@yitenumutlar
|
Kenan telefonuna gelen mesajla kardeşi Nisa'yı arayıp hazırlıkların nasıl gittiğini öğrendi. Aldığı bilgilerden memnun bir şekilde telefonu kaparken kendisine bakan meraklı bakışlara döndü.
" Her şey yolunda." Sıkıntı ile yüzünü buruşturarak kafasını kaşıdı. " Ama bir sorun var." Erkekler ne oluyor dercesine bir birine bakarken Sultan Hanım ellerini yelpaze gibi yaparak serinlemek için yüzüne doğru salladı.
" Ay bıktım vallahi bıktım. Yine ne oldu yavrum. İki ayağımı bir pabuca soktu bu çocuk benim." Ellerini indirerek dizlerine vurmaya başladı. " Allah seni bildiği gibi yapsın Ali. Ecelim olacaksın ecelim." Kenan artık kime ne söyleyeceğini şaşırmış vaziyette evin ortasında bir oyana bir buyana dolanıyordu.
" Of! Of! Öyle bir sorun değil ya. Asıl siz benim şu gencecik yaşımda ölümüme sebep olup,şu muhteşem vücudumu toprak edeceksiniz ya!" Ellerini karşısındaki kadınlara doğru dur işareti yaparcasına kaldırıp tane,tane konuşmasına devam etti. " Sorun şu biz kızların hepsini oraya nasıl götüreceğiz. Sonuçta göbek bağları bir kesilmiş gibi bir birinden ayrılmıyorlar. E Ayşe onlar olmadan he demez bu işe. O he demeyince bizim düğün işide uzuyor." Semra Hanım oğlunun ortada deli gibi dolanmasına mı kızsın,yoksa dümen çevirme konusunda ki kabiliyet sizliğini babasından aldığınamı bilemedi. Oturduğu yerden ağır bir şekilde kalkarak oğlunun karşısına dikilip elleri ile Kenan'ın yüzünü avuçları arasına aldı ve şefkatle gözlerine baktı.
" Oğlum sorun dediğin bumu çocuğum?" Oğlunun olumlu anlamda başını sallaması ile o şefkat dolu bakışlar yerini sinire bırakırken ellerini de çekerek arkadaki kadınlara doğru dönüp söylendi. s " Ay vallahi aynı babası bu çocuk." Parmağını kaldırarak küçük bir parça gösterir gibi işaret etti. " İnsan azıcık da anasına çeker ama nerdeee." Oğlunun gözlerini devirip suratını buruşturması ile iki adım geri gitti. " Şimdi iyi izle çocuğum anneni. Oskarlık oyunculara taş çıkarıcak çünkü." Erkeklerin kaldığı evden pencereye doğru ilerleyip karşı evi kontrol etti. Kızların bahçede kahve keyfi yapıp Afra ve Osman'la oyalandıklarını görünce pencereyi açarak yüzündeki sinsi sırıtışla tekrar içeriye döndü. Diğerleri dikkatle onu izlerken Semra Hanım eteğini çekiştirip gömleğini düzeltti ve birden feryat figan bağırmaya başladı.
" Ay Kenan! Sen neler söylüyorsun oğlum?" Diğerleri Semra Hanım'a şaşkınca bakarken Kenan annesinin tiz çığlığı ile kulaklarını tıkamak zorunda kalmıştı. Semra Hanım bu durum karşısında oğlunun kulaklarındaki ellerine vurarak indirmesini sağladı ve sinirli bakışlarla sözlerine devam etti. " Ay görüyor musunuz Hülya Hanım kadın dün rahatsızım diye gelememişti. Mehmet'in mürüvetinide mi göremeycek yoksa? Vah zavallı Emine Teyzem vah!" Kenan'ın gözleri şaşkınlıkla irileşirken kadınlar durumu anlayıp Semra Hanım'ın oyununa destek verince Kenan kime bakacağını şaşırmıştı. Her ah layıp vah layan kadın la başı bir oyana bir bu yana dönerken resmen beyni dönmüştü artık.
Dışarıda ise durum pek farklı sayılmazdı. Kızlar karşı evden yükselen sesler ile bir birine bakarken Azra, Mehmet'in ismini duyması ile yerinden fırlamıştı. Neler oluyordu? Bu feryadın kocası ile ne alakası vardı? İçine yerleşen korku ile telaşlı bir şekilde bahçeyi geçerek diğer evin kapısına geldi. Kızlar da neler olduğunun merakı içerisinde Azra'nın arkasından gelmişlerdi. Semra Hanım üzgün bir şekilde yüksek sesle konuşmasına devam etti.
