@yitenumutlar
|
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Azra başına aldığı sert dene bilecek darbe ile söylenerek arkasını döndü.
"Hay ben senin elinin ayarına! Pekmezimi akıttın resmen." diyerek eli başında arkasını dönerken kızlar da hayretle bakıyordu. Araların da en şaşkını hiç şüphesiz Ayşe idi.
"Abla!" Ayşe'nin kırık ses tonu ile Azra'nın ağzı açılırken gözleri irileşmişti.
"Kız bana kuduruk diyene bak. Asya seni parçalarım biz seni gelmemen için uyarmadık mı? Ne işin var senin burada?" Azra çatılı kaşları ile cevap beklerken Asya, Azra'yı elinin tersi ile iterek kardeşine yaklaşırken konuşmaya başladı.
"Ay size mi soracağım be nereye gelip nereye gideceğimi?" Asya 'da kaşlarını çatarak mavi gözleri ile kızları süzüp sözlerine devam etti. "Hem bu komediyi kaçırır mıyım sandınız? O yontma taş devrinden kalma kocalarınızın suratını görmek için her şeye katlanırım vallahi." diyerek gülmeye başladı. Ayşe ablasının karnına elini koyarak kırgınca söylendi.
"Hiç bir şey onu tehlikeye atman kadar önemli değildi abla. Ya yeğenime bir şey olursa? Üstelik Demir nasıl razı oldu gelmeye? Vallahi dişine göre kocayı buldun çeviriyorsun parmağında." Asya kardeşinin karnında ki eline hafifçe vurarak konuşmaya başladı.
"Her şey yolunda merak etmeyin." diyerek başını kaldırıp kızları süzdü hepsi de gözlerinde hayranlık ve hasretle Asya'nın karnını izliyordu. Hangi kadın evli olduğu halde anne olmayı istemez bir bebeğin hayalini kurmazdı ki. Her şeyin suçlusu o insan azmanı kocalarıydı. Kendisi yıllarca Serdar için yanıp tutuşmuş ama Allah mükafat olarak ömrüne, kalbine Demir'i hediye etmişti. Belki de bu davanın tam tersiydi onlarınki istenmeyen taraf Demir olmuştu. Ama hiç bir zaman vazgeçmemiş gerçek aşkın ne olduğunu anlamasını sağlamıştı. İyi ki de vazgeçmemiş diye geçirdi içinden Asya. Şimdi o kadar çok seviyordu ki kocasını göreve gittiği günler de arkasından ağlamamak için zor tutuyordu kendisini. Başına bir şey gelecek korkusu ile yaşasa da bu korkusunu belli etmeyerek mutlu etmeye çalışıyordu. Ortamı saran sessizlikle düşüncelerinden sıyrılarak kızların moralini yerine getirebilmek için tekrar konuştu.
"Demir'in nasıl ikna olduğuna gelecek olursak, tabi ki kadınlık silahımı kullandım." Kendisine bakan şaşkın gözlere gülerek sözlerine devam etti. "Demir'e dedim ki bana bak ya beni kardeşimin,kızların yanına götürürsün yada bir dokuz ay daha başının çaresine bakarsın. Bunu demem ile benimkinin yüzünü görmeniz lazımdı. Hemen doktor kontrolü ayarlayıp, doktorun dediklerinden sonra apar topar yola koyulmamız bir oldu." Kızlar kahkahaları basınca Asya da rahat bir yer arayışına girmişti. Gözüne çarpan sandalyeye otururken içeriye otuzlu yaşlarda bir adam girdi. Kısa kesim saçları ve çekici yüz hatları vardı. Asya kim olduğunu çözmeye çalışırken adam Azra'ya yaklaşarak konuşmaya başladı.
"Azra her şey hazır önce dans gösterisi,diğer gösteri ile de kapanış olacak." Azra başını tamam anlamın da sallarken Arda yüzünü buruşturarak sözlerine devam etti. "Azra son kararınız mı? Hayır tamam yapacaksınız bu gösteriyi de bizi koreografiden niye çıkarıyorsun kızım? En azından üç, beş kemiğimiz kırılırdı. Şimdi sizin bu manyak kocalarınız burayı başımıza yıkar. Şu halinize bak. Buna hiç bir erkek dayanamaz. Gelin vazgeçin eski koreografiyi uygulayalım." Kızlara ufaktan bir bakış atan Azra kızların gözlerinde gördüğü kararlılıkla olumsuz anlamda başını salladı. Arda karşısında ki kadının bu hareketinden sonra bıkkın bir şekilde nefesini vererek konuştu.
"Beş dakika sonra başlıyoruz o zaman." diyerek topuklarının üzerinde dönüp dışarı çıktı.
Ayşe, Semra Hanım ve Sultan Annesi ile muhabbet eden ablasına yaklaşıp omzuna hafifçe dokunarak kendine bakmasını sağladı.
"Abla, Anne siz içeriye geçin isterseniz." Asya ve diğerleri yavaşça toparlanırken Ayşe unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi tekrar konuştu. "Ha abla ne olursa olsun sakın sen hiç bir şeye karışma. Az beklemedik yıllarca ufaklığı." Asya kardeşinin yanağına elini koyarak söylendi.
"Korkma canım, tehlikeye atacak bir şey yapmam." diyerek diğerleri ile kapıya yöneldi. Ayşe kayın validesinin kolunu tutarak sessizce fısıldadı. "Anne sana emanet sakın bir şeye karışmasına izin verme." Sultan Hanım da başını sallayarak gidenlerin arkasından çıktı.
