@yitenumutlar
|
Mehmet attığı yumrukla sanki biraz önce yüzünde ki gülümseme ona ait değilmiş gibi karşısında ki adamın halini umursamadan karısına ateş saçan bakışlarını çevirdi. Azra endişe ile Arda'ya bakakalmıştı. Zavallı çocuk kendisi yüzünden her seferinde şiddete maruz kalıyordu. Mehmet'in bakışlarına karşılık aynı şekilde cevap verdi. Mehmet ani bir hamlede bulununca artık kocasının bu şiddet içerikli hallerinden sıkılan Azra daha hızlı davranarak eşinin önüne geçti. Karısının bu hareketi karşısında çatılı olan kaşlarını mümkünmüş gibi dahada çatarak adeta kükredi.
Çekil şunun önünden!" diyerek Azra'yı sert bir şekilde kolundan tutarak savurdu. Azra uğradığı sert hareketle sendeleyip düşeceği esnada Ali çevik bir hareket ile düşmek üzere olan kızı belinden yakalayarak kurtardı. Kızlar şok olmuş gözlerle Mehmet'in ne yapacağını izlerken erkekler sanki olması gerekeni yapıyormuşçasına rahatlıkla olacakları bekliyordu. Mehmet, Arda'nın yakasına yapışarak duvara hırsla çarptı. Çarpmanın şiddeti ile yüzünü buruşturan Arda'nın hali şu an için umurunda değildi. Zaten içinde bulunduğu görevde işler sarpa sarıyor gerekirse aralarına sızıp muhbirlik yapması gerekiyordu. Ama içinde bulunduğu görevin stresi yetmiyor gibi birde bu kadının abuk subuk işleri ile uğraşıyordu. Bu yüzünden aklı hep karısında kalıyor üzerine düşen göreve tam anlamı ile adapte olamıyordu. Oysa büyük bir örgütle karşı, karşıyalardı. Silah kaçakçılığından tut, insan kaçakçılığına kadar uzanıyordu örgütün kolu. Ama o ne yapıyordu? Karısının saçma sapan işleri ile uğraşıyordu. İçinde ki düşüncelerin de siniri ile duvar ile kendi arasına sıkıştırdığı adamın gözlerinin içine bakarak öfke ile konuştu.
"Ben seni daha önce uyarmadım mı lan? Eceline mi susadın salak herif?" diyerek adamı silkeledi. Arda yakasında ki ellerden kurtulmaya çalışsa da başarısız oluyordu. Nereden sarmıştı başına şu Ayı'yı. Azra arada olmasaydı böyle pis bir işin içine kesinlikle girmezdi. Ama işte arkadaş hatırına böyle bir Ayı'nın şiddetine maruz kalıyordu. Sakin olup bu adamın pençelerinden kurtulmalıydı. Hemde daha fazla hasar almadan.Uysalca konuşma çabalarına girdi. Ne diyeceğini bilemeyerek ağzını bir iki kere açıp kapattı. Çünkü daha önce vahşi bir hayvanla hiç konuşmaya çalışmamıştı. Tekrar ağzını açtı ama diye bildiği tek şey kendisini bile hayal kırıklığına uğrattı.
"Azra çek şu kocanın pençelerini üstümden." Tam bir korkak gibi davrandığının farkına vardığında dilini ısırsa da çok geçti. Çünkü karşısında ki adamın ve salondakilerin kıkırtılarını işitebiliyordu. Ne var sanki canım,tabi ki korkmuyordu Mehmet'ten sadece hiç bir zaman şiddet yanlısı olmamıştı. Zaten adam bu cadının elinden çekiyordu,birde kendisinden çekmesine ne gerek vardı. Yani savunmasız kalması korktuğundan değildi. Tamam birazcık tırsıyor olabilirdi. Mehmet yüzünde sinsi bir sırıtışla adamın yakasında ki ellerini çekti. İşaret parmağını tehdit edercesine kaldırıp sallarken bir taraftan da tehditlerini savuruyordu.
"Lan hem korkuyorsun,hem her taşın altından bununla..."derken Azra'yı işaret etmiş ve sözlerine devam etmişti. "...Sen çıkıyorsun. Bana bak Arda! Bu son uyarım bir daha o elini karımın herhangi bir yerinde görürsem kırılmadık kemiğin kalmaz demedi deme. Üstelik bu saz arkadaşlarına da söyle aynı şey onlar içinde geçerli." Etrafta ki erkekleri söylediklerin de kararlıymışçasına çatılı kaşlarla süzdü. Fakat tuhaf olan bir şey vardı ki onlar hiç korkmuş ya da tırsmışa benzemiyordu. Aksine yüzlerinde tuhaf bir sırıtış vardı. Ve bu kızların arasında ki diğer dallamayı neden daha önce fark edememişti acaba? Her şey Azra'nın suçuydu. İyi de bu adam kimdi ki? Üstelik kızlarla alakası neydi? Gerçi pekte tipi yoktu ama. Kimi kandırıyorsun oğlum adam mankenlere taş çıkaran cinsinden diyen iç sesine en okkalı küfürlerini ileterek sıkıntı ile kısa saçlarına elini attı. Fakat şimdi daha da sıkılmıştı. Bok vardı sanki her zaman kısa kesim yaptıracak bu saçları. "Millet sıkıntılı iken bile elini saçına atar havası olur biz elimizi atsak kel başa şimşir tarak hesabı. Şuna bak adam da fırça misali saç var arkadaş." Merakı sinirinden üstün bir hal almış karşısında ki adamı süzüyordu.
Azra kendisini son anda düşmekten kurtaran Ali'ye ters bakışlarını atarak kollarını tutmakta olan ellerinden kurtulup Mehmet'i süzdü. Karşısında ki adama sanki düşman askeriymiş gibi meydan okuyan bakışlar sergileyen kocasına hızla yaklaşıp her zaman ki asi hali ile ellerini beline attı. Kocası karşısında ki adamdan bakışlarını çekip kendisine sabitlediğinde çattığı kaşları ve kıstığı iri gözleri ile şüphe ile Mehmet'i süzdü.
