yoksa uyarmak için mi düşürdüğü biblodan çıkan sesle kendine geldi.

 

"Sen ne yüzsüz, ne kıymet bilmez bir insansın ya! Merak etme annenin haberi var. Kız kardeşinin yanından alelacele yola çıktı kadın." Ali esas tantananın annesi gelince başlayacağının bilinci ile yumruklarını sıkarak çaresizce Ayşe'yi dinledi. "Senin yaptığın pavyon reklamından sonra kadın, duramadı Amerika'da. Senin gibi bir oğlu olduğu için gurur duyuyormuş." Ayşe'nin alayla söylediği son sözler,Ali için ulaşması gereken yere ulaşmıştı. " İşte şimdi yandın oğlum." diye geçirdi içinden adam. Çünkü annesi her zaman gelininin tarafını tutardı. Onun Ayşe'ye layık olmadığını, gelininin adeta kanatları eksik bir melek olduğunu söylerdi. Eee bir yönden haksız da sayılmazdı. Kim çekerdi Ali'nin kahrını. Kalbi bunları söylese de her zamanki kaba tavrından taviz vermeyerek konuştu.

 

"Değil annemin buraya gelmesi, mezardan babam çıksa boşamıyorum kızım seni!" diye hırsla bağırdı.

 

Uzun süredir sessiz kalan Semra Hanım sadece olanları izlemekle yetinmişti. Fakat Ali'nin kabalığı karşısında daha fazla sessiz kalamadı.

 

"Ne yapacaksın oğlum boşamayıp? Yıllardır aradığın kızı bulunca, onu da kapatma mı yapacaksın? Tam da senin gibi bir pavyoncuya yakışır bir davranış olur doğrusu." Soktuğu laflar Semra Hanım'ın içini yaksa da, hak etmişti bu çocuklar. Ne demişler?.."Dinsizin hakkından imansız gelirmiş." Kızlara kaldıysa bu iş, iki güzel lafa tav olacaklardı.Bakışları ile kızları tek,tek süzerek, burun kıvırdı. "Baksana ciğer görmüş kedi gibi süzüyorlar bunlar kocalarını ayol." Sadece kendi duyabileceği şekilde mırıldandı kadın.

 

Ali duyduklarının ağırlığıyla Semra'ya döndü. Ama diyecek bir şeyi yoktu. Gerçekten bulsa ne yapacaktı? O evli değilse bile kendisi evliydi. Verilmiş bir sözü vardı. Düşündü... Onu evliliğe bu söz mü bağlıyordu? Hayır, o Ayşe'ye alışmıştı. Ayşe'nin evde, sessizliği hüküm sürse de -tabi ki bu da kendi bencilliğinden kaynaklanan bir şeydi- ayak sesleri vardı, kapıyı ilk o açardı gülen yüzüyle. Her şeyiyle ilgilenirdi, Ayşe onun. Ayağında ki biri ayrı diğeri ayrı çorap da kanıtı değil miydi zaten? Merhametliydi, ne çektirdiyse hiç şikayet etmemişti.O da zorlanmıştı bu evliliğe. Babası,' kızımın gönlünde birisi var' dememiş miydi? Aklına gelen sözlerle sinirden çenesi kasıldı. Lan beni boşayıp gönlündekine mi gidecek yoksa? Olur mu olur. Ama yok öyle dava. Ayşe onundu kimseye bırakmazdı. İyi de ya beni dinlemeyip boşarsa? Yok o alışmıştı karısına boşanmazdı.Hem Ayşe de kıyamazdı ona. Ama ya kıyarsa? Bu düşüncelerinden beyninin durduğunu hisseden Ali gözlerini hızla açıp kapadı. Yok boşanma falan bizim kitabımızda yazmaz öyle şeyler. Hem Annem, Berna evlenirken ne demişti? 'Gelinliğinle girdiğin evden kefeninle çıkmayı nasip etsin Allah." demedi mi? Annem razı olmaz bu işe diye düşünerek kendini rahatlattı.

 

Mehmet, Yusuf'u dürterek konuştu.

 

"Oğlum en rahat biziz lan." diye arkadaşlarına yüzünü buruşturarak baktı. Senin peder meclis davalarından çıkamaz. Ben de ne ana var ne baba. Babannem desen o eski kafalı olduğu için,her zaman erkek haklıdır onun gözünde.He belki senin ana gelir ama o da sana kıyamaz." Azra kocasının sözlerini duyunca hınzırca sırıtarak konuştu.