" Kenan daha dikilecekmisin burada? Hemen gidiyoruz. Çabuk hemen. Emine ablayı orada yanlız bırakamayız çocuğum." Kenan olayı yeni kavramanın şaşkınlığı ile arkasını dönerek kapıya yöneldi. Fakat Azra ve kızların kapıda olduğunu görünce oyuna burada devam etmeye karar verdi.
" Anneciğim aslında sizin gelmenize hiç gerek yok." Annesine çaktırmadan göz kırpıp sözlerine devam etti. " Ben gidip durumu nasıl, bir muayene edeyim baktım kötüyse sizi çağırırım." Azra anlam veremediği konu ile kaşlarını çatarak içeridekilere baktı. Bunların hepsi niye böyle kendini koyuvermiş, saç baş bir yana kaymıştı acaba? Kenan kimin yanına gidiyordu? Kocasının bu olanlarla alakası neydi? Ortamda dönen mevzuyu bir an önce anlamazsa delirecekti. Bu düşünceler aklında dönerken Semra Hanım tekrar söze girdi.
" Hayır Kenan! Bizde geleceğiz bize ihtiyacın olabilir oğlum." Bakışlarını Azra'ya çevirerek yüzüne yerleştirdiği üzgün ifade ile baktı. " Hem dünya gözü ile son bir kez görsün." Arkasındaki kadınlara dönerek destek aldı. " Değilmi ama haksızmıyım kızlar?" Diğer annelerde hep birden Semra Hanım'ı destekleyince Azra sonunda kopma noktasına gelmişti. Kenan'a doğru yaklaşarak gözlerindeki korku ifadesi ile baktı. Mehmet'e bir şey olmuştu ve ondan saklıyor larmıydı yani? Kenan'ın koluna dokunarak kendisine bakmasını sağladı ve gözlerine dolan yaşları geri itmeye çalışıp gü.lükle yutkunarak temkinli bir şekilde sordu.
" Mehmet'e bir şey mi oldu Kenan?" Kenan karşısındaki kızın korkmuş haline bakarak içinden bir küfür etti. Zaten nerede boktan işler var hep onun başına kalırdı. Ne diyecekti şimdi kıza nasılda üzgün bakıyordu. Mehmet katır gibi ama biz bir oyun çevirdik Ali ve Ayşe için. Ama hemen kızmayın bizim de geleceğimiz için şarttı bu oyun mu diyecekti. Hee deseydi de bir tarafta yaşlı kurtlar oyunu bozdun diye parçalasaydı, diğer tarafta Azra ve kızlar panter misali böyle oyunmu olur diye üzerine atlasaydı. Annesinin yapacağı planda bu kadar olurdu işte. El mahkum devam ettirecekti oyunu. Ufak bir öksürükle buğazını temizleyerek Azra'nın kollarından tutup gözlerinin içine baktı.
"Sakin ol! Mehmet gayet iyi .Şimdi kim bilir hangi suçlunun anasını ağlatıyordur sorguda." Azra, Kenan' ın gözlerine baktı bir süre boş,boş. Doğruyu söylediğini anlamak istercesine sadece baktı öylece. Kenan kendisine şüphe ile bakan kadına tebessüm ederek sözlerine devam etti. " İnan bana Mehmet iyi." Elinin altındaki kolu güven vermek istercesine hafifçe sıktı. " Sadece Emine nine rahatsızlanmış ve benim oraya gidip onu görmem gerek. Annemler de kendilerinin de gelmesinin daha uygun olduğunu söylüyordu bu yüzden tartıştık." Azra Emine ninenin hasta olduğunu duyunca Kenan'ın kollarına tutundu ve korkarak sordu.
" Öldü mü?" Mehmet'in nine sinden başka kimsesi yoktu. Adeta dayanağı olmuşlardı birbirlerinin.Umutla ve gözlerinde parlayan yaşlarla kendisine bakan kadına olumsuz anlamda başını salladı Kenan. Bu gün delirmezsem daha da delirmem diye geçirdi içinden. Annesine çevirdiği bakışları ile sıktığı dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.