"Derdiniz ne sizin?" Aynı soruyu ısrarla ve daha sert bir şekilde tekrar kocasının göğsünü dürtükleyerek sordu. "Amacınız ne? Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? İki de bir düşman kampına baskın yapar gibi toplanıp geliyorsunuz. Hayır anlamadım ne görmeyi bekliyorsunuz. Sürekli bir şiddet, bir kavgacılık. Genç liseliler gibi hep bir kavga peşindesiniz. Hemen çıkıyorsunuz buradan." Mehmet'in çatılan kaşları ve üzerine doğru yürümesi ile bir adım geri gidecek gibi olsa da yerinden kıpırdamamıştı Azra.Karısının korksa da geri adım atmayan halinden memnun biraz daha yaklaşarak konuştu.
"Çıkmazsak ne olur? Hem görmek istemediğimiz şeyleri de görüyoruz sayenizde. Elin adamlarının elleri vücudunuzu keşfe çıkmış sizin gıkınız çıkmıyor be. Bak Azra ben gelemem böyle şeylere ne halt yiyorsanız bitti kapat şu lanet yeri doğru evine geliyorsun benimle. Yeter be bu ne biraz sinirleri geçsin dedik siz vurdukça vuruyorsunuz. Lan hangi erkek kaldırır şu yaşadıklarımızı. Yeter bu kadar ben daha fazla karımı mıncıklatamam." Azra sinirle gülümsedi. Ne saçmalıyordu bu adam.
"Bana bak Mehmet! Kimsenin,kimseyi mıncıkladığı yok. Sen kendinle karıştırma herkesi. Daha ne gördün be? Ben seni başkasının koynunda basmadım mı? Şimdi gelip namuslu erkek ayağına yatma." Mehmet işittikleri ile kızgın bir boğa gibi yerinde tepinecek hale gelmişti. O günde olduğu gibi yıllarca bu mevzunun bir görev olduğunu anlatamamıştı bu kadına. Ama artık bu ithamları da kaldıramıyordu.
"Yeter lan! Görevdi o Allah'ın cezası anla artık! Beni dinleseydin, inansaydın şimdi bu halde olmazdık." Kimseden ses çıkmıyor ortamda ki herkes kavga eden ikiliyi izliyordu. Durum gittikçe vahimleşiyor fakat kimse bu iki delinin arasına girmeye cesaret edemiyordu. Azra hırsla ayağını yere vurarak Mehmet'e baktı hâlâ yalan söyleyebildiğine inanamıyordu. Babası ile konuşmalarını işitmese belki de hâlâ kandırılıyor olacaktı. Bu adamla evlenmek için ne oyunlar sergilemişti. Ama bir türlü amacına ulaşıp o günün intikamını alamamıştı.
"Her şey geçmişte kaldı benim için. Sende bunu sok o beynine. Şimdi izin verirseniz derse başlayacağız." diyerek kendilerini izleyenlere döndü. Kapıda gördüğü kişilerle şaşırsa da kendini toparlayıp yüzüne bir gülümseme takarak şaşkınca konuştu.
"Baba!Selçuk Amca!" İçeridekiler de kapıya dönünce iki adam sıkıntı ile bir birine baktı. Bu iki delinin bu hale gelmesinde büyük payları olduğunun bilincin de vicdan azabı çekseler de yaptıkları hatayı açıklayacak cesaret ikisinde de yoktu şu an için. İçeriye doğru ilerleyerek konuşan adam Azra'nın fazla ileri gittiğini düşünerek damadına acımaya başlamıştı sonuçta Mehmet'te onların isteğine boyun eğmek zorunda kalmıştı.
"Kızım tartışmanız dışarıdan duyuluyor." Kızının damadını savunması ile şoka uğramış halini umursamadan sözlerine devam etti."Bu konular ulu orta konuşulacak şey mi?" Azra babasından destek beklerken işittikleri ile hayal kırıklığına uğramıştı.
"Ama baba-" diye söylenecek olduysa da babası sert bir dille uyardı.
"Yeter Azra! Karşında ki senin kocan. Tamam kolay şeyler yaşamadınız kadınlık gururunuz incindi sizi anlıyorum ama bu işler eşlerinizi aşağılayıp küçük düşürmekle hallolmaz kızım. İlerde pişman olacağınız şeyler yapmayın." Mehmet yüzüne sinsi bir gülümseme takarak karısına gördün mü bak bakışları atarken daha fazla dayanamayan kızlar homurdanmaya başladı. Deniz, babasının bile destek olduğu durum karşısında Nazım Bey'in karşı çıkmasına inanamıyordu. Ama elbetteki altta kalmayacaklardı. Bunu da tatlı bir dille halledeceklerdi.
"Biz küçük düşürecek ne yapmışız ki? Sadece evde boş boş oturacağımıza biraz dans dersi alalım dedik ne var bunda Nazım Amca ?" Yunus karısının beline kolunu dolayarak konuştu.
"Dans dersi almak istediniz de olmaz mı dedik. Üstelik çiftli yapılan bir dans dersi alıyorsunuz biz ne güne duruyoruz burada?" Deniz ters bir bakışla kocasına çemkirdi.
"Bunu horondan başka bir dans bilmeyen adam mı söylüyor?" Mehmet'in her zaman söylediği söz aklına gelmişti. "Adam laz ama adetlerini bilmiyor. Kim horona girer de evli çıkar ki bu dangalaktan başka?" Deniz aklına gelen bu sözler ile Mehmet'e ters bir bakış atıp biraz daha sinirle sözlerine devam etti. "Horonun da nasıl oynanacağını bilmeyip tepinmek için girip evli çıkan birinden dans bilmesini beklemekte hata zaten." Yunus Mehmet'e öldürücü bakışlarını yollarken her şeyin onun uydurduğu sözler yüzünden kaynaklandığını anlaması geç olmamıştı. Ağzını açsa da bir şey diyememişti. Zaten doğru söze ne denirdi ki.