~~~
Kapıdan içeri en son giren erkekler olmuştu. Etraflarını şaşkınlıkla incelerken,bu geniş depo gibi olan alanın iki hafta içinde bu hale gelmesine şok olmuşlardı. Kendilerine ayrılan locaya zar zor geçip otururken Mehmet söylendi.
"Lan bu kadar kalabalık ne için arkadaş? Zannedersin Anadolu Ateşi gösteri yapacak." deyip etrafını incelerken gülmeye başladı. Kenan kendi camialarından tanıdık simaları görmenin huzursuzluğu ile kıpırdandı.
"Evet kardeşim ne gerek vardı bunca tantanaya? Bir de ne kadar doktor arkadaşım varsa burada. Lan o Suat değil mi?" diyerek elini masaya vurup karşıda kendisine sırıtan adamı gösterdi. Hep işlerine çomak sokuyordu bu herif. Yüzünü buruşturarak sözlerine devam etti. "Allah vere de beni bu kadavranın diline düşürecek bir şey yapmasa bari Rüya." Ömer sanki olacakları önceden sezmişcesine karşılık verdi arkadaşına.
"Kadın milleti kardeşim işin ucunda intikam varsa almadan rahat etmezler. Şuna bak ne kadar kodaman varsa burada." diyerek gözleri ile etraftaki son derece şık giyinmiş erkekleri göstererek sözlerine devam etti. "Vallahi sizi bilmem ama ben en kötüsüne hazırladım kendimi. İşin içinde bunun..." derken Mehmet'i işaret ederek konuştu "...manyak karısı benim kimin tarafında olduğu belli olmayan on sekizlik genç gibi ortada gezen babam..." derken babasına göz atıp giydiği beyaz ceket ve nar çiçeği gömleği ile sarışın bir bayan la kahkahalar atan adama bakarak yüzünü buruşturup sözlerine devam etti. "...Ve sizin altın kızlar kılıklı analarımız varken biz böyle kurbanlık koyun gibi beklemekle yetiniriz." Yunus Ömer'i dürterek konuşmaya başladı.
"Selçuk Amir'i unuttun lan. Şuna bakın sanki başbakanı koruyor adam. Teşkilatta ne kadar adam varsa buraya toplamış. Sanki suikast var. Sanki eli silahlı magandayız, zorbayız kızlara saldıracağız ya." Ali hiç bir şeye odaklanamıyordu. Çünkü boşanma davasındaydı aklı. Resmen kendi saplantısı yüzünden karısından ayrılacaktı. Mehmet,arkadaşının halini fark etse de diğerleri gibi bulaşmamayı tercih etti. Zira şimdi bu manyağı çekecek havasında değildi.
"Lan her şey tamam da bu herifin polis arkadaşları ve babamın yanın da ki kameraman kılıklı herifler ne ayak onu çözemedim." diyen Yusuf şüphe ile içerideki kalabalığı süzdü. Mehmet, Ali'yi es geçip arkadaşlarına bakarak konuştu.
"Ya bizimkiler bir göreve gideceklermiş buradan sonra. Benim baş belası çok ısrar etmiş açılışa katıl Selçuk Amca diye. Onlar görevin saatine kadar da önce buraya geçip sonra da göreve gitmeye karar vermişler. Bir, Diplomat gelecekmiş onu koruma işini vermişler bizim özel koruma için çalışan ekibe verilmiş.." İbrahim beyin yanındaki kameramanlara bir bakış atıp tekrar konuşmaya başladı. " Bu kameramanlarda babanın işidir." diyerek Yusuf'a baktı. Arkadaşlarının anlamayan bakışlarını görünce tekrar konuştu. "Oğlum baban milletvekili değil mi? Bu dans okulu bu gün tekrar açılıyor. E açılışı da baban yapacak benim karı uyanık boşuna mı seçti babanı reklamı olsun diye. Haliyle bu kameramanlarda onun işidir." diyerek rahatça koltuğuna yaslandığı sırada etrafı hoş bir melodi kapladı. Bakışlarını hep birlikte sahneye çeviren erkekler sadece karanlıkla karşılaşınca umursamadan etrafı izlemeye başladılar.
*Burada multimediayı açın ve izlemeyi unutmayın.*
Birden kararan etrafı aniden sarı ve kırmızı dan oluşan ışık dalgaları aydınlattı. Bu ışık kubbe şeklin de etrafa dizilmiş sahnelerden yayılıyor içinde dansçı kızlar müziğin ritmine göre dans ediyordu. Sahne hâlâ karanlıktı fakat tavandan da kırmızı kumaşlarla kızlar dans hareketleri yaparak sarkarken müzik hızlandı. Erkekler bir birine bakarken Mehmet'in konuştuğu sırada sahne ışıkları da yanmış fakat Mehmet hayretle konuşmaktan fark edememişti.
"Ali lan şunlara bak! Oğlum senin mekana da bu tarz dizayn yapsak tüm Ankara akın eder." Mehmet'i dürten Ali şok için de sahneye bakakalmıştı.
"Ne dürtüyorsun lan? Yalan mı şu gösteriye bak iyi iş çıkarmış kızlar." diyerek havada hala dönen kızı izliyordu.
Azra ve kızlar yanan sahne ışıkları ile gösterilerine başlamıştı.Kızlar kırk yyıllık dansçıymış gibi hepsi aynı figürleri sergiliyordu. Yunus kararan bakışlarını karısına dikerek Mehmet'e dönüp sinirle tısladı.