" Hayır canım yok öyle bir şey." Anne sindeki bakışları tekrar Azra'ya dönerken onu sakinleştirmek adına gözlerinin içine bakarak konuştu. "Onu da nereden çıkardın? Biraz tansiyonu yükselmiş. Biliyorsun ki kalp hastası ve benim trlaşım da bu yüzden." Böyle devam ederse bu oyun çok uzayacaktı.En iyisi bu mevzuyu sert çıkıp kökünden halletmekti. Yüzüne ciddi bir ifade takınarak evdekilere sert bakışlarla bakarak konuştu. " İki saattir gitmeye çalışıyorum ama lanet olsunki sayenizde bir adım bile atamadım daha. Üstelik Yusuf, Leyla'yı bana emanet etmişken ben size güvenipte bırakıp gidemiyorum. Emine nine belki de ölüm döşeğinde ama ben hâlâ burada size laf anlatmaya çalışıyorum." Gözleri evdekilerin üzerinde tek,tek gezerken bakışları kızların üzerinde durdu ve yüksek sesle söylendi. " Ve sizin lanet kocalarınızın telefonları kapalı. Birini bile buraya başınıza çağıramıyorum." Yukarıya doğru hırsla ilerlerken arkasına dönüp sinirle bağırdı. " Ben çantamı hazırlayana kadar beş dakikanız var hepiniz" İşaret parmağı ile ürkekçe kendini izleyen kızı göstererek sözlerine devam etti. " Elif buna sen de dahilsin beş dakika içinde kapının önünde hazır olacaksınız. Kimseden bir itiraz istemiyorum." Sert adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. Kenan'ın sert tepkisi ile herkes şaşkınca bir birine baktı. Sonunda Kenan'ı da çıldırtmışlardı. Leyla endişe ile karnını tutarak Hülya Hanım'a yaklaştı ve çekingen bir tavırla konuştu.
" Anne." Kadının bakışları kendisine dönünce tedirgin bir şekilde yerinde kıpırdandı. " Ya Yusuf kızarsa? Bebekler için tehlikeli olabilir çünkü bu durum. Biz gitmesek mi acaba?" Hülya Hanım ne diyeceğini bilemezken dudaklarını dişleyerek lafı gevelemeye başladı. Entrikaların kadını olmamıştı hiç bir zaman. Yalan dendiğinde eli ayağına dolaşıyor ne yapacağını şaşırıyordu.
" Şe..y. Kızım. Aslında." Sultan Hanım arkadaşının düştüğü duruma homurdanarak söze karıştı.
" Leyla kızım olmaz öyle şey. Hem senin başında Erdinç gibi bir bela varken,seni burada bırakırsak esas o zaman kızar Yusuf bize." Leyla'nın sırtını sıvzlayarak güven verircesine gülümsedi. " Arabayla yavaş,yavaş temkinli bir şekilde gideriz. Hem Kenan'da yanımızda. Hadi siz gidin hazırlanın gelin bir an önce çıkalım. Geç kalmaya gelmez böyle zamanlarda." Kızlar hazırlanmak için karşı eve gittiğinde, Kenan Leyla'yı düşünerek hazırladığı çantasını alarak aşağı indi. Salona göz gezdirdiğinde kimseyi göremeyince cebinden telefonunu çıkararak Yusuf'u aradı. Açılan telefondan arkadaşının sesini duyunca acele ile konuşmaya başladı.
"Yusuf ne yaptınız lan?" Yusuf oturduğu sandalyeden, etrafında telaşla koşuşturanları izleyerek konuştu.
" Ne yapayım Doktor ıvır zıvır işleri sardınız başıma uğraşıyorum işte." Kendisine gösterilenin sağ tarafta kalanını işaret ederek sözlerine devam etti. " Bir kaç ufak tefek ayrıntılar kaldı onları da halledeyim yarım saate kadar çıkarım yola." Kenan sanki Yusuf kendisini görüyormuş gibi anladım dercesine başını salladı.
" Tamam. Kızlar hazırlanıyor bizde çıkacağız birazdan." Yusuf sıkıntılı bir nefes aldı. İnşallah bir terslik olmadan hallolurdu şu iş. Leyla ve bebekler için endişeleniyordu.
" Kenan Leyla nasıl? Dikkat ediyorsun değil mi?" Kenan kapıya doğru ilerlerken arkadaşının sorusu ile onu rahatlatmak adına hızlıca cevap verdi.
" İyi Yusuf'um iyi. Sen merak etme. Ben hazırlıklıyım zaten istenmeyen bir durum olursa,inşallah olmaz ama, tedarikli gidiyorum merak etme sen." Yusuf,Kenan'ın açıklaması ile rahat bir nefes verdi.