Ali'nin ise hedefi bu defa annesi olmuştu. Karısının koluna yapışıp annesinin önüne doğru sürükledi. Ayşe ne kadar kurtulmaya çalışsa da başarısız olmuştu. Üstelik kolunu öyle bir sıkmıştı ki adeta parmakları koluyla bütünleşmişti. Annesi ile konuşmaya başlayınca şükürler olsun ki bırakmıştı kolunu. Canının acısı ile kolunu ovmaya başlayan Ayşe kocasının sözlerine sadece alaylı bir şekilde gülmekle yetinmişti. E Ali'nin ki kendi kabahatini örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildi. Ali'nin ela gözleri sinirden ve kıskançlığın verdiği yoğun duyguyla yeşile dönmüştü adeta. Nasıl sinirlenmesin ki sabahtan beri başına gelmeyen kalmamış birde üstüne bacak şov yapan karısının bacağında elin adamının ellerini görüyordu. Düşündükçe siniri zıplıyor bu olanlara müsaade eden annesini bile gözü görmüyordu. Bu durumda kime çatacağını bulmuş bir şekilde annesini hedef aldı.
"Ya anne! Hadi Ayşe etmiş bir cahillik dans,vals derken elin adamları ile sarmaş dolaş vaziyette. Sen nasıl annesin? Nasıl izin verirsin böyle bir şeye? İnsan hiç demez mi kızım kocanın gönlü var mı öğrenmek istiyorsan beraber öğrenin diye? Siz beni delirtecek misiniz anne?"Sultan Hanım oğlunun sözleri ile kahkahayı basarken bir taraftan da konuşmaya çalışıyordu.
"Ay güldürme beni Ali. Sen kim dans kim oğlum. Bu işler öyle iki yosmayı karşına alıp göbek atmaya benzemez. Ne öğreteceksin kıza karşılıklı çifte telli oynamayı mı?" İçeridekiler hep bir den kahkahaya boğulunca Ayşe kendi duyacağı bir şekilde söylendi.
" E o da bir meziyet. Sonuçta her yiğidin harcı değildir çift telde oynamak." diyerek içinde bulunduğu durumla alay edercesine sırıttı. Tabi ki bu sözleri yanı başında ki Ali'de duymuştu. Sabır dilenircesine iki kadına bakıp gördüğü manzara karşısında sinirle saçlarını dağıttı.
"Lan nasıl bir zamandayız arkadaş? Allahım böyle anaya böyle gelin verdin de, bu garip Ali kulunu hiç mi düşünmedin? Suçum neydi benim? İkisini de benim başıma saracak?" Sultan Hanım çattığı kaşları ile oğlunun sözlerini onaylamazca bakarak lafını da sokmayı ihmal etmedi.
"Nasıl bir zamana gelmişiz diye yüzsüzce soruyor bir de? Ama siz daha iyi bilirsiniz nasıl bir zaman içinde olduğunuzu." diyerek içerideki gençleri süzüp sözlerine devam etti. "Hani o meşhur sözleriniz var ya sizin alemde. Öyle bir zamana geldik oğlu babasından beter. Hah işte bu söz size cuk diye oturuyor. Babalarınız yakında önünüzde düğme ilikleyip saygı duruşuna geçecek. Üstad diye elinizi öpecek. İşte öyle bir zamandasınız çocuğum." Sözleri biten Sultan Hanım oğluna bakarken terbiyesiz diye mırıldanarak burun kıvırıp gelinine göz kırptı. Ayşe kayın validesinin sözleri karşısında gülme isteğini zorlukla bastırsa da Ali bastırdığı dudaklarından kaçan kıkırtıyı duymuş ağzının içinde hiçte hoş sayılmayacak bir küfürle homurdanmıştı.
Mehmet ortamın iyice karışmaya başladığını fark ederek kayın babasından aldığı cesaret ile konuşmaya başladı.
"Baba işte bak, hep senin kızının marifeti bunlar. Bizim huzurumuzun kaçtığı yetmiyor gibi herkesin huzurunu da kaçırıyor." İşittiği sözler ve şahit olduğu olaylar yüzünden sinirle kravatını çekiştirerek kızına baktı yaşlı adam. Selçuk bey arkadaşının kızına karşı sert bakışlarını görünce hemen müdahale etmek istese de başaramadı.
"Azra! Amacın ne senin?" Babasının sert ses tonu ile yerinde zıplayan kız. Masumca gözlerini kırpıştırdı. Babasının davranışına bir türlü anlam veremiyordu. Telefonla görüştükleri zaman desteğini esirgemeyip arkasında olduğunu belirten adam gitmiş yerine kim gelmişti böyle. Kendini Türk filmlerinin içinde bir sahnede gibi hissediyordu şu an. Bu durumda babasının da içine kesinlikle Erol Taş kaçmış olmalıydı. Aklından geçen düşüncelerin komikliği ile kahkahayı basınca babası iyice sinirlenerek adeta kükremişti.
"Saygısızlığı iyice ele aldın Azra! Senin bu asi, vurdum duymaz, umursamaz hallerin yüzünden açtın onca belayı başına. Ama görüyorum ki hâlâ aynı yolda ve kendi kafanın dikine gidiyorsun." Azra umursamaz bir şekilde ellerini arkasında bağlayarak yerinde sallanmaya başladı. Adam kızının davranışlarına artık nasıl tepki vereceğini şaşırmış vaziyette yeniden konuşmaya başladı.
"Yeter kes şu şımarıklığı! Artık kendine gel. Sen bu adamı seviyorsun. Yıllar önce olduğu gibi bugün de aynı şekilde seviyorsun. Neyin intikamı bu kızım?" Azra'ya bir cevap beklercesine baktı. Ama karşılaştığı sadece kısık bakışlar ve ısırdığı dudaklarıydı. Sanki ağzını açsa söyleyeceği çok şey varmışçasına dişliyordu dudaklarını. Fakat Nazım Bey'in de susmaya niyeti yoktu. Bu aptallara her şeyin boş olduğunu zamanın pişman olmak için çok kısa olduğunu anlatmak istiyordu. Çünkü biliyordu ki hepsinin de inadı daha ön plandaydı. Bu düşüncelerle sözlerine devam etti. "Sizin yaşadığınız aşk, ihtiras ve hırsla beslenir. Ama sevgi yoğun duygular ve anılarla beslenir. Aşk gelip geçici sevgi bâki kalandır. Bir birinize karşı sevginizi öldürmeyin." Azra işittiği sözleri anlamlandırmaya çalıştı kısa bir süre. Ne güzel nasihatlerdi. Fakat yanlış zamanda yanlış seçilen sözlerdi bunlar. Yine de babasını kırmama ya çalışarak konuştu.