"Lan sığır elin havada ki kızını izleyeceğine sahnede ki kızı izle belki tanıdık gelir. " diyerek çenesinden tuttuğu arkadaşının başını sahneye çevirmesi ile Mehmet şaşkına dönmüştü. Karısı sağ elinin işaret parmağını kıvırarak yüzündeki sinsi sırıtışla sanki kemdisini sahneye davet edercrsine oynatmıştı. Kendisini ediyordu değil mi başkasını değil! Kesişen bakışları ile Mehmet'e göz kırpıp seksi dansına devam etti. Mehmet'in gözleri bu hareketle adeta yuvalarından fırlarcasına açılmış elini sahneyi işaret edercesine kaldırarak konuşmuştu.
"Lan orada ki yarı anadan üryan kadının benim karım olmadığını söyleyin." Erkekler birbirlerine bakarken Ali hışımla sandalyeden kalktı.
"Sadece senin ki mi yiyor o haltları sanıyorsun yasak hepsi de yarı çıplak dans gösteri yapıyorlar lan! Ulan Ayşe ben şimdi gösteririm sana." diyerek öfke ile sandalyeden fırladı. diğerleri de bu anı bekliyor muşçasına Ali'nin peşine takıldı.
Kızların müziğin ritmine uygun hareketleri ve kocalarının yerinden sinirle kalkması inat eder gibi farklı figürler sergilemelerine sebep olurken ileriye doğru attıkları her adım da daha da dans gösterisinin boyutu değişiyordu.
Karılarının sergilediği şovla yice kuduran erkekler tam sahneye yaklaşıp kızları oradan indirmeyi düşünürken önlerine dikilen adamlarla bu düşünceleri hayal oldu. Mehmet hayret ile arkadaşlarına bakarken Yusuf adeta kükredi.
"Çekil şuradan.Hıncımı senden almayayım." Adam bir Yusuf'a bir Mehmet'e bakarak konuştu.
"Olmaz Yusuf Bey çekilemem." Ömer iteklemeye çalışsa da karşısında ki adam milim oynamıyordu. Kararan bakışlarını sahnenin önünde ki adamların üzerinde gezdirerek sordu.
"Lan niye çekilemiyorsunuz. Bj nasıl dans? Bu nasıl gösteri!? Her yerleri meydanda rezil ediyorlar bizi!? Çekil yoksa elimden bir kaza çıkacak."
Selçuk amirin verdiği emirle ve birszda aldıkları sert tehtitle istemedende olsa Ömer'in damarına bassrcasına yüzünde ki sırıtmayı gizleme gereği duymadan cevap verdi.
"Bence rezillik değil muhteşem bir dans gösterisi var." Bakışlarını ürkerek Mehmet'e çevirdi. Bu işin sonunda canına okuyacaktı. Düşüncelerşni belli etmek istemeyerek tekrar konuştu. "Mehmet, Selçuk Amir'in emri yaklaşamazsınız abicim." Ömer sinirle yumruğunu kaldırıp adama vurmaya yeltendi.
"Lan bir de muhteşem diyor. Senin gözlerini oyar eline veririm şerefsiz kimin karısına yavşıyorsun sen lan puşt." diye yumruğunu indireceği esnada Mehmet hızla tuttu.
" Sakın kardeşim! Sakın! Tuzağa düştük oğlum. Adam görev başında bir memur cezası var." Ömer sinirle Mehmet'in elinden kolunu kurtardı. Kendi etrafında sinirle dönüp sahneye baktığında karısı uzun saçlarını savurarak dans ediyordu. Elleri ile yüzünü sertçe sıvazlayıp bu defa Mehmet'e baktı. Arkadaşı biraz önceki tartıştığı adamla konuşuyordu.
"Lan Cemil alacağın olsun oğlum yaz bunu bir yere. Benim adım Mehmet'se yanına bırakmam bu ihanetini." Karşısındaki adam bızuntuya vermemeye çalıştı. Allah şahitti hiç birisi istememişti burada olmayı. Değil dans eden kızlara bakmak yüzlerini dahi kaldırmamışlardı ama emir büyük yerden di işte. Sırıtarak cevap verdi mesai arkadaşına.
"Kendi düşen ağlamaz koçum. Elinden geleni ardına koyma. Gösteriyi izleyin hadi. E nede olsa sizin için bunca tantana." diyerek kahkaha atmaya başladı.
Erkekler kudurmuş gibi yerlerinde kıpırdanırken Kenan'ın gözü karısına takıldı. Giydiği dans kostümünün içinde resmen brnim diyen dansçılara taş çıkartıyordu!". Hani bu kız onu affetmeye meyilliydi ? Neyin nesiydi şimdi bu? Ah be Rüya elbet bu dans bitecek o salladığın her bir yerine ben neler yapıyorum gör bakalım sen diye içinden saydıroyordu.
Yusuf ise karısından böyle bir şeyi beklemediği için hala şaşkınlığı üzerinden atamamış karısının vücudında ki garip desenlere ve sergilediği dans figürleri ile adeta dumur olmuştu.