 

"Ay sen bilmiyorsun değil mi?" İri gözlerini kırpıştırarak kocasına Şirince sırıttı. " Ama canım Selçuk amirle benim babamı unuttun. Bu onlara saygısızlık değil mi? Çok ayıp Selçuk amir duymasın kırılır vallahi. Kızınca ne yaptığını sen iyi bilirsin." dedi imayla. Azra Mehmet'in renginin atmasıyla gülmemek için kendini zor tuttu. "Ah Mehmet çekeceğin var elimden.Acıyla geçen yılların hesabını senden çıkartmaz mıyım ben ?Bu daha başlangıç ben seni çarmağa germez miyim? Gerçi o muhteşem kol kaslarına yazık." Karısının sözleri ve sinsice sırıtması ile Mehmet'e, aklına gelen anıyla oturduğu yer adeta dar geldi. Bikeresinde Selçuk amiri kızdırmıştı ve amiri onu o gün protestodan topladığı gaylerle aynı nezarete atmıştı. O gayler Mehmet'e sarkıntılık yaparken kendini savunmaktan bi hal olmuştu. Lan az daha striptiz direği diye parmaklıklarda dans ettireceklerdi.Hepsi eski mahalledeki Melahat'in yüzündendi. Koca meraklısı karı az gözlememişti yollarımı,mahalleden kaçtım karıdan kurtulamadım. O heriflerde gay mi manken mi belli değil ne yapsın dul Melahat? Taş gibi çocukları görünce girmiş protestoya. Sonra al başına belayı. Bir de merkezde yok Mehmet'i tanırım ah Mehmet gecelerimizin hatrına gel beni kurtar demez mi,ulan azgın karı sadece bir gece zorla kahve içirdin Allah'tan hap filan atmamış yoksa olan bana olurdu.Melaha'tin saçma sapan sözlerini duyan Selçuk amir ortada bir şey var sanıp tıkmıştı kendisini kodese. Anılarından irkilerek sıyrılan Mehmet yüzünü buruşturarak homurdandı."Lan az daha, ne şehit oldu ne gazi bok yoluna gitti Niyazi gibi bok yoluna gidiyorduk ya diye mırıldanınca,karısı kahkahayı bastı. Herkes Azra'ya deli görmüş gibi bakarken Mehmet işaret parmağını sallayarak karısını uyarırcasına konuştu.

 

"Sakın Azra! Sakın o malum olayı falan deme! Hatta mümkünse unut! Evet,evet en iyisi unut gitsin!" Kocasın sözleri ile kaşlarını havaya kaldırarak,meydan okurcasına konuştu kadın.

 

"Söylersem ne olur? Hayır, ne yapabilirsin?" Dudaklarını büzerek kocasına muzipçe baktı. Karısının sözleri ile bakışları büzdüğü dudaklarına kayınca pis,pis sırıtarak cevap verdi.

 

"Dene istersen. Daha ağzını açmadan milletin içinde yapışırım dudaklarına." Kocasının tehdidi ile serçe yutkunan kızın iri gözleri iyice açıldı. Başını olumsuz anlamda sallayan kız şaşkınlığından sıyrılarak temkinle konuştu.

 

"Yapamazsın!" Kocası kaşlarını kaldırıp,emin misisin bakışı atarak konuştu.

 

"Eskilere dön yavrum. Neler yapacağımı iyi bilirsin." Mehmet'in ima ettiği anıyla Azra kızarmış bir şekilde kocasının sırıtmakta olan yüzüne sinirle baktı. Bu adam onu öldürecekti. Onun arsızlığı Azra'yı bile solda sıfır bırakır cinstendi ki, bunu en iyi Azra bilirdi. Ah zamanında o dudaklar için yanıp tutuşan sanki kendisi değildi. Mehmet'in de Azra'dan aşağı kalır yanı yoktu. O da maziye dalış yapıp çıkamamıştı. Azra'nın dudaklarını arzuluyordu şuan. Ama erkeklik gururu vardı sonuçta değil mi? Mehmet'in gururu boyundan büyüktü.

 

Yusuf ise Leyla'nın kıpırdamasıyla ona döndü.