"Babacığım ne kadar güzel konuştunuz." Nazım Bey,kızının alay dolu konuşması ile sıkıntılı bir nefes alırken Azra baba'sının halini umursamayarak sözlerine devam etti. "Keşke yıllar öncede bu düşünceler içerisinde olsaydın. Kızının duygularına kulak verip ne düşündüğümü sorup fikrimi alsaydın." Nazım Bey anlamayan bakışlarını kızına çevirdi. Kıstığı gözleri ile ne demek istediğini anlamak istercesine sorarken içeridekiler bu işin altından ne çıkacağını merakla bekliyordu.
"Ne demek istiyorsun kızım?" Azra iri gözlerini devirip babasına bir adım daha yaklaşıp konuşmaya başladı.
"Sen sevgiye, aşka ne zaman dan beri önem verir oldun baba? Annem'le ayrılıp bizi arada bırakmadınız mı? Talha ve ben yıllarca aranızda kalmadık mı? Neredeydi büyük sevginiz,aşkınız? Nazım Bey konuşmak için açtığı ağzını kızının sert el hareketi ve sesi ile geri kapadı. Azra ise aynı hırsla devam etti sözlerine. "Gerçi sizin hayatınız bizi ilgilendirmez değil mi? Zamanla alıştık zaten. Ama baba sen kendi mutsuz dünyana bencil bir şekilde beni de dahil ettin. Sen benim sevgimi,mutluluğumu görmezden gelerek beni sevdiğim adamdan uzaklaştırmaya çalıştın." Gözlerini Mehmet'e çevirerek yüzünü buruşturarak devam etti sözlerine. "Tabi sevdiğim adam da beni o kadar çok seviyormuş ki senin tehditlerine boyun eğip daha benden ayrılmadan teselliyi başka kollarda aradı." Mehmet kendini yıllardır aklayamamanın verdiği hırsla karısına çıkıştı.
"Senin inadın yüzünden bu haldeyiz esas. Sen bana inanmak yerine sadece gördüklerine inandın. Ben görev için yaptım dedikçe sen inanmayıp o şerefsiz herife koştun. Şimdi beni suçlama Azra sakın! Çünkü bu aşkta korkak olan taraf sensin. Elimi tutup bu oyunu bize kimin oynadığını öğrenmek yerine kaçmayı tercih ettin." Azra duyduklarına inanamıyordu. Şimdi suçlu kendisi mi olmuştu yani? İşaret parmağını kaldırıp Mehmet'e doğru salladı.
"Bana bak! Suç bir piçmiş ortalığa bırakmışlar kimse kabul etmemiş! Sizinki de o hesap. Babam ve Selçuk Amca'yla bir olup beni kandırdınız. Ne kadar inkar etsen de suçlusun. Madem görev içindi niye bana söylemedin. Çünkü babamın tehditlerinden korktun. Ben bu aşk için savaşırken sen geri çekildin. Bir de üstüne beni küçük düşürdün." Nazım Bey kafası iyice karışmış bir şekilde ikiliye bakıyordu. Tamam tehdit etmişti ama her şey tamamen farklı gelişmişti. Mehmet sinirle ellerini yüzüne kapatıp sıvazlarken Selçuk Bey devreye girdi.
"Azra yeter kızım. Bazı şeyleri çok yanlış anladığınız apaçık ortada." derken ortamda ki gergin havayı adeta dahada geren bir melodi yankılandı. Çalan telefonla herkes bir birine bakarken gözler masanın üzerindeki çantaya ilişti. Leyla yediği o kadar böreğin pişmanlığını yaşıyordu resmen. Son günlerde açılan iştahı başına bela olmaya başlamıştı. Çok yiyor sonra mide bulantısı ve hazımsızlık derdi ile uğraşıyordu. Ve şimdi de o anlardan birini yaşıyor çantasına uzanmayı bile gözü yemiyordu. Yusuf sanki karısının durumunu anlamışcasına çantayı alarak Leyla'ya uzattı. Kendisine uzatılan çantada telefonunu ararken gözleri kocasına kaydı. Dans ettiği çocuğa gözlerini dikmiş sanki karşısında sapık tacizci biri varmış gibi tiksinti ile bakıyordu. Oysa ki çocuk sadece işini yapıyordu. Belki yakalandıkları durumda hoş bir pozisyonda olmamalarından kaynaklanabilirdi bu bakışların sebebi. Sonunda çantasında bulduğu telefonu çıkararak arayana baktı. Ekranda gördüğü numara ile arayanın kim olduğunu anlamış tiksinti sırası bu defa ona geçmişti. Panikle elleri titremeye başlayınca Yusuf karısındaki değişimi fark ederek hemen önüne diz çöküp endişe ile sorarken herkes ikilinin halindeki tuhaflığa odaklanmıştı.
"Leyla iyi misin? Neyin var canım?" Leyla yavaşça koyu kahve harelerini Yusuf'un aynı renkteki bakışlarına çevirerek kaldırdığı telefonun ekranını gösterdi. Yusuf anlamsızca bakınca Leyla titrek bir sesle arayan kişinin ismini söyledi. Yusuf duyduğu isimle gerilirken ağzında gevelediği küfür ile Leyla'nın yanında ki sandalyeye hırsla bir tekme savurdu. Çıkan gürültülü ses ile irkilen Leyla ve çığlık atan kızların paniği ile erkekler aniden hepsi bir araya toplanırken hala çalmakta olan telefon açılmayınca kapanmıştı. Yunus az çok durumu tahmin ettiği için diğerlerine oranla daha sakin bir şekilde Yusuf'un omzuna elini koyarak kendine bakmasını sağlayıp hepsinin merak ettiği şeyi sordu.