Ali ise zincirle zapt edilen bir boğa misali üç memurun vücuduna uyguladığı baskı ile çaresizce karısına bakıyordu. Bu kadın bu işin sonunda ne olacağını hiç düşünmüş müydü acaba? Onun ceza olarak nitelendirdiği sessizliğini mumla arayacaktı. Eve hapsetmek şart olmuştu. Üzerine doğru gelip savurduğu saçları ve öfkeyle parlayan mavi gözleri onun daha fazla öfkelenmesine neden olmuştu. Bu garip müzik ve kıyafetler her şey Azra manyağının başının altından çıkmıştı. Yoksa karısı bu tarz şeyleri giyip böyle bir dansı yapacak kadın değildi. Bu günden sonra kesinlikle karısıyla Azra'nın arasında ki iletişimi kesme kararı almıştı. Uğuldaşan ve tezahurat yapan insanlarla daldığı düşüncelerden sıyrılıp sahneye odaklandı. Ama şu an ki görüntüyü görmemeyi dilerdi.
Hiç bu kadar çaresiz kalmamışlardı. Evet bir intikam bekliyorlardı fakat bu kadar ağır bir şeyi beklemiyorlardı. Hangi erkek karısının son derece seksi giyinip, milletin gözünün önünde dans gösteri yapmasını kaldırabilirdi ki? Öfkeyle düşğnürken karısının üzerindeki kostümü inceledi.Gold rendi üzerinde pullarla hareketlendirilmiş göğüslerini bile zor kapatan bir dans büstiyer ve altında aynı renkten kalçalarını saran oldukça kısa bir o kadar da dar bir şort vardı. Ara ara tüllelerle kapatmaya mı yoksa daha seksi bir görüntü çıkartmaya mı çalıştıkları kostümü incelerken kan beynine sıçrıyor, kızlar ise bir türlü bitmeyen lanet gösterilerine devam ediyorlardı.
Oysa onların beklediği sade bir açılış, kıl kuyruk Arda ve ekibi ile hiç istemeseler de yapacakları dans gösterisiydi. Tabi ki bu gösteriyi bildiklerinden kızların haberi yoktu. Osman'ın ağzından kaçırması ile kendi aralarında düşünüp istemeseler de sırf onların öfkesi yatışsın diye göz yummaya karar vermişlerdi. Bekledikleri kesinlikle böyle bir dans değildi. Tangonun,valsin ve ya bir partnerle yapılacak olan herhangi bir dansı bil sindirmekte güçlük çekerken bu lanet dans gösterisi değildi bekledikleri!
Kızların içi madem intikam almadan sopumayacaktı onlarda bu güne kadar yaptıkları eşekliklere karşılık ses etmemişlerdi yaptıkları intikam planına. Fakat buna sağ gösterip sol vurmak denirdi.
Ömer'in kükremesi ile kendine geldi Ali.
"Lan Esha bir daha o hareketi yaparsan var ya yemin olsun müebbet bile yesem önce bunları..." deyip korumaları işaret ederek sözlerine devam etti. " ...Sonra seni öldürüp hapishanede paşa paşa yatmayan şerefsizin önde gideni lan!" Esha kocasının tehtitlerini yüksek müzik sesinden tabi ki duymuyordu ama sanki hissetmiş gibi Ömer'e doğru yaklaşıp sinsice sırıtarak biraz önce yaptığı hareketin aynısını yapınca,Ömer ağzından ağır bir küfrü serbest bırakarak kendini zorla zapt eden adamları silkeledi. Ama kurtuluşu yok gibiydi.
Kenan, Rüya'ya bakarken arkasından işittiği sesle sinirle dudaklarını ısırdı zira başka bir şey yapacak durumda değildi.
"Kenan. İzin verirsen gösteriden sonra eşini bizzat tebrik etmek istiyorum." Semra hanım oğlu ve Suat arasındaki yıllardan beri süre gelen çekişmenin bilinci ile bu geceye katılıp oğlunu delirtmesi için küçük bir ricada bulunmuştu. Suat ise dans gösterisini umursamadan önüne gelen Kenan'ı çıldırtma planını zevkle kabul etmişti. Sahnede yapılan gösteri umrunda bile değildi çünkü esas gösteri Kenan'ın kapana sıkışmış haliydi onun için. "E hakkını yememek lazım eşin kırk yıllık dansçılara rakip olabilecek kadar güzel dans ediyor. Sen değerini bilememişsin belliki." Kenan'ın kararan çehresi ile sözlerine devam etti Suat. "Boşanmaya karar verdiğinize göre. Neyse belki kıymetini bilen birilerini ister artık etrafın da." diyerek yüzüne yerkeştirdiği çapkın bir sırıtışla Kenan'a baktı. Kenan işittiği sözlerle ve bir şey yapamamanın verdiği sinirle ağıza alınmayacak küfürler savuruyor kendisini tutan adamlardan kurtulmaya çalışıyordu. Kenan'ı zapt etmeye çalışan adamlardan birinin baş hareketi ile başka bir adam Suat'ı hemen uzaklaştırdı.
Mehmet kimsenin halini görmez bir şekilde her zaman ki gibi Azra'yı hedef almıştı sözleri ile. Aslın da siniri kendisine idi. Nasıl olup da işkillenmemişti bu duruma. Kendilerini tutan adamlar özel koruma görevi yapan arkadaşlarıydı.Her şeyi planlamıştı. Küçük şeytan. Tabi işbirlikçisi Selçuk Amir'i de unutmamak gerekirdi.
"Ulan Allah'sız. Ulan zalımın kızı. Lan ben sana ne deyim? Lan şeytan kılıklı karı ben hangi akılla aşık oldum lan sana? Aklıma sıçıyım aklıma. Ulan bu defa seni dağa kaldırıp zincire vurmazsam bana da Mehmet demesinler." Yunus ateş saçan gözlerini sahneden arkadaşına çevirerek konuştu.