 

"Söyle söyle de kurt var gibi kıpırdayıp durma."Diye Leyla'ya takıldı. Leyla,Yusuf'un kahverengi gözlerine dalıp gidince,Yusuf Leyla'nın aklından geçenleri okudu adeta.Leyla annesi ile babasını köydeki evlerinde çıkan bir yangın sonucu kaybetmişti. Galiba Leyla benim gelecek kimsem yok demek istiyordu.Bir bilse ki Yusuf'un içini, kimselere gerek yoktu."Ben olurdum senin herseyin ama sen affetmezsin artık beni kim affederdi ki böyle bir kötülüğü diye geçirdi içinden."Leyla'nın konuşmasıyla sıyrıldı düşüncelerinden."Yusuf şey..." Leyla kekeleyince Yusuf tebessüm etti. Hem deli gibi korkuyordu, hem dikleniyordu. Bir de ince parmaklarıyla kırarmışçasına oynayıp dudaklarını ısırması yok muydu?yaramazlık yapmış çocuklar gibi...

 

"Yusuf şey babanda gelecek..." deyince Yusuf afalladı. Babası ne için gelecekti ki? Boşatmaya gelmezdi değil mi? Sonuçta Leyla'yı buraya getiren babasıydı.

 

"Ne için gelecek babam?" diye alacağı cevabın korkusuyla sordu Yusuf.

 

"Boşanmak için." Leyla cevabı verdikten sonra derin bir nefes verdi.Ne kadar diklenmeye çalıisada bir tarafı hep korkuyordu bu adamdan. Alacağı tepki için yüzünü buruşturup kafasını eğdi biraz.

 

"Babamı dinleyeceğimi kim söylemiş? Ben kimsenin lafıyla hareket etmem." diye Yusuf yerinden fırladı.

 

"Sen bilirsin. Türkiye gündeminde ki senin baban. Şımarık lıkların, vurdum duymazlıkların yüzünden, milletin diline düşen evliliğin yüzünden adı lekelenen de senin baban."Yusuf, işittiği sözlerle gerilirken Leyla, onun halini umursamadan sözlerine devam etti. "Senin işlerinin ucu babana dokunuyor farkında mısın? Türkiye'nin iç savaşı yetmiyor gibi bu işler uzarsa... " Kısa bir an duraksayan kadın derin bir nefes alarak yüzünedökülen saçlarını sinirle geri ittirdi. "Herkes kendine eğlence arıyor. Bizim olayımızıda sakız gibi uzatacaklar. Bu davada Erkekler mi haklı, Kadınlar mı diye. Baban da artık seni ne yapar bilemeyeceğim." Leyla kayınbabasından aldığı güven ile rahat bir şekilde konuşmuştu.Yusuf oflayarak başını ellerinin arasına aldı. "Al başına belayı Yusuf efendi. Bir yandan karının gönlünü almaya çalış, bir yandan boşanma davası,bir yandan sosyal medyayla uğraş!"diye kendi, kendine çaresizce fısıldadı adam.

 

Yunus ve Kenan kendi aralarında konuşurken, Yunus , Kenan'ın anlattıklarından bir şey anlamıyordu çünkü aklı karısıyla bu noktaya nasıl geldiklerindeydi. Deniz ile geçirdiği zamanları düşündü. Bu deli kız,onu unuttu zannediyordu değil mi?Ama hiç kalbinden çıkmamıştı ki. Tıpkı yüzünde ki çizik gibi yer etmişti yüreğine. Deniz'de, kocasının mavi gözlerinde takılıp kaldı. Sakinken en güzel koyları anımsatırken,sinirlenince Kara denizin hırçın dalgalarını anımsatırdı bakışları. Kendisine bakan gözleri hırçın dalgalar misali coşarken ani bir hareketle yerinden fırlayarak bağırdı.

 

"O hamsi beyninden çıkar at, boşanmayı. Benden kurtulamazsın! Bunu daha önce de söyledim sana." Kocasının sözlerle, Deniz kısa bir an geçmişe daldı.