"Yusuf arayan kimdi kardeşim?" Arkadaşının sorusuna karşılık dudağı sağa doğru psikopatça kıvrılırken cevap verdi.
"Cami duvarına işeyen köpek.Erdinç şerefsizi." Ardından Yunus ve Mehmet arasında gözlerini gezdirerek hırsla parmağını sallayarak sözlerine devam etti. "Yemin ederim ki sizden önce benim elime geçerse eceli benim elimden olur." Ali,Ömer ve Kenan durumu bilmedikleri için birbirlerine neler oluyor bakışı atarken Selçuk Amir söze girdi.
"Sakın Yusuf! Sakın öyle bir aptallık yapayım deme. Mehmet biraz bahsetmişti durumunuzdan. O yüzden böyle bir aptallığı aklından bile geçirme oğlum." Ömer şüpheli bakışlarını bu dörtlünün arasında gezdirerek olayı anlamaya çalıştı. Fakat anlam veremediği olayla hiddetle konuştu.
"Lan biz neyiz burada? Neciyiz? Bostan korkuluğuna benzer bir halimiz mi var? Biri bize burada neler döndüğünü anlatıyor hemen." Ömer daha lafını bitirmeden Leyla'nın telefonu tekrar çalmaya başladı. Mehmet diğerlerine eli ile dur işareti yaparak Leyla'ya sordu aldığı cevap ile karşısında ki kızı sakinleştirmek adına konuşmaya başladı. Yunus, Yusuf'u uzaklaştırmak istese de başaramazken Mehmet Leyla'ya ne yapacağını anlatıyordu.
"Leyla! Bana bak öncelikle sakin ol. Bak Selçuk Amir merkezle görüşüyor." diyerek işaret parmağı ile Selçuk Amiri gösterip sözlerine devam etti. " Zaten numaran dinleniyor. Sen sadece sakince konuş ki biz de o şerefsizin yerini tespit edelim." Leyla'nın boş bakan bakışları ile sert bir şekilde tekrar konuştu.
"Anladın mı beni Leyla!?" Leyla anladım dercesine başını sallarken kızlar neler olup bittiğini anlayamamanın merakı içinde korku ile sadece konuşulanları dinliyorlardı. Mehmet daha fazla beklemeden telefonu açmasını işaret etti. Leyla iyice bulanmaya başlayan midesinden dolayı yüzünü buruşturarak titreyen parmağını açma tuşuna dokundurdu. Açılan telefon ile karşı tarafın iğrenç sesi kulaklarına dolan Leyla bakışlarını Yusuf'a çevirdi güç almak istercesine. Ama Yusuf'un bakışlarındaki ölümcül sertlik ile karşılaşınca Yusuf telefonu hoparlöre almasını istedi. Leyla başını sallayarak kocasının dediğini yaparken boğazındaki kötü tat ve kuruluğun gitmesini umarak sertçe yutkunup konuşmaya başladı.
"Ne istiyorsun!? Rahat bırak artık beni!"
"Ooo Leyla Hanıma'da bakın siz yürek yemiş sanki. Hayırdır güzelim ne bu sinir?"
Yusuf yerinde sinirle bir oyana bir buyana hareket ederken Mehmet engeline takıldı. Mehmet işaret parmağını dudağına götürerek sessiz ol işareti yaparken Yusuf sinirini dudaklarından çıkarırcasına ısırarak başını salladı. Leyla duyduğu hitap ile hiddetle telefondaki adama karşılık verdi.
"Bir daha sakın bana güzelim diye hitap etme pislik. Yemin ederim o dilini keserim. Biliyorsun yaparım Erdinç!" Telefondan gelen kahkaha sesi ile başını kaldırarak etrafındakilere baktı. Mehmet devam et dercesine işaret edince kesilen kahkaha ile karşı tarafı dinlemeye başladı.
"Bilmem mi yaparsın elbet. Hâlâ yaram sızladıkça aklıma düşersin. Gerçi bu gün pek bir atarlısın ama olsun. Senin atarın o hanım evladı kocana söker. Kocayım diye etrafında sosyete köpeği gibi geziyor." Yusuf duyduğu sözler ile iyice kararan bakışlarını arkadaşlarında gezdirdi. Ne olduğunu anlamasalar da sakin ol tarzında işaretler ve baskı ile Yusuf'u zapt etmeye çalışıyorlardı. Yusuf en son Leyla'ya baktığında renginin iyice attığını fark ederken elinden bir şey gelmiyordu. Telefonun ucunda ki adam derin bir nefesten sonra sözlerine devam etti. "Biraz önce dans ettiğin herifin eli bacağında gezerken kocalığını hatırlamayan adam şimdi yanında koğuş ağası gibi pek bir havalı oturuyor be Leyla'm." Aniden bütün gözler etrafı taramaya başlamıştı. Telefondan gelen ikinci bir kahkaha sesi ile adam tekrar konuştu.
"Siz beni salak mı sandınız Leyla? Yeni yetme cahil cühela mıyım? O yanındaki komiser bozuntusuna ve amirine söyle boşa uğraşmasınlar. Yada dur zaten hoparlördeydi değil mi telefon? Selamlar, komiserim,amirim ve işgüzar avukat Yunus Toralı." Leyla boğazına kadar gelen bulantı ile bir elini ağzına kapayarak elindeki telefonu Yusuf'un kucağına bırakıp koşarak lavaboya yöneldi. Yusuf endişe ve telaşla arkasından gitmek için kalktığı sırada Erdinç tekrar konuştu.
"Tüh nereye gitti şimdi Leyla'm? Ne güzel muhabbet ediyorduk oysa. Ama seninle de devam ederiz değil mi Yusuf?" Yusuf tüm hıncını telefondan çıkartmak istercesine sıkarken akla gelmedik küfürler eşliğinde saydırmaya başladı karşısında ki adama. Kızlar Sultan ve Semra Hanım'la Leyla'nın arkasından gitmekle iyi etmişti zira küfür tarihine yeni tür küfür eklemede rekora koşuyordu Yusuf. Adam sadece gülerken Yusuf'un son söylediği söz ile adeta böğürmeye başladı.