"Zaten bundan sonra Mehmet diyeceklerini zannetmiyorum. Şerefsiz mi derler yoksa ruhuna fatiha mı derler sen seç kardeşim. Asıl ben sıçıyım lan aklıma nasıl sen gibi bela mıknatısı bir manyakla arkadaş oldum? Şuradan bir çıkalım ölümün benim elimden olacak o manyak karını bize bulaştırdığın için. Neden karımı senin manyak karının ellerine bıraktım ki? Lan rezil ettiniz beni Karadeniz'e. Allah'ın manyakları. Yok lan tövbe bir daha sana da senin bu şeytan karına uyanı da..." sözlerinin devamını getirememişti. Çünkü karısı sahne den kendisine doğru yanaşarak kendi ekseninde bir kaç tur dönüp küçük bir şov yaparak imalı bir şekilde göz kırpıp uzaklaşmıştı. Mehmet arkadaşının sözleri ile öfkeyle kükredi.
"Lan zaten Allah belamızı vermiş şuradan sana bir uçarım bana laf yetiştiren çenen yerle bütünleşir. Hamsi beyinli." diyerek sinirini arkadaşından çıkarmaya çalıştı.Yusuf,karısının yaptığı dans şovuyla kendi kendine kızıyordu.
"Bende lan suç bende. Başı boş bırakırsan olacağı buydu. Sen bu angutlara niye uyuyorsun ki! Tut kolundan götür karını. Lan ben milletin içine nasıl çıkarım? Ben sana ne deyim Leyla? Çekip vursaydın daha iyiydi! Sesim çıkarsa namerttim lan." Ali işittiği sözler ile tıslarcasına arkadaşına döndü.
"Lan zaten namertsin! Daha bir ay önce bütün suç ben de diye yardım dileniyordun şerefsiz. Şimdi bizi iki dakika da angut yaptın. Lan ne satıcı heriflersiniz siz. Esas ben sizi o gece mekana çağıran aklıma sıçayım. Bok varda çağırdım. Çenenizin bağını tövbe tövbe. Lan içip içip döktünüz ne var ne yok. Çenemizi tutamamızın sonuçları böyle olur işte. Lan alem de ne derler bana karın daha güzel döktürüyor onu çıkart sahneye demezler mi? Ulan Ayşe intikamına da sana da, size bu akılları vereni de anamı da içinde Ankara'yı ateşe vermez miyim kızım ben? İçinde sizi de bir kibrit atıp yakmaz mıyım? Topunuzu yakacağım. Lan Allah canımı alsa da kurtulsam. Nedir bu garip Ali'nin sizden çektiği?" Adamların attığı kahkahalarla ters bakışlarını onlara yöneltti ve sözlerine devam etti.
"Hayırdır birader? Komik bir şey varsa söyleyin hep beraber anıralım." Adam karşısındaki adamları süzüp konuştu.
"Abi siz iflah olmazsınız. Şu halinize bakın ya? Dalton kardeşler gibi itişip tepişmekten başka bir halt yiyemiyorsunuz. Ah benim ki böyle bir paln yapıp beni tongaya getirecek,böyle dans edip oynayacak bana, saçlarını elime dolayıp sırtıma attığım gibi götürür cezasını keserdim." Konuşan admın sözlerini bitirmesi ile Ömer yüzünü buruşturarak lafa girdi.
"Tabi oğlum tabi! Bekara karı boşamak kolay gelir. Sen Red kit ol. Biz den şu durum da olsa, olsa balkon, balkon gezen Elvan dalton olur." Korumalar karşılarındaki adamlarjn hallerine gülerken gösteri bitmiş sahne ışıkları tekrar kapanmıştı. Fakat hala esir gibi tutulan erkekler artık dayanamaz hale gelerek homurdanmaya başlayınca Mehmet bıkkın bir şekilde konuştu.
"Yeter lan bırakın artık. Zaten olan oldu rezillik diz boyu. Azılı katil miyiz biz?" Kolunu tutan adama bakarak kaşlarını çatarak çemkirdi. "Bırak lan kolumu sende. Zannedersin nikahıma aldım herifi. Gösteriş yapan karılar gibi girdi koluma ağzında bir sakız kime havan koçum? Gören de FBI ajanı zanneder." diyen Mehmet'e yandan bir gülüşle cevap verdi adam.
"Kusura bakma komiserim. Emir kuluyuz. Malum Selçuk Amir'in emri." Mehmet ağzının içinde geveleyerek konuştu.
"Hay ben senin Selçuk Amir'ini..." Adam sırıtarak tekrar sordu.
"Bir şey mi dediniz komiserim." Mehmet'te gıcık bir sırıtışla cevapladı.
"Dedim koçum dedim. Selçuk Amir'ime şükranlarımı ilettim. Allah başımızdan eksik etmesin. Yoksa böyle kumpaslarda kim yönetirdi sizi?" Mehmet sözünü bitirdiği anda etrafı bir bağlama sesi kapladı. Yine neler oluyor diye sabır dilenircesine erkekler bir birine barken içlerinden birisinin duyduğu ezgi ve mızrapın tellere her vuruşun da,deyim yerindeyse beti benzi atmış ancak kimse fark etmemişti. Başlarına gelecekleri merak ve korku ile beklerlerken ortamda bir bağlama sesi yankılandı.