 

Daha liseye giderken ninesinin eline tutuşturduğu çakıyla birlikte söylediği sözleri hatırladı. "Bu çipil gözlü,yüreği oynak,hamsi gibi o denizden o denize zıplayan uşağa güven olmaz." diyerek eline verdiği çakı o gün Yunus'un yüzünü çizmeye nasip olmuştu.Yunus, yüzünün acısını bırakıp,onu sakinleştirmek için Deniz'in elini tutup "Senin yerin burası." diye kalbine koymuştu."Unutma ne buradan..." diyerek avucunun içindeki elle kalbine vurmuş, elini tekrar kaldırıp şakağına vurarak sözlerine devam etmişti. "Ne de buradan çıkışın yok. Anlayacağın benden kurtuluşun yok." demişti. Tıpkı şu anki gibi.Karısının dalgın hali ile onunda aynı anıyı hatırladığını anlayarak tekrar konuştu.

 

"Tamda senin de hatırladığın gibi buradan çıkış yok." diye kalbini gösterdi Yunus.Deniz ise kaşlarını kaldırıp 'öyle mi? der gibi başını salladı.

 

"Görürüz. Yüzündeki çiziğin sebebini hatırladıysan, inadımı da unutmamışsındır." diye meydan okuyarak noktayı koydu.

 

Kenan, her zaman ki meraklı haliyle tam atılacaktı ki bütün erkekler "Sakın Kenan ağzını bile açma." deyince olduğu yerde omuzlarını düşürdü. "Ne var?Allah,Allah merak ettim kardeşim suç mu? Ben sorduysam siz anlatmasaydınız.Çenenizin bağı açıldımı don lastiği gibi kapanmak bilmiyor. Sonra Kenan meraklı,Kenan suçlu." Onca lafa alınıp laf sayan kendisi değilmiş gibi kendini savundu."Hakikaten yüzünü Deniz'mi çizdi lan senin? korkusuz Yunus! Kıza mı çizdirdin lan suratını?" diye kahkahayı patlatan arkadaşının suratına yumruğu geçirdi Yunus.

 

"Doğru konuş lan dingil! Sana ne oğlum sana ne lan! Sen git karınla ilgilen!" kavgadan sıkılan Semra Hanım Kenan'ın tepkisini ölçmek ve onu kızdırmak için konuştu.

 

"Aaa! Yeter be karı marı yok. Yettiniz artık. Hem Rüya boşansın hazırda kısmeti var benim kızımın." Kenan'ın surat ifadesini gören Semra Hanım yaptığından gayet memnun bir şekilde yerinde yayıldı. Oysa ki içinde büyümeyen çocuk tarafı, çoktan Kenan'ın karşısına geçip rahat bir 'oh' çekmişti. Duyduklarıyla beyninden vurulmuşsa dönen Kenan şaşkınlığını üzerinden atarak konuştu.

 

"Ne! Anne ne diyorsun sen ya!? Rüya benim karım! Bilmem farkında mısın? Ya gelinini boşatıp kendi elleriyle evlendiren kaynana olarak tarihe geçeceksin." Kenan'ın içinde öfkeden volkanlar patlıyordu. Dili de patlatırdı birkaç bir şey ama nihayetinde karşısındaki annesiydi. "Ya ciddiyse? Rüya'yı başkasıyla evlendirirse?" diye düşünmeden kendini alı koyamadı. Başını ellerinin arasına alıp yüzünü ekşitti.

 

"Of of! Neden benim de herkesin ki gibi normal bir annem yok kardeşim! Kafaya koyduğunu yapıyor kadın ya!" diye kendi kendine konuştu. Ellerini başından çekip kendilerini şaşkınlıkla izleyen Rüya'ya dönerek tıslarcasına konuştu.

 

"Rüya! Anneme bakıp da boşanacağını sanma. Boşamam kızım! Sen hep bana ait kalacaksın! Her zaman yerin benim yanım olacak. Bundan sonra burada kalmak yok. Yürü eve gidiyoruz!" dediğinde Semra Hanım zevkten dört köşe olmuştu. Bunu belli etmemek için hemen histerik bir kahkaha patlatarak ardından alkış tutup konuştu.

 

"Bravo! Bravo! Oğlum maymun gözünü açtı! " Yüzünü buruşturarak sözlerine devam etti. Ama geç açtı. Kız elden gitti. Sen bu kafayla ve bu geç çalışan aklınla, yeğen sevmeye gelirsin." Kenan duydukları ile kaşlarını çatarken ardından düzleşen kaşları ile merakla konuştu.