"Ulan Yusuf! Leyla'yı benden aldığın için seni mahfedeceğim! İnsan içine çıkacak yüzğn kalmayacak! Leyla bana istedipim bebeği verince sen erkekliğinden utanacaksın!" Alaylı bir kahkaha atarsk tekrar konuştu. "Gerçi erkek misin lan sen? Nede olsa yıllardır karısına el sürmeyen sensin. Yoksa o dediğin laf senin için mi geçerli?" Yusuf,Erdinç'in son sözleri ile artık dayanacak sabrının kalmadığını anlayarak telefonu yere fırlatıp önünde ki masanın üzerinden atlayarak çıkışa doğru koşmaya başladı. Arkasından Ömer,Ali,Kenan ve Yunus'ta fırlarken Selçuk amir ve Nazım Bey'de telaşla yerlerinden fırladılar. Mehmet olayın başından beri sessizce izleyen Arda ve ekibine yaklaşıp uyarır bir tarzda konuştu.
"Arda! Yaşananları gördün ve duydun. Şimdi seninle olan davamızı başka bir zamana erteliyorum." Arkasından acele ile ekledi. "Biz dönene kadar kızlar sana ve size emanet beyler." diyerek karşısında ki adamlara baktı. Hepsi olumlu anlamda başını sallarken Serdar merak etmemelerini ve bir an önce onun da arkadaşlarının yanına gitmesini söylerken Mehmet hala bu adamdan hiç haz etmediğinin farkına vararak oda arkadaşları gibi koşarak dışarı çıktı.
Lavabonun kapısında Leyla'nın çıkmasını bekleyenler sürekli sordukları sorulara karşılık öğürtü sesleri alıyorlardı. Bir ara korkup kapıyı kırmayı bile düşünmüştü oysa Azra. Nihayet kilit sesi duyulup açılan kapı ile derin bir nefes aldılar. Eskisinden biraz daha iyi gözüken Leyla'yı lavaboya çekip yüzünü yıkayan Semra Hanım işi bitince biraz daha toparlanan kıza olayın aslını sorarken Leyla içeriyi işaret ederek oturmak istediğini dile getirdi. Hepsi birlikte içeri geçip oturduğun da erkekler uzak bir köşeye çekildiler nede olsa özel olan bir konuydu konuşulan. Kendisine yönelen bakışlar eşliğinde yaşadıklarını Yusuf'la tanıştığı ilk günden bu güne kadar en ince ayrıntısına kadar bir çırpıda anlattı Leyla. Derin bir nefes bırakarak konuştu.
"İşte olayın aslı bu." Kızlar Leyla'yı teselli etmeye çalışırken Arda bulundukları yerden konuşmanın bittiğini anlayarak kızlara yaklaşarak konuştu.
"Kızlar sizin ninja kaplumbağalar kendilerine yeni bir av bulmuşken biz dersimize devam mı etsek. Ne de olsa kısa bir süre sonra açılış var. Azra yerinden kalkarak Arda'nın yanına geçip elini omzuna atıp konuşmaya başladı.
"Arda biliyor musun senin şu insaniyetin takdire şayan doğrusu." Arda kıza yine ne saçmalıyorsun Azra dercesine bakarken Azra sözlerine devam etti. "Şöyle ki şovalyem benim hatırıma Kara prens'i korkularına rağmen karşına alıyorsun." diyerek gülmeye başladı. Ortamın gergin havası dağılsın istiyordu bir nevi. Arda durumu anlamış oda Azra'nın oyununa ayak uydurmuştu. Moraller biraz olsun düzelirken derslere tekrar başlamışlardı. Nede olsa bir yola çıkmışlardı. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyerek daha bir hevesle figürleri yapmaya çalıştılar.
Yusuf fırlayarak çıktığı okuldan ne yöne gideceğini hesaplarcasına etrafa bakıp bilinçsizce koşmaya başladı. Nefes,nefese durduğunda etrafını şöyle bir süzdü. Cafeler, dükkanlar işlek bir caddedeydi okul. İşlek olan caddeden dolayı haliyle etrafta kalabalık oluyordu. Vitrinleri inceleyenler,alışveriş yapanlar,yürüyüş yapanlar, kafe ve sokaklarda oturan insanlar vardı. Sıkıntılı bir şekilde hızla etrafında ki insanları taramaya başladı. Tanıdık olduğu simayı görebilme umudu ile. Fakat hiç bir şey görememenin verdiği sinirle kendi etrafında hırsla döndü. Ali ve diğerlerinin nefes,nefese yanına gelmesi ile okuldan ne kadar uzaklaştığını anladı. Leyla'nın hali aklına gelince hemen telaşla okula doğru yöneldi. Ama Ali koluna yapıştı ve tekrar maraton yarışı yapmaya niyeti yoktu.
"Yeter lan dur durduğun yerde iki dakika. Kıçı yanmış it gibi ne koşturup duruyorsun?" Yusuf kolunu çekerek kurtardı. Olayların sinirini Ali'den çıkarmak istercesine tısladı.
"Bırak Ali! O herif ortalarda geziyor Leyla'yı orada öylece bırakıp çıktım. Görmediniz mi halini ne kadar kötüydü." Bu defa karşısına dikilen Mehmet olmuştu. Arkadaşları gibi oda koşarak gelmişti. Tabi biraz soruşturarak bulmak zorunda kalmıştı. E kime peş, peşe koşan beş çam yarmasını sorsa bu tarafa gittiler diye gösteriyordu. Yusuf'un önüne dikilerek konuştu.
"Nereye lan akılsız? Yusuf Mehmet'e ters bakışlarını yollarken Mehmet sözlerine devam etti. "Merak etme Leyla iyi. Üstelik yanında Azra ve yandaşları varken bir şey olmaz korkma." Yusuf bıkkın bir şekilde konuştu.
"Mehmet çekilin gideyim abi. Leyla'nın bana ihtiyacı var. Yıllar önce yapamadım bari şimdi yanında olayım." Mehmet kolundan yakalayarak durdurdu. Ciddi bir ifade takınarak konuşmaya başladı.