Erkekler ne oluyor dercesine bir birine bakarken Ali tanıdık gelen tınılarla ve hatırladığı anıyla nefes almayı dahi unutmuştu.
Mızrapın tellere tekrar dokunması ile etrafı yıllar önceki o büyülü ses kaplayınca Ali adeta donup kalmıştı.
Yıllardır aradığı ses buradaydı. Hemde aynı türkü,sesindeki aynı hüzünlü tınıyla! Peki ya niye bir şey yapamıyordu? Kalbinin bu kadar hızlanmasının sebebi neydi? Yıllarca arayıp yuvasını yıkacak raddeye getirdiği kadın buradaydı işte. Engel olan neydi ki kendisine? Onu zorla tutan bu adamlar mı? Ne olduğunu bilmiyordu ama ayaklarını olduğu yere çivileyen,onu engelleyen bir şeyler vardı içinde. Korku gibi. Aşık okduğh sesten dökülen sözler beyninde yankılanırken arkadaşları nihayet Ali deki tuhaflığı fark etmiş ilk konuşan Ömer olmuştu.
"Ali iyi misin lan? Rengin atmış! Titriyorsun da kardeşim." Ali den cevap gelmeyince bu defa Mehmet seslendi kendisini tutan adamlara ters bir bakış atıp başını öne uzatarak.
"Lan Ali! Oğlum iyi misin lan? Alamadıkları cevapla Mehmet arkadaşlarına dönüp yüzünü buruşturarak sözlerine devam etti. " Lan gitti ya dağ gibi adam. E tabi o gösteriden sonra balataları sıyırdı. Haklı kardeşim Sultan Anne bir taraftan,Ayşe bir taraftan yediler kardeşimin başını." Sahneye doğru dönerek bağırdı. "Kendi başınızı yeyin inşallah. Ne istediniz kardeşimden!" Erkekler ters bir bakışla Mehmet'e bakarken Kenan konuştu.
"Salak, salak konuşma lan beddua ettiğin kimler?" Mehmet kafasına yeni dank etmiş gibi söylendi.
"Haklısın lan. Akıl mı bıraktı bu Azra cadısı bende?" Kenan Başını sağa sola sinirle çevirerek homurdandı.
"Dengesiz yeminle karı koca ruh hastası bunlar." Kendisini tutan adamları silkeleyerek öfkeyle bağırdı. "Bırakın lan sizde. Görmüyor musunuz adamın halini? Nazi kampındayız sanki!" Adamlar Selçuk Amir'e bakıp, bırakın işaretini alınca hepsi geri çekildi. Kenan ve diğerleri hızla Ali'ye yaklaşırken Ömer panikle arkadaşını sarstı.
"Ali kendine gel ne oluyor lan? " Ali hissettiği sarsıntıyla girdiği transtan irkilerek çıkarken ağzından tek bir söz çıktı.
"Bu o." Yusuf kaşlarını çatarak Ali'nin koluna yapışıp şüphe ile sordu.
"O kim kardeşim!? Kim den bahsediyorsun Ali?" Cevap gelmeyince Yunus tek çözüm olarak Ali'nin suratına okkalı bir yumruk geçirdi. Ali'nin eli yediği yumrukla çenesine giderken bir taraftan da gözü hala karanlık olan sahnede anlatmaya başladı.
"Sesine aşık olup yıllarca aradığım kız bu." Ali'nin sözleri ile Kenan her zamanki merakı ile heyecanla sordu.
"Emin misin lan?" Kenan'a attığı ters bakışla tekrar konuştu Ali.
"Eminim tabi. Aynı ses aynı türkü. Sesindeki hüznün tınısı bile o günle aynı!" Mehmet bakışlarını kısarak şüphe ile sahneye baktı.
"E kim ki bu kız da bu kadar gizem entrika yaratmışlar?" Ali bilmiyorum dercesine dudaklarını kıvırırken diğerleri bir birlerine şüphe ile bakmış Yunus dayanamayarak söze girmişti.
"Oğlum sen, yıllarca bu sesin sahibini aramadın mı?" Sorduğu soru karşısında,Ali'nin başını sallaması ile sözlerine devam etti. "E burada böyle heykel gibi dikilip, kızı göremeyince de aynı çileyi tekrar çekmeyi mi düşünüyorsun? Ali gözlerinde ki acı ile arkadaşına cevap verdi.
"Ne yapayım abicim siz söyleyin? Bir tarafta yıllardır aradığım kadın. Bir tarafta her yaptığımı sineye çeken boşanmak istese de beni seven karım. Şimdi çıksam kızı görsem ne yapacağım siz söyleyin? Evliyim lan! Kolundan tutup kaçırayım mı? Peki Ayşe'nin ne suçu var? Ben yaptım her şeyi, bu duruma ben getirdim. Bu lanet kafa" derken kafasına vurarak sözlerine devam etti. "Ayşe ile evlendiğimde bitirseydim, sıfırlasaydım her şeyi o zaman ne Ayşe bu kadar acı çekerdi nede evliliğim bu hale gelirdi. Aradığım sesin sahibi şu an karşımda da olsa ağır basan merak değil onu görünce ya Ayşe'yi ebediyen kaybedersem?"
Ali'nin sözleri ile Ömer yüzünde ki sırıtışla konuştu.