" Tamam Kenan. Ben araçları yolladım kapıdalar hepsi sen, Annem ve Rüya ile Leyla için hazırlattığım araçta olursan sevinirim. Ha bu arada Ömer işlerini halletmiş yoldaymış. Yunus'u ben alacağım onunda az bir işi kalmış. Ama Mehmet'ten haber yok hâlâ. " Kenan kapıyı kapatırken sinirle söylendi.
" Zaten hep başına buyruk manyak herif. İnşallah ona düşen görevleri halletmiştir Puşt." Yusuf yüzünü buruşturarak oturduğu yerden kalkıp dışarı çıktı.
" Bilmiyorum Kenan. Zaten Ali'nin yüzünden iki ayağımız bir pabuca girdi. Ben bir şey diyemiyorum artık. Adama vur dedimmi öldürüyor. Neyse hadi gecikmeden çıkın siz yola." Kenan'ın da onaylaması ile telefonlar kapanmış Yusuf tekrar görevinin başına dönerken Kenan'da gelen araçların yanına geçti. Büyük aracı görmesi ile yüzünde alaylı bir gülümseme belirdi.
" Lan karavan yollasaydın bari altı üstü yarım saatlik yol be." Kendi söylediklerine başını çevirerek gülerken karşı evden çıkanları görmesi ile güneş gözlüğünü takarak ciddi bir görünüm vermeye çalıştı. Azra'nın üzgün bakışlarına ve haline içi acısada onları diğer araçlara yönlendirerek Leyla için hazırlanan araca binerek yola koyuldular.
" Kenan keşke biz kalsaydık evde. Yusuf'un haberi yok benim içim hiç rahat değil." Kenan dikiz aynasından arkada uzanan kızı kontrol etti.
" Ben ulaştım Yusuf'a Leyla. Benim kontrolümde olduğun sürece sorun olmadığını söyledi. Ayrıca senin telefonlarına cevap verememesinin sebebide Mehmet'e ulaşamıyoruz sabahtan beri onlar onu ulaşınca hep beraber geçicekler oraya." Leyla anladım dercesine başını sallarken Kenan'da söylediği yalanlardan dolayı tövbe etmeye başlamıştı bile.
" Amirim benim bu gece köyde olmam gerekiyor biliyorsunuz." Mehmet katıldığı toplantıda sıkıntı ile Selçuk Amir'e baktı. Telefonları bile kapatmışlar gizli bir toplantı içindelerdi. Allah'tan işlerini sabahtan halletmiş geriye sadece tek bir şey kalmıştı. Zaten onuda bu saatten sonra bulamazdı. Artık bulduğu ile idare edeceklerdi. İri ellerini kısa saçlarına götürerek sıkıntı ile yüzüne doğru sıvazlayarak indirdi. " Hem siz bir kaç gün önce operasyon için on gün sonra demiştiniz. Böyle aniden nerden çıktı bu anlamadım ki?" Selçuk Amir'de yaklaşık dört saattir yaptıkları toplantıdan sıkılmış,incelenen dosyalar ve yapılan son ayarlamalarla patlama derecesine gelmişti.
" Mehmet! Seni anlıyorum oğlum ama görevin beklemeyeceğini sende biliyorsun. " Sert bir şekilde oturduğu sandalyeden kalkarak fotoğrafların bulunduğu panonun başına geçti ve kalemle bir resmi işaret etti. " Bu adama dönüşe bilmen için sadece on saatimiz var Mehmet. Bu on saat içinde her şeyi halletmiş olarak düğmeye basmalıyız." Mehmet işittiği sözlerle sinirle yerinden fırladı. Yüzüne yayılan alaylı gülümseme ile Amir'inin karşısına geçerken önündeki sandalyeyi hırsla itekledi.
" Sadece on saat mi!? Amirim yapmayın Allah aşkına! Başımdan geçenleri sen biliyorsun. Bari bu gün tolerans göster." Karşısındaki adamın taviz vermez bakışları ile küçük odanın içerisini dolandı. Sinirden elleri titrer hale gelmişti. Elbetteki görevi ve mesleği her şey den üstündü ama Azra'yı böyle bir zamanda nasıl bırakırdı. Her şeyi bu son on güne göre ayarlamışlardı. Düşünmekten başına ağrılar girmişti. Selçuk Amir'in tekrar konuşması ile sert bakışlarını ona çevirdi.