"Yusuf,Selçuk amir ekip koydu kapıya merak etme. Hem içeride Leyla'nın yanında kızların haricinde,Semra anne, Sultan anne de var." Yüzüne takındığı ciddiyet maskesini kısa süreliğine çıkartıp muzipçe sözlerine devam etti. "Ama bunu duyunca için kesinlikle rahat eder kardeşim. Diğer arkadaşlarına göz kırparak "Arda ve ekibine emanet ettim kızları. Ha birde bu günkü fırça saçlı manken kılıklı herif var ya oda merak etmeyin karılarınız bana emanet tarzında konuştu." diyerek elini önemsiz bir şey anlatırcasına havada salladı. Yusuf diğerlerine bakıp inanmazca soraraken bu sefer ağzında küfürle yolu tutan Ali olmuştu. Mehmet zorla durdurduğu arkadaşlarını emniyete gitmeleri gerektiğini söyleyerek ikna etmeye çalıştı. Bir telefonla öğrenebilirdi neler olduğunu ama gidip adam akıllı konuşmanın daha iyi olacağını savunarak arkadaşları ile yola koyuldu. Yusuf olayları bilmeyen arkadaşlarına anlatırken sözünü bitirdiği sırada emniyete gelmişlerdi. Mehmet önde onlar arkasında Selçuk amirin odasına çıktılar.
Selçuk amir tekrar karşısında gördüğü adamlara oturmalarını söyleyip konuya girdi.
" Yusuf,Erdinç'in yerini tespit edemedik çünkü bir tür sinyal kesici kullanıyordu. Ama hapishane müdüründen aldığımız bilgilere göre son zamanlarda silah kaçakçılığı yapan çete lideri ile hapiste muhabbeti koyulaştırmış zaten sonra da ikisi aynı gün ceza evinden bir şekilde kaçırılmış. Yani anlayacağın durum karışık." Yusuf şüpheli bakışlar ile Selçuk amire sordu.
"Ne demek karışık Selçuk Amca? Ne olacak yani şimdi? Üstelik bu adam elini kolunu sallayarak dışarıda mı gezecek?" Hırsla yumruğunu masaya vurdu. Mehmet arkadaşının koluna dokunarak kendine bakmasını sağladı.
"Sakin ol kardeşim. Bu demek oluyor ki. Erdinç'in arkası sağlam. Zaten o salağın böyle bir şey yapması imkansız. Biz bu durum da daha dikkatli olacağız. Hep birlikte bu beladan kurtulacağız merak etme sen." Yusuf başını olumlu anlamda sallarken ne yapacağını bilmiyordu. Selçuk amir bu defa Mehmet'e bakarak konuşmaya başladı.
"Mehmet!" Herkes Selçuk amire odaklanırken adam sıkıntı ile sözlerine devam etti. " Bu Erdinç'le birlikte ceza evinden kaçan silah çetesinin lideri şu an ki yürüttüğümüz operasyonla bir bağlantısı olabilir. Böyle bir ihtimalde işler iyice karışır biliyorsun. Bu yüzden hazırlıklı ol yakın zamanda belki de muhbir olarak operasyona dahil olabilirsin. Tabi bu bir ihtimal işler karışmadan da içerideki adamlarımızın sayesinde çökertebiliriz de." Mehmet yüzünü buruşturmakla yetindi. Zaten onda bu şans varken kesin işler çığırından çıkar böyle pis bir işte yine onun başına kalırdı. Her zaman ki gibi diye söylendi içinden. Konuşulan ufak tefek detaydan sonra eve geçmek için yola çıkmışlardı. Mehmet telefonunu çıkarıp okulun kapısında ki ekipten birini aradı.
"Alo Faruk ben Mehmet komiser."
"..."
"Durumlar ne Aslanım."
"..."
"Tamam çok oldu mu çıkalı? Takiptesiniz değil mi?"
"..."
"Lan onlara emanet ettiysem kıçlarından ayrılmayın demedim ya tövbe tövbe.Tamam takipte kalın gözünüzü kırpmayın sakın!"
Arkadaşlarının meraklı bakışları altında konuştu. "Bizim kızları Arda ve ekibi eve bırakıyormuş. Ama seninkileri derken Ali'yi işaret ederek konuşmasına devam etti. "Yani Ayşe ve Annen o fırça kafayla başka bir yere gitmişler. Ama merak etme onlarında peşinde bir ekip var." Ali artık diyecek söz bulamıyordu. Ne söylese ne dese karısı ve annesi tam tersini yapıyordu. Mehmet'ten diğer ekibi aramasını ve yerlerini öğrenmesini istemiş aldığı bilgi ile arkadaşlarından ayrılıp karısının bulunduğu yöne doğru yola koyulmuştu. Gittiği yerde eşi ve annesine iyi bir ders vermeye hazırlanırken asıl dersi annesi ona vermiş Ayşe'nin açacağı boşanma davası dilekçesini imzalamasını istemişti. Çünkü Sultan Hanım bu günün sabahın da olanları öğrenmiş ne kadar konduramasa da Ayşe'nin haline daha fazla dayanamayarak kabul etmişti. Ama bir şartı vardı bu intikam planına devam edecekler ve akılsız oğlu aradığı kızın kim olduğunu açılış gecesi öğrenecekti. Ali yırtıp attığı kağıtla her şeyin sorumlusu olarak da Serdar'ı gösterirken büyük bir kavgaya tutuşan ikliyi çevredekiler zorla ayırmıştı. Karısı ve annesini arabaya bindirerek hızla evin yolunu tutmuş bu boşanmanın olmayacağını sürekli dile getirmişti. Ayşe'de en az kendisi kadar kararlıydı.Eve gidene kadar itişip kakışma ile geçen yoldan park eden araba ile ilk inen Ayşe olup hızla eve doğru koştu. Çaldığı kapının açılması ile kimin açtığına bile bakmadan içeri koştu. Ali'nin söylemleri ve baskısını daha fazla dinlemek istemiyordu.