"Lan sen karını seviyorsun! Sen gerçekten şu an öğrenmek isteseydin burayı yıkar o sahneye ulaşırdın." diyerek Aliye baktı. Ali karısına aşıkmıydı bilmiyordu ama bildiği tek şey onu kaybetmek istemeyişiydi. Düşünceleri ve hisleri karma karışık olmuştu. Karısını kaybetmek istemiyordu ama ya aklının bir köşesi bu sesi hiç unutamazsa, her seferin de belkiler ve pişmanlıklarla, karısını daha da mutsuz etmekten korkuyordu. Ali'nin düşünceli hali ile Ömer sözlerine devam etti.
"Ali ,Ayşe'ye hissettiklerin daha ağır basıyorsa, boşuna bu kızı göreceğim falan deme. Kadın milleti intikamı acı oluyor görüyorsun kardeşim.Ha... Eğer ben bir daha katlanırım yeter ki göreyim diyorsan, buyur sahne orada. Ama karın sana bu defa ne yapar bilemem?"
Mehmet arkadaşının sözleri ile yüzünü buruşturarak konuştu.
"Hıh konuştu aşk doktoru, Haydar Dümen'in çakması. Lan sen kim aşkı anlatmak kim. Aşkı anlatmak her gece farklı kadınlarla olmaya benzemez. "
Ömer sinirle Mehmet'e bakıp sertçe konuştu.
"Ne biliyorsun kardeşim? Her gece yanımda mıydın? Hem Haydar Dümen'i falan takip ettiğine göre sorunlu cinsel hayatını her gece başka kadınla geçiren sensin galiba?" Mehmet Ömer'e tek kaşını kaldırıp şüpheyle bakatı.
"Allah cezanı versin lan bari inkar etme. Daha düne kadar az daha ballandıra,ballandıra çapkınlık maceralarını anlatıyordun ya piç herif. Sorunlu cinsel hayatmış! Ağzının ortasına yumruğu yiyeceksin şimdi. Sadece laf sokup bir kadını öpmek için kullandığın o çenen işlevini yitirince Haydar Dümen'e yazarsın artık. Her gece farklı bir kadınla fantazi uygularken çenem kırıldı ne yapabilirim diye."
Ömer sabır dilenircesine yanında ki arkadaşına söylendi.
"Altı aydır kimseye elimi sürmedim. O masallar da uydurmaydı. Sonuçta bir namımız var öyle iki dakika da harcanmaz. Ama altı aydır Esha'dan başkasına elimi sürmedim. Gerçi ona da süremedim orası ayrı bir konu. Ben tövbe etmiş bir hayat kadını kadar temizim. Kırk ayrı hamam dan kırk tas ayrı su ile yıkandım. Laflarına dikkat et." diyerek sırıttı. Hepsinin sinirleri bozulmuştu. Ne yapacaklarını bilmeyerek bir birlerine sarıyorlardı. Ama elbette birazdan bu tantana bitecekti işte o zaman nasıl kurtulacaktı ellerinden bu küçük şeytanlar?
Ne güzel söylemişti türkünün sözlerini yazan üstad.
"Sevda sırınan olur gözdür alemi gezer de gönül birinen olur."
Oysa onlar, ne yüreklerin deki aşka, ne de bu aşkları bir birlerinden bile sakladıkları,yüreklerinde ki sırra adam gibi sahip çıkabilmişlerdi. Türkünün sözleri ve bağlama sesi kesilince herkes merakla sahneye baktı. Işıkların açılıp,bu gizemli sesin sahibini bir an önce görmeyi umuyorlardı. Çok beklemelerine gerek kalmadan sahnenin ışıkları yavaşça açıldığın da ilk görünen kişi Serdar olmuştu. Ali gördüğü adam ve aklına gelen şeyle güçlükle yutkundu.
Serdar ise elinde ki bağlamayı kenara bırakarak kalkıp içeridekileri selamlamış sonrada kibar bir el hareketi ile türküyü söyleyen kıza elini uzatmıştı. İnce zarif bir el Serdar'ın avucuna değip kızın üzerinde ki ışıkta açılınca herkes şaşkınca bir birine bakarken Ali bu defa beyninden vurulmuşa dönmüştü.
Karşısındaki kadının yaşlar süzülen gözlerine bakarak konuşmaya çalıştı.
"Bu...bu nasıl olur?" Böyle bir ihtimali tabiki düşünmüştü ama olamayacağına kendini inandırmıştı. Şimdi her şey bitmişti işte.Karısı her şey için geç olmadan inan demişti ama kendisi ne yapmıştı,her zaman ki gibi yine burnunun dikine gitmişti. Ayşe iki dünya bir araya gelse yinede affetmez beni diye geçidi içinden. Yıllardır çektiklerinin cezası mıydı,yoksa kalbi ve aşkı arasında kalmanın mükafatı mıydı bu durum? Ali'nin de pişmanlığın ve kaybetmenin verdiği korku ile gözleri dolmuştu.
Ayşe daha fazla karşısındaki manzaraya datanamayarak kocasına sırtını dönüp hızlı adımlarla hazırlandıkları odaya gittiğinde kızlarda hemen peşinden geldiler.Hepsi sırayla Ayşe'ye sarılıp teselli etmeye çalışırken Ayşe gözlerinde ki yaşı silip gülümseyerek konuştu.
"İntikam falan hepsi boşmuş kızlar. O sahnede o türküyü söylerken umutla bekledim. Madem dedim aşkı o kadar büyük sonuna kadar beklemez basar sahneyi görür kim olduğumu. Eğer bunu yapsaydı belki affederdim. İşte içinde ki aşka o zaman inanırdım. Ama her zamanki gibi yine yanılttı beni. " Esha koluna girerek oturtturdu Ayşe'yi ve üzgün bir şekilde konuştu.