 

"Ne?! Yeğen mi? Bebek mi? Anne ne diyorsun sen? Kim hamile? Yoksa Nisa'mı?" Kenan'ın son sözleri ile Akif öfkeyle yumruklarını sıkarken, oğlunun endişeli hali ile Semra Hanım gülmemek için bastırdığı dudaklarını aralayıp Kenan'a kızdı.

 

"Eee sus artık zevzek. Ben Rüya'dan bahsediyorum. Cem ile evlendireceğim Rüya'yı. Amcanın oğlu Cem ile." Kenan'ın gözleri ateş saçarcasına tekrar karısına dönerken annesi sözlerine devam etti. "Artık evlendikten sonra çocuklarını sevmeye gideriz. Eee, Rüya senin de yengen olur artık. Bu sayede çocuk sevgisini de tadarsın. Senden bir halt olacağı yok çünkü. Ben torun sevmek istiyorum artık!" Kenan,annesine deli görmüş gibi bakıyordu. Arkadaşlarının kahkahası bir yana, Rüya elden gidiyordu. "Ulan gül gibi karım elden gidiyor. Hem de Abaza Cem'e." diye düşünürken onaylamazca mırıldandı. "Yok lan kaptırır mıyım ben Rüya'yı o piçe!" dedikten sonra 'Ya Allah Bismillah' deyip Rüya'yı kolundan tutarak kendine çekti. Rüya bir anda kolundan çekilmesiyle afallasa da şaşkınlığından kurtulup Kenan'a çemkirdi.

 

"Ne yapıyorsun sen ya?! Bıraksana kolumu!" Kenan'ın sinirleri iyice gerilmişti. Daha önce bu kadar sinirlendiğini de hatırlamıyordu. Karısının kolundan hızla çekiştirirken bir yandan da bağırıyordu.

 

"Sus! Düş önüme.Doğru eve gidiyoruz." Rüya kocasının sinirden koyulaşan gözlerine korkarak baktı. O da daha önce Kenan'ı bu kadar sinirli görmemişti.Bir anlık cesaretle kolunu kocasından kurtarmaya çalışarak ona karşı çıktı.

 

"Gelmiyorum hiçbir yere!" kurtaramadığı kolunu hala çekiştirmeye çalışıyordu. Kenan ,karısının çırpınışları ile kolunu daha fazla sıkarak kendisine bakmasını sağladı.

 

"Niye? Millete peşkeş çekmekilmek hoşuna mı gidiyor?" dediğinde Rüya kalbinin kırıldığını hissederke ,gözlerine akın eden yaşları umursamadan kocaaına sert bir tokat geçirdi. Başı sağa doğru savrulan Kenan arkadaşlarının homurdanmasıyla yaptığı aptallığın farkına vardı. Yavaşça kafasını Rüya'ya çevirerek pişmalıkla baktı. Gözlerinde gördüğü hayal kırıklığı ve tiksintiyi hayatında sadece birkaç defa görmüştü. Karısının gözlerindeki zor tutunan yaşlar sonunda yanaklarından akarken, Rüya kolunu kocasından kurtarıp yüzünü buruşturarak fısıltıyla konuştu.

 

"Defol buradan! Sakın bir daha gelme." dedikten hemen sonra arkasını dönüp koşar adımlarla merdivenlerden çıktı.Kenan çarpılan kapı sesi ile, öfkeyle dişlerini sıkıp gözlerini kapatarak elini duvara hırsla geçirdi. Allak bullak olmuştu ve yüreğine bir taş oturmuş gibi hissediyordu. Herkesten ayrı sesler çıkarken Mehmet arkadaşının haline üzülerek kükredi.

 

"Başlarım böyle işin içine! Yeter lan! Maymun ettiniz bizi!" Yunus da ona destek çıkınca, kızlar kendi aralarında sinirle mırıldanmaya başladı.Semra Hanım ise gözlerini açmış, kaşlarını kaldırmış şok olmuş bir şekilde tokadın etkisinden çıkamamıştı.

 

"Yeter ulan sirke çevirdiniz ortalığı. Evli evine köylü köyüne! Çıkın lan dışarı! El alem deliye biz akıllıya muhtaç be!" Murat Bey'in kükremesi ile Semra Hanım dahil herkes afallamıştı. Kimse o sessiz, sakin ve Semra Hanım'ın her dediğini onaylayan adamdan böyle bir çıkış beklemiyordu. İşlerin daha fazla dallanıp budaklanmasını istemeyen erkekler homurdanarak kendilerini dışarıya attılar.