Ayşe'nin arkasından hızla içeri ye doğru hamle yapan Ali'yi annesi kolundan yakalayarak durdurdu. Kızgın bir boğa gibi burnundan soluyan adam annesine bakakalmıştı. Sultan Hanım üzgün bir şekilde oğlu ile konuşmaya başladı.
"Ali kendine gel artık. Sen bu değilsin oğlum. Karşımda ki bu adamı tanıyamaz oldum. Ben ki oğlumdan her şeyi beklesem de iffeti ile övünürdüm. Senin bu yaptığın neyin nesi? Oğlum bile olsan bir kadının bu şekilde gururunu inciltmeye hakkın yok. Ne kadar inanmasam da şimdi ye kadar söylediklerin ve hareketlerin bir biri ile uyuşmuyor. Sen bu değilsin Ali. Sen..."oğlunun gözlerine bakıp sözlerinin üstüne basa,basa konuştu. " -Sen benim yetiştirdiğim çocuk değilsin." Oğlunun ve gelininin içinde bulunduğu durumun etkisi ile ela gözleri dolmuş bir şekilde kendi gözleri ile aynı olan gözlere baktı. Oğlunun söylediği sözler ile yıkılmış olması içini yaksa da diğer tarafta masum olan gelini kahrolurken tutamamıştı dilini. Ali düştüğü durumun vahimliğinin bilincinde sinirden kasılan çenesini daha da sıkarak tıslarcasına konuştu.
"Ben bir şey yapmadım! Karımı aldatmışım gibi konuşmayı kesin artık! Ben öyle bir adam mıyım anne? Sen bile öyle olduğuma inanırken Ayşe'yi aksine nasıl inandırırım?" Çaresiz bakışlarını annesine çevirirken bir taraftan da hala Ayşe'nin girdiği kapıya bakıyordu. Sultan Hanım oğlunun perişan haline içi acıyarak baktı.
"Ali! Kanıtla oğlum." Ali bir umut annesine baktı. Bir hevesle hemen atıldı.
"Ondan kolay ne var anam mekanda ki kameralar kayıttaydı. İstese şimdi kanıtlarım her şeyi." Sultan Hanım oğlunun hevesli haline burukça gülümsemekle yetindi. Erkek milleti değil mi hepsinin gözünde at gözlüğü vardı sanki. Oğluna biraz daha yaklaşıp söylendi.
"Kanıtla derken onu demedim oğlum." Ali anlamayan bakışlarla sordu.
"Ya neyi diyorsun be anam?" Sultan Hanım oğlunun koluna hafif bir şekilde bir kaç defa vurarak yüzünde ki tebessümle cevabını verdi.
"Sevgini kanıtla Alim. Her şey geç olmadan sevdiğini kanıtla." diyerek oğlunun yanından ayrıldı. Arkasında dahada dağılan bir adam bıraktığının elbetteki farkındaydı. Ama elinden bir şey gelmiyordu.
Yusuf daha önce kızların kapısına dayanmış fakat Azra ve Semra engeline takılarak tüm yalvarmalarına rağmen karısını görememişti. Geçen günlerde Ayşe'nin açtığı boşanma davası kızları şok etse de Sultan Hanım ,Serdar,Ali ve Akif üçlüsünden başka olayın iç yüzünü bilen yoktu. Günler bir telaş içinde akarken Mehmet gece gündüz operasyonla ilgileniyor Azra'dan, yaptığı planlardan bi haber başına neler geleceğinin telaşına düşüyordu. Ali eline geçen evraklarla iyice saldırgan ve etrafındakilere pes dedirtecek derecede huysuz bir yapıya bürünürken geçen günlerde Ayşe'yi doğru düzgün görememişti bile. Yunus aldığı bir dava için şehir dışına çıkmış, Kenan ise bir seminer için yurt dışına gitmişti. Ömer,Ali'nin huysuzlukları kızların kontrolü derken sıyırma derecesine gelmiş pimi çekilmiş bomba misali ortalarda dolanıyordu. Yusuf, Leyla ile görüşememenin verdiği sinir ve Erdinç belası ile nasıl baş edeceğini düşünürken iyiden iyiye paranoyaklaşmaya başlamış havadan nem kapar olmuştu. Bu kadar sıkıntı stresin bilançosu zavallı Elif'e patlarken yemek,temizlik,çamaşır derken bir gün feryadı basmış Ziya Bey'inde desteği ile bütün işi erkeklere yaptırmıştı. Çamaşır seren Mehmet, ev süpüren Ömer, ütü yapan Ali, bulaşık yıkayan Kenan,Yemek yapan bir Yunus ve elinde toz bezi bir elinde vileda ile gezen Yusuf'la, Elif'e gün doğmuş karşı evin bahçesinde kızlarla kahve keyfi yaparak manzaranın tadını çıkarmışlardı. Bu sayede kaynaşan kızlar Elif'in hikayesini de öğrenmiş ve onuda kendi saflarına çekmişlerdi. Biraz hüzün,biraz acı ama daha çok gırgır ve şamata ile on beş günün sonunda açılış için kızlar intikam hırsı ile başlarında Semra,Sultan ve Ziya üçlüsü onlara gizliden destek veren İbrahim ile Selçuk Bey sayesinde her şey hazır ,soğuk yenen intikam yemeği için dakikalar sayar hale gelmişlerdi. İçeride özel davetli eşleri ve zengin iş adamları onların kokoş eşleri ve açılışı yapacak olan İbrahim Bey'den haberdar olan bir iki meraklı gazeteci. E her şey hazırsa start verme zamanı diyen Azra Dava arkadaşlarına baktı.
"Aşkımızın Davası için hazır mıyız kızlar?" diye Seslenince arkasından kafasına aldığı darbe ile afalladı.
"Allah'ın cezası feminist karı. Gören de Memleket'te savaş çıktı zanneder." Azra eli başında arkasına dönerken kızlar hiç beklemedikleri kişi ile şok olmuş ama en büyük şoku şüphesiz Ayşe yaşamıştı.
OY VERİP YORUM YAPARSANIZ SEVİNİRİM.
~yitenumutlar~
|
0% |