"Canım şoktan çıkamamıştır kuş beyinli kocan. Yoksa yıllardır aşığım diye tepinip de şimdi yalı kazığı gibi dikilmesinin bir açıklaması yok." Azra tepesinde topladığı saçlarına bileğindeki lastiği geçirirken umursamazca konuştu.
"Hıh şoktan çıkamamış. Korkudan basamadı o sahneyi Ali bey!"
Leyla karnında hissettiği ağrı ile yüzünü buruşturarak konuştu.
"Azra kendine gel görmüyor musun kızın halini." Azra omuz silkmekle yetindi. Ali'ye çok kızmıştı çünkü. Deniz bir bardak su uzatırken Ayşe'ye Rüya'nın dikkatini çekense Leyla'nın kireç gibi olan ve kıvranan hali olmuştu.
Yunus ortamdaki uğuldaşmaların sesi ile Ali'ye döndü. Hâlâ boş olan sahnedeydi gözü.
"Lan ne bakıyorsun hâlâ oraya? Yüzünü gören de hortlak gördün zanneder. O kız karınmış işte oğlum daha ne lan? Kalbinle aklın arasında bir seçim yapmak zorunda değilsin artık Ali." Ali sinirle yüzünü sıvazlayıp arkadaşlarına döndü.
"O kadar kolay değil her şey işte Yunus. İki yıldır kıza çektirdiklerim." Ali sözünü tamamlayamadan Bu defa Kenan söze girdi.
"Abicim sonuçta o da biliyor aradığın kızın kendisi olduğunu,çektiği de bu yüzden senin aşkın yüzünden değil mi anlayacaktır eminim." diyerek Ali'ye baktı.
"Öyle değil lan işte kız söyledi bana. Aradığın benim çok geç olup pişman olmadan evliliğimizi kurtaralım dedi. Ama ben inanmadım"
" Lan sen ne bok yemeye inanmadın madem kıza?" Ali, Mehmet'in sorusuna hırsla cevap verdi.
"İntikam almak için canımı yakmak istiyor dedim. Oldu mu? Başın göğe erdi mi? Hadi söyle malsın de. Dangalaksın de en ağır küfürleri edin ama bitti! Ayşe affetmez artık beni." Ali'nin hali hepsini şaşırtırken Yusuf homurdandı.
"Bırakın tartışmayı. Burada tartışarak bir şeyi halledemeyiz. Önce kızlarla konuşup bu gecenin faturasını keselim bence. Daha sonra tartışmaya da atışmaya da bol bol vaktimiz var nasıl olsa." diyerek etrafını süzdü. Kendi hallerine dönen ve bakışları üzerinden kalkan ailelerinin, dikkatini çekmeden ellerini pantolonunun cebine koyup ıslık çalarak yürümeye başladı. Biraz arayıştan sonra nihayet kızların odasını bulmuşlardı. Fakat içeriden gelen çığlık ve bağırma sesleri ile hepsinin bakışları kesişti korku ile. Yusuf'un ağzından tek bir söz çıkmıştı "Erdinç." Hızla kapıya uzanıp kolunu aşağı indirdi kilitli olan kapıyla iyice panik olan erkekler kapıyı yumruklarken Kızlar yaşadıkları şeyin şoku ve Leyla'nın yerde acı içinde kıvranması ile ne yapacağını bilmez bir şekilde panikle bağırıyorlardı. Kapıdan gelen sesler ile Ayşe,Leyla'nın dizlerinde ki solgun yüzüne bakarak bağırdı.
"Biriniz şu lanet kapıyı açın." Yusuf ve Mehmet kapıyı kırmaya yeltenirken kapı birden açıldı ve arkasından ilk görünen iri gözlerinde ki yaşlar ve korku ile Rüya oldu. Söylediği cümleler ise erkeklerde ki korkuyu iyice gün yüzüne çıkarmıştı. Rüya titreyen elleri ile içeriyi işaret ederek zorla konuştu.
"Ke...Kenan yardım et. Kan var çok kanıyor." Korku dolu bakışlar kesişince Kenan Rüya'yı kenara çekip hızla içeri girdi. Arkasından giren erkekler de diğer bölmeye geçince karşılaştıkları manzara karşısında anlamadıkları şey ile kızlara baktılar. Daha dikkatli bakınca Leyla'nın yerde yattığını fark eden Kenan gördüğü manzara ile telaşla bağırdı.
"Yunus ambulansı ara. Hemen, hemen." Kızlar korku ile bakışırken Yusuf, Kenan'la birlikte korkarak yere çöktü. Karısının alnında ki boncuk,boncuk olmuş terler,kesik,kesik aldığı nefeslerle gözü küçük bir kan gölünü anımsatan yerdeki kan birikintisine kayınca telaş ve korku ile Kenan'a bağırdı.
"Ne oluyor Kenan?" Cevap alamadığı arkadaşınının yakasına yapışarak dişlerinin arasından tıslar gibi tekrar sordu. "Sana dedim lan?"
Kenan bakışlarını tekrar Leyla'ya çevirip kısa bir an düşüncelerşni toparlamaya çalışarak bakışlarını tekrar Yusuf'a çevirerek şüphelendiği durumun verdiği panik ile konuştu.
"Acil hastaneye gitmemiz lazım Yusuf!"
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.
~yitenumutlar~
|
0% |