" Mehmet başına gelenlerin en büyük sorumlusu benim belki de evlat. Seni zamanında o göreve zorlamanın sebebi Azra'nın can güvenliğinden dolayıydı." Mehmet'in çatılan kaşları ile pişmanlık içerisinde sözlerine devam etti. " Ne yapsak senden uzaklaştıramadık. Son çare kadınlık gururuyla vurdum onu." Mehmet hiç bir şey anlamamıştı. Bu adam şimdi durduk yere eski defterleri niye karıştırıyordu. Üstelik o ne yapabilirdiki? "Seni Azra'yı aldatıyormuş gibi gösterdim ve o gün o adresi ona aracı ile veren bendim. Ne babasının,ne senin, ne Azra'nın suçu var bu olayda. Üstelik senin yatakta basılman görev falan değildi oğlum." Karşısındaki adamın yavaşça sandalyeyi çekip oturması ile Selçuk Amir gerilmişti. Onun tanıdığı Mehmet bu itiraftan sonra burayı başına yıkardı. Böyle tepkisiz kalmazdı. Yavaşça yaklaşarak omzuna dokundu.
" Oğlum Azra'nın can güvenliği için seni bile uzak tuttum ondan. Şimdi bu adam bunları niye anlatıyor diyeceksin veya niye bizim onca senemizle oynayıp bizi bir birimize hasret bıraktı diyeceksin." Acı çekercesine yüzünü buruşturdu ve başını olumlu anlamda salladı." Haklısın evlat. Ne desen, ne yapsan,hatta hiç konuşmasan bile haklısın. Ben sadece ikinizi düşündüm. Baban bir operasyonda yer altı dünyasının ünlü mafya larından birini ve beraberin de iki oğlunu da öldürmüştü. Kalan küçük oğlan hem babasının yerine geçti hem intikamını alarak babanı şehit ettirdi. Ama yetmedi seni ve en yakınlarının da canını almaya yemin etti."
Mehmet işittikleri ile hızla başını kaldırdı. Neler oluyordu her şey normale dönerken neden böyle tepe taklak olmuştu bir anda? Bir düşmanı vardı,sevdiğinden yıllarca ayrı kalmıştı ama hala tam olarak hiç bir şeyi bilmiyordu. Gözlerine baktığı adam sözlerine devam etti. " İşte o adamı yakalayana kadar seni bütün sevdiklerinden uzaklaştırdım. Sen bu olaylar içerisinde sadece Azra'ya takılı kaldığın için madolyonun diğer yüzünü görmedin hiç. Oysa annen den,ninen den,arkadaş larından ayrı kaldığın ayları hatırla hepsi sizin güvenliğiniz içindi. Aylarca o eğitim den bu eğitime seni bunun için yolladım evlat." Mehmet Amir'ine ne diyeceğini bilemiyordu. Kızgındı,öfkeliydi, minnet borcu vardı,canından öte can borcu vardı ama diyecek tek kelimesi yoktu. Her şey karma karışık olmuş,bütün düşünceleri bir birine girmişti. Düşünceler içinde eğdiği başını kaldırarak karşısındaki adamın koyu yeşil gözlerine baktı. Baba yerine koyduğu tek insan hem hayatının en önemli yıllarını çalmış hem de belki de canının diğer yarısını onun için korumuş saklamıştı. Amiriydi,üstüydü,büyüğüydü en önemlisi Baba'sıydı.
" Her şey geride kaldı Amirim ama ben bir şeyi merak ediyorum bunları niye şimdi anlattınız?" Selçuk Amir pişmanlık dolu bir gülümsemeyle elini Mehmet'in omzuna vurdu bir kaç defa.
" Görev bu oğlum gidipte dönmemek var,dönüpte bulmamak var hakkını helal et diye anlattım." Sandalyede oturan adama baktıkça karşısında sanki devresini,kan kardeşini görüyordu. Onun gibi gözü kara, heybetli bastığı yerleri titreten,tez canlı ve fevri bir adamdı Mehmet'te. Benzeyen yüzü olsun kaderi olmasın diye dua etti içinden. Eski hatıralar gözlerinin önünde canlanınca kendine gelmek için başını salladı hafiften ve arkasını dönerek odada gezinmeye başladı. " Bir de aklının Azra'da kaldığını hissettiğim için anlattım. Gözün arkada kalmasın evlat o zaman nasıl koruduysam gelinimi şimdi de korurum." Yüzüne takındığı alaylı ifade ile Mehmet'in karşısında durdu. " Bilirsin ben hep gelinimin tarafını tutar,onu haklı bulur ve senin gazabından bile korurum." Mehmet'te ayağa kalkarak Amir'inin karşısına dikilip tişörtünün yakasını sinsi bir sırıtışla tutarak silkeledi.