 

Ali bu olaydan sonra, mekana giderek sarpa sarmış birkaç işiyle uğraşmıştı. Yorgunluktan kendini bile zor hatırlar bir şekilde eve geçti. Kapı ziline uzanarak uzunca bastı. Kapıyı açan olmayınca uzun süredir kullanmadığı evin anahtarını cebinden çıkararak bıkkınca oflayıp içeri girdi. içeri girip kapıyı kapattığı an aklına dank etti. Ayşe yoktu ki evde... Ne diye zile basıyordu ki? Salona doğru ilerleyerek gözlerini boş odada gezdirmeye başladı. Ev bomboş geldi gözüne. Evi dolduran sanki karısıydı. O olmayınca eşyalar evi doldursa ne fayda...Oysa onun hiç sesi çıkmazdı ki. Sadece ayak sesleri yankılanır,kokusu dolanırdı her yerde.Merdivenlerden aheste aheste yatak odasına doğru çıktı. İçeri girince Ayşe'nin kokusu burnundan ciğerlerine doldu. Genizinin yanması ile yüzünü buruştursada gözlerini sıkıca kapayıp tekrar açtı. Ne oluyordu kendisine? Bir türlü anlamıyordu. Gözleri karısının müzik kutusunu bulduğunda kaşları da ona eşlik ederek çatıldı. Ne çok dinlerdi karısı bunu. 'Peki niye götürmedi ki?' diye düşündü. Müzik kutusuna yaklaşırken yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Eline aldığı müzik kutusu ile yatağa doğru ilerleyerek oturdu ve kutuyu açıp çalan melodiyi dinlemeye başladı. Melodi bile karısının zarifliğini,kırılganlığını anımsatıyordu Ali'ye. Kulağına gelen tınının devamını gözlerini kapatarak dinledi. Saçlarını toplayamadan uyuyamazdı. Sürekli sağ tarafına yatardı.Sürekli aynı parfümü kullanır, parfümü bittiğinde mızmızlanırdı. Oysa kendine has kokusu ne de güzeldi. Parfüme ne gerek vardı? Ali karısı hakkında bildiği ayrıntıların idraki ile niye evliliklerine bir şans vermediğini düşündü. Ellerini şakaklarına bastırarak ağrıyan başını ovdu. Baktı geçecek gibi değil, kendini yatağa bıraktı.Burnuna gelen tanıdık koku ile dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı ve huzurla uykuya dalması uzun sürmedi.

 

---

 

Mehmet, Selçuk amirin ısrarıyla onunla buluşmuş eve gelmesi bu yüzden uzun sürmüştü. Kapıyı açıp kendini eve attığı anda köpeği Haydut ayaklarına dolandı. Haydut'un başını okşayan adam, mama tabağına baktı.Boş olduğunu görünce içeriye doğru bağırdı.

 

"Azra!" diye kükredi. Haydut ise Mehmet'e arkasını dönmüş kendi dilince sesler çıkarıyordu. Bir türlü gelmeyen cevap ile adam gerçek dünyaya dönerek köpeğin yanına eğilip başını okşadı.

 

"Gel oğlum,karnımızı doyuralım. Ne de olsa hep açız." diyerek sırıttı ve köpeğinin yanınından doğrulup mutfağa doğru ayaklarını sürüyerek gitti. Eli dolabın kapağına uzandığında kapağın üzerine yapıştırılan kağıt parçası dikkatini çekti. Not yazılmıştı ve bu Azra'nın el yazısıydı. "Buzlukta köfte ve mantı var. Umarım başarırsın yapmayı..." yazıyordu. Bunun geçen haftadan kalma bir not olduğunu hatırlayan adam burukça gülümsedi.