" Bilmem mi Amir'im? İliğimi kemiğimi kuruttunuz zaten." Selçuk Amir Mehmet'in sözlerine gülümseyerek karşılık verdi. Daha sonra bir kaç detayı daha tartıştılar ve en geç on bir saat sonrası için operasyonun hazırlıklarına başladılar. Selçuk Amir bu gece hazırlıklarla uğraşacağı için emniyette kalmayı tercih etmişti.
Mehmet odadan söylenerek çıkıp sıkıntı ile saatine baktı ve gördüğü rakamlarla homurdanmaya başladı.
" Ulan ben bu saatten sonra nereden bulurum bu adamı?" Çıkışa doğru yürürken yanından geçen polisin elindeki kahveyi alıp yoluna devam etti. " Acaba bunlarında nöbetçi olanı varmıdır?" Kendi düşündüğü fikri yine kendi saçma bularak anında eledi. Ne yapacağını bilmez bir şekilde ilerlerken karşıdan gelen uzun boylu iri yarı adamı görmesi ile aklına parlak bir fikir gelmişti. Hızlı adımlarla adama doğru ilerledi.
Kızlar çoktan köye gelmiş ve şu anda Emine ninenin balkonunda Azra ve yaşlı kadının konuşmasını dinliyorlardı.
"Aşk olsun nine ya! Vallahi yüreğime indirecektin. Ne demeye böyle oyunlar oynuyorsun?" Yaşlı kadın beyaz yemenisini başına bağlayarak önündeki tepsiyi süslemeye devam etti.
" Napıyım gız deli gelin? O sarı oğlan didiki onlar gelmeyince benim gavur inatlı garının göğnü olmaz he dimez bu işe didi. " Tepsiyi masaya doğru iterek ellerini beline atıp bakışlarını kızların üzerinde gezdirdi." Diniğize imanığıza gavurun gızları,öyle yapmıyaydık gelirmiydiğiz. Sizde oğlanların başını bizde isteriz diyi kemiridiğiz emme gelmezdiğiz." Azra gözlerini devirerek tepsiyle uğraşmaya başlayan kadına baktı. İyide olmuştu aslında öyle olmasa belki gerçektende gelemeye bilirlerdi.
" Tamam ninem tamam da bu oyunun acısını çıkarırım ben senden ama haberin olsun." Azra kaşlarını çatarak ninesinin geldiklerinden beri süslediği tepsiye merakla baktı. Yavaşça yanına sokularak sordu. " Hem sen ne ile uğraşıyorsun geldiğimizden beri bakalım?" Kadın tepsiyi eline alarak Esha'ya doğru salladı. "Beğendinmi gız Esra. Sen gadar süslü olamadı emme idare eder işde." Esha ve kızlar bu sözler ile kıkırdarken Hülya Hanım hazırlıklar için girdiği mutfaktan seslendi.
"Emine abla Ayşe gelmedimi daha?" Emine Teyze Azra ve arkadaşlarına bakıp karşı evi işaret etti.
" Gız gızım gidin şu yarım akıllıya bi bakı virin hele. Yunacam diyi gitdiydi hâle gelmedi." Kızlar Emine Teyzenin sözlerine gülerk yerlerinden kalkarken yaşlı kadın elindeki bastonu sallayarak konuştu.
" Gız fingirdekler. Gahbe içerden olunca gapı kilit dutmazımış. Yoğsam sarı oğlanı evemi atdı bu gız." Azra ve Esha kahkahalara boğulurken Emine Teyze bastonu Azra ve Esha'ya indirdi. " Vay gidi gavur dölleri vay! Gurt gocayınca guzunun maskarası olurumuş. Gidin çabık bakın şu gıza. Ha unutmadan o bişiden şüphelenmesin diyi hepiğizde bindallı giyeceniz. Ayşa,Fadime'nin torunun asker gınası var sanıyo oğa göre. Azra burda adet gınada genç kızlar bunları giyerdide sürpüz bozulmasın." Bastonu ile arka tarafı işaret ederek sözlerine devam etti. " Yoğsa bu sarı oğlan benim burnumdan getiri sürpüzü bozdun diyi." Kızlar tekrar bir gülme krizine girerken Deniz yaşlı kadına yaklaşarak yanaklarını sıktı.
" Kız süper babanne vallahi Ceyar'ın dişi versiyonusun sen." Emine nine bastonunu Deniz'in bacaklarına indirince Deniz'de sırıtarak diğerlerinin arkasından koşturdu.
" Ceyar mış saygısız,uğursuz,esrar misali girdin oğlumun aklına." Söylenerek gelen Şana Hanım, Emine ninenin yanına oturdu. " Sen zaten her şeyi hazırlamışsın Emine abla bize bir şey bırakmamışsın." Gülümseyerek söylediği sözlere Emine nine de aynı şekilde cevap verdi.
" Ne yapdım sankı iki ufak defek şiyler uğraşdıklarım. Sen gibi sevenleri ayırmaya uğraşmayomya Şana." Yaşlı kadının sözlerine bozulsada bir şey söyleyemedi Şana Hanım. Sonuçta olanları bilmiyordu elbette böyle konuşacaktı. " İki sevdalının arasında durulmaz gızım. Böyle şeyler söyleyip durusan oğlunu gendinden soğudun.Benden sağa öğüd olsun. Gulağa küpe diyi dak Yunus'u gaçıracan yoğsa." Şana Hanım ağzını açmış cevap verecekken arka taraftan Yunus,ve Yusuf'un sesi duyuldu.
" Naptınız bakalım altın kızlar?" Yusuf sözleri biter bitmez Emine nineyi öpüp kucaklarken Yunus'ta annesini sarılıp kucakladı. Emine nineye yaklaşırken gözleri muzipçe parladı. Yaşlı kadını baştan aşağı süzerek göz kırptı.
" Hayırdır eski toprak hani bindallını giymemişsin. Ama ben senide aradan çıkarıverelim diye sana gevencilerin Ali'yi getirdiydim." Sözleri bitince yaşlı kadının elini öpüp sarıldı. Ama sırtına yediği yumrukla sırıtarak doğrulması bir oldu.
" Seni gavurun çocu seni. Kim den duydun o lafları. O gevencilerin Ali dinen dönen de yüzüne köpekler sıçsın." Bastonu eline alıp var gücü ile kaldırarak arka bahçeyi işaret etti.
" Yürün arka baçıya. Ağşama gada Nisa gızımınan sarı oğlanın canı çıkdı. Eccikde siz el atın bakıyım." Karşısında hâlâ gülen adamları görünce ayağa kalkarak kovaladı.
Ayşe kızları görünce şaşkın bir şekilde kalakalmıştı. Niye burada olduklarını öğrenince dedikodu kazanını kurmuş dün gece neler yaşandığını konuşmuşlardı. Ayşe'nin anlattıkları ile kıkırdaşan kızlar sonra Emine' ninenin sözünü hatırlayarak işe koyuldular. Azra yan odadan aldığı bindallılarla kızların bulunduğu odaya girdi.
"Hadi kızlar seçin bakalım birer tane." Ayşe arkadaşının elindeki bindallılara bakarken kaşlarını çatarak sordu.
" Bunlar ne için kızım?Hem nereden çıktı?" Azra diğerlerine çaktırmadan göz kırparak bindallıları Rüya'ya teslim edip ellerini beline koyarak konuştu.
" Bu köyde adettir kızım. Kına gecelerinde genç kızlar ve gelinler bindallı giyer. Vallahi seni bilmem ama ben giymeyi düşünüyorum Ayşe'ciğim. Çünkü işin ucunda kıskançlık krizine girecek bir Mehmet var." Leyla oturduğu yerden şaşkınlıkla Azra'ya sordu.
" Kız Allah aşkına durduğun yerde dur. Kurtlumusun Nesin. Brezilya dizilerindeki entrikacı karıları geçtin." Diğer kızlar Leyla'nın sözlerine kahkalarla gülerken Esha bordo renkli bindallıyı eline alarak Azra'ya döndü.
" Kıskançlık mı dedi birisi ben hazırım neler yapıyoruz?" Azra, Esha'nın elindeki en şatafatlı olan bindallıya bakarak gülümsedi.