 

"Allah'sız bana yemek hazırlayıp koyacak değil ya." Bakışları yanında dilini çıkarıp kuyruğunu sallayan hayduta kayınca ona dert yandı. "Keşke hazırlamasa da eve dönse. Saçma danslarını yapsa, bangır bangır müzik açsa." diye hayıflandı. Ama nerede...Azra kinci ve intikamcıydı.Yıllar öncesinden tanıyordu onu.Az koşmamıştı Allah'sızın peşinde. Elini dolabın kapağından çekip dolabın yan tarafındaki çekmeceye uzandı ve köpek mamasını alarak haydutun tabağına doğru ilerleyip yeterince boşalttı. Hızla mama tabağına gelen köpeğin başını okşayrak başından ayrıldı. Aklına gelen anılar ve evin boşluğu Mehmet'i iyice boğunca uyumayı tercih etti. Eli kendi kapısının kulpuna uzanacakken son anda karısının odasına girdi. Burnuna dolan yasemin kokusu ile sırıttı. Aklına Azra'nın boynunu ısırması gelmişti. Eli istemsizce boynuna gidince kendini büyük bir hızla yatağa fırlatıp gözlerini kapattı.

 

--- 

 

Ömer babasına ve Esha'ya olan sinirini, spor salonunda kum torbasından çıkarıyordu. Her attığı yumrukla, Esha'nın yanında hayal ettiği erkeğe vuruyormuş gibi hissediyordu. Sert bir yumruk daha geçirip sinirle arkasını döndü. Kenarda duran havluya yüzündeki teri silerek yorgun ve bitkin bir şekilde salondan ayrıldı.

 

Eve geldiğinde yorgun sesi ile boş eve seslendi."Esha şu meşhur bitki çayından yap da içeyim." Sözleri bitince farkettiği evdeki sessizlik canını yakmıştı. Yüzünü ekşiterek sarsak, sarsak kendini duşa attı. Ama duş bile Esha kokuyordu.

 

"Siktir! Esha senin kokunun benim banyomda ne işi var yaa!?" diye isyan etti. Kokuya aldırmamaya çalışarak kısa bir duş alıp çıktı. Aynada saçlarını düzeltirken karısının takıları çarptı gözüne. Ne kadar da kızardı oysa deli işi diye. Şimdi ise takıları bile kıskanıyordu. Nasıl olacaktı bu işin sonu? Sanki her şey karısını hatırlatmak için üstüne,üstüne geliyordu. O yokken ev bomboştu. Yürüdükçe çığışdaşan takıları, ayağındaki halhalın sesiydi sanki evi dolduran. Umutsuzlukla yatağa çöküp omuzlarını düşürdü.Bir yolunu bulup geri getirecekti onu bu eve.

 

---

 

Yusuf ise o kavgadan sonra odaya bile giremiyordu.Peki vicdan azabı mıydı? Neydi bu yaşadığı. Sevgi mi? Sevgi olsa ne değişir diye düşündü, bunca hayvanlıktan sonra. Başını Leyla'nın yastığına koydu yabani çiçeklerin kokusu gibiydi burnuna dolan koku.Nasıl böyle bir hayvanlık yapmıştı? Hala gözüne o görüntüler gelince kendine sinirleniyordu. Dişlerini sıkıp derin,derin nefes almaya başladı. Hızla yataktan kalkıp odadan çıktı ve bir bardak soğuk suyu dolaptan çıkararak tepesine dikti. İyi mi gelmişti? Evet. İçinin yangını sönmüş müydü peki? Hayır. Bardağı sinirle tezgaha bıraktı. Gözleri tezgaha takılı kalmıştı.

 

Ne çok sıkıştırmıştı Leyla'yı bu tezgahla arasında. Sürekli üzerine eğilir muzip tehditlerde bulunurdu.Ama bu tehditler sadece kendine muzip geliyordu. Leyla'ya nasıl geldiğini hiç düşünmemişti. Kendisi her defasında sırıtırken , Leyla her defasında bir domates misali kızarır ve heyecanlanırdı. Yüzünde oluşan gülümseme ile tekrar odaya doğru ilerledi.

 

---

 

Yunus'un derdi daha farklıydı. Nerede yanlış yaptığını bulmak için seneler öncesiyle şimdiyi kıyaslıyordu. Peki her şey duyduğu gibi değildi ise nasıldı? Evde gözlerini gezdirdi. Deniz'in ninesinden kalma bıçağa takıldı gözleri. Eli yanağına giderken gülümsedi. Oturdu, düşündü, olmuyordu, geçmiyordu zaman. Deniz'in atarı, afrası, tafrası olmayınca her şey boştu sanki. Yatağına gitti. Başını koyduğu yastık sanki karısı gibi kokuyordu. Oysa Yunus'a öyle gelmişti. Çünkü yastık sadece deterjan kokuyordu.