" Şöyleki kokoşum, burada genç kızlar ve gelinler giyiyorya bindallıyı e bizi tanımayan evli olduğumuzu bilmeyen teyzeler,nineler ne yapacak?" Kızların ne yapacak der gibi bakışlarını görünce gözlerini devirerek sözlerine devam etti. " Kadınlar günlere,düğünlere,kınalara niye gider bekar oğullarına kız bakmaya. Bu köyde bizim evli olduğumuzu bilmeyen teyzeler oğullarını çağırıp kaşla göz arası bizi gösterir o da beğendiyse erkek kınasında anlatır bizimkilerde kudurur,kudurur." Azra'nın planına kızlar gülerken Ayşe'nin aklına bir anda Emine ninenin söyledikleri gelmişti. "Kız anaları bunların yüzünden kapıma az dayanmadı." Sesli söylediği cümlelerin farkında değildi.
" Ne diyorsun sen Ayşe iyimisin?" Esha'nın sözleri ile Ayşe Emine ninenin söylediklerini anlatınca ve Azra'nın verdiği ayardan sonra Ayşe herkesten önce giyer olmuştu bindallıyı.
Ömer ve Mehmet'te gelmiş eksikler tamamlandıktan sonra Ali düzenlediği planın an itibari ile ikinci aşamasına geçerek sazın tellerine vurmaya başlamışdı. Kızlar dışardan gelen saz ve oyun havalarının iç kıpırdatan sesi ile yerlerinde kıpır kıpırlardı. En son Leyla'nın saçlarına taktıkları aksesuarla hepside hazırdı. Elif'in kapıyı çalıp odaya göz atması ile Ayşe farkına vardığı ayrıntı ile tek kaşını kaldırarak ona baktı.
" Sen neden giymedin bindallı?" Kızlar şimdi Yandık bakışları atarken Elif kumral saçlarını omuzunda toplayıp Ayşe'ye yaklaştı.
" Afra boncuklarını koparıp ağzına alıyordu ben o yüzden çıkardım Ayşe. Kızları süzerek göz kırptı hadi hazırsanız çıkalım. Hep birlikte kapıya doğru ilerlediler. Dışarıdan uğultulu kadın sesleri köy kadınlarının toplandığına işaretti anlaşılan. Kızlar yüzlerine takındıkları gülümsemelerle bahçeye çıktılar etraf hafif karanlık gibiydi biraz daha ilerleyince ışıklar birden yanarak etrafı aydınlattı. Nisa gitdiği buz mavisi elbisesi ile yanlarına gelerek onlar için ayrılmış altı sandalyeye yönlendirdi kızları. Şaşkınlıkla ona bakan kızlar ne oluyor dercesine bu defa bir birine bakarken Azra çemkirerek Nisa'ya sordu.
" Kız Nisa! Neler oluyor burada?" Nisa yüzüne yayılan kocaman gülümseme ile altı kızın üzerinde gözlerini gezdirip eğilerek fısıldadı.
"Kına geceniz var bu gün kızlar!" Kızların şaşkın bakışlarına küçük bir kahkaha atarak sözlerine devam etti. " E siz gözüne araba farı tutulmuş tavşan gibi böyle bakacakmısınız?" Yüzüne verdiği acayip şekille kızları güldürürken kulağındaki düğmeye dokunarak konuştu.
" Hercai, Ali abime söyle başlasın çalmaya." Karşı taraftan gelen cevapla Nisa'nın sinirden saçları dikilirken Ayşe'nin kahkahası kızların neler oluyor bakışına karıştı.
" Bana bak Nisa,bana hercai,kıl kuyruk gibi lakaplar takarak seslenmekten vazgeç yoksa vazgeçirene kadar sana yapacaklarımı tahmin bile edemezsin." Nisa sinirden dudaklarını geverek homurdandı. " Amanda alındınmı fedai." Akif tuhaf bir kaç sesten sonra tekrar konuştu.
" Hangi parçayı istiyorsunuz?" Kızlar bu tuhaf konuşma karşısında şaşkınlıklarını bile unutmuş Nisa ve Akif arasındaki konuşmayı dinleyip yorum yapıyorlardı. " Onu da mı ben seçeyim be? Sen hiç bir halt bilmezmisin iri kıyım?" Akif sabır çekerek homurdandı. " Başıma belamısın Nisa? Peki iyi dinle o zaman bu şarkıyı ben seçtim bakalım beğenecek mi mayıslar kraliçesi?" Akif'in sözleri ile yüzünü buruşturarak var gücüyle kulağındaki düğmeye basarak bağırdı.
" Ayııı!" Sinirden yerinde tepinirken arka bahçeden müzik sesi yükselmeye başlamıştı.
|
0% |