 

---

 

Kenan hala annesinin şokundan çıkamamıştı. İçi yanıyordu resmen. Dolabı açıp buz gibi su içmeliydi hemen. Dolabı açmasıyla Rüya'nın ona hazırladığı pastayla karşılaştı.Hırsla tekrar kapattı dolabı. "Eşşeksin oğlum eşşek. Beynini sikeyim senin. Allah'ın malı! Kız seni sevdi lan sevdi! Sen ne yaptın? Kızın gözünün önünde başka kadınlarla oldun. Allah belanı versin." diye kendine saydırırken her sözünde kafasını sert sayılmayacak şekilde dolaba vuruyordu."Kimsesi yoktu lan. Senin aileni aile belledi. Sen her zamanki gibi şımarıklığınla onu da çok gördün.Resmen gözleriyle sevgi dilendi. Sen ne yaptın?O karıdan o karıya gezdin."Hırsla gözünden düşen bir damla yaşı sinirle sildi.

 

---

 

Kızların evinde ise komut Semra Hanım daydı. Burun sürtme operasyonunun ayrıntılarını konuşuyorlardı. Kızlar ilk nereden başlayacaklarını bilmeyerek tartışma içerisindeyken, Semra Hanım onlara seslenerek dikkatleri üzerine çekti.

 

"Hiçbir erkek,alıştığı kadının kokusu olmadan huzuru bulamaz. Ben onların ağzına bir parmak bal sürdüm. Bu onları bir iki gün idare eder.Biz de diğer işkencelere adapte oluruz." dediğinde kızlar şaşkınlıkla birbirlerine baktı. Rüya gözlerini kısıp kafasını iki yana sallayarak sordu.

 

"Ne yaptın ki Anne?" Gelininin sorusu ile Semra Hanım bilmiş bir şekilde sırıttı. Elini iki defa göğsüne vurarak konuşmaya başladı.

 

"Sizin kokularınızı yaydım etrafa. Birkaç parça özel eşyanızı onların görebileceği yere bıraktım. Ki hep akıllarında,vicdanlarında kalasınız diye." dediğinde kızlar şaşkınlıklarını üzerinden hala atamamıştı.

 

"İyi de nasıl yaptın?" Kaşlarını çatarak soruyu soran Ayşe'ye gülerek cevap verdi kadın.

 

"Yaşlı kurtların sayesinde.Sizin evede Akif sayesinde girdim. Onlar yardım etti kızlar. Bizim bu kadar çabuk pes edeceğimizi mi sandınız?" Semra Hanım kızları küçümser gibi konuşunca kızlar onu hiç umursamayıp birbirlerine umutsuzca baktı. Semra Hanım ise onların bu tavırlarına burun kıvırarak konuşmasına devam etti.

 

"Bunları artık yola getirmemiz gerekiyor. O yüzden operasyon bende. Siz de ne dersem onu uygulayacaksınız. Anlaştık mı?" diye heyecanla sorunca kızlar bu işin sonunda bir şey olmayacağını düşünerek mırın kırın etti. Azra ise tek elini, kadını geçiştirmek için sallayarak konuştu.

 

"Aman Semra Teyze. Adam olmaz onlar. Sokakta ki deliyi al koy bunlardan daha akıllı çıkar." Başını olumsuz anlamda kaldırarak tekrar konuştu. "Yola falan gelmez bunlar." Azra'nın sözleri ile Semra Hanım'ın yüzünde hınzır bir gülümseme oluştu.

 

"Deliyi adam edemiyorsak, adamı deli ederiz kızlar." diyerek göz kırptıktan sonra kahkahayı bastı. Kızlar da bu söz üstüne Semra Hanım'dan gerçekten korkmaya başlamışlardı.

 

Komutan Semra, emireli kızlar,Semra Hanım'ın ağzından çıkacak emri bekliyorlardı.

"Operasyon adı:Deliyi Adam Edemiyorsak Adamı Deli Ederiz! Görev başlasın kızlar!"

 

GECİKMEDEN DOLAYI HEPİNİZDEN ÖZÜR DİLERİM...

 

OY VE YORUMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER...

 

-yitenumutlar

 

 

Loading...
0%